Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği \ 1-2
Yılmaz Açık 2. yüzyılda Yunan yazar Lukianos'la birlikte başladığı varsayılan bilimkurgu, Türk edebiyatında ilk defa 19. yüzyılda Jules Verne çevirileriyle görülmeye başlamıştır. Bu dönemde, Ahmet Mithat Efendi'ye ait Fenni Bir Roman yahut Amerikan Doktorları (1888) da ilk telif eser olarak Türk edebiyatında yerini almış olsa da çok uzun bir süre bu türe ilgi gösterilmemiştir. 1970'li yıllara kadar yayımlanan çok az sayıdaki eserle varla yok arasında varlığını sürdüren bilimkurgu, 1970'li yıllardan sonra çıkan fanzin ve bilimkurgu dergilerinin de etkisiyle 1980'lerde daha görünür hâle gelmiştir. 1980 sonrasında da Amerika ve Avrupa'da yayımlanmış romanların Türkçeye çevrilmesi ve sinemadaki bilimkurgu filmlerinin etkisiyle özellikle 2000 sonrasında giderek artan bir şekilde Türk edebiyatında yerini almaya başlamıştır.
Bu kitapta, 1980 sonrasında bilimkurgu türünde yayımlanmış romanlar incelenerek bilimkurgunun Türk edebiyatındaki yeri ve gelişimi ortaya konmaya çalışılmıştır.
İbrahim Demirci Ahmet Hâşim’in Nesirleri
İBRAHİM DEMİRCİ

Türk Şiirinin büyük şairlerinden Ahmet Hâşim hakkında en kapsamlı kitaplardan birini sunuyoruz: Ahmet Hâşim'in Nesirleri. O Belde'nin, Merdiven'in, Karanfil'in, Piyale'nin, Bülbül'ün, Bahçe'nin, Süvari'nin güçlü, ince ve yabanıl şairi Ahmet Hâşim, nesirleriyle de dilimizi ve edebiyatımızı zenginleştirmiştir. Çeşitli gazete ve dergilerde yayımladığı ve ancak üçte birini kitaplaştırdığı fıkra, söyleşi ve gezi yazılarının hemen hepsine “deneme” derinliği ve lezzeti katmış olan Ahmet Hâşim, kişiliğini ve mizacını edebi akımların ve siyasi ideolojilerin oyuncağı olmaktan sakınmış; dünyaya özgür, meraklı, zaman zaman çocuksu ve muzip gözlerle bakabilmiş; bütün insanlığın kültür birikiminden olabildiğince yararlanmış; estetiği gözeten bir yaklaşımla derinlikli metinler üretmiştir. İbrahim Demirci bir kuyumcu titizliğiyle bu çalışmada onun kitaplaşan ve kitaplaşmamış bütün nesirlerini ele almış; hem içerik, hem biçim bakımından değerlendirmiştir. Hâşim'in nesirleri bağlamında temel kaynak niteliğindeki bu çalışma, böylesi çalışmaları çoktan haketmiş Hâşim'e bir övgü değil, bir ödevdir.
“Fakat doğru düşünmüş olmak için neden filân veya falan gibi düşünmek elzem olmalı?” “Beni anlamanız için bir ruhunuz olmalıydı ve o ruh, hemşehrimiz Loti'nin ruhu gibi şifâ bulmayacak tarzda zehirlenmiş olmalıydı.” “Cami ve insan, cübbe ve sarık, mangal ve nargile şark denilen şey değildir; şark bunları görüp duymakta ve görürken benimsemektedir. / Edebiyat, hayatın havasında ve sinirlerin ağlarındadır. Ressamlarımız atölyelerinin terebentin kokan havasından çıkmağa râzı oldukları gün bunu bileceklerdir.” “Bütün mabetler içinde güneşten ilk ziya alan camidir. Bakır oklu minareler, güneşi en evvel görmek için havalarda yükselir.” “Hiçbir çehre hayâlde göründüğü kadar hakikatte güzel değildir.” “İstanbul'da hayatında ancak bir iki defa, o da haberi olmaksızın, kolunu siyasî bir mevzuun elektrik tellerine çarpmış bir şaire mukabil, Ankara'da bal çanağına düşen arılar gibi kanatlarını artık kullanmaktan âciz, ayaklarıyla tıpış tıpış yürüyen nice şair var.” “Hiçbir san'atkâr eserini yaratmadan evvel, ondan başkalarına bahsetmek istemez. Zira sırrı fâş olmuş bir eser, doğmadan ölmeğe mahkûmdur.” “Her devirde başka türlü tarif edilen sanatın son tariflerinden biri de şudur: 'Hakiki hayatın bizden esirgediği tahassüsatı telâfi etmek vasıtası.'” “Almanya pembe ve büyük bir elmadır. Fakat içi kurtludur.” “Seviliyor muyum, sevilmiyor muyum, diye mütemâdiyen endişe içinde olan bir millet beğenilmekten ümidini kesmiş olan bir millettir.”
Abdullah Bağdemir Arap kökenli alfabeden Latin kökenli alfabeye geçmek üzere Maarif Vekilliğinde dokuz kişiden oluşan bir heyet meydana getirilmiş ve bu heyet 26 Haziran 1928’de eski Millî Eğitim Bakanlığı binasında, Talim ve Terbiye odasında toplanarak çalışmalarına başlamış ve ilk iş olarak alfabe ve gramer raporlarını hazırlamıştır. 41 sayfalık Elifbe Raporu’nun “layiha muharriri” İbrahim (Grantay), daha sonra çıkan 69 sayfalık Gramer Hakkında Rapor’un “layiha muharriri” Ahmed Cevad (Emre) olmuştur. Elifbe Raporu’na imza atan üye listesinde Dil Heyeti adı, Gramer Raporu’na imza atan aynı kişilerin oluşturduğu üye listesinde ise Dil Encümeni adı görülmektedir. Dil Heyeti, 12 Temmuz günü yaptığı toplantıda, alfabe projesine son biçimini vererek yeni Türk alfabesi projesinin tamamlandığını Anadolu Ajansı ve basın aracılığıyla duyurmuştur. Dil Heyeti’nin Alfabe Raporu’nun yeni harflerle ilgili bölümü 31 Temmuz günü Vakit gazetesinde yayımlanmıştır. Raporun tümü de 1928 Ağustos başında kitap olarak İstanbul’da basılmıştır.
Rapora göre Latin harflerinin Türk diline uygulanması için bugünkü ortak, edebî dilin dayandığı ince, gelişmiş İstanbul konuşma dili esas alınarak kuramsal ve uygulamalı yönlerden en uygun ve elverişli bir alfabe oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu amaçla ilk olarak Latin harflerinin asli değerleri ve kullanıldıkları Avrupa ulusları katında uğradığı değişiklikler incelenerek bugün söz konusu harfleri Türkçeye ne şekilde uygulamanın yerinde olacağı büyük bir dikkat ve özenle düşünülmüş, ikinci olarak bazı ilkeler saptanarak bunların mümkün olduğu kadar belirli bir yöntem kullanılarak uygulanmasıyla istenilen harfler düzenine ulaşılmıştır.
Arap kökenli alfabe fonetik değildi. Latin kökenli Türk alfabesinde tek ses için harf birleşmeleri olmadığı gibi, okunmayan harf de yoktur ve her sese bir harf esasına dayandığından Türkçenin fonetik yapısına uygun bir alfabedir. Latin kökenli alfabe 29 harften oluşmuş ve Türkçeye özgü sesler için Latin alfabesinde bulunmayan ç, ş, ğ, ı, ö, ü gibi harfler eklenmiştir. Türkçe bunu yaparken diğer diller gibi Avrupa’daki eski ve yeni dillerden aldığı birtakım harflere yeni değerler yükleyerek, bazılarına ayırıcı işaretler (diacritical marks) koyup biçimini değiştirerek alfabesini düzenlemiştir.
Kitap olarak basılan ancak Latin harflerine aktarılmayan Elifbe Raporu’nun metni, çeviri yazıya aktarıldı. Alfabe değişikliğinin nedenleri ve bu değişikliğine giden yolda neler yapıldığı anlatılarak raporun içeriği özetlenip değerlendirildi. Sonuna açıklanması gerekli görülen sözcük ve terimleri içeren bir de sözlük eklendi. Böylece Latin harfleri esas alınarak 1.XI.1928 gün ve 1353 sayılı “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkındaki Kanun” ile kabul edilen metin, 90. yılında, Latin harfleriyle yayımlanarak yeniden ele alınıp değerlendirilmiş oldu.
Duygu Kamacı Gencer Konuşucunun önermedeki olay ya da durum karşısındaki öznel tutumunu ifade eden anlamsal bir fenomen olan kiplik, yüzyıllar boyunca felsefe, mantık ve dilbilimde araştırmacıların dikkatini çekmiş ve kiplik üzerine bugüne değin sayısız çalışmalar yapılmıştır. Mevcut dilbilimi alanyazınında Türkçe kiplik üzerine yapılan çalışmalar çoğunlukla biçimbilimsel bir nitelik göstermiştir. Ancak kipliğin konuşucunun öznel tutumunu yansıtan bir kategori olması, onun biçimbilimden başka çeşitli anlambilimsel ve edimbilimsel arayüzler ile de bütüncül biçimde ele alınması zorunluluğunu doğurmuştur.
Bu kitapta; kipliği bütüncül bir bakış açısı ile ele alan ve alanyazınında sıklıkla başvurulan F. R. Palmer'ın kiplik sınıflandırması, Eski Anadolu Türkçesinin görkemli metinlerinden biri olan ve konuşucu-dinleyici bakımından kiplik sınıflandırmasına katkı sağlayabilecek nitelikteki Dede Korkut Kitabı'na tatbik edilerek söz konusu sınıflandırma için çeşitli alt kategori önerilerinde bulunulmuştur. Dört bölümden oluşan kitabın birinci bölümünde yabancı ve Türkçe alanyazını taraması yapılarak özgün bir kiplik tanımı ortaya konulmuş; kipliğin eylem zamanı, görünüş ve kip (TAM) kategorileri ile etkileşiminden söz edilmiştir. İkinci bölümde, Palmer'ın belirlediği önerme-eylem kipliği ölçütleri eşliğinde Dede Korkut metinleri incelenmiş ve Palmer'ın kiplik sınıflandırması için önerilen yeni kategorilere yer verilmiştir. Dördüncü bölümünde ise Dede Korkut metinlerinden elde edilen bulgulardan hareketle kuram ve dilbilgisel temelli değerlendirmeler yapılarak önerme-eylem kipliği ilişkisi tartışılmıştır.
Adem Balkaya, Adile Yılmaz, Berna Ayaz, Doğan Kaya, Ezgi Metin Basat, Fatma Ahsen Turan, Gülten Küçükbasmacı, Hakan Çelikten, Kürşat Öncül, Naciye Ata Yıldız, Oğuzhan Aydın, Özkul Çobanoğlu, Özlem Ünalan, Pamuk Nurdan Gümüştepe, Recep Tek, Saim Sakaoğlu, Tuğçe Erdal, Ülkü Kara, Z. Görkem Duran Gültekin, Zekeriya Karadavut “Ben değilim Hak söyletir dilimi”
Ruhsatî
Çok geniş bir coğrafyada yüzyıllardır varlık gösteren, devlet kuran Türkler gerek siyasi arenada gerekse bilim, sanat ve edebiyat arenasında varlık göstermişlerdir. Orta Asya'da bozkır kültürünün bir verimi olarak karşımıza çıkan ozanlık geleneği, Anadolu'da yerleşik hayatın oluşturduğu şartlarda gelişmiş; zamana, zemine ve ihtiyaca göre şekil almıştır. Türk sosyokültürel yapısı içinde oluşan ve zamanla değişen ve dönüşen ozanlık/âşıklık geleneği, toplumun her kademesinde iltifat bulmuştur.
