Toplumsal Sorunlar \ 1-1
Mustafa Şengün Günümüz küresel dünyasının bilim ve teknoloji alanlarında yaşanan hızlı gelişmeler, internet ve kitle iletişim araçlarının yaygın hâle gelmesi beraberinde ahlaki değerleri ve bireylerin sahip olduğu ahlaki nitelikleri de değiştirmektedir. Ayrıca, bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin beraberinde getirdiği nükleer silah, ekolojik bozulma, genetik kopyalama, internet suçları, küresel savaş tehdidi gibi riskler, toplumların barış, huzur ve güvenliğini tehdit etmektedir. Ahlak ise, toplumdaki bireylerin barış, güven, huzur ve mutluluk içinde yaşamalarına yardımcı olmaktadır. Bu durum, ahlak konusunda araştırmalar yapmayı önemli ve bu alanda yapılan araştırmaların sürekliliğini gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla elinizdeki bu kitapta, ahlaki olgunluk konusu teorik ve uygulamalı olarak incelenmiştir. “Ahlaki Olgunluk” adlı eser, içeriğinde yer alan etik, ahlak eğitimi ve değerler eğitimi konuları itibariyle ortaöğretim ve üniversite öğrencilerine, araştırmacılara, akademisyenlere, öğretmenlere ve ahlak eğitimi ile ilgilenen herkese hitap etmektedir.
2017 yılında, yurt dışında Lap Lambert Academic Publishing tarafından “Ahlaki Olgunluk” ismiyle yayınlanan bu kitap, ders kitabı formatında düzenlenerek elinizdeki hâliyle yurt içinde Nobel Akademik Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır.
Christopher W. Moore Güncelleştirilmiş, Arabuluculuk Yazın Klasiği
Neredeyse 30 yıldan bu yana anlaşmazlık çözümü uygulayıcıları, üniversite öğretim elemanları ve öğrenciler alandaki en kapsamlı rehber olarak Arabuluculuk Süreci'ne başvurmaktadır. Arabuluculuk üzerine yazılmış en kapsamlı kitap olarak bu metin, anlaşmazlık çözümünün herhangi bir alanında—aile, toplum, istihdam, iş dünyası, çevre, kamu politikaları, çok-kültürlü veya uluslararası—çalışan yeni ve deneyimli anlaşmazlık çözüm uygulayıcıları için biçilmiş kaftandır. Bu kitap, uzmanlar için bir rehberdir ve dördüncü basım, alandaki gelişmelere ayak uyduracak şekilde genişletilmiş ve yenilenmiştir. Bu basım, arabuluculukta mükemmelliği sağlayacak ve anlaşmazlık yaşayanların kalıcı anlaşmalara varmalarına ve ilişkilerini sürdürmelerine yardımcı olacak yeni kaynaklar içermektedir.
• Arabuluculuk hizmeti sunma konusunda daha fazla bilgi ve en güncel yaklaşımlar
• Hem yaygın hem de özgün sorunlar için doğru stratejiyi seçme konusunda kapsamlı rehberlik
• Her türlü anlaşmazlıkla ilgili güncellenmiş yeni vakalar
• Gelişmekte olan kültürler arası ve uluslararası arabuluculuk alanı ve uygulamaları hakkında daha fazla bilgi
Ali Çayköylü, Aslı Güller Çelik, Aslıhan Gürbüz, Ayşe Canatan, Ayten Er, Burcu Pınar Bulut, Burçin Çolak, Bülent Şam, Dursun Ayan, Ece Bekaroğlu, Emrah Emiral, Esra Zıvralı Yarar, F. Eray Dökü, Görkem Karakaş Uğurlu, Güven Mengü, Hatice Demirbaş, İ. Hamit Hancı, İlhan Tomanbay, Melek Pala Akdoğan, Metin Özarslan, Mustafa Yakar, Necati Sümer, Neslihan Gürbüz, Nesrin Karaca, Nurten Gökalp, Nurullah Ulutaş, Rüya Kılıç, Selçuk Kırlı, Selma Elyıldırım, Sertaç Ak, Sezer Oduncuoğlu, Songül Demir, Şenkal Kileci, Uğur Ersoy, Vesile Şentürk Cankorur, Yücel Dener, Zeynep Tezel Bir insanın ölümüyle kalmıyor intihar, bir halk sağlığı sorunu olarak da kabul ediliyor; çok boyutlu ve sadece intihar edenin yakınlarını değil toplumun ruh sağlığı başta olmak üzere pek çok şeyi etkiliyor. İntiharın farklı boyutları var, bir iki mesleğin işi değil; psikolog, psikiyatrist veya sosyologların ilgi alanını aşmış durumda. Adli tıp uzmanları, hukukçular, edebiyatçılar, tarihçiler ve farklı sosyal bilimcileri de ilgilendiriyor; onlar da bir dizi araştırma ile anlamaya, anlatmaya gayret ediyor.
Bu kitap aracılığı ile aslında önlenebilir bir olgu olan intiharı anlamak ve ona müdahale etmek isteyenlerin çalışmalarını bir araya getirmeye çalıştık. Sınırlı olsa da konuyu geniş bir yelpazede ortaya koymak için çok emek sarf edildi.
Kitapta; Tıp Bilimleri ve İntihar - Beşerî Bilimler ve İntihar - Hukuk ve İntihar - Tarih Aynasında İntihar - Dil, Edebiyat ve Sanatta İntihar - İntihar ve Gündelik Hayat - Sosyal Hizmetler ve İntihar - Türkiye’de İntihar olarak sekiz ana başlıkta toplanan çalışmalar bulunuyor. Bu çalışmalar toplumsal olarak tabu sayılan intihar literatürüne katkı sağlayabildiğince amacına ulaşmış sayılacak.
Joseph P. FOLG ER, Marshall Scott POOL E, Randall K. STUTMAN Çatışma konusundaki çalışmaları güncelleyerek ve bugüne kadar yapılanları harmanlayarak sunan bu kitap, ayrıca uygulamaya giriş kitabı olarak da pratik bilgiler vermektedir. Elinizdeki kitabın yalnızca iletişim uzmanları için değil herkesin yararlanacağı bir kaynak olduğu görülmektedir. Belki de kitabın en genel ve temel mesajı; çatışma yaşanmasının kaçınılacak bir şey olmaması, üstelik problemlerin üstünün örtülmesinin sakıncalı olması, çatışmanın da bir çözüme doğru ilerlemek için gerekliliğidir. Yapıcı bir biçimde yönetildiği takdirde belki de çözülemeyecek bir sorun bile olmayacaktır. Bu mesajın bizim kültürümüz bakımından çarpıcı olması söz konusudur ama üzerinde düşünerek değerlendirmekte de yarar vardır. Bizler acaba hiçbir çatışma olmasın diye mi büyütüldük? Hiç çatışmadan yaşayabiliyor muyuz? Bu mümkün mü? Çatışıyorsak neden adını açıkça koyarak, oturup bunu birlikte çözmeye yönelmeyelim?
Aylin Görgün Baran, Ayşe Dericioğulları Ergun, Ayşe Özada Nazım, Çağlar Özbek, Dolunay Şenol, Esra Burcu Sağlam, Esra Çolak Türe, Fatih Kahraman, Fatime Güneş, Ferhat Arık, Hülya Eker, Levent Taş, Mehmet Çakır, Mualla Köseoğlu, Seda Taş, Songül Sallan Gül Bourdieu, sosyoloji uğraşısının mutluluk vaat eden bir yapısının olmadığını belirtir. Sosyoloji daha çok içerisinde keder barındırır. Toplumsal gerçeklik her zaman bir dizi eşitsizliklere, dışlamaya, ırksal ve dinsel ayrımcılığa, damgalamaya, güç mücadelesine dayanmaktadır. Sosyoloji ise toplumsal hayatı ve birlikte yaşamı bozucu bu türden olgularla-etkilerle mücadele eder. Bir mücadele alanı olarak görebileceğimiz sosyoloji bu hâliyle bir keder içerse bile sosyoloji uğraşısı her zaman umut vaat eden, problem çözücü ve gelecek inşa etme kudreti olan bir yapıya sahiptir. Toplumsal hayata dokunmak, toplumsal hayatı anlamaya ve yön vermeye çalışmak her zaman için güç dengeleriyle oynamak anlamı taşır. Dezavantajlılığı, sosyal problemleri, eşitsizlikleri, dışlamayı, damgalamayı, ayrımcılığı konuşmak, dert edinmek, anlamaya, açıklamaya ve çözümlemeye çalışmak sosyolog açısından bir zorunluluktur zira sosyoloji, içinde doğduğu dünyanın bütün keşmekeşliği içerisinde toplumsal hayatı yeniden ve yeniden kurgulamanın, toplumsalı savunmanın ve onu yönetmenin hazzını yaşatmıştır.

Bu kitap, dezavantajlılar ve dezavantajlılığı sosyolojik bir bağlamda tartışmaktadır. Dezavantajlıların ve dezavatanjlılığın sosyolojisinden bahsedebilmek için ortak bir kavramsal ve kuramsal çerçeveye ihtiyaç vardır. Ancak dezavantajlılık tartışmaları böyle bir çerçeveden oldukça uzaktır. Dezavantajlılığın ve dezavantajlıların sosyolojik zeminde tartışılması ile olguya yönelik bütüncül bakışın gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır. Bu kitapta, dezavantajlılığa ilişkin temel kavramsal ve kuramsal tartışmalar ele alınırken seçilen belirli dezavantajlı gruplar üzerine yapılan tartışmalarda söz konusu kavramsal ve kuramsal anlayışa ışık tutulmuştur. Sosyologların gözünden dezavantajlı grupları yazıya döken bu eser, dezavantajlı gruplara ilişkin diğer alanlarda yapılan tartışmalara da katkı sağlayacaktır.
