Kamu Yönetimi ve Uluslararası İlişkiler \ 16-21
Yakup KAYA, Görkem Ozan ÖZALP Suriye'deki iç karışıklıklardan sonra ülke gündemine yerleşen Süleyman Şah Türbesi’yle ilgili titiz bir çalışma sunuyoruz sizlere. Yakup Kaya ve Görkem Ozan Özalp'in uzun bir emeğin sonucu olarak hazırladıkları “Süleyman Şah Türbesi / Bir Vatan Toprağı” başlıklı kitap; Süleyman Şah'ın kimliğini, türbede gerçekte kimin yattığını, buradaki toprak parçasının gerçekten bir vatan toprağı olup olmadığını, uluslararası antlaşmalara göre bu toprağın günümüzdeki konumunu, türbenin Osmanlı'dan Cumhuriyet'e tarih boyunca aşamalarını, Cumhuriyet Dönemi’nde türbenin üç defa yer değiştirmesindeki temel sebepleri inceleyen bir çalışmadır. “Süleyman Şah Türbesi / Bir Vatan Toprağı” bu konudaki bütün soruları aydınlatıyor.

"Örtüsüz sanduka, kırık cam, yıkık kapı, kuş gübresi
ve badanasız
duvarlar içinde bu acıklı boş vermişliğe bakarken dedim ki: İnsan
dünya üzerinde mezarını belli
etmekten çekinmelidir; keşke
Süleyman Şah'ın cesedi, katili Fırat'ın elinde kalsa idi..."

Refik Halit
Fulya Köksoy Tarihin akışında iktisadi büyümenin ve kalkınmanın en önemli faktörlerinden biri, Enerji. Enerji konusu, uluslararası ilişkileri derinden etkileyen en güçlü başlıklardan birini teşkil etmeye hız kesmeden devam ediyor. Öyle ki söz konusu alanın gerek topyekûn dünya siyasetinde gerekse Avrupa Birliği (AB) ve Rusya Federasyonu (RF) ilişkilerinde geçmişten günümüze belirleyici bir rol oynadığına şahit olmaktayız. İşte bu noktada en dikkat çeken sorulardan biri şudur: İkili ilişkilere yön veren bu denli önemli bir konuda tıpkı bir satranç tahtasında olduğu gibi iki aktör arasındaki oyun, şah matla mı sonlanacak yoksa pat ile beraberlik sağlanıp oyunun kilitlenmesi noktasında oyuna yeni baştan mı başlanacak?
Arz ve talep güvenliği denkleminde enerji, AB ve RF ilişkilerinde etkin bir rol oynayan konu başlıklarından biridir. Bu çalışmada, temel odak noktasına enerji konularak iki aktör arasındaki ilişkiler analiz edilmeye çalışılmaktadır. AB-RF arasındaki enerji ilişkilerinin karşılıklı bağımlılığa dayanıp dayanmadığı, AB'nin ortak enerji politikası oluşturamamasının nedenlerinden birinin RF olup olmadığı gibi alt başlıkları sorunsallaştıran bu çalışma tüm okurlara; hem iki aktörün izlediği enerji politikalarının, geliştirilen ikili enerji ilişkilerine dair tarihsel bir okumanın yapılmasına sebebiyet vermekte hem de 24 Şubat 2022 tarihinde RF'nin Ukrayna'yı işgali sonrasında AB-RF arasında yaşanan son gelişmelerin enerji ilişkilerine yönelik yansımasının analizine olanak sunmaktadır.
Ahmet Bülbül Federal Almanya Cumhuriyeti, dünyanın en büyük dördüncü ekonomisine sahip bir ülke olarak hem AB içinde hem de uluslararası alanda önemli bir oyuncudur. Özellikle, 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması ve bunun ardından 1990'da birleşen Almanya'nın tam bağımsızlığını kazanması ve iki kutuplu dünya düzeninin sona ermesi ile Alman dış politikasının ulusal, bölgesel ve küresel çerçeve koşulları temelden değişmiştir. Bu değişim, Almanya için dış politikada daha fazla eylemin ve hareket alanının artmasının yanında Avrupa ve dünyada Almanya'dan daha fazla sorumluluk almasına yönelik beklentileri de arttırmıştır. Almanya'nın genel dış politikasında görülen bu değişimin Merkel'in 2005 ve 2017 yılları arasındaki başbakanlığı döneminde Orta Doğu politikasına nasıl yansıdığı bu kitabın ana sorunsalını oluşturmaktadır. Şansölye Merkel'in bu döneminde, İkinci Körfez Savaşı ve Arap Baharı sonrasında ortaya çıkan gelişmeler ile birlikte Almanya'nın Orta Doğu'daki devletler ile siyasi, ekonomik ve askeri ilişkileri derinlemesine incelenmeye çalışılmıştır. Bu kitap, Merkel dönemi Almanya'nın Orta Doğu politikasındaki değişim ve sürekliliklere odaklanmaktadır.
Abdulhakim Koçin, Eyüp Ertüren Türkiye Cumhuriyeti tarihinin bir dönemine iz bırakan Şeyh Said hadisesinin üzerinden tam 95 yıl geçmiştir. TBMM arşivinde bulunan bu hadise ile ilgili mahkeme tutanakları, yakın zamana kadar kapalı kalmış; özel izin verilenler dışındaki araştırmacılar tarafından incelenememiştir.
Bu kitap, İstiklal Mahkemesi dosyaları arasında bulunan ve Osmanlıca orijinali 366 sayfa olan 69. Karar numaralı muhakeme zabıtnamesinin çevirisidir. Dolayısıyla bu kitapta, Şeyh Said hadisesi kapsamında onunla birlikte aynı davada yargılanan 92 kişinin ifade ve savunmalarının, mahkemeye delil olarak sunulan ve mahkemede okunan yüzden fazla mektup ve bazı raporların çevirisi bulunmaktadır.
Kitapta yer alan belgelerin çevirisi yapılırken metnin orijinalitesine halel gelmesin ve bu konuda araştırma yapacak olanların güvenle kullanabilecekleri bir metin olması için sadeleştirilmeye gidilmemiştir. Ayrıca, kitapta hadisenin nedenleri, etkileri vb. tahlillere girilmemiş; mahkeme heyeti üyeleri ve maznunlarla ilgili herhangi bir değerlendirmede bulunulmamıştır.
Zeki Açıköz, Özcan Yıldırım “Siyasetin Sofrası, Türk siyasetinin yakın tarihine damga vuran isimlerin yeme içme alışkanlıkları ve sofra kültürünü kayıt altına alan ilk kitap. Okurlarını, siyasetçilerin merak edilen sofralarına konuk eden arşiv niteliğindeki bu kitabın, Türk mutfağının yazılı kaynakları arasında önemli bir yere sahip olacağını düşünüyorum”.
Master Şef Mehmet Yalçınkaya

“Yarım asra yakın süredir mutfağımıza emek veren Türkiye Aşçılar Federasyonu Başkanı Zeki Şef, Siyasetin Sofrası kitabı ile âdeta modern Türk aşçılığının kısa tarihini anlatmış. Mutfak emekçilerinin duygu ve düşüncelerine tercüman olan bu kitap, genç aşçılar ve aşçı adaylarının yararlanacağı muazzam bir eser niteliğinde”.
Etin Profesörü Cüneyt Asan

“Birlikte Kraliçe Elizabeth ve Barack Obama’nın da aralarında olduğu dünya liderlerini ağırladığımız Zeki Açıköz, âdeta orkestra şefi gibi mutfakta ekibini kusursuz yöneten, öncü ve yenilikçi bir şef. Türkiye’de devlet adamlarının yeme içme kültürünün kitabını sadece o yazabilirdi, o da bu kitapla bunu yapmış”.
Sheraton Ankara Oteli eski Genel Müdürü Jacques Chevasson
Sibel ECEMİŞ KILIÇ Şehir plancısı, basit bir bakış açısıyla yerin üstündeki kentsel gelişimi planlayan, yönlendiren kişidir. Ancak altyapısız bir kentin var olamayacağı gerçeği, plancının altyapı ile zorunlu ilişkisini kurar. Plancı; hem doğrudan kendisinin ürettiği kararlarla altyapıya ilişkin projelerinin biçimlenişini, maliyetlerini etkiler, hem de altyapıya ilişkin gelişimler planlamanın nesnesi olan kenti etkilediği için kenti kavramaya yönelik analizlerinde altyapının mevcut durumunu ve olası gelişim potansiyelini değerlendirmek zorundadır.
Kentsel altyapı tarihinin, kent tarihi kadar eski olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü altyapısız bir kentin varlığından söz etmek mümkün değildir. Bununla birlikte kentlerin gelişimden daha hızlı bir biçimde altyapı gelişmiş/çeşitlenmiştir ve bu gelişme eğilimi giderek hızını artırarak devam etmektedir. Bu gelişim eğilimi kentin mekânsal yapısı kadar kentte var olan sosyal-ekonomik yaşantıyı dönüştürmektedir. Bu durum kent plancılarının altyapı-kent ilişkisini daha doğru saptamaya/kavramaya yönelik bilgi birikimini artırmasını zorunlu kılmaktadır.
Diğer yandan kentleşmenin bugün ulaştığı boyutla, sadece yakın çevresinde değil küresel düzlemde çevreye etkileri önemli bir tartışma konusudur. Bu durum, kentsel teknik altyapıya ilişkin konuların sadece mühendislik boyutu ile değil ekolojik boyutu ile de ele alınması gerekliliğini gündeme taşımaktadır. Altyapı daha sürdürülebilir/yaşanabilir kentlerin planlanması ve tasarlanması hedefi içerisinde önemli bir parametre olarak ortaya çıkmaktadır. Bu kitap, özellikle kent plancılarının, altyapı ile kent, kentsel altyapı ile kent planlama ilişkisi üzerine bu paralelde düşünmesini sağlamaya yönelik olarak hazırlanmıştır.
