Rusya Çalışmaları \ 1-1
Salih Yılmaz Bu kitabımızda, 2018 yılında TRT Rusça kanalında Rusça yayımlanan 47 analiz bir araya getirilerek Türkçeleriyle birlikte sunulmuştur. Bu analizlerde 2018 yılı boyunca Türkiye-Rusya arasında gelişen siyasi olaylar başta olmak üzere ekonomik ve askeri gelişmeler yorumlanmıştır. Bu anlamda iki ülke ilişkilerine yön verecek fikir ve görüşler tartışılmıştır.
Bu eser, daha önce 2016-2017 yılları arasında Rusya-Türkiye temelli gelişen ilişkileri ele alan kitabın devamı niteliğindedir. Bu eserde de 2018 yılında iki ülke arasında gelişen olaylar, analizler şeklinde Türkçe ve Rusça yazılmıştır. Bu eserleri anlamak adına “Türkiye-Rusya Avrasya Paktı Mümkün mü?” adlı eserimizin de mutlaka okunmasını tavsiye ederiz.
Rusya-Türkiye arasında Suriye'de gelişen ekonomi dışında askerî-teknolojik işbirliği, NATO üyesi Türkiye açısından olduğu kadar diğer üyeler açısından da yeni bir dönemi işaret etmektedir. Bu hâliyle NATO müttefiklerinden yeterli desteği alamayan Türkiye'nin Rusya ile işbirliği hâlinde bölgesinde kendi güvenliği başta olmak üzere istikrar sağlama konusunda çaba gösterdiğini söylemeliyiz. ABD'nin Türkiye'ye karşı sert politikaları devam ettiği sürece bu işbirliği daha da gelişecek gibi duruyor. NATO'nun bu işbirliğine dair endişelerini de dikkate aldığımızda gelecekte Avrasya'da yeni bir güvenlik temelli blokun kurulması da mümkün olabilir. Bu süreç, bir taraftan NATO-ABD diğer taraftan da Türkiye'nin inisiyatifindedir.
Türkiye'nin S400 hava savunma sistemi alması sadece Türkiye açısından değil ABD'ye bağımlı hâle gelen tüm dünya açısından da önemli bir değişime ve karşı duruşa işaret etmektedir. Bu iki devlet ve toplumun birbirini daha iyi anlaması adına bu tür eserlerin faydalı olmasını dileriz.
Emine Akçadağ Alagöz 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Asya ülkelerinin ekonomik yükselişi, özellikle de 1970'lerden itibaren Çin'in gerçekleştirdiği ekonomik büyüme, dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin Doğu'ya kaydığı ve 21. yüzyılın Asya yüzyılı olduğu değerlendirmelerini beraberinde getirmiştir. Uluslararası sistemdeki bu değişim kaçınılmaz olarak hem tüm uluslararası aktörlerin politikalarına yansımış hem de bu bölgeye ve bölge ülkelerine odaklanan akademik çalışmaları ciddi ölçüde artırmıştır. Fakat ülkemizde Uluslararası İlişkiler alanında Asya çalışmalarına ilişkin eserler yeterli olmaktan uzak bir görüntü sergilemektedir.
Bilhassa Asya'nın iki önemli gücü olan Rusya ve Çin'in ikili ilişkilerini ele alan kaynaklar oldukça sınırlıdır. Mevcut çalışmalar da ya siyasi tarih çalışması niteliğindedir ya da ilişkilerin tek bir boyutu veya konusuna odaklanmaktadır. Bu kitap, Soğuk Savaş'ın bitiminden günümüze kadar olan dönemde Rusya-Çin ilişkilerinde yaşanan değişim ve dönüşüm, birey, devlet ve sistem düzeylerini içerecek biçimde kapsamlı şekilde analiz etmeyi hedeflemektedir. Bu maksatla
gerek uluslararası sistemin dış politikaya etkisi, gerek diğer devletlerle ilişkiler, güç kapasitesi ve çıkar tanımlamaları, gerekse lider, siyasi elitler ve bürokratik yapı gibi unsurlar irdelenerek ikili ilişkilerin niteliği ortaya koyulmaya çalışılmaktadır.
Akın Alkan Karadeniz'in bir iç denizden uluslararası sulara dönüşmesi büyük güçlerin ‘zayıf’ durumda olan devletlerin jeopolitiğini kullanarak bölgede hâkimiyet kurma savaşımına dönüşmüştür. Buna yüzyıllardır Karadeniz ülkeleri arasında süregelen gizli güvensizlik de eklenince günümüzde Karadeniz’in güvenliği çok daha kompleks bir durumda anılmaktadır. Bu çalışma Karadeniz ve çevresinde bugün var olan ve gelecekte var olma potansiyeline sahip problemlere kısa ve orta vadeli çözüm sunma arayışındadır. Bu çerçevede kitap; değişen güvenlik algılaması ve Karadeniz, Bölge ülkelerinin ve bölge dışı güçlerin Karadeniz politikaları, Karadeniz ve Karadeniz çevresindeki mevcut kriz kaynakları ve son olarak da önümüzdeki on yıl içerisinde Karadeniz ve çevresinde gerçekleşebilecek olası kriz kaynakları ve çözüm önerileri bölümleri altında konuyu derinlemesine incelenmiş, okuyuculara gelecekte Karadeniz ile ilgili muhtemel senaryoları sunmuştur. Kitap, uluslararası ilişkiler bölümlerinin yanı sıra dış politikaya ilgi duyan herkesin faydalanabileceği bir çalışma niteliğindedir.
