Toplum ve Siyaset Felsefesi \ 1-1
Zafar Iqbal Bu kitap adaletle; denge, uyum ve barışın yeniden tesis edilmesine yönelik bir toplumsal düzenin taslak planıyla ilgilidir. Tarihsel olarak bu soruyu aydınlatan iki düşünce okulu, dinî okul ve seküler okul, kitaptaki tartışmanın zeminini oluşturmaktadır. Kitapta, dinî okulun ana çerçevesi İslam tarafından çizilirken seküler okul, bu konudaki entelektüel tartışmanın yönünü belirlemede en etkili
olduğu düşünülen adaletle ilgili eski ve çağdaş seçilmiş görüşlerle temsil edilmektedir.
Yazar, Batılı ve İslâmî perspektifleri türetmek için kullanılan sezgisel yöntemleri atlayıp meselenin temeline yani bu gibi düşünce akışlarındaki siyasi, iktisadi ve sosyal organizasyon için ileri sürülen ilkelere odaklanmıştır. Bu çeşitli ilkeler eleştirel bir biçimde incelendikten sonra dinî ve seküler görüşler arasındaki bir karşılaştırma, İslâmî konumun objektif bir değerlendirmesi için zemin hazırlar. Bu değerlendirme ile yazar, adalet konusundaki rakip perspektiflerin artıları ve eksileri üzerine derinlemesine, nüfuz edici ve zaman zaman nefes kesen argümanlarının zirvesini teşkil eder.
Tahir b. Hüseyin Mâverâünnehir'de Tâhirîler Devleti'nin (821-873) kurucusu Tahir b. Hüseyin'in (776-822) kaleme aldığı kadim siyasi bilgeliğin ölümsüz eseri (İlk Baskı: 821)
------------------------------------------------------------------------
Bunu kaleme alan Tahir, din ve dünya işlerine, siyaset, yönetim, devlet başkanı ve halkın yararı, iktidarın korunması, halifeye itaat edilmesi hususlarıyla ilgili, değinmedik hiçbir konu bırakmamış; hepsine dair öğütlerde bulunmuştur. Abbâsî Halifesi Me'mûn (786-833)
İnsanlar bu kitapçığı güzel bulmuş ve onu elden ele dolaştırmışlardır. Ünlü tarihçi İbn Kesîr (1301-1373)
Tahir b. Hüseyin'in, Halife Me'mûn tarafından vali olarak atanan oğluna yönelik kaleme aldığı bu tavsiyeler, bir yöneticinin dikkat etmesi gereken ilkeler konusunda yazılmış en iyi örneklerden biridir. O, bu meşhur kitapçıkta, oğluna, yeni görevlerinin ifasında ihtiyaç duyacağı bütün dinî ve ahlaki konular, dinî hukuka dayalı siyasi ilkeler ve iktidarın doğasına ilişkin kurallar hakkında tavsiyelerde bulunmakta, onu hiçbir devlet adamının ve hatta sıradan bir insanın ilgisiz kalması düşünülemeyecek ifadelerle erdem ve iyilikleri gerçekleştirmeye teşvik etmektedir. Hukukçu siyasi düşünür İbn Haldûn (1332-1406).
Eser; devlet başkanları, bakanlar, komutanlar ve hâkimler için gerekli tavsiye ve ödevleri içermektedir. Şeyhülislam Damadzâde Ahmed Efendi ( 1665-1741)
Tahir b. Hüseyin, kitapçığında, yönetim etiğinin ve ideal yöneticinin teorik çerçevesini sunmaktadır. İngilizsever tarihçi ve oryantalist Clifford Edmund Boswort (1928-2015)
Umut Dağ Adalet, çağdaş siyaset felsefesinde en çok tartışılan ve üzerine eserler yazılan felsefi bir problemdir. Bu kitapta da çağdaş siyaset felsefesinin düşünürlerinden biri olan Martha Nussbaum'un adalet kuramı, irdelenmektedir. Nussbaum'un adalet kuramı Amartya Sen ile birlikte geliştirdikleri yapabilirlikler yaklaşımına dayanmaktadır. Nussbaum'un yapabilirlikler yaklaşımının gerisindeki ana fikir; gerçekte insanların ne yapabilir ve ne olabilir oldukları. sorusuyla şekillenir. O, bu soruya yanıt verirken insanın geliştirmesi gereken temel kapasitelere sahip olduğu fikrini öne süren Aristoteles'ten esinlenir. Yapabilirlikler yaklaşımında; yapabilirlikler, işlevler ve insan haysiyeti kavramı merkezî bir role sahiptir. Martha Nussbaum hem normatif hem de pratik bir adalet kuramı olan yapabilirlikler yaklaşımını inşa etmiştir. Onun kuramının normatif kısmı adaletin standartlarını belirleyen on merkezî yapabilirlikler listesine dayanır. Ayrıca bu liste Nussbaum'un adalet kuramının en temel bileşeni olan insan haysiyeti kavramıyla doğrudan ilişkilidir. İnsan haysiyeti kavramı, bu liste aracılığıyla açıklanır ve somutlaştırılır. İnsanın haysiyetine yaraşır bir yaşamın gerçekleştirilmesi ancak bu yapabilirliklerin her bir kişiye sağlanmasıyla olur. Nussbaum, devletleri, kendi vatandaşlarına bu listenin sağlanması için sorumlu tutar. Nussbaum, adalet kuramın normatif kısmını meydana getirdikten sonra bu merkezî yapabilirlikleri pratik yaşama uygular. Kuramın pratik kısmı, Nussbaum'un öne sürdüğü yapabilirliklere sıkı sıkıya bağlı olan kadın hakları, engelliler ve küresel adalet gibi temel ve güncel sorunlarla ve bu sorunlara önerdiği çözüm önerileriyle ilgilidir.
Murat Sultan Özkan Grotius, Spinoza ve Locke'a göre insan, doğal olarak toplumsal bir varlıktır. Bunlar, sivil-siyasal toplumun olmadığı doğal hâl dönemi tasavvur etmişler ve birtakım hakların devlet kurulmadan önce de var olduğunu savunmuşlardır. Doğal hâlde insanların sahip olmuş oldukları bu hakları devletin müdahale alanının dışında tutarak çağdaş anayasalarda negatif hakların yer almasına öncülük etmişlerdir. Bu filozoflar, doğal hâldeki temel insan hakları hakkında farklı görüşlere sahip olmuş olsalar da onlar aynı amacı gerçekleştirmek için bu haklara başvurmuşlar; devlete karşı bireyin temel haklarını korumaya çalışmışlardır. Böylece doğal hukuku esas alarak temel insan haklarını güvence altına almaya ve devletin yetki alanını da hukuki olarak sınırlandırmaya çabalamışlardır.
