Kamu Yönetimi ve Uluslararası İlişkiler \ 17-21
Nisa Bayramoğlu Çalışma, Yunan medyasında; medyanın gücü, medya ve siyaset, medya patronları, gazeteciler, medyada siyasi ve sosyal gündemin şekillenmesinde gazetecinin rolü, sorunları, iç ve dış ilişkileri, bilgi, bilginin gücü ve de artık gerçeklerin saklanmasına izin vermeyen dolu dizgin gelişmekte olan iletişim teknolojisi konularını incelemiştir. Özellikle PKK’nın başı Abdullah Öcalan’ın Kenya’da Yunanistan Büyükelçiliğinde bulunmasını ve yakalanmasını müteakip dönemde, Türkiye-Yunanistan arasında başlatılan yumuşama, yakınlaşma dönemi (1999-)’nde, Yunan medyasının ve halkının Türkiye’ye karşı şiddeti zaman zaman had safhaya varan, asla yok olmayan olumsuz tavrı irdelenmeye çalışılmıştır.
Muhammet Esat Bolat Bu eser; tarafsız bir bakış açısıyla Türk anayasalarında devlet başkanının sorumluluğunu cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini merkeze alarak analiz etmekte ve geliştirilmesi gereken yönlerine dair tespitlerde bulunmaktadır.
Anayasalar; salt hukuki nitelikli düzenlemeler değil, içerisinden çıktığı toplumun siyasi, tarihî ve kültürel yapısı çerçevesinde şekillenen metinlerdir. Bu minvalde çalışma boyunca incelenen anayasalar ile Türkiye'nin siyasi tarihi ve sosyolojisi arasındaki bağ koparılmadan analiz edilmeye özen gösterilmiştir.
Kuvvetler ayrılığı teorisinde kendine özgü bir yeri olan cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte araştırılmayı bekleyen pek çok yenilik ortaya çıkmıştır. Bu çalışma da araştırma boşluklarından önemli birini doldurmaya namzet olarak literatüre katkı sunma niyetindedir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde devlet başkanının sorumluluğunun eleştirel bir yaklaşımla karşılaştırmalı olarak muhakeme edilmesi eserin özgün yanını oluşturmaktadır.
Türkiye tarihinde uygulanmış hükûmet sistemlerinin etkinliğinin analizinde ideolojik bakış açısı veya politik önyargılarla hareket etmek yerine, tarihsel perspektiften ülke pratiğini ortaya çıkarmak çok daha yararlı olacaktır. Nitekim siyasi tarafgirlikten uzak bakış açısı, geniş ve zengin bir perspektifle şekillenen demokratik zeminde sistemin gelişmesine katkı sağlayacaktır.
Berrin Akbulut, M.Onursal Cin, Murat Aksan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Türk Ceza Kanunu, Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, Kabahatler Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun, İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun, Adlî Sicil Kanunu, Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu, Tanık Koruma Kanunu, Tebligat Kanunu, Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İş Birliği Kanunu, Bilirkişilik Kanunu, İnfaz Hakimliği Kanunu, Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği, Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği, Ceza Muhakemesinde Beden Muayenesi, Genetik İncelemeler ve Fizik Kimliğin Tespiti Hakkında Yönetmelik, Ceza Muhakemesinde Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminin Kullanılması Hakkında Yönetmelik, Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik, Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma Yönetmeliği
Ömer Faruk Kocatepe 2009 yılında kurulan Türk Devletleri Teşkilatı (TDT), eski adıyla Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi) beş üye devlet
-Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkiye ve Özbekistan- ve iki gözlemci devlet -Türkmenistan ve Macaristan- arasındaki yoğunlaştırılmış iş birliğinin kurumsallaşması sonucunda yükselen bir güç olarak bölgesel ve küresel meselelerde önemli bir aktör konumuna gelmiştir. TDT, Türk devletlerinin ekonomiden siyasete, dış politikadan askerî ilişkilere kadar uzanan geniş bir yelpazede iş birliğini geliştirme ve bütünleşme iradesini ortaya koymaktadır. Bu irade ile üye ve gözlemci ülkelerin dış politika gündeminde artık öncelikli konu başlıklarından biri de Türk coğrafyası, Türk Dünyası olmuştur. Nitekim Türk Dünyası'nda kurumsallaşma, kurumsal iş birliği, mekanizma oluşturulması, izleme ve değerlendirme süreçleri bakımından önemli merhaleler kaydedilmiştir.
Bu eserde, Türk Devletleri Teşkilatı üye ülkeleri arasındaki ilişkilerin genel hatları ile askerî iş birliği boyutunun gelişimi ve olası iş birliği senaryoları kuramsal bir yapıda incelenecektir. Bunlara ek olarak da üye ülkeler arasında olası bir askerî ittifakın kurulması fikri üzerinde öneri, fırsatlar ve kısıtlılıklar ele alınmış, askerî ittifak modelleri önerilmiştir. Bu eser, TDT bünyesindeki askerî iş birliğinin bölgesel ve küresel düzlemlerdeki etkileri bağlamında ele alan ilk kapsamlı çalışma olmayı hedeflemesi açısından önem arz etmektedir.
Elinizdeki kitabın, TDT'nin Türk Dünyası'nda önemli bir aktör hâline geldiği ve Türk Dünyası ufkunun da yeniden biçimlendiği bir dönemde, bu ufkun içini dolduracak olan -tüm taraflarda- dinamik genç nüfusların heyecanına ve devlet kadrolarının gayret ve dikkatlerine katkılar sağlamasını umut ediyoruz.
Metin Kıratlı Soğuk Savaş sonrası oluşan küresel ve bölgesel dengeye bağlı olarak 2009 yılında Azerbaycan-Nahçıvan'da kurumsal yapısı oluşturulan Türk Devletleri Teşkilatı, 12 Kasım 2021 tarihinde İstanbul'daki zirvede alınan kararla Türk Dünyası 2040 Vizyonu ile Türk devletlerinin her alanda iş birliği yapmasına yönelik bir strateji belirlemiştir. Bu stratejide ekonomi önemli bir yer tutmaktadır. SSCB'nin dağılmasıyla ortaya çıkan Türk Dünyası gerçeği Türkiye başta olmak üzere Orta Asya'daki Türk cumhuriyetleri için de öncelikle kimlik sonrasında da iş birliği temelli bir stratejik bakış açısı oluşturmuştur.
Günümüzde küresel ticaretin hızlanması ve siyasal sınırların yerini giderek ekonomik birleşmelerin belirlediği sınırların alması bölgesel birliklerin ve teşkilatların kurulmasına neden olmuştur. Birçok ülkelerin işbirliğinde ticaret ana rolü üstlenmektedir. Türkiye ve diğer Türk cumhuriyetleri de ticaret alanında iş birliğini geliştirmek isterken ekonominin temel kaidelerinden birisi olan mevzuat-hukuk alanında eksikliklerini tamamlamak ve ticaretin önündeki belli başlı engelleri kaldırmak istemektedirler.
Bu eserimizde Türk Devletleri Teşkilatı'nın genel yapısı, alınan kararlar, ortak ekonomik alan kurulması stratejisi ve ortak ticaret hukuku ve hukuk birliği Türk Dünyası 2040 vizyonu çerçevesinde ele alınmıştır.
Elem Eyrice Tepeciklioğlu 21. yüzyılın Afrika yüzyılı olacağı söylenmektedir. 2018 verilerine göre, dünyanın en hızlı büyüyen 10 ekonomisinden 6'sı Afrika'da yer almaktadır. Petrol ve doğalgaz gibi yeraltı kaynaklarının yanı sıra önemli madenlere de ev sahipliği yapan Afrika, ABD ve AB gibi kıtanın geleneksel ortaklarının yanı sıra Çin başta olmak üzere, Brezilya, Hindistan, Japonya ve Rusya gibi yükselen güçlerin rekabet alanı hâline gelmiştir. Dünya politikasındaki ağırlığını hızlı bir şekilde artıran Afrika'nın yükselişi, Türkiye'nin kıtaya yönelik ilgisini de artırmıştır.
Türkiye'nin Afrika ülkeleriyle artan ilişkilerinin neticesinde siyasi ilgi akademik ilgiyi beslemiş ve Afrika'nın dış politikadaki önemi arttıkça Afrika çalışmalarına olan ilgi de artmıştır. Elinizdeki bu kitap, Afrika'ya yönelik artan akademik ilginin bir sonucu olup ilgili literatüre mütevazi de olsa bir katkı sağlamayı ve dünya politikasında önemi gittikçe artan Afrika ülkeleri ile Türkiye'nin ilişkilerini çok boyutlu olarak incelemeyi amaçlamaktadır. Türkiye-Afrika ilişkilerini tarihsel bir perspektifle ve eleştirel bir bakış açısıyla ele alan bu çalışma, ilişkilerin ortaklık temelinde nasıl geliştirebileceği ile ilgili öneriler getirmektedir.
Türk Dış Politikasında Afrika: Temel Dinamikler, Fırsatlar ve Engeller başlıklı eser, beş bölümden oluşmaktadır:
1)Afrika'ya açılım politikası öncesinde Türkiye-Afrika ilişkileri,
2)Afrika ülkeleriyle siyasi ilişkiler ve askerî işbirliği,
3)Afrika ülkeleriyle ekonomik ilişkiler ve Türk firmalarının kıtadaki yatırımları,
4)Türkiye'nin Afrika'daki yumuşak güç unsurları: İnsani yardımlar, eğitim ve kültürel işbirliği,
5)Türkiye'de Afrika çalışmaları.
Ali Burak Darıcılı, Cem Karadeli, Engin Koç, Ergenekon Savrun, Ertuğrul Cevheri, Esengül Danışan, Halil Emre Deniş, Halil Kanadıkırık, Hasan Acar, İsmail Ermağan, Kamuran Reçber, Mehmet Emin Erendor, Mehmet Fatih Öztarsu, Mustafa Yıldız, Neşe Kemiksiz, Oğuz Kalelioğlu, Özkan Gönül, Sedat Aybar, Segah Tekin, Süleyman Temiz, Tarık Oğuzlu, Vedat Kanat, Yeşim Demir, Yunus Karaağaç “Türk dış politikasına gerçekten katkı sağlayacak anlamlı çalışma ve analizlere en çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemdeyiz. Bu da daha çok uzmanlık, daha çok araştırma, daha çok bilgi ve belge inceleme, analiz etme anlamına gelmektedir.
Dış politikada her şeyden önce millî çıkarlar çerçevesinde hedefler saptanmalı, bu hedefleri gerçekleştirecek kapasite ve kurumlar oluşturulmalı, stratejiler geliştirilmeli, bu stratejileri geliştirmek için taktikler üretilmeli ve bu süreç sürekli gözden geçirilerek yorumlanmalıdır. Çünkü dış politika dinamiktir.
