Ortaçağ Tarihi \ 1-1
Tuna Kaan Taştan Portekizliler, Hindistan'a ilk defa ayak bastıktan çok kısa bir süre sonra bir Türk devleti olan Adilşahlar Devleti ile karşılaştılar. Bu devlet ile ilişkileri, Hindistan maceralarının sonuna kadar Portekizlilerin bu topraklardaki politikaları için belirleyici unsur olacaktı. Adilşahlar Devleti’nin kurucusu Yusuf Adil Han, Hindistan İslam kaynaklarında Osmanlı sultanı II. Murat'ın oğlu, dolayısıyla Fatih Sultan Mehmet'in de kardeşi olarak geçmektedir. Yusuf Adil Han’ın Edirne Sarayı’ndan İran'a, oradan da Hindistan'a gidişi, destansı bir hikâye ile anlatılmaktadır. Osmanlı kaynakları ise bu konuda net bir açıklama içermemektedir. Yalnızca A. de Lamartine'in, Osmanlı tarihi kitabında yer alan II. Murat'ın ölümünden sonra II. Mehmet'in tahta geçişinin ardından kardeşlerinden birini boğdurması olayı, Hindistan İslam kaynaklarında verilen bilgiler ile örtüşmektedir. Firişte tarafından Yusuf Adil Han'ın 1510 yılında öldüğünde 70'li yaşlarda olduğunun ifade edilmesi de kronolojik olarak boğdurulan bu şehzadenin yaşını Yusuf Adil Han ile yakın kılmaktadır. Dönemin ve sonraki yüzyılların Portekizli tarihçileri de Yusuf Adil Han'ın Osmanlı soyundan olduğu iddiasını ya desteklemiş ya da en azından bu iddiadan bahsetmişlerdir. Bu kitapta, Hindistan'da kurulan bir Türk devletinin kurucusunun hayatı ve bu devletin ilk yüzyılı irdelenirken aynı zamanda modern sömürgeciliği başlattığı kabul edilen Portekizlilerin Hindistan’da bir denizaşırı imparatorluk kurma süreci anlatılmıştır.
Salih Zeki - Remzi Demir - Yavuz Unat Türk bilim tarihi ve bilim felsefesi araştırmalarının kurucusu olan Salih Zeki, 1913 yılımda yayımlamaya başladığı Asar-ı Bakiye adlı bu yapıtında Ortaçağ İslam Dünyası’nda yapılan matematik ve astronomi çalışmalarını bütün boyutlarıyla sergilemiş ve batılı oryantalistlerin bilerek veya bilmeyerek tarihi hakikatleri çarpıtmalarını engellemeye çalışmıştır. Salih Zeki Bey Asar-ı Bakiye adlı mükemmel yapıtını dört cilt olarak tasarlamış ve Birinci cildi Trigonometri tarihini, İkinci cildinde hesap ve cebir tarihini, Üçüncü cildinde Astronomi Tarihini ve Dördüncü cildinde de geometri tarihini konu edinmiştir. Aradan geçen doksan yıldan sonra Asar-ı Bakiye’nin günümüz Türkçe’sine dönüştürülerek yeniden basılmıştır.
Bahattin Keleş Bahrî Memlûkler döneminde XIII. asırdan XIV. asrın sonuna kadar geçen sürede özellikle Orta Doğu'nun mukadderatında önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönem olmuş ve bu bölgede yaşanan siyasi olaylar sadece bölgeyi etkilememiş, bazen yaşanan bu olayların yankıları çok uzaktaki ülke ve devletleri de derinden etkilemiştir. Bölgesel ve uluslararası dış ilişkiler konusu; devletlerin, tarih boyunca üzerinde durdukları ve önem verdikleri konuların başında gelir. Devletlerin bulundukları coğrafyada gerek bölgesel gerekse uluslararası alanda uyguladıkları iyi ve tutarlı politikalar sayesinde hayatiyetlerini uzun süre devam ettirdikleri görülmüştür. Devletlerin başında bulunan liderler, bölgesindeki veya uzaktaki devletlerle sürdürdüğü politikalar ve iyi ilişkiler sayesinde rakip gördükleri ülkelere karşı ittifak oluşturabilmişler ve bu sayede devletlerini bulunduğu bölgesinde daha güçlü kılmışlardır. Memlûkler Mısır, Suriye ve Hicaz Bölgesi'nde varlıklarını yaklaşık iki buçuk asırdan fazla bir süre devam ettirmişlerdir. Tahta geçen sultanlarının başarılı ve dirayetli bir şekilde uyguladıkları politikalar sayesinde Memlûkler, bulundukları stratejik öneme sahip bu bölgede uzun yıllar ayakta kalmışlardır.
