Siyaset Sosyolojisi \ 2-3
Salih Yılmaz Rusya’da Kırım’ın ilhakıyla “Putin Doktrini” olarak ifade edilen strateji uygulama safhasına geçmiştir. Buna göre Batı artık Rusya’nın güvenilir bir ortağı değildir. Rusya açısından uluslararası hukuk artık bir kurallar bütünü ve uluslararası koordinasyonu sağlayan norm değildir. Rusya’nın Suriye başta olmak üzere Ukrayna’da uluslararası hukuk kurallarının çoğuna riayet etmesinde Putin Doktrini’nin önemli bir etkisi vardır. Yeni stratejide Post-Sovyet ülkelerin egemenliği Rusya’nın koruması altındadır. Böylece tüm post-Sovyet ülkeler Rusya’nın müdahalesine açık hale gelmiştir. Putin Doktrinine göre herhangi bir post-Sovyet ülkeye muhalefetin çağrısı veya Rus azınlığın isteği ile müdahale edilebilecektir.
Rusya, Avrasya’da ve Suriye’de çıkarları çatışan Türkiye ile krize girmeyi göze alarak Suriye’ye müdahalede bulunmuştur. Bu müdahalenin genel tanımı özetle Putin’in tarihî Rus ideası politikasını aktifleştirmesidir. Günümüzde “Rusya’nın Yolu” tabiri, tüm dünyada hemen hemen kabul edilebilir seviyeye getirildi. Bu nedenle de Rusya, “ortak aklın yolu” felsefesini kabul etmeyen veya etmek istemeyen bir toplum ve devlet olarak tanınmaya başladı. Hem iç politika da hem de dış politikada Rusya’ya ‘özel’ bu duruma karşı çıkabilen etkin bir güç henüz bulunmuyor. Rus şair ve diplomat Fyodor İvanoviç Tyutçev dört mısralık meşhur şiirinde şöyle der:

Rusya akılla kavranmaz
Genel kabul görmüş bir arşınla ölçülmez
Onun kendine özgü bir hali, gelişimi vardır
Rusya’ya sadece inanılır, iman edilir.

Bu mısralarda ifade edilen fikirlerden gerçekçi biŗ Rusya tanımlaması çıkarılabilir. Tyutçev’e göre Rusya’yı anlamak istiyorsak “ona inanmak” gerekldir.
Bugünlerde, Türkiye-Rusya arasında ortaya çıkan kriz ve rekabeti anlamak için yakın dönemde olup bitenler bize bir hayli ipucu variyor. Ukrayna, Kırım ve Suriye krizlerinde Rusya’nın tavırları dolayısıyla “Rusya ne yapmaya çalışıyor?” sorusunu artık daha sık duyuyoruz ve önümüzdeki dönemde de duymaya devam edeceğimiz gerçeğini görmezden gelemeyiz.
Bu sorunun cevabını Rusların tarihten kendilerine biçtikleri “kurtarıcı” rolünü anlamadan vermek mümkün değildir. Bu kitapta bu soruların cevapları verilmeye çalışılmıştır. Kitabımızda Putin Rusya’sının oluşumu ve Suriye’deki politikalarının genel sebepleri üzerinde durulmuştur. Bu kitaba ek olarak yakında yayımlanacak “Rusya-Türkiye Avrasya Rekabeti” adlı kitabımızı da okumanız yararlı olacaktır.
Sinan Alper, Onurcan Yılmaz Sağcılığa ve solculuğa sosyal psikolojik bir bakış açısı sunan bu kitapta, yaşanılan çevrenin tehditkârlığı ve belirsizliğinin insanların siyasi tutumlarını nasıl etkilediği anlatılmaktadır. Sağcıların ve solcuların beyin yapılarından düşünme biçimlerine, ahlak anlayışlarından çocuk yetiştirme tarzlarına kadar her şey dünyayı ne derece tehditkâr ve belirsiz algıladıklarına göre şekillenmiştir. Bu kitapta; bunları ayrıntısıyla, günlük hayattan örneklerle işleyerek, siyaset üzerine düşünürken kültürel etkenlere ek olarak genelde görmezden gelinen psikolojik ve biyolojik boyutları da keşfedeceğimiz bir yolculuğa çıkacağız.
Ancak unutulmamalıdır ki bu kitapta, psikolojik açıdan sağcılar mı yoksa solcular mı üstün, gibi sığ bir tartışma yapmıyoruz. Onun yerine daha ilginç bir şeyi gösteriyoruz: Sağcıların ve solcuların algıladıkları dünya çok farklı ve sağcılar da solcular da zihinlerinde aslında bambaşka dünyalarda yaşıyorlar!
Gül Dilek Türk İnteraktif sözlükler, oluşturdukları kültür ve aidiyet duygusu nedeniyle günümüzde sanal cemaatlere dönüşerek üyesi olan kullanıcılar üzerinde oldukça etkili olmaktadır. Sosyal medya çağında interaktif sözlüklerin kullanıcılarına sunduğu prestij, sözlükleri bilrincil bilgi kaynağı hâline getirmektedir. Sözlükler, üyelerinin kanaatlerini sözlüğün baskın kanaatine uygun olarak oluşturmakta ve algılarını yönetmektedir. Sosyal medya sitelerinde ya da fiziki dünyada bu sözlüklerin üyesi olup, kendini bu sözlüklerin yazarı olarak tanıtan kullanıcılarla sıklıkla karşılaşılmaktadır. Diğer tüm özelliklerini bir kenara atıp, fiziksel hayatlarında bile bu kurgusal cemaatlerin bir parçası olmayı övünme aracı olarak gören kullanıcılar, elbette bu cemaatlerin tüm kültürünü de özümsemekte, bu prestiji ve tatmini kaybetmemek için kitle psikolojisi ile hareket etmekten sakınmamaktadır.
Türkiye’de sanal cemaatler; mizah kullanımı, trolleme, capsler gibi yaklaştırıcı fonksiyonları nedeni ile topluluk üyelerini birbirine yakınlaştırmakta, üstünlük fonksiyonu ile de alaya aldığı, mizaha konu ettiği kişi ya da gruplar üzerinden cemaate bağlılıklarını arttırmaktadır. Bu da ne yazık ki Osmanlı’da modernleşme ile başlayan kutuplaşmayı derinleştirmektedir.
Bu eser, “Türkiye’de kutuplaşma var mı? Ne zaman başladı? Kutuplaşma aktörleri kimlerdir? Kutuplaşmanın geldiği nokta nedir? Sosyal medyanın ve sanal cemaatlerin kutuplaşmaya etkisi nedir?” gibi sorulara yanıt arayanlar için yararlı bir kaynak olacaktır.
Merve Özdemir İrade kavramı birçok disiplin tarafından ele alınan ve günümüzde de bir tartışma alanı olarak varlığını devam ettiren konulardan biridir. Geçmişten bugüne dek insan üzerine düşünmenin bir parçası olarak ele alınan irade, insanın neye göre eylemlerini gerçekleştirdiğini, bu eylemleri gerçekleştirirken özgür olup olmadığı gibi soruların temelinde bulunmaktadır. İnsanın iradesinin var olup olmadığı, varsa mevcut koşullardan bağımsız işleyip işlemediği ise siyasal iletişim bağlamında bu kitapta ele alınmaktadır. İrade kavramını tarihsel bağlamıyla ele alan bu kitap, seçmen iradesinin anlaşılmasında büyük bir rol oynamaktadır. Elinizdeki kitap siyasal alanda “irade” kavramını anlamaya yönelik önemli veriler sunmaktadır.
Günal Seyit Uluslaşma süreçleri ile kapitalist üretim biçimi arasındaki ilişki nasıl açıklanabilir? Kapitalist gelişmenin karakteri ulusların yazgısını nasıl etkilemektedir? Sermayenin küreselleşmesi çağında kapitalist gelişmenin ulusların sonunu hazırladığı söylenebilir mi? Kapitalist devletin ulus ile ilişkisi nasıl kurulmaktadır? Ulusçuluk bir burjuva ideolojisi midir? İşçi sınıfı hareketi ile ulusçuluk arasındaki ilişkinin tarihsel görünümleri nelerdir? İşçi sınıfının ulusçu yönelişleri, sınıfsal bilincin azgelişmişliğinin bir yansımasına indirgenebilir mi? Ulusçuluk, sınıfsız topluma dönük, burjuvazi karşıtı bir hegemonik projenin unsuru olarak yapılandırılabilir mi?
Kitap, bu sorular bağlamında ulusçuluk ve sınıf savaşımının çelişkili ilişkisini ekonomi-politik düzlemde tartışmayı amaçlıyor.
Aykut Aras, Bulut Doğan, Çağla Mavruk, Derya Seymen, İsmail Akbal, Mehmet Darıcı, Muharrem Şen, Nercü Durmuş Aydın, Seçkin Baykal, Talip Kurşuncu Sosyal bilimler içerisinde bazı kavramlar vardır ki çeşitli dönemlerde ön plana çıkmaktadır. Bu kavramlardan birisi de "sivil toplum"dur. Devlet dışındaki sivil ve örgütlü yapı diyebileceğimiz sivil toplum, demokratik ülkeler açısından çok büyük önem arz etmektedir. Sivil toplum kavramı, kökenleri Antik Yunan'a kadar dayanan ancak günümüzün de en önemli kavram ve araştırma konularından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sivil toplum düşüncesinin ortaya çıkardığı yapılanmalar ise sivil toplum kuruluşları/örgütleridir. Sivil toplum kuruluşlarının ortaya çıkması durumu, demokratik ülkelerde siyasal toplum karşısındaki örgütlenmeyle başlamıştır. Bu örgütlenme özellikle yirminci yüzyılın son çeyreği ile yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde önemli ölçüde hızlı olmuştur. Bu hâli ile sivil toplum kuruluşları, çeşitli yönleriyle topluma hizmet etmektedirler. Bu hizmet, sivil toplum kuruluşlarının bazen bir demokrasiye geçiş sürecinde üstlendikleri görevler bazen karar alma süreçlerine dâhil olmaları bazen afet yönetiminde üstlendikleri sorumluluk ve toplumsal çıkarlar doğrultusunda üstlendikleri birçok rolle kendisini göstermektedir.
Okuyucusuna sivil toplum düşüncesinin tarihçesi, Türkiye açısından sivil toplum düşüncesinin gelişimi ve sivil toplum kuruluşları hakkında açık ve sade bir anlatım sunan bu kitap, aynı zamanda günümüzün popüler kavramları olan yönetişim, karar alma süreçlerine katılım, afet yönetimi, demokrasi, yerel yönetimler gibi kavramlarla sivil toplum kuruluşlarını ilişkilendirmekte ve spesifik sivil toplum kuruluşu örneklerini de içermektedir.
