Suç Sosyolojisi \ 1-1
Mehmet Görgülü Adli Antropoloji ,son yıllarda önemi gittikçe artan ve gelişen bir bilim dalıdır. Başta Adli Bilimler, Hukuk ve Arkeoloji bilimleri olmak üzere çeşitli bilim dallarına önemli katkılar sağlamaktadır. Ağırlıklı olarak arkeolojik alanlarda insan, hayvan ve bitkilere ait biyolojik materyallerin, adli bilimlerde ise ceset ve iskelet kimliklendirmesinde vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Arkeolojide elde edilen biyolojik materyallerden Antik DNA, adli ve hukuk bilimlerinde ceset ve iskeletlerden genetik çalışmaları da son yıllarda oldukça gelişmiş ve Adli Antropolojinin çalışma alanları arasına girmiştir.
M. Burak Gönültaş Adli Sosyal Bilimler, ceza adalet sistemi içerisinde, ceza adaletine konu olan bireylerin (suçlu, mağdur, suça sürüklenen çocuk gibi) haklarını korumak, eşit, insancıl ve ayrımcılığa uğramayacak şekilde muamele görmelerini temin etmek; bireylerin ceza adaleti süreçlerine aktif katılımlarını sağlamak adına güçlendirmek ve desteklemek, ceza adaleti unsurlarının alacakları kararlarda ve yapacakları uygulamalarda (tedavi, rehabilitasyon, ıslah, topluma kazandırma vb.) yardımcı olmak (uygulamak, takip etmek, raporlamak) ve suçluluğun/mağduriyetin önlenmesini sağlamak adına psikososyal değerlendirmeler ve uygulamaları içeren yaklaşımlar olarak tanımlanmıştır.
“Adli sosyal bilimler” basitçe “adli bilimler ve sosyal bilimler birlikteliği” olarak görülmemelidir. Tabi ki adli sosyal bilimler, adli bilimler ve sosyal bilimler ilişkisi üzerinedir ancak adli alan içerisindeki sosyal bilim uygulamaları bu birliktelikten daha geniş bir anlamı, yaklaşımı ve uygulamayı ifade etmektedir. İşte bu çalışmanın ortaya çıkış noktalarından biri budur.
Bu çalışma, adli sosyal bilimlerin, ceza adalet sistemi içerisindeki yerini belirleme ihtiyacı bağlamında ilgili konuları ele almış ve bir konsept oluşturmayı hedeflemiştir. Böylece adli sosyal bilimlerin hem teorik hem de pratik anlamda gelişmesi için bir adım olabileceği düşünülerek elinizdeki kitaba Adli Sosyal Bilimler Serisinin birinci kitabı hüviyeti verilmiştir.
Bu kitabın, başta hukuk ve kolluk eğitimlerinin yanı sıra ceza adalet sisteminin işleyişine katkıda bulunabilecek sosyal hizmet, psikoloji, çocuk gelişimi, adli bilimler ve psikolojik danışmanlık ve rehberlik gibi disiplinlerin formasyonlarına ve ilgili kurumların hizmet içi eğitimlerine katkı sunması beklenmektedir.
Cenker Korhan Demir “Bu kitap, eski bir hikâyenin yeni yüzünü okuyucularına sunuyor. Hikâye gerçekten eski; çünkü benzer sorunları ve baş etme yollarını Romalı generallerden, Kızılderililerle uğraşan uzun bıçaklı Hafif Süvari Alayı mensubu subaylara, Kuzey Afrika'da görevli Fransız komutan/valilerden, Zulu savaşlarındaki "centilmen" İngiliz subaylarına ya da Şeyh Şamil'e karşı harekât yürüten Rus generallerine kadar birçok kişiden dinleyebilirsiniz.
Özellikle 11 Eylül 2001 terör saldırıları sonrasında önce Afganistan, Irak ve bugün Suriye ya da Libya'da yaşanan olaylar alanın çalışanlarının eski defterleri yeniden karıştırmalarına neden oldu. Dünyadaki tüm ordular, askeri entelektüeller, konu ile ilgili siyasi liderler yeniden ayaklanma ve ayaklanmaya karşı koyma konularını okumaya, araştırmaya başladılar. Bu noktada bilginin önemi bir kez daha ortaya çıktı. Bu bağlamda Cenker Korhan DEMİR'in bu kitabı, okuyucuları için ufuk açıcı bir eser olacaktır.”
Doç. Dr. Nihat Ali ÖZCAN
Ahmet Hulusi Akkaş, Çağlar Özdemir, Ebru Davulcu, Fikret Yazıcı, Hakan Aydın, Haşim Asil, Hülya Öztekin, Mustafa Öztürk, Mustafa Temel, Sümeyye Derin, Vahit İlhan Çocuk istismarı, multidisipliner yaklaşımla ele alınması ve çocukların yüksek yararının gözetilmesi için titizlikle çalışılması gereken bir konudur. Çocuk istismarı sorununa ilişkin çözüm çabalarına kuşkusuz en önemli katkıyı, bu alanla ilgili bilimsel ve yönetimsel bilgiyi artırma girişimleri sağlayacaktır. Bu girişimlerin multidisipliner bir yaklaşım içermesi, bu konuda son derece sınırlı üretim göz önüne alındığında stratejik bir önem arz etmekte ve çözüm arayışlarını güçlendirecek bir potansiyel taşımaktadır. Belirtilen amaç ve öneme bağlı olarak ProChild Projesi, çocuk istismarı sorununun multidisipliner yaklaşımla ele alındığı editörlü bir kitap üretimini, temel çıktılarından biri olarak belirlemiştir. Bu kitap; çocuk istismarı sorunsalını, tıp, eğitim, hukuk ve iletişim birikimiyle ele almakta, internet gazetelerinde yayımlanan çocuk istismarı haberleri üzerinden temsil sorununa odaklanmakta ve çocuk istismarının dijital bileşenlerini ayrıntılı olarak tartışmaya açmaktadır.