Ahmet Songur, Alper Tütünsatar, Çiçek Bozyel, Elif Gün, Erdal Eke, Fahrettin Apak, Fatma Yağmur Evcil, Fulya Akgül Gök, Gizem Tan Eren, Hande Nur Eroğlu, Hasan Hüseyin Aygül, Hasan Rençber, Hilal Akman Dömbekci, Mehdiye Akgül, Mehmet Şengül, Melih Sever, Meyrem Tuna Uysal, Mustafa Zihni Tunca, Nurullah Zafer Kartal, Osman Çöllü, Özge Zeybekoğlu Akbaş, Seyhan Özdemir, Tuba Yüceer Kardeş, Ümit Arklan, Yunus Emre Öztürk “Dijital Çocukluk ve Dijital Ebeveynler: Dijital Nesillerin Teknoloji Bağımlılığı” başlıklı ilk kitabımızın devamı niteliğini taşıyan bu ikinci kitabımız, kolektif bir çabanın üretimi olarak kurgulanmış ve farklı üniversitelerden 26 yazarın bir araya gelmesine vesile olmuştur. Dijital Bağımlılık ve E-Hastalık olmak üzere iki genel bölüm ve bu bölümlerde yer alan toplam on dört bölümden oluşan bu kitap, dijital nesillerin teknoloji bağımlılığını ve teknoloji kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan hastalıkları konu edinmektedir. Dijital bağımlılık, sosyal medya bağımlılığı, dijital oyun bağımlılığı, çevrim içi alışveriş bağımlılığı gibi konuların yanı sıra e-hastalıklar, nomofobi, FoMO, maraton izleme, dijital istifçilik, stalklamak gibi konular/olgular gerek teorik ve kavramsal düzeyde gerekse uygulamalı olarak ele alınmıştır. Bu doğrultuda kitabın hem ilgili alan yazına katkı sağlayacağı hem de bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de her alanda yoğun bir şekilde yaşanan dijitalleşmenin bireysel ve toplumsal yansımalarına yönelik farkındalığın artırılmasına destek olacağı düşünülmektedir.
Ahmet Songur, Cevdet Yılmaz, Ekin Kaynak Iltar, Erdal Eke, Fahrettin Apak, Fatma Tezel Şahin, Gamze İnan Kaya, Gizem Tan Eren, Hasan Hüseyin Aygül, Merve Atay, Metin Kocatürk, Meyrem Tuna Uysal, Seda Eskidemir Meral, Yusuf Yıldırım, Zeynep Gazali Demirtaş Dijitalleşmenin gündelik hayatın olağan akışına ve hızına olumlu etkileri olduğu bilinmekle birlikte bu sürecin birtakım tehlikeleri ve riskleri de beraberinde getirmekte olduğu gözlenmektedir. Son yıllarda, alanyazında bu etkilerin tanımlanması ve kavramsallaştırılmasına yönelik olarak dijital hastalıklar, teknolojinin doğurduğu hastalıklar, e-hastalıklar ya da e-sendromlar gibi anahtar kavramlar üzerinden tartışmalar devam etmektedir.
Kitap kolektif bir üretimin sağlayacağı pozitif katkı dikkate alınarak hazırlanmış, farklı disiplinlerde söz konusu alanla ilgili çalışmalara sahip olan yazarların bir araya gelmesine ve birlikte üretmesine vesile olmuştur. On bölümden oluşan bu kitap, dijital nesillerin (çocuklar ve ebeveynler) teknoloji bağımlılığını konu edinmekte; siber kimlik, siber zorbalık, dijital şiddet, dijitalleşmiş kültür, dijitalleşmiş sosyalleşme ve dijital bağımlılık üzerine geliştirilen politikalar ve uygulamalar gibi başlıklar üzerinden olguyu derinleştirmekte; ayrıca dijitalleşmenin etik yönlerini tartışmakta, sorgulamakta ve sürecin bütün paydaşları üzerinden çözüm önerileri sunan yazıları/araştırmaları bir araya getirmektedir.
Behçet Kaldık Engelli bireyler, toplumsal yaşamın gündelik pratiğinde bütün çağlarda çeşitli sorunlar deneyimlemişlerdir. Tarihsel bağlamda, dinamik bir özne olarak görülmekten ziyade edilgen bireyler olarak görülen engelliler, zorlu bir yaşam mücadelesinden geçmişlerdir. Temel hak ve özgürlükleri genellikle ihlal edilerek ikinci plana atılan engelli bireylerin toplumsal katılım ve bağımsız yaşam sorunsalı, daima gündelik yaşam pratiklerinin bir parçası olmuştur. Oysaki birçok alanda hakları ihlal edilen ve sorun yaşayan engelli bireylerin de diğer bireyler gibi toplumsal yaşama katılım sağlama hakları bulunmaktadır.
Toplumsal düzlemde inşa edilen ekonomik, kültürel ve siyasal bariyerler, engelli bireylerin çeşitli sorunlar yaşamalarına neden olmaktadır. Bazı yeti yitimleri olan engelli bireylerin yaşadıkları sorunların asıl kaynağı, bu yeti yitimlerinden ziyade toplumsal ön yargılar, stereotipler ve damgalamalardır. Bu olumsuz kültürel tanımlama biçimleri neticesinde bireyler; çalışma yaşamı, erişilebilirlik, eğitim, sağlık ve kültürel yaşam gibi alanlarda sosyal dışlanmaya maruz kalmaktadır.
Bu kitapta engellilik olgusu, temelde sosyal bir perspektiften ele alınmıştır. Bu kapsamda engelli bireylerin deneyimledikleri sosyal dışlanma boyutları ekseninde ele alınmış, ayrıca bireylerin başta sosyal dışlanma olmak üzere karşılaştıkları sorunlarla nasıl başa çıkmaya çalıştıkları da incelenmiştir. Dolayısıyla mevcut çalışma, engellilik alanında çalışan bütün akademisyenlere, araştırmacılara, öğrencilere ve konuya ilgi duyan herkese hitap etmektedir.
Nihat Seyrek “Mülkiye'den de öğrencim olan Dr. Nihat Seyrek, elinizdeki kitapta, Gezi Parkı Olayları'nı günlük tartışmalardan uzak bir şekilde değerlendiriyor, farklı yönleriyle analiz ediyor.”
Prof. Dr. İlber Ortaylı
“Evvela bir doktora tezi olan ve benim de savunma jürisinde bulunduğum bu çalışma, sosyal bilimlerin tamamının içinde barındırdığı bir özellik olarak olay ya da olguları, bir savcı iddianamesi gibi titiz, mesnetlendirilmiş ve kesin bir kanaat ile sonuçlanan mahiyette bir anlatı ile sunma amacını haiz olsa da çalışmanın asıl katkısı; yine sosyal bilimlerin bir savcı iddianamesinden farklılaşan özelliği olarak kesin doğru-yanlış tespitlerini aşan bir tartışma zemini sağlaması ve bu zemini geniş bir bağlam, literatür ve kavram setleri ile okuyucuya aktararak ve yakın tarihsel bir vakaya bakışta, çağımızın en önemli hastalığı olan tarafgirliği aşarak keskinlik arayışı yerine soğukkanlı bir sorgulama için imkân yaratması olsa gerektir.”
Prof. Dr. Taşansu Türker
“Küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi sorunların yaşandığı ve dünyanın geleceği ile ilgili endişelerin arttığı bir dönemde, çevre sorunlarını, toplumların gündemine taşımak, bu alanda, sorunun çözümüne yönelik girişimlerde bulunmak, büyük önem kazanmıştır. Çevresel değerlerin korunmasında, çoğu zaman kamu yönetimi ile çevresel grupların karşı karşıya gelmesi, çevresel gruplar için toplumsal desteğin sağlanmasının ve kamu yönetimi için de kriz yönetiminin ne kadar önemli olduğunu bizlere göstermiştir. Dr. Nihat Seyrek, Türkiye'de Gezi Parkı Olayları'nı, yeni sosyal hareketler bağlamında irdeleyen bir çalışma ortaya koymuştur. Bu eser; kriz yönetimi, yeni sosyal hareketler ve çevrenin korunması konularına ilgi duyanlar için değerli bir çalışmadır.”
Prof. Dr. Selim Kılıç
Sadi Çaycı, Fatma Taşdemir, Füsun Özerdem, Sezai Özçelik, Saadat Rustemova Demirci, Reha Yılmaz, Yiğit Anıl Güzelipek, Doğan Şafak Polat Günümüzde yaşanan çatışmalar ve bunların sonucu olarak ortaya çıkan güvenlik çıkmazlarında, ayrılıkçı ayaklanmalar ve terörizm hem akademisyenler hem de barış inşası aktörleri için yeni dinamikler ve sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Soğuk Savaş’ın bitmesinden bu yana geliştirilen insani yardım, barış inşası, yeniden yapılanma ve entegrasyon programları, özellikle 11 Eylül 2001 sonrası ortaya çıkan uluslararası güvenlik krizleri süreçlerinde ve “Arap Baharı” çatışma ortamlarında çatışmadan etkilenmiş toplumların ihtiyaçlarına yeterince yanıt verememektedir. Türkiye, Irak, Filipinler, Libya, Suriye, Kolombiya, Afganistan, Sudan ve Filistin gibi dünyanın birçok yerinde yeni güvenlik riskleri, çatışma, ayrılıkçı isyanlar ve terörizmle karşı karşıya kalan toplumların sorunlarını çözmek için bu sorunlara yeni bakış açıları getirmek gerekmektedir. Bu nedenle ki “Güvenliğin Gündeminden: Çatışma, Ayrılıkçı Ayaklanmalar ve Terörizm” yukarıda belirtilen sorunlara değişik perspektiflerle bakarak, literatürde eksikliği çok hissedilen bir alana etkin bir şekilde hizmet edebilecek bir çalışma hâlinde karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de bu konularda çalışan değişik disiplinleri temsil eden akademisyenleri bir araya getiren bu kitap, Dr. Saadat Rustemova Demirci’nin editörlüğünde büyük bir özenle hazırlanmıştır. Okuyucularına sorgulayan bir inceleme tekniğiyle ulaşan bu kitap; çatışma, ayrılıkçı ayaklanmalar ve terörizmin birbiriyle iç içe geçtiği günümüz güvenlik sorunları sarmalını etkin bir şekilde açma ve analiz etme fırsatı vermektedir. Bu konular üzerinde çalışan akademisyen ve öğrencilerin “Güvenliğin Gündeminden” kitabını benim gibi ilgiyle okuyacaklarını düşünüyorum.