Ozanlık geleneği, yeni fiziki ve kültür coğrafyasında âşık adını alarak yeni konular, yeni formlar ve farklı icra mekânları ile yüzyıllara damga vurarak hayatına devam etmiştir. İsimlerine ulaşabildiğimiz sözün ilk ustaları olan Çuçu, Aprınçur Tigin, Kül Tarkan, ozanların piri olan Dede Korkut, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Âşık Ömer, Âşık Şenlik, Kağızmanlı Hıfzî, Ayaşlı Ahmet Fahrî; yüzyılımızda da sazıyla sözüyle Âşık Veysel, Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, Âşık Reyhani, Mahzunî Şerif ve daha niceleri, sazın ve sözün gücünü, halkın tefekkürünü, idrakini, bedii ve estetik zevkini şiirleri ile yansıtmıştır. Onlar, sazın ve sözün bayrağını şerefle taşımış ve günümüz halk şairlerine devretmişlerdir.
Saz ve söz ustalarının şiirlerinde zaman gelmiş, söz; hasreti, sonra vuslatı anlatmış, zaman gelmiş, mülkün sultanına olan muhabbet ve hasret dökülmüş mısralardan, zaman gelmiş haksızlıklara tahammül edemeyip adaletin keskin kılıcı olmuş, zaman gelmiş canını verip toprağını vermeyen şehide yakılan ağıt olmuştur. Kültürel belleğin taşıyıcıları olan halk şairlerimiz, ozandan günümüze kadar, sözü mahir söylemenin mesaj vermedeki gücünü ortaya koymuşlardır.
Tülay UĞUZMAN Her kesimden insanın az ya da çok bildiği, yeri geldikçe tekrarladığı, bazen savunduğu tezi desteklemek bazen de konuşmayı ya da tartışmayı bitirmek için bir son söz olarak kullandığı atasözleri ve deyimler; başka dil ve kültürlerde olduğu gibi Türk dilinde ve kültüründe de geniş yer tutmaktadır. Ait oldukları toplumun değerlerini, normlarını, o toplumu oluşturan insanların düşünce yapısını, dünyayı algılayışını, yaşam biçimini ve sosyal ilişkilerini yansıtan bu sözlü kültür ürünlerinden, toplumun yeni yetişen kuşaklarının sosyalleştirilmesinde de yararlanılır.
Türk atasözleri ve deyimleri; atalarımızın hayatın çeşitli kesitlerini nasıl algılayıp yorumladıklarını, bu alanlardaki yüzlerce yıllık yaşam deneyimlerinin sonuçlarını ne şekilde özetlediklerini, oluşturdukları bu özetler üzerine inşa ettikleri öğütlerini genç kuşaklarına hangi sözlerle aktardıklarını, son derece güzel anlatımlarla gözler önüne sermektedir.
Bu bilgi ve görüşlerden hareketle planlanan ve Türk atasözleri ile deyimlerine yansıyan Türk halk düşüncesini ortaya koymayı amaçlayan elinizdeki bu kitap; 1970'li yıllardan bu yana, sosyal bilimlerin, sosyoloji, sosyal antropoloji, halkbilim ve iletişim gibi çeşitli alanlarında araştırmalar yapan bir akademisyenin merakı ve bakış açısıyla kaleme alınmış, araştırmaya başlanmasından tamamlanıp yayımlanmasına kadar yirmi yılı aşkın bir zamana ihtiyaç duyulmuş olan bir çalışmadır.
Kitap bütününde; “Kadın-Erkek”, “Evlilik-Ayrılık”, “Zenginlik-Yoksulluk”, “Güzellik-Çirkinlik”, “İyilik-Kötülük”, “Dostluk-Düşmanlık”, “Gençlik-Yaşlılık”, “Sağlık-Hastalık”, “Hayat-Ölüm” konularına ilişkin olarak halk ağzında dolaşan atasözleri ve deyimler, bu konu kümeleri çevresinde sınıflandırılarak ilgili alanlardaki halk düşüncesi, karşıtı ya da bütünleyicisi ile birlikte anlaşılmaya, açıklanmaya ve yorumlanmaya çalışılmaktadır.
Kitabın zevkle okunması, okuyucusu tarafından kendi kültürümüze uygun bir kişisel gelişim kaynağı olarak değerlendirilmesi ve yararlanılması; yazarı için çok büyük bir mutluluk kaynağı olacaktır.
Mehmet Emin Erişirgil Mehmet Emen Erişirgil’in Bir Fikir Adamının Romanı: Ziya Gökalp isimli eseri, objektif ilmî değerlendirmelerin yanı sıra Erişirgil’in kişisel gözlemlerini de yansıtan önemli kitaplarından biridir. Prof. Dr. Aykut Kazancıgil ve Prof. Dr. Cem Alpar’ın yayına hazırladığı bu eser Ziya Gökalp’e ilişkin ön önemli kitaplardan biridir: “Dilde yeni cereyan açmak kâfi değildi. Her alanda “yeni bir hayat” lazımdı. Sultan Hamit zamanında ve meşrutiyetin ilk yıllarında (yeni hayat) sözünün sihirli bir manası vardı. Aydınların gözünde bu söz, başlı başına bir ufuk açardı. Sultan Hamit devrinin bilgili geçinen gençlerine göre Yeni Hayat, Türkiye dışında yaşamaktan ibarettir. Çünkü Türkiye’de yeni bir hayat doğamazdı; ve bunu ümit etmek de boşunaydı. Fakat onların beklemedikleri ve ummadıkları bir zamanda Meşrutiyet ilan edilince bu defa Yeni Hayat’ın doğduğunu sandılar. Fakat bu ümit çok sürmedi. Yıllarca susturulan basın, serbest oluverince eli kalem tutanlar çıldırmışa döndüler, Meşrutiyet ilan edildiği zaman, “Cemiyet-i Mukaddese “ye nasıl minnet ve şükranlarını arz edeceklerini bilemeyen İstanbul basını, daha iki ay geçmeden İttihat ve Terakki’nin “rical-i gaybma” sövüp saymaya başladılar. Müslüman olmayan azınlıklar da ortalığın karışıklığından faydalanarak milli emellerinin gerçekleşmesi için çalıştıkları her hareketlerinden belliydi. İşin garibi şuydu ki, Sultan Hamit’in şu veya bu sebeple sürdüğü insanların bir kısmı umdukları işlere geçirilemeyince “Mağdurin-i Siyasiye” (yani, Siyasal Haksızlığa Uğrayanlar) diye bir cemiyet kurdular. Kendilerini sürgünden kurtaran Cemiyetin ileri gelenlerine atıp tutmakta elebaşlığı yapmakla övünüyorlardı.”
Bilal Dursun Yılmaz Küreselleşme ulusal temelleri çürütmekte ve tek tip insan oluşturulmasına sebebiyet vermektedir. Bu kaçınılmaz bir süreç. Küreselleşmeyi durdurmak imkânsızdır. Ama tam da bu durumda çok daha büyük zorunluluk, ulusal değerleri korumak için üzerimize düşen büyük sorumluluğumuzdur. Her ulusal kültürün kendi benzersizliğini koruması gerekmektedir. Küreselleşme vahşi bir canavar ve biz hele küçük ulus devletler bu canavar için çok lezzetli bir yiyeceğiz. O sebepten bu vahşi canavara karşı ayakta kalabilmek için mücadele etmeliyiz.
Emine Yılmaz, Bülent Bayram, Feyzi Ersoy Bu kitapta yer alan yazılar esas olarak Hacettepe Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü tarafından düzenlenmekte olan Türk Dilbiliminde Tanımlama ve Belgeleme toplantılarının üçüncüsünde, yani 17-18 Eylül 2015 tarihlerinde, Çuvaşçanın Belgelenmesi ve 100. Ölüm Yıldönümünde Konstantin V. İvanov adlı çalıştayda sunulmuş olan bildiri metinlerinden oluşmaktadır. Ancak konuyla ilgili daha önce yayımlanmış kimi yazılar da bu seçkiye dahil edilmiştir.
Söz konusu toplantı Çuvaşçanın Belgelenmesi konusuna odaklanmış ancak 2015 yılı aynı zamanda Konstantin V. İvanov'un 100. ölüm yıl dönümü olduğu için çalıştay çift odaklı gerçekleşmişti. Kitapta da görüleceği üzere, yazılar büyük ölçüde Konstantin V. İvanov'un Narspi şiiriyle ilgili ya da ilişkilidir. 2097 dizelik bu öykü-şiir, hem şairin en ünlü şiiridir hem de Çağdaş Çuvaş Edebiyatı’nın miladı sayılır. Yazıldığı dönemden beri güncelliğini yitirmemiş olan bu şiir Rusça, Başkurtça, Tatarca, Marice, Ukraynca, Mordvince, Bulgarca, Udmurtça, Azerice, Macarca, Türkçe, Yakutça, Tacikçe, Almanca, İsveççe, İngilizce ve İtalyanca gibi pek çok dile çevrilmiştir.
Sultan Tulu Dede Korkut Kitabı (DKK) üzerine filolojik alanda yapılan araştırmalar, çoğunlukla daha önceki araştırmacılar tarafından yanlış okunduğu düşünülen sözcüklerin yorumlanması, onarılması veya yazıcı hatalarının tespit edilmesi gibi metnin doğruya en yakın okunuşuna ve yeniden kurulmasına yöneliktir. Bu tür çalışmalar, eserin hatalardan arındırılmış ve kusursuza en yakın şeklinin tasarlanması/kurulması bakımından gereklidir; böylelikle, metnin yazıldığı dönemin, dili, folkloru ve edebiyatı ile ilgili pek çok konu aydınlatılabilir. Ancak bunların dil içi veya sözlü çevirilerinin yapılması da önemlidir.
Eski Anadolu Türkçesi döneminin dil özelliklerini yansıtan bu kitapta, hikâyeler/boylar, şimdiye dek genellikle sadeleştirilerek ya da serbest çeviri yöntemi ile Türkçeye çevirilmişti. DKK'nın telif eser olması nedeniyle çalışmada hikâyeler/boylar ve soylamaların (sonradan Günbed-i Kâvus veya Türkmensahra el yazması da eklenerek) -yazıcıların dil üslubuna fazla, müdahale etmeden- sözlü çevirisi verilmiştir. Hikâyeler/boylar ve soylamalar bu yönüyle ilk sözlü çeviri çalışması olarak görülebilir.