Clemens Bartollas, Frank Schmalleger Yaşı yasal limitlerin altındaki bireylerin suçlu davranışları olarak en geniş şekilde tanımlanabilecek “çocuk suçluluğu fenomeni”, ülkemiz açısından oldukça dikkate değer bir noktaya gelmektedir. Suça karışan çocuklardaki artış kadar, hakkında yasal takibata başlanan ve mahkeme süreçlerine geçiş yapan çocukların oranları ise önümüzdeki yıllara bağlı olarak korkutucu boyutlara doğru ilerlemektedir. Bu durum çocuk suçluluğunu çok boyutlu olarak ele almayı gerektirmektedir ve bu sorunu yaklaşım, müdahale ve en önemlisi de önleme açılarından en rasyonel şekilde ele almayı kaçınılmaz kılmaktadır.
Ülkemizin geleceği olan çocukları her türlü suçlu ortamlardan uzak tutmak ve suçluluğa adım atmalarına neden olan faktörleri tespit ederek müdahale etmek başta devlet mekanizması olmak üzere her kesimin temel görevlerinden biridir. Ülkemizdeki çocuk suçluluğuna bakış konusunda belli bir duyarlılığın olduğu söylenebilir; ancak çocuk suçluluğu literatürü ve çalışmaları ne yazık ki istenen boyutlarda değildir. Bu anlamda elinizdeki bu kitabın, özellikle çocuk suçluluğu literatürü açısından önemli bir boşluğu dolduracağı düşünülmektedir. Bu kitabın diğer önemli bir katkısı ise çocuk suçluluğunu pek çok alandan ele alan çalışma ve araştırmalara ek olarak bu fenomeni kriminolojik boyutu ile de değerlendirme fırsatını sağlayacak olmasıdır. Kriminolojik teori ve yaklaşımları kapsamlı bir şekilde ele alan bu kitabın, çocuğun suçlu davranışının daha iyi anlaşılmasında katkılar sunacağı aşikârdır. Bunun yanı sıra sadece çocuk suçluluğunun anlaşılmasını değil aynı zamanda çocuk adalet sürecini, ıslah, rehabilitasyon ve topluma kazandırma gibi çok önemli konuları da ele almaktadır. Ayrıca, suç ve sapma ile ilgili literatürde oldukça eksikliğini gördüğümüz ampirik çalışmalara da teorik bir alt yapı oluşturacaktır. Böylece kendi toplumumuz ve sosyal dinamiklerimizi içeren teorik çalışmalara ihtiyacımız olduğu gerçeğine de bir başlangıç noktası olarak hizmet edeceği düşünülmektedir.
Yayınlandığı ülkede 9. Baskıya ulaşmış olan ve alanında uzman akademisyenler tarafından dilimize çevrilerek “Çocuk Suçluluğu” adı verilen bu kitabın, çocuk suçluluğu alanına hem akademik hem de pratik boyutta katkı sunacağı kanaatindeyiz. Ayrıca bu kitap; hukuk, adli bilimler, sosyal hizmet, psikoloji, sosyoloji, eğitim bilimleri, çocuk gelişimi, psikolojik danışmanlık ve rehberlik gibi alanların lisans ve lisans üstü eğitimlerinde kullanılabilecek ve çocuk suçluluğu ile ilgili çalışan her kesim için bir başucu kitabı olacaktır.
Ayhan Selçuk - Mustafa Şeker Hemen her basın yayın organı, kendilerinin “bağımsız”, “tarafsız”, “demokratik”, “herkese/her siyasi görüşe eşit mesafede duran” vs. bir yayın politikası izlediklerini ifade etseler de, idealize edilmiş bir yayıncılık anlayışına tekabül eden bu sözlerin pratikte karşılık bulduğunu söylemek oldukça güçtür. Son yıllarda, “Yandaş Medya”, “Yoldaş Medya” ya da “Laik/çi Medya”, “Dinci Medya” nitelemelerinin dolaşıma girdiği bir medya düzenine evrilen Türkiye koşullarında bunu söyleyebilmek daha da güçleşmiştir.
17 Mayıs 2006'da yaşanan Danıştay saldırısı, Türk medyası açısından bu anlamda önemli bir kırılma noktası oluşturmuş, deyim yerindeyse Türk toplumu, “birinin ak dediğine, diğerinin kara dediği” bir medya gerçekliğiyle karşı karşıya kalmıştır.
Bu kitapta, Türkiye'de bazı olaylar üzerinden yapılan rejim tartışmalarının Danıştay saldırısı haberleri üzerinden ne tür söylemlerle tekrar dolaşıma sokulduğu, egemen güçler arasındaki mücadelenin bir terör olayının haberleştirilmesinde ne kadar görünür hâle geldiği, başka bir deyişle ideolojik farklılıkların haber sunumlarında ne denli etkili olduğu gibi hususlar tartışılmaya çalışılmıştır.