Prof. Dr. Alpaslan Özerdem
Centre for Trust, Peace and Social Relations
Coventry University

KATKIDA BULUNANLAR
Sezai Özçelik, Reha Yilmaz, Yiğit Anil Güzelipek,
Fatma Taşdemir, Sadi Çayci, Saadat R. Demirci,
Füsun Özerdem, Doğan Şafak Polat
Mustafa Acar 15 Temmuz hiç şüphesiz Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biridir. O tarihte Türkiye hem hain bir darbe girişimine, hem de milletin tek yürek halinde darbeye direnişine sahne olmuştur. Bir ihanetin analizi, hayır ve hizmet hareketi olarak yola çıkan bir yapının zamanla nasıl devlete kafa tutacak, Parlamentosunu bombalayacak, insanların üzerine tanklarla yürüyecek kadar gözü dönmüş bir terör örgütüne dönüştüğünün ibretlik anlatımıdır. Hizmetten Hezimete FETÖ, 15 Temmuz’dan yola çıkarak bir ihanetin öyküsünü tahlil etmektedir. Çoğunlukla yapıldığının aksine eser FETÖ sövgüsünün ötesine geçmekte, FETÖ’yü var eden tarihsel-sosyal koşullara, henüz bir terör örgütüne dönüşmeden önceki dönemlerde bu yapının toplumdan ve devletten hangi nedenlerle sempati topladığına, yine bir dönem siyasi otoritenin bu yapıyla neden işbirliği yaptığına, hangi iç ve dış dinamiklerin etkisiyle söz konusu yapının adım adım bir ihanet şebekesine dönüştüğüne uzanan kapsamlı bir analiz yapmaktadır. FETÖ benzeri belalarla tekrar karşılaşmamak için, sorumluluğu tamamen dış mihraklara yıkan komplo teorilerinin ötesine geçmek, yer yer öz eleştiri yapmak ve olayın tarihî, siyasi, iktisadi, hukuki, sosyolojik ve psikolojik boyutlarının soğukkanlı bir analizini yaparak, yaşananlardan ders almak ve her alanda gereken tedbirleri almak elzemdir. Bu bağlamda elinizdeki eser, FETÖ olayını çeşitli boyutlarıyla anlama ve açıklama, FETÖ ile mücadelede dikkat edilmesi gereken hususlar ve benzer sorunlarla bir daha karşılaşmamak için alınması gereken tedbirlerin neler olduğunun tespitine yönelik çabalara mütevazı bir katkıdır.
Zerrin Toprak, Ömür N. Timurcanday Özmen, Gökhan Tenikler Disiplinlerarası bu çalışma, Osmanlı dönemindeki tipik mahalleleri andıran yapısıyla, çoğu kere yoksul, orta halli ve tek tük hali vakti yerinde aileleri bir arada görmenin mümkün olduğu, İzmir Büyükkent Bütününde, Roman yoğunluklu mahallelerde yapılmıştır. Romanların duygu, düşünce ve toplum içindeki katkılarının farkındalığını sağlamak, onları anlamak temelli araştırma kendilerinin katkıları ve destekleriyle gerçekleştirilebilmiş, gerek ölçek gerekse içerik yönüyle alanında ilklerden olan, zahmetli bir çalışmanın ürünüdür. Anketlere dayanan ve gözlemleri de içeren çalışma; tarihteki Romanları anlatan erişilebilmiş kısıtlı bilgilerin değerlendirilmesinin yanı sıra günümüzde yeni yeni öne çıkan “uluslararası farkındalığı” özetleyen bir giriş kısmını takiben İzmir Büyükkent Bütünü alanındaki örneklem çerçevesinde ortaya konulan, Roman vatandaşlarımızın profili ile ortaya çıkan sonuçlara ilişkin olguların uzman yorumlarıyla değerlendirildiği üç kısımdan ibarettir. Anket örnekleminde ortaya çıkan bilgiler, uluslar arası yazında da merak konusu olduğundan bilginin paylaşımını kolaylaştırmak için, İngilizce olarak anket bilgileri ve özet kitapta yer almıştır.
Ali Bayrakdaroğlu, Aysel Gündoğdu, Burcu Kümbül Güler, Burçak Boz Yaman, Çağatay Mirgen, Çağlar Özbek, Ekim Akkuş, Funda Bayrakdaroğlu, Hatice Hicret Özkoç, Hilmi Etci, Levent Karadağ, Meryem Tekin Epik, Müge Adnan, Onur Doğan, Özge Korkmaz, Özlem Güzel, Serap Özen, Taner Dalgın, Ümit Deniz İlhan, Yusuf Tepeli, Zeki Atıl Bulut “Yeni nesil turistlere yönelik ne tür hizmetler sunmak gerekir?”
“İnternetten alışveriş hiç bana göre değil!”
“Ben öyle sanal paraya filan yatırım yapamam.”
“Bu işten çok sıkılırsam hemen istifa ederim.”
“Gelecek beni o kadar çok korkutuyor ki…”
“Bizim zamanımızda hiç böyle dersler yoktu!”

Birbirini anlayabilmek! İşte bütün mesele bu. Ancak o kadar kolay olmuyor çünkü dünya değişiyor ve bu değişim her kuşaktan insanı kökten etkiliyor. Genç kuşaklar yaşlıları eleştiriyor, yaşlı kuşaklar gençleri… İlk kitabımızda kuşaklar arası farklılıkları anlayabilmek ve çeşitli “çatışmaları” tatlıya bağlayabilmek üzere yola çıkmıştık. Ortaya çok farklı disiplinlerden güzel bir çalışma çıkmıştı.
İlk kitabımızın devamı niteliğindeki bu kitapta yeni konulara değinmeye çalıştık. Umarız siz okuyucular için verimli ve değerli bir çalışma olmuştur. Biliyoruz ki; kuşakları anlamak için bu kitapta ele alınan bakış açılarından başka perspektifler de incelenmeye değerdir.
Hatice Hicret Özkoç, Funda Bayrakdaroğlu “Gençlerle tatile çıkmayı kafam kaldırmıyor benim…”
“İş yerinde benden daha büyük kimselerle bir türlü aynı dili konuşamıyorum…”
“Bu yeni nesil de hiçbir şeyden mutlu olmuyor ki…”
“Anne ya, bırak bu eski tedavi yöntemlerini…”
“Seçmenlere yaklaşımımız nasıl olmalı acaba? Gencine yaşlısına aynı dili mi kullanarak ulaşmalıyız?”
“Eskiler hâlâ faturalarını bankaya giderek ödemeye devam ediyorlar… “
“Emekli olduktan sonra sosyal medyadan çıkmaz oldu… “

Sanıyoruz ki pek çoğunuza bu ifadeler oldukça tanıdık gelmiştir. Farklı yaş gruplarında olan bireylerin bu farklılıklarını günlük yaşantıda aldıkları kararlardan tutun da yemek alışkanlıklarına ve sigorta tercihlerine kadar oldukça geniş bir yelpazede yaşamlarının her alanına yansıttıkları görülmektedir. Bu farklılıkların nedenlerinin ve temellerinin açıklanması çabası ise özellikle son yıllarda ilgi çeken konulardan biri haline gelmiştir. Bu aşamada hareket noktası olarak kuşak kavramının ele alınması ve bu farklılıkların kuşaklar üzerinden irdelenmesi ise oldukça başvurulan bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu kitapta, kuşak kavramı yaşamın içinde olan pek çok yön ile ele alınmaya çalışılmış ve her bir alanın uzmanları tarafından kaleme alınmıştır. Elbette ki, dokuz farklı disiplin açısından konuyu ele almak yeterli değildir. Ancak bir başlangıç çalışması olarak hem okurlara yol gösterici olması arzulanmakta hem de farklı alanlarda benzer bir devam çalışmasının yapılabilmesi için ışık tutması amaçlanmaktadır.
Erol Kurubaş Kitap, Kürt sorununun ilk kez uluslar arası gündeme girdiği süreci belgelerin ve bilimsel değerlendirmelerin ışığında irdelemektedir. Kitapta başlıca şu sorulara cevap aranmaktadır: Yabancı devletlerin Kürtlerle ilgilenmesi ne zaman ve nasıl başladı? I. Dünya Savaşı sonrasında Orta Doğu’ya yeni düzen veren İngilizler gerçekten bir Kürt devleti kurmayı düşündüler mi? Bu konuda çaba harcayan ve Kürt Lawrence olarak tanınan Binbaşı Noel kimdi, neler yapmıştı? Sevr’den nasıl bir Kürdistan planlandı? Bu süreçte Kürtler ne istediler, neler yaptılar? İngilizler, “Kürdistan” planından neden vazgeçtiler? Kürtler uluslar arası gündemde kalabilmek için neler yaptılar? Kürt isyanlarında yabancı devletlerin parmağı var mıydı? Musul’u kaybetmemizde Kürt isyanlarının etkisi oldu mu? Kürt sorunu neden uluslar arası gündemden düştü?