Alpaslan Aliağaoğlu, Abdullah Uğur Şehirler, bünyelerinde barındırdıkları yoğun nüfusla birlikte merkezî konumları ile ürettikleri mal ve hizmetlerin çeşitli olması nedeniyle çevresindeki nüfusu da kendilerine bağlayarak, dünyadaki nüfusun çok büyük bir bölümünü doğrudan ya da dolaylı olarak etkilerler. Bu nedenle şehirler, doğası gereği kompleks ve hızla değişen bir yapıya sahiptirler. Bu yüzden şehirlerin planlanması zor, sorunları da fazla ve çeşitli olmaktadır. 1990’lardan itibaren gittikçe etkisini artıran küreselleşme de şehirlerin bu yapısını daha da karmaşık hâle getirmiştir.
Şehirlerin sorunlarının çözümü ve sağlıklı bir şehir gelişiminin sağlanması ancak şehirlerin çok yönlü olarak analiz edilmesiyle mümkündür. Eldeki bu çalışma, uzun bir geçmişe ve hızlı bir değişime sahip olan şehri ve bunu konu alan şehir coğrafyası konularını güncellemeyi ve şehirlerin çok yönlü olarak analiz edilmesine katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Fahri APAYDIN Günümüz dünya ekonomi sisteminde şehirlerin üstlendiği misyon daha da gelişmekte ve ülkelerin kalkınmasında şehirlere önemli görevler yüklenmektedir. Buna bağlı olarak ülkelerin önde gelen şehirleri arasında, turizmden ve ulusal ve uluslararası yatırımlardan daha fazla pay alma konusunda yoğun bir rekabet yaşanmaktadır. Bu rekabet daha fazla kaynak elde etme, başka yerlerdeki iş yerlerinin şehirlere taşınması, daha fazla yatırım çekme, daha fazla ziyaretçi çekme ve hatta daha fazla yerleşimci çekme alanlarında yoğun olarak görülmektedir. Bu yoğun rekabet ve insanların, paranın ve ürünlerin ülkeler ve şehirler arasında serbestçe dolaşabilmesi, şehirleri daha cazip yerleşim birimleri haline getirerek yukarıda sayılan unsurların gerçekleştirilmesinin yanında, yerli halkın şehirden ayrılmaması için tatmin ve mutlu edilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda şehir yöneticilerinin, şehre değer katmada önemli rolü olan pazarlama ilke ve yöntemlerinden daha fazla yararlandıkları görülmektedir.
Bu kitap, pazarlama biliminin geliştirdiği ilkelerin ve yöntemlerin şehir pazarlamasında ve şehirlerin markalaştırılmasında nasıl uygulanabileceğini incelemektedir. Bu amaçlinsanların bir şehre yatırım, şehri ziyaret etme ya da yerleşme kararı alırken geçirdikleri karar verme süreçleri incelenmektedir. Kitapta ayrıca şehirlerin pazarlanmasında uygulanabilecek stratejik pazarlama planlamasına değinilmektedir. Buna ilave olarak şehrin stratejik imaj yönetiminin nasıl etkin bir şekilde yapılabileceği de analiz edilmektedir. Kitapta ayrıca, şehirlerin insanlarla kurdukları iletişim biçimleri, iletişimde kullandıkları araçlar ve bunların planlanması anlatılmaktadır. Dünya ekonomilerinde yaşanan değişiklikler şehirler için yeni fırsatlar doğururken bir taraftan da tehditler yaratmaktadır. Şehirlerin yönetiminde etkili olan kişilerin rekabetçi bir ortamda ortaya çıkan yeni fırsatları ve tehditleri nasıl yönetebilecekleri de kitapta analiz edilmektedir. Bir hizmet endüstrisi olan turizmin şehirlerin pazarlanmasında önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu nedenle kitapta aynı zamanda turizmle ilgili gelişmekte olan bazı trendlere ve gelişmelere de değinilmektedir. Şehirlerin markalaşmasına ve pazarlanmasına şehirlerde düzenlenen kültürel faaliyetlerin nasıl katkıda bulunduğu ve bazı şehirlilik kavramları ve onların şehir pazarlamasındaki rolleri de kitapta incelenen konular arasındadır.
Filiz Aslan Çetin Şehirlerin bulundukları ülkelerden daha öne çıktığı günümüzde, pazarlama biliminin şehirler için de kullanılması tesadüf değildir. Şehrin kişilere sunduğu olanaklar o şehir için çekicilik yaratır ve kişilerin o yeri tercih etmesinde rol oynar. Kişiler şehirleri tercih ettikçe o şehirlere yapılması gereken yatırımlar artar ve ekonomik anlamda büyümenin adımları atılır. Bu sebeplerden dolayı artık sadece ülkeler arasında değil şehirler arasında da yoğun bir rekabet yaşanmaktadır.
Bu bağlamda, Türkiye'de kilit bir konumda bulunan Kars şehrinin sahip olduğu mevcut ve potansiyel değerler kitap içerisinde irdelenmeye çalışılmıştır. Turizm Bakanlığı'nın “Marka Kent Projesi” içerisinde de yer alan Kars ilinin hak ettiği yeri alabilmesi için şehir yöneticileri ile birlikte şehirde bulunan tüm grupların şehir pazarlaması kavramını içselleştirip desteklemesi gerekmektedir. Bu anlamda kitabın temel amacı okuyuculara, araştırmacılara ve yöneticilere değerli katkılar sunmaktır.
Ahmet Uçar, Asmin Kavas, Azize Serap Tunçer, B. Hamza Eryiğit, Bilge Kağan Şakacı, Ece Ceylan Baba, Ekrem Türker Fidan, Elif Bayramoğlu, Elif Karakurt Tosun, Fatih Gökyurt, Gökçenur Sayın, Güzin Konuk, Harun Şahin, İsmail Başaran, Kamil Taşcı, Köksal Alver, Mehmet Emin Özsan, Mehmet Tahsin Şahin, Melda Açmaz Özden, Metin Erol, Mustafa Bakır, Mustafa Gül, Müge Akkar Ercan, Öner Demirel, Rasim Akpınar, Savaş Zafer Şahin, Saygın Can Oğuz, Sühal Şemşit, Volkan İdris Sarı Şehir; içinde barındırdığı insan sayısı, sosyoekonomik işlevleri ve idari kapasitesi ile sürekli yenilenen canlı bir organizmadır. Kalkınmanın zemini olarak görülen şehirler merkezî idareler tarafından uygun bir planlama ölçeği olarak düşünülmektedir. Bununla birlikte salgın hastalıklar, afet, göç, kriminal suçlar, kente karşı işlenen suçlar, iklim değişiklikleri, kentsel yoksulluk gibi çok katmanlı ve teknik birtakım sorunlarla da yüz yüze kalan şehirleri yönetmek ziyadesiyle zorlaşmaktadır. Bugün ülkemizde kentleşme oranının yüzde 92 seviyesinde olduğunu göz önüne aldığımızda şehir ve şehir yönetimi konusunun önemli bir politika alanı olduğunu söyleyebiliriz.
Şehir ve şehir yönetimi konusunun önemini hatırda tutarak hazırlanan bu eserde, aynı şehir mefhumunun en mümeyyiz vasfı olan heterojenlik vurgusunda olduğu gibi eserin yazarlarında da benzemezlik ön plana çıkmaktadır. Yazarları arasında şehir ve şehir yönetimi konusunu dert edinmiş bürokratlar da bulunmakta; iktisat, şehir ve bölge planlaması, siyaset bilimi, kamu yönetimi, mimarlık gibi disiplinlerden gelen akademisyenler de eserde yer almaktadır.
İnsan noksandır, elbette insan ürünü olan bu eser de nakıstır. Fakat biliyoruz ki ilim bu noksanlıklar tamamlanarak eleştirel düşünceyle olgunluğa erişiyor. Eserin şehir ve şehir yönetimi konusunda fikir yoranların, akademisyenlerin, öğrencilerimizin, politika yapıcıların bu konularda ortaya koyacaklarına mütevazı bir katkı sunmasını ümit ediyoruz.
Alper Bulut, Hüseyin Kurt, İlknur Cesur, Muhammed Ali Yetgin, Muzaffer Yeşilyurt, Nazife Vildan Güloğlu, Nur Belkayalı, Nurettin Şahin, Şenel Sarsıkoğlu, Turgut Dönmez, Yavuz Güloğlu Tabii afetler, meydana geldiği toplumda ve coğrafyada derin izler bırakmakta, büyük can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. Tabii afetlerin tamamen engellenmesi mümkün olmamakla birlikte afet sonrası meydana gelebilecek zararın asgari düzeye indirgenmesi, can ve mal kayıplarının önlenmesi için bu konuda uygulanacak plan ve politikaların belirlenmesi, birçok bilim sahasının birlikte çalışmasını gerekli kılmaktadır.
İnsanın yaratılışından itibaren birçok medeniyete ev sahipliği yapan ülkemizde sel, deprem gibi doğal afetler sıklıkla yaşanmaktadır. Çoğunlukla ne zaman ve nerede meydana geleceği belirsiz olan afetler, içinde yaşadığımız yüzyılda daha da sık meydana gelmekte, insanlarda kaygı ve korkunun oluşmasına neden olmaktadır.
Tabii afetlerin oluşmasını engellemeye yönelik ağaçlandırma çalışmalarının yapılması, afet olmadan önce güvenli toplanma alanlarının belirlenerek afet sonrası insanların behemahal bu alanlara güvenli bir şekilde nakli, afetler sonrası can ve mal güvenliğinin kolluk makamlarınca sağlanması, afet sonrası kriz yönetiminin ideal bir şekilde idare edilmesi, afetlerde yaralanan kimselerin bir an önce kurtarılarak kendilerine tıbbi müdahalenin yapılması, bireysel ve kurumsal iletişimin sağlanması, afetlerde meydana gelen zararın oluşumunda kusuru bulunan kimselerin sorumluluklarının belirlenerek cezalandırılması, afetlerin etkisiyle insanlarda oluşan acı ve üzüntünün teskinine yönelik dinî ve psikolojik yardımlar, tabii afet kaynaklı zararların azaltılmasına katkı sağlayacaktır.