Dış politikada, genelde orta ve zayıf güçlerce tercih edilen, güçlü olan devletin politikası yönünde tavır alma ve o yönde politikalar oluşturma yöntemi çoğu zaman millî hedeflerle uyuşmaz. Kararlı ve millî bir politika belirlemek esas olmalıdır.
Bu kitabın farkı da dış politikayı millî bir bakış açısıyla analiz etmesidir. İncelemelerde merkeze ülkemiz ve insanımız koyulmuş, olaylar bu çerçevede bilimsel bir analize tabi tutulmuştur. Bu yönüyle Türk Dış Politikası kitabı, benzerlerinden ayrılmakta ve bu alanda yeni bir bakış açısı getirmektedir.”
B. Senem Çevik, Begüm Kurtuluş, Bengü Çelenk, Bilgin Özkan, Burcu Sunar Cankurtaran, Efe Sevin, Esra Aydın Kılıç, Gaye Aslı Sancar, Hatice Doğan, İsmail Numan Telci, M. Cüneyt Özşahin, Mehmet Evren Eken, Mehmet Özkan, Mehmet Şahin, Muharrem Ekşi, Mustafa Kemal Dağdelen, Necati Anaz, Orçun Selçuk, Ramazan Erdağ, Rıdvan Kalaycı, Sefa Mutlu Koca, Suna Gülfer Ihlamur Kamu diplomasisi, Türkiye açısından yeni bir kavram olmasına rağmen son yıllarda sıklıkla akademik dünyada tartışılmaya başlanmıştır. Ancak henüz Türkiye’nin kamu diplomasisi alanındaki çalışmaları hakkında bütüncül çalışmaların sayıca azlığı bu alandaki teorik ve uygulama açığını göz önüne sermektedir. Bu çalışma, sözü edilen eksikliği gidermek amacıyla Türkiye’nin kamu diplomasisindeki yeni aktörlerini detaylı bir şekilde ele almaktadır. ‘Türk Dış Politikası ve Kamu Diplomasisi’ bu perspektiften bakarak literatüre bir katkı yapmaya ve Türkiye’nin kamu diplomasisi uygulamalarının daha sistematik bir temele oturması için bir perspektif sunmaya çalışmaktadır.
B. Toygar Halistoprak, Cengiz Mert Bulut, Dicle Korkmaz, Emel Parlar Dal, Emre İşeri, Gökay Özerim, Gözde Turan, Hakan Mehmetçik, Haluk Karadağ, Kısmet Metkin, Sezgin Mercan, Şaban. H. Çalış, Tarık Oğuzlu, Uğur Güngör, Yelda Ongun Türkiye; sahip olduğu güç imkânları, coğrafi konumu, kimliksel özellikleri ve dış politika tercihleriyle uluslararası alanda dikkatleri çeken bir ülke. Türk Dış Politikası üzerine yapılan bilimsel çalışmalar son yıllarda artarak devam ediyor. Uluslararası sistemin yapısal bir dönüşümden geçtiği günümüzde Türk dış politikası uygulamalarına bilimsel bir pencereden bakmak hiç olmadığı kadar önemli. Uluslararası İlişkiler, Dış Politika ve Türk Dış Politikası üzerine çalışan saygın akademisyenlerin hazırladığı bu kitap, gündemi meşgul eden Türk dış politikası uygulamalarına bir yandan kuramsal bir ışık tutarken diğer yandan da yaşananları daha anlaşılır kılmayı hedefliyor. Kuram ve pratik arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılması kitabın en önemli amaçlarından biri. Türk Dış Politikası, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika alanlarına ilgi duyan ve politika yapım ve uygulama sürecinde yer alan herkesin faydalanması amacıyla hazırladığımız kitabımızın önemli bir boşluğu dolduracağını düşünüyoruz.
Mustafa Salep Doğu Akdeniz'de stratejik konumu nedeniyle, tarih boyunca devletlerin egemenlik kurmak istedikleri bir ada olan Kıbrıs, tarihî ve coğrafi bağları nedeniyle Türk dış politikasının da temel konularından biri olmuştur. Yunanistan'ın Kıbrıs'ı ilhak etmek istemesi ve Rumların da Yunanistan'la birleşme arzusu nedeniyle Türkiye, Kıbrıs üzerindeki tarihî ve hukuki haklarına uygun bir dış politika belirlemiştir. Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanması hayali, Yunan ve Rum milliyetçileri tarafından Enosis adıyla bayraklaştırılmıştır. 1571'den 1878'e kadar Osmanlı toprağı olan Kıbrıs, 1960 yılına kadar ise İngiltere idaresinde kalmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Yunanistan ve Kıbrıs Ortodoks Kilisesi öncülüğünde yürütülmüş olan Enosis faaliyetleri ile EOKA'nın silahlı eylemlere başlaması, Ada'da emniyetsiz bir ortama neden olmuştur. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında yapılmış olan görüşmeler neticesinde 1959 yılı Şubat ayında Zürih'te ve Londra'da anlaşma sağlanmış, Rum ve Türk toplumlarının nüfusları esas alınarak müşterek ve denge esaslı bir Kıbrıs Cumhuriyeti kurulması kararlaştırılmıştır. 16 Ağustos 1960'ta fiilen kurulmuş olan ortak devlet, Kıbrıs tarihinde farklı bir yönetim denemesi olmuştur. 21 Aralık 1963'te başlayan ve Kanlı Noel olarak tarihe geçen Rum saldırıları nedeniyle Türkler, canlarını korumak amacıyla evlerini ve mallarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Yunanistan destekli Rum saldırıları 1964 yılında da devam etmiş, ortak Kıbrıs Cumhuriyeti'ni ise işlemez hâle getirmiştir. Bu çalışmada, Türk dış politikası bağlamında 1965 yılı başına kadar Kıbrıs'la ilgili gelişmelerin detayları yer almaktadır.
Zakir Avşar, Burak Medin, Serhan Koyuncu, Bünyamin Duranoğlu, Aşkın Yıldız Dış politikada sahaya sürülen kültürel diplomasi pratikleri, medya araçlarının etkili bir şekilde kullanımının elzem olduğu stratejiler içerir çünkü medya politikalarının etkileri sadece yerel düzeyde değil, küresel düzeyde de çeşitli sonuçlara yol açar. Medya politikaları, ülkelerin kültürel kimliğini ve toplumsal değerlerini biçimlendirerek yönlendirici bir nitelik sergiler. Bu nedenle medya politikaları evrensel düzeyde önemli bir etkiye sahiptir.
Türkiye'nin kültürel diplomasi stratejileri; sahip olduğu tarih, çeşitli kültürel etkinlikler, sanat ve edebiyat festivalleri, dil kursları, öğrenci değişim programları ve medya yayınları gibi araçlarla hayata geçirilmektedir. Bu pratikler, Türkiye'nin uluslararası boyutta bir marka olarak daha fazla tanınmasını sağlamak, Türk kültürünü ve tarihini dünyaya daha etkili şekilde anlatmak ve Türkiye'nin dış politika hedeflerine destek olmak amacıyla kullanılmaktadır. Türkiye kendine içkin dinamiklerle birçok alanda olduğu gibi bu çalışmada odaklanılan medya alanında da önemli kültürel diplomasi ve yumuşak güç faaliyetleri ve stratejileri ortaya koymakta, bu minvalde hem iç hem de dış kamuoyunu kendi menfaatleri doğrultusunda şekillendirmeye çalışmaktadır. En nihayetinde kültürel diplomasi ve yumuşak güç faaliyetleri ve stratejileri ile Türkiye, ulusal ve uluslararası sahada ideal bir özne ve imge algısı oluşturmaya çalışarak bizatihi sahip olduğu potansiyellere insanları yakınlaştırmaya çalışmaktadır. Bu eksende üretilen diplomasi faaliyetleri ile Türkiye, önemli bir küresel aktör olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Tuba Özbilen, Ali Çağlar Günümüz dünyasında ülkeler arası rekabet ve mücadele biçimleri önemli değişiklikler geçirmiştir. Geçmişte, daha çok “sert güç” denilen yöntemle, karşılıklı mücadele, egemenlik kurma ve nüfuz alanı yaratma ve bu ayrıcalıkları devam ettirme söz konusu iken günümüzde, gerek temel haklardaki gelişme ve anlayış değişikliği ve gerekse de ülke halkları arasındaki iletişim ve yakınlaşmalar yeni arayışlara sebep olmuştur. Bu gelişmeler, başta küresel-emperyal ülkeler olmak üzere sert güç uygulamalarına alternatif arayışlara girişilmiş ve bunun sonucunda sert güç yaklaşımı yerine “yumuşak güç” uygulamalarının daha etkili sonuçlar doğuracağı ileri sürülmüş ve yumuşak güç yaklaşımı uygulanmaya başlamıştır. Ancak bazı zaman ve durumlarda yumuşak güç uygulamalarının yetersiz ve etkisiz kalması sonucunda, sert ve yumuşak güç uygulamalarını birleştiren "akıllı güç" (smart power) yaklaşımının daha uygun olacağı değerlendirilmiştir. Diğer bir deyişle, her durum ve olaya özgü olarak yumuşak güç, sert güç veya her ikisinin karması olan akıllı güç stratejisinin devreye sokulması ve uygulanmasının daha etkili sonuçlar doğuracağı-doğurduğu ileri sürülmüştür.
Bütün bu gelişmeler sonucunda, Türkiye'nin politika yapıcılar ve strateji geliştiren birimlerince özellikle 1989'dan sonra Türk Dış Politikası'nda, başta Türk Cumhuriyetleri ve akraba topluluklar olmak üzere yumuşak güç uygulamalarına daha sistematik bir şekilde başlanmıştır. Bu anlayıştan hareketle 1998 yılında “Afrika Eylem Planı” ile Afrika ülkelerine ve 2006 yılında ise Latin Amerika Yılı ilan edilerek “Latin Amerika Eylem Planı 2006” çerçevesinde Latin Amerika ve Karayip ülkelerine yönelik yumuşak güç çalışmaları yürütülmüştür. Başlangıçta doğal olarak daha zayıf olan bu girişimler zamanla daha profesyonel bir biçimde yürütülmüş ve özellikle daha sonraki yıllarda oldukça ivme kazanmıştır. Bu kitap, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı dönemi odağında Türkiye'nin uygulamış olduğu yumuşak güç uygulamalarını açıklama ve tartışmayı konu edinmiştir. Söz konusu uygulamaların sahip olduğu özellikler dikkate alınmış ve ABD merkezli bir kavram olan yumuşak güç uygulamalarının düşünsel mantığı ile Türk dış politikasında uygulamalardaki bazı düşünsel farklılıklar tespit edilmiştir. Ayrıca bu farklılığı karşılayacak "adaptif güç" olarak tanımlanan bir kavram önerisinde bulunulmuştur. Kısacası bu çerçevede tamamlanmış olan kitap çalışması, okuyucu-yararlanıcıların kullanımına sunulmuştur. Türk bilim literatürüne, kendi alanında bir nebze de olsa katkı yapması yazarların temel amacıdır.
