Mimari Tasarım \ 1-1
Nevin Turgut Gültekin 19. yüzyıl ortasından itibaren ilgili yazında Batılılaşma olarak da tanımlanan dönemde Anadolu kentlerinde, çok sayıda ve farklı boyutlardaki iç ve dış etmenlerle, bu döneme değin durağan olduğu bilinen kentsel mekân yeniden biçimlenmeye başlamıştır. Bu süreçte, kentte yer almaya başlayan yeni işlev alanları, kentin strüktürünü, mekânsal kurgusunu değiştirmiştir. Ancak, Anadolu'da ikincil demir yolu hatları kurulamadığı için kervan yollarıyla demir yolu vazgeçilmez bir biçimde birbirlerini tamamlamış ve eski ticaret yolu üzerindeki yerleşimler, yerel ya da bölgesel pazar niteliğini genellikle korumuşlar hatta ticaret kapasiteleri artmıştır. Bu gelişmede, nüfus artışıyla birlikte sosyal tabakalaşmada farklılaşma ortaya çıkmışsa da konut ve dokusunun önceki dönemdeki niteliklerine belirgin bir biçimde yansımamıştır. Ayaş ve Beypazarı'ndaki geleneksel doku, bu konuda belirgin örnekler olarak bu kitapta incelenmektedir. Bu ele kapsamda Ayaş ve Beypazarı'nda günümüzde var olan geleneksel konut ve dokusunun yerleşim özellikleri ile özgün fiziksel, mekânsal nitelikleri de belirlenmiştir.
Nazan KIRCI Mimarlık tarihi sıralı bir resmi geçit töreni değildir. Bir mimarlık hareketi, diğerinin sona ermesini beklemeksizin başlar. Başladığı yerde durmaz, yayılır, gelişir, değişir, dönüşür. Endüstri devriminden bu yana da, zaman ve mekanla ilişkisini özgürleştirmiştir. Bazan farklı kostümlere bürünse de, aslında iki temel düşüncenin, çekişmesi ve belli ölçülerde birleşmesinin göz alıcı sonuçları oluşmuştur. Bu sonuçlardan kuşkusuz öğrenilecek hala çok şey vardır. Ancak bunu özetlemek pek kolay değildir. Bu nedenle de yazar, bu kitabın “son” olabilecek sözünü söylemenin bir yolu bulamadığından, okuyucusunu sonsözü birlikte söylemek üzere “20. YÜZYIL MİMARLIĞI- NAZAN KIRCI” facebook grubuna davet etmektedir.
Z. Özlem Parlak Biçer İş sağlığı ve güvenliği, kendi içerisinde dinamikleri farklılaşan ve her alanda olması gereken bir dünyadır. Bu kitap ile iş sağlığı ve güvenliği alanında yıllarını geçirmiş, farklı bilgi ve deneyimlere sahip profesyoneller, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili önemli konuları, kavramsal bilgiyi ve alana yönelik çalışmaları, konu ile ilgili kişi ve kurumlar ile paylaşmayı amaçlamışlardır.
Kitapta; iş sağlığı ve güvenliğine yönelik verilen eğitimler sırasında öğretilmesi gerekli olanlar, yasal mevzuat, mevzuatlardaki değişiklikler ve iş güvenliğinin gerektiği farklı alanlara yönelik spesifik bilgilerin yanı sıra iş güvenliği eğitimi konusunda da bilgiler yer almaktadır. Konular ele alınırken tablolar, grafikler ve görseller eşliğinde ayrıntılı anlatımlar gerçekleştirilmiştir. Bir kişi iş sağlığı ve güvenliği konusunda ne kadar çok şey bilirse bilsin, ne kadar deneyimli olursa olsun her zaman güvenilir kaynağa ihtiyacı vardır. Alanında uzmanlarca hazırlanan bu kitap ile iş güvenliğine temel kaynak olmak hedeflenmiştir.
Bilgi, deneyim ve alana yönelik çalışmalar ile iş sağlığı ve güvenliğinde kaynak olacak kitap, iş güvenliği tarihçesi, uygulama esasları, meslek hastalıkları, makine, tekstil ve yapı sektörüne yönelik konuları, teknolojinin iş güvenliği ile olan faydalı birleşimlerini, iş güvenliğinin farklı düzeylerde eğitimi gibi geniş perspektifli bir anlatıma sahiptir.
Kitap editörü Z. Özlem Parlak Biçer, iş sağlığı ve güvenliği konusunda yer alan ve alacak olanların işlerini gerekli düzeyde yapabilmeleri için kitapta verilen bilgilerin gerekliliğini “Bilgi ve deneyim iş güvenliğinde önemli unsurlardır. Kitap bölümleri, bilgi ve deneyimleri ile alanlarında uzman kişilerce hazırlanmıştır. İş güvenliği eğitimlerinde öğretilen bilgileri destekleyen ve sahada da bu öğretilenlerin bilinçli olarak kullanılması olmaz ise konu üzerinde yapılanlar yerini bulamaz. Bilgilerin sürdürülebilirliğini sağlamak ve tecrübeyi yaygın kılmak önemlidir. Bu kitap, eğitim sürecinde ele alınan konulara katkı sağlamak ve eğitim sonrasında eğitimlerde edinilenleri hatırlatmak, etkin teknoloji kullanımı ile iş güvenliğine yardımcı olmak, özellikli alan çalışmalarına dikkat çekmek ve yasal mevzuattaki düzenlemeleri görünür kılmak üzere ele alınmıştır.” olarak ifade etmektedir.
Asuman Aypek Arslan, Banu Hatice Gürcüm, Birsen Çeken, Burhan Şohoğlu, Caner Yedikardeş, Fatma Şener, Gültekin Akengin, M. Naci Bostancı, Merve Ersan, Merve Ersan, Olcay Boratav, Ozan Küçükusta, Pınar Toktaş, Semih Delil, Tutku Dilem Alpaslan
Nuray Bayraktar Ankara Yazıları kitabı özünde yazarın Ankara'ya ilişkin duygusal bağının bir ifadesidir. Kitapta yer alan makaleler, Ankara'da kentli olarak yaşamanın ötesinde, mimar olarak yaşamanın getirdiği çoklu kimlik ile, örtülü bir koruma yaklaşımını, dolayısı ile kentsel belleği oluşturan ipuçlarını ortaya çıkarma arzusunu kaçınılmaz olarak barındırmaktadır.
Bir kentte geçmişten günümüze var olan, kente ve kentliye dair süreklilik gösteren tüm değerler içinde yapılar ve mekânlar biriktirdikleri anılar ve yaşamsal tüm aktivitelere yer olma nitelikleri ile öne çıkarlar. Ankara Yazıları bu anlamda kimlik değeri taşıyan ve kentsel belleği oluşturan tüm yapıların ve mekânların izlerini sürer, alışkanlıkları ve yaşanmışlıkları göz ardı eden bir yaklaşımla hızla değiştirilen kentte, kentin tarihselliğinin vurgulanmasını önemser.
Ankara Yazıları içerdiği altı bölüm ve 10 makale ile aynı zamanda kenti yapılar ve mekânlar üzerinden keşfetmeye ve anlamaya yönelik bir arayışın ifadesidir. Sağlıklı bir kentte yaşama isteğinin bir sonucu olarak ele alınan kitabın yol gösterici olması ve en geniş kesimlerce okunması kentin geride kalan değerlerine sahip çıkılmasına yönelik bir çaba olarak anlaşılmalı ve önemsenmelidir.
Durmuş Gür, Cahit Karakök, Tunay Karakök Şehirle insan arasında karşılıklı bir ilişki söz konusudur. Öncelikle insanlar kendi duygu ve düşüncelerine uygun şehirler kurar. Sonra şehirler, kurulmalarında etkili olan duygu ve düşünceleri gelecek nesillere aktararak insanları etkiler. Belki de bu nedenle insanları tanımak istediğimizde ilk sorduğumuz sorulardan biri “Nerelisin?”dir. Sanki aynı şehirde yaşayanlar bir uzlaşma içindedir. Alışkanlıkları, davranışları ve yaşam biçimleri benzerdir. Çünkü insanlar, yaşadıkları şehirlerin kültürel dokusundan etkilendikleri gibi ekonomik ve sosyal yapısının yanında iklim koşullarından da etkilenmektedir. Bulundukları ortamın imkânlarından yararlanarak hayatlarını sürdüren insanlar, o çevrenin hayat standartlarıyla yetişir. Çevreden etkilenen insanların içinde bulundukları ortam, şehir ve insanlara karşı sorumluluk ve görevleri bulunmaktadır. Bu sorumlulukların en önemlisi; atalarından miras kalan, binlerce yıllık geçmişi olan şehri gelecek nesillere yaşanabilir bir yer olarak bırakma bilincidir. Kitap, bu sorumluluk bilincini taşıyanların üstün gayret ve çabaları sonucunda oluşturulmuş, 1800'lerden Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadarki süreçte, Devrek Ermenilerini çeşitli yönleriyle anlatan arşiv metinleri ve söyleşilerin vücut bulmuş şeklidir. Batı Karadeniz'in önemli bir geçmişe sahip yerleşimlerden olan Devrek'in tarihî ve kültürel mirasını aydınlatmak adına söyleşi, arşiv belgeleri ve bilimsel araştırmalara dayanan bu çalışma ile Devrek tarihi ve kültürü hakkında önemli bir literatür de ortaya çıkarmıştır. Söz konusu nüfusun sanattan edebiyata, tarihten ekonomiye uzanan geniş yelpazesinde Ermenilerin şehre olan katkılarıyla bölgeye olan etkileri yoğun çaba kapsamında sunulmuştur. Kent ya da bölgede sosyal sorumluluk düşüncesinin bir göstergesi olarak hazırlanan bu kitapla, Devrek tarihi, kültürü, ekonomisi ve sosyal yapısının aktarımı noktasında önemli bir boşluğu doldurmak ve toplumsal açıdan biz ve ben olmaktan çok tarih(imiz)e çeşitli açılardan farklı bir bakış açısı ön plana çıkartılmak istenmiştir.
Betül Bakır - İbrahim Başağaoğlu Binlerce yıl çeşitli uygarlıklara yaşam alanı sunmuş verimli Anadolu topraklarında, iklim, su kaynakları ve doğal bitki örtüsü insanlar tarafından tedavi aracı olarak da kullanılmış ve “insanlığın sağlıklı yaşamı” konusunda bugün de geçerli yöntemler geliştirilmişti.