Bu filozoflar doğal hukuku, pozitif hukuka bir ölçüt olarak ortaya koymuş ve pozitif hukukun doğal hukuka aykırı olamayacağını belirtmişlerdir. Onlar, doğal hukukun prensiplerini belirleyerek egemenlerin kanun koyarken mutlak bir özgürlüğe sahip olmadıklarını ve doğal hukuk kurallarıyla sınırlı olduklarını ifade etmişlerdir. Filozoflar, egemenlerin doğal hukuku ihlal etmeleri durumunda egemenliğin kurucu gücü olarak gördükleri halkın yönetim biçimini yeniden belirleme veya yöneticiyi değiştirme hakkına sahip olduğunu savunmuşlardır. Onlar, egemenlerin hukuka aykırı hareket etmeleri durumunda halka yönetim gücünü geri alma hakkı tanıyarak halkı hem egemenliğin kaynağı hem de en üst yargı gücü olarak görmüşlerdir.
Cengiz Anık Adı siyaset olmakla birlikte kitabı salt siyaset bilimi içerisinde görmek ya da bu alanla sınırlamak, bu alana sığdırmak pek mümkün değildir. Kitapta; siyaset felsefesi, bilgi kuramı, siyasal düşüncelere, hepsinden daha fazla iletişim bilimine ilişkin kavramlara yer verilmiştir. Bu ve benzeri disiplinlerin verilerinden yararlanmakla birlikte esasen çalışma, bilgi sosyolojisinin aydınlattığı bir alanın içinde devinmeyi denemektedir. Zaten kitabın kapağında da bu durum “Bilgi sosyolojisi Açısından Bir Deneme” ifadeleriyle yer almıştır. Bu doğrultuda çalışmada, akademik standartlardan ödün vermeden, bilgi sosyolojisinin gözüyle, siyasal projeksiyonlar ortaya konulmaya çalışılmakta ve projeksiyonların enerji kaynağının iletişim olduğu vurgulanmaktadır. Ama bu, halkla ilişkiler etkinlikleri için tasarlanan bir iletişimdir.
Şenol Korkut Bu kitap İkinci Muallim Fârâbî'nin siyaset felsefesini kökenleri ve özgünlüğü bakımından incelemektedir.
İslâm düşüncesinde siyaset ilmi ve felsefesini bir ilim olarak inşa eden Fârâbî aynı zamanda Atina odaklı Grek felsefesinin siyasal düşüncesine de bir nevi alternatif siyaset kuramlar dizisinin peşinde koşmuştur. İslâm'ın vahiy öğretisinin getirdiği siyasal unsurlarla antik Grek siyaset felsefesi arasında kendine özgü bir siyaset felse­fesi inşa eden Fârâbî bir yandan siyaset felsefesine yeni problem alanları kazandırırken öbür yandan İslâm düşüncesine erdemli ve erdemsiz şehirler öğretisi ile yeni bir ufuk kazandırmıştır. Filozofun felsefe, mille ve medîne zemininde geliştirdiği erdemli ve erdemsiz bakış açılarını siyaset felsefesine dair irdelediği bütün problem öbeklerinde görebilmek mümkündür. Bu kitapta bir yandan erdemli felsefe, erdemli din ve erdemli şehrin idealize edilmiş felsefî serüveni irdelenirken öbür yandan bozuk felsefe, bozuk dinler ve erdemsiz şehirlerin İkinci Muallim'in felsefî süzgecinde zemmedilmiş hikâyesi ele alınmıştır.
Haridimos TSOUKAS, Robert CHIA Yaşamımız bir örgütün içinde başlar, çok sayıda örgütün içinde ya da etkisinde şekillenir ve yine bir örgütün içinde sonlanır. Sahip olduğumuz etkin ve verimli örgütlerin yaşam kalitemizi ve refah düzeyimizi yükselttiğini düşünecek olursak; nasıl bir yaşam sürdüreceğimizin, örgütlerle yakından ilişkisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Hayatımızın şekillenmesinde bu kadar önemli bir rolü olan örgütler ve bu örgütlere ilişkin bilgi, her yönüyle felsefi analize tabi tutulmayı hak etmektedir.
Felsefe ile örgüt teorisi arasında ilişki var mıdır? İlk bakışta çok küçük bir ilişkinin var olduğunu söylemek mümkünken, yakından bakıldığında çok sayıda bağlantının bulunduğu görülmektedir. Örgüt kuramlarını anlama ve örgütleri açıklama çabalarımızda metafizik bilgilerimizin süreçleri şuursuzca ve derinden etkilemekte olduğu, felsefe konusundaki çalışma ve analizlerle ortaya çıkmaktadır.
Felsefi akım önermelerinin örgüt teorileri ile ilişkisini konu alan bu kitap, felsefi analizlerin örgüt teori ve araştırmalarına katkısını okuyucuya sunmaktadır.
Ahmet Cevizci Felsefeye Giriş, bir disiplin ve entelektüel faaliyet olarak felsefeye bir giriş yapmayı amaçlayan kimseler için kaleme alınmıştır. Eser, bu girişi felsefenin kendisini, temel kavram, akım ve konularını, felsefeye özgü düşünme ve akıl yürütme biçimlerini tanıtmak suretiyle yapmayı amaçlamaktadır. Sekiz bölümden oluşan eserde, felsefeyle bir tanışıklık tesis etmeyi amaçlayan bir ilk bölümün ardından, epistemolojiyle, bilim felsefesi, varlık felsefesi, etik, siyaset felsefesi, din felsefesi ve sanat felsefesiyle ilgili konulara yer verilmektedir.
Felsefeye Giriş felsefeyle tanışmak isteyen, “büyük sorular üzerine argümantatif ve sorgulayıcı bir tarzda düşünme” olarak tanımlayabileceğimiz felsefeyi hayatlarına bir şekilde dâhil etmek isteyen herkese hitap etmekle birlikte, esas orta öğretim kurumlarında belli bir felsefe kültürü aldıktan sonra bu kültürü biraz daha zenginleştirmek isteyen eğitim fakültesi öğrencileri, geleceğin öğretmen adayları için kaleme alınmıştır. Eserin en önemli özelliği, felsefenin konularını yapılandırmacı bir yaklaşımla ele almasıdır; yani, Felsefeye Giriş kitabı, felsefenin konu ve problemleriyle ilgili olarak hazır bilgi aktarmak yerine, öğrencinin felsefi sorular ve problemler üzerine düşünmesini ve gerekli sorgulamaları yapmasını temin edecek tarzda, şemalar ve görsel malzemeden yararlanılarak oluşturulmuştur.