Serkan Gündoğdu Uluslararası sistem, yumuşak güç ve kamu diplomasisi kavramlarının ortaya çıkmasıyla birlikte diplomatik yöntemlerden aktörlere, güç merkezlerinden etki alanlarına kadar büyük bir dönüşüme maruz kalmıştır. Böylece uluslararası arenadaki bir devlet, istediği sonuçlara ulaşmada zorlayıcı diplomasi yöntemlerinin yanı sıra diğer devletlere yumuşak güç ve kamu diplomasisi unsurlarıyla nüfuz ederek, ikna ve cazibe yöntemlerini kullanarak kendisine hayranlık oluşturup ortak değerler etrafında toplama ve amaçlarını kabul ettirme olanağını bulmuştur. Dünyada hızla gelişim gösteren ve birçok devlet tarafından etkili bir şekilde kullanılmaya başlanan yumuşak güç ve kamu diplomasisi, geç de olsa Türk dış politikasında da önem atfedilen bir konu olmuştur.
Bu kitapta, 2002-2013 yılları arası Türk dış politikasına yön veren ilkeler çerçevesinde, yumuşak güç ve kamu diplomasisi uygulamaları ele alınmış, bu kavramların dış politika aracı olarak nasıl ve ne derece kullanıldığı üzerinde durulmuştur. Ayrıca kamu diplomasisi faaliyeti yürüten kurumlar ve bu kurumların politikaları incelenerek Türkiye'nin kamu diplomasisindeki gücü ve Türk dış politikasındaki etkisi ortaya konmaya çalışılmıştır.
Adem Özer, Bilal Karabulut, Ceren Urcan, Deniz Zeynep Altınsoy, Emre Ozan, Erdal Bayar, Fırat Purtaş, İrşat Sarıalioğlu, Kadir Ertaç Çelik, Kürşad Turan, Levent Ersin Orallı, M. Nail Alkan, Mehmet Seyfettin Erol, Mesut Aslan, Selman Öğüt, Soyalp Tamçelik, Türel Yılmaz Şahin, Yunus Turhan Bu kitabın ortaya çıkmasındaki temel saik, 1923 yılından 100. yılını kutladığımız 2023 yılına kadar geçen süreçte, Türkiye'nin dış politikasını; temel olgular, olaylar, bölgesel politikalar ve ikili ilişkiler üzerinden analiz etmektir. 100 yıl önce, Mustafa Kemal Atatürk'ün fikirleri ışığında parlayan genç Cumhuriyet'in aydınlığıyla şekillenmeye başlayan Türk dış politikasında yaşanan değişimler ve devamlılık unsurları, kitabın farklı bölümlerinde, alanın önde gelen akademisyenleri tarafından değerlendirilmektedir.
Bu kitap, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü akademisyenlerinin katkıları ile ortaya çıkmıştır. Kitabın, 100 yıllık süreçte, Türk dış politikasının; değişim, dönüşüm ve süreklilik unsurlarını anlama ve anlamlandırma noktasında konu ile ilgilenen herkes için yararlı olmasını diliyoruz.
Nilüfer Oba Dıș yardımlar, Türk dıș politikasının önemli bir aracı hâline gelmiș bulunmaktadır. Artık Türkiye, hem yardım alan hem de yardım yapan “yükselen donörler” grubuna dâhil bir ülkedir.
Türkiye’nin yaptığı yardımlar uluslararası kamuoyunda da dikkat çekmektedir. Türkiye 2016 yılında, 6 milyar ABD doları ile dünyada en fazla insani yardım yapan ikinci ülke olmuştur.
Diğer birçok donör ülke gibi Türkiye de yardım yaptığı coğrafi bölgelerde önemli bir yere sahiptir. Bununla birlikte, değișmekte olan dünya konjonktürü ve son yıllarda sıkça rastladığımız doğal afetler, Türkiye’nin gayretlerini Afrika ülkeleri gibi çok geniș bir coğrafyaya yaymasına neden olmuștur. Bu yardımlar, Türkiye'nin dıș politika hedeflerine ulașmasına önemli katkı sağlamaktadır.
Uluslararası ekonomi politikası açısından bu kitap, Türkiye’nin yardımlarının hem geleneksel donör hem de Güney Kore gibi diğer yükselen donör ülkelerle karşılaştırmalı olarak tahlil edilmesini sağlayarak, bu alanda bir katkı yapmayı hedeflemektedir.
Bu kitabın diğer önemli özelliği de Türkiye’nin yardımlarına ilișkin bugüne kadar çok az bilinen istatistiklerini gün yüzüne çıkarmasıdır.
Bu kitap ayrıca, Türk dıș politikasının dıș yardımlar konusunda gerçekleștirdiği önemli atılımı ortaya koymayı ve kamuoyumuz tarafından Türk dış politikasının bu yeni aracının bilinmesini amaçlamaktadır.
Adalat Muradov, Ali Ünal, Alig Baghirov, Altynbek Joldoshov, Aslı Yurdigül, Aysel Asadova, Beyza Alpaslan, Boburmirzo Hakimov, Camila Abdımalikova, Çiğdem Akman, Elvettin Akman, Emrah Roni Mira, Fariz Ahmadov, Ferruh Tuzcuoğlu, Fikret Birdişli, Haluk Alkan, M. Reza Pashayi, Merve Küçük, Murat Bürkan Serbest, Nasuh Uslu, Ömer Faruk Arslan, Ömer Faruk Karaman, Uğur Karcıoğlu, Yunus Emre Gürbüz, Zhuldyz Kanapiyanova Halford J. Mackinder'in ileri sürdüğü kara hâkimiyet teorisi çerçevesinde kalpgâh, yani heratland, olarak adlandırdığı bölgeye hâkim olan aynı zamanda tüm dünyaya hâkim olacaktır. Kalpgâh ise Sibirya'dan başlayıp güneyde İran'a kadar batıda Doğu Avrupa'yı içine alacak şekilde uzanan bir coğrafyadır. Bu coğrafyanın içinde bazı özerk Türk toplulukları olmakla birlikte kalpgâhı çevreleyen İç Hilal kuşağında da diğer Türk Cumhuriyetleri yer alır. Orta Asya ve Kafkasya bölgelerinin çoğunu Türk dünyası olarak adlandırdığımız Türk toplulukları oluşturur. Türk dünyasının jeopolitik konumuna bu açıdan baktığımızda uluslararası düzlemde bu bölgenin ne kadar önem arz ettiğini kavramış oluruz. Bununla birlikte günümüzde gerek Güney Asya'da gerek Karadeniz'de gerekse de Kafkasya'da yaşanan çatışmalar bu bölgenin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Avrupa'ya enerji arzı konusunda yine bu bölgenin önemi büyüktür. Bunlarla birlikte İsmail Bey Gaspıralı'nın “dilde, fikirde, işte birlik” ilkesi tüm Türk dünyasının entegrasyonu noktasında en önemli sloganlardan biri olmuştur. Bu doğrultuda öncelikle yapılması gereken Türk topluluklarının birbirleri hakkında bilgi sahibi olmasıdır. İşte söz konusu kapsamda bu kitap; okuyucuya Türk dünyasının jeopolitik önemini anlayacak şekilde Türk dünyasında ekonomi, eğitim, siyaset, uluslararası ilişkiler, sanat, tarih gibi alanlarda bilgiler sunmaktadır.
Ainur Nogayeva, Ayşe Çolpan Yaldız, Berdi Sarıyev, Düsen Kaseinov, Elşan İzzetgil, Erkam Temir, Fırat Purtaş, Fırat Yaldız, Guzel Sadykova, Kanat Ydyrys, Mehmet Topal, Orhan Kavuncu, Raziyahan Abdiyeva, Soner Sağlam, Timur Kocaoğlu, Zuhra Amerakulovna Altımışova Kültür başkentleri görece yakın dönemde başlamış bir uygulama olarak kültür ve kültürel ürünlerin birleştirici gücünü kentler üzerinden pratiğe kavuşturmak amacıyla siyasal ve toplumsal alanda ortak kültür, iş birliği ve kültürel kimliğin temini bağlamında bölgesel düzlemde önemli ve kullanışlı bir süreç ve enstrümana dönüşmüştür.
Önemli ve dikkate değer bir misyon yüküyle ortaya çıkan ve 2012 yılından günümüze kadar her yıl düzenli olarak gerçekleştirilmekte olan Türk Dünyası Kültür Başkentleri uygulamalarına ilişkin farklı boyutları derli toplu bir biçimde ele almayı amaçlayan bu eser; kültür başkentleri kavramın kavramsal ve kuramsal çerçevesini, Türk Dünyası Kültür Başkentleri uygulamasının ortaya çıkış sürecini ve günümüze kadar
Türk Dünyası Kültür Başkenti olarak seçilen dokuz Kültür Başkentini detaylı bir biçimde konu edinmektedir.
Türk Dünyası Kültür Başkentleri; hem kuramsal hem de uygulama örnekleri yönüyle konuya ilişkin Türkçede ilk eser olması yanı sıra Türk Dünyası Kültür Başkentleri örnekleri bağlamında gerçekleştirilen faaliyetler, aktörler, kültür başkentliği süreci gibi konular çerçevesinde gelecekte seçilecek Kültür Başkentleri için bir yol haritası ve gelecek kuşaklar için ise tarihsel bir arşiv olma özelliği taşımaktadır.
Mehmet Emin Erendor Türk dünyası; zengin bir tarih, kültür ve coğrafya mirasıyla büyüleyici bir bütün olarak öne çıkar. Türk dünyası; Türklerin tarih, kültür, dil ve soy bağları aracılığıyla birbirine bağlı olduğu bir kavramdır. Ayrıca Türk dünyası, Orta Asya'dan Balkanlar'a kadar uzanan geniş bir coğrafyada bulunan Türk devletleriyle karakterizedir.