Osman Meşe Tüm modern sosyal düzenler şiddet problemi ile yüz yüzedir. Buna karşın modern sosyal düzenler şiddet problemi ile farklı şekillerde ilgilenirler. Ancak hiçbir modern sosyal düzen şiddet problemini yok etmiş değildir. En iyi yol şiddeti meşruiyet ve faydalılık hakkında olan demokrasi gereği sınırlandırmak, yönetmek ve yönlendirmektir. Çalışmada şiddet problemi hakkında olan sivil-asker etkileşiminin demokratikleşmesi Yeni Kurumsal Yaklaşım ile incelenmekte, askeri etkililiği teminat altına almanın yolu demokratik kontrolü güvence altına almaktır tezi ispatlanarak şiddetin nasıl kısıtlanacağı, yönetileceği ve yönlendireceği sorusuna sözleşme kuramı ile cevap verilmektedir. Siyasetçilere, askerlere ve güvenlik konuları ile ilgilenen bilim insanlarına hitap eden ve özgün bir teorik teşebbüsü ifade eden çalışma sivil-askeri ayrı dünyaların insanları olarak gören ve sivil-asker ilişkisini sıfır toplamlı bir güç oyunu olarak açıklayan geleneksel teorilere karşı sivil-asker etkileşiminde hem demokratik kontrolü hem de askeri etkililiği garanti altına alan sözleşme kuramını Türk sivil-asker etkileşimi üzerinden açıklamaktadır. Çalışma Türk sivil-asker etkileşimini çerçeveleyen sözleşmeyi kamu yararı-özel çıkar dengesi, erkler arası kontrol ve denge sistemi, yönetişim yapıları dengesi ve sivil-asker güven dengesi olmak üzere Yeni Kurumsal Yaklaşımın sunduğu dört düzeyde analiz ederek şiddetin sınırlandırılması, yönetilmesi ve yönlendirilmesinde demokratik kontrol ve askeri etkililik etkileşimini irdelemektedir.
Ferihan Polat İnsanlığın bugün hâlâ deneyimlemeye devam ettiği savaş, vahşet, şiddet gibi tüm olumsuz ve tahrip edici edimlerinin arkasında, kolektif bilinç dışından köklerini alan travmatik duygu deneyimlerinin önemli bir etkisi vardır. Kolektif bilinç dışının bilince çıkamaması irrasyonel aklın edimlerini yaygınlaştırmış, insanın kendini güvende hissetmek için yöneldiği egemen olma tutkusu sonuçta tüm insanlığı nevrozlu bir gelişmenin batağına sürüklemiştir. Bu nedenle, modern dünyanın ruhen sakatlanmış insanın yarattığı medeniyet, gruplar, dinler, etnik kimlikler ve milletler arasında her an patlamaya hazır bir çatışma potansiyelini içinde taşır. Bu çalışma, siyasal hayatta hoşa giden ya da hoşa gitmeyen davranışların, bir; grup, din, millet ya da ırka aidiyet ile açıklanamayacağı, insanlığa ait üyeler olarak hepimizin aynı özden, güdülerden ve deneyimlerden ilham alarak bireysel ve toplumsal hayatımıza yön verdiğimizi ortaya koymaya çalışmaktadır. Siyasal davranışın tarihsel ve sosyolojik boyutlarına ek olarak psikolojik nedenlerini açıklamaya çalışan Siyasal Davranışın Psikolojisi adlı bu eser, sosyal psikoloji ve siyaset psikolojisine ilgi duyan okurların başvuracağı bir kaynak olma iddiasını taşımaktadır.


Adem Doğan, Göksel Göker Siyasal İletişim Araştırmaları kitabı, teorik ve uygulamalı araştırmaları içeren makalelerden oluşmaktadır. Bu kitapta; yerel ve genel seçimlerdeki seçmen davranışını etkileyen faktörler, siyasal iletişim sürecinde kullanılan temel stratejiler, siyasal reklamların yerel seçimlerde kullanımı ve etkileri, basın ve siyaset ilişkisi değerlendirilmektedir.
Kitabın önemli ayrıcalıklarından biri, genel ve yerel seçimlerde seçmen davranışına ilişkin araştırmaların bir arada bulunmasıdır. Ayrıca buna ek olarak siyasal iletişim çalışmaları kapsamında kullanılan siyasal reklamların çözümlenmesi ile siyasal iletişim çalışmalarında kullanılacak temel stratejilerin sunulmasıdır. Yine, siyasal iletişimin, özellikle bugüne kadar çalışılmamış bir saha olarak Elazığ ilinde uygulamalı olarak araştırılması kitabın en temel ayırıcı özelliklerinden biridir. Bu sebeple kitap, yerel siyaset bağlamında da önemlidir.
Cihat POLAT 'Siyasal propaganda', 'siyasal iletişim' ve 'siyasal pazarlama' kavramları bir arada kullanıldığında 1900'lerin ilk çeyreğinden günümüze kadar siyasal alanda kullanılan tanıtım, iletişim ve ikna yaklaşımlarının kısa bir özeti ve bu yaklaşımların gelişim seyri ortaya çıkar. Ancak siyasal yaşam gibi son derece dinamik ve her gün yeni doğuşlara, yeniliklere ve sürprizlere gebe bir alanda yüz yıl ya da elli yıl öncesinin anlayışları ve yöntemleriyle yola devam edilebilir mi? Elbette 'Hayır!' Çünkü bu, yaşamın akışına ve doğasına aykırı bir durumdur. Bu nedenle tek taraflı, tek yönlü ve tek özneli propaganda yaklaşımı 1950'lerden sonra –siyasal iletişimin getirdiği radikal paradigma değişimine bağlı olarak- yerini yavaş yavaş iki taraflı ve iki yönlü bir yaklaşım olan siyasal iletişime bırakmıştır. Ancak siyasal iletişim de siyasal alana (mesaj odaklı) belli bir perspektiften bakmaktadır.
Hâlbuki, 21. yy'da söz konusu alana bütün unsurları ve çevresiyle birlikte daha sistematik, çok yönlü, seçmen odaklı, seçmen memnuniyetini merkeze alan ve bütüncül yöntem ve yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Asli enstrüman olarak iletişimi kullanan siyasal pazarlama (parti ve aday gibi), siyasal unsurların amaçlarına siyasal alanın asli yapı taşları olan seçmeni merkeze alarak ve seçmen memnuniyetini sağlayarak ulaşabileceklerine inanır. Siyasal alanı bir pazar olarak görür ve ona yaklaşımında pazarın bütün unsurlarını, birbirleriyle ilişkilerini, etkileşimlerini ve bütün çevresel faktörleri birlikte ele alır; belirlenen amaçlara siyasal pazarlamanın araçlarını, yöntemlerini ve kendine özgü bakış açısını kullanarak ulaşmayı önerir. Bu öneri demokratik ülkelerde hızla kabul gördüğünden, bugün siyasal pazarlama yaklaşımı siyaset alanında yoğun olarak kullanılmaktadır.
Türkiye'de bu konularla ilişkili, siyaset bilimi ve siyasal iletişim alanlarında kendine özgü bakış açılarıyla yazılmış çeşitli kitaplar bulunmakla birlikte, siyasal pazarlamanın özgün ve sistematik bakış açısını ortaya koyan kapsamlı çalışmalar konusunda ciddi bir ihtiyaç vardır. Buradan hareketle bu kitap, tamamen fiili bir ihtiyaçtan kaynaklanarak yazılmıştır ve kitabın Türkiye'de siyasal pazarlama ve iletişim alanında önemli bir boşluğu dolduracağına inanılmaktadır.
Ahsen Saçlı, Aşkın İnci Sökmen Alaca, Aytekin Cantekin, Ergenekon Savrun, Fulya Köksoy, Gökhan Çapar, Halil Emre Deniş, Halil Kanadıkırık, Hasan Acar, İbrahim İrdem, Mehmet H. M. Bektaş, Ozan Kavsıracı, Serkan Yenal, Süleyman Temiz, T. Gökhan Özçelik, Yunus Karaağaç “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” Bu sözle Herakleitos, zamanının çok ötesine bir mesaj göndermekteydi. Günümüzde zamana yenik düşen dünya ve insanlık, bu sözü her geçen saniyede yaşayarak doğrulamaktadır. Bir saniye öncesine dönmenin imkânsızlığı, pek çok alanda olduğu gibi uluslararası politikada da sürekli değişen ve dönüşen bir ortamı doğurmaktadır. Terörizm de uluslararası politikadaki diğer her şey gibi değişmektedir. Özellikle 11 Eylül Saldırıları, dünyada terörizmin değişim ve dönüşümünde katalizör etkisi yaratmış ve yeni bir başlangıç oluşturmuştur.
Siyasal şiddet, toplum ya da devlet kanalıyla gerçekleşen politikanın şiddet yoluyla işletilmesini ifade ederken radikalizm (köktencilik), bilim, din ve politikada temelden değişiklik yapma eğilimini ifade etmektedir. Bu kitapta terörizm, siyasal şiddet ve radikalleşme boyutuyla işlenmiştir. Alanında uzman akademisyenlerden oluşan yazar kadrosuyla ve uzun uğraşlarla hazırlanan bu kitabın, öğrencilere, akademisyenlere, güvenlik kuvvetlerine ve konuya ilgi duyan genel okuyucuya hitap etmesi amaçlanmıştır.
Bekir GÜNDOĞMUŞ Seçmenlerin siyasal tercihlerini belirleyen etkenler üzerine yapılan çalışmalar Türkiye’de çok da uzun sayılamayacak bir süredir araştırmacıların ilgisini çekmektedir. Ancak demokrasiyi özümsemeye çalışan Türkiye’de siyasal yapının belirli bir düzene oturamamış olması nedeniyle bu çalışmaların tam olarak sağlıklı sonuçlar verdiğini söylemek zordur. Bu nedenle, yapılan araştırmalar¬da çıkan sonuçlar belirleyici olmaktan çok, fikir verici özellikte olmaktadır.
Şükrü Türköz Toplumsallaşma, bireyin içinde yaşadığı toplumun kültürünü kazanma sürecidir. Bu süreç, kişiye birçok alanda olduğu gibi toplumsal siyasal kültür hakkında da bilgi sahibi olma imkânı tanımaktadır. Başka bir ifadeyle birey, genel toplumsallaşma sürecinin bir parçası olarak siyasal açıdan da toplumsallaşmaktadır. Bu bakımdan siyasal toplumsallaşmayı bireyin üyesi olduğu topluma ait siyasal kültürü içselleştirme süreci olarak tanımlamak mümkündür. Siyasal toplumsallaşma süreci, çok erken yaşlarda başlayan ve hayat boyu devam eden bir süreçtir. Bu süreçte kişi üzerinde; aile, okul, akran grupları, siyasal olaylar, siyasal örgütler ve medya gibi birçok aracı değişen oranlarda etkili olabilmektedir. Bu kitapta, bireyin siyasal toplumsallaşma sürecine etkisi bakımından okulun, daha özelde ise eğitim-siyaset ilişkisi bağlamında Türkiye'de kuruluşundan bugüne siyasal tartışmaların değişmez bir öznesi olan İmam Hatip Liselerinin rolüne odaklanılmıştır. Bu çerçevede İmam Hatip Liselerinin mezunlarının siyasal kültürü, siyasal tutumları ve siyasal davranışları üzerindeki olası etkilerinin boyutlarını mümkün olduğunca geniş bir perspektiften ele alarak tespit edebilmek temel amaç olarak belirlenmiştir.