Abdullah Karatay, Başak Ekim Akkan, Berna Yazıcı, Betül Altuntaş, Faruk Taşcı, Güngör Toprak Çabuk, Mehmet Baki Deniz, Mehmet Ertan, Reyhan Atasü Topcuoğlu, Turgay Çavuşoğlu, Volkan Yılmaz Türkiye'de 2011 yılına kadar Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu çatısı altında örgütlenen kurumsal sosyal hizmetler, 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının oluşumuyla birlikte yeni bir örgütlenme sürecine girmiştir. Bu süreç; sadece bürokratik yapılanma değişimini değil, aynı zamanda sosyal hizmetlerin sunumunda kamu dışındaki aktörlerin yer almasını da ifade etmektedir. Bu aktörler; özel sektör, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri olarak sıralanabilir. Kuşkusuz bu yeni dönemde, ailenin toplumsal dayanışmanın ana dayanağı olarak sahip olduğu önem devam etmektedir.
Bu kitap; farklı refah rejimleri bağlamında sosyal hizmetlerdeki dönüşümü, dezavantajlı guruplar (çocuk, yaşlı, engelli, kadın, göçmen, LGBT bireyler, farklı etnik-kültürel gruplar, insan ticareti mağdurları) ekseninde tartışmaya açmaktadır. Kuşkusuz dezavantajlı her gurubun istihdamdan, yaşam kalitesinin artırılması, eğitim ve sağlık hizmetlerine değin pek çok alanda sorunları bulunmaktadır. Bu çalışma, sosyal hizmetlerin ilgisi çerçevesinde farklı dezavantajlı grupları sosyal politikanın temel meselesi olarak ele almakta ve her bir grup için özgün tartışmalar içermektedir.
Abdullah Korkmaz, Galip Bayezit İlk insandan günümüze kadar bireyler arasında yaşanan anlaşmazlıkların çözümü için uzlaştırmacı kişilere ve kurumlara ihtiyaç duyulmuştur. Geçmişte geleneksel yöntemlerle gerçekleştirilen arabuluculuk, günümüzde dünyanın birçok yerinde kamu eliyle yapılan resmî bir uygulama hâline gelmiştir. Ülkemizde birçok kurum, alternatif uyuşmazlık çözümü uygulama ve araştırma merkezleri kurmuşlardır. “Divan” olarak kavramsallaştırdığımız geleneksel yollarla yapılan uzlaştırma meclislerinin her ne kadar günümüzde etkinliği azalmışsa da ülkemizin doğu bölgelerinde varlığını hâlen devam ettirmektedir. Divan kurumu; bireyler veya gruplar arası anlaşmazlıkların çözümü için uzlaştırma; bireyleri, grubu veya toplumun genelini ilgilendiren sorunların çözümü için öneride bulunma ve karar alma; şenlik (sünnet, düğün, nişan, kız isteme, bayram, asker uğurlama vs.) ve yas (taziye, mevlit, kaza, hastalık, doğal afetler vs.) ile ilgili merasimlerin tertip edilmesine öncülük etme gibi işlevleri yerine getirmektedir. Amacımız, fenomenolojinin imkânlarından yararlanarak toplumsal sorunların çözümüne yönelik yeni bir yaklaşım geliştirmektir.
Bu çalışmada üç temel noktaya odaklanılmıştır. Birincisi, geleneksel kurumların toplumsal sorunların çözümündeki rolünü değerlendirmektir. İkincisi, geleneksel adalet sistemlerinin zayıf yönlerini tahlil ederek eksikliklerini giderme olasılığını tartışmaktır. Son olarak çalışma, resmi sistemin yükünü hafifletecek bir çerçeve önerme amacı taşımaktadır.
Araştırmamızın bulguları, ülkemizin doğu illerinde sorunların çözümü için resmî kurumlardan önce gayriresmî yapılara müracaat edildiğini göstermektedir. Bu yapıları tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmadığına göre, son tahlilde bu kurumlardan nasıl faydalanılacağına, bunların nasıl geliştirileceğine, resmî kurumlarla iş birliği içerisinde nasıl çalışılacağına yönelik öneriler sunulmuştur. Saha çalışmasının farklı coğrafi alanlarda (Van ve Bingöl) yapılması, divan kurumunun geniş bir perspektifle anlaşılmasına katkıda bulunmuştur.
Sıddık B. Yarman, İnci Zaim Gökbay, Şebnem Özdemir Hayata Bir Çocuk Bir Çocuğa Hayat projesi çocuk ve ergenlerde riskli davranışların tespiti ve önlenmesine yönelik tasarlanan matematiksel karar verme modeli ile çalışan bir programın önleyici atölyelerinin yapıldığı saha çalışmasıdır. Karar verme modellerine dayanarak, multidisipliner çalışma ürünü olarak gerçekleştirilen matematiksel model; güvenirlik çalışması yapılmış ölçme ve değerlendirme, Bisis altyapısına uygun çalışan riskli davranışların tespit edilmesiyle uzmana yönlendirilmesinde araç olarak kullanılabilecek mobil bir uygulamadır. Proje Yürütücüsü Prof. Dr. Sıddık Yarman, Yürütücü Yardımcısı ve Genel Koordinatörü Yrd. Doç. Dr. İnci Zaim Gökbay'dır. Bu kitap, mobil uygulama tasarımı öncesinde gerçekleştirilen multidisipliner bir çalışmanın konu ile ilgili çalışanlar için başucu niteliğinde çıktısıdır.