Sabri Orman İnsan davranışlarında ve onların ahlâki olarak değerlendirilmesinde sosyal olana öncelik verilmesi veya sosyalin öncelenmesi gerekliliğini esas alan çalışma, Gazâlî düşüncesinin daha önce hiç gündeme gelmemiş bir yönüne ayna tutuyor. Bu durum, ahlâki değerler sisteminde geçişsiz olanlara kıyasla geçişli faziletlerin daha makbul; geçişli reziletlerin ise yine geçişsiz olanlara kıyasla daha menfur görülmesi şeklinde ifade edilebilir. Çalışmada ayrıca Orman, Gazâlî’nin hukuk ve ahlâka dair son derece dikkate değer iki ayrı yaklaşımını sosyal adalet perspektifine veya sosyal adalet meselesini bu iki yaklaşım perspektifine yerleştirmeye çalışıyor. Bunlardan birisi, farz-ı kifâye yaklaşımı, diğeri de mesâlih ve makâsidu’ş-şerîa yaklaşım veya teorileridir. Risale, bu iki yaklaşımın birer sosyal veya kolektif sorumluluk/ yükümlülük referansı olarak kullanılabileceğinin gösterilmiş olması açısından önemlidir.
Berfin Kart Tepe, Betül Çotuksöken, Ceyhun Akın Cengiz, Emine Cengiz, Fatih Bilal Gökpınar, Eyüp Ali Kılıçaslan, Güncel Önkal, Harun Tepe, Matheus de Vilhena Moraes, Mete Han Arıtürk, Mustafa Günay, Nurten Gökalp, Özgür Uçar, Thomas Pogge Gezegenimiz üzerinde yaratmış olduğumuz etki, çağımızın Antroposen Çağı olarak tanımlanmasına yol açmaktadır. İnsanlar faaliyetleriyle dünyanın sınırlarını zorlamakta, hatta aşmaktadır. İklim değişikliği, bu durumun ciddi bir göstergesidir. Evet, iklim değişikliği bir çevresel meseledir fakat sadece o kadar değildir. Ekonomik, sosyal, etik ve siyasi bir temeli olduğu gibi bu tür alanlarda da ciddi sonuçlar üreten bir sorundur. Dolayısıyla iklim değişikliği, etkilerinin ortadan kaldırılması, mücadele edilmesi ve geleceğin tasarımı için sayılan bu alanlarla bağlantısıyla birlikte kritik edilmelidir. Bu çalışma da "Söylemler, güce sahiptir." deyişinin bir sonucudur. Çünkü iklim değişikliği bir tavır ve davranış değişikliğinin gerekliliğini insanlığın yüzüne vurmaktadır. Bu dönüşümün yaşanması, düşüncenin ve onun ifadesini sağlayan dilin kullanılmasını zorunlu kılmıştır. Acil bir eylemliliği gerektiren bu süreç; insanın kendisini, dünyayı ve onu paylaştığı insan olmayan canlıları, geçmiş-şimdi-gelecek zincirini düşünmemizi, nereden gelip nereye gittiğimize şöyle karşıdan durup bakmamızı gerektirmektedir. Alanda uzmanlaşmış değerli yazarların katkılarıyla hazırlanan kitabımızın ihtiyaç duyan okuyucunun sorgulama serüvenine rehberlik edeceğini düşünüyoruz.
Akın Karaca, Bahattin Uzunlar, Banu Alan Sümer, Emine Canlı, Erdem Baykal, Eylem Yolsal-Murteza, Ezgi Demir Oralgül, Fatma Betül Tatlı, Ferda Yıldırım, Fikriye Gözde Mocan, Kurtul Gülenç, Melike Durmaz, Murat Satıcı, Öner Güler, Özgür Emrah Gürel, Utku Özmakas Michael Hardt, Ernesto Laclau, Chantal Mouffe, Giorgio Agamben, Axel Honneth, Walter Benjamin, Jacques Derrida, Jürgen Habermas, Hannah Arendt, Seyla Benhabib, Michel Foucault, Gilles Deleuze, Jean-Luc Nancy, Antonio Negri, Antonio Gramsci, Judith Butler
Felsefenin konuları arasında, etkilemek-belirlemek bakımından yaşamımızla en çok iç içe olanı -etik tarafından kapsandığı ve etiği de içerdiği göz önüne alınırsa- siyasettir. Bu alanda çağdaş dönemin güncel ve verimli tartışmalarının “iktidar” ve “demokrasi” kavramlarının etrafında döndüğü söylenebilir. Öyle ki siyaset felsefesinin merkezî kavramlarından biri olan iktidar, politikayı konu eden diğer disiplinlerde de sorunsalların ve tartışmaların düğüm noktası olagelmiştir. Türlü varyantlarıyla övülen ya da yergilere hedef olan demokrasiye ilişkin açmazların merkezinde ise ekseriyetle farklı iktidar kavramsallaştırmaları bulunur. İktidar ve demokrasiye ilişkin sorunların anlaşılmasına, bu sorunların nasıl aşılabileceği konusunda farklı bakış açıları kazanılmasına katkı sağlayacağı umut edilen bu eser, Cumhuriyetimizin 100. yılına armağan olsun.
Nurten Gökalp Evrensel olarak insanın değerli olduğu tezine dayandırılan insan hakları düşüncesi; insanların ırk, dil, din, renk, cinsiyet ya da başka özelliklerle sınırlandırılmaksızın sadece insan olması sebebiyle hak sahibi olması anlamında kullanılmaktadır. İnsanın insan olmak bakımından doğal olarak sahip olduğu kabul edilen insan hakları düşüncesi, modern toplumların hukuki düzenlemelerinin de temelinde yer almaktadır. Hukuk, siyaset, toplumbilim vb. pek çok beşerî bilimin konusu olan insan hakları düşüncesinin felsefi temellerinin incelendiği bu eserle hem insan hakları düşüncesinin tarihsel arka planının açıklanması hem de günümüz dünya düzeninde sıkça dile getirilen insan hakları ihlallerine dair farkındalık geliştirilmesi hedeflenmektedir.
Mustakim Arıcı İslâm ilim ve düşünce mirasının 16. yüzyıla kadar ulaşan ana akımları-nı ve nazarî düşüncenin temel tartışma noktalarını Taşköprîzâde’nin eserlerinde bulmak ve onun bu akımları farklı düzeylerde sahiplendi-ğini, söz konusu tartışmalarda dirayetini ortaya koyduğunu görmek mümkündür. Bu yönüyle o, dönemine intikal eden ilmî birikimi har-manlayan, tek bir düşünce ekolünün içerisinde ele alınması pek de imkan dahilinde olmayan bir Osmanlı âlimidir. Taşköprîzâde’nin bu özelliğinin belki de en belirgin olarak görüldüğü sahalardan biri ah-lâktır. Bu çalışmada Taşköprîzâde’nin farklı sahalarda kaleme aldığı eserlerden yola çıkarak ve aynı zamanda kaynakları ve dönemindeki literatürle mukayese ederek onun ahlâk ve siyasete dair görüşlerini tartışmayı amaçladık.