Ahmet Sapmaz, Ali Eravcı, Ali Tokmak, Aslı Yiğit, Aytaç Durmaz, Burcu Özdemir, Duygu Dersan Orhan, Emel Kahraman, Emirhan Kaya, Erdem Eren, Ferdi Güçyetmez, Gamze Helvacıköylü, Gökhan Cin, Halit Hamzaoğlu, Hasan Hüseyin Tekin, Hayrettin Güler, İdil Tunçer Kılavuz, İskender Karakaya, Kemal Kantarcı, Kezban Acar, Levent Aydın, Mehmet Tunahan Çelik, Melih Demirtaş, Metin Kıratlı, Moldyr Komekova, Murat Yorulmaz, Onur Limon, Salih Yılmaz, Serdar Yılmaz, Sezai Özçelik, Sibel Mehter Aykın, Sina Kısacık, Tibet Abak, Tuğçe Dündar, Victoria Bilge Yılmaz, Yeşim Güçlü Geniş bir tarihî arka plana sahip olan Türk-Rus ilişkilerinin gelişmesi adına Rusya'nın her yönüyle bilinmesi büyük önem taşımaktadır. Günümüzde Türk-Rus ilişkileri bir taraftan tarihten beri görülmedik derecede gelişme dönemleri yaşar­ken diğer taraftan stratejik ve bölgesel politikalar karşısında sergiledikleri farklı yaklaşımlar nedeniyle birtakım meydan okumalar ve sınamalarla da karşı karşıya kalmaktadır. Fakat hem Rusya hem Türkiye, dış politikadaki görüş farklılıklarının ülkelerin birbirine yönelik tehditkâr politikalara dönüştürülmemesi gerektiği gö­rüşüne uyum sağlamıştır. Barışın tesisi ve istikrarın korunması açısından tarihî, etnik ve kültürel bağlar ile coğrafi konumlarından dolayı Türkiye ile Rusya arasın­daki ilişkiler sadece kendileri açısından değil, bölgede geniş çaplı ilişki içerisinde oldukları diğer ülkeler için de çok önemli hâle gelmiştir.
Rusya ve Türkiye, Suriye, Irak, Libya gibi bölgelerde her ne kadar farklı stra­tejilere sahip olsalar da zamanla iş birliğinin faydalarını görmüşler ve sürdürüle­bilir ilişki modelini benimsemişlerdir. Ukrayna konusunda Türkiye her ne kadar Rusya'nın politikalarını desteklemediğini açıklamışsa da diğer Batı ülkeleri gibi yaptırımlara katılmamıştır. Rusya'ya yaptırım uygulamayan ender ülkelerden bi­risi olarak Türkiye, dünyada Rusya-Ukrayna barışına giden yolda ara bulucu rolü üstlenebilecek tek ülke konumuna gelmiştir.
Rusya'nın tarihî, kültürel, siyasi, ekonomik, askerî, hukuki ve diğer alanlardaki politikalarını anlamak adına bu kitabın faydalı olacağını düşünüyoruz. Alanında uzman isimlerin yazmış olduğu makalelerden oluşan “Geçmişten Günümüze Rus­lar ve Rusya” eserinin bu sahada çalışanlar, ilgililer ve bütün okuyucu­larımız için faydalı olmasını dileğiyle.
Ramin Sadıgov 1917'de Rusya'da iki devrim meydana geldi. İlkinde, üç yüz yıllık Romanov hanedanı devrilerek Çar Nikola tahttan indirildi. İkincisinde, iktidara geçen Geçici Hükûmet, Bolşevikler tarafından silahlı isyanla uzaklaştırıldı.
Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmeleri, Rus toplumunu devrimci sol ideoloji yandaşları ve eski rejim taraftarları diye ikiye böldü. Dahası Bolşeviklerin dayatmacı, baskıcı, tek parti diktatörlüğüne dayalı siyasetleri toplumdaki ayrışmayı daha da derinleştirdi. Sonuçta, ülke 1917-1920 yılları arasında İç Savaş'a sahne oldu.