Erol Kurubaş Kitap, Kürt sorununun ikinci kez gündeme girdiği süreci belgelerin ve bilimsel değerlendirmelerin ışığında irdelemektedir. Kitapta başlıca şu sorulara cevap aranmaktadır: 1960’larda Kürt hareketi neden ve nasıl tekrar canlandı? Kürt hareketi nasıl bir örgütsel ve ideolojik süreçten geçti? Kürt sorununun ikinci kez uluslar arası gündeme girmesine yol açan iç ve dış dinamikler nelerdi? Başta PKK olmak üzere Kürt örgütleri yurt dışında nerelerde, nasıl örgütlendiler, ne gibi etkinliklerde bulundular? Küresel ver bölgesel güçler Türkiye’deki Kürt sorununa nasıl yaklaştılar? Terörü ve Teröristleri desteklediler mi? Kürt sorunu Türkiye’nin ikili ilişkilerini nasıl etkiledi? Uluslar arası örgütlerde Kürt sorunu neden ve nasıl ele alındı? Buralarda neden Türkiye aleyhine kararalar alındı? Gelişmeler karşısında Türkiye neler yaptı?
Bülent İlik, Çağatay Sarp, Dilek Kurnaz, Dolunay Şenol, Fatih Kılıçarslan, Gamze Erükçü Akbaş, Gonca Polat, Günce Demir, Hatice Kübra Doğancı, İsmail Orbay, M. Hakan Erdoğan, Odise Vuçinas, Rumeysa Akgün, Sibel Yol Gençdal, Yeşim Öğütçü, Zeynep Özaydın İşe giderken, okuldan gelirken, trafik ışıklarında beklerken, evde otururken ya da balkondan sokağı seyrederken görüyoruz, işitiyoruz ve gazetelerde okuyoruz. Kocasından sürekli şiddet gören komşu kadınla, ilerideki trafik ışıklarında su satan çocuklarla, ülkesini terk etmek zorunda kalmış ne yapacağını bilemeyen göçmenlerle, kenar mahallelerde madde satan gençlerle her gün defalarca karşılaşıyoruz, konuşuyoruz veya bakıp geçiyoruz. Bu yaşantılar belirli bir toplumsallık içerisinde biçimleniyor ve buna sosyal sorunlar adını veriyoruz.
Sosyal sorun alanlarının geniş olması nedeniyle sınırlı sayıda konuya değinebildiğimiz bu eser üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde sosyal sorun alanlarına ilişkin literatür bilgilerine değinilmiştir. İkinci bölümde, sosyal sorun alanları ile ilgili yapılan uygulama çalışmaları incelenirken, üçüncü bölümde ise bu alanda çalışan uzmanlar tarafından yazılan vaka örneklerine yer verilmiştir. Bu anlamda çalışmamız, hem iki farklı disiplini ortak bir paydada buluşturmuş hem de literatürden vaka örneklerine kadar sosyal sorunları geniş bir yelpazede inceleme fırsatı sunmuştur.
Musa Gürel "Evsizler-mekânsızlar" terimi, barınabilecek sabit bir konutu olmayan, geçici barınaklarda, sokaklarda veya diğer kamusal alanlarda yaşamak zorunda kalan bireyleri ifade etmektedir. Bu kitap, evsizliğin çok boyutlu yapısını ve sosyal hizmet disiplini içindeki rolünü detaylı bir şekilde incelemektedir. Kitapta, evsizliğin tanımı ve nedenleri makro ve mikro düzeydeki etkileşimlerle ele alınmakta, zamana ve yaşa göre değişen türleri üzerinde durulmaktadır. Sosyal hizmet disiplininin evsizlikle mücadeledeki stratejileri ve hizmetleri, erken müdahale ve topluma yeniden entegrasyon süreçleriyle derinlemesine tartışılmaktadır. Özellikle Türkiye ve farklı ülkelerdeki uygulamalar üzerinden sosyal hizmetlerin nasıl şekillendiğini ortaya koymaktadır.
Kitabın çarpıcı bölümü, evsiz bireyler ve hizmet sağlayıcılarla yapılan görüşmelere dayanan bulguları sunmaktadır. Bu bölümde, evsizlik öncesi ve sonrası yaşam, evsizliğe giden yollar, aile ve sosyal destek ağları, yaşanılan sorunlar, zorluklar ve toplumsal etkiler detaylıca işlenmekte; sunulan hizmetlerin yaşam kalitesine yansımaları vurgulanmaktadır. Özellikle evsizler ve hizmet sunucularının deneyimleri üzerinden sağlanması gereken hizmetlere detaylıca yer verilmiştir. Çalışma, evsizlik meselesine bilimsel bir yaklaşım sunarken evsizliğin sadece bireysel bir sorun olmadığını öne çıkarmakta ve evsizlikle mücadelede politika değişikliği ve toplumsal eylemlerin önemini ortaya koymaktadır. Bu eser, evsizliğin bireysel ve toplumsal etkilerini derinlemesine anlamak isteyen herkes için değerli bir kaynak olup sosyal hizmet uzmanları, akademisyenler ve konuya duyarlı bireyler için önemli bir başvuru niteliği taşımaktadır.
Taha Eğri “Ekmek, Özgürlük, Sosyal Adalet” sloganı etrafında vücut bulan Arap ayaklanmaları, iktisadi ve sosyal meselelerin kitleleri harekete geçirmedeki rolünün somut bir örneğidir. Bu sloganda ağırlıklı temanın, iktisadi meselelerle ilgili olması, Mısır örneğinde olduğu gibi halkın iktisadi sorunlar karşısındaki duyarlılığının ve talebinin ne kadar önemli olduğunu açık biçimde ortaya koymaktadır. Bu bağlamda çalışmada, meselenin çok yönlü olduğu göz önünde bulundurulmakla birlikte Mısır tecrübesi, ekonomi-politik bir perspektifle sınırlandırılarak ele alınmaktadır. Çalışmanın bulguları, çok yönlü olarak incelenmesi gereken toplumsal meseleleri iktisadi bir bakış açısı ile ele alması ve diğer alanlarda yapılan çalışmalara ışık tutması açısından önemlidir.
Kitapta, Mısır’ın siyasal sisteminde dalgalanmalara yol açan ayaklanmaların arkasında yatan iktisadi nedenler ve ordunun iktisadi sistem içerisindeki rolü bağlamında Hüsnü Mübarek’in istifasından, Abdel Fettah Al-Sisi’nin darbesine kadar geçen süredeki demokrasiye geçiş denemesi inceleniyor. Mübarek’in devrilmesine yol açan olaylar, neden ve sonuç ilişkisi bağlamında değerlendirilerek monarşi sistemini sonlandıran 1952 darbesi sonrasında Mısır ordusunun ekonomi ve siyaset içerisindeki rolü ve siyasal sistemin dönüş(eme)mesindeki etkinliği ele alınıyor. Çeyrek asırdan uzun bir süre iktidarını sürdüren askerî-otoriter bir rejimin yıkılmasına rağmen kısa bir sürede, iktisadi ayrıcalıklarını korumak için ordunun yönetimi yeniden ele geçirmesi, analiz açısından önem arz etmektedir. Kitap, ayaklanmaya varan olayların gelişiminde iktisadi faktörlerin etkisini ve boyutlarını Mısır pratiği üzerinden ele alarak toplumsal olaylara yol açan iktisadi faktörleri ortaya koyması açısından anlamlıdır.
Zahir KIZMAZ, Nimet TEGİN Temmuz 2015 yılında müzakere sürecinin çökmesi ile birlikte PKK örgütünün ilan ettiği "devrimci halk savaşı" bölgede yıllarca süregelen Kürt ve PKK sorunun yeni bir aşamaya evrilmesi açısından son derece önem arz etmektedir. "Devrimci halk savaşı kapsamında örgütün birçok kentte özyönetim ilan ederek, yerleşim bölgelerinde hendekler kazması, barikatlar oluşturması ve yaşam alanlarını patlayıcılarla döşemesi ile birlikte Kürtler ilk kez kitlesel anlamda PKK örgütünün mağduru olmuşlardır. Bu olay Kürtlerin siyasal parti eğilimlerinde ve örgüte bakış açısında ciddi bir kırılma yaratmıştır. İlk kez Kürtlerle, PKK örgütü ve Kürtler adına siyaset yapan HDP arasında ciddi bir mesafe oluşmuştur. Kürtlerin örgütün hendek ve barikat eylemlerine destek vermemesi, tüm tehditlere rağmen hendek ve barikat eylemlerinin arkasına geçmek yerine göç etmeyi tercih etmesi, son dönemlerde HDP belediye başkanlarının ve milletvekillerinin tutuklanması sürecinde örgütün ve partinin Kürtleri sokağa inme çağrılarını dikkate almayıp protesto hareketlerine katılmamaları, işyerlerinin kepenklerini kapatmamaları gibi gelişmeler, Kürtlerde örgüt ve bileşenlerine karşı oluşan tepkinin ve açılan mesafenin en belirgin göstergelerini/kanıtlarını oluşturmaktadır.
Ahmet Mazlum, Ahmet Türk, Başak Düzel, Cezmi Ervüz, Erol Bulut, Feyza Özler Ervüz, Furkan Arı, Handan Karakaya, Meral Öztürk, Olcay Tire, Orhan Bingöl, Özgür Sarı, Rıfat Bilgin, Sena Kaya, Sezen Güleç, Sibel Temiz Sarıkaya, Veda Bilican Gökkaya, Vehbi Ünal, Yaşar Erjem Toplumlar, zamana ve koşullara göre farklı sosyal sorunlarla mücadele etmek zorundadır. Kimi sosyal sorunlar kronik bir şekilde geçmişten günümüze kadar devam ederken kimileri de küreselleşmenin bir sonucu olarak yakın tarihlerde ortaya çıkmıştır.