Türklerin Orta Asya'dan beri geliştirdikleri tedavi yöntemleri ve terapötik çevre anlayışı, dönemin büyük sağlık yapıları darüşşifaların ortaya çıkmasını sağlamıştı. Tarihteki asklepionlar gibi çok yönlü tedavi merkezleri ve Hippokrates gibi ünlü tıp bilginlerinin doğduğu topraklarda Türklerin tedavi merkezlerini geleneksel yapıyla birleştirerek geliştirmeleri ve bugünkü deyimle “terapötik çevre” anlayışının özellikle akıl hastaları üzerindeki iyileştirici etkileri bu bilinçle ortaya çıkmıştı. Söz konusu tedaviyi etkileyen mimari tasarım tesadüfi değildi ve Batı dünyasındaki modern tıp yapıları tasarımlarını etkileyecek kadar önemliydi.
Tarihteki yaşam biçimlerinden beslenen geleneksel yapıların, beş duyuya hitap eden insani ölçekteki tasarımlarının aynı zamanda hastaların tedavilerinde olumlu etkenler yaratan ve insanlığa hizmet eden sağlık yapıları olduğuna bu kitapta değinilmeye çalışılmıştır.
Hasan Gökkaya, Meltem Altın Karataş, İsmail Kıvılcım Alca, Sedat Güven Bilgisayar teknolojisinde yaşanan gelişmelere paralel olarak çeşitli yazılım programları (tasarım) ortaya çıkmaktadır. Yazılım programları tasarımcılara kolaylıklar sunmakla birlikte tasarımlarını gerçekçi bir şekilde gerçekleştirme olanağı da tanımaktadır. Günümüzde mühendislik, mimari, endüstriyel alanlar başta olmak üzere otomotiv, havacılık, robotik teknolojileri, elektrik, makine, inşaat, mobilya ve birçok meslek grubuna ait projelendirme işlemlerinde tasarım ihtiyaçları Bilgisayar Destekli Tasarım (Computer Aided Design, CAD) programları kullanılarak yapılmaktadır. AutoCAD programı, dünya genelinde en yaygın kullanıma sahip CAD yazılımıdır.
Kitap, AutoCAD programının en son versiyonu olan AutoCAD 2020'ye göre hazırlanmış olup tüm yenilikler ele alınmaya çalışılmıştır. Fakülteler ve yüksekokullarda okutulan bilgisayar destekli tasarım derslerinin müfredat programına göre anlaşılır bir dille basite indirgenerek tasarlanmış ve çok sayıda örnek çalışmaya yer verilmiştir.
Atilla Aykanat Yapı üretiminin mesleki pratikleri içinde çok sıklıkla karşılaşılan ve bu alanda etkili sonuçlar alınmasına karşı zafiyetler oluşturan yapılarda su ve nemin oluşturduğu sorunlar, önemli yer tutmaktadır. Yapı üretim alanındaki bu sorunların oluşmasına ve giderilmesinde başvurulacak önlemlere değinilen bu kitabın, yapı üretimi alanında etkinlikleri olan mimar ve mühendisler ile bilhassa bu alanda öğrenim gören öğrenciler için son derece yararlı olacağına inanıyorum.
Prof. Dr. M. Harun Batırbaygil

Dr. Atilla Aykanat'ın, yapılarda sık tekrarlayan ve yapı üretimi alanında kaynak kayıplarına ve önemli yapı sorunlarına yol açan su ve nem sorunları ve bunların giderilmesine yönelik önlemleri, bilimsel bir düzeye taşıyarak hazırladığı bu kitap, mimarlık mesleğini icra edenler ve öğrenciler için kitaplıklarında bulundurmaları gereken önemli bir kılavuz olacaktır.
Prof. Dr. M. Rıfat Çelebi

Bu kitabın içeriğinde Yapı üretimi alanında karşılaşılan sorunlara, farklı bir perspektiften ve bilinenlerden ileri seviyede bakan ve binalarda su ve nem hasarlarına ilişkin sorunların kaynaklarına inerek önlem önerilerine dikkat çeken bu kitap, yapı üretiminde yer alan; mimar, mühendis, teknisyen ve öğrenciler için önemli bir kaynak oluşturmaktadır.
Prof. Dr. M. Yılmaz Kılınç
Tuba Sarı, Özlem İkizler Kumcu, Saliha Aslan “eşikte/sınırda dur........................aralıktan bak.
..........izleri takip et..........hafızayı oku...............
yerin ruhunu hisset.......kendilemeyi farket.........
.....illüzyonu bul......oyun kur........ek+leri keşfet.
.........aşınmayı hisset.........taşmalara bak...........
yığılmaları ayrıştır................bir’ara’ya getir........
......işgalleri gör.......düğüm’ü çöz.”
Aylin Aras, Özge Sever İslamoğlu, Saffet Lüleci, Serap Faiz Büyükçam, Tülay Zorlu, Zeynep Sadıklar Turizm, günümüzün en büyük ekonomik etkinliklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda kırsal turizm de o bölge için tarımsal faaliyetlere ek olarak farklı ekonomik girdiler oluşturmaktadır.
Köyden kente göçün giderek ıssızlaştırdığı kırsal bölgelerde hem kırsal kalkınmanın gerçekleşebilmesinde hem de kırsal mimari mirasın korunarak yaşatılmasında kırsal turizmin önemli bir araç olacağı savı üzerine temellenen bu çalışmanın ilk bölümünde, Doğu Karadeniz Bölgesi’nin eşsiz güzellikteki yörelerinden biri olan Çamlıhemşin yöresi hakkında bilgiler yer alıyor. İkinci bölümde ise Çamlıhemşin yöresinin kırsal mimari mirasının çok önemli bir bileşeni olan geleneksel Çamlıhemşin konutları hakkında ayrıntılı bilgiler aktarılıyor. Üçüncü bölümde, genel olarak kırsal turizm kavramı ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nin kırsal turizm potansiyeline ilişkin bilgiler verildikten sonra son bölümde Çamlıhemşin yöresi konutlarının kırsal turizm odaklı yeniden kullanımında yaklaşım ve proje önerileri yer alıyor.
Cenk Berkant, Csilla Balogh, H. Meltem Gündoğdu, Hande Günözü Ulusoy, İbrahim Çeşmeli “Doğudan Batıya Yükselen Eski Uygarlıklarda Arkeolojik ve Sanatsal Yansımalar İle Etkileşimler” başlıklı kitap, eski çağlarda Asya'dan Avrupa'ya varolan ve tarih boyunca kültürel, bilimsel, siyasi ve ekonomik açılardan etkileşimler içinde bulunan, doğu ile batının zengin kültürel değerlerinin harmanlandığı büyük ve etkili uygarlıklara ait arkeolojik ve sanatsal eserlerin akademisyenler tarafından değerlendirildiği bilimsel beş bölüm yazısından oluşmaktadır. H. Meltem Gündoğdu, insanlık tarihi için son derece hayati olan şehirleşme öncesi yerleşimlerin öncülerinden olan Neolitik Çağ Anadolu'sunda Göbeklitepe ve çevresindeki arkeolojik buluntuları inceleyerek yer seçimini etkileyen etkenleri incelemiştir. İbrahim Çeşmeli, insanoğlunun varoluşu ve sürekliliği üzerinde önemli etkisi olan ve tarih boyunca bereket ve koruyuculuk ile ilişkili görülen Pleiades yıldız kümesini, Yunan-Roma, Mısır, Mezopotamya, İran, Hint, Çin ve Türk gibi eski büyük pagan uygarlıklardaki kozmoloji, din, mitoloji, astroloji ve astronomi ile bağlantılı ikonografik açıdan incelenmiştir. Csilla Balogh, erken Orta Çağ'da Avrupa'nın kültürel ortamına önemli etkileri olan ve doğu-batı kültürlerinin sentezini yapan Asya kökenli Avarların arkeolojik buluntuları çerçevesinde Türk kültürü ile ilişkili olarak değerlendirmiştir. Hande Günözü Ulusoy, doğu ve batı kültürleri arasında köprü kuran Orta Çağ'ın etkili ve güçlü bir uygarlığı olan Bizans İmparatorluğu'nun hakim olduğu Anadolu'da Kapadokya bölgesi kiliseleri duvar resimlerinin yapım tekniklerinin belirlenmesinde kullandığı analiz sonuçlarını değerlendirmiştir. Cenk Berkant, Geç Orta Çağ'da doğu ve batı kültürleri arasında etkin rol oynamış önemli bir Hristiyan askerî tarikatı olan Rodos Şövalyeleri'nin doğu ve batının kesiştiği İzmir Liman Kalesi'ndeki armalarını incelemiştir.
Serdar Toka Felsefe ve mimari arasında “durup düşündüğü görünen” çalışma, sentetiaya ek olarak analitik özelliğe kavuştu. Hem insan bilgisi ve sezgisi/duyumsamasını içeren epistemolojik bir analitik kurgu hem de düşünürler ve düşüncelerin (sanat ve teolojinin de) bir kurgusunu tasarlıyor, üstelik onların sentezini tartışıyor. Bunu biçimsel olarak da kurgulamayı amaçlıyor; biçimleri bilgisel ve duyumsal veya bunların karakteristik sentezleri olarak bir analitik kurguyla ele alıyor.
Gökhan Uşma Enerji etkin konutlar; tasarımı, inşa süreci ve tüm yaşam döngüsü boyunca enerji tüketimi en aza indirilen binalardır. Ayrıca kullanıcıları için sağlıklı ve verimli çevreleri sağlayan binalar olarak tanımlanmaktadır. Çalışmanın amacı, enerji etkin konut tasarımında ve uygulama çalışmalarında enerji tüketim değerlerinin, ekolojik ve ekonomik etmenlerin olduğu kadar kullanıcı memnuniyetinin de detaylı bir şekilde belirlenmesi ve bunların bir bütün olarak ele alınması gerekliliğini ortaya çıkarmak ve bu amaç doğrultusunda tasarım/inşa sürecinde ve sonrasında kullanılabilecek bir kullanıcı memnuniyeti değerlendirme modeli geliştirmektir. Enerji etkin konutlarda kullanıcı memnuniyeti modeli; konfor koşulları, konut-çevre ilişkisi, sağlık, sistemsel özellikler ve servis/hizmet özellikleri olmak üzere dört temadan oluşmaktadır. Modeldeki her tema, bu temayı pratikte gerçekleştirmek için göstergeler içermektedir. Konfor Koşulları Teması; görsel konfor, işitsel konfor, ısısal konfor, mekânsal konfor ve hava kalitesi göstergelerini içermektedir. Konut-Çevre İlişkisi Teması; konum, ulaşım, tesislere erişim, erişilebilirlik, sosyal donatılar ve açık, yeşil alanlar, çevre mahalle kalitesi ve manzara/görsel etki, yoğunluk/kalabalık, yaşam biçimine uygunluk/homojenlik, topluluk içindeki ilişkiler ve komşuluk ilişkileri göstergelerini içermektedir. Sağlık Teması; mevsimsel hastalıklar, göz kuruluğu/yaşarması/kızarıklıklar, boğaz, burun kuruluğu ve tıkanıklığı, baş ağrısı/baş dönmesi/bulantı, tanımlanamayan alerjik reaksiyonlar, öksürük problemi, bulaşıcı hastalıklar ve yorgunluk göstergelerini içermektedir. Sistemsel Özellikler ve Servis/Hizmet Özellikleri Teması; kullanıcı kontrolü ve zorluklar, sistemlere aşinalık ve bilgi sahibi olma, bina bakımı, su döngüsü ve bertaraf/drenaj sistemleri, güvenlik, işletme maliyetleri, sistem arızalarının ve şikâyetlerin bildirilmesi ve çözümü göstergelerini içermektedir.
