Tıp Tarihi Ve Etik \ 1-1
Alper Altunay, Başak Solmaz, Burçin Ünal, Cansu Özbaş, Doğan Can Gazaz, E. Nezih Orhon, Esin Okman, F. Nur Baran Aksakal, F. Şebnem Erdinç, Gizem Uğurlu, Hakan Uğurlu, Hasan Tezer, Havva Nur Tarakcı, Işıl Maral, İftihar Köksal, Melis Deniz, Murat Topbaş, N. Ercüment Beyhun, Nalan Özen, Necla Tülek, Sevgi Canbaz, Sevtap Velipaşaoğlu, Sıddıka Songül Yalçın, Şükrü Keleş, Taliha Karakök, Yeşim Şenol, Yıldız Pekşen Aşılar, önlediği hastalıklar ve kurtardığı canlar açısından kuşkusuz insanlık tarihinin en önemli başarılarından… Öyle ki çiçek hastalığının sadece adı kaldı günümüzde. Çocuk felci, difteri, boğmaca, kızamığın da sadece adları kalmak üzere. Bu hastalıkların kontrolünde ve elimine/eradike edilmesinde en büyük rol aşılara ait. En önemlisi birçok bebek, çocuk, genç, yaşlı aşı ile sağlıklı bir yaşam sürdürüyor. Yani öyküleri devam ediyor. Tarihten günümüze bu kadar önemli olan aşılara karşı zaman zaman değişik nedenlerle ortaya atılan, kökü aşı tarihi kadar eski, çoğu asılsız ve bilimsel olmayan savlara dayandırılan aşı kararsızlığı hatta aşı karşıtlığı ise tam tersine birçok canın zarar görmesine neden oluyor, öyküler yarım kalıyor... Çoğumuzun hocası Sayın Prof. Dr. Çağatay Güler’in;
“Bir çocuk ölünce boğmacadan ya da kızamıktan,
Sorar vurur da camlara,
Gerekeni yaptınız mı?
Yaptınız mı gerekeni?”
şiirindeki toplumsal sorumluluğumuza katkı sunabilmek amacıyla aşı hakkında uygun ve nitelikli iletişimin önemini, empati kurarak bireysel ve toplumsal iletişim uygulama tekniklerini anlatan bir kitap hazırladık. DSÖ’nün yaşama yıllar katmak ile yıllara yaşam katmak ilkelerine en önemli katkıyı sağlayan aşı gibi stratejik önemi olan bir konuda canlara can, yaşamlara sağlık ve esenlik katabilmek için iletişim bilimleri öğretilerinin spesifik olarak ele alındığı kitabımızın; sağlık yöneticilerine, profesyonellerine, çalışanlarına, iletişim alanında çalışanlara, karar vericilere ve topluma yararlı olması ve bizim ve sevdiklerimizin öyküsünün yarım kalmaması dileğiyle…
Gülhan Seyhun Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında Kurtuluş Savaşı’ndan çıkalı henüz savaştan çıkalı on altı yıl olmuştur. Yetim çocuklar hâlâ yetimdir ve bir kısmı belki büyümemiştir, şehit analarının acısı dinmemiş, gazilerin bir kısmının yaraları belki sarılamamıştır. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, devlet yetkilileri, askerler ve doktorlar savaşın acılarını yıllarca tecrübe etmiş kişilerdir. Kim bilir kaç canın yitip gittiğine tanık, geride kalanlarının acısına ortak olmuşlardır. Amaç bu ülkeye bir daha savaş yüzü göstermemektedir.
Savaşın eşiğinde bulunan Türkiye’nin dış politikadaki birincil amacı, ülkeyi savaşa sürüklememek, iç politikada ise orduyu her an savaşa girecekmiş gibi hazır tutmak olmuştur. Bu savaş topyekûn bir savaş olduğundan hazırlıklar da topyekûn olmuştur. Seferberlik ilan edilmeden sıkıyönetim ilan edilerek bazı birlikler sefer kadrosuna yükseltilmiş, askerî sağlık hizmetlerinde mevzuat ve teşkilat değişikliği yapılmış, artan personel ve malzeme ihtiyacı karşılanmaya çalışılmıştır. Bu kapsamda Kızılay tarafından orduda görev alacak hemşire ihtiyacının karşılanması için kurslar açılmış, askerlerin kışlık kıyafet ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik bağışlar toplanmış, ordu personeli ve sivil halk için gaz maskesi üretilmiş, sıhhi malzeme ve ilaç temin edilmiş, esir mübadelesi gerçekleştirilmiştir. Yine sivil bir yardım cemiyeti olan Yardımsevenler Cemiyeti de ordu ile işbirliği içinde olmuş, ordu hemşire ihtiyacının karşılanması ve askerî sıhhi malzeme ihtiyacını karşılamaya yönelik faaliyetlerde bulunmuştur. Diğer yandan birliklerin sağlık durumları denetlenerek önlemler alınmış, Gülhane Ankara’ya nakledilmiş, askerî hastanelerde gönüllü hastabakıcılık kursları açılmış ve bu hastanelerin yerleri ve kapasiteleri bağlı bulundukları birliklere göre değiştirilmiştir. Aynı şekilde askerin beslenmesi için toplumu kısıtlayıcı önlemler alınmış, güçlü ve sağlıklı asker yetiştirmek için spora önem verilmiş, askerin sağlığına yönelik propaganda faaliyetleri yapılmıştır. Bu dönemde askerin sağlığını yükseltmek için topyekûn çaba gösterilse de asker sayısının artması ve birliklerin sık yer değiştirmesi sonucu, toplumda sık görülen verem, tifüs, sıtma, çiçek gibi hastalıklar orduda da görülmüştür. Sonuçta yaklaşık yetmiş iki milyon insanın hayatını kaybettiği bu savaşa hazırlanma sürecinde topyekûn bedel ödenmiştir. Ancak Türk ordusunun savaşa sürüklenmemesi, asker ve sivil tüm toplum sağlığı için en büyük kazanım olmuştur.