Zeki Tez Bu kitapta, Orta Çağ İslam dünyasında bilim ve tekniğin durumu, her bir bilimsel ve teknik uğraş alanı ayrı ayrı ele alınarak sergilenmeye, bu konularda bütünsel bir bakış açısı oluşturulmaya çalışılmıştır. Kitaptaki konular genelde İslamiyetin doğuşundan 16. yüzyılın başlarına dek ele alınmakla birlikte, yer yer daha önceki ve sonraki dönemlerle de bağlantılar kurulmuştur. Bu döneme kısmen girebilecek olan Osmanlı bilim ve tekniğine ise yer verilmemiştir. Daha çok fen bilimleri ve teknik konular ele alınmıştır. Kitabın yazılmasında yerli ve yabancı çeşitli kaynaklardan yararlanılmış, çeşitli bilim insanlarının adları Arapça ya da Batı dillerindeki yazımından ziyade Türkçeye uygun olarak ifade edilmiş ve kitapta mümkün olduğunca anlaşılır bir yazım dili kullanılmaya çalışılmıştır. İlk basımı 2001 yılında yapılan kitabın genişletilmiş ve yenilenmiş ikinci baskısının alana ve tüm okurlara katkı sağlaması dileğiyle…
Nihat Yazılıtaş Bilinen en eski gezgin Yunanlı tarihçi, coğrafyacı ve filozof olan Strabon (MÖ 64-MS 24)'dur. Strabon'dan sonra günümüze kadar çok sayıda gezgin dünyayı dolaşmış ve gezip gördükleri yerleri seyahatnamelerinde anlatmışlardır. Bu eserlerinde, gittikleri yerlerin coğrafyasından, orada yaşayan insanların hayat tarzlarından, kültürlerinden, medeni durumlarından, inançlarından, mimari yapılardan, ticari hayattan, oralarda anlatılan olağanüstü olaylardan, hikâyelerden, efsanelerden ve daha birçok şeyden bahsetmişlerdir. Bu bağlamda seyahatnameler, tarihi açıdan özellikle de kültür tarihi açısından son derece önemli kaynaklardır.
Her gezgin, seyahatine, içinde yetiştiği kültür çevresinin ona yüklediği kendi inançları ve kabulleri ile yola çıkar. Gördüklerini de buna göre değerlendirir. Bundan dolayı bu çalışmada seyahatnameler belirlenirken farklı kültür ve inanç çevrelerine mensup seyyahları seçilmeye gayret edilmiştir. Böylece, Irak'tan Sünni Müslüman İbn Fazlan (IX. yy.), İran'dan Şiî Müslüman Nâsır-ı Husrev (XI. yy.), İspanya'dan Yahudi Benjamin ve Alman Yahudisi Petachia (XII. yy.), yine İspanya'dan Sünni Müslüman el-Gırnâtî (XII. yy.), İtalya'dan Hristiyan Marco Polo (XIII. yy.), Fransa'dan Hristiyan misyoner Wilhelm Von Rubruk (XIII. yy.), Fas'tan Sünni Müslüman İbn Battûta (XIV. yy.) ve son olarak da Almanya'dan Hristiyan Johannes Schiltberger (XIV-XV. yy.) bu çalışmaya dâhil edilmiştir. Böylece kendi zamanlarında Ortaçağların bilinen üç kıtasını gezen ve farklı inanç ve kültür çevrelerinden gelen bu gezginlerin gözünden, bu coğrafyalarda yaşanan, kimileri gerçek ama çoğunluğu gerçek olamayacak kadar olağanüstü olan fantastik hikâyeleri bir araya getirerek okuyucuya sunduk. Okuyucular bu fantastik hikâyeleri okumaya başladıklarında günümüzde popülerliği artmış olan fantastik hikâyelerin, romanların, dizilerin ve filmlerin konularıyla bu fantastik hikâyeler arasındaki benzerlikleri, yani bu modern çalışmalara Ortaçağ anlatılarının nasıl kaynak etmiş olduğunu da göreceklerdir.