Kitabın çevirisi öncelikle, DKK'nın Dresden nüshasının orijinal Arap harfli nüshası esasında hazırlanmıştır. Yeri geldikçe eserin Vatikan nüshasından da faydalanılmıştır. DKK'nın Günbed-i Kâvus ya da Türkmensahra olarak adlandırılan yeni bir elyazması keşfedilir. 2019 yılının Haziran ayında, bu elyazma üzerine önemli çalışmalar yayımlandı. Burada bunlardan, ayrıca daha sonraki Azerbaycan ve İran'da yayımlanan çalışmalardan da faydalanılmıştır. Yeni bulunan Günbed el yazması, Dresden nüshasındaki eksikliklerin ve anlaşılmazlıkların giderilmesi bakımından önem taşır. Bu bakımdan bu kitap, Dede Korkut araştırmacıları için güncel bir kaynak niteliği taşımaktadır. Ayrıca yazar daha önceki araştırmacıların okumalarını, yorumlarını ve çözüm önerilerini de dikkate alarak eserin bütün olarak anlaşılmasına katkıda bulunmaktadır.
Dede Korkut Kitabı'nın bu çeviri eserinde yazar -piyasadaki popüler yayınların çoğundan farklı olarak- kendi okuma, anlamlandırma ve yorumları ile de Dede Korkut Oğuznâmesi araştırmalarına yeni katkı sunmaktadır. Eserin bu hâliyle bütün Dede Korkut araştırmacılarına ve öğrencilerine yararlı olacağı düşünülmüştür.
Nesrin Bayraktar Bu kitap, özellikle Türk Dili ve Edebiyatı Bölümleri için hazırlanmış bir giriş kitabıdır. Burada tarih içinde Dil Bilimini bu güne getiren çalışmalar, Dil Biliminin çalışma alanları, önemli Dil Bilimciler ve Dil Bilimi bakış açıları ele alınmıştır. Dil Biliminin temel kavramları irdelenirken hayatın içinden, Türk dilinden ve Türk edebiyatından örneklere yer verilmiştir. Böylece Dil Bilimine bir giriş yapmak, Dil Bilimini anlamlı ve ulaşılabilir hâle getirmek amaçlanmıştır.
Bilginer ONAN Alanında ilk olma özelliğini taşıyan bu eser; dil öğretiminin bilimsel alanını belirleyen kavram ve terimleri tespit edip bir araya getirmek amacıyla kaleme alınmıştır. Kitapta, 500’e yakın terim ve kavram alfabetik sıra ile açıklanıp yorumlanmıştır. Yapılan açıklamalarda genel olarak ansiklopedik bir üslup takip edilmiştir. Birbiriyle ilgili terim ve kavramlar, yapılan açıklamaların sonunda özellikle belirtilmiştir. Kavram ve terimlerin belirlenmesinde ana dili eğitimi, yabancı dil öğretimi, dil bilimi, eğitim-öğretim ilke ve yöntemleri, özel öğretim yöntemleri, öğrenme psikolojisi, iki dillilik, iletişim, metin bilgisi, beyin, bellek, dil hastalıkları, okuma eğitimi, konuşma eğitimi, yazma eğitimi, dinleme eğitimi, ilk okuma yazma öğretimi vb. alanlarda yazılmış kaynaklar taranmış; tespit edilen terimler belirli bir elemeye tabi tutularak kitaba dâhil edilmiştir. Kavram ve terimlerin seçiminde; akademik çalışmalardaki yaygınlıkları, lisans ve lisansüstü düzeydeki kullanım sıklıkları göz önüne alınmıştır.
Türkçe öğretmenliği, sınıf öğretmenliği, yabancı dil öğretmenliği, özel eğitim ve eğitim bilimleri alanında öğrenim gören öğretmen adayları ve öğretmenler için hazırlanan bu kitap, filoloji bölümlerinden mezun olup dil eğitimi alanında lisansüstü eğitim görmek isteyen adaylara ve özellikle de bu alanda çalışma yapan değerli akademisyenlere yararlı olacaktır.
Abdurrahman Güzel, Ayşe Yücel Çetin, Halil Çeltik, İsmet Çetin, Musa Çifci, Abdulkerim Karadeniz, Aliye Uslu Üstten, Mustafa Türkyılmaz, Remzi Can, Salim Pilav, Ayşe Derya Eskimen, Halide Gamze İnce Yakar, Hilmi Demiral, Yasemin Uzun Yaratılan ve yaşanılan kültürel alanın ifade aracı olan dil, aynı zamanda kâinatın algılanması, yorumlanması ve şekillenmesi anlamlarına da gelir. Hayatı anlamlandıran dil, yaşanılanlardan aldığı unsurları kurmaca bir dünyaya taşır. Bu kurmaca dünyada hayattan kopuk olmayan bir âlem yaratılır ve bu âlemi ifade eden eserler ortaya çıkar. Bunlar kimi zaman şiir, kimi zaman hikâye biçiminde görülür. Bu da dilin anlaşma vasıtası olmasının yanında eser yaratmada bir araç olduğu anlamlarını taşır. Milletlerin ses ve söz dünyası olan dil ve dil ile yaratılan eserler, milletlerin varlığının teminatı olduğu gibi, tarihî bilgi ve tecrübelerinin de ifadesidir.
Kitap, dil ve edebiyat öğretiminde kullanılan veya kullanılması gerekli olan metot ve teknikleri içermektedir. Türkiye'de sık kullanılan yöntem ve tekniklerin yanı sıra Batı dünyasında kullanılan yöntem, yaklaşım ve teknikler de bu çalışmada yer almaktadır. Türkçe ve Türk edebiyatı öğretiminin tarihî akışı, günümüzdeki durumu; dil ve edebiyat öğretimiyle ilgili yaklaşımlar, uygulamalı konu anlatımı, planlama, ölçme ve değerlendirmeyle ilgili bilgilere yer verilmiştir.
Ahmet Akçay, Betül Keray Dinçel, Bünyamin Sarikaya, Erhan Akın, Ersoy Topuzkanamış, Fatih Can, Hatice Altunkaya, Mehmet Nuri Kardaş, Mesut Gün, Mustafa Sait Kıymaz, Oğuzhan Sevim, Serpil Özdemir Dil becerileri arasında ilk edinileni dinlemedir. Anne karnında dış dünyanın duyumu ile kullanılmaya başlanan dinleme, dili algılamanın ve iletişim kurmanın temelidir. Günlük yaşamda en sık kullanılan ve diğer dil becerilerinin kazanılmasında büyük rol oynayan dinleme yetisi, bu özellikleriyle diğerlerinden ayrılmaktadır. Ayrıca iyi bir yazar, iyi bir okuyucu ve iyi bir konuşmacı olmanın anahtarı, etkili dinleme becerisine sahip olmaktır.
Eğitim sistemimizin çıktılarından biri, öğrenenlerin aktif bir dinleyici niteliği kazanarak dinlediklerini/ izlediklerini anlayabilen bireyler olmalarıdır. Bu doğrultuda hazırlanan eser, dinleme becerisini tüm boyutlarıyla ele alarak hem kuramsal hem de uygulama bağlamında tanıtmayı hedeflemektedir. Aynı zamanda eser, ihmal edilen bir beceri olmasına karşın, dinlemenin geliştirilebilir olduğuna dair ipuçlarını yakalamanıza ve iyi bir dinleyici olmak için gereken özellikleri kazanmanıza yardımcı olacaktır.
Abdulvahit Çakır, Aliye Genç, Ana-Maria Panțu, Başak Uysal, Bülent Okay, Ece Dillioğlu, Fatma Ahsen Turan, Filiz Çölmekçioğlu, Hasan Güneş, Hatice Köroğlu Türközü, İbrahim Kelağa Ahmet, Makbule Sabziyeva, Mariia Talianova Eren, Melahat Pars, Melek Gedik, Mustafa Sarper Alap, Nazan Tutaş, Necdet Yaşar Bayatlı, Neriman Hasan, Nihal Kalkan Yağcı, Nisa Harika Güzel Köşker, Okan Haluk Akbay, Ömer Aksoy, Pamuk Nurdan Gümüştepe, Perihan Yalçın, Seda Köycü, Şengül Demirel, Tolga Dillioğlu, Ülker Şen, Z. Görkem Duran Gültekin Doğu'dan Batıya Masalın Serüveni: Dünya Masalları; Çin'den Hindistan'a, Türkiye'den Norveç'e bu geniş coğrafyadaki masalların muhteşem dünyasına kapı aralamaktadır. Masallar, kültürel bir aktarımdır. Mensubu olduğu kültürün değer yargılarını, estetik ve bedii zevkini masalların içinde bulabiliriz. Kökü mazide olan masallar, aynı zamanda bir gelecek planlayıcısıdır. Masallar, anlatının içinde bir hayat dersi saklar. Dinleyicisine veya okuyucusuna alması gerekli olan nasihati o büyüleyici üslubu içinde verir. Başarı, umut, gayret, engelleri aşma arzusu empoze ettiğinden dolayı âdeta bir kişisel gelişim eğitimidir.
Fatma Ahsen Turan
Antoine Galland 17. yüzyılda Osmanlı Devleti'ne gelen Antoine Galland, Binbir Gece Masalları tercümesi ile tanınmıştır. Üzerinde bilimsel çalışma yapılmasını bekleyen üç çok dilli sözlüğü ve bu kitapta incelenen Durûb-ı Emsâl-i Türkî'si Fransa Millî Kütüphanesinde kayıtlıdır. Bu çalışmalar, 17. yüzyıl Osmanlı Türkçesinin söz varlığı açısından oldukça önem teşkil eder. Durûb-ı Emsâl-i Türkî'de çoğunluğu Arapça ve Türkçe, onlara göre çok daha az olmak üzere Farsça, atasözü, deyim ve kalıp ifadeler vb. öncelikle Arap ve Osmanlı Türkçesi alfabeleri ile yazılmış, altlarına da Fransızca tercümeleri yapılmıştır. Eser, sözlüklerin aksine bir müsvedde defteri görünümündedir. Bu sebeple Galland'ın defteri sonradan temize çekeceğini düşünmek mantıklı gelmektedir. Antoine Galland, sözlükleri ile ilgili bir ön araştırma veya öğrenme amaçlı/kendi kişisel gelişimi için bu defteri tutmuş olabilir. Bu çalışmada Durûb-ı Emsâl-i Türkî üç bölümde incelenmiştir. Prof. Dr. Ayten Er tarafından “Antoine Galland'ın Hayatı ve Eserleri”, Doç. Dr. Erdinç Doğru tarafından “Arapça Atasözleri ve Kaynakları” ve tarafımdan ise “Durûb-ı Emsâl-i Türkî ve Türkçe Kaynakları” başlıklı bölümler yazılmıştır. Durûb-ı Emsâl-i Türkî'nin çeviri yazılı metni ve tıpkıbasımı da kitabın sonuna eklenmiştir. Editör ve bölüm yazarları olarak bu kitap ile Türk dili ve kültürüne hizmet etmenin mutluluğunu tatmaktayız. Bu kitabın başka çalışmalar için kaynak teşkil etmesini ve Durûb-ı Emsâl-i Türkî'den yeni çalışmalar üretilmesini dileriz.