İç Savaş, Rusya'nın başkente yakın merkez şehirleri dışında hemen hemen bütün bölgelerinde yaşandı. Çatışmalar ülkeyi ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal bir çöküntüye uğrattı. Savaşın kazananı Bolşevikler, kaybedeni ise Rus halkı oldu. Zira halk dünya savaşından sonra iç mücadele yıllarında daha da yıprandı ve Sovyet yönetimi altında yaşamak istemeyen milyonlar ülkeden ayrıldı. Savaştan zaferle ayrılan Bolşevikler ise geride kalanlarla yeni bir toplum ve kendi ideolojilerine dayalı bir ülke tesis ettiler.
Mesut Hakkı Caşın Türk-Rus ilişkileri tarih boyunca, Avrasya bölgesinin genel görünümü ve bu coğrafyadaki güç dengesinin temel ögelerinden birisi, muhtemelen de en önemlisi olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu ile Rus Çarlığı arasındaki ilişkiler ile başlayan bu önemli rekabet, Sovyetler Birliği'nin kuruluşunun ardından ilk başlarda bir işbirliği görünümü kazanmaya yönelmişken, II. Dünya Savaşı ile birlikte, bu defa ideolojik bir ayrılığın etkisiyle de pekişerek kendisini göstermiştir. Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında doğrudan kara sınırı kalmamakla beraber taraflar arasındaki ilişki yoğunluğu azalmamış; aksine Türkiye'nin Kafkasya ve Orta Asya Türk cumhuriyetleri ile olan ilişkisi nedeniyle, daha da önem kazanmıştır.
Çoğu zaman çatışma/rekabet, zaman zaman da ortak anlayış/işbirliği olarak ortaya çıkan bu yeni ilişki zemininin iyi anlaşılabilmesi için ülkemizde Rusya'nın daha iyi tanınmasına ihtiyaç vardır. İşte elinizdeki bu akademik çalışma da Rusya'ya bakış açısından bu ikilem içerisinde yerini alan, Rusya'nın bugününü ve geleceğini anlamamıza ışık tutan niteliktedir. Yazar Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın çalışmasında, özel­likle Rusya Federasyonu'nun Vladimir Putin'in Devlet Başkanı olmasının ardından ortaya çıkan durumunu analiz etmeye yönelirken, bu dönemin daha iyi anlaşılabilmesi için gerekli olan tarihsel arka planı ve kısa geri dönüşleri de kullanmaktadır. Çalışma bu özellikleriyle, Rusya konusunda eksikliğini duyduğumuz çabalara yararlı bir katkı niteliği taşımaktadır.
Yusuf Yıldırım 21. yüzyılda Putin'le beraber önemli bir çıkışa geçen Rusya, eylemleriyle ve söylemleriyle uluslararası politikada her zaman adından söz ettirmeyi başarmıştır. Rusya'nın büyük güç olma ülküsünü her fırsatta vurgulayan Putin'in 2000'li yıllarda dış politikada pragmatik eksenli politikalar izlediği gözlemlenmiştir. Uluslararası arenada eşit ve saygın bir devlet olarak görülmeye büyük önem veren Putin, bunun da ilk adımının özellikle yakın çevrede sözü geçen bir aktör olmaktan geçtiğinin farkındaydı. Bu minvalde harekete geçen Putin, Kırım'a müdahale etmiştir. Kırım'da farklı bir savaş tekniği olan ve birden fazla savaş aracının kullanıldığı “melez savaş” (hybrid warfare) kapsamında hareket eden Rusya'nın bu eyleminin Batı'nın NATO ve AB genişlemesi eylemlerine karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıktığı görüşleri sık sık dillendirilmiştir. Öte yandan bunun aksine, Rusya'nın Karadeniz güvenliğini sağlamlaştırma ve bu bölgede nüfuz kurarak bölgesel hegemon olma hedefiyle bu eylemi gerçekleştirdiği iddiaları da zikredilmektedir. Sonuç olarak Kırım müdahalesi sonrasında Rusya, büyük güç söylemlerini somutlaştırma fırsatı yakalamış, Ukrayna ve Batı'ya gözdağı vermiştir. Bununla beraber Ukrayna'nın güvenliği ve yıllarca çözüm bulunamayan yeni uluslararası düzen içindeki yeri, Rusya'nın Kırım'a müdahalesi ve Doğu Ukrayna'daki eylemleriyle farklı bir evreye dönüşmüş, tehlikeli ve belirsiz bir görünüme bürünmüştür. İşte bu kitapta, saldırgan realizm kuramsal bakış açısıyla ve uluslararası politikadaki müdahalecilik olgusu çerçevesinde Rusya'nın Kırım üzerindeki saiklerini anlamlandırmaya odaklanılmış ve Rusya-Ukrayna arasındaki ilişkiler de derinlemesine incelenmiştir. Kitap, bu yönüyle diğer çalışmalardan ayrılırken Rusya'nın taktiksel ve stratejik manevralarını içselleştirmede de önemli bir rehber olma rolü üstlenmiştir.