Ahmet Tarık Türkmenoğlu Bireysel yaşam pratiklerinden sosyal yaşam pratiklerine, sosyokültürel yapıdan siyasal yapıya kadar toplumsal yaşamın birçok yönünü etkileyen medya, günümüzün temel tartışma konuları arasında yer almaktadır. Medyanın siyasete yönelik etkileri bu tartışmaların içinde önemli bir yere sahiptir. Siyasal alanı birçok yönden etkileyen medya siyasal toplumsallaşma sürecinin de önemli bir aktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Modern toplumlarda medyanın birçok insan için en başat vakit geçirme aracı hâline gelmesi ve bundan dolayı zamanlarının çoğunu medyayı takip ederek geçirmesi, her türlü bilgiye medya vasıtasıyla ulaşabiliyor olmaları ve bunun karşılığında da medyanın kültürden sanata, ekonomiden siyasette kadar birçok alandaki bilgi ve içeriği çok kısa bir zamanda çok geniş kitlelere ulaştırabilmesi medyanın bu konudaki önemini arttırmaktadır. Bu kitap, medyanın siyasal hayat üzerindeki etkisini siyasal toplumsallaşma özelinde teorik ve ampirik olarak ele almaktadır.
Ali Fuat Gökçe Siyaset bilimi, 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra bağımsız bir bilim dalı olarak akademik alanda incelenmeye başlanmış ve üniversitelerin önemli kürsülerinden biri olmuştur. Siyaset bilimi diğer bilim dalları ile birlikte çalışıldığında oldukça geniş bir alana hitap etmektedir. Her bilim dalında olduğu gibi siyaset biliminin de kendisine ait kavramları ve tanımlamaları mevcuttur. Bu kavram ve tanımların siyaset bilimine ilgi duyanlar ve siyaset bilimine yeni başlayanlar ile siyaset bilimi öğrencileri tarafından öğrenilmesi ve siyaset biliminde ileri okumalar yapmak isteyenlerin bu temel kavramları bilmesi gerekmektedir.
Bu kitapta, modern siyaset biliminin temel kavramları yeni araştırmalar ve gelişmeler ekseninde incelenmektedir. Bu kavramlar arasında klasik siyaset bilimi kitaplarında yer alan; siyaset ve siyaset bilimi, devlet, siyasal iktidar, egemenlik, meşruiyet, siyasi partiler, seçim sistemleri, elitizm, demokrasi, siyasal katılma, siyasal kültür, baskı ve çıkar grupları ve kamuoyu gibi kavramların yanı sıra ideoloji ve ideolojilerin kısa açıklamaları ile günümüzde siyaset biliminde kullanılmaya başlanan küreselleşme kavramı yer almaktadır.
Funda Gençoğlu Siyaset, bize zannettiğimiz kadar uzak mı? Siyasal meseleler, söylendiği kadar karmaşık ve anlaşılması zor mu? Siyaset kötü ve kirli bir alan mı? Bu kitap, bu sorulara “Hayır.” yanıtını verirken siyasetin en nihayetinde birlikte yaşamanın insanlık onuruna yakışır yollarını bulma çabası olarak görülebileceği düşüncesine yaslanır. Böyle bir yaşamı kurmak ve onu koruyabilmek için ihtiyaç duyacağı kuralların neler olması gerektiğine karar vermekle ilgili her türlü insani eylem, gündelik hayata dair sıradan süreçler de dâhil olmak üzere, siyaset kavramına içkindir. Bu kitap, bu eylemlerden düşünmenin ve bilmeye çalışmanın değerine, düşüncelerin ve kavramların daha iyi bir dünyayı kurma çabasındaki önemine inananlara katkı sunmak istemektedir.
Ahmet Çoymak, Binnur Özkeçeci Taner, Cengiz Erişen, Elif Erişen, Elif Sandal Önal, Evanthia Lyons, Irmak Olcaysoy Ökten, Mirona Gheorghiu, Nagihan Taşdemir, Nebi Sümer, Nevin Solak, Onurcan Yılmaz, Özden Melis Uluğ, Özlem Dirilen Gümüş, Reşit Kışlıoğlu, S. Adil Sarıbay, Serkan Pakhuylu, Ulrike Niens, Vamık Volkan Bu kitap, her biri kendi alanında uzman öğretim üyeleri ve uzmanlar tarafından kaleme alınmıştır. Özellikle bu ülkede yaşayan okuyucuları hedef kitle olarak belirlemiş ve bu alanda şimdiye kadar yazılmış olan yerel ve uluslararası ders kitaplarında yer alan konuları, daha güncel bir bakış açısıyla ele almış kaynak bir kitaptır.
Bu kitap yazılırken aslen siyaset bilimi, kamu yönetimi, psikoloji, sosyoloji ve uluslararası ilişkiler gibi çeşitli bölümlerde açılan özellikle "siyaset psikolojisi" ve "siyasal davranış" gibi derslerde kullanılabilecek Türkçe yazılmış kaynak sıkıntısına bir ölçüde çözüm üretebilmek amaçlanmıştır.
Kitabın bu ilk cildinin içerisinde sırasıyla şu konular yer almaktadır: siyasal ideolojiler, araştırma yöntemlerine genel bakış, nitel ve karma araştırma yöntemleri, büyük grup kimliği, etnik çatışma, ırkçılık ve soykırım, siyasi liderlik, politik sistem algısı ve duygular, kolektif eylem, vatandaşlık ve politik güven, politik iletişim, kamuoyu ve medya.
Konuların anlaşılmasını kolaylaştırmak adına, yine bu ülkenin okuyucusuna hitap eden, güncel hayattan ve ülke meselelerini ilgilendiren örnekler seçilmiş; böylece okurların, kitapta siyasal davranışları anlatılan aktörlerin yerine kendilerini koyabilmelerine yardımcı olmak hedeflenmiştir.
Banu Cingöz Ulu, Beril Türkoğlu, Demet İslambay, Elif Çelebi , Eric A. Zillmer, Gülden Sayılan , Gülseli Baysu , Müjde Peker, Nazan Avcı , Özgen Yalçın , Özgür Güldü, Özlem Dirilen Gümüş , Reşit Kışlıoğlu, Robert W. Booth, Vanessa Tinker, Yasemin Gülsüm Acar Kitabımızın birinci cildinin basımının ardından geçen yaklaşık bir buçuk yıl sonra şimdi de ikinci cildi sizlerle buluşturmanın heyecanı ve mutluluğunu yaşıyoruz. Umarız bu cildimiz de ilk cildin gördüğü ilgiyi görür ve ileriki basımlarla alan yazında en çok bilinen, okunan ve okutulan kitaplar arasında yerini alır.
Bu cilt de yine ulusal ve uluslararası alanda siyaset psikolojisinin en temel konularını ele almaktadır. Konuları arasında; göç, milliyetçilik, sosyal toplumsallaşma, terörizm, toplumsal cinsiyet, çatışma yönetimi, barış, biyolojik yaklaşımlar, temsil ve dil, grup, kişilik ve kültür yer almaktadır. İlk cildin konularıyla birlikte düşünüldüğünde alanda çalışılan konuların neredeyse tamamını alanın uzmanlarıyla birlikte inceleme fırsatı yakalamış bulunmaktayız.
Özellikle alanı bilen ve bu alandaki bilgi birikimine yatırım yapma arayışında olanların gereksinimlerini büyük ölçüde karşılama iddiasında olan bu kitabın her iki cildinin etkisinin zaman içerisinde daha da yaygınlaşacağına inanıyor, alanın uzmanları olarak bizlerin çabalarının bunlarla sınırlı kalmayacağına inancınızın tam olmasını istiyoruz.
Daha sade ve güncel bir dille siyaset psikolojisini anlatmaya devam etmek en öncelikli hedeflerimiz arasında yer almaktadır.
Umuyoruz bir gün bu hedefe de ulaşmış olarak bu satırlarda buluşuruz.
Adem Sağır, Ali Babahan, Armağan Öztürk, Bülent Kara, Damla Topçu, Fahri Çakı, Gamze Aksan, Hakan Arıkan, M. Yavuz Alptekin, Mehmet Zeki Duman, Nazmi Avcı, Olgun Közleme, Taner Tatar, Ümmet Erkan Bu kitap; Siyaset Sosyolojisi dersini veren akademisyenlerin öğrencilerine tavsiye edebilecekleri bir ders kitabı içeriğinin yanı sıra sosyal bilimlerin çeşitli alanlarından araştırmacıların, akademisyenlerin ve meraklı okuyucuların konuyla ilgili sorularına cevap verebilecek içeriğe de sahip kapsamlı bir kitaptır. İçeriğindeki bu konu zenginliğinin tüm okurlarına faydalı olması dileğiyle...
• Siyaset ve Toplum
• Siyasetin Bağımlılığı ve Özerkliği: Ortodoks/Neo/Post-Marxizm
• Site-Toplumlarından Modern Uluslara Siyasal İktidar, Otorite, Hegemonya ve Meşruiyet
• Toplumsal Sözleşme Kuramları ve Siyaset Sosyolojisi İçin Önemi
• Ulus, Ulusçuluk, Ulus-Devlet ve Ulus İnşası
• Siyasal Rejimler ve Toplumsal Bağlamı
• Siyaset ve Toplum Yaşamında Seçkinler
• İdeoloji, Siyasi İdeolojiler ve Toplum
• Din ve Siyaset
• Sivil Toplum, Siyaset ve Devlet
• Toplumsal Hareketlerin Mahiyeti Dünü, Bugünü ve Geleceği
• Siyasal Kültür
• Siyasal Sosyalleşme ve Siyasal Katılım
• Kamuoyu, Propaganda ve Siyasal İletişim
Bruce I. Newman “Onlarca yıl siyasi kampanyalar ticari kurumların gelişimine yönelik tasarlanan pazarlama ilke ve tekniklerini kendilerine göre uyarlamaya çalışmışlardır. Ancak yine, onlarca yıldır kampanyaların bu mantık üzerine kurulu olması siyasal alanda kullanılan pazarlamanın, ticari dünyayla rekabet edebilmesine adeta engel teşkil etmiştir. Bu süreç Obama'nın 2008 ve 2012 yıllarındaki kampanyalarına kadar da böylece devam etmiştir. Siyasal pazarlama akademisyenlerinin üstadı olan Bruce Newman bu aydınlatıcı çalışmasıyla Obama Modeli üzerinden ticari ve siyasi kurumlara yönelik başarılı kampanya yürütme konusunda değerli derslerle birlikte pazarlamada yaşanan paradigma kaymasını gözler önüne sermiştir. Bu eseri okumanın tam sırası; şiddetle tavsiye ederim”.
DENNIS W. JOHNSON
Emekli Profesör (George Washington Üniversitesi), Siyasi Danışmanlar ve Amerikan Seçimleri kitabının yazarı
“Amerikan başkanlık kampanyalarının analizinde 'ne oldu' sorusuna sıkça değinilirken, sadece Newman bunun ötesinde 'niçin' ve 'nasıl' sorularına da açıklık getirmiştir. Newman, Madison Bulvarının uyarlama savaşı verdiği siyasal pazarlamayı sofistike seviyeye iten inovasyon ve stratejileri gözler önüne sermiştir”.