Türk dünyasının farklı coğrafyalarda yer alan devletlerini ve bu devletlerin karşı karşıya kaldığı güncel sorunları ele almak ve analiz etmek önemlidir. "Türk Dünyasında Güncel Sorunlar ve Türk Devletleri Teşkilatı" kitabı, Türk dünyasının farklı coğrafyalarda bulunan devletlerini ve bu devletlerin karşı karşıya kaldığı karmaşık sorunları derinlemesine incelemek amacıyla tasarlanmış bir akademik eserdir. Bu çalışma, Türk devletlerinin teşkilat yapısı, yönetim biçimleri, dış politika stratejileri ve uluslararası ilişkileri üzerine kapsamlı bir analiz sunmaktadır.
“Türk Dünyasında Güncel Sorunlar ve Türk Devletleri Teşkilatı," uzman yazarlar tarafından kaleme alınmış bir çalışma olarak Türk dünyasının siyasi, ekonomik ve kültürel dinamiklerine ışık tutmaktadır. Türk devletlerinin tarihini, mevcut durumunu ve geleceğini anlamak isteyen herkes için önemli bir kaynak olacak bu kitap; konuyla ilgilenen akademisyenler, araştırmacılar ve öğrenciler için kaynak niteliğinde bir eserdir. Aynı zamanda, Türk devletlerinin geçmişi, şu anki durumu ve geleceği hakkında derinlemesine bilgi edinmek isteyen okuyucular için bir başvuru kaynağıdır.


Badegül Can Emir, Bilgehan Atsız Gökdağ, Feyzan Göher, Halil İbrahim Şahin, Hanife Saraç, Hüseyin Kazan, İlyas Topsakal, İsmet Kılıç, Liaisan Şahin, M. Murat Yurtbilir, M. Yavuz Alptekin, Marat M. Kulşaripov, Melih Demirtaş, Mustafa Can Teziç, Oktay F. Tanrısever, Orkhan Valiyev, Turgay Düğen, Yunus Emre Gürbüz, Zeki Çevik Bu eser, Türkiye'de az işlenmiş bir konunun Türk Dünyasının bütününe ilk kez uygulanmış hâlidir. Ulus inşası, modern ulus devletin vatandaşlık temelinde ve bütün etnik-dinî farklılıkları demokratik bir yönetim sürecinde zenginlik olarak kabul eden toplumsal bütünleşme ve üst kültürde buluşmayı içeren sosyopolitik gayretin adıdır. Beş bağımsız Türk devleti Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistan'ın yanı sıra özerk bölgelerden Tataristan, Başkurdistan, Tuva Cumhuriyeti, Yakutistan ve Hakasya'daki milliyetçi politikaların ve ulus inşası süreçlerinin incelendiği kitapta yer alan on yedi bölümün başlıkları sırasıyla şöyledir:
1. Teoriden Pratiğe Türk Dünyası Düşüncesi ve Ulus İnşası
2. Sekülerleşme ve Milliyetçilik Teorileri Işığında I ve II. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin
3. Karşılaştırmalı Tahlili
4. Azerbaycan'da Millî Basın ve Ulus İnşası
5. Kazakistan'da Ulus İnşası
6. Sovyet Yönetiminden Bağımsızlığa: Kazakistan'ın Uluslaşma Sürecinde Emekli Bir Kazak Muallimenin Gözlem ve Anıları
8. Kırgızistan'da Dil Politikaları ve Ulus İnşası
9. Türkmenistan'da Ulus İnşası ve Kültürel Miras
10. Bağımsızlığın İlk On Yılında Özbek Ulus Yaratımında Dil ve Tarih Politikaları
11. İki Yönlü Ulus İnşası Örneği: Tataristan Cumhuriyeti'nde Etnik Tatar ve Çok Etnili
12. Tataristanlı Kimlikleri İnşası
13. Başkurt Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin Kuruluşu (1917-1919)
14. Başkurtlar ve Ulus İnşa Süreci
15. Tıva Cumhuriyeti'nde Yüz Yıllık Ulusallaşma Deneyimine Kısa Bir Bakış
(1921-2021)
16. Tarihsel Süreç İçerisinde Saha (Yakut) Türklerinde Ulus İnşası
17. Millî Kimlik Uyanışında Müziğin Güçlü Etkisi -Hakas Türklerinin Kültürel Uyanışı-
18. Türk Dünyasında Dil Politikaları ve Ulus İnşası
19. Türk Dünyasında Tarih Eğitimi ve Ulus İnşası
20. Türk Dünyasında Eğitim Politikaları ve Ulus İnşası
Ali Güler, Ayna Askeroğlu Arslan, Burulkan Pala, Bülent Yıldırım, Ceyda Gusenay Kula, Esma Özdaşlı, Fatma Rodoplu Yıldırım, Hande Gündüz, İlkin Mikayılov, Kemal Özcan, Sabir Askeroğlu, Serdar Yılmaz, Tekin Tuncer, Turgay Düğen, Ufuk Tok 1991'de Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazanması Türkiye'ye büyük fırsatlar sunmuştur. Özellikle yetmiş yıl boyunca dış Türkler ile temas kurmayı hedef edinen Türk aydınlar için bu süreç, çok büyük bir heyecan yaratmıştır. Bununla birlikte Soğuk Savaş Dönemi'nde Moskova'nın dışarı bilgi akışını engelleyen katı politikaları, Türk dünyası ile ilgili ayrıntılı ve gerçekçi veri edinilmesini zorlaştırdığı için bu yıllar; Türk dünyasını yeniden tanımaya anlamaya çalıştığımız bir dönem olmuştur. Türkiye ve Türk dünyasını koparan yetmiş yıllık bu ayrılık öyküsünün son bulmasını takiben eldeki verilerin eksikliği/yanlışlığı beraberinde bazı hatalı adımların atılmasına neden olmuştur. Bu duruma kısıtlı imkânlarına rağmen dış Türkler ile ilgili çalışmalar yürüten aydın, akademisyen ve siyasetçilerin çalışmalarının ise 1980'lerin sonlarına gelindiğinde Türk karar alıcıları tarafından yeterince dikkate alınmaması da eklenince Türkiye, Türk dünyasındaki millî uyanışa hazırlıksız yakalanmıştır. Bugün her ne kadar bağımsız Türk devletleri arasında ekonomik alandaki iş birliği hedeflenen düzeye ulaşmamış olsa da özellikle siyasi ve kültürel ortaklık gün geçtikçe gelişmektedir. Azerbaycan'ın 44 Günlük Savaş'ta zafere ulaşması, Türk devletlerinin dayanışma ve iş birliği yaptığı zaman sorunlarını daha kolay ve doğru şekilde halledebileceklerini ortaya koymuştur. Bununla birlikte Türk dünyasına ilişkin yoğunlaşılması gereken hâlâ konu bulunmaktadır. Bu çalışma, Türk dünyası ile ilgili göz ardı edilen konulara ve güncel meselelere ışık tutmayı amaçlamaktadır.
Murat Yıldız “…Devlet teşkilâtı A'dan Z'ye kadar baştanbaşa bu memleketin ihtiyacıyla telif edilebilecek şekilde tebdil edilmek lâzımdır…”
Refik Saydam'a ait bu söz, Cumhuriyet dönemi Türkiye'sinde devlet teşkilatının modernleşme ihtiyacına atıf yapıyor. Yeni kurulan devletin yeni idari teşkilatlanma modeline ihtiyaç duyduğunu haber veriyor.
Bu eser, işte bu modernleşme hamlesinde bir işaret taşı işlevi gören Leimgruber Raporu'na odaklanıyor. Dr. Murat Yıldız'ın kendine has üslubu ile titizlikle ele aldığı eser, adını eski İsviçre Şansölyesi Oskar Leimgruber'den alan raporun daha önce yayımlanmayan yönlerini de ortaya çıkarıyor. Türk idare teşkilatının tarihsel gelişimine bir yönüyle ışık tutan kitap, araştırmacılar için kaynak kitap niteliğinde…

M. Serdar Erbaş Kitap; stratejik yönetim ve stratejik planlamayı kuramsal ve kavramsal olarak açıklamakta, pratik uygulama örnek ve önerileri ile somutlaştırmaktadır. Kamu kurumları için stratejik plan hazırlama rehberi niteliği de taşıyan kitapta; stratejik yönetim bünyesinde stratejik planlama, performans esaslı program bütçe, performans programı, yatırım programı, kalkınma planı, orta vadeli program, eylem planları arasındaki bağlantılar; güncel, anlaşılır, pratik uygulama örnekleri ile açıklanmıştır. Bu yönüyle, tüm kamu kurum ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüslerinin bütün düzeylerdeki yöneticileri ile denetim elemanları ve bütün düzeylerdeki çalışanları ile akademik camiaya ve hatta özel sektör yöneticilerine katkı sağlayacaktır. Stratejik yönetim ve stratejik planlamanın bütün bileşenleri, sistem içerisindeki birbirlerini tamamlayıcı özellikleri ile birlikte kısa, öz, akıcı ve anlaşılır şekilde anlatılmaktadır. Bu özellikleri ile özellikle kamu kurumlarının merkez ve taşra teşkilatı, düzenleyici denetleyici kuruluşlar, kamu iktisadi teşebbüsleri, belediyeler, il özel idareleri, üniversiteler gibi kamu kurum ve kuruluşlarının stratejik yönetim ve stratejik planlama süreçlerinde yönetici ve çalışanlar ile bilimsel çalışma yapan akademisyenler için kaynak bilimsel kitap niteliğindedir.

Konu Başlıkları:
• Strateji, Stratejik Yönetim, Stratejik Plan Kavramsal ve Kuramsal Çerçevesi
• Stratejik Yönetim ve Türk Kamu Yönetiminde Stratejik Yönetim
• Stratejik Planlama ve Türk Kamu Yönetiminde Stratejik Planlama
• Stratejik Planı ve Uygulamasını Etkileyen Faktörler
Ali Şahin Türk Kamu Yönetiminde Yapısal Dönüşüm E-Devlet Kavramının Anlamı Kapsamı Türkiye’de E Devlet Uygulamaları Dünyada E-Devlet Uygulamaları Dünyada ve Türkiye’de E-Belediye Uygulamaları E-Devlet ve Güven Konularını İçermektedir
Alper Uzunyol, Bayram Şık, Berk Özgür, Ertuğ İğdeli, Furkan Terzi, Hatice Nur Yerlikaya, Hazal Karadoğan, Hilal Aydın, Nazgul Kenzhetay, Oğuzhan Can, Reyhan Samsama, Sirad Jafar Mohamed Aden, Tuğba Yaşar Kitap, Türk siyasal hayatına alışılmış bir yöntemin ötesinde yaklaşarak devlet, toplum ve ekonomi ilişkilerini bir bütün hâlinde ele almaktadır. 19. yüzyıldan 21. yüzyılın başına değin Türk Modernleşmesinin kırılma noktalarını; politik değişim ve toplumsal süreklilik olguları üzerinden ele alan eser, Türkiye'de siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanında öğrenim gören lisans ve lisansüstü öğrencilerin inceleme kaynağı niteliğindedir. Türk Modernleşmesinin kronolojik bir çizgide ele alındığı eserde, Osmanlı İmparatorluğu'ndan Türkiye Cumhuriyeti'ne geçiş sürecinde inşa edilen kurum ve kuralların felsefi arka planı bölümler hâlinde analiz edilmektedir.