Ahmet Sapmaz, Aymene Hadji, Doğan Erenel, Efe Can Gürcan, Fahri Erenel, Giray Saynur Derman, Gökhan Koçer, Hanefi Yazıcı, Hüsamettin İnaç, Mesut Hakkı Caşın, Mohammed Rafiq Sada, Murat Yorulmaz, R. S. Savaş Biçer, Serdar Yılmaz, Tolga Bilener Uluslararası ilişkiler alanında uzman akademisyenler tarafından kaleme alınan bu çalışmada; Putin döneminde Rusya’nın bölgesel ve küresel aktörlere yönelik temel stratejileri, ekonomik politikaları, projeleri ve uygulamaları ele alınmıştır.
Ayrıca Orta Asya’daki çıkarlarını korumak için mevcut tüm araçları kullanmaya çalışan Rusya’nın bölge ülkeleriyle ilişkileri; uluslararası hukuk, enerji, bölgesel güvenlik, siyasal, sosyal ve ekonomik koşullar üzerinden incelenmiştir.
24 Şubat 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı; küresel düzlemde Rusya ile Avrupa-Atlantik hattındaki askerî ve diplomatik ilişkilerin ciddi şekilde gerilmesine yol açtığı gibi Soğuk Savaş’ın sona ermesinden beri ilk defa nükleer silahların kullanılma ihtimali ve Rusya ile komşu NATO üyesi ülkeler arasında daha geniş çaplı bir çatışma riskini artırmıştır.
Rusya-Ukrayna Savaşı sadece iki ülkeyi ilgilendiren bir çatışma olmaktan çıkıp uluslararası boyutları olan bir “büyük güçler” mücadelesinin yaşandığı bir bloklaşma ve kutuplaşma eğilimini arttırmıştır. Ayrıca sahadaki gelişmeler, çatışmanın bir “hibrit savaş” ve “vekâlet savaşı” olarak da tanımlanabilir hâle gelmesine yol açmıştır. Rusya’nın Ukrayna’yı uluslararası hukuka aykırı biçimde işgal etmesi, 1945’ten bu yana Avrupa’nın gördüğü en kapsamlı ve ölümcül savaşın fitilini ateşlemiştir. Uluslararası güç dengeleri ve ittifaklar açısından bakıldığında küresel düzlemde yeni bir dünya düzeni oluşmaktadır.
Bu kitap; uluslararası ilişkiler öğrencilerine olduğu kadar 21.yüzyılda Putin’le beraber uluslararası arenada önemli bir aktör olan Rusya hakkında detaylı bilgi sahibi olmak isteyen okuyucu kitlesine de hitap etmektedir.



Kezban Acar Bu kitap, Osmanlı-Rus savaşı,1853–56 Kırım savaşı, 1877–78 Osmanlı Rus Savaşı ve daha sonra bütün Avrupalı devletlerin dâhil olduğu Birinci Dünya Savaşı sırasında savaş propagandasının bir aracı olan, Rus entelektüellerinin popüler resim, yaratıcılarının ise lubok adını verdikleri resimlerde, Rusluğun nasıl tanımlandığını ve “biz”i tanımlamada ve kimlik oluşturmada kurgulanmış Türk imajının oynadığı rolü incelemektedir.
Ali Samir Merdan, Cemil Hasanlı, Elnur Kelbizadeh, Elnur Paşa, Giray Saynur Derman, Hilal Akgüller, Marziye Memmedli, Nafile Rehimova, Ramid Hüseynov, Ramin Sadıgov SSCB'nin dağılması Soğuk Savaş döneminin sonunu getirmekle beraber dünyaya on beş yeni aktör kazandırmıştır. Eski SSCB'nin en büyük devleti olan Rusya Federasyonu bağımsızlık ilanından sonra dünyada tanınan işgalci imajından kurtulmak adına ilk yıllarda “büyük devlet” politikasından vazgeçmiş, post Sovyet coğrafyasındaki diğer devletlerle eşit ilişkiler kurmaya çalışmıştır. Ancak bir müddet sonra post Sovyet cumhuriyetlerinde iç ve dış politikadaki sorunlar onları bu problemleri çözecek devlet arayışına itince Rusya, dünyanın diğer devletlerinin kendisinin eski etken alanına girmesine izin vermemiş, bir zamanlar burada mevcut olan iktidarını bu defa Yeni Dünya düzenine göre sürdürmeye karar vermiştir. Uzun yıllar Rus İmparatorluğu, daha sonra ise SSCB’nin işgali altında kalmış olan Orta Asya ve Kafkasya da bu bölgelerdendir. Her ne kadar Rusya Federasyonu'yla bağımsız cumhuriyetler olarak uluslararası düzeyde ilişkilerini devam ettirseler de hâlâ Rusya Federasyonu bu bölgedeki maddi ve fiziki varlığını sürdürmektedir Kitapta; Rusya'nın Orta Asya ve Kafkasya'da tarih boyunca süren işgal politikası ve bu süreçte yaşanan olaylar ele alınmış, bağımsız Rusya Federasyonu'nun günümüzde bu bölgelerde yürüttüğü dış politika analiz edilmiştir.