Nuriye Niğdelioğlu Happani İntihar Saldırısı Eylemlerinin Anatomisi; günümüz dünyasının en önemli siyasal olayları arasında yer alan, bir öldürme eylemi olarak kullanılan intihar terörizminin stratejisini, demografik yapısını, hedef kitlesini, amaç/yöntem ilişkisini, nedenlerini, hangi dönemlerde intihar saldırısı gerçekleştirildiği ve terör örgütlerine olan katkılarını değerlendirmektir. Bu kitapta, terör örgütlerinin hangi siyasi, dinî veya ideolojik olaylara karşı intihar terörizmi faaliyetlerini gerçekleştirdiği incelenmiştir. İntihar terörizmi başta Orta Doğu olmak üzere İspanya, İngiltere, Rusya, Sri Lanka ve Türkiye dâhil birçok farklı ülkede görülen bir terör çeşididir. Bir kişinin kendi bedenini, hayatını silah olarak kullanmasını gerektiren bir yöntemin nasıl bu kadar popüler hâle geldiği ise araştırmacılar tarafından hâlâ sorgulanmaktadır.
Christopher Hodapp, Alice Von Kannon Kimi gerçek, kimi de safsata.
Gizli cemiyetler ve komplo teorilerinin esrarengiz dünyasında kaybolmayın!
Dünya bildiğimiz, işittiğimiz gibi mi, yoksa her şeyin ardında görünmez eller mi var? Günümüzün en tartışmalı konuları olan gizli cemiyetler ve komplo teorileri siyasetten din, bilim ve kültüre her alanda sürekli gündemimize giriyor. Komplo Teorileri ve Gizli Cemiyetler for Dummies bu alandaki gerçeklere ve safsatalara somut bilgilerle ışık tutarak, onları birbirinden nasıl ayırt edeceğimizin yolunu gösteriyor.
• Parolayı unutmayın! Dünyanın en gizemli örgütleriyle onların esrar perdesi ardındaki ayin ve törenlerinde yapılan uygulamaları öğrenin
• Üçgenlere ve gözlere dikkat edin! Hakkında sayısız teori üretilen İlluminati'nin simgelerini ve ne ifade ettiğini inceleyin. Bunun yanında ne tür eylemlerin içinde bulunduğunu görün.
• gördüğünüz bir uçan daire olabilir mi? Dünya dışı varlıklar ya da uzaylılar olarak tanımlanan öznelerin yer aldığı teorilere göz atın. 51. Bölge'de aslında ne oluyor? Uzaylıların dost olup olmadığı bilgisini Mavi Kitap'tan edinin.
• Masonların arasına karışın! Topluluğun kökenlerini, tarihini, eylemlerini ve kimlerden oluştuğunu gözleyin.
• İtalyan kesimi takımınızı çekin! Farklı yerlerde, farklı kökenlerden gelen grupların nasıl çeteleştiğini ve tehlikeli boyutlara ulaştığını, hangi ailelerin etkili olduğunu ve yankılarını keşfedin.
• Görevimiz tehlike! Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılmış olan Kennedy suikastı ile diğer başkanların sonlarını ve tarihte yer edinmiş diğer tehlikeli grupları öğrenin.
Kitabı açın ve
• Geçmişten bugüne kadar var olmuş cemiyetleri ve kökenlerini,
• Bir komplo teorisinin doğruluğunu kendi başınıza test etmeyi,
• Sinsice aranıza sızmış bir gizli cemiyetin farkına varmayı,
• İnternetin komplo söylentileri üzerine körükleyici etkisini,
• Uzaylıların dünyayı ele geçirme planlarına karşı uyanık olmayı,
• 11 Eylül'e dair komplo teorilerini nasıl yorumlayacağınızı öğrenin.
Ahmet Eker, Arif Akgül, Ekrem Muş, Ercan Balcıoğlu, Ercan Sünger, Fatih Irmak, Fatih Tombul, Halil İbrahim Bahar, Hasan Büker, Hüseyin Akdoğan, İbrahim Meşe, İsmail Dinçer Güneş, Kazım Seyhan, Kübra Gültekin, M. Alper Sözer, M. Alper Sözer, M. Hakan Hekim, M. Salih Elmas, Mehmet Arıcan, Mehmet Kul, Murat Özkan, Mustafa Bülent Halıcıoğlu, Nadir Koçak, Nurullah Altun, Oğuzhan Ömer Demir, Sevgi Güney, Vedat Kargın, Yaşar Erjem 1962 yılında İngiltere’de çocuk suçluluğu üzerine doktora çalışmamı tamamlayıp dönmüştüm. O sıralar Sağlık Bakanlığı bünyesinde yeni kurulan dört yıllık yüksek eğitim veren Sosyal Hizmetler Akademisinde öğretim üyeliği yapmaya başladım. Söz konusu kurumda Türkiye’de öğrencilere ilk kez Ulucanlar Hapishanesi ve Keçiören Çocuk Islah Evine haftada iki gün uygulama eğitimi başlattım. O dönem Türkiye’de suç alanında akademik çalışma yok denecek kadar azdı. Şimdiyse, elinizdeki Kriminoloji kitabı gibi kapsamlı bir bilimsel içeriğe sahip eserleri görmek, Türkiye’de suç biliminin geleceği adına beni heyecanlandırmaktadır.