Tugay Barış Güneş, Kenan Turan Mücadele sistem ve programları evrensel birtakım özellikleri barındırsa da “suç türü, saldırı çeşitleri, bireysel silahlanma düzeyi, şiddet eğilimindeki artış, kültürel, sosyal ve ahlaki yozlaşma gibi faktörler ile suçlarla ilgili yasal düzenlemeler ülkelere göre değişiklik gösterir. Dolayısıyla mücadele yol yöntemlerinin dayanak noktalarının belirlenmesi, birbirleri ile ilişkilendirilmesi, değişen şartlara uygun hâle getirilmesi ve gerektiğinde yenilenebilir olması gerekmektedir.
Bu kitap, mücadele sürecinin temel bileşenlerini ortaya koymak ve onların hem bütünleşik hem de dinamik bir anlayışla ele alınmasının gerekliliğine dair farkındalık oluşturmak üzere hazırlanmıştır.
Güvenlik güçlerimizin ve ilgi duyan herkesin istifade etmesi dileğiyle…
İsmail Güvenç Tarım hukuku konusunda yeni bir yaklaşımla yazılmış ve piyasada mevcut olmayan özgün bir içeriğe sahip olan bu kitapta; hukuk ile ilgili temel kavramlar ve bazı temel bilgilerin yanı sıra tarım hukukunun tarihçesi, önemi ve günümüzde yürürlükte olan tarım ile ilgili güncel mevzuat incelenmektedir. Kitap, tarım çalışma alanı olan veya bu alanla ilgilenen herkesin, tarım eğitimi alan öğrencilerin ve yakın meslek dallarında çalışanların yararlanabileceği bir kaynak niteliğindedir. Kitap; doğa ve tarım bilimleri ile ilgili ön lisans, lisans ve lisansüstü programlarda tarım hukuku veya ilgili derslerde ders kitabı, diğer derslerde ise yardımcı kaynak olarak kullanılabilir. Kitabın hedeflediği okur, tarım hukukunu öğrenmeyi isteyen veya ilgin duyan herkestir. Tarım Hukuku kitabı, kendisinden faydalanmak isteyenlere dost bir bakış açısıyla, içeriği zengin ve sade bir üslup ile yazılmıştır. Sektördeki tüm kullanıcıların yararlanması için sistematik, didaktik ve anlaşılır olmaya özen gösterildi. Kitabın ilgi duyanlara yararlı olması bizim için büyük bir mutluluktur.
Remzi Çetin “İsrail Devleti” (Medinat Yisrael) ve Yahudiler, konumlandıkları bölgede ve dünyada adlarından sıkça söz ettirmektedirler. Bu esere ulaşan okur, İsrail ve Yahudi tarihine ilişkin çok çeşitli bilgileri, Türkçe, İngilizce ve İbranice kaynaklar ışığında okuyacaktır. Yahudi siyaseti ile Yahudi sol kültürünün Kıta Avrupa'sındaki gelişimini ve İsrail Devleti'ne giden sürecini, tarihsel arka plan eşliğinde anlatan bu kitap, devletin ilk 28 yılında sağ-sol arasındaki iktidar mücadeleleri ile İsrail siyasi ve toplumsal tarihi açısından kırılma noktası olarak görülen dönemin önemli gelişmelerini analiz etmektedir. Eser, ayrıca, İsrail'in kurumsal yapısı ve “Koalisyonlar Tarihi”ne de odaklanıp İsrail siyasetinde üç önemli aktör olan Şimon Peres, Yitzhak Rabin ve Ehud Barak dönemlerinin başat olayları ekseninde okura, İsrail'in geçmişten günümüze uluslararası ilişkileri, diplomasisi ve devlet psikolojisi hakkında da etraflıca bilgi sunmaktadır.
----
“Çarenin çare olabilmesi için herkese çare olması gerekir; ancak tüm ülkeler özgür olursa Yahudiler de özgür olabilir.” (Bernard Lazare)
“Şiddet, İsrail demokrasisinin altını oyuyor ve reddedilip kınanmalıdır. İsrail Devleti'nin yolu bu değildir. Bizim yolumuz demokrasidir. Bu, zorluklarla ve acılarla dolu olan bir yoldur. İsrail için acısız bir yol yoktur; ancak barış yolu, savaş yoluna tercih edilir.” (Yitzhak Rabin)
“Egemen bir devlet, halkına karşı sorumludur. Bu nedenle de yapması gerekenleri yapar. Kaldı ki Ortadoğu, 'zayıf olana merhamet gösterilen bir yer' değildir. Halkımızı koruma görevimiz var. Bu da saldırılar karşısında yumuşak olmamıza olanak sağlamıyor.” (Ehud Barak)
“İsrail'de barışı, 'sadece sağ partilerin gerçekleştireceği' düşüncesi söylenceden ibarettir.” (Şimon Peres)
----
*Bu eserden elde edilecek tüm telif hakkı bedeli, üniversiteli öğrencilere yemek bursu olarak katkı sağlayacaktır. Satın alınan her bir kitap, bir üniversitelinin öğle yemeğini karşılayacaktır. “Birlikte daha güzeliz!”
Soner Aksoy İtiraz etmek herkesin kullanmadığı cesaret gerektiren önemli bir eylemdir. Bu eylemin, düşünen insanların hayatında önemli bir yeri vardır. Aklını kullananlar, düşünürken kritik etmeyi, gerektiğinde yargılamayı tercih edebilirler. Bazıları içinden itiraz ederken bazıları da bunu dışa vurur. İşte bu çekinmeden dışa vuranları severim. Her söyleneni, her okuduğunu hatta her gördüğünü kabullenmeyi, hap gibi sorgusuz sualsiz yutmayı aslında insana yakıştırmak istemem.
Maksadım, önüne gelen her şeye düşünmeden karşı çıkan, ileri geri, sürekli itiraz eden, gözü kapalı birini de kastetmek değildir. Makul ve dengeli bir yaklaşımla itiraz eylemini ortama aktarmak güzel sonuçlar doğurabilir diye düşünüyorum. Bu, özellikle aydınlarımızdan beklediğimiz bir haslettir. Hakkı söylemek, doğru bildiğini çekinmeden söylemek, yanlış ya da hata varsa ortaya çıkarmak, gerçeği, daha güzelini aramak maksadıyla farklı açıdan bir bakışı ışıklandırmak adına yapılmalıdır.
Maalesef ülkemizde böyle bir hastalık var. Zihinlere daha küçükken yerleştirilmiş gizli bir virüs. Gelişmeyi, büyümeyi, değişimi durdurmanın, kendi ayağımıza kurşun sıkmanın, çocuklarımızın yaratıcı özelliğini yıkmanın, heyecanı öldürmenin verimi düşürmenin adeta gizli bir yolu! Toplumun bu gizli virüsünü öldüren bir eğitim ve öğretim sistemine şiddetle ihtiyaç vardır. İhtiyacımız olan, olaylara karşı ciddi ve sorumlu; alaycı yaklaşmayan, sorgulayan, yargılayan, nedenini, niçinini öğrenmeye çalışan ve itiraz etmeyi bilen cesur erdemli gençlerdir.
Adviye Damla Ünlü Avrupa Birliği’nin önemli politika alanlarından biri olan genişleme politikasını tarihsel ve kuramsal boyutlarıyla ele alan bu kitap, 2004 yılında gerçekleşen Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri genişlemesinin kuramsal analizi ile kapsamlı bir değerlendirmesini sunmaktadır.
“Tarihsel ve Kuramsal Boyutlarıyla Avrupa Birliği Genişlemesi”; Avrupa bütünleşmesi, Avrupa Birliği genişlemesi, Avrupa siyaseti, uluslararası ilişkiler alanlarındaki çalışmalar için temel bir referans kaynağıdır.
Beşir Mustafayev Ermeni (Hay) isyanlarının ortaya çıkışında Taşnak, Hınçak, Bolşevik vb. terör örgütleri, önemli görevler üstlenmişlerdir. Bu örgütlerin tüm faaliyetlerine Rus yönetimi başta olmak üzere çıkar peşindeki dış güçlerin destek olduğunu gösteren çok sayıda arşiv belgesi bulunmaktadır. Okuyuculara takdim olunan “Tarihte Rus ve Ermeni Tedhişi” kitabı, bu belgelere dayanan gerçek bilgileri, Rus ve Ermeni terörünün Osmanlı'dan sonra Kafkaslar ve bilhassa Kuzey Azerbaycan'daki Müslümanlara yapılan katliamlardan Anadolu insanının haberdar olmaları için kaleme alınmıştır. Bugüne dek ele alınan kitapların -birkaç istisna dışında- hemen hepsi Ruslar başta olmak üzere emperyalist güçlerin tuzağına düşmüş ve sözde soykırım tezini çürütmek üzere yazılmıştır.
Konunun incelenmesinin çok büyük tarihî ve ilmî ehemmiyeti vardır. Böylece günümüzde de devam eden Rus ve Ermeni devlet terörünün gerçek yüzünün dünya kamuoyuna siyasiler ve dini (Hıristiyanlığı) kullanan kitleler değil tarihçiler tarafından aktarılmasının yerinde olacağı kanaatindeyiz. Çalışma; geniş okuyucu kitlesi, tarihçiler, gazeteciler, öğrenciler ve diplomatların ilgisine sebep olacağı belge ve bilgilere dayalı arşiv toplusu ve olayların kronolojisidir.
Tarihî olgu ve olaylar tarihçilere bırakılacak kadar elzemdir. Bu tarihî görevimizi eserimizde yerine getirmeye çalıştık. Elinizdeki bu kitap, işbu konuyla ilgili yıllardır araştırdığımız ve bir kısmını kaleme aldığımız çalışmamızdır. Kitaptaki belge, bilgi, zaman zaman görüş ve analizlerim hem meslektaşlarımın hem de okurlarımın katkı sağlayacak fikir ve eleştirisine açıktır.
