Sosyal Güvenlik \ 1-1
Melike Çallı Kaplan Uluslararası göç, tarih boyunca devam eden dinamik bir süreçten oluşmaktadır. Bireylerin göç etme kararlarında etkili olan sebepler çeşitlilik göstermekte ve bilim insanları tarafından göç sürecini açıklamaya yönelik teoriler ortaya konulmaktadır. Özellikle ülkelerin ekonomik yapısı, bireylere sundukları insan onuruna yaraşır asgari yaşam koşullarını sağlayacak temel haklar, o ülkelere göç akışını etkiyebilmektedir. Bireyleri göç ederken karşılaşacakları sosyal risklere karşı koruyacak en temel hak, sosyal güvenlik hakkıdır. Kitapta, göç alanındaki çalışmalarıyla öne çıkan George Borjas'ın “Immigration and Welfare Magnet” (Göç ve Refah Mıknatısı ya da Göç ve Refah Çekim Etkisi) teorisinden yola çıkılarak refah devletlerinin bireylere sağladığı haklardan biri olan sosyal güvenlik hakkının göç etme kararı üzerinde etkisi incelenmektedir. Ayrıca en yaygın göç teorileri arasında yer alan Lee'nin “İtme ve Çekme Modeli”nin sosyal güvenlik hakkını kapsayıp kapsamayacağı üzerinde tartışmaya yer verilmektedir. Kitap, belirtilen tartışmaları Avrupa Birliği'ne üye refah devletleri kapsamında ve farklı göçmen gruplarını içeren geniş bir kapsam analizi yaparak göç alan yazınına katkıda bulunmaktadır. Kitapta; göç olgusu tek yönlü olarak değil sosyolojik, hukuksal, sosyal politika ve uluslararası hukuk disiplinlerini de kapsayacak şekilde ele alınmaktadır. Dolayısıyla üniversitelerin çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri, iktisat, uluslararası ilişkiler, Avrupa çalışmaları, sosyal politika, sosyoloji ve hukuk bölümlerinde olmak üzere tüm sosyal bilimler alanında önemli bir başvuru kaynağı olacaktır.
Abdullah Karatay, Başak Ekim Akkan, Berna Yazıcı, Betül Altuntaş, Faruk Taşcı, Güngör Toprak Çabuk, Mehmet Baki Deniz, Mehmet Ertan, Reyhan Atasü Topcuoğlu, Turgay Çavuşoğlu, Volkan Yılmaz Türkiye'de 2011 yılına kadar Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu çatısı altında örgütlenen kurumsal sosyal hizmetler, 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının oluşumuyla birlikte yeni bir örgütlenme sürecine girmiştir. Bu süreç; sadece bürokratik yapılanma değişimini değil, aynı zamanda sosyal hizmetlerin sunumunda kamu dışındaki aktörlerin yer almasını da ifade etmektedir. Bu aktörler; özel sektör, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri olarak sıralanabilir. Kuşkusuz bu yeni dönemde, ailenin toplumsal dayanışmanın ana dayanağı olarak sahip olduğu önem devam etmektedir.
Bu kitap; farklı refah rejimleri bağlamında sosyal hizmetlerdeki dönüşümü, dezavantajlı guruplar (çocuk, yaşlı, engelli, kadın, göçmen, LGBT bireyler, farklı etnik-kültürel gruplar, insan ticareti mağdurları) ekseninde tartışmaya açmaktadır. Kuşkusuz dezavantajlı her gurubun istihdamdan, yaşam kalitesinin artırılması, eğitim ve sağlık hizmetlerine değin pek çok alanda sorunları bulunmaktadır. Bu çalışma, sosyal hizmetlerin ilgisi çerçevesinde farklı dezavantajlı grupları sosyal politikanın temel meselesi olarak ele almakta ve her bir grup için özgün tartışmalar içermektedir.
Kenan Çalışkan Katılımcı demokrasinin yerleşmesinde, gelişmesinde halkın yönetime katılması çok önemlidir ve kitlelerin yönetime katılması sadece seçimlerde oy kullanmaktan ibaret olmamalıdır. Sivil toplum örgütleri temsil ettiği kitleler adına siyasi iktidarın kararlarına etki etmeye çalışmakta olup bu vesileyle halk STK'lar aracılığıyla yönetime katılmaktadır.
Sivil toplum kuruluşları içerisinde de sendikalar; yaygın teşkilat ağı, dinamik çalışan kesimi temsil etmesi gibi özellikleriyle öne çıkmaktadır. Türkiye'de katılımcı bir demokrasi anlayışının yerleşebilmesi için siyasal katılım faaliyetlerinin sadece seçim dönemlerinde değil sürekli devam etmesi gerekir. Bu nedenle sendikalara büyük görev düşmektedir.
Peki Türkiye'de sendikalar kendi kitlesinin sınırlarını aşmış mıdır?
Türkiye'de sendikalar toplumsal meselelerle ilgili siyasi iktidarın verdiği kararlara etki edebilmekte midir?
Sendikalar sadece emekçileri mi temsil etmektedir?
Sendikacılık başlı başına bir yönetime katılma çabası mıdır?
Örnek olaylar özelinde genel bir değerlendirme…