Pınar Dinç Kalaycı Bu kitap, mimarlık eğitimi içinde gerçekleşen bir stüdyo uygulamasını anlatır. Yakın geçmişte yaşanan deneyim üzerine bir “yeniden-düşünme” denemesidir. Deneyimin unsurlarını tek tek ve olabildiğince detaylı olarak ele alırken, zamanın hızlı akışı içinde yeterince söze ve kavrama dökülememiş olanı da aydınlatmaya çalışır. Yaşanan stüdyo uygulamasını olası etkiler bağlamında inceler, deneyimin unsurlarını bu bağlamla ilişkilendirir.
Mimarlık eğitiminin her yarıyılında farklı ortamlarda farklı stüdyo deneyimleri yaşanadururken, bunlardan bir tanesi üzerinde anatomik bir inceleme yapma girişimi, bir stüdyonun çalışma ve ürünlerinin sergilenmesinden / betimlenmesinden fazlasını içerir. Tasarım stüdyoları, mimarlık eğitiminin en yoğun ve özgün ortamlarıdır. Bu ortamlar üzerine çok düşünülmüş, modeller geliştirilmiştir. Bugünün tasarım stüdyoları ise yoğun çeşitlilik gösterir. Stüdyo içerikleri birbirinden çok farklı denemelere sahne olurken, eğitimin diğer bölümüyle ilişkileri ve meslek eğitimine katkıları da sürekli olarak sorgulanır. Tasarım stüdyoları bir anlamda kilit taşıdır. Bu taşın tanımı, içeriği ve nerede durduğu, kendisine bağlı diğer taşlar için de belirleyicidir. Bu nedenledir ki, tasarım stüdyolarında yaşanan deneyimlerin, ürün sergilemesi ve takdir beklentisinden öte bir anlayışla tartışmaya açılmaları gerekir. Her stüdyo bir şekilde ürün verir. Gerekli olan, ürüne biçimini veren, çağa, mimarlığa ve eğitime bakışı yansıtan düşüncelerin açıklanması, bu düşüncelerin kavramsallaştırılması ve ürünle olan karşılıklı ilişkisinin izlenebilir kılınmasıdır. Bu tip ele alışlar çoğaldıkça tasarım stüdyolarının gerçek anlamı ve içeriği de aydınlanacaktır.
Bu çalışma, bir tasarım stüdyosu deneyiminin anlatılma biçimi ve bu anlatım üzerinden gündeme gelen eğitim ve mimarlık sorunları üzerine gönüllü bir denemedir. Deneme, kendini anatomik bakışla ortaya koyarak, ortaya çıkan resim üzerinden kendini geliştirmeyi hedefler, bu anlamıyla bir öz-değerlendirme çabasıdır. Okuyucunun tanıklığıyla tamamlanacak olan bu çalışmanın, günümüz mimarlık eğitiminin çeşitlilik gösteren alanlarında emek vermekte olan genç akademik kadrolarına, her kademedeki mimarlık öğrencilerine ve gönlünde mimarlık yatan tüm meraklılara ışık tutabileceği düşünülmüştür.
Kendi yapıp etmelerimizi usa vurmak, kendini değerlendirerek gelişmenin ilk adımıdır. Bu düşünüşten hareketle, mimarlık eğitimi içinde gerçekleşmekte olan stüdyo deneyimlerinin her birini kendi anatomik irdelemelerini ortama sunmaya davet ediyorum. Etkileşimden Bütünleşmeye kitabının ülke mimarlık kültürüne ve mimarlık eğitimine katkısı olması dileği ile …

Eda Can, Göksenin İnalhan, Hülya Soydaş Çakır, Özlem Belir, Özlem Belir, Rana Kutlu Mimarlık, yapım faaliyetlerinin ötesinde aslında bir tasarlama teknikleri bütünü ve kendi özelinde sanat dalı olarak tanımlanmalıdır. Kullanıcıların temel gereksinimlerinin karşılanmasının yanı sıra insan hakları bağlamında her bireyin her hizmetten eşit koşullarla yararlanma hakkının kabulü ve bu koşullara erişimin temel noktasında mimarlığın dolayısıyla mimarın sorumluluğunun önemi yadsınamamaktadır. Bireyler her yaşam koşulunda, içinde bulundukları ve bulunmak isteyecekleri mekânlarda refah içinde, sağlıklı ve bağımsız olarak korkmadan, güven içinde yaşamak ihtiyacı duymaktadır. Evrensel Tasarım, mimarlık kavramı içinde insan çeşitliliğinin tasarım süreci boyunca ele alınması ve bu çeşitliliğin göz ardı edilmemesi ile sağlanabilecek bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu kitapta, mimarlık eğitimi içinde farklı alanlarda uzmanlaşmış akademisyenler tasarım kavramının içini doldurmak üzere somut veri ile Evrensel Tasarım ana teması altında mimari erişilebilirlik konusunu ele almışlardır. Kitap, Evrensel Tasarım alanında çalışan ve eğitim gören mimarların, şehir plancıların ve diğer tasarımcıların konuya daha geniş bir perspektiften bakmalarını sağlamak amacıyla atılan önemli bir adımdır.
Arya Biçen, Serbülent Vural Diyarbakır'da gelenekselden "modern" olana geçiş süreci ile başlayan, geçmişle bağ kurmaya çalışan, sonrasında şekil değiştirerek hedonik tüketim nesnesi konumuna gelen konut ve konut yapılaşması süreci, kent yaşamı içinde yer alan kırılma noktalarının etkisiyle belirli dönemler için ayrı ayrı şekillenmiştir. Önemli ekonomik, siyasi ve sosyal değişimlerin yaşandığı Diyarbakır, 1960'larda başlayan doğal göç, 1980 sürecinde yaşanan zorunlu göçün oluşturduğu kaos ortamı ile 2000'lerden sonra değişen tüketim alışkanlıklarının mekâna yansıması arasında gelişim göstermiştir.
Göçlerin, konut ve konut dokusu üzerinde sadece kırsaldan gelenlerin kırsal üretim/tüketim biçimlerini konut ve kent kullanımına yansıtmasının yanında, kırsalda yerinden olanların, kent sakinlerini yerinden etmesi sorunsalı çerçevesinde mekânsal ayrışma durumu betimlenmiştir. "Köyünde hatırı sayılır insan statüsünden" kentte "hiç" olmaya zorlananlarla beraber kent sakinlerinin "yerinden olmaları" durumunun yabancılaşma, kaçma ve güvende hissetme eğilimi ile konut ve konut yapılaşmasına verdiği yön aktarılmıştır.
Modern ihtiyaçtan metaya dönüşen konut örgütlenmesinde dilsiz hiyerarşi ile kentsel gelişim, alanda güncel olan yeni nicel ve nitel yöntemler ile dillendirmeye ve kaosun iki farklı kutbunun hikâyesin anlatılmaya çalışılmıştır. Böylece sosyolojik çıkarımlar somut izlerle ifade edilmiştir. "Avlulu Geleneksel Diyarbakır Evleri’nden, yapı kooperatiflerine ve sonrasında kent merkezinin önemli bir bölümünü oluşturan "kapalı yüksek güvenlikli sitelere" doğru konutların çok katlı bloklar biçiminde yaygınlaşması ve kat planlarında işlevini kaybeden ve ek işlev yüklenen mekanlara göre oluşan organizasyonel değişim anlatılmıştır."

Vahap Candan Spor ya da kültür amaçlı gezilerim sırasında mimarlık alanında daha önce duymadığım Türkçe ifadeler, köy yapılarına daha dikkatle bakmama neden oldu. Yapı sanatına ilişkin zengin bir söz varlığına sahip olduğumuzu seziyordum. Eski kaynaklara bakınca o sözcüklerin, zaman tünelinde bizi geziye götüren birer rehber olduklarını fark etmeye başladım.
Eski kaynaklarda doğrudan doğruya köy yapı sanatına ilişkin bir çalışmaya rastlayamadım. Köye ilgi, İkinci Meşrutiyet Devri'nde Türkçü aydınlar tarafından başladı; Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk'ün Türk dili, tarihi ve kültür tarihi araştırmalarını özellikle teşvik etmesiyle hızlandı. Ben de Atatürk'ün buyruk ve teşvikleriyle dönemin aydınlarınca halkın ağzından, arının bal topladığı gibi derlenen derleme sözlüklerini taradım. Merakım derinleşti ve tarama sözlüklerini de taradım. Karşılaştırma yapılması faydalı olur, düşüncesiyle Göktürk, Uygur ve Karahanlı devirlerinin konuya ilişkin başvuru kaynaklarını da inceledim. Söz konusu sözcüklerin sadece bir yapıyı ya da yapı ögesini temsil etmediğini; bir kısmının kültür şifrelerimizin izlerini taşıdığını anladığımda ise not almaya başladım. Bu notların Yapı Sanatı Sözlüğü’ne dönüşmesi ise beş yıl süren bir araştırma ve inceleme emeğinin sonucudur.
Sözlüğün, kültür şifrelerimizin anlaşılmasına katkı sağlaması ve faydalı olması dileğimle...
Katie Lloyd Thomas, Routledge Mimarlıkta malzeme, fonksiyon, form hep birlikte tartışılagelen üç kavramdır. Malzemenin, fonksiyonun, formun birbirleriyle ilişkisi, birinin diğeri üzerindeki etkisi, hangisinin daha önemli olduğu ya da hangisinin diğerleri için belirleyici unsur olduğu bu tartışmaların ortak temaları olmuştur ve mimarlık mesleği icra edildiği sürece de tartışılmaya devam edilecek konulardır.