Fahri Bakırcı Bu kitapta, John Locke’un sözleşme kuramının, ne tür bir mülkiyet anlayışına izin verdiği gösterilmeye çalışılmaktadır. Doğal hukuk felsefecilerini birleştiren şey, hepsinin de, toplumun başlangıcını sorarak başlamaları ve bu soruyu yanıtlamak için doğa durumu ile toplum sözleşmesi kavramlarına başvurmalarıdır. Sözleşme kuramları sıfır bir toplum hali belirlemekte ve hedeflenen toplum biçimini yaratmak amacıyla, bu toplum durumunun ilk izlerini içinde taşıyan bir doğa durumu tanımlaması yapmaktadır. Locke’un sözleşme kuramının ne tür bir mülkiyet anlayışına izin verdiğini ortaya koyan çalışmada yöntem şudur; Doğa durumu, toplum durumunun izlerini içinde barındıran bir durum olarak düşünüldüğünden, toplum durumunu ve özelde, toplum durumundaki mülkiyet ilişkilerini anlamak için, doğa durumuna dönerek doğa durumunda ne dendiğini saptamaya çalışılmıştır. Bu saptamalar ışığında toplum durumu ve toplum durumundaki mülkiyet ilişkileri çözümlenmeye çalışılmıştır.
Haluk Erdem Bu çalışma, Karl Jaspers’in hakikat, iletişim ve siyaset kavramlarından ne anladığını açıklamakta ve bu kavramların birbiriyle olan ilişkisini ortaya koymaktadır. Karl Jaspers’in siyaset felsefesi, onun varoluş felsefesiyle bağlantılıdır; dolayısıyla Jaspers düşüncesinin siyaset felsefeleri içinde kendine özgü bir yeri vardır. Çalışmanın ilk bölümünde Jaspers felsefesinin temel kavramları ele alınmış, ikinci bölümünde ise hakikat görüşüne yer verilmiştir. Üçüncü bölümde farklı hakikat biçimlerine karşılık gelen iletişim türleri ele alınarak varoluşsal iletişim anlatılmaktadır. Çalışmanın dördüncü bölümünde Jaspers’ın siyaset görüşünün temel problemleri, beşinci ve son bölümde de hakikat, iletişim ve siyaset kavramları birbiriyle karşılaştırmalı olarak incelenmiştir.
Levent Bayraktar Medeniyet tasavvuru ifadelerinin sıklıkla kullanıldığı günümüzde, bu terimin asıl muhtevasının ve anlamının tahakkuk etmesi için medeniyetin felsefî bir birlik ve âhenk üzerine kaim olduğunu ve olabileceğini idrak etmek zorunludur.
Medeniyet ve Felsefe, bu iki alanın karşılıklı ilişkilerini ve birbirlerine neler borçlu olduklarını gündeme getiren bir çalışmadır. Bu alanları incelemeye ve irdelemeye bir davet olarak görünmektedir. Medeniyetimizin felsefî şuuruna varılabilmesi ve felsefî kritiğinin yapılabilmesi için yürünecek yolda bir işaret taşı olarak okunabilecek bu kitapta bir araya getirilmiş bulunan çalışmalar daha önce makale, bildiri ve konferans olarak sınırlı bir muhataba ulaşmışlardı. Şimdi Türk Düşüncesinin temel gündem maddelerinden biri olan bu konu daha geniş bir okuyucu kitlesinin ilgisine sunulmaktadır.
Dileriz bu eser; felsefesiz bir medeniyet tasavvurunun nâkıs olacağını kavramak için bir vesile olsun.
Necdet Yıldız Bu kitap, yazarın 2013 yılında yazdığı Nietzsche on the Relation between Language and Philosophy adlı yüksek lisans tezinin genişletilmiş ve revize edilmiş bir çevirisidir. Yapıtın ilk bölümünde, Nietzsche'nin temel kavramlarından giriş seviyesinde ve açıklayıcı bir biçimde bahsedilmektedir. Dolayısıyla bu kitap tam veya kısmi olarak kullanılabilecek bir ders kitabı olarak düşünülebilir ancak bu şekilde kullanılmaya oldukça müsait olsa da bu kitabın özünde bir ders kitabı olduğunu söylemek yanlış olur. Çünkü sonraki bölümlerdeki tartışma; Nietzsche'nin yaşam, dil, felsefe ve bu üçünün birbirleriyle olan ilişkileri üzerine düşünceleri hakkında detaylı bir akademik tartışmadır. Dahası, bu kitap; Nietzsche'nin Türkçe literatürde birkaç istisna haricinde neredeyse hiç üzerinde durulmayan ama popülarite konusunda ne kadar fakirse ilham konusunda o kadar zengin olan “Müzik ve Söz Üzerine (Alm. Über Musik und Wort)” adını taşıyan yazısı üzerine kapsamlı bir incelemeyi de içermektedir.
Umut Erdoğan Postyapısalcılık, fark temelinde inşa edilmiş bilgi biçimlerini kontrol eden ve yeniden üreten iktidar ilişkilerini açığa çıkarmak için atılmış bir adımdır. Batı felsefe geleneğinin sorgulanması olarak postyapısalcılık, yapısöküm stratejisiyle tarihsel biçimde oluşturulan ve hakikat iddiasıyla ortaya konulan bilgi ve bilme biçimlerine eleştirel bir yaklaşım geliştirmektedir.
Yapısökümün temel meselesi, mutlak doğruluk iddialarını ortadan kaldırarak anlam üzerindeki düşünsel denetimi yıkmaktır. Farkı, anlamı, hiyerarşik ayrımları kurgulayan ve onları denetleyen iktidar ilişkilerine bağımlı yapının ifşası için yapısöküm yıkıcı bir adım atmayı göze almaktadır. Böylece anlam, yeniden yorumlanmasına imkân tanıyacak özgürlüğe kavuşabilecektir.
Bu kitap, postyapısalcılık ve yapısöküm bağlamında Batı düşünce geleneği ve onun kökenlerine yönelik Nietzsche, Heidegger ve Derrida'nın düşünceleri çerçevesinde bir değerlendirme sunmaktadır.