Sosyal sorunlar, başta sosyoloji olmak üzere birçok disiplini ilgilendiren bir olgudur. Bu nedenle yoksulluk, işsizlik, gelir adaletsizliği, şiddet, toplumsal cinsiyet gibi kronik/köklü ve yaygın sosyal sorunlar konusunda pek çok kitap yazılmıştır. Bunlarla birlikte özellikle günümüz toplumlarında karşılaşılan ancak üzerinde yeterince durulmayan veya gölgede kalan sosyal sorunlar (Uniseksizm, aldatma, dijital bağımlılık, suç korkusu, bireysel silahlanma vb.) da vardır. Bu kitap, hem eski hem de yakın tarihte ortaya çıkan sosyal sorunları birlikte ele alan bir dizi kitabın ilkini oluşturmaktadır. Bu yüzden kitabın adı “Pandora’nın Kutusu Açılıyor: Gölgedeki Sosyal Sorunlar” olarak belirlenmiştir.
Toplumlardaki sosyal sorunların neler olduğunu belirleyebilmek; sorunların farkına varabilmek, o sorun ya da sorunlarla başa çıkabilmeyi ve çözüm yolları bulabilmeyi de beraberinde getirecektir. Umarız bu kitap, sosyal sorunları konu edinen tüm sosyal bilim alanlarında çalışan akademisyenlere, farklı disiplinlerde eğitim gören öğrencilere ve sosyal sorunlarla mücadele eden kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütlerine faydalı bilgiler sunar.
Muhittin Imıl Yayına girmeden önce iki farklı kurumsal ödül almış olan bu araştırma, 40 yılı aşan geçmişiyle PKK’nın din konusunda samimiyetten uzak duruşunu ortaya koyuyor.
Manifestosunu yayımladığı 1978 yılında, öncülleri yüz yıl öncesine götürülebilecek Kürt kökenli hareketlerin Marksist söyleme sahip şovenist bir çizgiye evrilmesini sağlayan PKK, lideri Abdullah Öcalan’ın ilginç kişiliğiyle de özdeş bir değişim yaşamıştır. İnşa etmeyi hedeflediği ulusun ön şartı olarak bireyi ve toplumu eritmek ve bir kalıba dökerek yeniden şekillendirmek isteyen PKK, kısa zamanda tüm unsurlarıyla reddettiği İslam’ı kullanmayı da içeren bir pragmatizm dışında ideolojisi olmayan kıyıcı bir aşirete dönüşmüştür.
Bu kitap, ulus inşa sürecinde sadece İslam'ı değil, diğer dinî yapıları da araçsallaştıran PKK’nın söz konusu süreçte dine bakış açısında yaşadığı değişimi incelemeyi amaçlamıştır. Kültür ve kimlik ilişkisini müteakip kolektif kimlikler ve kimlik inşa sürecinin incelendiği ilk bölüm, farklı coğrafyalarda Kürt kimliği, Kürt toplumsal ve dini yapısını ele almayı amaçlayan ikinci bölüm, PKK’nın kuruluşu, gelişimi, çatışmaları ve Hristiyan Batı ile ilişkisini ele alarak başlayan üçüncü bölüm ile birlikte amacına ulaşmaya çalışmıştır.
Ahmet Alkan, Aynur Toraman, Betül Sarı, Dilruba İzgüden, Elif Kaya, Emin Kaya, Feyzanur Alkan, Gaye Atilla, Hakan Değerli, Havvana Değerli, Hilal Akman Dömbekci, İpek Camuz Berber, İzzet Erdem, Kevser Sezer Korucu, Mahfure Pirol, Merve Kişi, Muazez Demir, Müjdat Yeşildal, Necla Yılmaz, Nezihe Tüfekci, Nuray Bağırsakcı, Özgür Yeşilyurt, Pınar Öke Karakaya, Rabia Fettahoğlu, Ramazan Erdem, Ramazan Kıraç, Ramazan Rüçhan Kaya, Rukiye Yorulmaz, Selin Kalender, Selma Doğanalp Çoban, Sümeyye Özmen, Yunus Emre Öztürk, Zuhal Kayar Bilimsel çalışmalara bakıldığında, ortaya konulan yaklaşımlar, onu üretenlerin öznel durumlarından bağımsız değildir. Bütün teoriler ve kavramsallaştırmalar sahiplerinin özel deneyimlerinden izler taşır. Bu açıdan bir konuya farklı pencerelerden bakan düşünürlerin ve düşüncelerin toplu bir şekilde incelenmesi değerlidir. Bu kitap da böyle bir gerekçeden yola çıkarak hastalık ve sağlığa dair sosyolojik perspektifli yaklaşımları olan düşünürleri bir araya getirmektedir. Bu amaçla farklı alanlardan ancak sağlık ve hastalık konularıyla ilgili olduğu düşünülen 49 isim üzerinde çalışılmıştır. Düşünürler; kısa hayat hikâyeleri, temel düşünceleri, sağlık ve hastalığa dair görüşleri şeklinde sistematik bir incelemeye tâbi tutulmuş, sağlık ve hastalık sosyolojisi ile ilgili farklı, zengin ve değerli bir bilgi ortaya çıkmıştır.
Cenker Korhan Demir Terörizmin ortaya çıkışını antik çağlara kadar götürmek mümkün olsa da, bu sorunun akademik çalışmaların konusunu oluşturmaya başlaması ancak 20'nci yüzyılın sonlarına doğru olmuştur. Uluslararası alanda yaygın olarak görülen bu eğilim ülkemizi de etkilemiş, terörizm sorunun anlaşılması ve çözümüne yönelik son yıllarda artan bir şekilde bilimsel anlamda çaba gösterilmeye başlanmıştır. Fakat ülkemizdeki akademik çalışmalarda Türkiye'ye özgü soruna odaklanılarak genel olarak bir terörist örgütün ayrıntılı olarak incelendiği dikkat çekmektedir. Bu kitap, Avrupa ülkelerinde benzeri motivasyonlara sahip örgütlerin neden ortaya çıktıkları ve ilgili ülkelerin bunlarla nasıl mücadele ettiklerini karşılaştırmalı olarak analiz ederek, mevcut yazına katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Sebeplerinden Mücadele Yöntemlerine Etnik Ayrılıkçı Terörizm: PIRA, ETA, PKK başlıklı bu eser, güvenlik ve terörizm alanında çalışan araştırmacılara olduğu kadar konuya ilgi duyan kamuoyunun da faydalanabileceği bir kaynak niteliğindedir.
Merve Demir Modern Batı kültürünün demokrasi, insan hakları, eşitlik gibi önde gelen kavramlarının siyasal olarak en üst seviyesine çıktığı iddia edilen Amerika Birleşik Devletleri gibi bir ülkedeki ırkçı uygulamalara karşı sembol olmuş bir olay üzerinden bu kitapta ele alınmaya çalışılan sivil itaatsizlik kavramı, yine Batı kültürünün tarihsel süreçte tecrübe ettiği sebep ve sonuçların bir neticesidir.
Nasıl ki Sosyoloji, Batı'nın kendini tanımak için geliştirdiği bir bilim dalı ise ve “sosyolojik bakış” eyleminde kaçınılmaz bir Batı bakış açısı varsa, sivil itaatsizliğin Antik Yunan'da adı konmamış olarak başlayan hikâyesi yine temelinde bu medeniyeti barındıran Batı'da devam etmektedir. Bu yüzden kullanılan kaynakların ve bu kaynakların sahiplerinin öncelikli hedefleri, kendi toplumları ve kendi yöneticileridir.
Sosyoloji'de yapılan en büyük hatayı burada fark etmeden tekrarlayıp, bu kaynaklardaki iddiaların küresel bir geçerliliği olduğunu iddia edersek, her şeyden önce bu kitabın yazıldığı dil olan Türkçe'nin yaşadığı kültüre ve töreye büyük bir haksızlık etmiş oluruz. Her kültürün ve bu kültüre mensup toplulukların kendilerine özel şartları olduğunu ve bu şartların da zamanın değişkenliğinden etkilendiğinin altını çizmek gerekmektedir.
Dr. Can Ceylân - Editör
Gülten Uçan Neoliberalizmin hüküm sürdüğü çağımızda sol, çoktan rafa kaldırılmış nostaljik anıların etiketi hâline dönüşmüştür. Günümüz siyasetinde “ideolojilerin sonu”nun geldiğini, sol ve sağ ayrımının belirsizleştiğini hatta ve solun tamamen ortadan kalktığını savunanlar vardır. Çünkü sosyal demokrat partiler küreselleşme sürecine uyum sağlama çabaları sonucunda sağ siyasetçilerle neredeyse aynı dili konuşur hâle gelmiştir.
Bu çalışmada “Sol düşüncenin ve eylemin tarihsel süreç içinde değişmeden kalan unsurları var mı?” sorusunun yanıtı aranmaktadır. Aynı zamanda solun yok olmadığı, kapitalizmin aldığı çok merkezli ve dağınık iktidar biçimine uyumlu örgütsüz kitlesel tepkiler şeklinde canlanmaya, muhalif düşünce ve siyasi hareket hâline yani Küreselleşme Karşıtı Hareketlere dönüşmeye çalıştığı savunulmaktadır. Diğer yandan da Türkiye’de solun, bu değişim sürecinin gerisinde kaldığı, seçim döneminde televizyon haberlerinde nasıl temsil edildiğini inceleyen niteliksel araştırma bulgularına dayanılarak anlatılmaktadır.
Sosyal demokrat partilerin ve kısır kadroların içine hapsolmuş sol düşünce ve eylem, sivil topluma sarılarak mı düşmekten kurtulabilir?