Ali Aktan Kitabın konusu, İslam dininin doğuş ve yayılış tarihidir. Hz. Peygamber, getirmiş olduğu dinin bütün Arap Yarımadası'na yayıldığını görme mutluluğuna erişmiştir. Onun vefatını izleyen yüz yıl içerisinde ise İslam devleti, tek merkezden idare edilen en büyük siyasi sınırlarına ulaşmıştır.
Kitabın giriş bölümünde, İslam tarihinin temel kaynakları tanıtıldıktan sonra, İslam öncesi Arap tarihi hakkında özlü bilgiler verilmiştir. Birinci ve ikinci bölümler, Hz. Peygamber'in hayatına ayrılmıştır. Bu bölümlerdeki ana başlıklar belirlenirken klasik siyer kitaplarında olduğu gibi kronoloji değil, konu bütünlüğü esas alınmıştır. Dört Halife Dönemi ve Emevîler ise ayrı birer bölüm olarak düzenlenmiştir. Türklerin kitleler hâlinde İslam'a girdikleri Abbasîler Dönemi'ne ise bu çalışmada yer verilmemiştir. Esasen tarih bölümü öğrencileri için hazırlanmış olan böyle bir eserde buna gerek görülmemiştir. Çünkü “İlk Müslüman Türk Devletleri Tarihi” gibi bazı derslerde, Türk tarihiyle ilgili olduğu ölçüde Abbasîlerden de söz edilmektedir.
Bu kitaptaki bilgiler, ilk defa burada ortaya atılmış değildir. Temel kaynakların yanı sıra, bu konuda yerli ve yabancı birçok araştırmacının yazdığı eserlerde daha fazlasını bulmak mümkündür. Bununla birlikte çok geniş bir zaman ve mekânı ilgilendiren bu bilgilerin tamamı belli bir hacim içinde sunulmuştur. Verilen bilgilerle yetinmek istemeyenler, dipnotlarda ve kaynakçada isimleri verilen eserlerden başlayarak başka kaynaklara da başvurabilirler. Bu kitap, bir ders kitabı olarak tasarlanıp hazırlanmış olmasına karşın, ele aldığı konu bakımından her kesimden okuyucuya hitap edecek mahiyettedir.
Büşra S. Kaya, Gürzat Kami, M. Emin Canlı, M. Fatih Yalçın, Mesut Kaya, Muhammet Enes Midilli, Nagihan Emiroğlu, Nurcan Gül Arslan, Rabia Hacer Bahçeci, Sümeyye Olgaç Bu çalışma geç orta çağın Memlûk şehirlerine odaklanmaktadır.
Şehirlerde pratik bulan entelektüel faaliyetlerin toplumsal ve kültürel alanlardaki etkilerini izleme, orta çağ İslam şehirlerinde bilginin kaynakları, aktarımı ve üretimi üzerine mekânlar, metinler ve öne çıkan ulema üzerine yapılan günümüz araştırmalarının bir hasılasını sunmayı hedeflemektedir. Bu dönemde İslami bilginin aktarımı henüz tam olarak kurumsallaşmadığından Memlûk şehirlerinde inşa edilen medrese yapıları dışındaki hankah, ribat ve zaviye gibi kurumlarda ve hatta ulemanın evlerinde de çeşitli dersler icra edildiği görülmektedir. İslam dünyasının dört bir yanından farklı mezhep mensuplarını bir araya toplayan bu ilim meclisleri pek çok bakış açısının bir araya gelmesini mümkün kılmıştır.
Ayrıca Memlûk şehirlerinde yaşanan entelektüel gerçekliğin modern çalışmalara nasıl yansıdığını ele almaktadır. Dönemin kadın ve çocuklarının ve dört mezhepten ilim taliplerinin bir araya geldiği bu entelektüel çevre, üzerinde daha pek çok soru işareti ile çalışacak pek çok meseleyi barındırmaktadır. Çalışmada Memlûk entelektüel tarihi alanında yeni yaklaşımlar ve yöntemler sunarak meselenin farklı bakış açıları tarafından nasıl problematize edildiğini Memlûk kaynaklarına nasıl yaklaşılabileceğini ve ne tür sorular sorulabileceğini anlama ve alana dair yeni bakış açıları geliştirme imkânı sunmaktadır.