TOM EDMONDS
Amerikan Siyasi Danışmanlar Birliği ve Uluslararası Siyasi Danışmanlar Birliği eski başkanı
“Eğer ticari bir faaliyet yürütüyorsanız bu kitabı okumalısınız. Siyasal kampanya yönetiminde yer alıyorsanız bu kitabı okumalısınız. Kâr amacı gütmeyen bir örgüt yönetimindeyseniz bu kitabı okumalısınız. Bu eser, bahsi geçen üç alanda kullanılabilecek yeni pazarlama stratejileri konusunda aydınlatıcıdır”.
RICK RIDDER
Siyasi danışman ve profesör (Denver Üniversitesi)
Cihat POLAT Siyaset kendine özgü bir alandır ve hata kaldırmaz. Siyasi adayların ve siyasetçilerin ise hataların çoğunu çoğu zaman basit ve sıradan konularda yaptıkları görülüyor. Ancak bazı hataların telafisi olmuyor. Bu alana çıkan birinin yapacağı küçük bir hata, onu yarışın dışına itebiliyor ve bütün emeklerin boşa gitmesine neden olabiliyor. Gereksiz bir hatadan dolayı ancak uzun yıllar sonra yakaladığı bir fırsatı elinden kaçıran çok sayıda siyasetçi bulunuyor. Benzer şekilde, birçok kişi aynı sebepten dolayı siyaset sahnesinden ayrılmak zorunda kalırken, birçoğu da gereksiz yere prestij kaybına uğruyor.
Hangi iş ve uğraşı ile meşgul olunursa olunsun, onun temel ilkelerini ve kurallarını öğrenmek esastır. Özellikle siyaset düşüncesi ve planı olan, siyasete yeni atılan, hâlen siyasetle uğraşan veya bu alanda kendini geliştirmek isteyen kişilerin 'siyasetin temel kurallarını ve olmazsa olmazlarını' mutlaka öğrenmeleri gerekir ki istenmeyen durumlarla karşılaşmasınlar.
Ancak her biri yüksek bürokrat, akademisyen, doktor, mühendis, avukat, ticaret erbabı, memur, esnaf, sendikacı vb. çok farklı mesleklerden ve yine çok farklı öğrenim altyapılarından olan siyasilerin, adayların ve ilgililerin, uzun uzun kitap okuyacak ve siyaset öğrenecek ne zamanları ne de imkânları oluyor. Onların ihtiyacı olan şey, siyaset sahasındaki temel ihtiyaçlarını karşılayacak, istedikleri zaman açıp bakabilecekleri, kolayca ve hızlıca okuyup anlayabilecekleri ve hemen uygulayabilecekleri bir başvuru kaynağı. Bu kitap tam da bunu sağlıyor.
Colin FLINT, Peter J. TAYLOR, Pearson Çok hızlı değişen günümüz dünyasında süreklilik ve süreksizlikleri anlaşılır kılmak, sağlam bir odak noktası ile birlikte esneklik de gerektiriyor. ColinFlint ve Peter J. Taylor entelektüel açıklık, titizlik ve vizyonlarıyla bu entelektüel gerekliliği karşılayacak bir metin ortaya koyuyorlar. Flint ve Taylor, küresel düzeyde deneyimlediğimiz değişimleri dünya-sistemleri çerçevesinde bir teorik bağlama yerleştirerek, politik şiddetten terörizme, çevre felaketlerinden emperyalizme, ekonomik eşitsizliklerden dışlayıcı ve köktenci milliyetçi ve dini politikalara, toplumsal cinsiyetten kentlerin küresel politikalara etkisine kadar çok sayıda sorunu doğrudan ele alıyor ve bizlere farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Siyasi Coğrafya: Dünya-ekonomisi, Ulus-devlet ve Yerellik, başta uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi, siyasi coğrafya ve ilişkili alanlarda çalışanlar ve öğrenciler olmak üzere dünya politikasının işleyişini geleneksel ve alışılmış bakış açılarından farklı bir tarihsel ve coğrafi çerçevede anlamlandırmaya çalışan herkese temel bir metin sunmaktadır.
Betül Duman Bay, Mustafa Kemal Bayırbağ, Osman Alacahan Kürt meselesi, uzun yıllardır memleketimizin politika ve siyaset gündemini belirleyen ana maddelerinden biri olarak önemini koruyor. Farklı taraflarca siyasi söylem alanında inşa edilen ve ezber hâline gelmiş kanaatler ve ön kabullerden beslenen savlar, suçlamalar ve gerilimlerin bu meselenin çözümüne bugüne kadar bir katkıda bulunmadığı açıktır. Kendileri hakkında inşa edilmiş olan ve genellemelere dayanan “Kürt” ve “Türk” imgeleri/algıları siyaset alanında üretilmekte, bu meseleyi memleketin evlatlarının nasıl algıladıkları ve deneyimledikleri ise kendilerine nadiren sorulmaktadır. Sorulduğu durumlarda ise kutuplaştırmaya dayalı bir siyaset ortamında inşa edilen söylemlere, imgelere ve kanaatlere nasıl baktıkları ele alınmakta; kendilerinin neyi nasıl deneyimlediği sorusu havada kalmaktadır. Ayrıca bu konu, Anadolu'da asırlarca birlikte yaşamış Kürt ve Türk etnik kesimlerin evlilik, akrabalık, komşuluk yaparak hâlihazırda kopmaz bağlarla bir diğerine bağlı olduğu varsayımından hareketle uzunca bir süre sosyal kaynaşma bağlamında ele alınmamıştır.
Bu çalışma, yukarıda anılan eksikliklere bir yanıt olarak ortaya çıkmıştır. Araştırmacılar, siyasi ezber ve kanaatlerden önce, “gerçek insanlar”ın kendilerini ve (eğer gerçekten varsa) ötekilerini nasıl gördüklerini, meselenin temelinde yatan dışlanma/ayrışma olgularını hangi temellerde ve nasıl deneyimlediklerini, bir diğerinden maddi ve duygusal bir kopuş içinde olup olmadığını (ve eğer böyleyse bunun ne düzeyde olduğunu) ve ayrışma/kaynaşma olgusunun memleketin tüm coğrafyasında tek tip bir biçimde ortaya çıkıp çıkmadığını sormanın daha yerinde ve çözüme katkı sağlayacağı düşüncesini benimsemişlerdir.
Abdullah Yargı, Ali Ermiş, Ayşe Taşkın Demiralay, Ayşegül Kip, Beyza Oğuz, M. Halit Ateş, Maşite Sevimli, Mehmet Emin Sarıkaya, Mustafa Özer, Münteha Çağatay, Özcan Güngör, Sevde Öztürk, Yasemin Özsoy, Yusuf Yaralıoğlu Bu kitap, her ne kadar din sosyolojisi bilimi çerçevesinde yürütülmüşse de esas olarak siyaset sosyolojisi, siyaset bilimi, tarih ve teolojinin temel konu ve argümanları bağlamında tamamlanmıştır. Gerçekte siyasal olan ile toplumsal olan iç içedir ve siyaset, doğası gereği “ilişkiseldir”. Bu ilişkisellik bağlamında hem teolojik hem düşünsel manada dinin siyasetle ilişkisi de önem arz etmektedir.
Din ve siyaset ilişkisini nasıl anlamalı? Bu, modern zamanlarda her din mensubunun, özellikle Müslümanların zihnini fazlasıyla meşgul eden bir soru(n)dur. Yaşanan siyasi, tarihî, sosyal, kültürel ve bilhassa Batı hegemonyasının etkin olduğu dönemlerde ve adalet arayışı içinde geçen zamanlarda insanların bu konuya dair soruları devam etmektedir/edecektir.
Bilindiği kadarıyla tarih boyunca geleneksel toplumlardan başlayarak bütün toplum biçimlerinde siyasal yapılanmaların din ile ilişkisi olmuştur. Bu, bazen din adamlarının doğrudan yönetme talebini ve erkini kullanma şeklinde bazen de siyasi liderlerin, din adamlarının desteğini alarak devlete ve yasaya dini meşruiyet kazandırma şeklinde işlerlik kazanmıştır. Bu tecrübeler sonucunda ortaya çıkan bazı ideolojiler ve bunların pratik sonucu olan bazı siyasal hareketler dünyanın her tarafında gündeme gelmiştir. İdeolojiler ve siyasal hareketler dünyada çözüm üretme, adına pek çok düşünce ve mücadele ortaya koyarak iddialarını ispatlama derdine düşmüşlerdir.
İşte bu kitap; siyaset ve din ilişkisini, teorik, teolojik ve tarihî temelde ele alırken siyasal ideolojiler, Türkiye'de siyasal partiler ve siyasal parti seçmenlerinin eğilimlerini tartışmıştır. Böylesi kompleks yapıda bir ilişkisellik barındıran din ve siyaset alanında akademik üretim yapmak kolay değildi ancak her şeye rağmen kitap genç akademisyenlerin cesareti, titizliği, okumaları ve geleceğe bir iz bırakma düşünceleri sayesinde vücut buldu.
Zeki Açıköz, Özcan Yıldırım “Siyasetin Sofrası, Türk siyasetinin yakın tarihine damga vuran isimlerin yeme içme alışkanlıkları ve sofra kültürünü kayıt altına alan ilk kitap. Okurlarını, siyasetçilerin merak edilen sofralarına konuk eden arşiv niteliğindeki bu kitabın, Türk mutfağının yazılı kaynakları arasında önemli bir yere sahip olacağını düşünüyorum”.
Master Şef Mehmet Yalçınkaya

“Yarım asra yakın süredir mutfağımıza emek veren Türkiye Aşçılar Federasyonu Başkanı Zeki Şef, Siyasetin Sofrası kitabı ile âdeta modern Türk aşçılığının kısa tarihini anlatmış. Mutfak emekçilerinin duygu ve düşüncelerine tercüman olan bu kitap, genç aşçılar ve aşçı adaylarının yararlanacağı muazzam bir eser niteliğinde”.
Etin Profesörü Cüneyt Asan

“Birlikte Kraliçe Elizabeth ve Barack Obama’nın da aralarında olduğu dünya liderlerini ağırladığımız Zeki Açıköz, âdeta orkestra şefi gibi mutfakta ekibini kusursuz yöneten, öncü ve yenilikçi bir şef. Türkiye’de devlet adamlarının yeme içme kültürünün kitabını sadece o yazabilirdi, o da bu kitapla bunu yapmış”.
Sheraton Ankara Oteli eski Genel Müdürü Jacques Chevasson
Uğur Özgöker - Erdoğan Mert Doğrudan demokrasinin, nüfusun artışı ve coğrafi genişlemeler dolayısıyla teknik olarak imkânsızlaştığı, çözüm olarak temsili demokrasiye geçildiği bilinmektedir. Ancak temsili demokrasi, halkın yönetime katkısını çok ciddi oranda kısıtlamaktadır. Fakat sanayi çağını da aşarak bilgi çağına ulaşmış olan dünyamızın özellikle bilgisayar ve internet teknolojilerindeki gelişmelerle “global bir köy”e dönüştüğü sıkça dillendirilir olmuştur.