Ahmet Çağrı Özer Yaşadığımız asrın son çeyreğinde uluslararası sistem dahilinde diplomasi ve savunma sanayii, devletler için stratejik karar alma süreçlerinin en kritik unsurları hâline gelmiştir. Bu kitapta, Ege ve Akdeniz jeopolitiğinde Türkiye’nin güç kullanımında doktrin olarak gambot diplomasisi kavramını tüm perspektifleriyle ele alarak Türk savunma sanayii gelişimi eşgüdümünde gambot diplomasisinin günümüzdeki karşılığını neşretmek istedik.
Eserimiz, uluslararası ilişkiler ve savunma sanayii alanındaki gelişmelere istinaden stratejik düşünceyi ve diplomasiyi yeniden şekillendiren unsurları keşfetmek isteyenlere bir rehber olması temennisiyle hazırlanmıştır.
Abdulkadir Macit, Adem Alper Özcan, Ahmet Vedat Koçal, Ali Erken, Doğacan Başaran, Ergenekon Savrun, Halil Emre Deniş, Hasan Acar, Hüseyin Çavuşoğlu, İhsan Ömer Atagenç, Mehmet Tan, Murat Sarı, Münevver Kata, Nuri Gök, Özkan Demir, Süleyman Ekici, Şerif Demir, Yücel Karadaş Siyaset Bilimine katkı sağlama çabasıyla ortaya koyulan çalışmalardan oluşan ve Türk Siyasal Hayatını şekillendiren tarihi dönemeçleri içerisinde barındıran bu kitapta; Türk Siyasal Hayatıyla ilgili sosyolojik bir tahlilden ziyade bu süreci tarihselliği ile ele alan bütüncül bir bakış açısı yer almaktadır. Bunun yanında vaka analizlerinden ziyade siyasi ve toplumsal yaşamı etkileyen önemli kırılma anları tasvir edilmektedir.
Kitap; Osmanlı Modernleşme süreci ile başlayan Türk Siyasal Hayatını, 24 Haziran 2018 seçimleri ile Türkiye'de kalıcı istikrar modeli olarak uygulamaya geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile sonuçlanan süreç bağlamına yerleştirerek değerlendirmektedir.
Osmanlı Modernleşmesi ile başlayan Türk Siyasal Hayatı, aynı zamanda bir yolculuğun da adıdır: Darbeler, koalisyonlar, azınlık hükümetleri, siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar, bu yolculukta, yolu oluşturan temel yapı taşlarından birkaçına örnek verilebilir. Bu kitap, tüm bu süreci bir yolculuk olarak ifade etme çabasındadır.
Ali Çiftçi Kâzım Karabekir hakkında daha önce yapılan çalışmalardan farklı olarak bu çalışmada, onun özellikle siyasal hayatı ölümüne kadar bir bütün olarak incelenmiş ve daha gerçekçi bir Karabekir profili verilmeye çalışılmıştır.
Karabekir, Kurtuluş döneminde M. Kemal Paşa'nın en yakınındaki isim olduğu ve M. Kemal Paşa, ordu müfettişliği görevinden alındıktan ve askerlikten istifa ettikten sonra ona bağlılığını bildirerek bir anlamda Atatürk'ü Atatürk yapan isim olduğu hâlde Kuruluş döneminde nasıl olup da dışlanan isimler arasında yer almıştır? İstanbul'un işgaline kadar Millî Mücadele'ye katılmamış olan İsmet ve Fevzi Paşalar hangi özelliklerinden dolayı kuruluş döneminde Atatürk'ün en güvendiği kişiler olmuşlar, buna karşılık Karabekir ve diğer Millî Mücadele komutanları hangi özelliklerinden dolayı İstiklâl Mahkemesinde yargılanmışlardır?
Bu çalışma, Karabekir'in Cumhuriyet yönetimi konusunda baştaki kararsız ve belirsiz tutumunu, Cumhuriyet'in ilanından habersiz oluşu ve sonradan öğrenişi ile birlikte ele almaktadır. Karabekir'in Cumhuriyet'ten sonra ilk muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının başına geçişini, menkubiyet yıllarında Atatürk'e ve onun yönetim anlayışına getirdiği sert eleştirilerini ve muhalefetini, hürriyet kavramına yaklaşımları bakımından 2. Abdülhamit, Enver Paşa ve Atatürk hakkındaki benzetmelerini kendi eserlerine dayanarak bu kitaptan izlemek mümkündür.
Kitapta, Karabekir'in değişmeyen Sultan Abdülhamit düşmanlığının sebepleri, Millî Mücadele fikrini ilk ortaya atanın kendisi olduğu iddiasından dolayı 1930'larda başına gelen olaylar, polis takibi altındayken 1933 yılında kendisine bir suikast tertiplenmek istendiği ve kendisinin “karşı bir suikast” tehdidi iddiası, Atatürk'ten sonra cumhurbaşkanı olmak istediği iddiaları, yine Atatürk'ün ölümünden sonra CHP'ye dönerek milletvekili olmasının bazı eski TCF'li arkadaşlarınca eleştirilmesi, 1946'da Mareşal Fevzi Çakmak'ın Demokrat Partiyle yakınlaşmasına karşı Karabekir'in de CHP'den TBMM Başkanı yapılması hususları da ele alınmaktadır.
Hasan Berke Dilan 1789 Fransız İhtilali'nin Osmanlı coğrafyasına etkisi tarihî bir olgudur. Batılılaşmanın kaynaklarını burada aramak gerekir. Mekteplerin açılması, topluma yeni bir dinamik kazandıracaktır. Bu dinamik, Jön Türkler hareketidir. Anayasal hareket, Jön Türkler'le başlar. Amaç padişahın iktidarına sınırlama getirmektir. 1876 Anayasası II. Abdülhamid istibdadına çarpacak; İttihat Terakki iktidara taşınırken Almanya'nın safında Birinci Dünya Savaşı'na giren Osmanlı İmparatorluğu parçalanacaktır.
19 Mayıs 1919'da halk kahramanı Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkması da önemli bir tarihî olgudur. Parçalanmış imparatorluğun küllerinden yeni bir Cumhuriyet kurulacaktır. Cumhuriyet devrimleri gerçekleşirken iç ve dış dinamikler rahat durmayacak; şeriat yanlısı, padişah yanlısı, hilafet yanlısı, saraylısı Ankara Hükümeti'ne karşı ayaklanacaklardır.
Türkiye II. Dünya Savaşı'na girmeyecek ama taraf olacaktır. Savaş sonrasında çok partili siyasal rejime geçilirken CHP'nin içinden çıkan bir grup Demokrat Parti'yi (DP) kuracak; bu parti, 1950 yılı seçimlerinde iktidara gelecektir. DP, 1957 yılından sonra ekonomik başarısızlığa uğrayacak ama iktidarı bırakmak istemeyecek; 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi'ne neden olacaktır. Siyasi hayata önce 12 Mart 1971 muhtırasıyla, sonra 12 Eylül 1980 darbesiyle müdahale edilecektir. Yasaklı 1982 Anayasası toplumu dengesiz arayışlara itecek; Avrupa treninden indirilen Türkiye, Amerika'nın yönlendirmesiyle Ortadoğu çıkmazına saplanacaktır. Bu konjonktürün mimarları arasında başarısız koalisyon hükümetleri yer alacaktır.
Yirmi yıllık ders notlarından oluşan bu kitabın tüm okurlarına Türk siyasi hayatını anlamada faydalı olması dileğiyle…
Kaan Kutlu Ataç Türkiye için 2. Dünya Savaşı sonrası dönem, genel olarak Sovyetler Birliği'nden kaynaklanan güvenlik tehdidine işaret eder. Türkiye açısından kuzey komşusunun yarattığı kuşatılmışlık endişesinden kurtulmanın çaresi ise ABD liderliğindeki Transatlantik Bloğu’na eklemlenme süreci oldu. Ancak bu süreç içerisinde Türkiye kuşatılmışlığın pasif etkisinden kurtularak bölgesel Soğuk Savaş'ı aktif olarak etkilemeye yönelik politikalar da uygulamaya çalıştı. Türkiye, Batılı müttefik olarak coğrafyasında artan oranda etkinliğe sahip oldu ve 1947 Truman Doktrini ile birlikte ABD'nin sağladığı açık desteği ekonomik, askerî ve siyasi alanda hissetti. Türkiye'nin 1952'de NATO'ya üyeliği, Transatlantik ile eklemlenmesi güvenlik ve askerî boyutuna işaret eder. Ancak Türkiye'nin ekonomik gelişmeye yönelik uyguladığı politikaların ekonomik ve finansal alanda yarattığı ciddi sorunlar Washington'da NATO’nun Güneydoğu Kanadının çıpası olan Türkiye'nin sadık müttefik olarak sorgulanmasına neden oldu. 1954 yılına gelindiğinde ABD'nin sadık müttefik olarak tanımladığı Türkiye'nin yapısal ekonomik ve finansal sorunları Amerika-Türkiye ilişkilerinin merkezine oturmuştu. Washington 1955'ten itibaren bu sadık müttefikliği sorgulamaya başladı ve nihayetinde Türkiye Eisenhower yönetimince millî güvenliğine ve çıkarlarına tehdit olabilecek bir ülke olarak değerlendirilmeye başlandı. Bu noktada Türk Soğuk Savaşı Sovyet güvenlik tehdidinden ziyade Ankara-Washington ekseninde şekillenmeye başladı. Türk Soğuk Savaşı: Sadık Müttefikten Milli Güvenlik Sorununa Eisenhower ve Türkiye 1953-1957 başlıklı çalışma Washington açısından Ankara'nın sadık müttefiklikten millî güvenlik tehdidine doğru evrilmesinin hikâyesidir.