Günümüz mimarlık uygulamalarına bakıldığında, yapıda seçilen fonksiyon ne olursa olsun malzemenin form üzerindeki belirleyici etkisini görmemek imkânsızdır. Özellikle Sanayi Devriminden sonra artan bir ivme ile gelişen yenilikçi malzeme teknolojisi, önce betonarme sonra çelik, cam, alüminyum, çok fazlı ve faz değiştiren malzemeler ile mimarların özellikle malzemeye bağımlı form arayışlarına sınırsız kolaylıklar sunmuştur. Hatta öyle ki, Salminen'in eleştirel bir yaklaşımla ifade ettiği gibi günümüzde birçok mimar önce bir form tasarlayıp sonra mühendise giderek onun nasıl ve hangi malzeme ile inşa edilebileceğini konuşmaktadır.
Bu kitap, mimarlıkta malzeme ve uygulamaları üzerine mimari, felsefi, politik, sosyal ve sanatsal açılardan ele alınmış, uzman kalemlerin yazdığı kapsamlı makalelerden oluşturulmuş bir eserdir. Okurken mimarlıkla ilgili çok farklı bakış açıları edinme imkânı bulacağınız sanatçı ve mimarlar ve eserleri ile tanışacaksınız. Bu sanatçı ve mimarlardan tanıdık isimler de karşınıza çıkacaktır, ilk kez duyacağınız isimler de. Bu isimler için internette kısa gezintiler yapmak, kitapta verilen siyah-beyaz ve sınırlı sayıdaki örneklerin üzerine ilave edeceğiniz yeni kazanımlarınız olacaktır.
Bu değerli kitabın, akademisyen, mimar, öğrenci, araştırmacı ya da sanatçı, mimarlıkla ilgilenen tüm paydaşlar için ufuk açıcı bir kaynak olarak kitaplığınızdaki yerini alması ümidi ile…
Bilgehan Yılmaz Çakmak Zaman içinde biriken ve mekânla birlikte değişen insan hareketleri görünür ve hesaplanabilir veri haline gelebilir mi? Matematiksel bir değeri var mıdır? Ya da grafikle ifade edilebilir mi?
Bir mimari mekânı üretmeden o mekânda oluşacak tahmini yaya hareketlerini görebilir miyiz?
Eğer soyut bir kavramı somutlaştırıp sayısal bilgi haline dönüştürebilirsek, kıyaslayabilir, arttırabilir ya da azaltabiliriz… Bu değişimlerde nelerin etkili olduğunu test edip mekânda düzenlemeler yapabilir, bu sayede değişen insan hareketlerini gözlemleyebiliriz.
Eğer zaman içinde biriken insan hareketlerini görünür çizgisel grafiklere dönüştürebilirsek, tüm alternatifleri bir arada görebilir baskın ya da yoğun olan izi çıkarabiliriz.
Eğer önceden tahmin edebilirsek yoğunlukları görebilir, sıkışmaları önceden fark eder, öneriler getirebiliriz.
İşte bu sorular ve yanıtları, mekânın üretiminin tespit edilebilir anlamları olduğunu, mekânın dizimsel bir bakış açısına sahip olduğunu ve her biçimsel düzenlemenin ve eylemin altında yatan sosyal bir sebep olduğunu göstermiştir.
Biz mimarlara kalan ise bu göstergeleri okumak, mekân-insan ilişkisini karşılıklı bir süreç olarak yorumlamak ve elde ettiğimiz anlamsal verileri somut bilimsel verilere dönüştürerek tekrar kullanılmasını sağlamaktır.
Bu kitabı okurken ve hatta sadece grafiklere bakarken bile mekânlar içinde hareket edecek ve değişimi hissedeceksiniz. İki uç noktada yer alan, soyut ve yorumlanabilir bilgilerin nasıl somut ve hesaplanabilir bilgiler haline dönüştüğünü izleyebileceksiniz. Matematiği kullanarak yorum yapabilmenin keyfine varabilmeniz dileğiyle…
Stelios Antoniou “Kitap mantıksal olarak iki ana bölüm hâlinde düzenlenmiştir. Bunlardan ilki, mevcut be­tonarme yapılarda bulunan yaygın zayıflıklara ilişkin mevcut durumu (Bölüm 2), bir bina­nın özellikleri ve karakteristikleri hakkında bilgi edinmek için mevcut yöntemleri (Bölüm 3) ve bu tür yapıları güçlendirmek için uygulayıcıların elindeki tipik teknikleri (Bölüm 4) tanıtmaktadır. Ancak diğer kitaplardan farklı olarak bu genel bakış, Dr. Antoniou tarafın­dan gerçekleştirilen gerçek bina ve güçlendirme uygulamalarına ait onlarca fotoğraf yardı­mıyla verilmekte ve açıklanmaktadır ki bu da kitabı gerçekten eşsiz ve anlaşılır kılmaktadır. Kitabın bu ilk bölümü daha sonra değerli bir bölümle kapatılmaktadır. Yazar, bir güçlen­dirme stratejisini diğerine tercih ederken göz önünde bulundurulması gereken kriterlere ilişkin tecrübelerini aktarmaktadır (Bölüm 5).
Kitabın ikinci bölümü, mevcut bir betonarme binanın depreme karşı tepkisini değer­lendirmek ve ardından uygun ve yönetmeliklerle uyumlu bir depreme karşı güçlendirme müdahalesi tanımlamak için uygulayıcıların izlemesi gereken prosedüre odaklanmıştır. Bu nedenle doğal olarak sadece uygun depreme karşı performans hedeflerinin seçimini (Bö­lüm 6) ve yapısal analiz tekniklerini (Bölüm 7) kapsamaz aynı zamanda gelişmiş yapısal modelleme konularını (Bölüm 8) ve gerekli yapısal performans yönetmelik uygunluk kont­rollerini (Bölüm 9) de tartışır. Bu dört adımın depreme karşı değerlendirme ve güçlendirme sürecinde nasıl bir araya getirilebileceği ve getirilmesi gerektiği, Dr. Antoniou tarafından geliştirilen çok pratik yazılım araçlarından mükemmel bir şekilde yararlanarak gerçek bir vaka çalışmasına (Bölüm 10) baştan sona bir uygulama ile gösterilmektedir.
Kısacası bu kitap, sadece mevcut betonarme binaların depreme karşı performansı ile uğ­raşırken karşılaşılan zorlukların türüne ilişkin sağladığı paha biçilmez ve benzersiz içgörü değil aynı zamanda bu tür yapılara potansiyel olarak nasıl müdahale edileceğine dair ak­tardığı çok net ve pratik rehberlik göz önüne alındığında, tüm yapı mühendisliği uygulayı­cılarının yanı sıra öğrencilerin ve akademisyenlerin kitap raflarında bulunması gerektiğine inandığım bir kitaptır”.
Rui Pinho
Yapı Mühendisliği Profesörü Pavia Üniversitesi, Italya
Şengül ÖYMEN GÜR, Kathryn BEDETTE, Semra AYDINLI, Jon LANG, Nilgün KULOĞLU, Gamze KAYMAK-HEİNZ, Mine HAŞHAŞ-DEĞERTEKİN, Mustafa Orkun ÖZÜER, Rabia KÖSE DOĞAN, Serap DURMUŞ, Asu BEŞGEN Elinizde tuttuğunuz rastlantısal gibi görünen bu seçki ben değişim üzerine düşünmeye başladığımda oluştu. Çarpışan, örtüşen, çevremizde çelişki ve tansiyonları arttıran değişim dalgaları üzerine düşünmeye başlamam öncelikle benim meslekî algımı gözden geçirmeme neden oldu. Her alanda yaşanan değişimler arasında kozmetik olanlar ve geçmişimizin uzantısı olanlar ile gerçek anlamda devrimsel olanlar arasında ayrım yapmanın önemli olduğunu düşünmeye başladım. Ama hiçbir mecaz tek başına tüm bu olan biteni açıklayamıyor, sadece gerçeğin bir parçasının üzerini aralıyor gibi göründü bana. Bu durumda, mimari değişimi genel olarak ele almak yerine onu çözümlemek ve değişimi anlamada önemli olan paradigmalarına öncelik vermek gerekiyordu. Ayrıca, yanlış sorulara doğru yanıtlar arayan yazılar yerine, bu derlemede doğru soruları soran, irdeleyen ve böylece yeni bir bakışla gündeme taşıyan yazılar olsun istedim. Sorular ve saptamalar taze, yerinde ve güncel olmalıydı.
Hiçbir bilginin tamamına ermiş, hiçbir mecazın tümden kapsayıcı olamayacağının bilincinde olarak belirlenimci bir fantezi de kurmadım. Bu zaten insanlığın evrimine de uymazdı. Toplumlarda yaşananlar ciddi bir kültürel dönüşümdür. Esnekliğini yitirmiş Modern kültürler uyumsuzluk ve çözülme içinde düşüşe geçmişken 1960'lı yıllarda başlayan ve yaklaşık on yıllık aralarla şiddetlenen sosyal hareketler yükselen, yeni, esnek, devamlı evrim halindeki günümüz kültürünün göstergeleridir. Bu farkındalık içinde kaleme alınmış buradaki mimari metinlerin hepsi düzelmeye ve yeniden kurulmaya açık, anlığı özgür bırakan ve bilişsel gelişmeyi teşvik eden yazılardır. İçinde devindiğimiz üçüncü dalganın mimarlıkta daha nice izdüşümleri belirlenip tartışma konusu yapılabilirdi pekâlâ. Belki en yararlılarını atlamış bile olabiliriz. Bunları yeniden düşünüp gelecek sefere başka bir yazı dizisiyle karşınıza çıkmayı planlıyoruz sevgili mimarlık okurları. Şimdilik keyifli okumalar diliyor eleştirilerinizi duymak için sabırsızlanıyoruz.