Adam Karduz, Adem Bölükbaşı, Ceylan Sülü Akgül, Elif Nagihan Türköz, Ersin Eraslan, Fatıma Firdevs, Fikri Keleşoğlu, M. Ferit Duman, Naci Türker Yimsek, Onur Bayrakcı, Reşide Solmaz, Seyit Karaburçak, Şükrü Türköz Ortak yaşamın doğası gereği tüm eylemler, toprağa nüfuz eden kökler gibi saçaklanarak tüm yaşamı kuşatmaktadır. Ortak yaşamda yapılan her eylemin kıymeti, uzmanlığı ile ölçülmektedir. Uzmanlaşmaların en yumuşak karnı ise uzmanlık alanlarına ilişkin bakış açılarının daralmasıdır. Giderek daha spesifik bir alana yoğunlaşan çalışmalar yapmak doğru sonuçlar doğursa bile aynı zamanda alanın genelinden giderek uzaklaşmak anlamı taşımaktadır. Unutulmamalıdır ki bir yaprağa 10-15 oranında yaklaşarak incelemek o yapraktan 10+15 uzaklaşmak olacaktır. Yaşadığımız doğanın göreceliğinin yaratmış olduğu bu durumun en basit çözümü, araştırma alanlarına yönelik ne kadar derinlemesine çalışmalar yapılırsa yapılsın, bir yanı ile sürekli araştırma alanının nesnel gerçekliğinden kopmamaktır. Bunun için alana ilişkin bütünlüklü çalışmaların önemi büyüktür.
Bu kitap çalışmasının temel motivasyonu işte tam bu noktada aranmalıdır. Kitap; giderek uzmanlıklara ayrılan ve her araştırmacının kendi spesifik alanına odaklandığı bir süreçte, sosyal bilimlerin farklı disiplinlerinden araştırmacıları sosyal sorunlar ortak zemininde bir araya getirmektedir. Böylelikle sosyal sorunlar alanının nesnel gerçekliğinin en net görünebileceği bir yükseklikten panoramik bir bakış sunulmak istenilmiştir.
H. Murat ŞAHİN, Kenan ŞEBİN, Mehmet YILMAZ, Mehmet ŞAHİN Spor yapmanın amacı, disiplinli, çalışkan, sorumluluk sahibi, sorunlar karşısında
kaçmak ve geçici çözümler arkasına saklanmak yerine doğru çözümler
üretebilen yaratıcı, adil, dürüst, mutlu, zihnen sağlıklı olan ve kaliteli bir yaşam
süren bir birey olmaktır. Çocuklarımızı ve gençlerimizi özellikle spora yönlendiririz,
çünkü spor yoluyla disiplinli çalışmayı, kendilerine inanmayı, dürüst ve
adil bir şekilde mücadele etmeyi, rakibe saygı duymayı, kazanmayı ve kaybetmeyi
sportmence kabullenmeyi öğrensinler ve en önemlisi de
Abdullah Korkmaz, Amine Aydın, Beyzade Nadir Çetin, Ersan Ersoy, Fatih Kars, Işıl Kalaycı, İbrahim Kaygusuz, Metin Özkul, Meyrem Tuna Uysal, Osman Özkul, Serkan Güzel, Taner Tatar, Ümit Akca, Yasin Yılmaz, Yaşar Kaya, Yeşim Elvan Gökçe Bilimsel teori, evrenin oluşumunu açıklamaya dönük önermeler bütünüdür. Bilimsel sosyolojik teori ise toplumsal eylem, etkileşim ve organizasyon evreninin nasıl işlediğini açıklamaya dönük önermeler dizisidir. Dünyaya bakışımız teorik bakış açımıza dayanmaktadır. Sosyal dünyaya ait olağan yönlerin karmaşıklığını ve muğlaklığını fark etmek, gündelik hayata ait rutinlere sosyolojik teorilerle yeniden bakmakla mümkündür. Sosyologlar sosyoloji yaparken olayların belirli yönlerine odaklanırlar, konularına bazı kabullerle yaklaşırlar, bazı araştırma yöntemlerine ağırlık verirler ve bazı özel sorulara cevap ararlar. Bu teorik bakış, açıklayıcı ve sistemli bir sonucun ortaya çıkışını beraberinde getirmektedir. Sosyolojik kuramlar biçimsel ve boş kalıplar değil aksine modernite, aile, şehir, tüketim, özürlülük, risk, yaşlılık, Covid-19 gibi ansızın maruz kalınan salgın hastalıklar, mültecilik, meslekler vb. gündelik hayatın çeşitli alanlarıyla doğrudan ilgilidir. Gündelik hayata ait bu alanları nasıl gördüğümüz, nasıl anladığımız ve açıkladığımız aynı zamanda içinde nasıl hareket ettiğimiz onun nasıl bir şekil aldığı ile yakından ilgilidir.
İnsan davranışını, etkileşimini ve düzenini anlamaya çalışan sosyoloji, insanların gündelik hayatları ve rutinleri içinde yaptıkları şeylerin daha sistematik bir biçimde araştırılmasına ve yeniden keşfedilmesine odaklanmaktadır. Gündelik hayatın görünürdeki sıradanlığı, kavramla ilgili kuramsal çalışmaları zorlaştırsa bile bu keşif sürecinde sosyolojik tartışmaların önemli bir yeri vardır.
Sosyolojik teorileri, geleneksel ve modern dönemlere ait sosyolojik tartışmaları ve gündelik hayatın çeşitli alanlarını/kavramlarını anlamaya dönük bir çaba içinde olan bu çalışmada, hem toplumsal yapı ve kurumların kapsamlı özellikleri hem de kişiler arası tek tek karşılaşmalar ve insan etkileşimlerine ait ayrıntılar bağlamında sınıflandırılabilecek konular ele alınmıştır.
Sertaç Canalp Korkmaz Terör örgütleri, ortaya çıktıkları andan itibaren varlıklarını sürdürebilmek için militan kaynağına ihtiyaç duyarlar. İhtiyaç duyulan militan kaynağının devşirilmesinde ise etkili bir propaganda hayati rol üstlenmektedir. Zira hiçbir terör örgütü yoktur ki herhangi bir propaganda aracına başvurmadan varlığını sürdürebilsin. Bu sebeple terör örgütleri hedef kitleleri propaganda aracılığıyla etkilemenin yollarını aramaktadır. Terör örgütleri tarafından gerçekleştirilen propaganda aracılığıyla öncelikli olarak hedef kitle yönlendirilir, ardından devşirilir. En son aşamada ise devşirilen sempatizan, endoktrinasyon sürecinden geçirilerek yeni bir kimliğe sahip militan ortaya çıkarılır.
Bu kapsamda, terör örgütlerinde ortaya konan kimliğin ne şekilde inşa edildiği, kimlik inşa süreçlerinde hangi temalara önem verdiği ve bu temaların hangi şartlar altında değişip değişmediğinin incelenmesi gibi başlıklar son birkaç yıldır radikalleşme ve terör çalışmaları tarafından yakından takip edilmektedir. Yapılan bu çalışmada ise terör örgütü PKK tarafından 1982 yılından itibaren kesintisiz olarak yayınlanan ve PKK'nın örgütsel kimliği olarak kabul ettiği propaganda materyali Serxwebun dergisinin 1982-2019 yılları arasındaki sayıları kimlik inşası kapsamında ele alınmıştır. Böylelikle PKK'nın hangi kavramlara sıkça atıf yaptığı ve hangi temalara değindiği analiz edilerek terör örgütünün inşa etmeye çalıştığı kimlik ortaya konulmuştur.
Mehmet Kurum Terörizm, tarih boyunca devlet ve toplumlar için çeşitli seviyelerde tehdit oluşturmuştur. Bu tehdit, Soğuk Savaş dönemi ve öncesinde daha çok devletlerin sınırları içerisinde ve çoğunlukla belirli coğrafi bölgeler ile sınırlı iken, günümüzde artan küreselleşmeyle birlikte ortaya çıkan fırsat ve imkânlar ile çeşitli seviyelerde devletlerin sınırlarının ötesine geçerek devlet ve toplumlara karşı en önemli tehditlerden biri haline gelmiştir. Nitekim 11 Eylül 2001’de ABD’ye karşı gerçekleştirilen saldırılar, terör tehdidinin hem organizasyonel hem de operasyonel olarak nasıl sınırların ötesinde faaliyet gösterebildiğinin ve tüm dünyada nasıl etki yaratabildiğinin anlaşılmasını sağlamıştır. Bu saldırılar sonrasında önceleri daha çok tepkisel olarak eylem yapan teröristleri etkisiz hale getirmeyi hedefleyen güvenlik odaklı mücadele yaklaşımlarının yetersizliği anlaşılmış ve teröristlerin barındıkları ve istismar ettikleri ortamların hedef alınmasının gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Bu çalışmada, terörist örgütlerin iç ve dış dinamiklerinin farklı olduğu, değişen dünyaya uyum sağlayarak geliştikleri ve çeşitli şekil ve seviyelerde güvenli ortamlar elde ettikleri dikkate alınarak, güvenli ortamlarının hedef alınmasını öngören ve her terörist örgüte uygulanabilecek bir mücadele yaklaşımının geliştirilmesi amaçlanmıştır. Terörist örgütlerin güvenli ortamlarının hedef alınmasını öngören bu yaklaşım, uzun yıllar varlığını devam ettiren ve uluslararası boyutlarda faaliyet gösteren terörist örgüt PKK’ya uygulanarak, terörist örgütlere karşı yeni mücadele
strateji ve uygulamalarının nasıl geliştirilebileceği
konusunda katkı sağlanması hedeflenmiştir.