Yahya Gökhan Yalçın
Ceyda Kükrer Günümüzde küreselleşme ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak birçok ülkede mükellef hakları konusunda yeni bir süreç başlamıştır. Bu gelişmeler kısa zamanda birçok ülkede, vergi idaresi ile mükellef arasındaki ilişkilere yansımıştır. Bu doğrultuda Türkiye'de mükellef hakları konusu, Gelir İdaresi Başkanlığının “Mükellef Hakları Bildirgesi” nin yayınlamasından bu yana hızlı bir gelişim içinde olmuştur. Bu doğrultuda vergi mevzuatında yeni düzenlemeler yapılmış ve bu konuda yönetmelik, genel tebliğ, genelge, yönergeler yayınlanmıştır.
Çalışmanın ikinci baskısında; Çalışmada yer alan konuların daha belirgin hale gelmesi ve genişletilmesi amacıyla, kitabın birinci baskısı başlığında yer alan Türk Vergi Sisteminde “Mükellef Hakları” kavramı yerine “Mükellefin Hakları” kavramı kullanılmış ve çalışma konuları genişletilmiştir. Dolayısıyla mükelleflerin vergiyle ilgili haklarının ne olduğuna kolayca ulaşması sağlanmıştır.
Bu nedenle çalışmada Türk Vergi Sisteminde yer alan “mükellefin hakları” ele alınmıştır. Bu doğrultuda mükellefin hakları; Mükellef Hakkı, Mükellefin Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Hakkı, Mükellefin Kanunlardan Doğan Hakları, Mükellefin Tercihlerine Bırakılan Hakları, Mükellefin Vergi Ödevlerinde Hakları ve Mükellefin İdari İşlemlerde Hakları olarak bölümlere ayrılmıştır.
Söz konusu bölümlerde ise, mükellefin hakları, başta vergi mevzuatında yapılan değişiklikler olmak üzere, bu konuda yayınlanan yönetmelik, genel tebliğ, genelge, Danıştay ve mahkeme kararları dikkate alınarak ele alınmıştır.
Revize edilerek konuları daha belirginleştirilen ve genişletilen ikinci baskı, mükelleflere kolaylık sağlamak, kamu kurumlarındaki ilgili personele ve bu konuda araştırma yapan kişilere yararlı olacak şekilde hazırlanmıştır.
Andreas Treske, Burak Gümüş, Christian Johannes Henrich, Daniel Bauer, Elif Kocagöz, F. Ceren Sadioğlu, Fahri Türk, Heiko Schuß, Hüseyin Bağcı, İsmail Ermağan, Klevis Kolasi, Levent Börü, Lutz Peschke, Max Florian Hertsch, Mustafa Nail Alkan, Nilgün Yüce, Olaf Leiße, Özlem Tekin, Pamuk Nursen Topbaş, Şafak Parlak Börü, Şebnem Udum, Semih Erdoğdu, Stefan Rathert, Uğur Sadioğlu, Yaşar Aydın, Yasemin Dayıoğlu Yücel Türkiye ve Almanya'nın tarihin farklı dönemlerinde kesişen yolları, iki ülke arasında güçlü ve özel bir ilişkinin gelişmesine imkân sağlamıştır. İkili ilişkilerin siyasi, ekonomik ve askerî boyutlarına 60'lı yılların başından itibaren yaşanan işçi göçüyle beraber sosyal ve kültürel boyutlar da eklenmiştir. Böylece iki ülke ve toplumları arasında çok kapsamlı ve dinamik ilişkiler oluşmuştur. Bu çok boyutluluk hâli ilişkilerin multidisipliner bir yaklaşımla ele alınması gereksinimini doğurmaktadır.
Bu eser, 2019 yılında Türk-Alman ilişkilerini multidisipliner bir anlayışla ele almak gayesiyle kurulmuş olan Hacettepe Üniversitesi Türk-Alman İlişkileri Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin (HÜTAİ) ilk yayınıdır. Sosyal bilimlerin farklı disiplinlerinden birbirinden değerli uzmanları Türk-Alman ortak paydasında bir araya getirdiğimiz bu derleme kitabın Türk-Alman ilişkileri üzerine çalışan araştırmacılara kaynaklık etmesi dileklerimizle.

Die Begegnungen der Türkei und Deutschland zu unterschiedlichen Zeiten in der Geschichte, trugen zum Aufbau enger und besonderer Verhältnisse beider Länder bei. Neben den bilateralen Beziehungen in Politik, Wirtschaft und Militär nahm ab den 60er Jahren mit der Arbeitermigration die kulturelle Dimension ihre Position ein. Somit bildeten sich vielfältige und dynamische Beziehungen zwischen beiden Ländern und ihren Gesellschaften heraus. Diese Vielfältigkeit erfordert eine multidisziplinäre Herangehensweise für eine Analyse der Beziehungen.
Dieses Buch ist die erste Publikation des Forschungszentrums für türkisch-deutsche Beziehungen der Hacettepe Universität (HUTAI), das 2019 gegründet wurde, um türkisch-deutsche Beziehungen aus einer multidisziplinären Perspektive zu betrachten. Wir hegen die Hoffnung, dass dieser Sammelband mit seinen Beiträgen von Akademikern aus verschiedenen Fachbereichen der Sozialwissenschaften als ein Nachschlagewerk für Wissenschaftler, die in diesem Bereich forschen, dient.

Andreas Treske, Burak Gümüş, Christian Johannes Henrich, Daniel Bauer, Elif Kocagöz,
F. Ceren Sadioğlu, Fahri Türk, Heiko Schuß, Hüseyin Bağcı, İsmail Ermağan, Klevis Kolasi,
Levent Börü, Lutz Peschke, Max Florian Hertsch, Mustafa Nail Alkan, Nilgün Yüce, Olaf Leiße, Özlem Tekin, Pamuk Nursen Topbaş, Semih Erdoğdu, Stefan Rathert, Şafak Parlak Börü,
Şebnem Udum, Uğur Sadioğlu, Yasemin Dayıoğlu-Yücel, Yaşar Aydın
Şuay Nilhan Açıkalın İçinde yaşadığımız yüzyılın ve uluslararası sistemin, buna dayalı olarak diplomasinin değişen doğasını anlamak ve anlamlandırmak konusunda henüz adı konulmamış birçok yeniliğin mevcut olduğunu düşünüyorum. Bu kitabın, Türk-Alman ilişkileri özelinde dünya siyasetini, farklı ve yeni bir bakış açısı ve yaklaşım olan “lider diplomasisi” ile yeniden değerlendirmek ve düşünmek için ipuçları sağlayacağına inanıyorum.
Ali Demirel, Aydın Çakmak, Banu Berber Babalık, Bülent Atalay, Bülent Yıldırım, Cansu Güleç, Dilşen İnce Erdoğan, Emre Feyzi Çolakoğlu, Esra Çetin, Ferit Yücebaş, Ferudun Ata, Gürbüz Arslan, Kemal Çiçek, Muhabbet Doyran, Nurullah Nehir, Remzi Bulut, Selcan Alperay Eraslan, Sinem Çelik, Ü. Gülsüm Polat, Zelkif Polat, Zeynep İskefiyeli Yaklaşık bin yıllık bir geçmişe sahip olan, kimi zaman dostluk ve iş birliği kimi zaman da anlaşmazlık ve çatışmaların var olduğu Türk-Ermeni ilişkilerini doğru bir şekilde analiz etmek, yapısal değişimlerin ve dönüşümlerin söz konusu olduğu mevcut dünya düzeninde hem Kafkasya coğrafyasının hem de dünya siyasetinin geleceği açısından oldukça önemlidir.
Türk-Ermeni ilişkilerine odaklanan ve ilişkilerin geleceğine yönelik öngörü sunmayı amaç edinen bu çalışma, ikili münasebetleri teorik bir çerçevede ele alarak Osmanlı döneminden günümüze kadar gelen süreci, tarihsel olayları, ekonomik ilişkileri, askerî ve siyasi mücadelelerle güncel dinamikleri açıklamaya çalışmaktadır. Çalışmanın benzerlerinden en önemli farkı da buradadır: geçmiş ve gelecek arasında bağlantı kurabilmek. Sonuç olarak hem geniş bir tarihsel arka plan hem de bölgesel, sosyal, kültürel ve ekonomik yönler çerçevesinde kaleme alınan eserin, bu alanda çalışma yapan veya yapacak olan araştırmacılara yararlı olabileceği umut edilmektedir.
Ömer Lütfi TAŞCIOĞLU Türk-Ermeni ilişkilerinde zorunlu göçe neden olan olayların ve sonuçlarının incelendiği bu kitabın amacı; yaşanan olayların araştırılarak gerçeklerin belgeler ışığında ortaya çıkarılmasıdır. 1. Dünya Harbinin 100. yılında yabancı devletlerin de desteğiyle Ermeni iddialarının Türkiye üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılma gayretleri dikkate alındığında kitabın önemli bir boşluğu dolduracağı ve hem Türk milletine hem de Türkiye Cumhuriyeti yönetim kadrolarına söz konusu baskılara karşı izlenmesi gereken politikalar konusunda yol gösterici olacağı umulmaktadır.
Farklı yaklaşımları ile dikkati çeken ve daha önce ortaya konulmamış bilgi ve belgeleri de içeren kitapta 1. Dünya Harbi öncesinde kendi devletine karşı isyan ederek düşman tarafına geçen ve kurdukları silahlı çetelerle sivil halkı katletmeye başlayan Ermenilerin tabi tutulduğu zorunlu göç uygulamaları ve göç ettirilen Ermenilerin akıbetleri detaylı olarak ortaya konulmuştur.
Kitapta daha önce yeterince ortaya konulmamış olan, Rus işgali ve Ermeni katliamları nedeniyle topraklarını terk ederek göç etmek zorunda bırakılan Anadolu'daki ve Kafkasya'daki Müslüman halkın durumu ile Rus ve Ermeniler tarafından katledilen Müslümanların durumları detaylı olarak incelenmiştir. Bu kapsamda özellikle yabancı kaynaklara dayanılarak iki tarafın kayıpları karşılaştırılmıştır.
Umuyoruz ki bu çalışma sömürgeci Batının ve onların uzantılarının sözde soykırımın 100. yılında Türkiye'ye soykırımı kabul ettirmek üzere yürüttükleri çalışmaların arka planının aydınlatılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesinin yanı sıra, Ermenistan'ın ve Diaspora Ermenilerinin yalanlarıyla kandırılmış olan Ermeni vatandaşlarımızın bilgilendirilmesi yoluyla toplumsal barışa da katkı sağlayacaktır.