Ahmed Tahir Nur, Alaaddin Günay, Ali Aslan, Asiye Aykıt, İsmail Taşpınar, M. Taha Boyalık, Mehmet Gel, Müstakim Arıcı, Özkan Öztürk, Şükran Fazlıoğlu İslam düşünce geleneğinin 16. yüzyıldaki en üretken isimlerinden biri olan Taşköprülüzâde, bir yandan Geç Yenilenme Dönemi olarak tabir edilen ve yöntemsel bütünleşme çabalarıyla öne çıkan çağının gerçek bir temsilini verirken diğer yandan kendisinden önceki dönemlerde üretilmiş bilimsel birikimin eksiksiz bir vârisi olarak öne çıkar. Bu yönüyle, tevarüs ettiği kelam, felsefe ve tasavvuf gelenekleri içerisinde gelişen temel problemleri çağının kademeli bilgi ve gerçeklik anlayışıyla uyumlu bir biçimde yeniden ele almış, yazdığı eserlerle teorik ve pratik düşüncenin farklı alanlarına bütüncül bir bakış getirmiştir.
Bu kitap, bir yandan siyaset ve ahlâk düşüncesinin temel kavramları üzerinden Taşköprülüzâde’nin pratik felsefe alanına yaptığı katkıları ortaya koyarken diğer yandan dilbilimleri geleneğini merkeze alarak düşünürün İslam dilbilimleri geleneğini ve temel sorunlarını hangi yollarla ele aldığını göstermektedir. Ayrıca kitapta okuyucu, Taşköprülüzâde’nin Yahudilere karşı reddiyesi üzerinden düşünürün dönemi açısından güncel sayılabilecek polemik literatürüne nasıl katkıda bulunduğunu görerek, aynı zamanda bir kadı olan Taşköprülüzâde’nin ilgi çekici bir dava üzerinden pratik siyasetle imtihanını
gözlemleme imkânı elde edecektir.
Nuran Talu Bugün çevre konusunun giderek artan bir oranda siyasal tartışma zemini içine çekilmeye başlanmasında, odak noktası artık iyice belirginleşmiştir. Bu odak, çevre ve ekonomik büyüme ikilemidir ve bu durum siyasal çevre bilimin en önemli tartışma konusudur. Kimilerine göre, çevreciliği partiler üstü bir devlet politikası olarak görmek gerekir. Bu bir anlamda üzerinde siyaset yapmamayı kabul etmek, yani çevreciliği apolitik bir olgu olarak görmek anlamına gelmektedir. Oysa çevrenin korunmasına ilişkin tercih ve tutumlar siyasal ve ideolojiktir. Bu noktada, parlamentoların çevre siyasetindeki yeri ve rolü kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de çevre konularının farklı zeminlere çekilerek iktidar savaşlarında araç olarak kullanılmaya başlanmasıyla, siyasilerin çevre sorunlarının çözümüne yaklaşım usulleri tartışılacak bir duruma gelmiştir. Çünkü “çevre” popülist politikaların uygulanmasına çok müsait ve siyasetçilerin en kolay “siyaset” yaptığı konulardan biridir. Bu durum Türkiye’de TBMM’nin çevre siyasetindeki rolünün tartışılmasını gerekli kılmaktadır. Çalışma bu gerekliliğe hizmet etmektedir.
İlker Bayram Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulduğu zamandan itibaren takip ettiği din politikası, yüzyıllardır Müslüman olan Türk milleti için büyük öneme sahip olmuştur. Demokrat Partinin 1946 senesinde kurulması, İsmet İnönü liderliğindeki CHP iktidarının din politikasında değişikliğe gitmesine sebep olmuştur. Bu doğrultuda katı laik duruşuyla tanınan Recep Peker yerine önce daha ılımlı olan Hasan Saka, ardından ilahiyatçı kökenli Şemsettin Günaltay başbakanlığa getirilmiştir. İnönü'nün, din politikasında gösterdiği yumuşamaya rağmen 1946'da yapılanla kıyaslandığında daha demokratik olan 1950 seçimlerinde milletin tercihi Demokrat Parti olmuştur. Bununla birlikte İnönü, Demokratların kurucusu olan Celal Bayar'ın Kemalist ve laik görüşlerinden asla şüphe etmemiştir. Bu eserde, Adnan Menderes'in başbakanlığı döneminde milletin nabzını tutan konuşmalarına rağmen dindar halkın önceki dönem uygulamalarıyla karşı karşıya kaldığı örnekler ve sebepleri incelenmiştir. Ayrıca araştırılan zamanda TBMM'deki diğer partilerin de din politikaları ile birlikte dönemin şartları tespit edilmeye çalışılmıştır.
Ferhunde Can İlerleyen teknolojiye paralel olarak âdeta bir ses dalgası kadar hızla yayılan kişisel veriler, birçok ihlal ve tehlikeyi peşinde getirmiştir. Öyle ki verilerin tek bir tıkla ulaşılabilir hâle gelmesi, ilgili kişiler üzerinde oldukça tedirginlik yaratmıştır. Bu durum, bir çözüm arayışına girilmesi gerektiğini hatırlatarak çalışmanın yönünü belirlemiştir. Bu çalışmada, “unutulma hakkı” Türk Ceza Hukuku kapsamında ele alınarak birtakım çıkarsamalarda bulunulmuştur.
Bengücan Fındık Türk milliyetçiliğinin ortaya çıkma ve olgunlaşma serüvenini 1940’lı yıllara kadar inceleyen bu kitabın ilk bölümünde okuyucular, teorik olarak millet ve milliyetçilik kavramlarının gelişim süreçlerini izledikten sonra etnik ve sivil milliyetçilik kavramlarını irdeleyen bir tartışma içerisinde kendilerini bulacaklar. İlerleyen bölümlerde ise gündelik siyasi konuşmalarda dahi hala popülerliğini korumakta olan pek çok konuyu ayrıntısıyla görme fırsatını yakalayacaklar.
Türkçülük ve Turancılık nedir? Kemalist milliyetçilik ya da Atatürk milliyetçiliğinin özellikleri nelerdir? Kemalist milliyetçilik ırkçı bir milliyetçilik midir? Atatürk’ün emriyle kafatası ölçümleri yapılmış mıdır? Erken Cumhuriyet döneminde antropoloji ne amaçlarla kullanılmıştır? Cumhuriyetin resmi milliyetçilik anlayışı nasıldır? “Dilde, kültürde ve idealde birlik” parolası ne anlama gelmektedir? Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi ne gibi amaçlara hizmet etmektedir? Türkçüler muhalif midir? Türkçü-Turancı milliyetçilik hangi şartlar altında yükselişe geçmiş ve sonrasında neden tasfiye edilmek istenmiştir? Türkçü-Turancı milliyetçiliğin temel özellikleri nelerdir, hangi noktalarda resmi milliyetçilikten ayrılmaktadır? Türkçülük günü neden 3 Mayıs’tır? Her Türk milliyetçisi Türkçü müdür?
Tek Parti Döneminde Kemalist Milliyetçiliğin Karşısında Türkçü Turancı Milliyetçilik; bu gibi sorulara bilimsel yöntemle objektif cevaplar vermeyi amaçlamaktadır.
Uğur Özgöker - Erdoğan Mert Doğrudan demokrasinin, nüfusun artışı ve coğrafi genişlemeler dolayısıyla teknik olarak imkânsızlaştığı, çözüm olarak temsili demokrasiye geçildiği bilinmektedir. Ancak temsili demokrasi, halkın yönetime katkısını çok ciddi oranda kısıtlamaktadır. Fakat sanayi çağını da aşarak bilgi çağına ulaşmış olan dünyamızın özellikle bilgisayar ve internet teknolojilerindeki gelişmelerle “global bir köy”e dönüştüğü sıkça dillendirilir olmuştur.
Malların ve hizmetlerin serbestçe dolaşması, ticari faaliyetlerin sınırları aşarak dünyayı globalleştirmesi, modern dünya vatandaşları için bir gurur vesilesi olmuştur. Aynı şekilde bilginin de sınır tanımaksızın dünyayı köyleştirmesi de bir gurur vesilesi olmaktadır. Şu hâlde, herhangi bir köyde doğrudan demokrasinin uygulanabileceğine kimse itiraz etmediğine göre, dünya isimli köyde de doğrudan demokrasinin muteber kılınmasının zamanı gelmiştir. Elbette “Antik Yunan doğrudan demokrasisi”nin şekil şartlarını yerine getirmek mümkün değildir, şart da değildir. İnsanları bir arenaya toplamak, onların belli sürelerde konuşma yapmalarını sağlamak, onlara bu toplantılara katılmalarını teşvik etmek için ücret vermek gibi zamana özgü uygulamaların yapılması amaçlanmıyor. Günümüz bilgisayar ve internet teknolojisi ile bundan çok daha sağlıklı bir model kurularak doğrudan demokrasinin temel şartları sağlanabilir. Teknolojinin insan hayatını kolaylaştırma işlevini yerine getirdiği için sürekli geliştiğini kabul edersek, yönetim sistemleri üzerinde uygulanacak tekniklerin de verim alındıkça geliştirileceğini, teknikler geliştikçe yönetim sistemlerinin de paralel olarak gelişeceğini öngörmek zor değildir.