Abdulkadir Kırbaş, Ahmet Karadoğan, Ayşegül Kayar, Bahadır Gücüyeter, Bayram Arici, Bekir Gökçe, Beytullah Karagöz, Bünyamin Sarıkaya, Dilek Ünveren Kapanadze, Elif Atalay, Erhan Şen, Fatih Torun, Fatih Veyis, Fettah Kuzu, Fetullah Uyumaz, Hüseyin Öztürk, İbrahim Doyumğaç, İzzet Şeref, Lokman Turan, Mehmet Nuri Kardaş, Mustafa Kaya, Nur Hümeyra Özdemir Erem, Nurullah Aydın, Oğuzhan Sevim, Oğuzhan Sevim, Reşat Coşkun, Yusuf Söylemez Farklı coğrafya ve ülkelerle birlikte algılanan dünya edebiyatı, zamanla ya da mekânla sınırlandırılamayacak kadar çok sesli bir yapıya sahiptir. Her toplum ya da millet kendi edebî yeteneği ölçüsünde bu yapıya katkı sunar. Bu yapıda farklı zamanlarda ya da coğrafyalarda yaşamış insanların duygularının, düşüncelerinin, dünyaya bakışlarının, kendi varoluşlarını ifade etme biçimlerinin millî ve yerel özelliklerle şekillenerek evrenselleştiği görülür.
Millî edebiyatlar, belirli toplumlara hitap ederken dünya edebiyatı insanlığa hitap eder; tüm insanlığın ortak mirasıdır. Dünya edebiyatı denildiğinde hangi yazar ve eserlerin öncelikli olarak ele alınması gerektiği konusu tartışmaya açıkken burada önemli olan dili, dini ve milliyeti her ne olursa olsun salt bir insan olarak bu yazar ve eserlerden ne duyduğumuz ve hissettiğimizdir. Hangi milletten olursa olsun, duyguların dili ortaktır.
Dünya Edebiyatı Araştırmaları adlı bu eserde, ilk örneklerinden günümüze kadar dünya edebiyatı ve dünya klasikleri genel olarak tanıtıldıktan sonra edebiyat akımları ile ilgili bilgi verilmiş; Rus, Fransız, İngiliz, Yunan, Latin, Alman, Amerikan, İspanyol, İtalyan, İskandinav, Çin, Arap, Fars, Hint, Türk ve Japon edebiyatları örneklendirilerek ele alınmıştır. Eserin son bölümünde ise hem Doğu hem de Batı edebiyatından seçilen klasik eserler, çağdaş tahlil yöntemleri ışığında analiz edilmeye çalışılmıştır. Bu yönüyle eserin dünya edebiyatına ilgi duyan araştırmacılara ve sanatseverlere önemli bir kaynak teşkil edeceği düşünülmektedir.
Ahmet Mermer, Kemal Timur, Şahmurat Arık, Ünsal Yılmaz Yeşildal, Yavuz Bayram Bu kitap, edebiyatı farklı alanlarla doğrudan veya dolaylı olarak ilişkili bir bilim alanı olarak değerlendiren bir anlayışla hazırlanmıştır. Kitapta edebiyatla ilgili temel kavramlar, edebî eserlerin temel özellikleri, edebiyat kuramları, edebî akımlar, edebî dönemler, edebî topluluklar, nazım şekilleri, nazım türleri, edebî sanatlar gibi konulara yer verilmiştir.
Ne kadar karmaşık olsalar da konuların hazırlanmasında olabildiğince sade ve anlaşılır bir üslubun tercih edilmesine özen gösterilmiştir. Bu yönüyle kitabın, içerdiği konular bağlamında, okuyucusunun ayrıntılara boğulmaksızın temel bilgileri edinmesine ciddi katkılar sağlayacağı ümit edilmektedir.
Mehrali Calp Edebiyat Bilgi ve Kuramları I adını taşıyan bu eserde, edebiyat ve sanatın tanımı, işlevleri; edebi eser, edebiyat akımları, poetikalar ve bazı eleştiri okulları ele alınmıştır. Edebi akımlar kronolojik bir sıra içinde tanıtılmaya çalışılmış; edebiyat ve şiir sanatı ile ilgili farklı görüşler incelenmiştir. Bunlar arasında yer alan edebi eserlerin nitelikleri, şiir sanatı, edebiyat kuramına ait hususlar üzerinde durulmuştur.
Üzerinde durulan konulardan biri de edebiyat tarihidir. Her toplumun bir tarihi olduğu gibi bir de edebiyat tarihi vardır. Edebiyat tarihi, bir toplumun edebi eserlerde yaşayan tarihidir. Bu tarih, yüzyıllar boyunca o toplumun içinden çıkmış sanatkârların ayna tuttuğu maşeri vicdanın bir yansımasıdır. İnsanın duygu, düşünce ve hayallerine, ümit ve heyecanlarına ayna tutan edebi eserler, ortaya çıktıkları toplum dokusunu da yansıtırlar.
Bu kitapta, XII kısımdan itibaren bir dizi eleştiri “okulu” tanımlanmaktadır. Edebiyat kuramları kapsamında yansıtmacılık, anlatımcılık, Rus Biçimciliği, yeni eleştiri, yapısalcılık, yapı sökücülüğü, feminizm, psikanaliz, Marksizm ve yeni tarihçilik gibi kuramlar ele alınmıştır. Bu kuramsal akımların pek çok ortak noktası bulunmasına karşılık birbirlerine alternatif oluşturan kuramlar da var.
Edebî eserlerin üstün kılan özelliklerini kavrayabilmek, değerlerini anlayabilmek üretildikleri dönem hakkında bilgilenmekle olur. Edebiyat kuramı, edebi eserleri analiz etmek için izlenen sistemli bir yol olarak tanımlanabilir.
“Kuram nedir? Kuram bir tahmin ya da varsayım mıdır? Bir düşünüşün kuram olarak kabul edilmesi için o düşüncenin herkesçe kavranacak ölçüde anlaşılır olması mı, olmaması mı gerekir? Kuram belirli bir karmaşıklık içerisinde olmalı mıdır? Farklı düşünüş ve alternatif düşüncelerin araştırılması olarak kuram, edebiyat incelemelerinin varsayımlarını sorgulamalı mıdır?”; Yazan, okuyan varlık kimdir? Metinler hangi etki ve şartlar altında üretilmişlerdir?” gibi sorulara bu kitapta cevap aranmaktadır.
Mehrali Calp Edebiyat Bilgi ve Kuramları I adını taşıyan bu eserde, edebiyat ve sanatın tanımı, işlevleri; edebi eser, edebiyat akımları, poetikalar ve bazı eleştiri okulları ele alınmıştır. Edebi akımlar kronolojik bir sıra içinde tanıtılmaya çalışılmış; edebiyat ve şiir sanatı ile ilgili farklı görüşler incelenmiştir. Bunlar arasında yer alan edebi eserlerin nitelikleri, şiir sanatı, edebiyat kuramına ait hususlar üzerinde durulmuştur.
Üzerinde durulan konulardan biri de edebiyat tarihidir. Her toplumun bir tarihi olduğu gibi bir de edebiyat tarihi vardır. Edebiyat tarihi, bir toplumun edebi eserlerde yaşayan tarihidir. Bu tarih, yüzyıllar boyunca o toplumun içinden çıkmış sanatkârların ayna tuttuğu maşeri vicdanın bir yansımasıdır. İnsanın duygu, düşünce ve hayallerine, ümit ve heyecanlarına ayna tutan edebi eserler, ortaya çıktıkları toplum dokusunu da yansıtırlar.
Bu kitapta, XII kısımdan itibaren bir dizi eleştiri “okulu” tanımlanmaktadır. Edebiyat kuramları kapsamında yansıtmacılık, anlatımcılık, Rus Biçimciliği, yeni eleştiri, yapısalcılık, yapı sökücülüğü, feminizm, psikanaliz, Marksizm ve yeni tarihçilik gibi kuramlar ele alınmıştır. Bu kuramsal akımların pek çok ortak noktası bulunmasına karşılık birbirlerine alternatif oluşturan kuramlar da var.
Edebî eserlerin üstün kılan özelliklerini kavrayabilmek, değerlerini anlayabilmek üretildikleri dönem hakkında bilgilenmekle olur. Edebiyat kuramı, edebi eserleri analiz etmek için izlenen sistemli bir yol olarak tanımlanabilir.
“Kuram nedir? Kuram bir tahmin ya da varsayım mıdır? Bir düşünüşün kuram olarak kabul edilmesi için o düşüncenin herkesçe kavranacak ölçüde anlaşılır olması mı, olmaması mı gerekir? Kuram belirli bir karmaşıklık içerisinde olmalı mıdır? Farklı düşünüş ve alternatif düşüncelerin araştırılması olarak kuram, edebiyat incelemelerinin varsayımlarını sorgulamalı mıdır?”; Yazan, okuyan varlık kimdir? Metinler hangi etki ve şartlar altında üretilmişlerdir?” gibi sorulara bu kitapta cevap aranmaktadır.
Ömer SOLAK Vicdanlı bir öğretmen, sürekli yeni şeyler öğrenir, onları kendi bilgi dağarcığının bir parçası hâline getirir, bilgilerini yenileriyle güncel ve taze tutar, metotlarını sürekli yeniler ve sınıfına bu yeni bilgiler ve yeni öğretme metotları ile gider. Hiçbir zaman mevcut bilgileriyle yetinmez, eski bilgilerle sınırlamaz kendini, daima yeni şeylerin susuzluğunu çeker.
Türkiye'de edebi metin çözümleme yöntemleri, pek çok üniversitede lisans ve lisansüstü düzeyde ders olarak okutulmasına rağmen, konuyu kapsayıcı bir bakışla ele alan oldukça az sayıda kaynak vardır. Elinizdeki kitabın farklı bölümlerinde edebiyat biliminin farklı çalışma alanları gruplandırılarak tanıtılmıştır. Bu tanıtımda daha çok alanın metodolojik cephesine hâkim olan yaklaşımlara odaklanılmıştır. Bu bölümler okura çok yönlü bir perspektif kazandırmak amacıyla, kendi konusunu farklı tartışmalar ve bakış açıları ışığında ele almaya çalışmıştır.
Ertuğrul Aydın Edebiyat Teori ve İncelemeleri; edebiyat sosyolojisi, edebiyat-psikoloji ilişkisi, edebiyat tarihi, edebiyat / roman teorisi, karşılaştırmalı edebiyat, postmodernizm, küreselleşme ve edebiyat ilişkisi gibi konu ve kavramları mercek altına almaktadır. Kitap, Türk ve dünya edebiyatının öne çıkan kimi yazar ve eserlerini merkeze alan inceleme ve değerlendirmelerle metin-kurgu-oluşum ilişkisinden hareket ederek edebiyatın teorik, sosyolojik ve uygulama yönüne ışık tutmaktadır. Yapılan bu incelemeler; edebiyat tarihi, yazar biyografisi, kültür dinamikleri gibi düzlem ve kriterler doğrultusunda, edebiyat-sosyoloji, edebiyat sosyolojisi ve edebiyat metni inceleme yöntemlerini esas almaktadır. Hem üniversitede okuttuğumuz dersler hem de uluslararası sempozyum bildirileri ve makalelerden edindiğimiz tecrübeler ile edebiyatın teorik ve sosyolojik cephesine ilişkin bilgileri kapsayan bu kitap, edebiyat, eser ve okuyucu bağlantısını, örneklerle ortaya koymaya çalışmaktadır.