Ahmet Gedik, Aybike Serttaş, Efe Can Gürcan, Erol Demir, Fahri Erenel, Fikret Akfırat, Gökhan Ak, Güngör Şahin, Kazim Murat Özkan, Nuriye Niğdelioğlu Happani, Özenç Kayalı, Rabia Güngörsen, Sidar Sönmez, Simge Pelit, Suat Eren Özyiğit, Şükran Pakkan, Tolga Sakman Terörizm ile mücadele "aklın akılla mücadelesi"dir ve bu mücadele öngörüye dayanır. Umutsuzluk ve yılgınlığa asla yer yoktur bu mücadelede. Kazanabilmek için bir adım önde olmanız gerekir. İstihbarat, teknoloji ve ideoloji üçgeninin tam oluşturulması, sonuca ulaşmada önemli bir adım anlamını taşıyabilir.
Terör sadece terör örgütlerinin gerçekleştirdiği bir eylem türü değildir. Devletler tarafından da kullanılan bir vasıta hâline gelmiştir. Devlet terörü denilen bu yaklaşımı kullanan devletler karşısında uluslararası hukuk yetersiz ve çaresiz kalmaktadır. Katledilen, sivil halk olmaktadır.
Terör örgütlerinin hedeflerini bir adım daha ileriye taşıyarak IŞİD örneğinde olduğu gibi devletimsi yapılar hâline geldiklerini de gördük. Ayrıca bugüne kadar kendi bünyeleri dışında dışarıya genel olarak kapalı olan terör örgütlerinin dünyanın birçok ülkesinden insanların katılması ile eleman temin sorunlarını da çözdüklerini gözlemledik.
Günümüzde terör örgütleri kadar tehdit yaratabilecek organize suç örgütlerine de ayrı bir yer açmak gerekir. Terörle mücadeleyi öğrenme konusunda belirli bir mesafe katetmişken bu yeni tip örgütleriyle mücadele de en az terör örgütleri ile mücadele kadar dikkate alınmalıdır.
Bu kitapta, terörü bir vasıta olarak kullanan devletlere ve örgütlere karşı yeni yaklaşımlar, farklı disiplinlerin bakış açısı ile ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Ali Rıza Erdem Ayrımcılık, tarih boyunca insanlığın önemli bir sorunu olarak güncelliğini korumaktadır. Ayrımcılık, düşünce ve eylem olarak hayatımızın her safhasında karşımıza çıkabilmektedir. Ayrımcılık, atfedilen ya da sahip olunan özelliklerden dolayı karşı tarafı ayrıştıran “ben/biz ve ötekiler” düşüncesine dayanmaktadır. Ayrımcılıkta karşı tarafı “ben/biz ve ötekiler” düşüncesinden hareketle bir kategorileştirmeye tabi tutma söz konusudur.
Toplumsal hayatı olumsuz olarak derinden etkileyen örgütsel ayrımcılığın, ırk/etnik kimlik ve azınlık ayrımcılığının, sendikal ayrımcılığın, meslek ayrımcılığının, inanç ayrımcılığının, engelli ayrımcılığının, cinsiyet ayrımcılığının, kültürel ayrımcılığın, eğitimde ayrımcılığın ve siyasi görüş ayrımcılığının bilimsel ve sistematik olarak çözümlenmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmada; örgütsel ayrımcılık, ırk/etnik kimlik ve azınlık ayrımcılığı, sendikal ayrımcılık, meslek ayrımcılığı, inanç ayrımcılığı, engelli ayrımcılığı, cinsiyet ayrımcılığı, kültürel ayrımcılık, eğitimde ayrımcılık ve siyasi görüş ayrımcılığı bilimsel ve sistematik olarak ele alınarak çözümlenmiştir. Çalışmanın örgütsel ayrımcılığa, ırk/etnik kimlik ve azınlık ayrımcılığına, sendikal ayrımcılığa, meslek ayrımcılığına, inanç ayrımcılığına, engelli ayrımcılığına, cinsiyet ayrımcılığına, kültürel ayrımcılığa, eğitimde ayrımcılığa ve siyasi görüş ayrımcılığına ilişkin farkındalık oluşturulmasına katkıda bulunması beklenmektedir.
Esra Akay Orhan Birey toplumsal ve siyasal yapının en temel yapı taşıdır. Bu aşamada dünyaya gelişiyle birlikte doğal üye olarak söz konusu yapıya dahil olan birey için toplumsal ve siyasal anlamda bir gelişim süreci de başlamaktadır. Toplumsal ve siyasal yapı içerisinde bireyin kendi yerini keşfi, işlev ve fonksiyonlarının bilincine varması, söz konusu yapılara ilişkin temel özellikleri tanıması, öğrenmesi ve içselleştirmesi ile bu çerçevede sosyal ve siyasal davranışlarda bulunması, tercih ve yönelimlerini ortaya koyması, birbirleriyle karşılıklı etkileşim içerisinde işleyen bir döngüye işaret etmektedir.
Bengisu Çatlı, Bilge Özdemir, Gizem Gönay Akbaş, Hilal Atmaca, İhsan Bozkurt, Latife Uslu, Mehmet Ceviz, Mehmet Şahin, Osman Şen, Rifat Serav İlhan, Serhat Erkmen, Yağız Aksakaloğlu Terör örgütleri, gelişen teknolojiden de faydalanarak her geçen gün daha ölümcül eylemlere yönelmektedir. Özellikle dini motiflerin kullanıldığı ideolojileri takip eden örgütlerin sayısının ve etki alanının arttığı günümüzde terör örgütlerinin faaliyetleri uluslararası alanda önemli güvenlik sorunları oluşturmaktadır.
Bu bağlamda radikalleşme olgusu, terör örgütlerinin elemanlarının motivasyonlarını anlamada önem teşkil etmektedir. Radikalleşme bir bakıma terör faaliyetlerinin ilk adımıdır. Şiddeti önleyebilmek için radikalleşme sürecinin anlaşılıp yakından takip edilmesi gerekmektedir.
Uluslararası toplum da son yıllarda radikalleşmenin unsur, motivasyon ve süreçlerini anlamaya çalışmakta ve masaya yatırmaktadır. Gelişmiş ülkelerde terörle mücadele radikalleşme ile mücadeleden geçer anlayışı oluşmaya başlamıştır.
Uluslararası güvenlik problemi olarak radikalleşmeye dair güvenlik, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, psikoloji, ilahiyat gibi alanlarda akademik bilgilerin, saha tecrübesiyle gözden geçirilerek analiz edildiği kitapta; sorunun tespitine, analizine ve çözümüne yönelik önerilerde bulunulmuştur. Kitabın, radikalleşme çabalarına katkı sağlaması temenni edilmektedir.
Şahin Gürsoy - Recep Kılıç Sosyal gerçekliği nedeniyle çoğunlukla yazılı olmayan anlatı, söyleyiş ve dinî nitelikli mistik etkileşimler ile şekillenerek günümüze gelen Alevilik, şüphesiz, Türk kültürünün önemli zenginlik unsurlarından birisidir. Türk kültürü içerisinde dinamik bir alt kültür ve kimlik olarak beliren Aleviliğin, sosyal bütünleşme açısından da önemli bir toplumsal değer olduğu açıktır. Toplumsal dokunun içselleştirerek bir zenginlik unsuru haline getirdiği Aleviliğin, her hangi bir şekilde dinsel ve sosyal bünyeden farklılaştırılıp 'öteki' ile açıklanmasını tarihsel, dinsel ve kültürel gerçekliklerle örtüştürmek mümkün değildir.
Sosyo-kültürel ve siyasal tecrübe içinde oluşan Aleviliğin muhtevasında kültürel ve dinsel olduğu kadar mitolojik ve sûfî içerikler de bulunmaktadır. Alevilik konusunu, çok yönlü, karmaşık bir çalışma alanı olarak ortaya çıkaran bu durum, konu ile ilgili çalışmalarda din bilimleri ve sosyal bilimlerin terminoloji ve metodolojisinin eşit seviyede kullanılmasını gerekli kılmaktadır. Sadece din bilimleri veya sadece sosyal bilimlerin yaklaşım ve yöntemleriyle yapılan çalışmalar, Alevilik konusunu yetersiz bir içerikte ele alabilmekte, dolayısıyla konuyu bütün boyutlarıyla kuşatacak değerlendir-melere imkân vermemektedir. Bu çalışmada, Aleviliğin mahiyetine uygun olarak din bilimleri ile birlikte sosyal bilimlerin bakış açısı ve yöntemine de yer verilmiştir. Kendine özgü gerçekliği içerisinde özgün bir yapı olarak ortaya çıkmış olan Aleviliğin mahiyetinin tartışma konusu edildiği bu çalışma, söz konusu yaklaşımından dolayı, aynı zamanda karşılaştırmalı bir Türkiye Aleviliği çalışması niteliğine de sahiptir.
Sait Yıldırım İntihar; hemen hemen her toplum yapısında, sosyoekonomik ve eğitsel düzeyde ve her yaş aralığında görülen bir eylemdir. İntihar eylemini bireysel, çevresel, sosyal ve ekonomik anlamda birçok problemin tetiklediği bilinmektedir. Çok yönlü çalışmalar intihar eylemlerini izah etmek ve intihara dair genelgeçer söylemleri ortaya koymak açısından önemlidir. Bu çalışmada, Türkiye'de 2009-2019 yılları arasında gerçekleşen ve medyada yer alan 749 intihar vakası incelenmektedir. Araştırma sürecinde ulusal ve uluslararası alanda yapılmış 40'tan fazla çalışmadan örnekler paylaşılmış olup çalışma verileri ile literatür incelemeleri karşılaştırılmıştır. İntihar çalışmamızda; çocuk, yetişkin ve yaşlı intiharları ayrı ayrı ele alınmıştır. Çocuklarda en çok ailevi sorunlar ve aile baskısı, yetişkinlerde ilişkisel sebepler ve yaşlılarda ise yalnızlık, boş zaman problemleri, hastalıklar ve eş kaybı önemli intihar sebeplerindendir. Vakalar incelenirken ayrıca yaş, cinsiyet, meslek, eğitim seviyesi, yaşanılan yerin yerleşim yeri, intihar yöntemi, intihar biçimi, intihar edilen yer ve intihar sonucu detaylı biçimde değerlendirilmiştir.