Ahmet Suvar Aslan, Arya Biçen, Barış Çağlar, Ebru Harman Aslan, Ebru Şanlı, Fatma Meral Halifeoğlu, Fazlı Rohat Acu, Gül Şebnem Tutal, Havva Özyılmaz, İlhami Ay, Melisa Diker, Muhammet Kurucu, Nilhan Vural, Nursen Işık, Oktay Ekici, Selin Oktan, Serbülent Vural, Şefika Ergin, Zelal Akın Bu kitap, mekânın ve zamanın akışının etkilediği bir yolculuğun ürünüdür. İhtiyaçlarımızın, estetik arayışlarımızın ve bilimin şekillendirdiği mimari yansımaları keşfetmeye yönelik bir çabadır. Sanat ve bilimin birbirinden güç alarak buluştuğu yerde; tasarım, planlama ve uygulamalar için çok sesli bir söylem geliştirir. Kitap, bir yönüyle güncel yaklaşımlara değinerek hayal ile pratiği birleştirir ve geleceğin mimarisine bir bakış sunar. Diğer yönüyle de toplumsal kimliğe yerleşen mimari unsurları ve süreçleri hatırlatır, geçmiş ve şimdinin duyumsanan örneklerinden yola çıkarak mimari mirasımız ve sürdürülebilir yapılı çevrenin önemini vurgular. Mimari incelemelerde sürdürülebilirlik, çevresel etkiler ve yerel özelliklere duyarlılık gibi konuları öne çıkarır. Kitap; mimari tutkunları, öğrencileri ve uzmanları için bir kaynak olarak tasarlanmıştır.
Pınar DİNÇ KALAYCI 21. yüzyıl mimarlığı çeşitlilik içerir, çokseslidir. Bu çokluk içinde her bir mimarlık ürünü, kendine özgü içerik ve dinamiklerle biçimlenir. Geçmiş yüzyılların mirası üzerine kurulu ve genellikle farklı disiplinlerden uyarlanan eleştiri yaklaşımları, birbirinden farklı özellikler taşıyan çağdaş ürünleri anlama ve anlamlandırmada ne derece yeterlidir? Genellikle mimarlık teorisi, görece daha az da olsa, mimarlık tarihiyle ilişkilenen geleneksel eleştiriler, mimarlığın eski yeni tüm dinamiklerini ve mimarlık ürününün bu dinamiklere bağlı gelişen özgün bileşenlerini anlamada ne derece etkin olabilir?
Mimarlığı Eleştirmek, söz konusu yeterlilik ve etkinlik konularında duyulan şüphe üzerine kaleme alındı. Kitap, mimarlığın çağdaş ürünlerini daha iyi anlamak ve anlamlandırmak için ürünlere nasıl bakılabileceğine ilişkin kendi yaklaşımını önerir; önerisi bağlamında üretilmiş eleştiri denemelerini (kısa filmler) örnekler ve çözümler. Eleştirinin geleneğinde önemli yer tutan teori ve tarihi dışlamaz; buna karşılık, mimarlığın ve tasarımın bileşenlerini (yer, düşünce, varoluş ve aktörler) önermenin merkezine yerleştirir. Çağdaş mimarlık ürünlerini biçimlendiren dinamikleri kavramanın, ürünlerin ardında olduğu iddia edilen teoriyi/kuramı bilmek ya da tekil ürünün devamlılık ilişkisi içinde olabileceği geçmiş ürünlerle bir arada yorumlanması kadar -ve hatta daha da fazla- gerekli olduğunu savunur. Teorinin ve(ya) tarihin izindeki yoğun terminoloji ve derin uzmanlık bilgisi üzerinden konuşan eleştirmen yerine, mimarlık ürününün kendisine ve bileşenlerine odaklanan eleştiren olmayı önemser. Eleştiren olmayı, eleştirmenliğin ön şartı olarak görür.
Mimarlık salt görsel algımızı değil, dünya üzerindeki varoluşumuzu zenginleştirme gücü yüksek olan bir sanattır. Uğraş alanı mekân olan her tasarımcı, onu deneyimleyecek olanların yaşayışında etkin rol oynar. Tasarımcının eleştiren olması, tarihin ve teorinin öğrettiklerinden fazla ve farklı olarak çağdaşlarının da neyi nasıl yapmakta olduğu üzerine yöntemli ve etkin düşünmesi, bu yolla kendisini de neyi nasıl yapması gerektiği konusunda sorgulaması/yenilemesi, salt kendi gelişimi için değil, yaratacağı mekânların varoluşumuza olumlu katkısı için de önemlidir. Çağdaş mimarlık ürünleri, teori ve tarih kadar öğreticidir; çağı ve insanı anlamanın araçlarıdır. Her biri kendi özgünlüğü ile ön plana çıkmaya aday bu ürünleri anlamak ve anlamlandırmak için önerdiğim yaklaşımı tüm mimarlık meraklılarının ilgisine sunuyor ve kendilerini bu yaklaşımı denemeye davet ediyorum.
Mimarlığı Eleştirmek kitabının ülkemiz mimarlık kültürüne katkısı olması dileği ile…
Hakan Sağlam Mimari dil; kültürel, ekonomik, sosyal vb. çok farklı etkenin mimarlık ürününe yansıması ile meydana gelmektedir. Politika, bu alanların tümünü etkileyen üst yapı kurumu olarak mimari ürünün oluşumundaki en önemli girdilerden biridir. Bu nedenle yapılı fiziki çevrenin politik bir içerik taşıdığı ya da toplumu yönlendiren iktidarın, kendini yansıtma, topluma anlatma biçimlerinden birinin de mimarlık alanı olduğu söylenebilir. Bu bağlamda denebilir ki kamu yapıları başta olmak üzere tüm mimari oluşumlarda politikanın etkisi okunabilmekte, mimarlık ve politika beraberce yapılı fiziki çevreyi oluşturmaktadır. Devletin özellikle en temel işlevi olan ekonomik çıkarları doğrultusunda desteklediği yatırım alanlarında bu etkileşim cok daha güçlü bir biçimde ortaya konabilmektedir. Bu çalışma temelinde esas sorun, önemli bir girdi olarak politik yaptırımların mimariye dolaylı ve dolaysız etkilerinin ortaya konması olmuştur. Ülkemiz özelinde, tarihsel süreçte önemli yatırım alanlarından birini oluşturan “turizm konaklama yapıları” aracılığı ile mimarlık - politika ilişkisinin irdelenmesi Cumhuriyet Dönemi genel mimarlık ortamı için de önemli ip uçları barındırmaktadır.
Adem Ahıskalı, Arzu Özen Yavuz, Elif Çam, Gonca Özer Yaman, Hakan Çağlar, Makbule Özdemir, Merve Başgül, Metin Kurumak, Mithat Coşkun, Semra Arslan Selçuk İnsanlık tarihinin başladığı günden beri en önemli sorunlardan biri barınma olmuş ve bu sorunun giderilmesi için konut üretimine gidilmiştir. Teknolojinin gelişmesi, ihtiyaçların farklılaşması ile birlikte daha planlı ve fonksiyonel yapılar üretilmiş, böylelikle mimarlık kavramı oluşmuştur.
Mimarlığın farklı alanlarının kapılarını açacak bu kitapta yer alan bölümler, çok değerli bilim insanları tarafından özenle ve itinayla hazırlanmıştır. “Mimarlık Alanında Farklı Yaklaşımlar” adı altında hazırlanan bölümler, mimarlığın farklı alanlarına ışık tutmaktadır. Tasarım, malzeme, tarihi çevre ve geleneksel konutlar hakkında yapılan çalışmaları konu alan bu kitap toplamda 6 bölümden meydana gelmektedir. Bilim dünyasına önemli katkılarda bulunacak olan bu kitap, mimarlığa farklı bir pencereden bakılmasını sağlayacaktır.
Francis D.K. Ching Kırk yıldan uzun süredir, Mimarlık: Biçim, Mekân & Düzen hoş çizimleriyle temel mimari tasarım sözlüğüne klasik bir giriş olarak sunulmaktadır. Güncellenmiş ve gözden geçirilmiş Dördüncü Basım, mekân ve biçimin temel öğelerini ön plana çıkarmış ve bir mimari anlayışı tanıtmak için eleştirel düşünceyi teşvik etmek üzere tasarlanmıştır.
Mimarlık: Biçim, Mekân & Düzen karmaşık tasarım kavramlarını anlaşılır bir şekilde çözümler ve zorlu soyutlamaları yaşama geçirir. Kitap, biçim ve mekânın ışık, manzara, açıklıklar ve çevrelenme ile olan ilişkisini açıklar; mekân örgütlenmesi, dolaşım ilişkileri ve öğeleri ile orantı ve ölçeği keşfeder. Buna ek olarak metnin ayrıntılı çizimleri, kitapta sunulan kavramları sergiler ve kültürler ve çağlar boyunca mimarlığın temel öğeleri arasındaki ilişkileri ortaya çıkarır.
M. Mustafa Önal Mukavemet dersi, mühendislik ve mimarlık fakültelerindeki çeşitli bölümlerde ve meslek yüksekokullarının inşaat bölümlerinde meslek dersi olarak okutulmaktadır. Bu dersin kitabı hazırlanırken inşaat mühendisliği ve meslek yüksekokulları inşaat bölümlerinin müfredatları referans alınmıştır. Kitabın yazımında sade bir dil kullanılmış ve konuların kolayca anlaşılabilmesi için çözümlü örneklere yer verilmiştir. Hizmete sunulan bu kitabın, öğretim elemanları ve öğrencilere faydalı olmasını temenni ederim.
Tülay Zorlu Mutfak tasarımı, birçok parametrenin birlikte ele alınmasını gerek­tiren ve içinde pek çok teknik detay barındıran bir konudur. Bazı temel ilkeler dışında konut mutfakları ve endüstriyel mutfakların tasarım prensipleri farklıdır. Birkaç örnek vermek gerekirse konut mutfaklarının tasarımında temel hedef, kulla­nıcı gereksinmelerini karşılamak iken endüstriyel mutfaklarda temel hedef, çalışanların sağlık, güvenlik, konfor gibi ihtiyaçları kadar iş verimliliği, işletmenin kazancı, hizmet kalitesi, müşteri mem­nuniyeti gibi faktörleri birlikte karşılamaktır. Bu yönüyle endüstriyel mutfakların tasarımı, bağlı olduğu işletme türüyle de ilişkili olarak disiplinler arası bilgi alışverişini de gerektirir­ken konut mutfaklarında tasarımı yönlendiren iki temel unsur, kullanıcıların istek ve gerek­sinmeleri ile estetik unsurlardır. Bu bağlamda endüstriyel mutfaklarda işlevsellik olgusu tasa­rımı yönlendiren en temel unsur olarak karşımıza çıkarken konut mutfaklarında işlevsellik ve estetik unsurlar birlikte ele alınır. Tüm bu gerçeklerin ışığında bu kitapta; konutların ve yeme içme hizmetlerini üstlenmiş iş­letmelerin kalbi olarak nitelendirilen endüstriyel mutfakların tasarımında etkili faktörleri, bu faktörlerin birbiri ile ilişkilerini ve tasarımda dikkat edilmesi gereken temel prensipler aktarılmaktadır.