Nurullah Çetin Eğitim Fakülteleri İçin Yeni Türk Edebiyatı –I adlı kitabımız, YÖK’ün Eğitim Fakültelerinde okutulmakta olan Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü / Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Ana Bilim Dalı / Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Programı / Türkçe Eğitimi Ana Bilim Dalı / Türkçe Öğretmenliği Programı için belirlediği müfredata göre hazırlanmıştır. Buna göre bu kitapta Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı, Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati Edebiyatları hakkında hem tarihî ve teknik bilgiler verilmiş hem de örnek metinler üzerinde uygulamalar yapılmıştır.
Nurullah Çetin, Kelime Erdal, Salim Durukoğlu Eğitim Fakülteleri İçin Yeni Türk Edebiyatı –II adlı kitabımız, YÖK’ün Eğitim Fakültelerinde okutulmakta olan Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü / Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Ana Bilim Dalı / Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Programı / Türkçe Eğitimi Ana Bilim Dalı / Türkçe Öğretmenliği Programı için belirlediği müfredata göre hazırlanmıştır. Buna göre bu kitapta Millî Edebiyat ve Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı (1923-1950) hakkında hem tarihî ve teknik bilgiler verilmiş hem de örnek metinler üzerinde uygulamalar yapılmıştır.
A. Pınar Vural, Ayhan Öztürk, Belma Doğan Güngen, Cem Gökçen, Fatih Dağdelen, Gülis Kavadar, İdris Kaya, İsmet Melek, Murat Güntel, Pınar Karadeniz, Selenay Yücel, Sevda Dolapçıoğlu Eğitim alanında yaşanan değişimlerin hızlı yükselişi, öğrenme konuları üzerinde farklı disiplin bakış açılarına ihtiyaç duyulmasını ortaya çıkarmıştır. Değişim; anne-baba ve eğitimcilerin bazı konularda çözüm yolu bulmak için zorlanmalarına neden olmuştur. Ayrıca öğretmenler pandemi döneminden sonra öğrenme sorunlarının farklılaştığı üzerine görüş bildirmektedir. Tüm bu ihtiyaçlardan dolayı bu kitapta, farklı disiplinlerden gönüllü birçok uzman, bir araya gelerek eğitim konuları üzerine çözüm önerilerini, görüşlerini ve tecrübelerini sunmuşlardır. Kitap, öğrenme konuları içerisinde en çok ihtiyaç duyulan konuların neler olduğu üzerine öğretmen ve öğrencilerden görüş alınarak oluşturulan başlıkları kapsamaktadır. Kitabın amacı, bu öğrenme konularını birden fazla uzman hekim ve eğitimcinin iş birliği ile değerlendirmektir. Ayrıca eğitim fakülteleri öğretmenlik uygulamaları dersi için fayda sağlayabileceği düşünülmektedir. Anne, baba ve eğitimcilerin iyi nesil yetiştirme gücünü artırmak üzere yazılan bu kitabın “çocuklara” fayda sağlaması dileğiyle...
Melike Üzüm Batı Türkçesinin başlangıcı olarak kabul edilen Eski Anadolu Türkçesiyle yazılmış birçok eser bugün metin ve sözlük olarak yayımlanmış, incelenmeyi beklemektedir. Modern dilbilimin verilerini kullanarak Türk dilinin tarihi metinlerinin incelenmesi genel dilbilim ve Türkoloji için büyük önem taşımaktadır. Bu ihtiyaca yönelik, sunulan çalışmada kiplik kategorisi üzerine yapılan dillerarası teorik çalışmalar değerlendirilmiş, Eski Anadolu Türkçesinde kullanılan epistemik kiplik işaretleyicileri eserden hareketle ortaya konulmuştur.
Ayrıntılı bir inceleme yapılabilmesi için kiplik kategorisinin alt kategorisi epistemik kipliğe odaklanılmış ve incelenecek veri hacimli bir eser olan Kısas‑ı Enbiya ile sınırlandırılmıştır. Kısas‑ı Enbiya, Salebi'nin El‑keşf'ül beyan'an tefsiri'l‑kur'ân adlı eserinin 14. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen çevirisidir. Epistemik kiplik incelemesi için bu eserin seçilmesinde 14. yüzyıl Türkçesini yansıtan dini bir metin olması, olayları sıkça kaynak kişilerin ağzından diyaloglarla aktarması, tüm şahıs çekimlerini içeren ifadelerin yer alması, Tanrı'nın konuşturulması, din çerçevesinde farklı konulara yer vermesi vb. özellikler etkili olmuştur. Bu çalışmayla, tarihi metinlerde kullanılan dilin farklı yaklaşımlarla ele alınmasının gerekliliğine dikkat çekilmek istenmiştir.
Atilla Batur, Muvaffak Eflatun, Ömer Özkan, Ümran Ay, Yavuz Bayram Bu kitap, eski Türk edebiyatı geleneğinin kuruluş döneminden olgunluk dönemine kadarki gelişimini örnek metinler eşliğinde ortaya koymaya odaklanmıştır. Bu amaçla eski Türk edebiyatıyla ilgili tarihsel süreç yanında, bu süreci temsil edecek örnek metinlere de yer verilmiştir. Tarihsel süreçle ilgili bölümleri; Doç. Dr. Muvaffak Eflatun, Prof. Dr. Atilla Batur ve Prof. Dr. Ömer Özkan hazırlamıştır. Örnek metinlerin şerhleri ise eski Türk edebiyatı geleneği çerçevesinde Doç. Dr. Ümran Ay, Prof. Dr. Yavuz Bayram ve Prof. Dr. Ömer Özkan tarafından yapılmıştır.
Kitap hazırlanırken, okuyucunun tarihsel sürecin karmaşasında boğulmamasına ve eski Türk edebiyatı metinlerinin anlaşılmaz gibi görünen dünyasında kaybolmamasına özen gösterilmiştir. Bunun için olabildiğince sade bir içerik, anlaşılır bir üslup ve gözlemlenebilir bir yöntem tercih edilmiştir. Nicelik telaşına düşmeksizin ve abartılı akademik değerlendirmelere kapılmaksızın eski Türk edebiyatının kuruluşundan olgunlaşma sürecine kadarki dönemi örnekleriyle ortaya koyan bu kitap okurlarının ilgisine sunulmuştur.
Kitapta şerhi yapılan gazeller, hem özgün alfabeleriyle eski harfli olarak hem de yeni harfli olarak verilmiştir. Ayrıca her beyitten sonra yaygın olarak bilinemeyeceği düşünülen kelimelerin anlamları verilmiş, ardından beytin günümüz Türkçesiyle düzyazıya dil içi aktarımı yapılmış ve nihayet beytin şerhine yer verilmiştir.
Ahmet Yenikale, Gülcan Alıcı, Kaplan Üstüner, Lütfi Alıcı, Mustafa Erdoğan, Muvaffak Eflatun, Şevkiye Kazan Nas, Yavuz Bayram Eski Türk Edebiyatı II (16.Yüzyıl) kitabı; giriş ve metin şerhleri olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. “16. Yüzyıl Klasik Türk Edebiyatı” başlığını taşıyan girişte; incelenen yüzyıl hakkında hem tarih hem de edebiyat tarihi bilgisi verilmiştir. Yüzyılın önemli edebî şahsiyetleri (Fuzûlî, Bâkî, Hayâlî Bey, Zâtî, Yahyâ Bey, Muhibbî, Edirneli Nazmî, Nev'î, Lâmiî, Bağdatlı Rûhî) ve bunları edebî açıdan temsil eden metinler, kitabın ikinci kısmında yer almıştır. Bu bölümde öncelikle, ele alınan şahsiyetlerin hayatı, edebî kişiliği ve eserleri hakkında bilgi verilmiş; daha sonra seçilen metinler eski Türk edebiyatı geleneği çerçevesinde şerh edilmiştir. Metin şerhinden sonra her bölüme aynı şahsiyete ait iki örnek şiir ile seçme beyitler de ilave edilmiştir. Şerhi yapılan şiirler, hem özgün alfabeleriyle eski harfli olarak hem de yeni harfli olarak verilmiştir. Böylelikle metnin eski harfli olarak okunması imkânı da sağlanmıştır. Şiirler şerh edilirken her beyitten sonra yaygın olarak bilinemeyeceği düşünülen kelimelerin anlamları verilmiş, ardından beytin günümüz Türkçesiyle düzyazıya dil içi aktarımı yapılmış ve nihayet beytin şerhine yer verilmiştir. Kitap bu muhtevasıyla eski Türk edebiyatı alanında kaynak ve model olabilecek mahiyettedir.
Abdullah Aydın, Ahmet Mermer, Ahmet Serdar Erkan, Atilla Batur, İsrafil Babacan, Lokman Turan, Muvaffak Eflatun, Neslihan Koç Keskin, Ömer Özkan, Şevkiye Kazan Nas Eski Türk Edebiyatı III (17.Yüzyıl) kitabı; giriş ve metin şerhleri olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. “17. Yüzyıl Osmanlı Devleti'nin Tarihî, Siyasi ve Edebî Görüntüsüne Genel Bir Bakış” başlığını taşıyan girişte; incelenen yüzyıl hakkında hem tarih hem de edebiyat tarihi bilgisi verilmiştir. Yüzyılın önemli edebî şahsiyetleri ve onları edebî açıdan temsil eden metinler kitabın ikinci kısmında yer almıştır. Burada öncelikle ele alınan şahsiyetin hayatı, edebî kişiliği ve eserleri hakkında bilgi verilmiş, daha sonra seçilen metinlerin şerhlerine geçilmiştir. Şerhi yapılan metinler, hem özgün metnin doğru tespit edilebilmesi hem de örnek bir Osmanlı Türkçesi metni ortaya konulabilmesi bakımından özgün alfabeleriyle yani eski harfli olarak da verilmiştir. Eski harfli metnin hemen yanında yeni harfli metin de verilmiş, böylece her iki metin arasında bir karşılaştırma imkânı sağlanmıştır. Şerh yapılırken her beyitten sonra yaygın olarak bilinemeyeceği düşünülen kelimelerin anlamları verilmiş, ardından beytin günümüz Türkçesiyle düz yazıya dil içi aktarımı yapılmış ve nihayet beytin şerhine yer verilmiştir. Özel şahıs adlarından oluşan dizin de kitabın sonuna eklenmiştir.
Riza Tuncel Avcılık, toplayıcılıkla birlikte insanoğlunun en eski geçim faaliyetlerinden biridir. Bu araştırmanın konusu; temelde bir geçim faaliyeti olan, bunun yanı sıra ticaret metası, önemli bir yan ürün kaynağı, bir inanç uygulaması ve savaş provası olma gibi özellikler de gösteren eski Türk avcılık faaliyetinin dil merkezli olarak incelenmesidir.
Araştırmanın kapsamı, avcılık ve avcılığın karşılıklı olarak etkileşimde bulunduğu hayat alanlarıyla sınırlıdır. Çalışmada kullanılan kaynaklar ilk olarak eski Türk yazılı metinleri olup yazılı olmayan dönemler konusunda ise mit, destan gibi anlatılardan, eski Türkler tarafından yapıldığı düşünülen kaya resimlerinden, çeşitli sebeplerle eski Türklere dikkat etmiş, onlar hakkında bilgiler vermiş diğer toplumların yazdıklarından faydalanılmıştır. Çalışmada, eski Türk avcılığı bu genel çerçevede eylem-özne-yer-amaç-nesne (elde edilen ürün)-araç dizisi içinde ele alınıp incelenmiştir
Bu çalışma; eski Türk dönemi metinlerinden yola çıkarak Türk avcılığını tasvir etmek ve avcılık terimlerini belirlemektir. Araştırma, eski Türk hayatındaki avcılığın yerinin, av ve avcıyla ilgili genel terimlerin, avı yapılan hayvanların, avcılığın yapılış amaçları ve şekillerinin, avcılıkta kullanılan aletlerin, avcılıktan elde edilen yan ürünlerin ve bunların olası kullanım alanlarının belirlenmesini hedeflemektedir.