Prof. Dr. Birsen Gökçe
Sosyoloji Derneği Kurucu ve Onursal Başkanı

Doğa bilimleri doğanın işleyiş ve dönüşüm yasalarını; sosyal bilimler ise insan toplumlarının işleyiş, değişim ve dönüşüm yasalarını keşfetmek üzere örgütlenmiştir. Sosyal yaşamı düzenleyen kurallardan cezai sorumluluk ve yaptırımı olanlar, özellikle sosyal bilimlerin gelişimi ile birlikte, “kriminoloji” denen bir multi-disipliner bilim dalının ortaya çıkmasını sağlamıştır. İşte, elinizdeki kitabın editör ve yazarlarının, Türkiye’de önemli ölçüde eksikliği hissedilen kriminoloji disiplininin literatürünü zenginleştirmek ve ilgili konulara yeni ve farklı bakış açıları kazandırmak üzere çok değerli bir işi başarmış olduklarını söylemek gerekir.
Prof. Dr. Ali Çağlar
Hacettepe Üniversitesi

Disiplinler arası bir bilim dalı olan kriminolojiyi kapsamlı bir şekilde ele alan bu kitap, okuyucuya sunduğu çağdaş ve klasik kriminoloji teorilerini günlük hayatta karşılaşılan gerçek suç türlerine uyarlayarak nazari yaklaşımların pratik yansımalarını güncel veriler ışığında açıklamaktadır. Bu kitap, dolgun ve kapsamlı içeriğiyle, suç biliminin kapısını aralamak isteyen meraklıların ve öğrencilerin vazgeçilmezi olmaya adaydır.
Doç. Dr. Osman Dolu
Kriminolog
Aybike Dinç Madde kötüye kullanımı ve madde bağımlılığı geçmişi oldukça eskiye dayanan ancak son yüzyılda gerek ülkemizde gerekse dünyada psikolojik, sosyolojik, ekonomik, yasal ve siyasal çerçevede ele alınması zorunlu hâle gelmiş uluslararası bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum madde bağımlılığını bireysel bir davranış bozukluğu olmanın yanı sıra uluslararası düzeyde mücadele etmeyi gerektiren küresel bir hastalık hâline getirmektedir.
Madde bağımlılığıyla mücadelede en temel gerekliliklerden biri bağımlılık yapıcı özelliği bulunan maddeleri tanımak ve bu maddelerin kısa ve uzun dönem etkilerinden haberdar olmak; bir diğeri ise bağımlılık yapıcı maddelerin üretim, dağıtım, pazarlama ve tüketim süreçlerine gerek ulusal gerekse uluslararası düzeyde yasal sınırlılıklar getirilmesi ve bu sınırlılıkların yaptırımlarla desteklenmesidir.
Bu kitapta madde bağımlılığının tanımı, bağımlılık yapıcı maddelerin sınıflandırılması ve etken özelliklerinin neler olduğu, uluslararası düzeyde madde bağımlılığının boyutları, madde bağımlılığı – suç ilişkisi gibi başlıklar açıklanmaya çalışılmış; bununla birlikte madde bağımlılığıyla mücadelede ABD'ye nispeten daha yakın bir geçmişi olan Türkiye'nin bu alandaki yeterliliğini tartışmak ve mevcut imkânları daha iyi bir düzeye taşıyabilmek amacıyla ülkemizde madde bağımlılığıyla mücadele hususunda yürütülen politikalara, yasal düzenlemelere ve tedavi ve rehabilitasyon çalışmalarına değinilmiş ve bu çalışmalar, madde bağımlılığının en çok görüldüğü ve özellikle 1970'lerden itibaren madde bağımlılığıyla gerek yasal gerek finansal gerekse sosyal anlamda en etkin mücadele eden ülkelerden ABD'yi model alarak, eleştirel bir gözle değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Hakan Karakehya, Hande Özger Toplumda çok uzun yıllardır süregelen uygulamalar herhangi bir soruna neden olmadığı sürece -ve hatta bazen birtakım sorunlara neden olsa bile daha iyi bir seçeneğin olmaması gibi gerekçelerle- uygulanmaya devam etmektedir. Uzun yıllardır süregelmeleri dolayısıyla toplumda ve yöneticilerde bu uygulamalara karşı bir aşinalık oluşmakta ve bunlar gündelik bir mesele olarak irdelenmemektedir. Fakat bu uygulama en başında nasıl ortaya çıkmıştır? Söz konusu uygulama, toplumsal bir gerçeklik olarak hayatımızda yer etmiyor olsaydı onunla karşılaştığımızda onu nasıl algılayacaktık? Hürriyeti bağlayıcı cezaların tarihi iki yüz yılı aşmıştır. Bu demektir ki hâlihazırda dünya üzerinde yaşamını sürdürmekte olan her birey hapis cezalarının olduğu bir dünyaya gözlerini açmıştır. Bu nedenle hapis cezasına aşina olmayan bir bakış ile konuya yaklaşmamız neredeyse imkânsızdır. Bu çalışmada, hapis cezalarının ortaya çıkışını hazırlayan koşullar, ortaya çıkış sürecinde yaşanan değişim ve bu cezalandırma türünün handikapları ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
Hüseyin Sürücü Soğuk Savaş sonrasında güvenlik kavramı değişikliğe uğramıştır. Değişiklik sadece iç ve dış güvenlik arasındaki sınırı belirsizleştirmemiş aynı zamanda tehdit ve risk arasındaki geçişleri de hızlandırmıştır. Bunun sonucu olarak güvenliğe yönelik üretilen stratejilerin olayın bir kısmına değil geneline ilişkin özellikler içermesi geçmişe oranla daha da zorunlu olmuştur. Çünkü bugünün dünyası geçmişe oranla daha da karmaşıklaşmıştır ve bu karmaşıklık, kendine has bir düzen içerisinde hareket etmektedir. Dolayısıyla bu durum karşısında kolluk kuvvetleri de işbirliğine gitmek durumunda kalmıştır.