Yalçın Çetin Adalet ve hak düşüncesine Nietzsche özelinde bakan bu çalışma, adaletin önemli erdemlerden biri olduğunu bir kez daha göz önüne getirmektedir. Adalet, her insana gereken yaşama motivasyonunu verebilecek idealize bir güdüdür aynı zamanda. Nietzsche; “Kimse eşit değildir, böyle der adalet.” düşüncesindedir. Gerçekten de adalet herkesin eşitliği anlamına gelmez. Adalet, eşit olana eşit; eşit olmayana eşit olmayan şekilde davranmaktır. Adalet, merhametin tuzağına düşmez. Adalet, insana ve düşünceye saygıyla başlayan; emeği, alın terini, akıl terini önceleyen kavramsal bir yaşantı olarak, fildişi kulelerin değil, toplumun, yaşamın ve insanlığın içinde kalarak varlığını her daim hissettiren ana erdemdir. Nietzsche; değeri yüce, ancak tamamıyla gerçekleşmesi zor olan adaleti, bireyin duygularını, mücadelesini, gücünü ortaya koyarak yaşama geçirmek ister. Onda adalet ve hak, söz verme, sözünde durma, vicdan anlamlarına da gelir.
Bu eserde, önce adaletin kısa bir tarihi verilerek adalet ve hak kavramları açıklanmakta; sonra Nietzsche'nin adalet-adaletsizlik, eşitlik-eşitsizlik, hak-haksızlık kavramları temellendirilerek ele alınmaktadır.
Aliya İzzetbegoviç'in “Zalimlere adaletten başka bir borcumuz yoktur.” dediği gibi, adalet herkes için istenen bir erdemdir. Suçlunun yeniden suçsuzluğa erişmesinde ıslah edici ana faktördür adalet. Bu eser, adaleti arzulayan, arayan, onun bekçiliğini yapan, iyi-kötü bütün insanların ve tüm aydınlık sabahların küçük bir tan yeri belirteci olsun.
Şenol Korkut Şenol Korkut, siyaset felsefesi bağlamında Sezai Karakoç'un Toplum, İslâm Toplumu, Devlet ve Devlet Adamı Hakkındaki Görüşleri'ni incelemektedir. Karakoç toplumu nötr bir organizasyon olarak görmektense hangi medeniyete göre inşa edildiğini öncelemektedir. Medeniyetlere yön veren ilgili medeniyete ait sitelerdir. Medeniyetlerin metafizik boyutları ve ruhları zemininde yükseldikleri şehir modelleri yani sitelerde gizlidir. İslâm toplumu veya sitesi esasında ve özünde adalet ve erdem içermesi bakımından özünde gücün saklı olduğu toplum modellerinden farklıdır. İslâm toplumu, insanlığın, İslâm'ın ve hakikat medeniyetinin diriliş sitesini ifade eder. Karakoç'a göre devleti, devlet ve millet şuuru olan devlet adamlarının yönetmesi gerekir. Devlet adamının en temel tasası milletini nasıl organize edeceği ve milletin geleceğinin nasıl şekillenmesi oluşturmaktadır. Korkut'un kitabı Karakoç'un düşünce dünyasına mükemmel bir yolculuk için bulunmaz bir fırsat.
Fatih Ceylan, Naci İspir Modern Çağ'la birlikte siyasal yönetimlerde temsilî demokrasi, en yaygın yönetim şekli olarak benimsenmiştir. Demokrasi ile yönetilen toplumlarda siyasal iktidarın yapılanmasını belirleyen en önemli faktör siyasal hayata katılma davranışı iken temsilî demokrasilerde bu katılma davranışının en basit ve en önemli şekli, seçimler aracılığıyla gerçekleştirilen “oy verme” eylemidir. Bu durumun sonuçlarından biri olarak temsilî demokrasilerde siyasal iktidarı ele geçirme noktasında seçmenin oy verme davranışının anlaşılması ve yönlendirilmesi, politika biliminin en temel konularından biri hâline gelmiştir. Bu açıdan oy verme, karar sürecinde seçmenin siyasal rızasının anlaşılması, “oy verme” eyleminin anlaşılması ve yönlendirilmesi noktalarında şüphesiz ki çok önemli bir olgu durumundadır. Bu bağlamda ele alınan bu çalışmada, araştırmacılar tarafından literatürde ilk kez geliştirilen Siyasal Rıza Ölçeği'nin de kullanımıyla seçmenin oy verme kararındaki siyasal rızası ortaya konulmaya çalışılmıştır. Siyasal rıza konusunda ilk saha araştırmalarından biri olan bu çalışmanın, konuyla ilgili araştırmacılara ilham kaynağı olması ve gelecekte konunun daha farklı boyutlarda ele alınmasına vesile olması umulmaktadır.
Burçak Özkan, Güncel Önkal, H. Nermin Çelen, Halil İbrahim Bahar, Halime Ünal, Hümeyra Doğan, Narin Bağdatlı Vural, Nurgün Oktik, Özgür Sarı, Tülin Günşen İçli, Verda İrtiş Suç ve cezanın sosyolojik ve felsefi boyutlarının farklı disiplinlerce incelendiği birinci kitabın ardından bu ikinci kitapta, suç ve ceza alanında gerçekleştirilen araştırmalarla alana daha derinden bakılması amaçlanmaktadır.
Kitapta yer alan bölümlerdeki araştırmalar, bir projeden ya da yazarın belli bir metodoloji ile hareket ettiği çalışmalarından bir özet olarak değerlendirilmelidir. Günümüzde, hukuk disiplini dışında suç ve ceza olgularına yönelik bilimsel bakış açılarına duyulan ihtiyaç hâlen devam etmektedir. Disiplinler arası yaklaşımla ele alınan suç ve ceza olguları, ülkemizde hâlâ şekillenmekte ve tartışılmakta olan ceza pratiklerini ve uygulamalarını da yönlendirecektir. Suçun toplumsal düzeyde artan etkisi, suça yönelik toplumsal korkuların yoğunlaşarak devam etmesi hem ülkesel hem de küresel boyutta terör olaylarının artması, risk toplumunda yaşamanın getirdiği belirsizlikler, önleyici politikaların ve etkin ceza-infaz pratiklerinin nasıl olması gerektiği konusunda çok yönlü bir bakış açısı ihtiyacını doğurmaktadır. Bu kitaptaki çalışmaların sözü edilen ihtiyaca bir nebze de olsa cevap vermesi umuduyla.