Abdurishid Yakup, Chris Lasse Däbritz, Fikret Turan, Gulshen Sakhatova, İbrahim Ahmet Aydemir, Julian Rentzsch, Melike Üzüm, Mevlüt Erdem, Nurettin Demir, Sema Aslan Demir, Sinan Güzel, Zhamila Arzybaeva Evidentiality has received in recent years great attention in studies with typological, descriptive, and functional approaches. However, a range of issues such as the evolution of evidentials by grammaticalization, evidential strategies, the communicative function of evidentials in interaction, and variations of evidentials in dialects need further investigation. To address this gap, this edited volume consisting of 12 chapters, jointly prepared by the Department of Contemporary Turkic Languages and Literatures at Hacettepe University and the Turcology Department at Johannes Gutenberg University, aims to contribute to the fields of semantics, sociolinguistics, dialectology, historical linguistics, and morphology by focusing on Turkic languages in the framework of evidentiality.
Bilginin nasıl elde edildiğine odaklanan kanıtsallık kategorisi son yıllarda ciddi ilgi görmektedir. Ancak kanıtsalların gelişimi, bilginin kaynağını bildirme stratejileri, sosyal etkileşimde kanıtsalların iletişimsel işlevi, yerel ve sosyal değişkelerdeki görünümleri gibi bir dizi konu hâlâ araştırılmayı beklemektedir. Hacettepe Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü ile Johannes Gutenberg Üniversitesi Türkoloji Bölümünün iş birliğiyle hazırlanan bu kitap, 12 bölümde, farklı Türk dillerinden veriler yardımıyla kanıtsallık araştırmalarına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
Adem İşcan Küreselleşen dünyada bütün milletler kendi dillerini yayma veya kendilerinden olmayanı tanıma, onu öğrenme yarışına girdiler. Bu yarışta öğrenme/öğretme etkinliklerini çeşitlendirebilen ve teknolojinin nimetlerini olumlu olarak kullanabilenler bir adım öne geçmektedir. Bu yarış içerisinde Türkiye son çeyrek asırda önemli bir oyuncu hâline geldi. Türkçenin yabancılara öğretimi, yurt içinde hem de yurt dışında yaygınlaştı. Aynı zamanda alanda yapılan yayınlarda da benzer biçimde bir artış söz konusudur.
İşitsel ve görsel araçların yabancı dil öğretiminde etkin olarak kullanıldığı ve dil öğrenicilerine bütün temel dil becerilerinin geliştirilmesinde son derece faydalı olduğu bilinen bir gerçektir. Bu işitsel ve görsel araçların içinde filmler, dil öğretiminde kullanılan yardımcı araçların başında gelmektedir. Bu araçlar, öğrencilerin temel dil becerilerini geliştirmenin yanında Türkçenin kültürünü ve söz varlığını gösteren, öğreten bir yapıya sahiptir. Elinizdeki bu çalışma, konuyla ilgili hazırlanmış ilk kitap olma özelliğini taşıdığından elbette pek çok kusura sahiptir. Ancak konuya ilişkin kuramsal bilgileri, derslerde kullanılabilecek Türk filmlerini ve Türkçe öğretimi derslerinde filmlerle birlikte kullanabilecek etkinlikler içerdiği için yabancılara Türkçe öğreten öğretmenlerin ve Türkçeyi yabancı bir dil olarak öğrenenlerin öğretme/öğrenme süreçlerini kolaylaştıracaktır. Alanda çalışan ve Türkçeyi yabancı bir dil olarak öğrenen bireylerin fikirleri ise bu çalışmanın geliştirilmesine önemli katkı sağlayacaktır.
Aliye Uslu Üstten Bu kitap, gençlerin gelişim özellikleri ile gençlik edebiyatı kavramını bir arada değerlendiren ve bu alandaki boşluğu doldurma amacı taşıyan bir çalışmadır. Aynı zamanda, uzun yıllar çocuk ve yetişkin edebiyatı arasında kalan gençlik edebiyatının varlığına dikkat çekilmesi ve bu alanın geliştirilmesi yolunda bir kaynak niteliği taşımaktadır.

Bu çalışma ile gençlerin bilişsel, sosyal ve psikolojik gelişimlerinin; duygu, düşünce ve hayallerinin gençlik edebiyatı eserlerinin özelliklerini belirlemedeki etkisi bilimsel gelişmeler ışığında ortaya konulmuştur.
Abdullah Akat, Abonoz Küçük, Ahmet Keskin, Berna Ayaz, Hamiyet Özen, Mehmet Aça, Mehmet Ali Yolcu, Mehmet Çeribaş, Mustafa Aça, Mustafa Dinç, Ülkü Kara Temelleri Batı Avrupa’da atılan halk bilimi, 20. yüzyılın başlarından itibaren Batı Asya’ya, Akdeniz havzasına ve Kuzey Amerika’ya doğru yayılma eğilimi göstermiştir. Anadolu merkezli Türk halk bilimi araştırmalarının başlangıcı da bu döneme tarihlenmektedir. Türkçü aydınların öncü çalışmaları ile bilimsel bir formasyona kavuşma yolunda ilerleyen Türk halk bilimi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kültür politikaları bağlamında hızlı bir gelişme göstermiştir. Halk bilimi araştırmalarının kurumsal çerçevede yürütülmeye başlanması, bu yeni bilgi kolunun akademimizde temsil edilmesi sonucunu beraberinde getirmiştir. 1960’lı yıllara uzanan bu sürecin ilerlemesinde ve halk biliminin kültür bilimleri içindeki öneminin anlaşılmasında pek çok bilim insanının unutulmaz hizmetleri olmuştur.
Halk biliminin; akademilerin “Türk Dili ve Edebiyatı” bölümlerinde lisans ve lisansüstü düzeyde bir anabilim dalı hâline gelmesine ek olarak bütünüyle halk bilimi alanında uzmanlar yetiştirmeyi amaçlayan “Halk Bilimi” bölümlerinin açılmasıyla öğretim materyallerine duyulan ihtiyaç her geçen gün daha da artmıştır. Farklı bakış açılarının ve yenilikçi görüşlerin ortaya konulduğu kaynaklara duyulan ihtiyaç çeşitli çalışmalarla karşılanmaya çalışılmıştır. Halk Bilimi El Kitabı, bu çalışmalara bir yenisini eklemek amacıyla hazırlanmıştır. Akademimizin Türk Dili ve Edebiyatı, Halk Bilimi, Antropoloji, Müzikoloji, Mimari, Sanat Tarihi, El Sanatları gibi bölümlerine lisans ve lisansüstü düzeyde kaynaklık etmeyi amaçlayan bu kitapta halk biliminin kapsamında yer alan hemen bütün konular, alanlarında uzman akademisyenler tarafından işlevsellik gözetilerek değerlendirilmiştir.
Nurullah Çetin İkinci Abdülhamit Dönemi’nde başlıca 3 farklı edebiyat anlayışı vardır: 1. Servet-i Fünun akımı, 2. Mutavassitîn (Ilımlılar), 3. Divan edebiyatı anlayışını sürdürenler. Bunların içinde en önemli ve en kuvvetli olan edebiyat damarı Servet-i Fünun akımıdır. Bu eserde İkinci Abdülhamit Dönemi’nde ortaya konan Türk edebiyatı faaliyetleri bir bütünlük içinde tanıtıldı.
Lokman Taşkesenlioğlu Klasik Türk edebiyatı, binlerce yıllık bir külliyata sahip olan Türk edebiyatının kuşkusuz en görkemli, değerli ve etkili dönemidir. Her ne kadar gerek dil gerekse anlam ve mecaz dünyası itibarıyla bugüne hitap etmeyen, ömrünü tamamlamış bir edebiyat olsa da yeniyi besleyen ve şekillendiren bir edebiyat olduğu gerçeğinden hareketle; divan edebiyatının bütün edebiyat alanlarıyla doğrudan; dinî ilimler, tarih, tıp, felsefe gibi bilimlerle ise dolaylı olarak ilgili olduğu söylenebilir. Yoğun, güçlü, zengin ve uzun ömürlü bu edebiyat geleneğinin ne olduğunun, hangi kaynaklardan beslendiğinin, hangi ürünlerle ne şekilde tezahür ettiğinin bilinmesi, büyük önem arz etmektedir.
Son derece zengin, renkli, karmaşık ve çok katmanlı bir mana ve mefhum dünyasına sahip olan klasik edebiyatın öğretimi ile ilgili bu noktada bazı problemlerin hâsıl olabileceği muhakkaktır. Zira bu öğretimin yeni anlayışla ve son derece öz haliyle gerçekleşmesi, karmaşık olmayan ve pratik bir şekilde sunulması gerekmektedir. Klasik Türk edebiyatı kavramı, genel mahiyeti ve muhteva özellikleri, kaynakları, nazım şekilleri ve türleri, söz sanatları, aruz ve diğer ahenk unsurları, edebî üsluplar, mazmunlar ve mecaz dünyası gibi pek çok konunun ele alındığı bu çalışmada da bu nedenlerle tanımdan hareket eden bir anlayış yerine örnek temelli bir tarz benimsenmiş, sınıflandırmalarla ilgili teferruatlara girilmemiş, akademik tartışmalara dâhil olunmadan, güncel bilgiler kısa ve öz bir şekilde verilmeye çalışılmıştır. Azami konudan asgari düzeyde bahsedilmesi ve özellikle metinlerden hareketle kavramların benimsetilmesi, tanım yapılması yerine örneklerden yola çıkılarak tanıma ulaşılması, klasik edebiyata ait kavramların çok daha kolay bir şekilde öğrenilmesinde faydalı olacaktır.
Lokman Taşkesenlioğlu Türk edebiyatı; sözlü edebiyatın başladığı bilinmeyen zamanlardan bugüne, doğuda Çin'den batıda Avrupa'nın içlerine, kuzeyde Rusya steplerinden güneyde Mısır hatta Hindistan'a kadar olan çok geniş bir coğrafyada; Orta Asya, Azerbaycan ve Osmanlı başta olmak üzere pek çok dil sahasında; büyüklü küçüklü onlarca devlet, hanlık, hanedan ve beylik egemenliğinde bulunmuş topraklarda; gerek avam gerekse havas için gerek din gerekse insan odaklı kaleme alınmış; günümüze ulaşan veya ulaşmayan yüz binlerce eseri ve bu eserlerin yazar ve şairlerini bünyesinde toplayan; külliyatın miktarı ve sanatsal değeri olarak dünyanın sayılı edebiyatlarından biri olarak kabul edilen; bir bilim, kültür, sanat ve dil hazinesidir.