Fatih Mehmet Eşki Birinci Dünya Savaşı Dönemi'nde Çarlık Rusya'nın birçok şehrinde faaliyet gösteren Rusça basın, 1914-1917 yılları arasında önemli görevler üstlenmiştir. Rusça basın, yoğun bir şekilde uygulanan askerî sansüre rağmen gazete ekleri ve ivedi sayılar vasıtasıyla propaganda faaliyetleri yürüterek savaş ortamını daha geniş bakış açısıyla gündemde tutmuştur. Kafkas Cephesi'nde yaşanan askerî hareketlilik ile asker ve subay mektupları, siyasi yorum ve değerlendirmeler, stratejik gelişmeler, esir askerler ve işgal edilen şehirlerin tanıtımı gibi birçok konu Rus kamuoyuna aktarılmıştır. Ayrıca en yetkili makam olan Rus Kafkas Ordusu Karargâh Merkezi tarafından son askerî gelişmeler günü gününe duyurulmuştur.
1914-1917 yıllarına ait günlük yayımlanan Rusça gazeteler; dönemin askerî, siyasi, idari, dinî, kültürel, ekonomik ve sosyal konuları gibi birçok yönünü yansıtması bakımından önemlidir. Bu kitapta, Kafkas Cephesi araştırmalarında daha önce yapılan çalışmalardan farklı olarak Rusça gazeteler ile Çarlık Rusya askerî arşiv belgeleri kullanılmıştır. Ayrıca bu alandaki Türkçe ve Rusça kaynaklar değerlendirilerek karşılaştırmalı bir yöntemle Kafkas Cephesi'ne daha geniş ve farklı bir bakış açısı ortaya konulmaya çalışılmıştır. İşgal edilen Anadolu şehirlerinin tamamı müstakil olarak ele alınmıştır. Kitap, bu yönü ile Türkiye'de ilgili alanda yapılan ilk çalışmadır.
Kafkas Cephesi hakkında diğer arşiv kaynakları ve dönemin Türkçe gazetelerinde çeşitli sebeplerle yer almayan olaylar, kişiler ve 3. Ordu askerlerine ait kahramanlık öykülerinin izi bu kitapta sürülebilmektedir. Araştırma, Kafkas Cephesi ve coğrafyasının az bilinen birçok yönünü ortaya çıkarmaktadır.
Ahmet Toprak Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından 1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Rusya Federasyonu'nun dış politikadaki önceliği, başta Avrupa'da olmak üzere tüm dünyadaki konumunu güçlendirmek olmuştur. Kurulduğu ilk dönemde Batı Avrupa ülkeleriyle olumlu ilişkiler içerisinde bulunan Rusya, beklediği desteği bulamamış; NATO ve Avrupa Birliği'nin (AB) genişleme politikalarından rahatsızlık duyarak Batı’dan bağımsız bir politika izlemeye yönelmiştir.
Soğuk Savaş sonrası dönemde AB ise, dış politikasını insan hakları, demokrasi, iyi yönetişim ve sürdürülebilir kalkınma gibi ilkelere dayanan, normatif değerler çerçevesinde oluşturmuştur. Genişleme politikası aracılığıyla bu normların üye/aday üye devletlere transferini hedeflemiştir. 2004 genişlemesi sonrası dönemde etkinliğini yitiren genişleme politikasının yerine Avrupa komşuluk politikasını geliştiren AB, tam üyelik perspektifi sunmayan yeni sistem çerçevesinde normatif dış politikasından gitgide uzaklaşmıştır.
Bu çalışmada, AB ve Rusya Federasyonu arasındaki ilişkilerin Soğuk Savaş sonrası dönemdeki gelişimi incelenmiş ve başlıca dönüşüm noktaları, nedenleri ile birlikte analiz edilmiştir. AB'nin, Soğuk Savaş sonrası dönemde normatif yaklaşımının -Rusya özelinde- jeopolitik değerlere doğru dönüşümü ortaya koyulmuştur. Taraflar arasındaki ekonomik ilişkilerin önemli bir parçasını oluşturan enerji konusu çerçevesinde Ukrayna Krizi’nin AB-Rusya ilişkilerine ve AB'nin dış politika yaklaşımına etkisi analiz edilmiştir.
Ahmet SAPMAZ Rusya Federasyonu, günümüzde uluslararası politikada sürekli gündemdedir. Bunun temel nedeni Rusya Federasyonu'nun izlediği askerî güvenlik politikasıdır. Ancak Moskova'nın askerî güvenlik politikası, 1990'lı yıllarda günümüzdeki görünümünden oldukça farklıydı.