Stephen Batchelor Beşinci yüzyıldan on altıncı yüzyıla
1000 yıllık korkunç bir tarihi bir çırpıda öğrenin

Kıtlık, veba ve halka açık idam nedeniyle Orta Çağ pek çok insan için iyi bir zaman sayılmazdı, fakat Şarlman, Fatih William ve V. Henry gibi kahraman hükümdarlar sayesinde hareketli bir çağ oldu. Gerçeklerle dolu olan bu kitap, yoksul köylülerden gösterişli hükümdarlara kadar bu dönemde yaşayan insanları yakından tanımanıza yardımcı olacak. Orta Çağ Tarihi For Dummies, Karanlık Çağlar’dan Rönesans’a uzanıp bu ikisinin arasındaki çalkantıları anlatarak
Orta Çağ’ı sizin için kolaylaştırıyor.

• Kara Ölüm! Britanya ve Avrupa’yı kasıp kavuran ve milyonlarca insanın canını alan ölümcül salgını ele alıyor.
• Kutsal Roma İmparatorluğu karşılık veriyor! İmparatorluğun konumunu korumak için nasıl savaştığını anlayın.
• Dağılmak! Doğudan güçlü orduların, kuzeyden işgalcilerin gelişine ve dini bölünmelerin dramatik sonuçlarına şahitlik edin.
• Kutsal Topraklar için yola düşmek! On birinci ve on dördüncü yüzyıllar arasında Haçlı Seferine katılmanın bu kadar popüler, seferlerin nihai sonuçlarının ise bu kadar başarısız olmasının nedenlerini açığa çıkarın.
• Orta Çağ dünyasında yaşamak! Bu dönemde yaşamış keşişlerin ve monarkların, köylülerin ve papaların, seyyahların ve tüccarların hayatlarını anlayın.
• Çatışmalarda, muharebelerde ve savaşlarda mücadele etmek! Roma İmparatorluğu'nun yıkılışından Güllerin Savaşı’na, Orta Çağ’ı şekillendirmiş sıkıntılara bir bakış.

Kitabı açın ve
• Köylülerin neden ayaklandığını,
• Chaucer’in Canterbury Masalları’nı yazmak için nereden ilham aldığını,
• Hangi dini grupların iktidar için mücadele ettiğini,
• Magna Carta’nın bugünkü hukuk sistemimizi nasıl şekillendirdiğini,
• Neden Vikinglerin Amerika’ya Kolomb’dan önce ulaşmış olabileceğini,
• Orta Çağ’daki en iyi ve en kötü hükümdarların kısa biyografilerini,
• Jeanne d’Arc’ın ismini nasıl duyurduğunu,
• Günümüze kalmış Orta Çağ kalelerinin muhteşem ve ürkütücü tarihlerini inceleyin.
Hasan Karaköse Öğrencilere önce ders notu olarak okutulan ve sonra basımı yapılan bu kitap, alanında ilk eser olması nedeni ile büyük ilgi görmüştür. Kitabın ilk basımı 2002 tarihinde yapılmış ve şu anda ise sekizinci basımı yapılmıştır. Kitap, Hristiyan Tarihi, Roma Tarihi, İslam Tarihi, Bizans Tarihi ve Türk İslam Tarihi konularında ders kitabı olma yanında bilimsel müracaat eseri olarak da kullanılabilme özelliğine sahiptir. Aynı zamanda kitabımız, siyasi tarih incelemesi yanında dönemlerin kültür tarihi ile ilgili olarak da önemli bilgiler içermektedir.