Veli Urhan Kişiliğin özünü oluşturan "ben" ve "sen" kavramları ile öncelikle Leibniz'in ve İkbal'in Tanrı-evren ilişkisi üzerine olan düşüncelerinin karşılaştırılması konusunda yaptığım yüksek lisans tezi çalışmalarım sırasında karşılaştım. Leibniz'in "monadlar monadı" ile İkbal'in "mutlak ben"i kişilik sahibi olan bir Tanrı'yı anlatmak için kullanılan iki terimdir. Bu bakımdan, onların Tanrı-evren ilişkisi hakkındaki düşüncelerini anlamaya çalışırken Tanrı ve insan ile ilgili düşüncelerin bir kısmını elde etme olanağını bulmuştum. Otuz yılı aşkın olan akademik hayatım boyunca Tanrı, insan ve kişilik üzerine yapılan çalışmalarımın bir derlemesi olan bu kitaptaki denemelerin bir kısmı, katıldığım yurt içi ve yurt dışı sempozyumlarda sunulan bildiri metinlerinden bir kısmı da çeşitli dergilerde yayınlanan, özellikle çağdaş Fransız felsefesinde insan ve kişilik üzerine yazılan makalelerimden oluşmaktadır.
Soner Aksoy İtiraz etmek herkesin kullanmadığı cesaret gerektiren önemli bir eylemdir. Bu eylemin, düşünen insanların hayatında önemli bir yeri vardır. Aklını kullananlar, düşünürken kritik etmeyi, gerektiğinde yargılamayı tercih edebilirler. Bazıları içinden itiraz ederken bazıları da bunu dışa vurur. İşte bu çekinmeden dışa vuranları severim. Her söyleneni, her okuduğunu hatta her gördüğünü kabullenmeyi, hap gibi sorgusuz sualsiz yutmayı aslında insana yakıştırmak istemem.
Maksadım, önüne gelen her şeye düşünmeden karşı çıkan, ileri geri, sürekli itiraz eden, gözü kapalı birini de kastetmek değildir. Makul ve dengeli bir yaklaşımla itiraz eylemini ortama aktarmak güzel sonuçlar doğurabilir diye düşünüyorum. Bu, özellikle aydınlarımızdan beklediğimiz bir haslettir. Hakkı söylemek, doğru bildiğini çekinmeden söylemek, yanlış ya da hata varsa ortaya çıkarmak, gerçeği, daha güzelini aramak maksadıyla farklı açıdan bir bakışı ışıklandırmak adına yapılmalıdır.
Maalesef ülkemizde böyle bir hastalık var. Zihinlere daha küçükken yerleştirilmiş gizli bir virüs. Gelişmeyi, büyümeyi, değişimi durdurmanın, kendi ayağımıza kurşun sıkmanın, çocuklarımızın yaratıcı özelliğini yıkmanın, heyecanı öldürmenin verimi düşürmenin adeta gizli bir yolu! Toplumun bu gizli virüsünü öldüren bir eğitim ve öğretim sistemine şiddetle ihtiyaç vardır. İhtiyacımız olan, olaylara karşı ciddi ve sorumlu; alaycı yaklaşmayan, sorgulayan, yargılayan, nedenini, niçinini öğrenmeye çalışan ve itiraz etmeyi bilen cesur erdemli gençlerdir.
Alper Yılmaz Bu kitabın, Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın bu coğrafyaya uyguladığı tarihsel maddeci yöntemi detaylarıyla ortaya koyması nedeniyle, toplumu tanımak için üretici güçler perspektifinde bakmayı sağlayacak bir anahtar olabileceği düşünülmektedir.
Elinizdeki kitapta Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın;
• Toplumsal yeniden üretimi sağlayan üretici güçlere (tarih, insan, coğrafya ve teknik) ilişkin tanımlarının tarihsel maddecilikteki yeri,
• Tarih tezinin İbn Haldun, Marks, Engels, Gordon Childe ve Ümit Hassan'ın görüşleriyle ilişkisi,
• Türk toplumunda üretici güçlerdeki devamlılıklar ve değişimler ile üretim ilişkileri çerçevesinde tarih öncesinden başlayarak eski Türk toplumundan Osmanlı Devleti'ne ve Türkiye Cumhuriyeti'ne süreklilikler ve kırılmalara ilişkin görüşleri,
• Farklı siyasi dönemlerin koşullarına uygun şekilde hayatının sonuna kadar gerçekleştirdiği mücadeleleri,
• Tarih tezinin yalnızca sol siyaset açısından değil siyasi alanın tamamını kapsayacak bir siyasi miras olup olmadığı
incelenmiştir.
“İnsan bir fikre hayati önem vermek için, o fikri kendi derisiyle ve kemiğiyle duyacak biçimde hayati bir uğraşma ve savaşma sonucunda benimsemiş olmalıdır. İnsan, zannedildiğinden fazla pratik ve daima iddia edildiğinden çok materyalist bir hayvandır. Derisinin ve kemiğinin karışmadığı bir fikre, bugün göz koyup, yarın kolayca şapka çıkarabilir ve Allah'a ısmarladık diyebilir. Öyle bir insan için fikir olarak her şey nihayet bir fikirdir: Ak düşünce de kara düşünce de aynı kapıya çıkar... Öteki değilse beriki oluvermiş, ne var ki?.. Bir fikre karşı böyle entipüften bir ilgi, o fikrin gereği gibi, can evinden kavranılmasına elbet engeldir. Yarım ilgi yarım bilgi verir. Bu kaçınılmaz bir kanundur.” Dr. Hikmet Kıvılcımlı Diyalektik Materyalizm Nedir?
Ahmed Tahir Nur, Alaaddin Günay, Ali Aslan, Asiye Aykıt, İsmail Taşpınar, M. Taha Boyalık, Mehmet Gel, Müstakim Arıcı, Özkan Öztürk, Şükran Fazlıoğlu İslam düşünce geleneğinin 16. yüzyıldaki en üretken isimlerinden biri olan Taşköprülüzâde, bir yandan Geç Yenilenme Dönemi olarak tabir edilen ve yöntemsel bütünleşme çabalarıyla öne çıkan çağının gerçek bir temsilini verirken diğer yandan kendisinden önceki dönemlerde üretilmiş bilimsel birikimin eksiksiz bir vârisi olarak öne çıkar. Bu yönüyle, tevarüs ettiği kelam, felsefe ve tasavvuf gelenekleri içerisinde gelişen temel problemleri çağının kademeli bilgi ve gerçeklik anlayışıyla uyumlu bir biçimde yeniden ele almış, yazdığı eserlerle teorik ve pratik düşüncenin farklı alanlarına bütüncül bir bakış getirmiştir.