SSCB'nin 1991 yılında tarihe karışması ile halefi Rusya Federasyonu büyük çöküş yaşamıştır. Her alanda ortaya çıkan ve genel olarak Yeltsin dönemi ile özdeşleştirilen bu durumdan askerî güvenlik de payına düşeni almıştır. Rusya Federasyonu, kendisine bağlı küçük bir cumhuriyet olan Çeçenistan'da yaşanan ayrılıkçı ayaklanmayı bastıramayarak oradan çekilmek zorunda kalmış, toprak bütünlüğünü tehlikeye sokmuştur. Kendi içinde yaşanan sorunları çözmekte başarılı olamayan Moskova, Bosna ve Kosova'ya yönelik NATO müdahaleleri karşısında etkin politika yürütememiştir.
Rusya Federasyonu, 2000 yılından itibaren Putin'in iktidara gelmesi ile “güçlü ekonomi, güçlü ordu ve güçlü devlet” politikalarını takip etmiştir. Yaklaşık sekiz yıl süren ve Putin'in ilk iki başkanlık dönemini kapsayan toparlanma ve restorasyon sürecinde Çeçenistan askerî açıdan kontrol altına alınmış, dikey güç sağlanarak merkezî yönetim tesis edilmiş, petrol ve doğalgaz gelirleri ile ekonomi güçlendirilmiştir.
Moskova, karşı hamle döneminde “büyük güç” yaklaşımı çerçevesinde 2008 yılından itibaren askerî gücünü uluslararası alanda kullanmaya başlamıştır. Rusya Federasyonu, 2008 yılında ilk defa yurt dışında askerî kuvvet kullanmış, Gürcistan'a yönelik düzenlediği askerî harekât sonrasında Abhazya ve Güney Osetya ayrılıkçı bölgelerinin bağımsızlıklarını tanımıştır. 2014 yılında Kırım, hibrit savaş ile Ukrayna'dan koparılarak ilhak edilmiş, Ukrayna'nın doğusunda Rus yanlısı ayaklanma desteklenmiştir. 2015 yılında ise Bağımsız Devletler Topluluğu coğrafyası dışına çıkılarak Suriye'de Esad rejimine destek olunmuş ve Suriye'deki gelişmelerin akışı değiştirilmiştir.
Bu çalışmada, Rusya Federasyonu'nun askerî güvenlik politikasındaki dönüşüm, Rusya içi faktörler ve uluslararası sistem kaynaklı nedenler açısından ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir.
Evren M. Dinçer, Hasan Yeniçırak, Mehmet Ozan Aşık, Mustafa Üren, Remzi Bulut, Şerif Demir, Yunus Özdurğun Dünyanın en önemli küresel aktörlerinden biri olan Rusya'nın Türkiye ile hem iş birliği hem de çatışma şeklinde ilerleyen ilişkilerinin en yoğun dönemine girdiği günleri yaşamaktayız. İki ülke arasındaki tarihî ilişkilerin, savaşların, siyasi krizlerin ve ticaretin ötesinde günümüzde Suriye üzerindeki mücadele, Ukrayna'nın işgali ve Türkiye'ye yoğun Rus göçü, S-400 krizi ve Türkiye'de Rusların nükleer santral inşası gibi sadece Türkiye'yi değil uluslararası toplumu da etkileyen güncel olaylar, Rusya üzerine Türkçe akademik çalışmalara ihtiyacı artırmaktadır. Türkiye'de sosyal bilimlerden Rusya üzerine odaklanan derleme kitap çalışması yok denecek kadar azdır. Var olanlar da, daha çok askerî ve diplomatik açıdan Türk-Rus ilişkilerini ele almıştır. Bu çalışma ise Rus toplumunu farklı yönleriyle interdisipliner bir perspektiften, farklı sosyal bilim dallarının birlikte sağladığı daha bütüncül bir bakış açısıyla analiz etmeyi amaçlamaktadır. Bu gayeyle bu derleme kitap projesi, bir yandan Türkiye ile Rusya arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkileri hem geçmişini hem de günümüzü bütün boyutlarıyla ele alırken diğer yandan Orta Asya'daki Türkler, Rus otoriterizmi, 1917 Ekim Devrimi'nin sosyal teoriye etkisi, SSCB'de milliyetçilik ve göç politikaları gibi Rus toplumunun farklı boyutlarına da ışık tutmaktadır.
Abdullah Elcan, Ali Balcı, Emin Erdem Özbek, Gökçen Bilgin Aksoy, Gülsüm Killi Yılmaz, İlker Tosun, Mehmet Fatih Kirişçioğlu, Mehtap Solak Sağlam, Mustafa Can Teziç, Nadejda Tıdıkova, Nükhet Okutan Davletov, Sergen Çirkin, Tamara Nikolayevna Borgoyakova, Timur B. Davletov Göz alabildiğine geniş, uçsuz bucaksız bir coğrafyada, zorlu doğa koşullarıyla çevrelenmiş; bozkırın, taygaların, nehir ve göllerin kucaklaştığı, bağrında; yazılı taşları, taş heykelleri, kurganları saklamış Sibirya... İşte Sibirya halklarının dilleri ve kültürleri, bu koşullarla yoğrulmuş, yüzyıllar boyunca varlığını korumuştur. Ancak büyük Sibirya coğrafyası, barındırdığı bu zenginliği daha yüzyıllarca koruyabilecek midir? Küçük yerli diller ve kültürler, her gün yavaş yavaş yaklaşan tehlikede olma ve kaybolma olgusundan ne kadar uzak kalabilecektir? UNESCO'nun dünya üzerinde tehlikedeki diller atlasında azımsanmayacak bir oranın, Sibirya coğrafyasındaki diller olduğu bilgisiyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla Sibirya dilleri, kültürleri üzerine yapılan çalışmaların önemi bu açıdan büyüktür. İşte bu çalışmalara bir damla daha… Bu kitapta; dilden edebiyata, etnografyadan tarihe, arkeolojiden sinemaya ve inanç sistemlerine kadar Sibirya halklarını her yönüyle inceleyen alanın uzmanlarınca kaleme alınmış bilimsel yazılar bulacaksınız.