İsmail Ceran Fransa'nın İslâmiyet'le tanışması VIII. yüzyılın başlarında Pireneler'i aşan İslâm ordularının Fransa'ya girmesiyle başlar. Narbonne'u alan müslümanlar Lyon, vb. şehirleri ele geçirip Rhône vadisi istikametinde ilerleyerek Loire kıyılarından Franche-Comté'ye kadar mevcut Fransa'nın yarısını fethettiler. Onların amacı Akdeniz'in kuzeyinden Şam'a ulaşmak ve Akdeniz'i İslâm gölü haline getirmekti. 732'de Abdurrahman el-Gafikî, Bordeaux'yu ele geçirdikten sonra Tours şehrine yöneldi. Müslümanlar en önemli seferlerinden sayılan bu seferde Poitiers yakınlarında Charles Martel tarafından durduruldular. Kuzeye ilerlemeleri engellenen müslümanlar fetihlerine diğer yönlerde devam ederek Fransa'daki varlıklarını iki yüzyıl daha sürdürdüler. 793'te Pireneler'i tekrar geçip Güney Fransa sahillerine yönelerek Arles bölgesindeki Camargue'da bir liman kurdular. 889'da Fraxinet'ye yerleşip 975'e kadar Marsilya ile Nice arasında meydana getirdikleri kolonileri ellerinde tuttular. Provence ve Alpler üzerine akınlar düzenleyerek Lerins adası, Provence bölgesi ve İtalya'da etkili oldular. Hatta Torino'yu tehdit ettikleri gibi Po ovasına yerleşmeyi de başardılar. Daha sonra Müslümanlar Fraxinet ve Provence bölgesinden çıkarılmalarına rağmen XI. yüzyılın başlarından itibaren bu bölgeye akınlar düzenlemekten vazgeçmediler. Netice itibariyle Canton des Sarrazins, Jabal al-Qila, Barbaresco, Batharam, Ramatuelle ve Almanar gibi Arapça yer isimleri Fransa'daki İslâm varlığının yaşayan tanıklarıdır.
Abdulkadir Macit Türk tarihinin mihveri konumunda olan Maveraünnehir, günümüze kadar üzerinde onlarca devlete ev sahipliği yapan stratejik bir özelliğe sahip olmuştur. Bu özelliğinden hareketle bölgenin 16. asra kadarki tarihine baktığımızda, genel itibarıyla, bölge üzerinde inşa ve imar ile şöhret bulan Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular, Hârizmşahlar ve Timurlular; imha veistila ile şöhret bulan Karahıtaylar ve Moğollar hâkimiyet kurmuşlardır. 16. asır itibarıyla de kökeni Cengiz Han’a dayanan ve Özbekler olarak nitelenen Şeybânîler bölgede hükümran olmuştur. Şeybânîler Altın Orda Cuci (Coçi) ulusunun Özbek adını alan Türk-Moğol boylarının bir kısmının Cuci’nin beşinci oğlu Şîbân soyundan olan Ebu’l-Hayr Han liderliğinde 16. asrın sonlarında bölgeye gelerek buradaki Timurlu idaresine son verme girişimleri ile gün yüzüne çıkmış, Muhammed Şeybânî Han ile de bölgenin hâkim yeni siyasal aktörü haline gelmiştir. O kadar ki Şeybânîler, yaklaşık bir asır Maveraünnehir, Hârizm, Fergana ve çevresinde hüküm sürmüştür. Ancak Şeybânîler hüküm sürdükleri süre zarfında dünya tarihsel dönüşümlerin yoğunluğunu artırdığı kritik bir eşikte Maveraünnehir’de devraldıkları Timurlu mirasını istenilen şekilde sürdüremedikleri gibi içte Şeybânî sultanları arasında yıllar süren rekabet ve çekişmeler ve dışta Safevîler ve Bâbürlüler ile giriştikleri yoğun siyasi ve askeri mücadeleler sebebiyle bölgenin parçalanmasının önüne geçememişlerdir. Bu kitap okuyucuya Şeybânîlerin bir asırlık hâkimiyetlerinin bütünlüklü bir fotoğrafını çekmektedir.
Vesile Şemşek Azerbaycan coğrafyası, tarih boyunca çok sayıda farklı devletlere ev sahipliği yapmıştır. Eski çağların çeşitli dönemlerinden itibaren, Azerbaycan'da kurulan ve uzun dönem hâkimiyette kalan devletlere Manna, Midiya, Atropatena, Albaniya örnek olarak gösterilebilir. İslam fetihleri ile başlayan Araplar döneminde İslamiyet bölgenin tamamına yayıldı. Abbâsî Halifeliği'nin gerilemesiyle oluşan otorite boşluğunda Sâciler, Şeddadiler ve Büveyhîler gibi birçok yerel devlet bölgeye hâkim oldu. XI. yüzyılın başlarında ise Orta Asya'dan batıya doğru ilerleyen Oğuz Türkleri, Azerbaycan'a hâkim oldular.
Türk-İslam tarihi sürecinde, Azerbaycan'da kurulan devletlerin siyasi ve kültürel tarihine bakıldığında, bu kadim uygarlığın taşıdığı değerlerin önemini daha kolay bir şekilde anlamak mümkündür.