Söz konusu işbirlikleri geçmişte var olsa da bunlar kısa ömürlü olmuş ve informal düzeyde kalmıştır. Bu da yeni ortamdaki değişikliklere karşı kolluk kuvvetlerinin etkinliğini olumsuz etkilemiştir. Bu kitap, bunun önüne geçmek için kolluk kuvvetleri arasında bir matris organizasyonunun gerekliliğini savunurken bunun nasıl yapılması gerektiğine yönelik bir fikir ortaya koymaktadır.
Muhammed Ferit Duman Bu kitap; sosyolojinin konusuna giren suçun, kamusal ol(a)mayan alan(lar)da oluşan suç habitatlarının ve suçlu habituslarının bir ürünü olduğunu iddia etmektedir. Bunu ispat edebilmek için ise Habermas ve Bourdieu'nün metinlerine ve alan çalışmasına yaslanarak sosyolojik bir yaklaşım önermekte ve bu yaklaşım üzerinden suçu en iyi şekilde anlamamıza imkân sağlayacak kesimi -suçlu gençliği- mercek altına almaktadır.
Bu kitap ile ülkemizdeki suç ve gençlik literatürüne özgün bir katkı sunulmaya çalışılırken aynı zamanda gerçekten “Suçlu gençlik mi?” sorusunun cevabı verilmeye çalışılmıştır.
Zahir Kızmaz Suç, tüm toplumlarda önemli bir problem olarak görülmektedir. Suç oranlarının yüksek düzeyde gerçekleştiği veya toplumsal yaşamı tehdit ettiği ülkelerde suçun önlenmesine yönelik çabalar ve politikalar adeta kaçınılmaz hâle gelmektedir. Ülkemizde ciddi bir toplumsal sorun oluşturduğu varsayılan suç olaylarının/oranlarının zaman zaman toplumda giderek bir korku ve panik atmosferinin oluşmasına yol açtığı bir gerçektir.
Suç önleme çalışmalarının en belirleyici özelliği, suç işlendikten sonraki süreçte gerçekleşen müdahaleden çok suç işlenmeden önceki süreçte yapılabilecek olan faaliyetleri içermesidir. Diğer bir ifade ile suç önleme yaklaşımları genelde suçun ortaya çıkışını önlemeye yönelik yaklaşımlardır. Dolayısıyla günümüz toplumlarında suçun önlenmesi sadece polis birimlerinin çabaları ve cezai yaptırımların caydırıcılığı ile mümkün değildir. Hiç kuşkusuz günümüzde suçlulukla etkin bir mücadelenin yürütülmesine veya suçun önlenmesine odaklanacak yaklaşım ve modellerin çok boyutlu, çok disiplinli ve çok kurumlu nitelikte olması gerekmektedir. Aynı şekilde günümüzde bütüncül bir suç önleme modeli; suçlu odaklı, mağdur odaklı, çevre/ortam odaklı, risk grubu odaklı, suç faktörü odaklı ve yasal yaptırım odaklı olmak zorundadır.
Sonuç olarak elinizdeki bu kitap, ülkemizde ciddi bir gündem konusu teşkil eden suç olayları ile mücadele konusunda; ilgili kuruluşlara, konunun uzmanlarına veya ilgililerine ciddi anlamda katkı sunacaktır. Aynı şekilde kitabın, suç önleme alanında geliştirilecek politika ve uygulamalara da yol göstererek katkı sunacağı düşünülmektedir.
Öner Solak “…Çocuklar, hangi ortamda, hangi çevrede, niçin, nasıl, hangi nedenlerle, hangi suçları işliyorlar; kendilerine verilen cezalar onları nasıl etkiliyor? Bu ve benzeri sorulara kriminolojik, sosyolojik ve psikolojik açılardan yanıt verilmesi gerekir. İşte Dr. Öner Solak, “Suça Sürüklenen Çocuk Olmak” kitabında bu soruların yanıtlarını araştırıyor. Bu kitap, yalnız çok zengin kaynaklardan yararlanarak yapılmış teorik bir inceleme değil; onun yanında suça sürüklenmiş, yargılanmış, hüküm giymiş, denetimli serbestlikten yararlanarak ceza infaz kurumundan çıkmış yirmi çocuk hükümlüyle Adalet Bakanlığının izniyle ayrı ayrı yaptığı görüşmelere dayalı bir araştırmanın sonuçlarını da bir araya getiren bir eserdir.”