Umut KEDİKLİ Yazarın, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde Araştırma Görevlisi olduğu dönemde yazmış olduğu “Devlet Destekli Terörizm Nedeniyle Devletin Uluslararası Sorumluluğu” başlıklı doktora tezinden kitap haline getirilen bu çalışmasında terörizmin tanımlanmasına ilişkin mevcut tartışmalara girilmeksizin, bir devletin uluslararası terörizme destek olması durumunda uluslararası alanda siyasi ve hukuki açılardan sorumluluğunun doğacağı ve terörizme destek olan devletin karşı karşıya kalacağı hukuki ve siyasi yaptırımların neler olabileceği irdelenmektedir. Kitapta, uluslararası terörizme yönelik devlet desteğinin farklı şekilleri tarihsel olarak örneklerle açıklanmaktadır.
Kitabın önemli bir özelliği, uluslararası terörizme yönelik devlet desteğinin uluslararası hukuka aykırılığını ortaya koyarken uluslararası toplumun geneli tarafından kabul edilen uluslararası terörizmle mücadeleye yönelik sözleşmelerdeki maddeleri incelemesi ve uluslararası yargı organlarının devlet desteğinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurgulayan çeşitli kararların hukuki bir incelemesini sunmasıdır. Ayrıca kitabın diğer bir özelliği de, terörizme destek olan devletlere karşı hem uluslararası toplum tarafından hemde bu terörün hedefi olan devlet tarafından başvurulabilecek yaptırımların neler olabileceği konusunu incelemesidir. Bu yönüyle kitabın, Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı devlet destekli terörizm olgusunun ve terörizme yönelik devlet desteği ile mücadelenin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Ayşe Dericioğulları Ergun, Betül Yalçın, Burcu Özdemir Ocaklı, Bülent Okumuş, Canan Gönüllü, Cem Ergun, Çağlar Özbek, Dilek Kocabaş, Emine Türkmen, F. Sıla Ayan, Mete Kaan Namal, Mim Sertaç Tümtaş, Mustafa Koçancı, Müge Adnan, Onur Uzer, Özlem Kahya Nizam, Sevde Büyükbaş, Songül Sallan Gül, Süleyman Ertan Tağman, Şerife Durmaz, Uğur Can Köşk Dünya ve Türkiye açısından önemli bir olgu/sorun hâline gelmesi nedeniyle “yaşlılık” kavramı ile bağlantılı çalışmaların yapılması büyük önem taşımaktadır ve gerek dünyada gerekse de ülkemizde yaşlılığa yönelik yaklaşım ve çalışmalar günden güne artmaktadır. Yaşlılık, birçok farklı disiplin ve bilim insanının çalışmalarına konu olurken aynı zamanda toplumsal eşitsizlik tartışmalarında yeni bir boyut olarak da ele alınmaktadır. İnsanlık tarihi boyunca var olan ve gelir yetersizliği ya da yokluğu çerçevesinde temellendirilen yoksulluk, süreç içinde ekonomik özelliklerin yanı sıra etnik, siyasal, sosyal, kültürel, cinsiyet gibi dinamiklerle ilişkili bir biçimde tartışılmaya başlanmıştır. Bu bağlamda yaşlılık ve yoksulluk ilişkisi de bu tartışmalarda yerini almaya başlamıştır. Sosyal güvenlik sistemleri, toplumsal cinsiyet, mekân, kültür, etnik köken vb. olgu ve süreçlerle ilişkilendirilen yaşlılık aynı zamanda yoksulluğu derinleştiren bir olgu olarak ele alınmakta ve yaşlı yoksulluğuna yönelik çözüm arayışları günden güne artmaktadır. Bu çalışmada farklı bakış açılarından yoksulluk ve yaşlılık ilişkisi ortaya koyulmaya çalışılmış ve farklı bilim dallarından akademisyenlerin yaşlılık-yoksulluk bağlamında kaleme aldığı tartışmalara yer verilmiştir.
Toplumsal eşitsizliklerin ivedilikle ortadan kalkması dileğiyle...
Bilal Karabulut, Cem Barlas Arslan, Erol Başaran Bural, Muhittin Imıl, Osman Şen, Ramazan Aslan, Seda Öz Yıldız, Serkan Yenal, Yasin Aydoğdu Coğrafya kaderdir, der İbn Haldun. Neredeyse Anadolu’yu yurt edindiği eski zamanlardan beri insanımızın kader çizgisini de belirleyen terörizmin, bizimle birlikte tüm insanlık için dünden istenmeyen bir emanet ve yazık ki bugünden torunlarımıza bırakacağımız yüklü bir borç olduğunu söylemek, kehanet olmasa gerek. Bütün tezahürleriyle birlikte terörizmin postmodern zamanlarda büründüğü yeni kisveleri gözler önüne serme amacındaki kitap, zoru başarma çabasındadır. Uluslararası ilişkilerden strateji ve güvenliğe, hukuktan sosyolojiye kadar farklı disiplinlerden yetkin kalemler tarafından ortaklaşa ve disiplinler arası bir bakış açısıyla ortaya konulan bu eser, birçok açıdan post endüstriyel zamanların terörizm algısını ve olgusunu irdelemeyi amaçlıyor.
İnsan bilmediğinden korkar. Kitabın nihai hedefi, potansiyel ve a priori korku üretme kapasitesiyle terörizm alanının postmodern bilgisini, tüm puslu içeriğine rağmen daha görünür kılarak mücadele edilebilir bir alan olduğunu göstermektir. En nihayetinde mücadele edilecek olan hasmı tanımlama amacını güden söz konusu saygın tavır ve emeğin, insanımız ve toplumumuzu yeni ve daha aydınlık yarınlara ulaştıracak merdivende kutlu bir basamak olması temennisiyle…
Şevket Ökten Türkiye'de geçmişi oldukça eskiye dayanan mevsimlik gezici tarım işçiliği, bugün de tarımsal üretim için önemli bir işgücü biçimi olarak varlığını devam ettirmektedir. Her yıl milyonlarca mevsimlik gezici tarım işçisi geçimlerini sağlayabilmek için sürekli yaşadıkları evlerini terk ederek çoğunlukla kadın, erkek, çocuk, yaşlı, bütün hanehalkı ile birlikte o yılki ürün fiyatları ve verimliliği, iklim koşulları ve siyasi konjonktüre bağlı olarak Türkiye'nin hemen hemen her noktasına göç etmektedir. Yoksulluk, eğitim seviyelerinin düşüklüğü, kalabalık hanehalkları, kentlerde geçerli mesleklerden yoksun olma durumları bu insanları yoksulluğa ve dolayısıyla mevsimlik gezici tarım işçiliğine mecbur bırakmaktadır.
Çalışmak için göç ettikleri hemen her yerde çok zor koşullarda yaşamak durumunda kalan mevsimlik gezici tarım işçileri, barınma alanları, ulaşım, eğitim, sağlık, altyapı gibi hizmetlere erişimde önemli sıkıntılarla birlikte çeşitli şekillerde fiziksel/mekânsal, ekonomik ve sosyal dışlanmalara da maruz kalmaktadır. Mevsimlik gezici tarım işçiliğinin etkileri siyasal, kültürel, ekonomik, psikolojik ve toplumsal düzeyde olup mevsimlik gezici tarım işçiliğinin ortaya çıkardığı, çıkaracağı sorunların çözümüne yönelik uygulamalar ve izlenecek politikalar da çok yönlü ve çok bileşenli olmak durumundadır. Türkiye'nin hemen hemen her ilinde tarımsal üretimde çalışmaya katılan Şanlıurfalı mevsimlik gezici tarım işçileri ile gerçekleştirilmiş, detaylı literatür taramasının yanında uzun ve yorucu bir saha çalışmasına dayanan bu kitapta, tarım işçisi hanelerin sosyo-ekonomik profilleri, iş ortamı ve yaşam alanlarında karşılaştıkları sorunları ortaya koymanın yanı sıra mevsimlik gezici tarım işçiliğinin yapısal nedenleri de analiz edilmektedir.
Berna Ekal, Besime Şen, Eylem Akdeniz Goker, Gozde Orhan, Mehmet Ertan, Yonca Guneş Yucel Doksanlı yılların sonundan itibaren, uluslararası dinamiklerin ve akademik eksenli tartışma gündemlerinin tetiklemesiyle ülkenin önde gelen üniversiteleri “yurttaşlık” başlıklı derslere müfredatlarında yer vermişlerdir. Bu geleneği izleyerek Altınbaş Üniversitesi olarak yurttaşlık konulu bir dersi, kurulduğumuz günden itibaren müfredatımızda özellikle tanımladık. Alevilerin eşit yurttaşlık talepleri, kentten eşit düzeyde yararlanma ve toplumsal hizmetlere eşit katılım, toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikler ve yurttaşlık ilişkisi, diaspora ve yurttaşlığın değişen içeriği gibi pek çok konuya değinen bildirilerden oluşan bu bildiri kitapçığının hem yakın gelecekteki araştırmalarımız için bizlere yol haritası sunacağını hem de öğrencilerimizin akademik ilgilerini kamçılayacağını düşünüyoruz.
Türkiye’de yurttaşlaşmanın tarihi, aynı zamanda modernleşmenin ve anayasal gelişmelerin tarihidir. Kulun ve tebaanın yurttaşlaşması ülkenin modernleşme sürecinin temel motifidir. Yurttaşlık, siyasal katılımı, bir dizi hak ve sorumluluğu ve bir aidiyeti imler. Bireyin kaderini tayin hakkını örtük biçimde hatırlatan bir kurumdur. Bu çalışma kulluktan yurttaşa dönüşümün tarihsel köşe taşlarını hatırlatıyor.