Konut mutfakları ve endüstriyel mutfakların tasarımında; iş akışıyla ilişkili mekân örgütlen­mesi, ekipman seçimi, kullanıcı özelliklerinin tasarıma etkisi, sabit donatılarda kaplama mal­zemelerinin çeşitleri, özellikleri, görsel konfor koşulları, konut mutfaklarında stiller gibi konu­larda temel bilgi ve tasarım prensiplerinin anlatıldığı bu kitabın; tasarımcı adayı öğrencilere ve tasarımcılara yol gösterici olması amaçlanmıştır.

1. Mutfak Konutları
2. Konut Mutfaklarında Yer Alan Eylemler ve Eylem Alanları
3. Konut Mutfaklarında Yer Alan Ekipman ve Donatılar
4. Mutfak Tasarımında Kullanıcı Faktörü
5. Mutfaklarda Aydınlatma
6. Mutfak Tipleri ve Tasarım İlkeleri
7. Mutfak Stilleri
8. Endüstriyel Mutfaklar
Meltem Yaşdağ Yüz yıl önce imzalanan Lozan Antlaşması, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ne siyasi ve ekonomik bağımsızlık kazandırırken görüşmeler sırasında gündeme gelen zorunlu nüfus mübadelesi her alanda büyük değişime neden olur. 30 Ocak 1923 tarihinde Türk ve Rum heyetler arasında imzalanan "Türk ve Rum Ahalinin Değişimine Dair Sözleşme ve Protokol" gereği Türkiye’de ve Yunanistan'da doğup büyümüş yüz binlerce insan karşılıklı olarak ana yurtlarına veda eder. Bu ayrılış, mübadillerin hayatında etkisi yıllarca devam edecek olan aidiyet, kimlik ve kök arayışı ile sonuçlanır. Türkiye'de mübadelenin maddi ve manevi yıkıcı etkisini derinden yaşamış yerlerin ilk sırasında Samsun ve köyleri gelir. Samsun Bafra'ya bağlı Sürmeli köyü, coğrafi yapısı ve ailelerin göç sonrası üretim hayatına katılmalarına bağlı olarak 1930-1940 yılları arasında seri bir şekilde konut inşasına tanık olur. Ortaya çıkan evler, mübadillerin geçimlerini sağlamaya başladıkları andan itibaren önce malzeme temini, sonra da yıllara göre yapabildikleri ölçüde inşa ettikleri yapılardır. Kitapta, Samsun'un Bafra ilçesine bağlı Sürmeli Köyü'nde devlet desteğiyle yapılan numune köylerden ya da mübadele öncesinden kalan evlerin (emval-i metruke) onarılarak kullanımından bağımsız bir şekilde, mübadillerin kendi imkânları ile 1930-1940 yılları arasında yaptığı köy evleri anlatılmaktadır. Çalışmada, sırasıyla evlerin kimler tarafından hangi tarih koşulları altında yapıldığı, mimari özellikleri ve neyi sembolize ettikleri karşılaştırma yapılarak ele alınmıştır. Kitabın amacı, Türkiye'de mübadeleye ilişkin somut kültürel miras çalışmaları arasında ağırlıkla 1930 sonrası inşa edilmiş ve mübadele ile Türkiye'ye gelmiş ailelerin yaptığı kırsal yerleşimlerdeki evleri ayrı bir başlık altında toplayacak yeni bir “mübadil evi” kavramını tanımlamaktır.
Ayşegül Işık, Ayşegül Ünal Saraç, Beyza Hıdır, Derya Elmalı Şen, Eda Aktürk, Emine Ayyıldız, Emrullah Kahraman, Esma Nur Kolbaşı, Fatma Yetim, Feride Öksüz Gül, Gonca Seven, Hatice Hale Yurttabir, İbrahim Hakan Karataş, Mustafa Şahin, Orhan Yılmaz, Semiha Şahin, Seyhan Bekir, Somayyah Radmard, Yaşar Yumak, Yeşim Güleç Aslan “İnsan, Erişim ve Beceri Odaklı Mekânlar”
Okul yapıları, çocuğun karşılaştığı ilk sosyal/kamusal mekânlardır. Hayatımızın en kritik dönemi olan çocukluk ve ilk gençlik yıllarımızı okulda geçiririz. Buna rağmen maalesef okullar, tasarımı ve estetiği üzerine çok az düşünülen yapılar olmuşlardır. Bu gerçeği, Türkiye'deki binlerce okulun, eğitim amaçlı yapının tasarım ve estetiğine baktığımızda açıkça görebiliriz. Diğer taraftan hayatın her alanındaki değişim ve dönüşüm eğitim ortamlarını da çok yönlü olarak etkilemekte, dönüşmeye zorlamakta; yeni gereksinimler, eğitim ortamlarının yeni işlevlere sahip olmasını gerektirmektedir.
Bu kitap, Türkiye'de ve dünyada eğitim yapılarının tasarım ve estetiğine ilişkin bilgi ve birikimi derlemek amacıyla hazırlanmıştır. Eğitimcilerin, girişimcilerin, yöneticilerin, politikacıların, mimarların ve mühendislerin eğitim yapıları üzerine bir kez daha düşünmelerine vesile olacak ipuçlarını paylaşmayı amaçlamaktadır.
Öğretmenlerin, okul yöneticilerinin, eğitim yöneticilerinin, akademisyenlerin ve mimarların katkıda bulunduğu bu mütevazı eser, okul tasarımı ve estetiği konusunda arayışta olanlara bir kapı aralayacaktır.
Aslı Can Bu kitap; 1877-1956 yılları arasında yaşamış Alman mimar Paul Bonatz'ın Türkiye'de geçirdiği yıllara odaklanır. 1916, 1927 ve 1942 yıllarında muhtelif sebeplerle üç kez Türkiye'yi ziyaret eden olan mimar, 1943-1954 arasında ise ülkede yerleşik olarak yaşar. Bu metin, bir yandan Bonatz'ın Türkiye'deki ideolojik ve morfolojik üretimlerini ortaya koymaya çalışmak, diğer yandan söz konusu üretimlerin ülkenin mimarlık ortamında çarptığı yüzeyleri tespit edebilmek adına adı geçen yıllar ekseninde bir mimarlık tarihi okuması yapmayı dener. Bu iki paralel okuma, Bonatz'ın Türkiye ve Türkiye'deki mimarlık çevreleriyle kurduğu ilişkiyi doğru yorumlayabilmek adına oldukça kritiktir.
Bu çalışmanın ana fikri, Paul Bonatz'ın bir iktidar figürü olması üzerine kurulur. “Millî Mimari” söylemi bağlamında, Türkiye'ye geldiği andan itibaren muhtelif birçok yöntemle iktidarını pekiştiren Bonatz'ın kullandığı tüm mecralar yakından incelenir ve tüm detaylarıyla analiz edilir. Sürekli olarak birbirini üreten bir sarmal içerisinde kıvrılan söylem ve iktidar dahilinde Paul Bonatz'ın pozisyonu anlaşılmaya çalışılır.
Paul Bonatz'ın Türkiye Yılları adlı bu çalışma, Paul Bonatz'ın Türkiye'de geçirdiği yıllar üzerine yapılmış en kapsamlı çalışmalardan biri olma iddiasındadır. Aynı zamanda bir mimarlık tarihi anlatısı ortaya koymak suretiyle Bonatz'ın üretimlerinin altını doldurmaya çalışarak literatüre kendi konusu dâhilinde önemli bir katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
Hüseyin Kurt - Fetullah Arık Bilindiği gibi Jeoloji Bilimi; Fizik, Kimya, Matematik ve Biyoloji ile birlikte beş temel bilimden biri olup Jeoloji Mühendisliği Jeoloji biliminin temel uygulama alanıdır. Jeoloji Mühendisliği başta ülke çapında mekânsal strateji planlarından başlayarak her ölçekte planlama için yerleşime uygunluk değerlendirmelerinde, yerleşime uygun olan inşa edilecek bina ve bina türü yapıların zeminleri ile karayolu, köprü, geçit, baraj, tünel vb. mühendislik yapılarının yerleşeceği zeminlerin ve geçeceği güzergâhın fiziksel parametrelerini ortaya koymayı hedefleyen saha ve laboratuvar çalışmalarını yapmaktadır. Öte yandan yapıların imalinde kullanılacak doğal yapı malzemeleri ile sanayi ve enerjinin temel hammaddeleri olan metalik maden, endüstriyel hammadde, enerji hammaddeleri, değerli ve yarı değerli taşlar, su, jeotermal, petrol, doğal gaz, kömür, vb. doğal kaynakların aranması, bulunması ve potansiyelinin belirlenmesinin yanısıra bu kaynakların üretimi esnasında ve sonrasında çevre ile etkileşimini araştırmaktadır. Jeoloji biliminin yukarıda özetlenen bu temel prensipleri, günlük hayatımızın pek çok alanında yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak uygulamada bu gerçeklik bazen ihmal edilmekte ve jeoloji bilimi ne yazık ki sebebi yine jeolojik olan deprem, heyelan, sel, obruk, tsunami vb. felâketlerden sonra hatırlanmakta, bir süre yoğun tartışmalara konu olmakta ve yeni bir felâkete kadar da unutulup gitmektedir. Oysa felâketlerle başa çıkmanın en etkin yolu, onların nedenlerini iyi anlamak ve doğal jeolojik olaylar afete dönüşmeden gerekli önlemleri almaktır.
“Planlama, Yapı ve Çevre İçin Jeoloji” adı verilen bu eserde; planlama ve jeoloji ilişkisinin genel bir tanımından sonra, mekânsal planlama, yapı, çevre ve jeoloji ilişkisi, yerkabuğu hareketleri, yerkabuğunun yapıtaşları olan mineraller ve kayaçlarla onların kullanım alanları ve teknolojik özellikleri açıklanmıştır. Ülkemizin üzerinde bulunduğu coğrafyanın deprem kuşağında bulunması nedeniyle depremler, insan – tabiat kesişmesinde önleyemediğimiz doğa olaylarından volkanik faaliyetler ve heyelânlar ile hayatın en temel gereksinimlerinden biri olan sular ve neden oldukları afetler ayrı bölümler halinde verilmiştir. Ayrıca; doğal kaynaklar ve enerji kaynakları ile bunların kullanımı ve çevresel etkileri, hava ve çevre kirliliği, atıklar ve atık yönetimi konuları da aydınlatılmaya çalışılmıştır. Son bölümde ise planlama ve yapı üretim sürecinde jeolojik ve jeoteknik verilerin kullanılması ile ilgili temel prensipler verilmiş ve uygulama örnekleri anlatılmıştır.