Prof. Dr. Hikmet Sami Türk
Ahu Tunçel, Ayşegül Sili, Cem Şafak Çukur, Cenk Özdağ, Gökhan Gökulu, Güncel Önkal, Halime Ünal, Hümeyra Doğan, Manuel Knoll, Nurgün Oktik, Osman Sümer, Özgür Sarı, Şahin Torun, Şükrü Bilgiç Suç her yerde ve anlaşılmaya çalışılmakta; ceza uygulamaları ise halen tartışılmakta ve ortak bir vicdan yaratılmaya çalışılmaktadır. Çok yönlü ve pek çok etmene bağlı olan suç olgusu ve suçun tanımı ile birlikte değişen ceza uygulamalarını anlamak, analiz etmek için, disiplinler arası bir yaklaşıma ihtiyaç duyulmaktadır. Suçun sosyolojisini ve cezanın felsefesini ele alan bu kitapta; felsefeci, sosyolog, hukukçu olan çeşitli akademisyenlerin farklı bakış açıları farklı konularla yer almaktadır. Bu kitap, yalnız sosyoloji ve felsefe bölümlerinde değil, hukuk fakültelerinde de hem lisans hem de lisansüstü zorunlu ve seçmeli derslerde okutulabilecek ve bu alanlarda araştırma yapanlara kaynak teşkil edebilecek niteliktedir.
Burçak Özkan, Güncel Önkal, H. Nermin Çelen, Halil İbrahim Bahar, Halime Ünal, Hümeyra Doğan, Narin Bağdatlı Vural, Nurgün Oktik, Özgür Sarı, Tülin Günşen İçli, Verda İrtiş Suç ve cezanın sosyolojik ve felsefi boyutlarının farklı disiplinlerce incelendiği birinci kitabın ardından bu ikinci kitapta, suç ve ceza alanında gerçekleştirilen araştırmalarla alana daha derinden bakılması amaçlanmaktadır.
Kitapta yer alan bölümlerdeki araştırmalar, bir projeden ya da yazarın belli bir metodoloji ile hareket ettiği çalışmalarından bir özet olarak değerlendirilmelidir. Günümüzde, hukuk disiplini dışında suç ve ceza olgularına yönelik bilimsel bakış açılarına duyulan ihtiyaç hâlen devam etmektedir. Disiplinler arası yaklaşımla ele alınan suç ve ceza olguları, ülkemizde hâlâ şekillenmekte ve tartışılmakta olan ceza pratiklerini ve uygulamalarını da yönlendirecektir. Suçun toplumsal düzeyde artan etkisi, suça yönelik toplumsal korkuların yoğunlaşarak devam etmesi hem ülkesel hem de küresel boyutta terör olaylarının artması, risk toplumunda yaşamanın getirdiği belirsizlikler, önleyici politikaların ve etkin ceza-infaz pratiklerinin nasıl olması gerektiği konusunda çok yönlü bir bakış açısı ihtiyacını doğurmaktadır. Bu kitaptaki çalışmaların sözü edilen ihtiyaca bir nebze de olsa cevap vermesi umuduyla.
Aysel Günindi Ersöz Denilebilir ki çağımızın en önemli toplumsal sorunlarından birisi yaygın bir gerçeklik olan “şiddet”tir. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre dünya genelinde her yıl bir milyondan fazla insan, yaşamını şiddet nedeniyle kaybetmekte veya ciddi yaralanmalara maruz kalmaktadır. Şiddet; fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açan ya da açma olasılığı bulunan eylemler olarak tanımlanmaktadır. Şiddete ilişkin yapılan sınıflamalar ise üç tür şiddete işaret etmektedir. Bunlar; kişinin kendisine yönelik şiddeti, kişiler arası şiddet ve kolektif şiddettir. Kişiler arasında gerçekleşen şiddet ise fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik biçimlerde karşımıza çıkmaktadır.
Bu kitapta; aile içi şiddet, sporda şiddet, sağlık çalışanlarına şiddet, okullarda yaşanan şiddet, trafikteki şiddet, siber şiddet ile toplumsal cinsiyet temelli şiddet gibi kişiler arasında gerçekleşen farklı şiddet türleri üzerine yoğunlaşılmıştır. Şiddetin karmaşık doğasını anlayabilmenin bir yolunun da farklı şiddet türleri arasındaki ilişkinin görülmesine bağlı olduğu varsayımından yola çıkılmıştır. Bu nedenle kitapta, kişiler arasında gerçekleşen farklı şiddet türlerinin birbiri ile ortaklaştığı noktalar gösterilerek olası çözüm yollarına ışık tutulması ve şiddet konusunda farkındalık yaratılması hedeflenmektedir.
Nur Özkan Erbay Throughout the history, the concept of “messianism” has not only been used to influence members of religion but was also used as an effective instrument to gain political power. Aside from it, it was a leverage to legitimize terror through instigators. As studies have shown, there are examples to exert relations between messianism and terror.
As the very first Jewish Messianic Terror example in history, Zealots had used Messianism as the legitimization tool for their terror. While Assassins represent a prominent example of Messianic Terror in the 13th century of the East, the Crusaders have marked the world history of the Middle Ages with Christianity motivated terror. We have seen the same motives during the French Revolution in the 18th century. In almost all centuries, the concept of messianism had been used either to legitimize violent actions or attract more supporters, dedicated members or most recently, devoted suicide bombers.