19. yüzyılın ortalarından bugüne kadar onlarca Türk edebiyatı tarihi kaleme alınmış, özverili ve değerli çalışmalar meydana getirmiş pek çok yazar bu konuda büyük kıymet arz eden çalışmalar vücuda getirmiştir. Bu çalışmanın ise daha çok edebiyat öğretimine yoğunluk veren bir edebiyat tarihi olduğunu söylemek mümkündür. Daha önce yayımlanan Klasik Türk Edebiyatı (Kavramlar, Şekil ve Tür Bilgisi, Ses ve Ahenk Unsurları, Anlam ve Mecaz Dünyası) adlı çalışmanın devamı ve tamamlayıcısı olarak hazırlanan eserde, edebiyat tarihi kavramının ele alındığı ilk bölümün ardından ana hatlarıyla 11-19. yüzyıl arası Klasik Türk Edebiyatı Tarihi okuyucuya sunulmuştur.
Eserde dönemler yüzyıllara ayrılarak ele alınmış, her dönem de dil sahalarına göre sınıflandırılmıştır. Önce dönemin genel siyasi ve sosyal tarihi kısaca değerlendirilmiş, kültür-sanat ve bilim hayatının önemli gelişmelerine yer verilmiştir. Daha sonra edebî sahalar ayrı ayrı ele alınarak genel mahiyete değinilmiş, şahsiyetlerin hayatı, edebî görüşleri kısaca işlenmiş, önemli eserler üzerinde teferruatla durulmuştur. Ele alınan hemen her metinden şahsiyetin edebî değer ve tarzını yansıtacak özenle seçilmiş örneklere de yer verilerek aynı zamanda bir klasik Türk edebiyatı antolojisi de oluşturulmaya çalışılmıştır.
Süleyman Hayri Bolay Bu eserimizde Mehmed Âkif Ersoy merhumu derinliği olan bir düşünür, bir mütefekkir olarak ele aldık. Bu çerçevede onun kâinata bakışını, ondaki iş ve çalışma felsefesini, yabancılaşmaya bakışını, ateizme cephe alışını, modernlik anlayışını, ona modernist denilip denilemiyeceğini, insan anlayışını, bu çerçevede çocuğa, gence, gençliğe, aydına, ahlaka, eğitime bakışını; vatan anlayışını, özellikle din ve İslâm anlayışını ve onun benzer cephelerini ele aldık; bunları felsefî bir temele oturtmayı hedefledik. Takdir muhterem okuyucularımızın ve özellikle Âkif muhibblerinindir.
Yakup Öztürk 19. asrın sonunda doğan, geçtiğimiz asrın son çeyreğini göremeden vefat eden Faruk Nafiz Çamlıbel, idrakine kavuştuğunda altı asırlık bir dağın, yok olurken bıraktığı son gürlemeye tanıklık ediyordu. Osmanlı'nın çöküşü, Osmanlı'dan bağımsız olmayan Cumhuriyet'in doğuşu, büyük toprak kayıpları, Cumhuriyet politikalarının bir ideoloji hâline gelip tabulaştırılması, çok partili hayat ve darbelerin başlangıcı hep o yaşarken oldu. Faruk Nafiz Çamlıbel de 75 yıllık ömründe edebiyat ve siyaset arasında yeni bir millet halitasının kimi zaman uzaktan, kimi zaman içeriden bir mimarı idi. Çamlıbel, hayatını öğretmenlikten ve milletvekilliğinden kazanan bir şairdi. Onun hayatına yaklaşırken şiiri öncelikli mesele kılmak, bir taraftan da hayatının iki taşıyıcısı öğretmenliği ve milletvekilliğini ihmal etmemek gerekir. Çamlıbel'deki öğretmenliği bir maişet hâdisesi olarak değerlendirmek nakısa doğurur. Bugün, Faruk Nafiz'in Türk edebiyatındaki yeri, öğretmenlik vazifesini yerine getirmek için çıktığı Kayseri yolculuğu kadar önemlidir. Zira bu yolculuk bize memleket edebiyatının giriş manzumelerinden birini, “Han Duvarları”nı armağan etmiştir. Şairin, 1946'da Demokrat Parti ile başlayan 27 Mayıs 1960 askerî darbesi ile son bulan siyasi hayatı da iki taşıyıcıdan birini ortaya koyar. Elinizdeki çalışma, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin önemli isimlerinden biri olan Çamlıbel'in hayatına, eserine ve sanatına toplu bir biçimde bakmayı hedefleyen bir kitaptır.
Mehmet Temizkan Günümüzde iletişim ve teknoloji alanında görülen baş döndürücü gelişme ve değişmeler bilginin üretilmesini, aktarılmasını, algılanıp yorumlanmasını daha önemli bir hâle getirmiştir. Bu bağlamda bilginin kaynakları da çeşitlenmiş ve zenginleşmiştir. Bunlara rağmen değişmeyen iki temel şey vardır. Birincisi bilginin yazılı ve görsel olarak sunulması zorunluluğu, ikincisi ise yazılı ve görsel olarak sunulan bilginin okunması, anlaşılması ve değerlendirilmesi durumudur. Buna göre okuma eylemi, insanın var oluşundan beri bilgiyi elde etmenin en önemli yollarından biri olmuştur ve öyle olmaya devam edecektir. Kişisel ve entelektüel gelişiminin temeli olan okuma, bu gelişim ve değişim süreci içerisinde toplumsal bir güç niteliğine bürünmüş; insanın kavrama ve düşünme becerilerini geliştiren, analiz ve sentez yapma gücünü, yorumlama ve yeni hükümler verme yeteneğini artıran bir olgu hâline dönüşmüştür. Uygarlığın kurulması ve geliştirilmesi açısından bu kadar önemli olan okuma eylemi üzerine özellikle son yıllarda sistemli bir şekilde düşünülmekte ve araştırmalar yapılmaktadır. Bu araştırmalar neticesinde okumanın psikomotor ve bilişsel işlemleri gerektiren bir eylem olduğu düşüncesi genel kabul görmüştür. Buna göre okuma, öncelikle gözün uyaranları görmesi, sayfa üzerinde yer alan kelime ve semboller üzerinde sıçramalar yapması, geriye ve ileriye doğru hareket etmesiyle başlamakta ve gözle görülen uyaranların duyu organları tarafından algılanması, belleğe gönderilmesi, önceki bilgilerle bütünleştirilmesi ve anlamlandırılmasıyla tamamlanmaktadır. Özellikle psikomotor ve bilişsel işlemlerin etkili olduğu okuma sürecinde temel malzeme olan "yazılı veya basılı metin" çok önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü ana dili eğitimi metinler yoluyla yapılır. Ana dili etkinliklerini yerine getirirken metinlerden en üst düzeyde yararlanmak için farklı metin türleri üzerinde nasıl çalışılması gerektiğini bilmek gerekir. Okuma etkinliğinin doğası, unsurları, metin türlerine göre okuma, okunan metinlerin anlaşılması, çözümlenmesi, anlamlandırılması, değerlendirilmesi ve okumanın bir alışkanlık hâline dönüştürülmesine yönelik bilgi vermeyi ve yönlendirmeler yapmayı amaçlayan bu çalışma, geniş bir yelpazede okuyan, okuduklarını eleştirel bir bakış açısıyla inceleyen, okumayı seven ve ona değer veren bireylerin yetişmesine katkıda bulunacaktır.
Hugo Friedrich 1956 yılında yayımlanan Modern Şiirin Yapısı, Avrupa şiir sanatı araştırmalarında önemli bir yere sahiptir. Friedrich, ilk olarak Baudelaire, Rimbaud ve Mallarmé üzerinde durmakta ve “hâkim hayal gücü”, “duyarsızlaşma”, “çirkinin estetiği” gibi 1850-1950 arasındaki Avrupa Modernizminin şiir yapısını ele almaktadır. Bununla birlikte Guillén, García Lorca, T. S. Eliot, R. Alberti, Ungaretti veya Montale gibi şairleri modernitenin büyük hareketi olarak nitelendirmektedir. Ancak kitabın sonsözünü kaleme alan Jürgen v. Stackelberg, Friedrich’in “modern şiir sanatı” ve “modernite” kriterlerini ve klâsiklerini eleştirmekte ve ele almadığı “modern” şiirin diğer şairlerini de kapsayacak şekilde incelemenin genişletilmesi gerektiğini söylemektedir. Modern şiirin belirtilerini ele alan Hugo Friedrich çalışmasında kendi eleştirel bilincini, entelektüel imgelemini ve analitik dil gücünü, yapılan her türlü stil incelemesi ve yorumlanması için örnek teşkil edecek şekilde kullanmaktadır. Friedrich’in dikkati, içerik kadar şiirin şekli ve yapısına da odaklanmaktadır. Modern Şiirin Yapısı büyük bir başarıya imza atmıştır (Kitap, 15’in üzerinde baskı yapmış ve çok sayıda dile çevrilmiştir). Modern şiirin başlangıç noktalarını, teorisini, doğasını açımlayan bu kaynak kitap Mustafa Özdemir’in titiz çevirisiyle Türkçede.
Berat Açıl On altıncı yüzyıl Osmanlı devletinin imparatorluk olarak kendini iyi-ce kabul ettirdiği bir dönem olarak kayıtlara geçmiştir. Bu yüzyıl aynı zamanda imparatorluğun siyasî, iktisadî, askerî ve kültürel açıdan en güçlü yüzyılı kabul edilmektedir. Özellikle Kanuni Sultan Süleyman saltanatı, edebî açıdan da yetkin ürünlerin ortaya çıktığı, Osmanlı edebiyatı mefhumunun iyice kabul gördüğü bir dönemdir. Bu dönem-de kültürel ve edebî faaliyet ve üretim imparatorluğun neredeyse her tarafına yayılmış durumdadır. Bu bakımdan Rumeli özellikle zikre-dilmeye değerdir.
Bu itibarla denebilir ki Osmanlı edebiyatına rengini veren unsurlardan biri de Rumeli memleketlerinde yetişen şairlerin meydana getirdikleri edebî eserlerdir. Kaynaklarda hakkında neredeyse hiçbir bilgi bulun-mayan Cûşî de Rumelili şairlerden biridir. Cûşî; Hanefilik, Kızılbaşlık, Rafızilik gibi Kanuni Sultan Süleyman döneminin önemli siyasi ve fıkhî meselelerini de şiirlerinde yansıtmış bir şair olarak öne çıkmak-tadır. Cûşî Dîvânı, edebî yönünün yanı sıra dönemini yansıtıcı bilgiler içermesi bakımından da dikkatle incelenmeyi gerektiren bir eserdir.
Abdullah Taha İmamoğlu, Ali Benli, Asım Cüneyd Koksal, Berat Açıl, Fatih Usluer, Halil İbrahim Kaygısız, Harun Kuşlu, Haşan Umut, Muhammed Usame Onuş, Müstakim Arıcı, Özgür Kavak, Pehlul Düzenli, Sami Arslan, Seyfullah Efe, Tuba Nur Saraçoğlu Koleksiyon çalışmalarında son yıllarda meydana gelen artışa ciddi bir katkı sunan Osmanlı Kitap Kültürü: Cârullah Efendi Kütüphanesi ve Derkenar Notları, Osmanlı kitap kültürünün yazma boyutunu ele aldı. Eserde, Cârullah Efendi Koleksiyonunda yer alan yazmalar üzerinde bulunan derkenar notlan tahlil edilerek kitap, kütüphane, koleksiyon, koleksiyoner, yazar, okur gibi kitap kültürünün farklı boyutlarına dair sorulara cevaplar üretilmeye çalışıldı.