Malların ve hizmetlerin serbestçe dolaşması, ticari faaliyetlerin sınırları aşarak dünyayı globalleştirmesi, modern dünya vatandaşları için bir gurur vesilesi olmuştur. Aynı şekilde bilginin de sınır tanımaksızın dünyayı köyleştirmesi de bir gurur vesilesi olmaktadır. Şu hâlde, herhangi bir köyde doğrudan demokrasinin uygulanabileceğine kimse itiraz etmediğine göre, dünya isimli köyde de doğrudan demokrasinin muteber kılınmasının zamanı gelmiştir. Elbette “Antik Yunan doğrudan demokrasisi”nin şekil şartlarını yerine getirmek mümkün değildir, şart da değildir. İnsanları bir arenaya toplamak, onların belli sürelerde konuşma yapmalarını sağlamak, onlara bu toplantılara katılmalarını teşvik etmek için ücret vermek gibi zamana özgü uygulamaların yapılması amaçlanmıyor. Günümüz bilgisayar ve internet teknolojisi ile bundan çok daha sağlıklı bir model kurularak doğrudan demokrasinin temel şartları sağlanabilir. Teknolojinin insan hayatını kolaylaştırma işlevini yerine getirdiği için sürekli geliştiğini kabul edersek, yönetim sistemleri üzerinde uygulanacak tekniklerin de verim alındıkça geliştirileceğini, teknikler geliştikçe yönetim sistemlerinin de paralel olarak gelişeceğini öngörmek zor değildir.
Dünyada çok küçük bir azınlık dışında doğrudan demokrasiyi tecrübe eden bulunmadığı için “Doğrudan demokrasi nedir, temsili demokrasiye göre artısı nedir?” sorusunu herkesin anlayacağı örneklerle cevaplamak ve bu kavramı somutlaştırmak gerekir: Temsili demokrasi, tuttuğunuz takımın maçını televizyondan izlemek gibidir. Bir oyuncu değişikliğiyle takımınızın kolayca galip geleceğini düşünüp oturduğunuz yerden haykırabilirsiniz. Sizi hiç kimse duymaz. Çok büyük uğraşılar sonunda ve uzun bir zaman sonra fikrinizi teknik direktöre iletmeniz mümkün olabilir belki ancak artık zaten söyleyeceklerinizin anlamı kalmamıştır zira maç bitmiş, iş işten geçmiştir. Doğrudan demokrasi; maçı sahadan, yedek kulübesinden hatta teknik direktörün yanından izlemek gibidir. Önerinizi teknik direktöre anında iletebilirsiniz. Sizi dinlemezse o anda tüm seyircilerin katıldığı bir oylama isteyebilir, önerinizi stat hoparlöründen anons edebilir, oylamada çoğunluk fikrinizi desteklerse teknik direktörün istediğiniz oyuncu değişikliğini yapmasını sağlayabilirsiniz.
Sertaç Canalp Korkmaz Terör örgütleri, ortaya çıktıkları andan itibaren varlıklarını sürdürebilmek için militan kaynağına ihtiyaç duyarlar. İhtiyaç duyulan militan kaynağının devşirilmesinde ise etkili bir propaganda hayati rol üstlenmektedir. Zira hiçbir terör örgütü yoktur ki herhangi bir propaganda aracına başvurmadan varlığını sürdürebilsin. Bu sebeple terör örgütleri hedef kitleleri propaganda aracılığıyla etkilemenin yollarını aramaktadır. Terör örgütleri tarafından gerçekleştirilen propaganda aracılığıyla öncelikli olarak hedef kitle yönlendirilir, ardından devşirilir. En son aşamada ise devşirilen sempatizan, endoktrinasyon sürecinden geçirilerek yeni bir kimliğe sahip militan ortaya çıkarılır.
Bu kapsamda, terör örgütlerinde ortaya konan kimliğin ne şekilde inşa edildiği, kimlik inşa süreçlerinde hangi temalara önem verdiği ve bu temaların hangi şartlar altında değişip değişmediğinin incelenmesi gibi başlıklar son birkaç yıldır radikalleşme ve terör çalışmaları tarafından yakından takip edilmektedir. Yapılan bu çalışmada ise terör örgütü PKK tarafından 1982 yılından itibaren kesintisiz olarak yayınlanan ve PKK'nın örgütsel kimliği olarak kabul ettiği propaganda materyali Serxwebun dergisinin 1982-2019 yılları arasındaki sayıları kimlik inşası kapsamında ele alınmıştır. Böylelikle PKK'nın hangi kavramlara sıkça atıf yaptığı ve hangi temalara değindiği analiz edilerek terör örgütünün inşa etmeye çalıştığı kimlik ortaya konulmuştur.
Abdulkadir Macit, Adem Alper Özcan, Ahmet Vedat Koçal, Ali Erken, Doğacan Başaran, Ergenekon Savrun, Halil Emre Deniş, Hasan Acar, Hüseyin Çavuşoğlu, İhsan Ömer Atagenç, Mehmet Tan, Murat Sarı, Münevver Kata, Nuri Gök, Özkan Demir, Süleyman Ekici, Şerif Demir, Yücel Karadaş Siyaset Bilimine katkı sağlama çabasıyla ortaya koyulan çalışmalardan oluşan ve Türk Siyasal Hayatını şekillendiren tarihi dönemeçleri içerisinde barındıran bu kitapta; Türk Siyasal Hayatıyla ilgili sosyolojik bir tahlilden ziyade bu süreci tarihselliği ile ele alan bütüncül bir bakış açısı yer almaktadır. Bunun yanında vaka analizlerinden ziyade siyasi ve toplumsal yaşamı etkileyen önemli kırılma anları tasvir edilmektedir.
Kitap; Osmanlı Modernleşme süreci ile başlayan Türk Siyasal Hayatını, 24 Haziran 2018 seçimleri ile Türkiye'de kalıcı istikrar modeli olarak uygulamaya geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile sonuçlanan süreç bağlamına yerleştirerek değerlendirmektedir.
Osmanlı Modernleşmesi ile başlayan Türk Siyasal Hayatı, aynı zamanda bir yolculuğun da adıdır: Darbeler, koalisyonlar, azınlık hükümetleri, siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar, bu yolculukta, yolu oluşturan temel yapı taşlarından birkaçına örnek verilebilir. Bu kitap, tüm bu süreci bir yolculuk olarak ifade etme çabasındadır.
Durmuş Ali Koltuk Bu çalışmanın amacı, Türkiye'de 1961 Anayasası'yla kurulmuş olan Anayasa Mahkemesinin kapattığı ilk siyasi parti olan Millî Nizam Partisi (MNP, 26 Ocak 1970 - 20 Mayıs 1971) ile onun devamı niteliğindeki Millî Selamet Partisinin (MSP, 11 Ekim 1972 - 12 Eylül 1980) siyasi faaliyetlerinin ortaya koyulmasıdır.
Bu çalışmada, bu partilerin programları, seçim bildirileri ve siyasi faaliyetleri değerlendirilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Arşiv ve Dokümantasyon Dairesi, Millî Kütüphane ve Türk Tarih Kurumunda dönemin gazeteleri (özellikle Cumhuriyet ve Millî gazete) taranarak Millî Nizam ve Millî Selamet partilerinin programları, seçim bildirgeleri ve siyasi faaliyetleri değerlendirilmiştir. Bununla birlikte Başbakanlık, Devlet İstatistik Enstitüsünün yayınlamış olduğu 1973 ve 1977 genel seçimlerinin resmî sonuçları da yorumlanmıştır. Ayrıca da bu partilerin önde gelenlerinden olan M. Gündüz Sevilgen, Süleyman Arif Emre gibi kişilerin de hatıratlarından yararlanılmıştır.
Osmanlı Devleti'nin son dönemine kadar uzanan İslamın siyasileştirilmesi, her iki partinin de temel dayanak noktasını oluşturmuştur. Cumhuriyetin ilanından II. Dünya Savaşı'nın bitimi olan 1945'e kadar tek parti yönetimiyle idare edilen Türkiye'nin, ABD ve İngiltere'nin liderliğinde müttefik kuvvetlerin İkinci Dünya Savaşı'nı kazanması sonucu da Türk siyasal sisteminin demokratikleşme sürecinin hızlanmasında etkili olmuştur.
1950'lerden sonra Türkiye'nin sanayileşmesi, altyapı çalışmaları, yeni kara yollarının yapılması, tarımda makineleşme gibi faktörler, köylerden şehirlere doğru göçe yol açmıştır. Şehirlerdeki artan bu nüfus, her iki partinin oy potansiyelinin temelini oluşturmuştur. Şehirleşme süreciyle birlikte nüfusun yapısındaki bu sosyolojik değişim, gelecek yıllarda bu iki siyasi partinin Türk siyasi hayatında etkili bir rol oynamasına yol açmıştır.
Hasan Berke Dilan 1789 Fransız İhtilali'nin Osmanlı coğrafyasına etkisi tarihî bir olgudur. Batılılaşmanın kaynaklarını burada aramak gerekir. Mekteplerin açılması, topluma yeni bir dinamik kazandıracaktır. Bu dinamik, Jön Türkler hareketidir. Anayasal hareket, Jön Türkler'le başlar. Amaç padişahın iktidarına sınırlama getirmektir. 1876 Anayasası II. Abdülhamid istibdadına çarpacak; İttihat Terakki iktidara taşınırken Almanya'nın safında Birinci Dünya Savaşı'na giren Osmanlı İmparatorluğu parçalanacaktır.
19 Mayıs 1919'da halk kahramanı Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkması da önemli bir tarihî olgudur. Parçalanmış imparatorluğun küllerinden yeni bir Cumhuriyet kurulacaktır. Cumhuriyet devrimleri gerçekleşirken iç ve dış dinamikler rahat durmayacak; şeriat yanlısı, padişah yanlısı, hilafet yanlısı, saraylısı Ankara Hükümeti'ne karşı ayaklanacaklardır.
Türkiye II. Dünya Savaşı'na girmeyecek ama taraf olacaktır. Savaş sonrasında çok partili siyasal rejime geçilirken CHP'nin içinden çıkan bir grup Demokrat Parti'yi (DP) kuracak; bu parti, 1950 yılı seçimlerinde iktidara gelecektir. DP, 1957 yılından sonra ekonomik başarısızlığa uğrayacak ama iktidarı bırakmak istemeyecek; 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi'ne neden olacaktır. Siyasi hayata önce 12 Mart 1971 muhtırasıyla, sonra 12 Eylül 1980 darbesiyle müdahale edilecektir. Yasaklı 1982 Anayasası toplumu dengesiz arayışlara itecek; Avrupa treninden indirilen Türkiye, Amerika'nın yönlendirmesiyle Ortadoğu çıkmazına saplanacaktır. Bu konjonktürün mimarları arasında başarısız koalisyon hükümetleri yer alacaktır.
Yirmi yıllık ders notlarından oluşan bu kitabın tüm okurlarına Türk siyasi hayatını anlamada faydalı olması dileğiyle…
Mustafa Köksal Türk siyasi tarihinin 1400’lü yıllardan itibaren Divan-ı Hümayun’dan başlayarak 1877 Meclis’i Umumi ve nihayet 23 Nisan 1920’de TBMM ile olgunlaşan “parlamento kültürü”nün kayıtlı olan ya da araştırmalarla ulaşılabilen arşivlerini farklı bir açıdan inceleyerek “ilk”lerini bir araya getiren bu kitapta; - Türk siyasetinin, paramenter sistemin, “ilk”lerini yaşayarak her dönem biraz daha olgunlaştığını, -Bazı dönemlerin yazılı belgelerine ulaşılamasa da parlamentonun “ilk”lerinin bir hafızasının olduğunu, - Milli egemenlik anlayışının tartışmasız önceliğini ve yasama ve yürütmenin yaşadığı tecrübeleri - Ve sonunda insan merkezli milli bir yönetim ve egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu anlayışının ülkemizde giderek yerleştiğini ve bunun da zamanla geliştiğini görmek mümkündür.