Bu kitap, bir yandan siyaset ve ahlâk düşüncesinin temel kavramları üzerinden Taşköprülüzâde’nin pratik felsefe alanına yaptığı katkıları ortaya koyarken diğer yandan dilbilimleri geleneğini merkeze alarak düşünürün İslam dilbilimleri geleneğini ve temel sorunlarını hangi yollarla ele aldığını göstermektedir. Ayrıca kitapta okuyucu, Taşköprülüzâde’nin Yahudilere karşı reddiyesi üzerinden düşünürün dönemi açısından güncel sayılabilecek polemik literatürüne nasıl katkıda bulunduğunu görerek, aynı zamanda bir kadı olan Taşköprülüzâde’nin ilgi çekici bir dava üzerinden pratik siyasetle imtihanını
gözlemleme imkânı elde edecektir.
Abdurrahman Atçıl, Mehmet Arıkan, Mustakim Arıcı Taşköprülüzâde Ahmed Efendi çok yönlü bir âlim olarak Osmanlı düşüncesine tam manasıyla damgasını vurmuştur. Bu kitapta Taşköprülüzâde’nin hayat hikâyesini ayrıntılı bir şekilde incelemenin yanında onu, dedelerinden başlamak üzere ailesi içinde konumlandırmaya, hocaları, akranları ve öğrencileri bağlamında da bir çevreye tâbi kılarak anlatmaya, eserlerini sınıflandırmaya ve tanıtmaya çalıştık. Taşköprülüzâdeler ailesinin üç neslinden isimlerin hayat hikâyelerine yer verdik ve kolektif bir hayat öyküsü yazmaya gayret ettik. Taşköprülüzâde’nin otobiyografik kayıtlar ihtiva eden ve bilinmeyen bir eserini neşrettik. Ayrıca ailenin dört neslinden üyelerin dönemin bürokrasisi ile ilişkileri müstakil bir yazı ile ele alındı. Taşköprülüzâde’nin burada anlatılan ve bir Osmanlı âliminin nasıl yetiştiğinden ne şekilde ürün verdiğine dair geniş bir çerçevede ele alınan öyküsü “ulemâ biyografisi” yazımı ve ulemâ çalışmaları için bir model ortaya koyma iddiasındadır. Çalışmamız daha genel anlamda “ulemâ ailesi monografisi” özelliğiyle Osmanlı ilmiye tarihi çalışmalarında bir köşe taşı olmaya adaydır.
Ahmet Ak, Celal Türer, İhsan Çetin, İsmail Hakkı Aksoyak, Kazım Sarıkavak, Mehmet Çetin, Murat Akçakaya, Osman Şimşek, Seyfettin Erşahin Bir toplum yapısının inşasına yön veren ana unsur “Toplumun Kurucu Felsefesi (Toplum Felsefesi)dir”. “Kurucu Toplum Felsefesi” de “Düşünce Yöntemi” üzerinden oluşan bilgi ile kurulmaktadır. Buna göre, bir medeniyetin ilmî inşası ise esasında o medeniyetin “Kurucu Toplum Felsefesi” ile özgün bilgi inşası için gerekli olan “Düşünce Yöntemi” ilişkisinin etkileşimi üzerinden gerçekleşebilir. Çünkü her medeniyet, “özgünlük” üzere oluştuğu için bu iki unsurun birbirleriyle etkileşimlerinin çıkardığı sonuçlar, her medeniyete ayrı bir nitelik kazandırmaktadır.
İslam/Türk-İslam medeniyetinin “Toplum Kurucu Felsefesi”; “Tevhidî Düşünce Bilgi Üretme Yöntemi”ne bağlı olarak oluşan Tevhidi Toplum (İctimaiyat) Felsefesidir. Buna göre de “Tevhidî Düşünce” anlayışına dayalı “Toplum Felsefesi”; Tevhidî toplum yapısının “kurucu felsefe aklını” ifade etmektedir.
Bu çalışma; modern Batı toplum felsefesinden farklı bir niteliğe sahip olan Türk-İslam Medeniyetinin Tevhidî Toplum Felsefesine göre 21. yüzyıl sürecinde Yeni ve Büyük Türkiye'nin ilim dalları eşliğindeki özgün inşasının nasıl olması gerektiğine yönelik bir çerçeve sunmayı amaçlamaktadır.
M. Zeki Duman Bu kitapta, topluma düşülen bir (dip)not misali macerası iki yüzyıldır süren sosyolojinin sosyal bir realite olarak gördüğü, tanımladığı ve incelediği toplumun varoluş hikâyesi ele alınmaya ve bu hikâye ele alınırken de şu temel sorulara cevap verilmeye çalışılmıştır: a) İnsanın doğası nedir? b) Toplum nasıl ortaya çıkmıştır? c) İnsan, neden bir topluma ihtiyaç duymuştur? d) Toplum doğal bir yapı mıdır yoksa zorlamayla inşa edilmiş bir oluşum mudur? e) Gönüllü birlikteliğin bir ürünü müdür yoksa sözleşmeye ve rızaya dayalı kolektif bir bütün müdür? f) İnsan ve toplum açısından kültür ne ifade etmektedir? g) Toplumsal yapıyı oluşturan aile, hukuk, ekonomi, din ve devlet kurumları neden ortaya çıkmıştır? h) Toplum, neden sosyal yaşamın temel bir koşulu hâline gelmiştir? Aslında bu ve buna benzer soruların cevapları, bugüne kadar toplumsal gerçekliğe dair ortaya konulmuş kuramsal yaklaşımların iki temel özelliğini de ortaya koymaktadır. Bunlardan ilki, Durkheim'in de zamanında veciz bir biçimde ortaya koyduğu gibi bireysel davranışlarımızın gerisindeki motivasyonu oluşturan ve bireye kendini etkili ve kalıcı bir biçimde kabul ettiren toplumun nasıl bir doğaya ve işleyişe sahip olduğunu, ikincisi de toplum düşüncesinin felsefi, sosyolojik ve epistemolojik temellerinin ne olduğunu göstermektedir.
Ahmet Umut Hacıfevzioğlu, Ayşe Uslu, Barış Çelik, Begüm Akdeniz, Berhu Erdoğan, Burak Gürbüz , Eyyüp Ensari Cicerali , Fatma Zeynep Özkurt Dördüncü, Göknur Akçadağ, Gözde Karabacak, Halime Bayar, Hanife Cemre Fidan, Melis Uçar, Nazlı Elgin, Özlem Özarslan Saydar, R. S. Savaş Biçer, Sakine Arslan, Sare Kılıç, Serhat Dağlı, Sinan Cana, Uğur Yozgat, Yelda Şenkal, Yılmaz Aydın Tarihte salgınların, ortaya çıktıkları dönemde ve sonrasında çeşitli krizlere ardından da toplumsal değişim süreçlerine yol açtıkları bilinmektedir. COVID-19 salgınının da ekonomiden toplumsal yaşama, insan psikolojisinden siyasete pek çok bağlamda etkileri görülmüş; salgının neden olduğu kaygı ve sosyal izolasyon birey, toplum ve devlet bağlamında yeni sorunları beraberinde getirmiştir. Söz konusu süreçte ülkeler hemen hemen her alanda benzer sorunları deneyimlerken salgının; küresel ekonomi, üretim ve istihdam, tüketim alışkanlıkları, eğitim, spor, turizm gibi birbirinden farklı pek çok alanda deyim yerindeyse yeni bir milat olarak kabul edilebilecek dönüşümlere neden olduğu gözlemlenmiştir.