Dünyada çok küçük bir azınlık dışında doğrudan demokrasiyi tecrübe eden bulunmadığı için “Doğrudan demokrasi nedir, temsili demokrasiye göre artısı nedir?” sorusunu herkesin anlayacağı örneklerle cevaplamak ve bu kavramı somutlaştırmak gerekir: Temsili demokrasi, tuttuğunuz takımın maçını televizyondan izlemek gibidir. Bir oyuncu değişikliğiyle takımınızın kolayca galip geleceğini düşünüp oturduğunuz yerden haykırabilirsiniz. Sizi hiç kimse duymaz. Çok büyük uğraşılar sonunda ve uzun bir zaman sonra fikrinizi teknik direktöre iletmeniz mümkün olabilir belki ancak artık zaten söyleyeceklerinizin anlamı kalmamıştır zira maç bitmiş, iş işten geçmiştir. Doğrudan demokrasi; maçı sahadan, yedek kulübesinden hatta teknik direktörün yanından izlemek gibidir. Önerinizi teknik direktöre anında iletebilirsiniz. Sizi dinlemezse o anda tüm seyircilerin katıldığı bir oylama isteyebilir, önerinizi stat hoparlöründen anons edebilir, oylamada çoğunluk fikrinizi desteklerse teknik direktörün istediğiniz oyuncu değişikliğini yapmasını sağlayabilirsiniz.
Abdulsemet Yaman Bu kitapta teori, amaç ve süreç yönünden birbirinden farklı olan etik değerler ve kamu kurumlarındaki hizmet verimliliği gibi önemli iki kavram açıklanmaya çalışılmıştır. Bu açıklamalara dayalı olarak çalışmanın genel amacı, bir düşünce biçimi olan etik disiplininin ve ahlaki davranışların kamusal hizmet üretimindeki yararlılıklarını ortaya koymaktır.
Kitap, genel olarak üç bölüm olarak kurgulanmıştır. İlk bölümde etik kavramı açıklanmış, etik türleri belirtilmiş ve etik değerlerin oluşumunu etkileyen faktörler hakkında bilgiler verilmeye çalışılmıştır. İkinci bölümde ise yönetim kavramı, kamu yönetimi kavramı ve kamu yönetiminde etik davranışı etkileyen unsurlar açıklanmıştır. Üçüncü bölümde kamu hizmeti ve temel etik değerlerin kamu kurumlarındaki hizmet verimliliği ilişkisi açıklanmıştır.
Hüseyin Ertuğrul, Murat Turpçu Bu eser, tüm iktisadi ve idari bilimler fakültelerinde ve meslek yüksekokullarında, Temel Hukuk / Genel Hukuk Bilgisi dersleri için öngörülen esaslara göre hazırlanmıştır.
Bununla birlikte, özellikle kamu yönetimi, iktisat, muhasebe, işletme, dış ticaret, halkla ilişkiler, pazarlama gibi bölümlerde okutulan Ticaret Hukuku, Borçlar Hukuku, Ceza Hukuku, İş Hukuku, Ticari İşletme Hukuku, Kıymetli Evrak Hukuku konuları bu kitap kapsamındadır.
Mehmet Kurum Siyasal şiddet biçimi olarak terörizm, tarihsel olarak değişken dinamikleri ve asimetrik boyutuyla hem kavramsal hem de zamana ve bölgelere göre değişen pratikleriyle ayrı bir güvenlik sorunu olarak gelişim göstermiştir. Çeşitli teknolojilere ve silahlara erişim fırsatlarının artması, terörist örgüt ve hareketlerin hem yerel düzeyde hem de küresel düzeyde öldürücülüğü yüksek kitlesel eylemler yapabilmelerine olanak sağlamıştır. Terörizm tehdidinin sınır aşan boyutlarına karşın terör ve terörizmle mücadele büyük oranda devletlerin kendi tehdit algılamalarına göre pratikte tepkisel ve sınırlı uluslararası iş birlikleri ile yürüttükleri bir alan olarak gelişmiştir. Bu kitapta, terörizm, siyasal şiddetin bir türü olarak hem teorik hem de pratik boyutları ile kapsamlı bir şekilde ortaya konulmaktadır. Ayrıca terörizmle mücadele yaklaşım, strateji ve uygulamaları ele alınarak her uygulamanın olumlu ve olumsuz yönleri farklı örnekleri ile ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Bu çerçevede ortaya çıkan kitap hem teorik bilgi alt yapısı sunması hem de teorik bilgileri farklı pratik örnekler ile desteklemesi açısından terörizm ve terörizmle mücadele konusunda akademik çalışmalarda kullanılabilecek temel bir kaynak niteliğindedir. Bunun yanında terör tehdidi ile dinamiklerinin anlaşılmasına ve bu tehdit ile nasıl mücadele edileceği konusunda yaklaşım, strateji ve uygulamalar geliştirilmesine katkıda bulunmayı hedeflemektedir.
Kemal Olçar, Serkan Yenal, Ramazan Aslan, Ramazan Aslan, Cavit Emre Aytekin, Erdem Erciyes, Emrah Özdemir, Zeynep Ece Ünsal, Hayrettin Küpeli Güvenlik ve terör çalışmalarının gün geçtikçe önemi artmaktadır. Bu noktada yazında konu ile ilgili çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmayı diğer çalışmalardan ayıran en önemli özellik, bölümlerin saha tecrübesini akademik tecrübe ile birleştiren bir akademisyen grubu tarafından hazırlanması ve teori ve uygulamayı birleştirmesidir.
Kitap bu özelliği ile, güvenlik kuruluşları, personelleri, akademisyenler ve genel okuyucuya geniş bir kitleye hitap etmektedir.
Alaaddin F. PAKSOY, Ali Fikret AYDIN, Ayşe Aslı SEZGİN, Birsen ÇETİN, Ceren YEGEN, İbrahim EFE, İkbal Bozkurt AVCI, Kamile ELMASOĞLU, Nesrin YARAR, Osman ÇALIŞKAN, Övünç MERİÇ, Selçuk ÇETİN İçerisinde yaşadığı dünyayı tarif, tanzim ve tasnif etme gayesi asırlardır devam eden insanoğlu, bu uğurda yaşadığı büyük kayıplara rağmen varoluşsal hedefinden asla vazgeçmemiş, kendi 'meşru' iktidarını oluşturabilmek adına her daim 'öteki' yaratmayı bilmiştir. Bu faaliyetler için en uygun araçlar ne ise onlar üzerinde denetim kurabilme yarışı, iktidara talip yapılar arasında süregiden bir rekabete yol açmıştır.
Bu kitapta da ifade edilen yarışta yer alan aktörlerin söylem ve eylemleri, olgusal tekabüliyetleri de göz önünde bulundurulmak suretiyle, çeşitli açılardan incelenerek siyasal iletişim alanında özgün bilgi üretmek amaçlanmıştır. Çalışmanın önemli noktalarından biri de hedefe giderken tek bir ekolün görüşlerinden faydalanmak yerine, okura farklı bakış açıları sunabilmek adına liberal çoğulcu paradigmadan, eleştirel yaklaşımın farklı sorgulamalarına kadar uzanan çok geniş bir çerçeve çizilmiş olmasıdır.
Abdulkadir Baharçiçek, Alpcan Acar, Canan Katılmış, Ender Akyol, Fatih Tekin, Fatma Nur Özdemir, Gökhan Tuncel, Mehmet Emin Güven, Osman Ağır, Selahaddin Bakan, Umut Turgut Yıldırım Soğuk Savaş’ın sonlanmasıyla birlikte küresel politikadaki güç mücadelesi farklı mecralarda yeni bir şekil alarak devam etmiş; yeni süreçte bir tür siyasal şiddet türü olan terörizm, en önemli küresel sorunlarından birisi hÂline gelmiştir. Bugün artık bireysel, ulusal ya da uluslararası güvenliğe yönelik en büyük tehdidi terörizm ve terör motivasyonlu faaliyetler oluşturmaktadır. Terörü kullanarak stratejik hedeflerine ulaşma amacı taşıyan ülke ve grupların fazlalığı, terörle mücadele süreçlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Jeopolitik konumu ve tarihî geçmişiyle birçok farklılığı bünyesinde barındıran Türkiye, birçok terör örgütü ile uzun yıllardır mücadele etmek zorunda kalmıştır. Türkiye’de doğrudan ya da dolaylı olarak faaliyet yürüten EL KAİDE, İŞİD, DHKPC, PKK ve HİZBULLAH terör örgütlerinin ele alındığı bu kitapta öncelikle terör ve propagandanın kavramsal çerçevesi çizilmektedir. Daha sonra ise bahsi geçen terör örgütlerinin ideolojik zemini, amaçları, stratejik izlekleri, hedef kitleleri, eylemleri ile propaganda süreçleri hakkında kapsamlı bilgilere yer verilmekte ve derinlikli analizler yapılmaktadır.
Mehmet Kurum Terörizm, tarih boyunca devlet ve toplumlar için çeşitli seviyelerde tehdit oluşturmuştur. Bu tehdit, Soğuk Savaş dönemi ve öncesinde daha çok devletlerin sınırları içerisinde ve çoğunlukla belirli coğrafi bölgeler ile sınırlı iken, günümüzde artan küreselleşmeyle birlikte ortaya çıkan fırsat ve imkânlar ile çeşitli seviyelerde devletlerin sınırlarının ötesine geçerek devlet ve toplumlara karşı en önemli tehditlerden biri haline gelmiştir. Nitekim 11 Eylül 2001’de ABD’ye karşı gerçekleştirilen saldırılar, terör tehdidinin hem organizasyonel hem de operasyonel olarak nasıl sınırların ötesinde faaliyet gösterebildiğinin ve tüm dünyada nasıl etki yaratabildiğinin anlaşılmasını sağlamıştır. Bu saldırılar sonrasında önceleri daha çok tepkisel olarak eylem yapan teröristleri etkisiz hale getirmeyi hedefleyen güvenlik odaklı mücadele yaklaşımlarının yetersizliği anlaşılmış ve teröristlerin barındıkları ve istismar ettikleri ortamların hedef alınmasının gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Bu çalışmada, terörist örgütlerin iç ve dış dinamiklerinin farklı olduğu, değişen dünyaya uyum sağlayarak geliştikleri ve çeşitli şekil ve seviyelerde güvenli ortamlar elde ettikleri dikkate alınarak, güvenli ortamlarının hedef alınmasını öngören ve her terörist örgüte uygulanabilecek bir mücadele yaklaşımının geliştirilmesi amaçlanmıştır. Terörist örgütlerin güvenli ortamlarının hedef alınmasını öngören bu yaklaşım, uzun yıllar varlığını devam ettiren ve uluslararası boyutlarda faaliyet gösteren terörist örgüt PKK’ya uygulanarak, terörist örgütlere karşı yeni mücadele
strateji ve uygulamalarının nasıl geliştirilebileceği
konusunda katkı sağlanması hedeflenmiştir.