Abdullah AYDIN, Ahmet Tarık TÜRKMENOĞLU, Aziz BELLİ, Emre Osman OLKUN, Faruk TEMEL, Hikmet Salahaddin GEZİCİ, Mustafa Burak ÇELEBİ, Onur ÖNÜRMEN, Yasin TAŞPINAR, Yunus NAMAZ 2014 yılında Türkiye'nin kritik ana gündem maddelerinden birisi hiç şüphesiz ilk defa halk tarafından seçimi gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Recep Tayyip Erdoğan, Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş'ın yarıştığı seçimlerde; Recep Tayyip Erdoğan en yüksek oy oranına ulaşarak; Türkiye'nin ilk defa halk tarafından seçilen 12. Cumhurbaşkanı olmuştur. Bu seçim; bir yönüyle vesayetçi anlayışın sona erdiğinin göstergesi, diğer yönüyle ise Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı makamının demokratikleşmesi açısından önemli bir kilometre taşı olarak Türk siyasi hayatında her zaman hatırlanacaktır.
Türkiye'de 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi adeta genel seçim havasında yürütülmüştür. Üç aday yürüttüğü siyasal kampanya faaliyetleriyle; bir yandan neden kendilerine oy vermeleri gerektiğini vatandaşlara anlatırken, aynı zamanda diğer adayları desteklememeleri konusunda onları ikna etmeye çalışmışlardır. Rakip adaylara oy vermemeleri hususunda seçmen kitleleri etkilemenin en kolay ve kes¬tirme yollarından biri de siyasal kampanya faaliyetleridir. Günümüzde artan nüfusa bağlı olarak seçmen kitlelere ulaşabilmedeki güçlük, siyasal sorunların gittikçe karmaşıklaşması ve anlaşılırlılığının azalması, kitle iletişim teknolojisinin gelişmesi ve çeşitlenmesi karşısında; siyasi adayların seçmeni etkileyerek ikna edebilmesi için, profesyonel ekiplerin de yardımıyla daha yoğun bir çaba içerisine girdikleri gözlen¬mektedir.
işte farklı üniversitelerden bilim insanlarının bir araya gelerek, akademik işbirliğinin güzel bir örneğini oluşturdukları bu eser; siyaset bilimi ve siyasi iletişim perspektifin¬den hareketle, 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimini farklı yönleriyle mercek altına almaktadır. Bu çalışmanın iletişim, siyasal iletişim ve siyaset bilimi literatürüne önemli katkılar sağlayacağına yürekten inanıyor ve eserin ortaya çıkmasında emeği geçen bilim insanlarını kutluyorum...
Doç. Dr. Şükrü BALCI
Faruk Bilir Devlet içindeki en üstün buyurma kudretinin Millete ait olduğunu belirten Milli Egemenlik ilkesi, Türk Hukukunda ilk defa 1921 Anayasasında yer almış daha sonra 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarında aynen tekrarlanmıştır. Ayrıca Anayasanın 80. Maddesinde, bu maddenin bir sonucu olarak, Türkiye Büyük Millet meclisi üyelerinin, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil edecekleri hükme bağlanmıştır. Yani egemenliğin sahibi olan millet, bu egemenliğini ancak temsilciler aracılığıyla kullanabilir. Dolayısıyla, milletin temsili açısından, bu temsilcilerin belirlenmesi, hak ve görevlerinin neler olduğu, ne gibi güvencelere sahip oldukları ve görevlerinin ne zaman ve nasıl sona erdiğinin tespiti son derece önemlidir. Çalışma bu öneme haiz durumu detayları ile incelemektedir.
Muhammed Bozdağ Yıldızı her geçen gün parlayan Türkiye’nin tüm iç çatışmalarının temelinin siyasal yasaklama sistemiyle ilişkili olduğu dikkat çekmektedir. Türkiye, siyasi yasaklamayı en katı şekilde uygulamış ülkelerden biridir ve dünya tarihinin belki de en çok parti kapatan tek ülkesidir. Parti kapatma sisteminin odağında laiklik ve bölücülük kavramlarıyla özetleyebileceğimiz iki temel sorun bulunmaktadır. Edinilen ve çalışmaya zemin hazırlayan izlenim: “Türkiye’de AB reformları ne kadar etkili şekilde yapılıyor görünse de, bu iki sorunun çözümü sanılandan daha zor olabilir. Kopenhag siyasi kriterlerinin gerektirdiği demokratikleşme arayışları, tahmin edilenden daha çatışmacı bir zemine kayabilir. Reformların uygulanması için gerekli olan anayasal zemin, açıkçası henüz yeterince oluşturulmamış durumdadır.” şeklindedir. Çalışma, konuya ilgi duyan herkese faydalı, ufuk açıcı olacaktır.
Levent Kalyon Türkiye'nin jeo-stratejik konumu, ulusal ve uluslararası platformda siyaset üretmeye konu olacak değerdedir. Bu nedenle Türkiye'nin topraklarını kullanmak isteyecek sınır ötesi güçlerin olması ve Türkiye'nin tehdit algılamaları doğaldır. Ancak bugün, Cumhuriyet tarihi boyunca yükseliş eğiliminde olan savunma harcamalarının gerekliliğini sadece bu coğrafyaya ve bu coğrafyanın yarattığı tehditlere dayandırmak, Türkiye'nin jeo-stratejik konumu ile ilişkilendirmek tatmin edici ve gerçekçi değildir. Savunma politikalarımızın özgün olmadığı, Türkiye'nin gerçekleri temeline oturmadığı ve kurgulanan senaryolardan kaynaklanan tehditleri merkeze aldığı düşünülmektedir. Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu coğrafyada yaratılan askeri-politik ortamın kendiliğinden oluşmadığı ve Türkiye'nin savunma refleksini ve buna bağlı savunma harcamalarını sürekli canlı tutmaya teşvik edecek zeminin hegemon güçlerce hazırlandığına inanılmaktadır.
Dünya genelinde her yıl bir trilyon doların oldukça üzerinde savunma harcaması içeren bir savunma ve silah sektörü yaratılmıştır. Öyle ki milyonlarca insan bu sektörde istihdam edilmekte, yüzlerce dev şirket bu sektörden beslenmektedir. Dünyadaki gelişmeler ne olursa veya nasıl olursa olsun, bu dev şirketlerin ülkesinde ekonomik bir kriz yaşanmaması için bu sektörün aksatılmadan çalışması, silahların üretilmesi ve kullanılması, mühimmatın tüketilmesi gerekmektedir, gerisi detay veya senaryodur. Ancak, uluslararası kapitalizmin başat oyuncuları tarafından planlanan ve sergilenen bu detay veya senaryolar, azgelişmiş ülkeler için yaşanan gerçekler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu çalışmanın temel amacı, Türkiye’nin savunma politikalarının oluşumunda rol oynayan yapı, yönetsel tercihler, ulusal/küresel çevre ve dinamikleri inceleyerek ulusal savunma politikalarımızı analiz etmektir. Türkiye’nin Cumhuriyet dönemi savunma politikalarını tarihsel yaklaşımla analiz eden; savunma yapısı, karar mekanizmaları, politika belgeleri, politika aktörleri olarak politika oluşum sürecinin bileşenlerini bir bütün şeklinde inceleyen ilk çalışma özelliği taşıdığı değerlendirilmektedir. Savunma politikaları oluşum süreci incelenirken, dönemin özelliklerini yansıtan siyasi, askeri ve ekonomik çevre ile birlikte iç ve dış dünyanın savunma politikalarını etkileyen aktörlere de yer verilmiş, bu çerçevede sistem ve temel yaklaşımları merkeze alan değerlendirme ve öz eleştiriler yapılmıştır.
Mustafa Salep Türkiye'de çok partili siyasal hayata geçilmesi ve serbest seçimlerle iktidarın değiştirilebilmesi, Türk demokrasi tarihi açısından bir kazanım olmuştur. Demokrat Parti, 1950 yılında yapılan serbest seçimle iktidara gelmiş, 1954 ve 1957 seçimlerinde de başarı elde ederek on yıl iktidarda kalmıştır. 27 Mayıs 1960 tarihli askerî darbe ile Demokrat Parti iktidardan uzaklaştırılmış, Türk demokrasisi de inkıtaya uğramıştır. Bu kitapta, Türkiye'nin 1960-1971 yılları arasındaki siyasi serüveni incelenmiştir. Demokrasinin karşılaştığı sorunlar, yeniden normalleşme çabaları, mevcut ve yeni kurulan siyasi partilerin faaliyetleri, yeni anayasal ve siyasal ortamın devlete ve topluma yansımaları, 1961 seçim sonuçlarının zorunlu kıldığı koalisyon hükümetlerinin siyasi politikaları, 1965 ve 1969 seçim sonuçları ile 12 Mart 1971 tarihine kadar tek başına iktidarda kalan Adalet Partisi döneminde yaşanan öğrenci olayları, işçi eylemleri, gösteriler, mitingler, yürüyüşler, boykotlar, işgaller sonucu ve ideolojik nedenlerle ortaya çıkan siyasal ve toplumsal çatışmalara karşı çözüm arayışları ve nihayet Türkiye'nin yeni bir askerî müdahale ile karşı karşıya kalmasına dair konular kitabın içerisinde detaylandırılmıştır.
Erman AKILLI Bir devletin dış politikasına yön veren ögeler, değerler, normlar uluslararası sistemin konjonktürel durumuna göre dönemsel olarak farklılıklar gösterebilmektedir. Nitekim Soğuk Savaş Dönemi'nin güvenlik parametreleri zemininde şekillenen ve realist kuram dünya görüşü ile taçlandırılan dönemin Türk dış politikası, 11 Eylül sonrası şekillenen uluslararası sisteme de bağlı olarak “sert güç” anlayışından “yumuşak güç” anlayışına geçiş gösteren bir paradigma temelinde yükselmektedir. Elbette bu anlayışın özünde, küresel olarak, 11 Eylül saldırıları neticesinde artık güvenliğin klasik araçlar ile sağlanmasının mümkün olmadığının idrakinin yattığını da söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu bağlamda, Türk dış politikasını analiz etme ve dış politikaya yön veren yegâne nüveyi ortaya koyma gayesini taşıyan bu kitap, söz konusu gayeyi devlet kimliği-dış politika ilişkisi üzerinden ortaya koymaktadır. Zira Türk dış politikasının aldığı seyrin devlet kimliği minvalinde açıklandığı bu kitap içerisinde, dönemsel olarak Türk dış politikası incelemeye tabi tutulmuş ve bu bağlamda çeşitli devlet kimliği analojilerine yer verilmiştir. Ayrıca inşacılık kuramı anlayışı üzerinden TİKA, TÜRKSOY, T.C. Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü (Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü), Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumların son dönem Türk dış politikasına etki eden devlet kimliğinin inşasındaki etkileri incelenmiştir.