Ömer Lütfi Taşcıoğlu Birinci Dünya Savaşı, emperyalist devletlerarasındaki paylaşım savaşıydı. Savaşın konusu, Osmanlı Devleti'nin paylaşılmasıydı. Osmanlı Devleti nasıl Çanakkale'de emperyalist düşmana karşı vatanını savunduysa, Doğu cephesinde de aynı işi yapmıştır. Bu iki cephe vatan savunması açısından tek cephedir. Osmanlı Devleti Ermeni örgütlerinin iç cephedeki yıkıcı faaliyetlerini önlemek amacıyla İngiliz ve Fransız emperyalistlerin Gelibolu yarımadasına yaptığı çıkarma harekâtının başladığı 25 Nisan 1915'ten bir gün önce, 24 Nisan 1915' te gerekli uygulamaları hayata geçirmiştir. Bu uygulamalar savaş koşullarında emperyalist saldırıya karşı savunma önlemidir. Zorunlu göç kararı da bu kapsamdaydı ve cepheler arasındaki bağlantıyı korumak ve cephelerin lojistik desteğini sağlamak için zorunluydu. Taşnakların örgütlediği Ermeni birlikleri Rus ordusunun yanında savaşmış, Ermeni çetecileri ise Osmanlı ordusunu arkadan vurmuş, Doğu ve Batı Cepheleri arasındaki bağlantıları, demiryollarını, haberleşme hatlarını kesmiş, sabotajlar yapmış, ayaklanmalar çıkarmış ve erkeklerinin çoğu cephelerde olan Türk köylerinde terör estirerek etnik temizliğe kalkışmıştır. Bu koşullarda Osmanlı Devleti'nin savaş cepheleri gerisindeki Ermeniler için göç kararı alması zorunlu bir savaş önlemidir.
Selahattin Bekmez Piyasa ekonomisinin gelişmesi ile birlikte daha da önemli hale gelen rekabet gücü kavramları üzerinde yazarlar tarafından tanımsal bir birliktelik oluşturulamamasına rağmen, bu kavramların önemi tartışılmaz bir durum almıştır. Bu gerçekten yola çıkarak, hem genel hem de sektör bazında, analizler yapmanın Türkiye gerçeğini daha iyi yansıtacağı düşünülmüştür. Bu bağlamda, elimizdeki kitapta alanlarında uzman olan araştırmacılar tarafından yapılan sektörel analizlere ve Avrupa Birliği ülkeleri ile Türkiye arasındaki rekabet edebilirliğin ölçüldüğü çalışmalara ağırlık verilmiştir. Kitap, 25 farklı bölümün yer aldığı üç temel kısımdan oluşmaktadır. Öncelikle, rekabet kavramının farklı tanımlamalarının, fonksiyonlarının ve Türkiye'nin genel olarak değerlendirildiği birinci kısım, spesifik olarak tek başına sektör ayrımı yapmaksızın genel analizleri ve tanımlamaları içermektedir. Sonraki iki kısımda ise sektör analizleri ve Türkiye'nin ilgili sektördeki rekabet gücü tartışmaları ayrıntılarıyla açıklanmıştır. Hem ikinci kısım hem de üçüncü kısım sektörel analizler içermekle birlikte, ikinci kısım imalat sektörlerinin analizini; üçüncü kısım ise imalat dışı sektörlerin analizlerini içermektedir.
Mustafa Köksal Türk siyasi tarihinin 1400’lü yıllardan itibaren Divan-ı Hümayun’dan başlayarak 1877 Meclis’i Umumi ve nihayet 23 Nisan 1920’de TBMM ile olgunlaşan “parlamento kültürü”nün kayıtlı olan ya da araştırmalarla ulaşılabilen arşivlerini farklı bir açıdan inceleyerek “ilk”lerini bir araya getiren bu kitapta; - Türk siyasetinin, paramenter sistemin, “ilk”lerini yaşayarak her dönem biraz daha olgunlaştığını, -Bazı dönemlerin yazılı belgelerine ulaşılamasa da parlamentonun “ilk”lerinin bir hafızasının olduğunu, - Milli egemenlik anlayışının tartışmasız önceliğini ve yasama ve yürütmenin yaşadığı tecrübeleri - Ve sonunda insan merkezli milli bir yönetim ve egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu anlayışının ülkemizde giderek yerleştiğini ve bunun da zamanla geliştiğini görmek mümkündür.
Hüseyin ERTUĞRUL - Murat TURPÇU Bu eser, hukuk fakültelerinden hukuk eğitimi veren meslek yüksekokullarına kadar geniş bir yelpaze içerisinde, hukuk derslerinde kaynak kitap özelliğine sahip olup temel kanun özelliği taşıyan başta anayasamızı ve yedi temel kanunumuzu ihtiva etmektedir.
Muhittin Adıgüzel Küreselleşen dünyada bir ülkenin kalkınma ve refah düzeyi, iç dinamikler kadar dış dinamiklerce de belirlenen bir olgudur. Günümüzde, Bilgi Ekonomisi ve Küreselleşme eksenlerinde şekillenen dünya ekonomisi ve küresel rekabet ortamı içerisinde, Türkiye'nin; kalkınma ve refah hedeflerini gerçekleştirebilmesinin, sürdürülebilir bir büyümeyi sağlayabilmesinin ve başta cari açık ve işsizlik olmak üzere önemli kronik yapısal sorunlarını çözebilmesinin gerek ve zorunlu koşulu, küresel rekabet gücüne sahip bir ekonomi olmasıdır. Bu düşünce bağlamında, konunun bir proje bütünlüğü içinde çeşitli boyutları ile incelenip irdelendiği beş yıllık çalışmamızın sonuçları bu kitabımızı da kapsayan;
1. Ekonomik, Kültürel ve Politik KÜRESELLEŞME ve SONUÇLARI
2. Bilgi Toplumu ve Küreselleşme Bağlamında KÜRESEL REKABET ORTAMI
3. ULUSLARARASI REKABET GÜCÜ Belirleyici Faktörler ve Ölçülmesi, Türkiye Bağlamında Bir Değerlendirme
4. TEKNOLOJİNİN KÜRESELLEŞMESİ
5. KÜRESEL REKABET GÜCÜ Türkiye için Sistematik ve Eklektik Bir Yaklaşım
6. TÜRKİYE EKONOMİSİ VE STRATEJİK DÖNÜŞÜMÜ
kitaplarımız ile ortaya konularak Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren ve belirleyecek önemli konularda katkıda bulunulması amaçlanmıştır.
Melahet Berikan Türkiye ve Rusya gibi tarihsel olarak savaş ve rekabet içerisinde bulunan iki ülkenin karşılıklı ilişkileri, bu araştırmanın temel odak noktası olmuştur. "Türkiye ile Rusya Arasında Siyasi Krizlerin Ekonomilerine Yansıması" kitabında, derinlemesine bir analizle ekonomik ve siyasi çıkarların nasıl bir faktör oluşturduğu incelenmiştir. İki ülke arasında yaşanan siyasi krizlerin ekonomilere olan yansımaları açık bir şekilde ele alınmıştır. Küresel etkiler dikkate alınarak ticaret hacmi, yatırımlar ve iş birliği alanlarında ortaya çıkan değişikliklere odaklanılmıştır. Bu çalışma, Türkiye'nin ve Rusya'nın tarih boyunca karmaşık ilişkisini anlamak ve gelecekteki potansiyel etkilerini tahmin etmek isteyenler için önemli bir kaynaktır.
Ali Saydam, Aslı Yağmurlu, Elif Gürdal Limon, Elif Kahraman Gökalp, Ergün Köksoy, Faruk Yazar, İbrahim Halil Yaşar, Meltem Ünal Erzen, Samet Kavoğlu, Süleyman Eren, Yusuf Zafer Can Uğurhan Yeni dünya düzeninde ya da düzen arayışında sadece sert güce dayalı güvenlik mimarilerinin yeterli olmadığı, ülkelerin güvenliği ve gelişimi açısından yumuşak güç bileşenlerini de içerisine alan akıllı güç pratiklerine yönelimin gerekli olduğu görülmektedir. Küçük, orta, büyük, bölgesel ve küresel olmak üzere güç ölçekleri farklılaşan tüm ülkeler imkân ve ihtiyaçları doğrultusunda yumuşak güç enstrümanlarına başvurmaktadır. İktisadi ve askerî sert güç parametrelerini kullanma noktasında görece farklı özellikler taşımakla birlikte ülkeler 20. yüzyılın başından itibaren propagandadan psikolojik savaşa, kültürel iletişimden kamu diplomasisine kadar değişen yumuşak güç bileşenlerini kullanmaya devam etmektedir. Farklı coğrafyaların ve kültürlerin kesişim noktasında yer alan, bölgesel güç ve küresel aktör olma iddiası taşıyan Türkiye de güvenliğinin tahkimi ve uluslararası politikalarının kabulü açısından sert gücün yanı sıra meşruiyet tesis edebilmek; politikalarını, değerlerini ve görüşlerini muhataplarına daha iyi anlatabilmek için akıllı güç bileşenlerine ihtiyaç duymaktadır.
Yukarıda belirtilen önemden ve ihtiyaçtan yola çıkarak Türkiye perspektifinden bir kamu diplomasisi panoraması ortaya koymayı hedefleyen bu kitapta, Türkiye'de kamu diplomasisi alanında düşünen ve yazan kıymetli akademisyen, uzman ve araştırmacılar Türkiye'nin yumuşak güç ve kamu diplomasisi anlayışına, kurumlarına ve uygulamalarına ilişkin değerli bilgiler sunmaktadır. Çalışmanın Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100. yılında, Cumhuriyet'imizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesi çerçevesinde biçimlenen Türk dış politikasına ve bu politikanın en önemli bileşenlerinden biri hâline gelen Türk kamu diplomasisine anlamlı bir katkı sunmasını ümit ediyoruz.


Abdullah AYDIN, Ahmet Tarık TÜRKMENOĞLU, Aziz BELLİ, Emre Osman OLKUN, Faruk TEMEL, Hikmet Salahaddin GEZİCİ, Mustafa Burak ÇELEBİ, Onur ÖNÜRMEN, Yasin TAŞPINAR, Yunus NAMAZ 2014 yılında Türkiye'nin kritik ana gündem maddelerinden birisi hiç şüphesiz ilk defa halk tarafından seçimi gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Recep Tayyip Erdoğan, Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş'ın yarıştığı seçimlerde; Recep Tayyip Erdoğan en yüksek oy oranına ulaşarak; Türkiye'nin ilk defa halk tarafından seçilen 12. Cumhurbaşkanı olmuştur. Bu seçim; bir yönüyle vesayetçi anlayışın sona erdiğinin göstergesi, diğer yönüyle ise Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı makamının demokratikleşmesi açısından önemli bir kilometre taşı olarak Türk siyasi hayatında her zaman hatırlanacaktır.