Ahmet Cülük,Murat Koçanlı, Ali Gök,Aytekin Cantekin, Cansel Akyüz, Çağla Mavruk, Fikret Baykalı, Gökhan Çapar, Gülçin Orhan, İzzet Koncagül, Mert Umut Dölek, Muhammed Hayati Taban, Ömer Faruk Kocatepe, Serkan Yenal, Zafer Koç 21. yüzyıl açısından en önemli tehditlerden biri olarak kabul edilen terörizm, dünya genelinde pek çok ulusu, toplumu ve bireyi doğrudan ilgilendiren bir sorun konumuna gelmiştir. Terörizmin neden olduğu tahribat, uluslararası ilişkilerden bireylerin yaşantılarına kadar pek çok alanda hissedilmektedir.
Bu kitap; terörizmin çok boyutlu yapısını, tarihini, nedenlerini, psikolojik ve sosyolojik analizini ve bu sorunla nasıl başa çıkılması gerektiğini derinlemesine inceleyerek konuya dair geniş bir perspektif sunmayı amaçlamaktadır. Kitap; alanda çalışanlar, akademisyen ve öğrencilerle birlikte genel okuyucuya da hitap etmektedir.


Ahmet Gedik, Aybike Serttaş, Efe Can Gürcan, Erol Demir, Fahri Erenel, Fikret Akfırat, Gökhan Ak, Güngör Şahin, Kazim Murat Özkan, Nuriye Niğdelioğlu Happani, Özenç Kayalı, Rabia Güngörsen, Sidar Sönmez, Simge Pelit, Suat Eren Özyiğit, Şükran Pakkan, Tolga Sakman Terörizm ile mücadele "aklın akılla mücadelesi"dir ve bu mücadele öngörüye dayanır. Umutsuzluk ve yılgınlığa asla yer yoktur bu mücadelede. Kazanabilmek için bir adım önde olmanız gerekir. İstihbarat, teknoloji ve ideoloji üçgeninin tam oluşturulması, sonuca ulaşmada önemli bir adım anlamını taşıyabilir.
Terör sadece terör örgütlerinin gerçekleştirdiği bir eylem türü değildir. Devletler tarafından da kullanılan bir vasıta hâline gelmiştir. Devlet terörü denilen bu yaklaşımı kullanan devletler karşısında uluslararası hukuk yetersiz ve çaresiz kalmaktadır. Katledilen, sivil halk olmaktadır.
Terör örgütlerinin hedeflerini bir adım daha ileriye taşıyarak IŞİD örneğinde olduğu gibi devletimsi yapılar hâline geldiklerini de gördük. Ayrıca bugüne kadar kendi bünyeleri dışında dışarıya genel olarak kapalı olan terör örgütlerinin dünyanın birçok ülkesinden insanların katılması ile eleman temin sorunlarını da çözdüklerini gözlemledik.
Günümüzde terör örgütleri kadar tehdit yaratabilecek organize suç örgütlerine de ayrı bir yer açmak gerekir. Terörle mücadeleyi öğrenme konusunda belirli bir mesafe katetmişken bu yeni tip örgütleriyle mücadele de en az terör örgütleri ile mücadele kadar dikkate alınmalıdır.
Bu kitapta, terörü bir vasıta olarak kullanan devletlere ve örgütlere karşı yeni yaklaşımlar, farklı disiplinlerin bakış açısı ile ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Fatma Taşdemir “Terörizm bir çeşit suçtur; bir çeşit tiyatrodur ve bir çeşit savaştır”.

Terörizm ve Ülke Dışı Kuvvet Kullanma Hukuku, çok boyutlu terörizm olgusunu ve terörizmle mücadelede kuvvet kullanma hukuku yaklaşımının önemini anlamak ve değerlendirmek için kaleme alınmış temel bir kaynaktır. Bu Kitap, terörizm, terörizmle mücadelede silahlı çatışmalar hukuku ve kuvvet kullanma hukuku (özellikle meşru müdafaa hakkı) esasında yazılmış en güncel, en kapsamlı ve özenle hazırlanmış bir çalışmadır. Kitapta; terörizmin tanımı, boyutları, nedenleri, tarihi, türleri, stratejileri ve mücadele yöntemleri derinlemesine ele alınmakta ve kuvvet kullanma hukuku çerçevesinde teorik açıdan son derece orijinal ve faydalı bilgiler sunulmaktadır. Bu teorik bilgiler, uluslararası örgütlerin ve devletlerin çeşitli olaylardaki uygulamaları ile sınanarak gelecekte terörizmle mücadele açısından faydalı olabilecek sonuçlar çıkarılmaya çabalanmakta ve analizler yapılmaktadır.
Buket Önal Tarihsel süreçte hep var olmuş, günümüzün de önemli bir sorunu olmaya devam eden terörizm; günün şartlarına, fırsat veya engellemelere, ideolojik farklılıklara, teknolojinin gelişmesine bağlı olarak farklı biçimlerde ve adlarda ortaya çıkmıştır. Terörizmin küresel bir boyut kazanması, aşırılıkçı grupların küresel terör örgüt hâlini almasına da yardımcı olmuştur. Küreselleşmenin yarattığı iletişim fırsatları, terör örgütlerinin propagandası için önemli bir araç hâlini almış böylece dünyanın her yerinden sempatizan hatta militan kazanmalarının önünü açmıştır. Terör örgütlerinin kazandığı bu özellik, bu soruna karşı mücadeleyi de zorlaştıran bir durum yaratmıştır. Terörizmin tanımlanmasındaki farklılıklar da terörizme karşı alınacak ortak hukuksal ve siyasal tutumu ortadan kaldırmaktadır.
Terörizm konusundaki bu belirsizlik; doğal olarak terör, terörist, terör örgütü gibi tanımları da muğlaklaştırmaktadır. Bu muğlaklığı arttıran ve mücadeleyi zorlaştıran bir diğer gelişme de terör örgütleriyle organik bir bağlantısı olmayan bireylerin artan terör eylemleridir. Başta Batı’da olmak üzere, dünya üzerinde yeni olmasa da yeniden vücut bulan “Yalnız Kurt” terörizmi; tarihte “lidersiz direniş” olarak bilinen, on dokuzuncu yüzyıl stratejisi olarak başlayan ve değişik ideolojilerle beslenen terörizmin günümüzdeki şekillenmiş hâlidir. Bu çalışma; genel anlamda terörizm, terör, terörist, terör örgütleri ve terör eylemleri hakkında bilgi vermeyi ve Türkiye'deki terörizm çalışmalarına pek de yansımamış olan “Yalnız Kurt” terörizminin bilinmezliğine ışık tutmayı amaçlamaktadır.
Adem Özer, Alper Ekmekcioğlu, Burak Güneş, Bülent Sarper Ağır, Cem Savaş, Cenk Özgen, Cihan Daban, E. Nur Sezek, Eda Ünal, Ejazul Haq Ateed, Ekin Deniz Uygun, Fatma Sümer, Ferhat Çağrı Aras, Göktuğ Çalışkan, Hakan Karaaslan, Hüseyin Fazla, Keisuke Wakizaka, Kürşad Kağan Ergün, Levent Yiğittepe, Medihanur Argalı, Mehmet Emin Erendor, Merve Suna Özel Özcan, Muhammed Naim Naimi, Murat Demirel, Ogün Burhan Aydın, Selçuk Çetin, Selim Kanat, Selim Kurt, Serhat Erkmen, Sertaç Canalp Korkmaz, Simay S. Doğan, Ümit Tetik, Vahit Güntay Terör ve terörizm, uluslararası ilişkiler disiplininin en tartışmalı kavramları arasında yer almaktadır. Bu iki kavramın tartışmalı olmasının başlıca sebebi ise üzerlerinde varılan ortak bir tanımın olmamasından ileri gelmektedir. Terör; tedhiş, yıldırma ve korkutma anlamlarına gelirken terörizm ise "siyasi amaçla silahlı propaganda eylemi" olarak herkesin kabul edebileceği, objektif bir yaklaşımla tanımlanmaya çalışılmaktadır. Terörizm üzerine yapılan tartışmalar, sosyal bilimlerde ve diğer alanlarda kavram üzerine daha çok araştırma yapılmasına ve yayınlar üretilmesine neden olmaktadır. Ancak bu yayınlar, çoğunlukla Batılı akademisyenler tarafından yapılmakta ve ülkemizde yerli literatürde terörizm üzerine yapılan çalışmalar, yeterli düzeye ulaşamamaktadır. Bir başka deyişle üzerinde bu kadar çok konuşulan ve hayatımızı ontolojik güvenlik bakımından etkileyen terörizm hakkındaki çalışmalar, yetersiz düzeyde kalmaktadır. Terörizmin El-Kitabı: Kavram, Tanım, Nedenleri, Tarihsel Süreci ve Mücadele Yöntemleri adını verdiğimiz ve otuz üç kıymetli yazarı bir araya getiren bu çalışma, yukarıda saydığımız eksikliği giderme amacını taşımakta ve ülkemizde bu alanda çalışan akademisyen ve araştırmacıların çalışmalarına katkı sunmayı hedeflemektedir
Emrah Kaya İnsanların, toplumların ve devletlerin en büyük tehdit kaynaklarından biri olan terörizm, 2000 yılından itibaren küresel bir tehdide dönüşmüştür. Tarihsel süreçte terörizmle mücadele edebilmek için devletler, çeşitli araçlar geliştirmişlerdir. Terörizm yeni bir boyut kazandıkça terörizmle mücadele araçları da değişime uğramaktadır. 1990 sonrası dünyada liberal değerler önem kazanmıştır. Bu dönemde, terörizmle mücadelede siyasi araçların önemi artmıştır. Bu araçlar; demokratikleşme ve müzakere olarak ikiye ayrılabilir. Demokratikleşme, bir devletin aldığı kararlar neticesinde attığı adımlardır. Müzakere ise yapılan görüşmeler vesilesiyle varılan uzlaşı sayesinde terör örgütlerinin silah bırakmalarını sağlama amacı taşımaktadır.