K. Mert Çubukçu Bu kitabın yazılış nedeni; başta planlama ve coğrafya olmak üzere mekânsal bilimler olarak tanımlanabilecek alanlarda yaygınlıkla kullanılan klasik istatistik ve mekânsal istatistik yöntemlerinin yalın bir dil ve dört işlem ile sınırlı aritmetik bilgisi ile okuyucuya sunulmasıdır. Kitap yazılırken 80'i aşkın yabancı kaynaktan yararlanılmış ve her teknik son derece sade bir dille anlatılmıştır. Anlatılan tekniklerin uygulamada rahatlıkla kullanılabilmesine yönelik olarak kitap kapsamındaki her yöntem hiçbir basamak atlanmadan çözülmüş sayısal örneklerle desteklenmiştir. Bu örneklerin çözümü için hiçbir özel bilgisayar yazılımı gerekmemektedir.
Kitabın hedef kitlesinin bir bölümünü başta planlama ve coğrafya olmak üzere mekânsal bilimlerde öğrenim gören lisans ve lisansüstü düzeydeki öğrenciler oluşturmaktadır. Kitaptaki örneklerin tamamı “mekân” odaklıdır ve hedef kitlenin ilgi alanına uygun olarak kurgulanmıştır. Ayrıca, mekânsal analizlerin işlendiği sosyal, fen ve beşeri bilimlerde okutulan dersler için de bu kitap, potansiyel kaynak kitap niteliğindedir. Yazımında kullanılan sade dil ve hiçbir basamak atlanmadan aktarılan sayısal örnekler sayesinde bu kitap, üniversiteden yıllar önce mezun olmuş, kamu ve özel sektörde mekânsal ve istatistiksel analizler üreten uygulamacılar için de aranan ve özlenen bir başvuru kitabı olacaktır.
Kitap, klasik istatistik yöntemlerinin mekânsal analizlere yönelik olarak yeniden ele alındığı alan olan “mekânsal istatistik” açısından da Türkiye'de bir ilk olma özelliğini taşımaktadır. Kitapta aktarılan “mekânsal istatistik” yöntemlerinin tamamına yakını coğrafi bilgi sistemlerine yönelik yazılımların standart parçaları haline gelmişse de, bu yöntemlerin anlatıldığı Türkçe bir kitap yayımlanmamıştır. Dolayısıyla bu kitap, bu alanda sıklıkla kullanılan yöntemleri, kullanıcıları için bir “kara kutu” olmaktan çıkartma gayesini de taşımaktadır.
Zeynep Uludağ, Gülşah Güleç Sanat ve mimarlık ilişkisi, bugün özellikle mimarlık, sanat ve tasarım okullarında ilgi çeken ve merak uyandıran bir konu olarak güncelliğini korumaktadır. Bu konuyu ele almak üzere Gazi Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde, 2013 ve 2014 yıllarında Uluslararası Kış Okulu Araştırma ve Eğitim [Winter School International Research and Education (WIRE)] programı gerçekleştirilmiş; ana teması “Sanat ve Mimarlık” (“Art and Architecture”) olan bu programın alt temaları, “Mimari Enstalasyon” (2013) (“Architectural Installation”) ve “Mimari Sahne” (2014) (“Archi-Stage/Scene”) olarak belirlenmiştir. Bu kitap, Kış Okulu’nun (WIRE) ürünüdür. Kitapta sanat ve mimarlık ilişkisi üzerine akademik tartışmaların yapıldığı yazılar yer almaktadır. Kitapta ayrıca WIRE programı kapsamında gerçekleştirilen söyleşiler, sunuşlar ve stüdyo çalışmalarını içeren yazılar bulunmaktadır. Kış Okulu’nun (WIRE) “Mimari Enstalasyon” ve “Mimari Sahne” olan alt temaları, mekanın yeni bir bakış açısıyla ele alınmasını sağlamıştır. Kış Okulu katılımcıları, sanatsal bir bakış açısıyla hem mekan hem de çevre üzerine yenilikçi ve yaratıcı yaklaşımlar geliştirmiştir. Kitapta katılımcıların daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış olan, sanat ve mimarlık arakesitinde duran tasarım projelerinin tamamına proje yürütücülerinin tasarım sürecini anlatan makaleleri eşliğinde yer verilmiştir. Bu nedenle editörleri olarak kitabın mimarlık, sanat ve tasarım okullarındaki öğrenciler ve öğretim üyeleri için bir başvuru kaynağı olacağını umuyoruz. 2 yıl süren Kış Okulu (WIRE) sayesinde bizler, mimarlığın sınırlarını ve potansiyellerini deneyimleme fırsatı bulduk. Kitap, bu deneyimi sizlerle paylaşmak ve sizlere de yaşatmak için hazırlandı. Umarız sizler de, kitabın okuyucuları olarak, bizim kadar keyif alır ve heyecan duyarsınız.
Sanat ve mimarlık ilişkisi, bugün özellikle mimarlık, sanat ve tasarım okullarında ilgi çeken ve merak uyandıran bir konu olarak güncelliğini korumaktadır. Bu konuyu ele almak üzere Gazi Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde, 2013 ve 2014 yıllarında Uluslararası Kış Okulu Araştırma ve Eğitim [Winter School International Research and Education (WIRE)] programı gerçekleştirilmiş; ana teması “Sanat ve Mimarlık” (“Art and Architecture”) olan bu programın alt temaları, “Mimari Enstalasyon” (2013) (“Architectural Installation”) ve “Mimari Sahne” (2014) (“Archi-Stage/Scene”) olarak belirlenmiştir. Bu kitap, Kış Okulu’nun (WIRE) ürünüdür. Kitapta sanat ve mimarlık ilişkisi üzerine akademik tartışmaların yapıldığı yazılar yer almaktadır. Kitapta ayrıca WIRE programı kapsamında gerçekleştirilen söyleşiler, sunuşlar ve stüdyo çalışmalarını içeren yazılar bulunmaktadır. Kış Okulu’nun (WIRE) “Mimari Enstalasyon” ve “Mimari Sahne” olan alt temaları, mekanın yeni bir bakış açısıyla ele alınmasını sağlamıştır. Kış Okulu katılımcıları, sanatsal bir bakış açısıyla hem mekan hem de çevre üzerine yenilikçi ve yaratıcı yaklaşımlar geliştirmiştir. Kitapta katılımcıların daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış olan, sanat ve mimarlık arakesitinde duran tasarım projelerinin tamamına proje yürütücülerinin tasarım sürecini anlatan makaleleri eşliğinde yer verilmiştir. Bu nedenle editörleri olarak kitabın mimarlık, sanat ve tasarım okullarındaki öğrenciler ve öğretim üyeleri için bir başvuru kaynağı olacağını umuyoruz. 2 yıl süren Kış Okulu (WIRE) sayesinde bizler, mimarlığın sınırlarını ve potansiyellerini deneyimleme fırsatı bulduk. Kitap, bu deneyimi sizlerle paylaşmak ve sizlere de yaşatmak için hazırlandı. Umarız sizler de, kitabın okuyucuları olarak, bizim kadar keyif alır ve heyecan duyarsınız.
---------------------------------------------------------------------------------------------
The relationship between art and architecture remains a challenging issue today, first and foremost in the domain of architecture, and particularly in art and design schools. To address this issue, the Winter School International Research and Education (WIRE) programme was run in the Gazi University Department of Architecture between 2013 and 2014, with the main theme being “Art and Architecture”, and the sub-themes determined as “Architectural Installation” (2013) and “Archi-Stage/Scene” (2014).
This book is a product of WIRE, including essays on the main theme of “Art and Architecture”, keynotes and the workshop studies conducted during the WIRE programme. The two subthemes, Architectural Installation and Archi-Stage/Scene, spurred new discussions on space, as well as critical assessments of the built environment, and this led the participants to attempt to develop different approaches to promoting their abilities and facing the challenges of modern society by analysing and understanding the changing environment.
We hope that the book will serve as a source of reference for both students and academicians alike in architecture, art and design schools. To discover the limits and potentials of architecture, WIRE has for two years presented a unique experience to the participants of the programme, and this book has been prepared to share this experience with its readers.
Muteber ERBAY, Tülay ZORLU, Betül AKGÜL, Dilara ONUR, Aylin ARAS Bu kitap Sanat ve Mimarlık arakesitinde, resim sanatı üzerinden Kandinsky'nin çalışmaları temel alınarak, tasarım stüdyolarında form yaratma ve iç mekan çözümüne yönelik, denenmiş olan bir yöntemi tanıtmaktadır.
Kitap temel olarak iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde; Tasarım ve Yaratıcılık, Mimarlık Eğitiminde Tasarım Stüdyoları, Resim Sanatı ve Mimarlık, Soyut Sanat ve Kandinsky, Soyutlama Kavramı ve Mimarlık İlişkisi irdelenmektedir. İkinci bölümde ise, İç Mimarlık I. sınıf tasarım stüdyosunda uygulanan bir yöntem önerisi tanıtılmakta ve sonuç ürünler okuyucu ile paylaşıl-maktadır.
Meltem Özkan Altınöz Modernin sanayileşme ile hayata geçen uluslararası hikâyesinin en iyi takip edildiği alanlardan bir tanesi mimarlık ve şehircilik tarihidir. Sanayi toplumlarının ihtiyaçlarına cevap vermek zorunda kalan mimarlık pratiği sanayileşmeyle birlikte kendi estetik tabularını yıkar. Birçok örnekte gelenekselci tavırlar bir yana bırakılarak yeni malzemeler ve formların peşine düşülür. Kitapta sanayileşen dünya, mimarlık alanında deneyimlenen yenilikler, sanayi ve modern mimarlık kültürünün Türkiye’ye transferi ele alınmaktadır. Ağır sanayi yatırımının hayata geçirilmesinde alınan uluslararası yardımlar incelenmekte, özellikle İngiltere-Türkiye yakınlaşması değerlendirilmektedir. Böylelikle okuyucuya sanayileşmenin Türkiye’ye bütüncül modernist bir yaklaşımın sonucu olarak, Karabük kent örnekleminde deneyimlendiği üzere, modern kent argümanları ve mimari kültürüyle birlikte geldiği aktarılmaktadır.