Bu çalışma, birçok açıdan ilkleri barındırıyor. Öncelikle kitap kültürü ve yazma kitap kültürü çalışmalarında ilk defa bir koleksiyonun tamamı inceleme konusu edildi, ikinci olarak ilk defa derkenar notlarının da kitap kültürü çalışmalarında çok önemli veriler sunabileceği, "hürde” bilginin "hurda” addedilmemesi gerektiği gösterildi. Kitabın hiç şüphesiz en önemli katkısı, hakkında neredeyse hiçbir bilgi bulunmayan Cârullah Efendi gibi çok kıymetli bir âlim, müderris, kadı, kütüphaneci ve bibliyofilin ilim âlemine layıkıyla tanıtılmış olmasıdır.
Oğuzhan Sevim, Yusuf Söylemez, Esengül Hatun, Yasemin Kurtlu, Hatice Çelik, Bayram Arıcı, Zülal Şenol Ebren, Canan Nimet Mert, Esra Metin, Esra İnan, Alper Tok Edebiyat, estetik var oluşu öne çıkaran kurmaca bir yapıdır. İnsanlar edebî dil vasıtasıyla sanatsal bir doyuma ulaşmak isterler. Bu kurmaca yapıdaki en temel özellik ise estetik var oluştur. Bu ihtiyacı karşılamak için estetik ürünler ortaya koyan milletler kendilerini unutulmazlar arasına sokabilme imkânını elde edebilmiştir.
Farklı diller oluşturarak birbirinden ayrılan milletler dünya edebiyatı olgusunun doğmasına zemin hazırlamıştır. Dünya edebiyatı, farklı toplumlar tarafından sanatsal doyumu sağlamak amacıyla dilin estetik unsurları üzerinde durularak ortaya konulan edebî birikim olarak tanımlanabilir. İnsanlık, bu sayede derin ve zengin bir edebî kültür birikimine sahip olabilmiştir. Farklı toplumlara ait bu edebî zenginlikten azami derecede yararlanmak, estetik bir haz algısı oluşturacağı gibi toplumların birbirlerini daha yakından tanımaları, birbirlerine karşı saygı, sevgi ve güven duymalarına vesile olacaktır.
Türk ve dünya edebiyatlarının geçmişten günümüze kadar geçirmiş oldukları tarihî dönüşüm ve gelişimini, ilgili toplumun önemli yazar ve eserleri bağlamında ele alan bu kitap, okuyucuları dünya edebiyatı örnekleriyle tanıştırmayı ve onlara dünya edebiyatı hakkında genel hatlarıyla bilgi vermeyi amaçlamaktadır.
Bu kitapta Türk ve dünya edebiyatlarının tarihî dönem içerisindeki önemli gelişmeleri dikkate alınarak bu gelişmelere yön veren edebî şahsiyetler üzerinde durulmuş ve onların eserlerinden bazı örnekler dikkatlere sunulmuştur. Kitap, bu yönüyle kendi alanında kapsamlı bir çalışma olma özelliğine haizdir. Eserin son bölümünde yine bu çalışmaya özgü olarak geçmişten günümüze kadar Nobel Ödülü alan edebiyatçılar hakkında bilgi verilmiş, bu edebiyatçılardan bazılarının eserleri tahlil edilmiş, böylece dünya edebiyatının Nobel Ödüllü edebiyatçıları siz değerli okuyucularımıza tanıtılmaya çalışılmıştır.
Özverili bir çalışmanın ürünü olan bu kitabın Türk edebiyatı ile ilgili bilim dallarının Batı edebiyatı derslerinde; Türkçe eğitimi anabilim dallarının dünya edebiyatı derslerinde öğrencilere ve öğretim elemanlarına yardımcı olacağı ayrıca konuya ilgi duyanlar için vazgeçilmez bir kaynak teşkil edeceği düşüncesindeyiz.
Mehmet Akif Duman “Çalışmanız Doğu ile Batı’yı ve eski ile yeniyi mezcedip birlikte değerlendirmeye muvaffak olmak suretiyle türünde ilk çalışma olma onuruna sahiptir.”
Prof. Dr. Bilal Yücel

“Farklı görüşleri özetleyen muhteşem bir iş çıkarmışsınız.”
Prof. Dr. Sam Glucksberg

“Her şeyden ziyade, çok mühim bir amacınız var.”
Prof. Dr. Helmut Schanze

“Alışılmışın dışında bir derinlik ile ele alınıyor metafor ve retorik. Antik bakış, analitik ve kıtalar arası felsefe, filoloji ve hatta semiotik genişletiyor çalışmayı. Her şey var bu kitapta! Homerik şiirlerden Nietzsche’nin çalışmalarına, Freud’tan De Saussure’nün ve Ricœur’nün tahliline. Black’tan Lakoff’a… Her şey!”
Prof. Dr. Andrew J. Ortony

“Çok etkileyici bir çalışma. Dışarıda bıraktığınız bir husus olduğunu düşünmüyorum.”
Prof. Dr. David Wellbery

“Araştırmanızdan çok şey öğreneceğime eminim.”
Prof. Dr. Samuel C. Wheeler III

“Çok etkileyici! Bu kadar çok kültür, böylesine bir arada... Başka hiçbir çalışma ile mukayese edilme lüzumu olmayacak kadar farklı bir çalışma yapmışsınız.”
Prof. Dr. Gerd Antos

“Bu yazdıklarınızdan başka metafor teorileri konusunda bir şey olduğunu sanmıyorum.”
Prof. Dr. Catherine Elgin

“Nihayetinde... Acaba sizin teoriniz, ne teorisi olacak?”
Prof. Dr. David Cooper

“Kültürler arası etkileşim üstünden yürütüyorsunuz çalışmanızı. Bunu dehşet verici bölgelerde gezinerek ama evinizdeymiş gibi yapıyorsunuz.”
Prof. Dr. Gerhard Bauer
Ahmet DEMİR Roman ve Stereotip: Türk Romanından Örneklerle adlı çalışma, romanın kurmaca dünyasında 'stereotip' kavramını, kuramsal açıdan değerlendirme yolunda bir girişimdir. 'Stereotip' kavramı, roman türü üzerinden tartışılmaktadır; ancak masal, öykü, tiyatro gibi diğer yazın türleri için de geçerli bir içerik sunulmaktadır.
Kitabın başlıca amacı 'karakter'-'tip' ayrımını irdelemek; bilindik, yerleşik tanımlamaların ötesine geçip her iki kavramın gölgesinde kalan, ihmal edilen 'stereotip'i olanca ağırlığıyla 'karakter' ile 'tip'in yanına -en az onlar kadar işlevsel bir yapıya büründürerek- yerleştirmek; hatta 'stereotip'i, roman kişisi ile ilgili değerlendirmeler için yeni bir değerler dizisi (paradigma) oluştururken asıl belirleyici olarak konumlandırmaktır.
Kitabın temel tezi; roman kişisinin var oluş tarzı, yaratımı noktasında bir tasnif yapılacaksa ve bir ölçütler dizisi kullanılacaksa asıl belirleyici olarak 'karakter'-'tip' şeklindeki ikili ayrım odaklı değerlendirmeler yerine roman kişisinin 'stereotip' olup olmadığı yönündeki tartışmaları da içeren üçlü bir tasnifin ikame edilmesi gerektiğidir. Bu bağlamda çalışma, başta 'stereotip' olmak üzere, 'karakter', 'tip' ve 'stereotip'in karşılaştırmalı bir biçimde tanımlandığı; sanatsal yaratıcılık, roman kişisinin insani gerçekliğe uygunluğu, sahihliği çerçevesinde yapılacak tartışmaların, tasnif denemelerinin ve değer-biçici nitelendirmelerin esas belirleyicisi olarak 'stereotip'in kabul edildiği ve bu nedenle odağa alındığı kuramsal bir kitaptır. Başta 'stereotip' olmak üzere 'karakter', 'tip' ve 'stereotip' kavramları; kuramsal boyutu en tipik bir biçimde örneklendirici Türk romanından örneklerle karşılaştırmalı bir biçimde izah edilmeye çalışılmaktadır.
Sezin Seda Altun Türk şiirinde biçim meselesi, şairlerin biçim konusundaki tutumları ve yenilik arayışları, akademik literatürün daimî tartışma konularındandır. Tanzimat dönemi Türk şiirinde çoğunlukla divan şiiri nazım biçimlerine bağlı kalınarak yeni içerikler işlenirken söz konusu şiir biçimlerinden kesin bir kopuşun yaşanması ve Batı şiirinden alınan şekillerin yaygınlaşması, Servet-i Fünûn edebiyatıyla gerçekleşmiştir. 20. yüzyıl Türk şiirinde ise biçim, bir yandan gelenekten beslenirken bir yandan da geleneğe karşı çıkan zihniyetin yansıma alanı hâline gelmiştir. Servet-i Fünûn edebiyatından başlayarak Garip Hareketi’nin yerini İkinci Yeni'ye bıraktığı 1950 yılına dek ortaya konmuş eserler üzerine detaylı bir inceleme sunan bu araştırma, bakışını hem eserlerin kaleme alındığı dönemlerin toplumsal ve siyasi atmosferine hem de şairlerin bireysel yönelimlerine çevirerek şiirde biçim meselesine ışık tutmayı amaçlamaktadır.
Yeni Türk şiirinde biçim arayışlarının nazım biçimleri üzerinden okunmasını ve dönemler arası karşılaştırmalarla biçimsel eğilimlerin ortaya konmasını hedefleyen bu çalışmanın, öğrencilerin ve şiire ilgisi olan tüm okurların yararlanabileceği bir kaynak olmasını umuyoruz.
Sefa Yüce Türkiye'de sosyokültürel değişim 1960'lı yıllardan itibaren büyük bir ivme kazanır. Toplum yapısını derinden etkileyen bu değişim dünyadaki gelişmelere paralel olarak Türk edebiyatına da yansır. Değişimin en belirgin özellikleri kentleşme olgusu ve bireyin sorunlarıdır.
Sevgi Soysal'la birlikte 1970 sonrası Türk romanına kent yaşamı girer. Kentler, özellikle başkent Ankara değişimin öncüsü sayılır. Fakat bu değişim sancılı gerçekleşir. Yakup Kadri'den sonra eserlerinde en çok Ankara'ya yer veren yazarlardan biri de Soysal'dır. O, bu yönüyle Türk romanına yeni bir renk getirir. “Köy edebiyatı” geleneğini kırmaya çalışır. Hikâye ve romana genişlik kazandırır. Onunla Cumhuriyet sonrası sosyokültürel hayat romana taşınır.
Her yazarın ortaya koyduğu sanat eserinin, kendine özgü bir yapısal bütünlüğü bulunmaktadır. Sevgi Soysal, “Tutkulu Perçem”le başladığı yazarlık serüvenini “Hoş geldin Ölüm”le noktalar. Onun eserlerinde “görgü, gözlem, bilgi, izlenim ve duygu”nun bütün etkilerini görmek mümkündür. Ona göre, sağlıklı ve eğitimli bir toplumun geleceği kadınlara bağlıdır. Okuyan ve kendini yenileyen Soysal, sadece bir yazar değil aynı zamanda bir Türk entelektüelidir.