Işıl Arpacı, Osman Ağır Siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan çok hızlı değişim ve dönüşümlerin yaşandığı günümüz dünyasında devletler, yürütmüş olduğu politikalarla yaşamın değişik alanlarına yön vermektedirler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin uygulamakta olduğu politikaların ele alındığı bu kitapta; dış politika, ekonomi, sağlık, eğitim, güvenlik, kentleşme, tarım, yerel yönetim, demokrasi, göç, ulaştırma, çevre ve adalet politikaları, her biri alanında uzman akademisyenler tarafından yirmi yedi alt başlıkta ele alınarak bir bütün hâlinde okuyucuya sunulmaktadır.
Abdülkadir Şanlı, Aygün Karlı, Ferit Salim Sanlı, Gökberk Yücel, Halim Alperen Çıtak, Halûk Kayıcı, Levent Bayraktar, M. Mustafa İyi, Mustafa Onur Tetik, Nail Elhan 1960'lı yıllarda, Türk Modernleşmesine dair siyasi, iktisadi, toplumsal, fikri alanda birbirinden farklı pek çok yeni arayış ortaya çıktı. Türk siyasi düşünce tarihi açısından da oldukça zengin olan bu dönemde; “Bu düzen nasıl değişmeli?”, “Türkiye nasıl kalkınır?”, “Türkiye nasıl az gelişmişlikten kurtulur?” gibi sorulara cevap arayan aydınlar, muhtelif doktrinler çerçevesinde fikir ürettiler. Birçok aydın “düzen arayışları” içerisine girerken iktisadi, sosyal, tarihî tahliller ortaya koydu ve “düzen” temalı önemli eserler meydana getirdi.
Bu kitap, daha sonraki dönemlere sirayet ederek yeni fikirlerin ve eserlerin üretilmesine vesile olan bu dönemin düşünce malzemesini temele almaktadır. Okurlar burada hem farklı “düzen arayışları”na şahit olacak hem de siyaset bilimi, hukuk, uluslararası ilişkiler, sosyoloji, felsefe, tarih gibi farklı disiplinlerden gelen yazarların kendi metodolojileri ışığında farklı perspektiflerini görme imkânına sahip olacaktır.
Berat Akıncı Türkiye’de 2007 yılındaki anayasa değişikliğinin ardından halk oyuyla yapılan ilk cumhurbaşkanlığı seçimleri, hükûmet sistemi değişikliği konusundaki tartışmaların daha da alevlenmesine neden olmuştur. 16 Nisan Referandumu öncesinde parlamenter sistem geleneği ile yönetilen ülkemizde yeni sistemin ne olacağı, nasıl uygulanacağı, hangi ülke ya da ülkelerden esinlenileceği, cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlar kurulunun hangi görev ve yetkilere sahip olacağına dair düzenlemelere ilişkin pek çok farklı görüş ileri sürülmüştür. Kitapta, Türkiye’de yaşanan hükûmet sistemleri tartışmaları bağlamında öncelikle devlet ve hükûmet sistemleri ile Türkiye’de Tanzimat'tan günümüze yasama, yürütme ve yargı ilişkileri açısından hükûmet sistemi uygulamaları ele alınmıştır. Türkiye’de uygulanan hükûmet sistemlerinin tarihsel gelişimi anayasalar baz alınarak incelenmiş, alternatif hükûmet sistemlerinden olan yarı başkanlık sistemi ve dünyadaki uygulamalarına da ayrıca değinilmiştir. Bununla birlikte olası bir hükûmet sistemi değişikliğinin siyasi, hukuki, demokratik, ekonomik, sosyo-kültürel yapı üzerindeki etkileri ele alınmış ve yine muhtemel bir hükûmet sistemi değişikliğinin uygulanması durumunda doğabilecek sonuçların bürokrat, siyasetçi, sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerin bakış açılarından değerlendirilmesi yapılmıştır.
Adem Doğan Siyasal partiler/adaylar siyasal iletişim aracılığıyla seçmenin siyasal davranışlarını etkilemeye çalışmaktadır. Seçmenlere doğru, hızlı, yeterli düzeyde mesajlarını ulaştırabilen; seçmenin beklentilerinden haberdar olarak onları karşılamaya yönelik stratejiler üreten, kısacası etkin bir siyasal iletişim gerçekleştiren partiler/adaylar başarılı olmaktadır. Bu kitap, Türkiye'de siyasal iletişim uygulamaları çerçevesinde seçmenin siyasal davranışını etkileyen faktörleri ve bu faktörlere ilişkin siyasal iletişim uygulamalarına ilişkin analizleri ve değerlendirmeleri içermektedir.
Kitap, öncelikle siyasal iletişimle ilgili kavramları ve siyasal iletişim bileşenlerini açıklayarak; siyasal iletişimle ilgili kapsamlı bir bilgilendirme yapmaktadır. Yine bu kapsamda siyasal davranışa ilişkin kavramsal çerçeveye ilişkin de bilgilendirmeye yer verilmektedir. Kitap kapsamında hem siyasal iletişim hem de siyasal davranış ile ilgili okuyucular detaylı bir şekilde bilgiye sahip olmanın yanında yapılan alan araştırmasının bulguları da siyasal iletişim ve siyasal davranış çerçevesinde analiz edilmektedir. Dolayısıyla bu kitap, siyasal iletişim dünyasına yeni bir soluk kazandıracağı gibi iletişim bilimciler ve siyaset bilimciler, aktif siyaset yapanlar ve bu konuda araştırma yapanlara da katkı sağlayacaktır.
Fırat Demirkol İlgili çalışma, teorik olarak siyasette ve derslerde tartışılan ideoloji kavramının ve siyasal ideolojilerin pratik olarak Türkiye siyasetinde bulduğu karşılığı ortaya koymaya çalışmıştır. Tarafsız bir bakış açısı ile yazılmaya özen gösterilen bu eserde, ideoloji kavramının dogmaları nedeniyle tüm fikir akımlarına eleştirel bir tarzda yaklaşma gayreti gösterilmiştir. Eserin hazırlık aşaması, lisans dönemi üniversite hayatımdan başlayarak İstanbul Üniversitesi SBF koridorlarına kadar dayanmaktadır. Eser; lisans eğitimi sürecinden itibaren başlayan ve doktora eğitimi sürecinde devam eden araştırma ve öğrenme süreçlerinin sonunda olgunlaşmış ve süzgeçten geçmiş, bugün için yayımlanmaya yeterli olan ancak değişen dünya içerisinde her dönem güncellenmesi gereken bilgileri içermektedir. Öğrencilik döneminden başlayarak akademik hayatım boyunca hep heyecan duymuş olduğum ve her zaman eklemeler yapmak istediğim bu çalışmanın sizlerle buluşması, beni ayrıca onurlandırmakta ve bir hayalin gerçeğe dönüşmesini sağlamaktadır.
Faruk Taşçı Türkiye’de sosyal politikanın önemi gün geçtikçe artmakta­dır. Ancak yakın zamanlara kadar ‘sosyal politika’ denildi­ğinde Türkiye’de daha çok ‘çalışma hayatı merkezli’ bir yak­laşım hâkimken bu anlayış giderek değişmektedir. Hâlbuki sosyal politikanın yoksullar, engelliler, yaşlılar, göçmenler, kadınlar, gençler gibi ‘çalışma hayatı dışı’ ile ilgili birçok yönü bulunmaktadır ve son yıllarda bu yönleri de Türki­ye’de daha fazla gündeme gelmektedir.
Öte yandan, çalışma hayatı dışında kalan sosyal politikalar ise daha çok ‘alan/alıcı’ odaklı incelenmektedir. Bu nedenle bu alanla ilgili ‘aktörler’ hakkında yapılan çalışmalar ya yok denecek kadar az ya da dar kapsamlı ve tekil çalışmalarla sınırlı kalmaktadır.
‘Türkiye’de Sosyal Politika Aktörleri: Zemin ve Uygulama’ adlı bu kitap, sosyal politikanın çalışma hayatı dışında kalan konularını ele alırken, bir yandan da alandaki ilgili aktörle­-rin bütüncül bir analizini yapmaktadır.