Alter Kahraman, Eray Demirli, Fatih Bayram, Feyza Erpolat, Füsun Kara, Malike Bileydi Koç, Nurgül Bekar, Yuliya Biletska Stalin'in 1928'de tek başına iktidara geçip tüm muhalefeti tasfiye etmesinden 1953'te ölümüne kadar süren yirmi beş yıllık iktidarı, gerekçesi ne olursa olsun sebep olduğu kitlesel ölümlerle anılmaktadır. Bu dönemde Stalin, partinin ve SSCB'nin siyasi, iktisad ve sosyal alanlardaki her hamlesinin belirleyicisi durumundadır. Bu yirmi beş yıllık Stalin Dönemi'nde, Büyük Kıtlık'tan Büyük Terör'e, toplumun önde gelen isimlerinden sıradan vatandaşa kadar bütün Sovyet coğrafyasında yaşayan insanlar kitlesel ölümlerden paylarını almışlardır. Bu kitapla alanında uzman akademisyenlerin titiz çalışmasıyla Stalin Dönemi'nin en çok konuşulan baskı ve kitlesel ölümler konusuna ışık tutulmuştur.
Alfred J. Rieber Bu kitap, Çarlık Rusyası ve Osmanlı İmparatorluğu gibi pek çok gücün I. Dünya Savaşı’ndan sonra tarih sahnesinden çekilmelerini takiben ortaya çıkan ardıl devletleri, Sovyetler Birliği’nin çıkarlarını gözetmek için Bolşevik Devrimi’nden II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar izlediği politikaları ve Avrasya’daki sınır bölgelerindeki üstünlük mücadelesine odaklanmaktadır. Yazar, Sovyetler Birliği’nin bu dönemdeki politikasını, Iosif “Soso” Dzhugashvili’nin nasıl Josef Stalin olduğunu ve 39 yıllık iktidarının sınır bölgeleri politikası ve dış ve iç politikalar üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu incelerken okurlara yeni ve aydınlatıcı bir çerçeve sunmaktadır.
Beşir Mustafayev Ermeni (Hay) isyanlarının ortaya çıkışında Taşnak, Hınçak, Bolşevik vb. terör örgütleri, önemli görevler üstlenmişlerdir. Bu örgütlerin tüm faaliyetlerine Rus yönetimi başta olmak üzere çıkar peşindeki dış güçlerin destek olduğunu gösteren çok sayıda arşiv belgesi bulunmaktadır. Okuyuculara takdim olunan “Tarihte Rus ve Ermeni Tedhişi” kitabı, bu belgelere dayanan gerçek bilgileri, Rus ve Ermeni terörünün Osmanlı'dan sonra Kafkaslar ve bilhassa Kuzey Azerbaycan'daki Müslümanlara yapılan katliamlardan Anadolu insanının haberdar olmaları için kaleme alınmıştır. Bugüne dek ele alınan kitapların -birkaç istisna dışında- hemen hepsi Ruslar başta olmak üzere emperyalist güçlerin tuzağına düşmüş ve sözde soykırım tezini çürütmek üzere yazılmıştır.
Konunun incelenmesinin çok büyük tarihî ve ilmî ehemmiyeti vardır. Böylece günümüzde de devam eden Rus ve Ermeni devlet terörünün gerçek yüzünün dünya kamuoyuna siyasiler ve dini (Hıristiyanlığı) kullanan kitleler değil tarihçiler tarafından aktarılmasının yerinde olacağı kanaatindeyiz. Çalışma; geniş okuyucu kitlesi, tarihçiler, gazeteciler, öğrenciler ve diplomatların ilgisine sebep olacağı belge ve bilgilere dayalı arşiv toplusu ve olayların kronolojisidir.
Tarihî olgu ve olaylar tarihçilere bırakılacak kadar elzemdir. Bu tarihî görevimizi eserimizde yerine getirmeye çalıştık. Elinizdeki bu kitap, işbu konuyla ilgili yıllardır araştırdığımız ve bir kısmını kaleme aldığımız çalışmamızdır. Kitaptaki belge, bilgi, zaman zaman görüş ve analizlerim hem meslektaşlarımın hem de okurlarımın katkı sağlayacak fikir ve eleştirisine açıktır.