Devletler ve terör örgütleri, çatışmalarla amaçlarına ulaşacaklarını düşünmektedirler. Lakin her iki tarafın da amaçlarına ulaşma oranları oldukça düşüktür. Böyle bir durumda çatışmalar, karşılıklı zarar vererek çıkmaza girerken çatışan aktörler, yeni yollar denemeyi düşünmektedir. Bu noktada çatışma olgunlaşmış demektir ve müzakere aşamasına geçilebilir. Bu kitapta; bir devletin müzakereyi terörizmle mücadelede bir araç olarak kullanıp kullanamayacağı, hangi şartlarda kullanabileceği, müzakereye başlayacağı zaman nasıl bir yöntem izlemesi gerektiği terörizm ve barış çalışmaları üzerinden incelenmekte ve ETA, FARC, LTTE ve PKK örnekleri ele alınmaktadır.
Murat Aktaş The popular uprisings starting from Tunisia in December 2010 and spreading quickly to other Arab countries brought the most extensive social and administrative changes to the Arab World, since the end of the Second World War. These unpredictable and spontaneous upheavals in the Arab World, began with people taking to the streets to express their anger and disappointment with the status quo, surprised not only the effective political actors in the region such as United States, Russia and European Union but also all the world.
Dr. Murat Aktas

The recent global financial and economic crisis has wreaked havoc across the globe and it is in that context that the Arab uprisings have occurred. The question becomes whether the global situation was a main cause of those recent events. It is beyond question that the global capitalist system is in a profound crisis. Capitalist decline manifests itself in two major ways.
Prof. Dr. Ibrahim G. Aoudé

The European financial crisis coupled with the Arab Spring marked the decline of the European Union. The Anglosaxons were able through instigated uprisings in Tunisia and Egypt to overthrow in Africa the two pillars of Sarkozy's building of the Union for the Mediterranean, i.e. Ben Ali and Mubarak obliged Sarkozy to bombard his other friend, Gaddafi, in return for a small piece of the Libyan energy cake.
Prof. Dr. Dimitri Kitsikis

Russia and West were actually surprised by the events developing in the Middle East and for the most part they shared consent on how to approach each Arab country problems as they unfolded, except in the case of Syria and Libya. The events surrounding the Arab Spring had forced countries to take sides.
Irena Rajchinovska Pandeva
İbrahim Karataş This book analyzes the role of soft power in Qatar's foreign policy. Although Qatar is a small state, it could ensure its sovereignty and security through its soft power instruments. Thanks to hydrocarbon revenues, the Sheikhdom could become a regional actor through its assertive foreign policy, established one of the biggest media companies, namely Al Jazeera TV network, made new friends by foreign aid and overseas investments, could win the bid for hosting FIFA 2022 World Cup, and so on. In addition, personal efforts of incumbent Emir Tamim Al-Thani, former Emir Hamad Bin Khalifa and his wife Sheikha Moza have shown how soft power of individuals can change the destiny of a country. The book analyzes Qatar for the concept of soft power since the small country is one of the most successful countries wielding soft power. It also lays down the author's theories about the concept, which he tries to include to the literature.
Hasan Ali KARASAR, Hasan KANBOLAT The culture of strategic thinking in Eurasia has very deep roots in history -under the influence of Chinese, Indian, Persian, Mesopotamian, Anatolian, Ancient Greek, Mongolian, Turkish and Russian civilizations.
Their common characteristic seems to be the existence of an “imperial” past. Another common pattern in all of them is that the strategic thinking in these civilizations had evolved with the motives of “ruling different cultures” and “survival of the state”.
In designing the book, we have tried to have a balanced representation of the gigantic Eurasian geography with significant thematic frames.
To this end, we have included articles about the think-tanks and detailed analyses about the strategic thinking cultures of Eurasian countries like Serbia, Armenia, Georgia, Ukraine, Turkey, Russia, Islamic Republic of Iran, Bulgaria, Azerbaijan, Turkestan (Central Asia: Turkmenistan, Uzbekistan, Kazakhstan, Kyrgyzstan, Tajikistan) and Belarus. As to the thematic frames, topics like development of civil society, cultural parameters, the question of the categorization of think-tanks, specialization and experts, “think-tanks which are giving birth to others,” strategic management procedures in the public sphere, the roles played by the think-tanks at the regional and global communications networks, security sector think-tanks, the roles played by the think-tanks during the “colored revolutions,” the influences of think-tanks operating in economics sector over the decision making mechanisms, think-tanks in transition to democracy and civil society strategies” were included.
Nur Özkan Erbay Throughout the history, the concept of “messianism” has not only been used to influence members of religion but was also used as an effective instrument to gain political power. Aside from it, it was a leverage to legitimize terror through instigators. As studies have shown, there are examples to exert relations between messianism and terror.
As the very first Jewish Messianic Terror example in history, Zealots had used Messianism as the legitimization tool for their terror. While Assassins represent a prominent example of Messianic Terror in the 13th century of the East, the Crusaders have marked the world history of the Middle Ages with Christianity motivated terror. We have seen the same motives during the French Revolution in the 18th century. In almost all centuries, the concept of messianism had been used either to legitimize violent actions or attract more supporters, dedicated members or most recently, devoted suicide bombers.
Recently, terrorism studies concerned with “New Religious Cults, Sects or New Religious Movements”, are mostly, associated with religious messianic and apocalyptic cults. In order to justify their illegitimate activities, these groups attribute their actions to divine motivations, mission of prophecy and messianic entity. As they take advantage of the spiritual needs and goodwill of individuals they can transform into terrorist groups and these groups; “messianic cults” can pose the same amount of threat or higher to public and state security.
The Fetullah Gülen Terrorist Organization (FETÖ) is a hierarchically organized international network and its leader Fetullah Gülen has absolute command and direct control over the entire structure. His followers act as a secretive and clandestine network loyal to his instructions as an unquestionable and divine authority. With these aspects, the organization contains strong messianic notions. For half a century Gülenists infiltrated the Turkish bureaucracy, including military judiciary and security establishments, while conducting business and education activities related to Turkey around the world. Especially from 2013 on, FETÖ openly and directly carried out unconventional, unresting and asymmetric attacks against the state and regime security of Turkey, which are not to be confined as acts of an ordinary religious network, as disclosing its real objectives. Finally, a pro-FETÖ junta in the army attempted a coup attempt on 15 July 2016, resulting in several hundred deaths and leaving many wounded. These experiences show the need to better define and categorize FETÖ and its engagement with terrorism.
This book conceptualizes FETÖ as a messianic cult that evolved into a terrorist organization.
Nuran Öztürk Başpınar - Nuray Keskin Tarih boyunca yapılagelen toplantılar kişilerin bir araya gelerek belli konularda görüşmelerine olanak vermiştir. Toplantılar, katılımcıların bir sorunun çözümü için katkıda bulunmasına ve politikalar önermesine olanak sağlar.
Toplantılar yöneticilerin en etkin yöneltme aracı ve yönetim biliminin temel taşıdır. Yapılan araştırmalar iş yaşamında çalışanların kariyerleri geliştikçe daha çok toplantıya katıldığını göstermektedir. Buna göre bazı yöneticiler günlük çalışma saatlerinin onda dokuzunu toplantılarda geçirmektedir. Bu nedenle etkin ve verimli bir toplantı düzenlemenin ilkeleri mutlaka öğrenilmelidir. Üstelik diğer toplantı türlerinin yanı sıra kriz değerlendirme toplantıları yönetimde ayrı bir yere ve öneme sahiptir. Çünkü krizi aşmak için gerçekleştirilecek toplantılarda kullanılacak bilgi ve iletişim teknolojisi araçları, örgütlerin karşılaştıkları krizleri fırsata dönüştürebilmelerinde önemli bir rol oynar.
Başarılı toplantı yönetimi ilkelerinin benimsenmesini hedefleyen bu eser, gerçek iş yaşamı izleriyle dolu örnek olayları içermekte ve öğrenilenleri pekiştirme fırsatı da sunmaktadır.
Deniz KAĞNICIOĞLU Toplu pazarlık günümüzde devletin mevzuat yoluyla oluşturduğu hukuki çerçeve içinde, işçi ve işverenlerin çalışma hayatının kurallarını, kendi iradeleri ve güçleri ile yapacakları pazarlıklarla belirlemelerini esas almaktadır. Toplu pazarlığın dayandığı temel felsefe, işçi ve işveren taraflarının serbest ve gönüllü biçimde bir araya gelmesi ve pazarlık masasında çıkarlarının temsil edilmesidir. Bu niteliğiyle toplu pazarlık, endüstriyel demokrasinin en önemli araçlarından biri olmaktadır.
Toplu pazarlık endüstri ilişkileri sisteminde hem bir sorun çözme ve kural yapma geleneği oluşturmakta hem de taraflar ve toplum için çok önemli bir fonksiyonu yerine getirmektedir. Toplu pazarlığın oluşturduğu barışçıl çalışma ortamı ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişimini desteklemektedir.
Çalışma yaşamında son yıllarda meydana gelen gelişmeler, sosyal tarafların ilişkilerinde ve çalışma yaşamının kurallarının belirlendiği kolektif mekanizmalarda çok önemli değişimler yaratmıştır. Ancak toplu pazarlık değişen ekonomik, sosyal, siyasi koşullara ve teknolojik yapıdaki değişime hızla uyum sağlayabilen dinamik bir süreçtir. İşletmelerin varlığını sürdürmesinde, işçilerin haklarının korunmasında ve çalışma hayatının temel sorunlarının çözülmesinde toplu pazarlığın rolü artarak devam edecektir.