Abdullah Aydın, Ali Davut Alkan, Bekir Gündoğmuş, Çağdaş Zarplı, Elif Nagihan Türköz, Fikri Keleşoğlu, Hacı Şükrü Taştan, M. Ferit Duman, Melih Coşgun, Selman Bölükbaşı, Semih Sütçü, Semra Altıngöz Zarplı, Şükrü Türköz, Yücel Can Günümüzde bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de toplumsal ve siyasal alandaki değişim/dönüşüm hızlı bir biçimde sürmektedir. Aile ilişkilerinde meydana gelen değişimlerden dijitalleşmenin her alanda baş döndürücü şekilde yaygınlaşmasına, din ve siyaset ilişkilerine yönelik yeni yaklaşımlardan spor ve siyaset etkileşiminde yaşanan artışa, ülkedeki demokrasi kültürünün evrilmesinden sivil toplum kurumlarının siyasal ve toplumsal alandaki işlevselliğine, bürokratik sistemin yapısal sorunlarından hükûmet sistemlerinde meydana gelen köklü değişimlere varıncaya kadar birçok başlıkta bu değişim ve dönüşümün toplumsal yansımaları kolayca fark edilebilmektedir. Bazı alanlarda oldukça süratli seyreden bu değişim/dönüşüm özellikle toplumsal ve siyasal açıdan üzerine eğilmemiz gereken önemli meselelere de yol açabilmektedir. Bu bağlamda Türkiye'de Toplum ve Siyaset: Teoriden Pratiğe Güncel Meseleler isimli eser Türkiye'de toplumu ve siyaseti etkileyen meseleleri tartışmayı amaçlamaktadır. Kitapta, siyaset bilimi ve sosyoloji alanlarında yer alan temel kavramlar ışığında güncel siyasal/toplumsal meseleleri ele alan on iki yazıya yer verilmektedir. Özellikle siyaset bilimi ve siyaset sosyolojisi literatürüne katkıda bulunmayı amaçlayan eserde ele alınan konular teorik ve pratik boyutlarıyla ayrıntılı olarak tartışılmaya çalışılmıştır. Bu bakımdan kitap, Türkiye'nin değişen ve dönüşen güncel toplumsal ve siyasal meseleleri ekseninde siyaset çalışmalarına ilgi duyan herkese katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Abdulvahhap Akıncı, Ali Gençoğlu, Bahadır Elal, Başak Akar, Başak Gorgoretti, Betül Tansel, Cansu Yetimoğlu, Ebru Eren, M. Yavuz Alptekin, Mehmet Talha Paşaoğlu, Miraçhan Yılmaz, Oğuz Yavuzyılmaz, Selda Tunç Subaşı, Selin Karaibrahimoğlu, Serap Yavuz, Tuğrul Korkmaz, Ünsal Yavuz, Zafer Durdu Ulus devlet; sosyal, siyasal, demografik, ekonomik ve teknolojik gelişmelerin sonucu ve bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Benzer bir şekilde ulus inşası da bu zorunluluğun ürettiği başka bir zorunlu durumdur. Her süreç ve olgunun olumlu ve olumsuz yönleri ve örnekleri mevcuttur. Bununla birlikte bu çalışmada ulus inşası olumlu veya olumsuz olarak değil daha çok harici şartların ürettiği bir gereklilik olarak bütün yönleriyle ele alınmıştır. Ulus inşası, günümüz ulus devletlerinde yaşayan ve vatandaşlık bağıyla bu devletlere bağlı bulunan toplumların ayrı alt kültür ve mikro milliyet durumlarına bakılmaksızın ve yereldeki bu farklılıkları mahsurlu görülmeksizin bütün bu yerel ve sınıfsal farkların üzerinde oluşturulmaya çalışılan sosyopolitik bir üst kimlik, ulus devletin sınırlarıyla örtüşen geniş kapsamlı bir grup aidiyeti ve yüksek kültürdür. Çalışmadaki on yedi bölümün başlıklarına bakıldığında kitabın ana teması ve geniş kapsamı daha iyi anlaşılabilecektir:
• Teoride ve Pratikte Ulusçuluk ve Ulus İnşası
• Türkiye'de Millî Tarih Yazımı ve Ulus İnşası
• Türk Halkının Kolektif Belleğinde Çanakkale Savaşı ve Ulus İnşası
• Erken Cumhuriyet Döneminde Halkevleri ve Ulus İnşası
• Yöntemlerin Yerinde(n)liği ile İlmin Evrenselliğini Buluşturmak:
• Türkiye'nin Köy Enstitüleri
• Türk Ocakları ve Ulus İnşası
• Cumhuriyet'in Vatanseverlik Merkezli Din Anlayışı ve Ulus İnşası
• Türkiye'de Ulus İnşasında Eğitim Politikalarına Örnek Olarak Köy Enstitüleri
• Türkiye'de Siyasal Kültür, Kimlik ve Ulus-İnşası
• Tanıtım Filmlerinde ve Kamu Spotlarında Ulus-İnşası
• Erken Cumhuriyet Döneminde Ulus Yaratımı ve Beyaz Perde Üzerindeki Refleksler (1919-1938)
• Türk Ulus-İnşasında Batılılaşma Üzerine Çelişkili Düşünceler:
• Devlet Tiyatrosu Repertuvarı Üzerinden Bir Değerlendirme
• Türk Romanında Ulus İnşası ve Kadın İmgesi
• Osmanlı'dan Cumhuriyete Türk Müzik Kültürü ve Türkiye'de Ulus İnşasına Katkıları
• Türkiye'de Modern Mimarinin İdeolojik İşlevleri ve Ulus İnşası (1923-1950)
• Ulus İnşasının Posta Pullarına Yansıması Ulusal Bayram Örnekleri
• Türkiye'de Millî Folklor Çalışmaları ve Ulus İnşası
Ali Onur Özçelik, Ayşegül Bostan, Barış Ateş, Bengü Çelenk, Didem Ekinci Sarıer, Dolapo Fakuade, Erdem Özlük, Erman Akıllı, Fazlı Doğan, Federico Donelli, Halil Kürşad Aslan, Haluk Karadağ, Hüsrev Tabak, İbrahim Kurnaz, İmren Kaygısız, İzzettin Artokça, Machiko Sato, Mehmet Özdemir, Miray Vurmay Güzel, Murat Çemrek, Mustafa Cüneyt Özşahin, Mürsel Bayram, Olusimbo Ige, Öner Akgül, Özgür Tüfekçi, Salih Doğan, Segâh Tekin, Sertan Akbaba, Sezai Özçelik, Tamer Kaşıkçı, Tuğba Bağbaşlıoğlu, Yasin Avcı, Yiğit Anıl Güzelipek, Yusuf Çınar Dış yardımların bir mefhum olarak uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde kendisine yer bulması; II. Dünya Savaşı'nın nihayetlendiği döneme, yani savaş sonrasında ikiye ayrılmış Kıta Avrupa'sının yeniden inşası sürecine denk gelmektedir. Ancak söz konusu mefhumun ülkelerin dış politikalarında belirleyici bir pozisyona yükselmesi, şüphesiz Sovyetler Birliği'nin çözüldüğü ve tek kutuplu sistemin kurulduğu 1990'ların başıdır. Soğuk Savaş sonrasında oluşan yeni dünya düzeni içerisinde, devletlerin siyasi ve ekonomik altyapıları bakımından yeniden yapılandırılma sürecine girdikleri aşikârdır. Bununla birlikte eski Sovyet havzasında bağımsızlığını kazanan ülkelerin söz konusu dönüşüm sürecini atlatmak adına diğer devletlerden belirli oranlarda destek aldıkları da bilinmektedir. Söz konusu dönemden günümüze dış yardımlar, ülkelerin dış siyasalarında giderek artan bir öneme sahip olmuş ve insani yardımlar, kalkınma yardımları, eğitim yardımları, koruma sorumluluğu, insani müdahale gibi geniş bir yelpazeyi ifade eder hâle gelmiştir. Buna rağmen, Türkiye'deki uluslararası ilişkiler yazınında dış yardımlara ilişkin yapılan çalışmalar yok denecek kadar azdır.
Türkiye'nin ve dünyanın dört bir yanından otuz dört yazarın katkılarıyla ortaya çıkan bu kitap, Türkçe yazındaki eksikliği gidermek ve Türkiye'de dış yardım konusu üzerine çalışma yapan ve/veya yapacak olan akademisyenlere (ve akademisyen adaylarına) kaynak oluşturmak amacıyla derlenmiştir. Bu kitabın derlenmesindeki bir diğer amaç ise dış yardım mevzusunun Türkiye ve dünya çeperinde geniş bir yelpazede incelenmesiyle kamuoyunda farkındalığın arttırılmasına katkı sunmaktır. Mevcut çalışmanın derlenmesindeki bir başka amaç ise dış yardımlar alanındaki literatürün Türkçe yazına kazandırılmasıdır.
İshak Torun Türkiye'nin siyasallaşmış dört temel sosyal sorunu vardır: laiklik, Kürtlük, Alevilik ve Gülen cemaati. Bu sorunlar dört kutuplaşmadan doğmaktadır: laik-antilaik kutuplaşması,
Türk-Kürt kutuplaşması, Alevi-Sünni kutuplaşması ve Gülen cemaati etrafında ortaya çıkan kutuplaşma. Bu kutuplaşmalar siyasallaşma potansiyelleriyle Türkiye'nin bir nevi toplumsal fay hatlarını oluşturmaktadırlar.
Bu dört sorun çok önemli olması sebebiyle diğer birçok sorun setine üst başlık olabiliyor veya onları kendi yörüngesine çekebiliyor. Mesela Türkiye'de eğitim konusu hep bu fay hatlarının etkisinde kalmış ve kendisi olarak ele alınamamıştır.
Kitap, siyaset sosyolojisi disiplini içinde yer alıp Türkiye'nin betimlenen güncel konularını liberal muhafazakârlık yaklaşımıyla analiz ediyor. Türkiye'nin güncel siyasi sorunlarına bu yaklaşımla bakmak isteyenlerin kitap okuma ihtiyacına karşılık geleceğini ummaktayız. Bu eser aynı zamanda Siyaset Sosyolojisi, Türkiye'nin Toplum Yapısı, Türkiye'nin Siyasi Yapısı, Türkiye'de Güncel Toplumsal Sorunlar ve Sivil Toplum Örgütleri gibi çeşitli dersler için kaynak ihtiyacına hitap etmektedir.
Erbakan Vakfı Genel Merkez Hanımlar Komisyonu Çalışma Grubu "Müslümanlık: namaz kılmak, Kur'an okumak, tesbih çekmekten ibaret olsaydı Eyyub el-Ensari'nin İstanbul'da ne işi vardı?" Prof. Dr. Necmettin Erbakan
Graham Taylor Şu an elinizde son elli yıl ile gelecek elli yılın ortasında duran bir kitap tutuyorsunuz. Bunu söylerken Graham Taylor'ın bir kehanet kitabı yazdığını iddia etmiyorum. Ama Graham Taylor özellikle sosyal determinizm yapmadan gelecekte yaşamamız muhtemel şeyleri bir alternatif dizi olarak önümüze sermektedir. Bunu yaparken gelecek ile ilgili en önemli kazanmamız gereken beceri ya da bakış açısının muğlaklık olduğunun altını çizmektedir. Muğlaklık, belirtileri artık her yerde ortaya çıkmaya başlayan bir sosyal durumdur. Pozitivist yaklaşımın artık yok olmak üzere olan mutlak sebep sonuç ilişkisinin tek varisi bu muğlaklıktır.
Köktenciliğin dinî şeklinden siyasi şekline, medyanın kullanımının suistimali aşan ve ahlaki sorgulama gerektiren şekillerine; ulus devletin ne kadar doğal olduğundan devletleri hâkimiyetleri altına alan uluslararası ve uluslarüstü ticari ve hukuki kuruluşlara; sokak eylemlerinin arkasındaki güçlerden ulus devletlerin siyasal sınırlarını ortadan kaldıran iletişim imkânlarına kadar geniş
bir alanın tarandığı söylemde Graham Taylor, postmoderniteyi -Türkçedeki bir tabirle- tavşana kaç tazıya tut diyen bir sistem olarak göstermektedir.
Abdullah Aydın, Ahmet Hamdi Aydın, Ahmet Tunç, Ali Farazmand , Aziz Belli, Begüm İsbir, Burhan Aykaç, Durmuş Alper Çamlıbel, Fahri Bakırcı, Fatma Gül Gedikkaya, Fatma Zeynep Özkurt, Gülçin Eroksal Ülger, Hatice Altunok , Merve Suna Özel Özcan, Murat Önder, Murteza Hasanoğlu, Mustafa Altunok, Mustafa Lamba Sezai Öztop, Mustafa Önen , Nazlı Nalcı Arıbaş, Ömer Fuad Kahraman, Sadegül Durgun, Selma Karatepe , Veysel Eren Türkiye'de ülkelere ilişkin incelemeler yapan çalışmaların gittikçe arttığı görülmektedir. Yapılan çalışmalarda ülkelerin hukuki, siyasal, sosyolojik çeşitli yönleri ön plana çıkarılabilmektedir. Bu çalışma çerçevesinde bahsedilen kapsam ana hatlarıyla yönetsel yapı olarak belirlenmiş ve farklı kültürlere sahip ülkelere yer verilmiştir.
Yönetsel Yapı İncelemeleri adını taşıyan bu kitap, Türkiye'de farklı ülkelerin yönetim yapılarına ilişkin temel bilgileri sunmayı amaçlamaktadır. Kitabın kapsamını oluşturan ülkeler; Almanya, ABD, Avusturya, Azerbaycan, Çin, Hindistan, İran, İspanya ve Suudi Arabistan'dır. Bu kapsamda; ülkelerin yönetsel tarihleri, genel siyasal özellikleri, merkezi yönetimi-yerel yönetim yapıları ve işleyişleri, kamu personel sistemleri ile bu ülkelerin kamu yönetimi reform süreçleri hakkında bilgiler sunulmuştur. Yönetim tarihi, siyaset bilimi, hukuk, yönetim bilimi, personel yönetimi gibi çeşitli kapsamlarda yer alan bilgiler çerçevesinde sözü geçen ülkelerin yönetsel yapıları hakkında incelemeler yapılmıştır.