Melahet Berikan Türkiye ve Rusya gibi tarihsel olarak savaş ve rekabet içerisinde bulunan iki ülkenin karşılıklı ilişkileri, bu araştırmanın temel odak noktası olmuştur. "Türkiye ile Rusya Arasında Siyasi Krizlerin Ekonomilerine Yansıması" kitabında, derinlemesine bir analizle ekonomik ve siyasi çıkarların nasıl bir faktör oluşturduğu incelenmiştir. İki ülke arasında yaşanan siyasi krizlerin ekonomilere olan yansımaları açık bir şekilde ele alınmıştır. Küresel etkiler dikkate alınarak ticaret hacmi, yatırımlar ve iş birliği alanlarında ortaya çıkan değişikliklere odaklanılmıştır. Bu çalışma, Türkiye'nin ve Rusya'nın tarih boyunca karmaşık ilişkisini anlamak ve gelecekteki potansiyel etkilerini tahmin etmek isteyenler için önemli bir kaynaktır.
Ayzirek Garaeva - Akçura Gazeteci, yazar Ayzirek Garaeva-Akçura'nın bu kitabına Tataristan’da basılan güncel ve bilimsel dergilerin sayfalarında yayınlanan Türkiye’de yaşayan Kazan Tatarları ile ilgili makaleleri, denemeleri, Türkçeden çevirileri topluca yer alıyor. Ayrıca yazarın yaratıcı faaliyetleriyle ilgili röportajlardan da alıntılar yayınlandı.
A. Garaeva-Akçura'nın gazetecilik bulguları, bilimsel ve edebi araştırmaları, yurtdışında yaşayan Kazan Tatar göçmenlerimizin kaderlerini belgelere ve samimi anılara dayanarak göz önüne getirmeye yardım ediyor. Bundan başka Kazan Tatarlarıyla ilgili Türk edebiyatının ve basınının zengin sayfalarıyla da tanışmayı sağlıyor.
Koleksiyon, Türkiye’de yaşayan Kazan Tatarlarının özgün yolunu, tarihini incelemek için faydalı olacaktır.
Salih Yılmaz Türkiye-Rusya ilişkileri tarihte çoğu zaman rekabet üzerine kurulmuştur. Bu süreç 2000-2015 yılları arasında ekonomik temelli olarak işbirliğine dönüşmüştür. 2015 yılındaki uçak krizi iki ülkeyi yeniden rekabet temelli bir sürece itmişse de ABD'nin politikaları Türkiye-Rusya arasında tüm sorunların bir kenara bırakılarak kazan-kazan üzerine kurulu bir işbirliğine girmelerine neden olmuştur. Türkiye ile Rusya’nın her konuda anlaşabildiğini söyleyemeyiz. Fakat özellikle iki ülkeye karşı ABD ve AB’den gelen saldırılara karşı sırt sırta verdiklerini görüyoruz.
Rusya’nın Suriye’de İran ve Esed ile olan yakınlığı ABD ve AB açısından hedefte olmasını güçlendirmektedir. Bu nedenle Suriye’de Türkiye-Rusya işbirliği iki ülkeye de meşruiyet kazandırmaktadır. Bu sayede Rusya, Türkiye üzerinden İran-Esed baskısını azaltırken, Türkiye de Rusya üzerinden sağladığı askerî destekle Suriye’de rahat hareket edebilmektedir. İki ülkeye karşı ABD’nin sert politikasının şu ana kadar başarısız olduğunu söyleyebiliriz.
Bu eserde 2016-2017 yılları arasında Rusya-Türkiye temelli gelişen ilişkiler üzerine yapılan analizler toplu biçimde yayınlanmaktadır. Astana ve Soçi süreçlerinde neler konuşulduğu ve iki ülkenin Avrasya vizyonu genel olarak ele alınmıştır. Rusya-Türkiye arasında Suriye’de gelişen ekonomi dışında askerî-teknolojik işbirliği NATO üyesi Türkiye açısından olduğu kadar diğer üyeler açısından da yeni bir dönemi işaret etmektedir. Bu hâliyle NATO müttefiklerinden yeterli desteği alamayan Türkiye’nin Rusya ile işbirliği hâlinde bölgesinde kendi güvenliği başta olmak üzere istikrar sağlama konusunda çaba gösterdiğini söylemeliyiz. ABD’nin Türkiye’ye karşı sert politikaları devam ettiği sürece bu işbirliği daha da gelişecek gibi duruyor. NATO'nun bu işbirliğine dair endişelerini de dikkate aldığımızda gelecekte Avrasya’da yeni bir güvenlik temelli bloğun kurulması da mümkün olabilir. Bu süreç; bir taraftan NATO-ABD, diğer taraftan da Türkiye’nin inisiyatifindedir.