Recently, terrorism studies concerned with “New Religious Cults, Sects or New Religious Movements”, are mostly, associated with religious messianic and apocalyptic cults. In order to justify their illegitimate activities, these groups attribute their actions to divine motivations, mission of prophecy and messianic entity. As they take advantage of the spiritual needs and goodwill of individuals they can transform into terrorist groups and these groups; “messianic cults” can pose the same amount of threat or higher to public and state security.
The Fetullah Gülen Terrorist Organization (FETÖ) is a hierarchically organized international network and its leader Fetullah Gülen has absolute command and direct control over the entire structure. His followers act as a secretive and clandestine network loyal to his instructions as an unquestionable and divine authority. With these aspects, the organization contains strong messianic notions. For half a century Gülenists infiltrated the Turkish bureaucracy, including military judiciary and security establishments, while conducting business and education activities related to Turkey around the world. Especially from 2013 on, FETÖ openly and directly carried out unconventional, unresting and asymmetric attacks against the state and regime security of Turkey, which are not to be confined as acts of an ordinary religious network, as disclosing its real objectives. Finally, a pro-FETÖ junta in the army attempted a coup attempt on 15 July 2016, resulting in several hundred deaths and leaving many wounded. These experiences show the need to better define and categorize FETÖ and its engagement with terrorism.
This book conceptualizes FETÖ as a messianic cult that evolved into a terrorist organization.
M. Burak Gönültaş Kayıp ve kaçırılan çocuklar, üzerinde önemle durulması gereken bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışma da bu fenomeni pek çok açıdan ele almaya çalışmış ve bu sorunun çözümüne yönelik bütüncül bir yaklaşımı ortaya koymak istemiştir. Daha etkin bir müdahale için kayıp çocukların yeniden tanımlanması, kayıp vakalarına ilk müdahale ve suç soruşturması süreçleri, önleme çalışmaları ve cinsel istismarcıların çocuklara yaklaşma metot ve teknikleri bunların birkaçıdır. AB, ABD ve İngiltere yaklaşımlarını irdeleyerek ülkemizde bu vakalara yaklaşımın nasıl daha etkin hâle getirilebileceğini önermeye çalışan bu araştırma, Prof. Dr. Çiğdem Kâğıtçıbaşı İnsan Gelişimi Araştırma Ödülü'ne layık görülmüştür. Kayıp çocuk ve çocuk kaçırma konuları ile ilgili alanda yapılan çalışmalar, hem dünyada hem de ülkemizde oldukça kısıtlıdır. Bu nedenle çalışma, konu ile ilgili akademisyenler, alanda çalışan profesyoneller ve politika yapıcılar tarafından kullanılabilecek temel bir kaynak olmayı amaçlamaktadır.
Ali Engin Dönmez, Engin Avcı, Fatih Dedemen Günümüzde internet, istenen her türlü ürün ve hizmete, zaman ve mekâna bağlı sınırlılıklar olmadan ulaşma imkânı sağlayan küresel bir pazar konumuna gel­miştir. Buna bağlı olarak ise AB Komiseri Dimitris Avramopoulos'un da ifade ettiği gibi, “İnternette hemen hemen her türlü yasa dışı uyuşturucu, alıcı ve satıcı arasında hiç­bir fiziksel ve yüz yüze etkileşim olmadan bulunup satın alınabilir ve satın alınan bu uyuşturucu posta yolu ile alıcıya ulaştırılabilir.” hâle gelmiştir.
İnternetin yasa dışı uyuşturucu ticaretinde kullanımı ve önemi artmakla birlikte, ülkemizde bu konuda yapılan çalışma yok denecek kadar azdır. Bu çalışmada, bahsedilen eksiklik göz önünde bulundurularak internetin yasa dışı uyuşturucu ticaretini nasıl etkilediği ile internetin bu suçla mücadelede kolluk kuvvetlerine ne gibi zorluklar ve fırsatlar sunduğu incelenmiştir.
Mürteza Hasanoğlu, Ziya Aliyev Türkiye, son yıllarda yaşadığı istikrar sorunlarını çözmeye çalışılırken, hiç de yeni olmayan fakat bağımsız yargıya intikal eden olay sayısı ve sıklığı dikkate alındığında, bugün ciddi boyutlara ulaştığı anlaşılan yolsuzluk sorunu ile karşı karşıyadır. Ülkemizde bu sorunu doğuran etmenleri sırladığımızda; hızlı değişim süreci içerisinde ortaya çıkan ahlak yozlaşması, kamu görevlilerinin takdir haklarının geniş olması, hızlı nüfus artışı, çarpık kentleşme ve gelir dağılımının adaletsiz olması öne çıkan konulardır. Bu gerçekliklerin bilinmesine rağmen kamu yönetiminin temel problemlerinden biri olarak değerlendirilen yolsuzlukla kamu görevlilerinin doğrudan ilişki ve deneyimlerinin irdelendiği kapsamlı bir çalışmanın bulunmadığını söyleyebiliriz. Bu bilgiler ışığında çalışmanın kamu görevlilerinin yolsuzlukla ilgili görüş ve deneyimlerini kapsaması, bu alanda yolsuzlukların giderilmesinde yeni bir bakış açısı sergilemeye olanak sağlayacaktır. Ki bu kapsam içerisinde; kamu görevlileri gözünde yolsuzluğun ne şekilde algılandığı ve yaygınlığının ne kadar bilindiği, nedenleri ve önlenmesinde ne türlü tedbirlerin alınması gerektiği vardır.