Hüseyin Benli SolidWorks en yaygın olarak kullanılan üç boyutlu katı modelleme yazılımıdır. SolidWorks temel olarak bir bilgisayar destekli tasarım (3D CAD) olmasının yanında üzerinde barındırdığı test ve modül sistemleri sayesinde pek çok sektörde kullanılan bir programdır. AutoCAD kullanıcılarının çoğu, iki boyuttan üç boyuta geçiş için SolidWorks'ü tercih etmiştir. Bunun sebebi AutoCAD dosyaları ile en uyumlu 3D CAD yazılımının SolidWorks olmasıdır. SolidWorks makina, mobilya, plastik/sac kalıpçılığı, otomasyon, mekatronik, endüstriyel ürün tasarımı gibi birçok alanda kullanılmaktadır. SolidWorks ile katı parça tasarımı, yüzey modelleme, montaj, sac metal tasarımı, katı modelden teknik resim görünüşleri çıkarma, katı model montaj parçalara animasyon yaptırma ve kalıp tasarımı gibi işlemler başarı ile yapılmaktadır. Birçok üniversite, meslek yüksekokulu ve teknik lisede eğitimi verilmektedir. Hazırlanan bu kitapta SolidWorks ile tekli üç boyut ve çoklu (montaj) parçaların çizimi detaylı ve ayrıntılı olarak anlatılmıştır.
Alessandro Carabia, Alim Koray Cengiz, Ebru Bingöl, Ebru Bingöl, Flavia Vanni, Luci Attala, S. Tuğçe Tezer The book TALE OF A RIVER CITY is as a collective work that aims to narrate the complex history between Antakya's inhabitants and the Asi River running through the city that has shaped Antakya's urban life and its reception for millennia. The book outlines the collaborative, interdisciplinary work of five researchers coming from different academic backgrounds ranging from anthropology, archaeology, art history, architecture, and city planning, and articulates stories merging into the flow of the Asi River from Antakya's foundation until today. The book adopts a historical narrative method, which will be expanded upon five chronologically ordered chapters employing a kaleidoscope of perspectives from diverse sources, including books, articles, travelers' notes, myths, drawings, maps, photographs to mediate understanding the changing urban-water relations in the historical context.

NEHİRLİ KENTİN ÖYKÜSÜ kitabı, Antakya sakinleri ile şehrin içinden geçen ve Antakya'nın kentsel yaşamını şekillendiren Asi Nehri'nin binlerce yıldır süren karmaşık tarihini anlatmayı amaçlayan kolektif bir çalışmadır. Kitap; antropoloji, arkeoloji, sanat tarihi, mimarlık ve şehir planlama gibi çok farklı akademik geçmişlerden gelen beş araştırmacının iş birlikçi ve disiplinler arası çalışmalarını bir araya getirmekte ve Antakya'nın kuruluşundan günümüze kadar Asi Nehri'nin suyuna karışan hikâyelerini özetlemektedir. Kitaplar, makaleler, gezgin notları, mitler, çizimler, haritalar ve fotoğraflardan oluşan çeşitli kaynakların farklı perspektiflerini bir araya getiren kronolojik olarak sıralı beş bölümden oluşan bu kitap; tarihsel anlatı yöntemini benimsemekte, zaman içerisinde değişen şehir-su ilişkilerini tarihsel bir bağlamdan anlamaya aracı olmaktadır.
Hale Demir Kayan Teknopark kavramı ile tanışmam, 2009 yılında Dicle Teknokent Yönetim ve Ar-Ge Binası'nın tasarım grubunda yer almam ve projesini çizmem için verilen görevlendirme ile oldu. Araştırmalar ile konunun ülkemizde çok yeni olduğunu ve çok az kaynakta yer aldığını görmek ilgimi çekmişti. "Türkiye'deki Teknoparklarda Kullanıcı Tercihleri ve Değerlendirme Ölçütlerinin Belirlenmesi" adlı yüksek lisans ve "Türkiye'deki Teknopark Binalarının Kullanım Sonrası Değerlendirilmesi: Kullanıcı Odaklı Bir Yaklaşımla Bina Performans Analizleri" adlı doktora tezlerim, Teknokent mimarisiyle ilgili ülkemizdeki ilk çalışmalardandır. Doktora tezimden türettiğim bu çalışmanın, teknopark mimarisi üzerine olabildiğince fazla parametreyi içermesi nedeniyle gelecekte üretilecek bu çevrelerin tasarımları için rehber niteliğinde kullanılabilecek ölçütler dizisi oluşturacağını düşünmekteyim.
Durmuş Ali Açıkel, Mustafa Altın, Atila Dorum İnsanlığın var oluşundan günümüze kadar canlıların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla inşa edilen tesislerin yapımına, insanlığın ortadan kalkacağı güne kadar devam edilecektir. Bu inşa sürecinin her aşamasında da belli standartlarda ve kalitede yapı üretilebilmesi mevzusu yer alacaktır.
Günümüzde hissedilen standartlarda ve kalitede yapı üretilebilmesi için gerekli teknik elemanların, üniversitelerin ilgili bölümlerinde yetiştirilerek yeterli teknik eğitimin kendilerine verilebilmesi gerekir. Ülkemizde, bu eğitimin sağlanmasında kullanılan eserlerin, akademik çalışmalar bütününde çok değişik ve farklı alanlardan konuları içermesi; öğrencilerin ihtiyaç duydukları bilgileri tek bir kitapta bulabilme imkânını ortadan kaldırmaktadır. Elinizdeki eser, bu alanda ihtiyaç duyulan derli toplu kaynak kitap yetersizliğinden yola çıkılarak hazırlanmıştır.
Bu kapsamıyla kitap, Meslek Yüksekokulları İnşaat Programlarında okutulan Yapı Teknolojisi I ve II ders müfredatlarına ek olarak İnşaat Mühendisliği bölümlerinin yapı ve mimarlık bilgisi derslerinin müfredatına da uygundur. Bunun yanında kitap, piyasada inşaat işi ile uğraşan teknik elemanlara, yapı üretimi sırasında, teknik-şekilsel kılavuzluk yapabilecek bir eserdir.
Arya Biçen, Ayhan Bekleyen, Berfin Aydınalp, Berivan Özbudak Akça, Can Tuncay Akın, Dilan Kakdaş Ateş, Emine Ekinci Dağtekin, Fatma Meral Halifeoğlu, Furkan Aydın, Gizem Nur Özcan, Gülin Payaslı Oğuz, Hacı Abdullah Erdoğan, Hakan Demir, Hale Demir Kayan, Huriye Aslan, İdil Ayçam, Mehmet Cebe, Meltem Tekin Bayram, Merve İlhan, Mücahit Yıldırım, Nursen Işık, Serbülent Vural, Sevilay Akalp, Şakir Güler, Şefika Ergin Barınma ile başlayan mekân oluşturma süreci gerek özel gerek kamusal alan için kolektif belleğin yansımaları olarak devam etmiştir. Geçmiş zamanlarda yaşayan insanların medeniyetlerinin, inançlarının ve kültürlerinin yaşam akışında ortaya çıkan eylemleri, tasarım ürünlerini oluşturmaktadır. Mekân oluşturma süreci, barınma eylemi ile başlasa da zaman içerisinde giderek özelleşmiş ve her eylem için inşa edilen farklı kimlikler üstlenmiştir. Konut, gereksinimler ile birlikte özelleşerek ofis, hastane, kültür merkezi gibi mekânlara evrilmiştir. Binalar eskidikçe koruma kavramı gelişmiş, özel olanı geleceğe taşıma kaygısı ve kamusal alanda ortak zaman ve eylemi yürütme isteği baş göstermiştir. Böylece mimarlık; kent, bölge ve ülke ölçeğinde, mühendislik; sosyoloji, tarih, psikoloji gibi birçok farklı disiplinlerle ilişkilendirilmiştir. Bu kitap ise mimarlık disiplininde geçmiş ve günümüze dokunabilen “modern” ve "tarihî" kent ölçeğindeki yapılı çevreler üzerine çalışmalar sunmaktadır.
M. Rifat Sağlam Bu kitabın ana teması ve bu konudaki diğer yayınlara göre özgün olan kısmı, 5. Bölüm'de verilen İstanbul'daki gökdelenlere ait bilgilerdir. Araştırma Projesi sonucunda ele alınan yüksek yapılara ait, her yapıda aynı derecede olmasa da, yeterince bilgi ve belge bir araya getirildi. Elimizdeki bütün bilgileri yayınlamamız yer ve hacim açısından imkansız olduğundan, her bina için, belirli bir düzen içerisinde özet bilgiler verilmiştir. Yükseklik sırasına göre 27 gökdelene ait bilgileri bulacaksınız. Proje 2008 yılında bittiği için, bu tarihten sonra İstanbul'da yapılan yüksek yapılar bu kitapta bulunmamaktadır.
Konu yüksek yapılar olunca, hem yüksek yapıları diğerlerinden ayıran özellikleri hem de okuyucuya bu alandaki temel bilgileri bu eserde vermek istedik.
Tuba Sarı Bu eser; kentin dokusuna, altyapısına veya uzak yakın çevresine, silüetine etki eden yüksek yapı estetiği ve imge arayışlarına değinirken bütünsel bir bakış hedefler. Konut mimarisindeki yüksek yapı eğilimi; küreselleşme, ekonomide dışa açılım, kentleşme, konut ve yerleşim politikaları çerçevesinde irdelenir. İstanbul konut mimarisindeki düşey yoğun yapılaşmaya olan eğilimin sadece mimari parametrelerle değil; aynı zamanda ülkenin küresel ağ ilişkileri içinde takındığı tavır ve ekonomik kalkınma planlarıyla da oldukça ilişkilidir. İstanbul'da önceleri Şişli-Maslak aksında yoğunlaşan ve çoğunluğunu iş merkezleri ve otellerin oluşturduğu yüksek yapılar son yıllarda konut tipolojilerinde de baskın hâle gelerek başka kentsel odaklar yaratır. Özellikle, İstanbul çağdaş konut mimarlığında son dönemde egemen olan yüksek yapı gerçeğine değinilmesi bu açıdan önemli görülmekte ve yapılan uygulamaların hem yerleşim kararları hem de mimari tasarım kriterleriyle nasıl bir kentsel öge ya da model oluşturduğuna değinilmesi hedeflenir. 2000 sonrası dönem konut mimarlığı açısından biçim ve imge arayışları bağlamında tek bir mimari stilin aksine farklılaşma ve imge arayışlarının arttığı çoğulculuk dönemine işaret eder. İstanbul metropoliten alanındaki düşey yoğun yapılaşmanın en simgesel örnekleri bu dönemde görülmekle birlikte; yükseklik ve ölçek iddiası, farklı biçim ve imge arayışları ile küresel ikonik olarak nitelendiren yeni bir mimari anlayışın geliştiği görülür.