Bu kitap; ekonomi, politika, finans, güvenlik, eğitim, psikoloji, tarihte salgınlar, Avrupa Birliği'nin COVID-19 ile kolektif eylemleri, etik ikilem, sosyal izolasyon, basın ve gazetecilik, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, belediyelerin sosyal yardımları, turizm sektörü, Z kuşağının eğlence anlayışı, sağlık iletişimi ve hukuk başlıklarının yer aldığı çeşitli makaleler ile salgının etkilerine ilişkin bütünsel bakış açısına katkı sağlamak üzere hazırlanmıştır. Nişantaşı Üniversitesi İİSBF'nin farklı disiplinlerinden akademisyenlerinin katkı verdikleri kitap; COVID-19 salgınının toplumsal, ekonomik, siyasal ve tarihsel yönleriyle etkilerine ışık tutmayı amaçlamaktadır.
Süleyman Hayri Bolay “Türk düşüncesinin Avrupalı olmasını istiyorsak onu geçmişimizle beslemeliyiz. Avrupa Medeniyetinin sırrı, her sözünde yaşayan geçmiş, her hamlesinde canlanan tarihtir. Orada hiçbir fikir, hiçbir güzellik müstahase (fasil) halinde kalmamış, her yeni dava eski bir davanın yorumu olmuştur.”
Sabahattin Eyüboğlu
“Eskiden de (zamanlarının geleneğine uyup Türkçe yazmamış olsalar bile) büyük filozoflar yetiştirmiş bir ulusuz biz. Türk düşünürlerinin katkısı olmasaydı Avrupa Rönesans'a ulaşamazdı.” “Descartes'ten yüzyıllar önce Gazalimiz vardı, bizim. N. Hartmann'dan daha mı az Farabimiz? Husserl'den neyi eksik Sühreverdi'nin? Mevlânâ'nın, Yunus'un, Pir Sultan Abdal'ın günümüzdeki o ünlü varoluşçulardan nesi daha aşağı? Şimdi kalkıp da 'Biz filozof olamayız' diye kestirip atmak son derece yanlış olur.”
Mermi Uygur
Rıdvan Küçükali İnsan; eylemlerini, birey ve toplum olarak organize eder. Eylemlerinin öncesinde düşünsel bir zemine sahiptir. Bundan dolayıdır ki idare (administration) ile yönetim (management) felsefeyle yakından ilişkilidir. Özellikle idarecilerin, bir insan modeline sahip olduğu, bu modele göre dünyayı tanımladıkları ve eylemlerini, insanlarla olan ilişkilerini, bu insan modeline göre belirledikleri varsayımı, idarenin felsefe ile yoğun bir ilişkisi olduğunu gösterir. Ayrıca yönetimin son derece genel nitelikli bir faaliyet olduğunu, en azından amaçları, özellikle de örgütler için geçerli olan kolektif amacın belirlenmesiyle ilişkili bir olgu olması itibarıyla felsefi olduğu söylenebilir. İşte yöneticilik ve felsefenin, yöneticilikle olan ilgisi burada başlar. Eğer belirli amaçlar ve amaçlar doğrultusunda örgütlenen eylemler varsa felsefeye ihtiyaç vardır. Yöneticiliğin bu yönü üzerinde düşünme, araştırma ve tanımlama felsefe olmaksızın yapılamaz. Bu mana da bilim yetersiz kalır.
Bunun içindir ki bu kitapta amaç olarak yönetim, liderlikle ve yönetim felsefesi ile ilgili kuramsal bilgileri öncelikli olarak vermek ve bu kuramsal bilgilerden hareketle uygulamaya geçerek geleceğin yöneticisinin düşünce yapısını yeniden oluşturmasına ışık tutmak amaçlanmıştır. Özellikle burada eğitimi uygulama alanı olarak seçmemizin nedeni ise geleceğin yöneticilerinin eğitim kurumlarınca yetiştiriliyor olmasıdır. Ayrıca mevcut yönetici, liderler ve eğitimcilerin yeni yetiştirilecek bireylerin eğitilmesinde kendilerine yol gösterecek çağdaş kaynaklara ihtiyaçları olacaktır. Bu anlamda da bu kitabın, bu kişilere katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Kitabın bir başka özelliği de, kurumlar ve örgütlerin yapısal özelliklerinden ziyade insanı ön plana çıkartmayı amaçlamasıdır.

İÇİNDEKİLER
1. Bölüm: Giriş
Yönetimin Tarihçesi
2. Bölüm: Yönetim Biliminin Doğuşu
Yönetim ve Yönetici
Yöneten ve Yönetilen İlişkisi
Yönetim Kuramları
Yönetim Süreçleri
Liderlik ve Yöneticilik
Yönetici ve Lider Açısından Önemli Olan Bazı Kavramlar
Yönetsel Egemenlik
Yönetici ve Lider Arasındaki Farklar
3. Bölüm: Yönetim İle İlgili Önemli Kavramlar Ve Yönetimin Uygulandığı Alanlar
Gelişme
Katılma
Yönetim ve Yönetici Açısından Etik
Yönetim ve Yönetici Açısından Motivasyon
Değişme ve Değişim Yönetimi
Değerler Yönetimi
Çatışma ve Çatışma Yönetimi
İnsan Kaynağı Yönetimi ve Personel Yönetimi
Toplam Kalite Yönetimi
Sorun Çözme ve Kriz Yönetimi
İletişim Yönetimi
Bilgi ve Bilgi Yönetimi
Zaman Yönetimi
Çevre Yönetimi
4. Bölüm: Eğitimin Yönetim Felsefesi Üzerindeki Etkisi
Felsefe ve Eğitim
Okulun Örgüt Felsefesi
Okulda Değişme ve Gelişme Süreci
Okul Yöneticisi
Yönetsel Erkin Kullanımı
Okul Yöneticisinde Olması Gereken Özellikler
Yönetici Yetiştirilmesi ve Atanmasında Alınacak Bazı Tedbirler
Modern, Postmodern ve Küreselleşme Sürecinde Eğitim