Türkiye'de 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi adeta genel seçim havasında yürütülmüştür. Üç aday yürüttüğü siyasal kampanya faaliyetleriyle; bir yandan neden kendilerine oy vermeleri gerektiğini vatandaşlara anlatırken, aynı zamanda diğer adayları desteklememeleri konusunda onları ikna etmeye çalışmışlardır. Rakip adaylara oy vermemeleri hususunda seçmen kitleleri etkilemenin en kolay ve kes¬tirme yollarından biri de siyasal kampanya faaliyetleridir. Günümüzde artan nüfusa bağlı olarak seçmen kitlelere ulaşabilmedeki güçlük, siyasal sorunların gittikçe karmaşıklaşması ve anlaşılırlılığının azalması, kitle iletişim teknolojisinin gelişmesi ve çeşitlenmesi karşısında; siyasi adayların seçmeni etkileyerek ikna edebilmesi için, profesyonel ekiplerin de yardımıyla daha yoğun bir çaba içerisine girdikleri gözlen¬mektedir.
işte farklı üniversitelerden bilim insanlarının bir araya gelerek, akademik işbirliğinin güzel bir örneğini oluşturdukları bu eser; siyaset bilimi ve siyasi iletişim perspektifin¬den hareketle, 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimini farklı yönleriyle mercek altına almaktadır. Bu çalışmanın iletişim, siyasal iletişim ve siyaset bilimi literatürüne önemli katkılar sağlayacağına yürekten inanıyor ve eserin ortaya çıkmasında emeği geçen bilim insanlarını kutluyorum...
Doç. Dr. Şükrü BALCI
Bezen Balamir Çoşkun, Selin Yıldız Nielsen Bize göre bu kitap Suriyeli arkadaş, öğrenci ve meslektaşlarımıza karşı gönül borcumuzun bir yansımasıdır. Ayrıca, bunun sadece savaştan kaçan sayısız muhtaç insanla alakalı olmadığını, aksine hayatın ta kendisi olduğunu ve içinde kişisel hikayelerin, trajedinin ve umudun olduğunu göstermenin de bir yoludur. Hikayemiz, Suriyeli mültecileri topyekün bir kategoride değil bireysel olarak tanıma fırsatı vermek üzere tasarlanmıştır.
Kitabın ilk kısmı olan Arka Plan, tarihsel, hukuki ve sosyal içerikler sunmaktadır. İkinci kısım, okuyuculara hikayelerin ger-çekleştiği sahneyi, Suriyelilerin, Türklerin ve Kürtlerin asırlardır etkileşim içinde ol-duğu sınır kentlerinden olan Gaziantep’i tanıtmakta ve ‘Kesişen Hayatlar: Türkiye’de Suriyeliler’ başlığıyla sunduğumuz son kısım da ise Gaziantep’te yaşanan hikayeleri anlatmaktadır. Hikaye, 2009’dan başlaya-rak kısa bir huzur ve refah dönemini kap-sayacak ve savaş, göç ve Gaziantep’in kentsel yerleşimlerindeki mülteci ilişkileriyle tamamlanacaktır. Son kısım Gaziantep civarındaki mülteci kampları dışında Gaziantep kentinde yaşayan Suriyelilerin hikayelerini aktaracaktır. Birinci kısımdaki Arkaplan bölümleri haricinde kitap, yazarların Gaziantepteki Suriyelilerle yaptıkları diyalogların yanı sıra kişisel deneyimleri ve gözlemleri temelinde oluşturulmuştur. Kısmen etnografik, kısmen sözlü tarihe dayalı olan kitabımız Suriye krizinin farklı bir
Nihan Karakuş Harmancı İnsan hayatının başlıca üç önemli geçiş dönemi vardır. Bunlar; doğum, evlenme ve ölümdür. İnsan hayatında önemli sayılan bu dönemlerin bazı ortak özellikleri vardır. Bu dönemler; tekrarı olmayan, bir daha aynı şekilde yaşanması mümkün olmayan dönemler olduğundan geçiş dönemleri, kişiler için önemli kabul edilmektedir.
Bu çalışmada; kültürüne bağlılığı ile öne çıkan, özellikle son dönemde yakaladığı ekonomik ivme ile dikkatleri üzerine toplayan Güney Kore'de ve Orta Doğu'nun renkli kültürlerini içinde barındıran Türkiye'de geçmişten öğrenilerek gelen ve günümüzde hâlen varlığını sürdüren doğum ritüelleri, âdet ve inanışlara yer verilmiştir. Kore ve Türkiye'de doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrasında görülen kültürel uygulamalara literatürden elde edilen bilgiler ışığında Kore ve Türkiye'de iki şehirde yürütülen alan çalışmasından elde edilen bilgiler doğrultusunda ulaşılmaya çalışılmıştır. Çalışma sonucu birbirinden kilometrelerce uzak iki toplumda rastlanan benzer ve farklı uygulamalar iki toplumun kültürel yapısındaki benzerlikleri ve farklılıkları ortaya koymuştur.
Doğum ritüellerinde amaç; annenin ve dünyaya yeni gelecek bireyin fiziksel ve manevi anlamda sağlıklı olması, her türlü tehlikelerden uzak tutulmasıdır. Doğum olayının istenen şekilde sonuçlanması, anne ve bebeğin zarar görmemesi, doğum öncesi, sırası ve sonrasında anne ve bebek üzerinde etki edebilecek olumsuzlukların önceden tahmin edilerek tedbir alınması, karşılaşılan sorunların üstesinden gelmek için çözüm üretilmesi her toplumda görülebilecek ortak kaygılardır. Bu kitapta; doğum yapacak anne adayları, bebek isteyen aileler için ilgi çekici bilgilere, Uzak Doğu'nun gizemli ülkesi Güney Kore'de ve Türkiye'de görülen ritüeller, âdet ve inanışlara detaylı olarak yer verilmiştir.
Ayzirek Garaeva - Akçura Gazeteci, yazar Ayzirek Garaeva-Akçura'nın bu kitabına Tataristan’da basılan güncel ve bilimsel dergilerin sayfalarında yayınlanan Türkiye’de yaşayan Kazan Tatarları ile ilgili makaleleri, denemeleri, Türkçeden çevirileri topluca yer alıyor. Ayrıca yazarın yaratıcı faaliyetleriyle ilgili röportajlardan da alıntılar yayınlandı.
A. Garaeva-Akçura'nın gazetecilik bulguları, bilimsel ve edebi araştırmaları, yurtdışında yaşayan Kazan Tatar göçmenlerimizin kaderlerini belgelere ve samimi anılara dayanarak göz önüne getirmeye yardım ediyor. Bundan başka Kazan Tatarlarıyla ilgili Türk edebiyatının ve basınının zengin sayfalarıyla da tanışmayı sağlıyor.
Koleksiyon, Türkiye’de yaşayan Kazan Tatarlarının özgün yolunu, tarihini incelemek için faydalı olacaktır.
Emel İlter Kadınların, erkek meslektaşlarına kıyasla siyasi mecralarda daha az sayıda bulunmaları, siyasette yeterli düzeyde temsil edilmedikleri söylemlerini gündeme getirmektedir. Ancak kadınların siyasette niteliksel temsilini değerlendirebilmek için karar organlarında bulunan kadınların sayıları tek başına yeterli olmamaktadır. Kadınların siyasetteki konumunu olumsuz etkileyen toplumsal, siyasal, hukuksal, bireysel temelli birçok faktör mevcuttur. Bu unsurların neler olduğunun anlaşılması ve bunlara çözüm yollarının bulunarak hayata geçirilmesi, sadece kadınların siyasette görünürlükleri açısından değil demokrasinin düzgün işleyişi açısından da gerekli görülmektedir.
Kitap üç ana bölümden oluşmaktadır. Birincisi, kadının siyasal temsili konusunun anlaşılabilmesi için gerekli olan teorik kısımdır. İkinci kısım, Türkiye'de milletvekillerinin ve seçmenlerin kadınların siyasal temsili ile ilişkisini göstermektedir. Üçüncü ve son kısım ise 2002-2015 yılları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun tekliflerinin özgün bir veri kodlama sitemiyle yapılan içerik analizini ve cinsiyet eşitliği ile kadının siyasal temsiline ilişkin Türkiye genelinde gerçekleştirilen geniş kapsamlı bir anket çalışmasını içermektedir. Mevcut hâliyle bu eser, okuyucuya Türkiye'de kadınların niteliksel temsilinin hem sistem düzeyinde hem de kamuoyu düzeyinde belirleyenlerini görme imkânı sunmaktadır.
Burhan Aykaç - Şenol Durgun - Hüseyin Yayman Türkiye'de Kamu Yönetimi kitabı, alanında önemli bir işlevi yerine getirirken aynı zamanda disiplinin temel metinlerini bir araya toplayarak tarihi bir iş yapmıştır. Farklı yayınlarda dağınık halde bulunan ve unutulmaya yüz tutmuş makaleleri gün yüzüne çıkararak okuyucunun dikkatine sunan çalışma kısa zamanda literatürün kült eserlerinden biri haline gelmiştir.
Türkiye'de kamu yönetimi disiplininin gelişimi, yönetim-siyaset ilişkisinin irdelenmesi, yönetimin yeniden yapılandırılması ve kimlik tartışmalarına ayrıntılı cevaplar arayan eser, farklı bakış açılarını yansıtan çok sayıda makaleyi bir araya getirerek önemli bir tartışma platformu oluşturmuştur.
Bu eser, bir anlamda siyaset biliminden kopan kamu yönetiminin, yönetim mühendisliğinin çekim alanına girdiğinin ve aynı ölçüde devlet teorisinden kopmakta ve teknik bir disiplin haline gelmekte olduğunun kanıtı gibidir.
Şeref İba Çalışmanın ana konusu Meclis Başkanlığı ve başkanlık divanının kuruluşu ve işleyişi olarak belirlenmiştir.
Faruk Bilir Devlet içindeki en üstün buyurma kudretinin Millete ait olduğunu belirten Milli Egemenlik ilkesi, Türk Hukukunda ilk defa 1921 Anayasasında yer almış daha sonra 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarında aynen tekrarlanmıştır. Ayrıca Anayasanın 80. Maddesinde, bu maddenin bir sonucu olarak, Türkiye Büyük Millet meclisi üyelerinin, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil edecekleri hükme bağlanmıştır. Yani egemenliğin sahibi olan millet, bu egemenliğini ancak temsilciler aracılığıyla kullanabilir. Dolayısıyla, milletin temsili açısından, bu temsilcilerin belirlenmesi, hak ve görevlerinin neler olduğu, ne gibi güvencelere sahip oldukları ve görevlerinin ne zaman ve nasıl sona erdiğinin tespiti son derece önemlidir. Çalışma bu öneme haiz durumu detayları ile incelemektedir.