Sait Yılmaz Bu kitapta size etrafınızda bir türlü anlam veremediğiniz pek çok gelişmenin neyin parçası olduğunu, ülkelerin nasıl karıştırıldığını ve bölünmeye çalışıldığını anlatmaya çalışacağız. Uluslararası ilişkilerde sorun çözmede diplomasi ve savaştan sonra gelen üçüncü yöntem olan örtülü faaliyetler, her şeyden önce toplum mühendisliği alanında bilimsel bir hazırlık ister ve uzun yıllar saha çalışması gerektirir. Bu yüzden öncelikle antropoloji ve toplum mühendisliği üzerinde duracağız. Birinci Dünya Savaşı esnasında İngilizlerin Türklere karşı Arapları nasıl ayaklandırdığını ayrı bir bölümde sizlere sunacağız. Sonra ABD'nin ayaklanma, darbe işlerine yoğunlaşacağız. CIA'nın İslamcılık projesi ve Orta Doğu'daki gündemine yer vereceğiz. Arap Hareketleri ile birlikte yaşananlar kamu diplomasisi penceresinden anlatılacak. Rusların yöntemleri ve Kuzey Kafkasya'da olanlar Rus örtülü operasyon kültürünü tanımamıza yardımcı olacak. Toplum mühendisliği, pandemi döneminde de olduğu gibi pozitif anlamda da kullanılması gereken bir devlet politikası olabilir. Pandemi ve Ukrayna Savaşı kapsamında dünyanın geleceğine ilişkin karanlık gündemi, Çin ve Rusya üzerine planları ele aldıktan sonra yeni bir paradigma olan akıllı istihbaratın toplum mühendisliği ile ilişkisine yer vereceğiz.
Gülcan Işık Ekonomi, din, kültür gibi farklı toplumsal alanlardan beden kimliğine ve siyasete kadar geniş bir yelpazede her geçen gün önemini ve etkisini artıran toplumsal hareketler, alternatif bir siyaset ve iletişim tarzına dönüşmüştür. Toplumsal gelişimin ve beraberinde gelen dönüşümünde etkisiyle 'eski' ve 'yeni' olarak kategorize edilen toplumsal hareketler, birbirinin devamı mı yoksa kopuşu mu noktasında da tartışılmaktadır.
Ali Onur Özçelik, Adrianne Mae D. Askalı Bu kitap, toplumsal hareketler alan yazını kullanılarak Filipinler üzerinde bir analizi ortaya koymaktadır. Filipinler, tarihsel süreç içerisinde üç farklı sömürge dönemi (İspanya, Japonya ve Amerika) ile karşı karşıya kalmış, ardından Ferdinand Marcos rejimi altında uzunca bir süre otoriterliğin hâkim olduğu bir süreci yaşamıştır. Toplumsal hareketlerin oluşmasına engel olan bu tarihsel mirasa rağmen elinizdeki kitap, Filipinler'i örnek olay seçerek ve meta sentez analizini kullanarak şu sorulara yanıtlar aramıştır: (1) Filipin toplumsal hareketlerinin (a) Ferdinand Marcos döneminde (1965-1986); (b) Marcos sonrası dönemde (1986-2016) ve (c) Mindanao deneyimleri ışığında politik sonuçları nelerdir? (2) Bu politik sonuçlarına hangi yöntemler ya da mekanizmalar kullanılarak ulaşılmıştır?
Bu soruları yanıtlamak yalnızca sosyal bilimler alanına, özellikle uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimine önemli bir katkı sunmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumsal hareketlerin gelişmesinin arkasındaki nedenler, özellikle de siyasi sonuçlar ve mekanizmalar ile ilgili akademik bir bakış açısı da sunuyor. Realist ve liberal perspektif, siyasetin değişiminin devlet merkezli olduğunu savunurken, bu kitap, toplumsal hareketlerin bir ülkenin iç siyasi dilini ve politik kurumlarını büyük ölçüde değiştirebilecek ve kamuoyunu etkileyebilecek önemli değişim katalizörleri olabileceğini de ortaya koymaktadır.
Genel olarak sosyal bilimlerdeki birçok alan için faydalı olan bu eser, sosyoloji, siyaset bilimi, siyasi tarih ve uluslararası ilişkiler öğrencileri ve araştırmacıları için önemli bir referans kaynağı oluşturmaktadır. Kitapta yer alan bilgiler her ne kadar bir ülke seçilerek yazılmış olsa da dünyadaki birçok bölgede faaliyet gösteren toplumsal hareketler için de genelleştirilebilir birtakım bulgulara sahiptir.
Ahmet Hüsrev Çelik, Bora Bayraktar, Erdem Eren, İbrahim Karataş, Mustafa Atatorun, Mustafa Öztop, Şahin Çaylı This book analyzes Turkey's fight with terrorism, overseas bases and its efforts to produce indigenous weapons. Threats to Turkey have changed and transformed in the last two decades. Besides, struggling with the PKK terrorist organization, the Arab Spring led to the emergence of new existential threats such as ISIS, another terrorist organization, PKK's Syria branch YPG, and waves of migration, originating mainly from Syria. In addition, Turkey incurred a failed military coup perpetrated by FETO (Fetullahist Terrorist Organization) in 2016. Thus, it had to fight PKK, YPG (SDF), ISIS and FETO simultaneously until recent times. On the other hand, Turkey accelerated the production of indigenous weapons from early 2000s onward. As of 2021, more than 70% of Turkish army's military equipment is supplied by local defense companies. Relying on its economy, active foreign policy and advanced weapons, the Turkish state also began to construct military bases in various countries and got involved in clashes.
H. Andaç Demirtaş Madran Bu kitap; sosyal psikoloji, siyaset bilimi, pazarlama ve iletişim bilimlerinin en çok ilgi gören konuları arasında yer alan sosyal etki, tutum değişimi ve ikna konularını ele almaktadır.
Gerek halkla ilişkiler gerek reklamcılık ve gerekse kitle iletişim çalışmaları açısından son derece önemli bir konu olan “sosyal etki ve ikna”, bunların yanında sigara ve madde bağımlılığı, eğitimde fırsat eşitsizlikleri, trafik kurallarına uymama gibi toplumsal sorunlarla baş etme çabaları açısından da büyük önem taşımaktadır.
Günlük hayatta da iknanın ayrı bir yeri bulunmaktadır; aralıksız olarak aile üyelerini, arkadaşlarımızı, karşı cinsi, işverenimizi ikna etme çabası içindeyizdir.
Hem bireysel hem toplumsal hem de küresel bir öneme sahip olan bu konu, bu kitapta, temel kavramların ayrıntılı bir şekilde tanımlanması, geleneksel ve çağdaş kuramsal yaklaşımların irdelenmesi ve güncel araştırma bulguları doğrultusunda uygulamaya dönük ipuçlarının verilmesi yoluyla işlenmektedir.
Bengisu Çatlı, Bilge Özdemir, Gizem Gönay Akbaş, Hilal Atmaca, İhsan Bozkurt, Latife Uslu, Mehmet Ceviz, Mehmet Şahin, Osman Şen, Rifat Serav İlhan, Serhat Erkmen, Yağız Aksakaloğlu Terör örgütleri, gelişen teknolojiden de faydalanarak her geçen gün daha ölümcül eylemlere yönelmektedir. Özellikle dini motiflerin kullanıldığı ideolojileri takip eden örgütlerin sayısının ve etki alanının arttığı günümüzde terör örgütlerinin faaliyetleri uluslararası alanda önemli güvenlik sorunları oluşturmaktadır.
Bu bağlamda radikalleşme olgusu, terör örgütlerinin elemanlarının motivasyonlarını anlamada önem teşkil etmektedir. Radikalleşme bir bakıma terör faaliyetlerinin ilk adımıdır. Şiddeti önleyebilmek için radikalleşme sürecinin anlaşılıp yakından takip edilmesi gerekmektedir.
Uluslararası toplum da son yıllarda radikalleşmenin unsur, motivasyon ve süreçlerini anlamaya çalışmakta ve masaya yatırmaktadır. Gelişmiş ülkelerde terörle mücadele radikalleşme ile mücadeleden geçer anlayışı oluşmaya başlamıştır.
Uluslararası güvenlik problemi olarak radikalleşmeye dair güvenlik, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, psikoloji, ilahiyat gibi alanlarda akademik bilgilerin, saha tecrübesiyle gözden geçirilerek analiz edildiği kitapta; sorunun tespitine, analizine ve çözümüne yönelik önerilerde bulunulmuştur. Kitabın, radikalleşme çabalarına katkı sağlaması temenni edilmektedir.
Nisa Bayramoğlu Çalışma, Yunan medyasında; medyanın gücü, medya ve siyaset, medya patronları, gazeteciler, medyada siyasi ve sosyal gündemin şekillenmesinde gazetecinin rolü, sorunları, iç ve dış ilişkileri, bilgi, bilginin gücü ve de artık gerçeklerin saklanmasına izin vermeyen dolu dizgin gelişmekte olan iletişim teknolojisi konularını incelemiştir. Özellikle PKK’nın başı Abdullah Öcalan’ın Kenya’da Yunanistan Büyükelçiliğinde bulunmasını ve yakalanmasını müteakip dönemde, Türkiye-Yunanistan arasında başlatılan yumuşama, yakınlaşma dönemi (1999-)’nde, Yunan medyasının ve halkının Türkiye’ye karşı şiddeti zaman zaman had safhaya varan, asla yok olmayan olumsuz tavrı irdelenmeye çalışılmıştır.
Muhammet Esat Bolat Bu eser; tarafsız bir bakış açısıyla Türk anayasalarında devlet başkanının sorumluluğunu cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini merkeze alarak analiz etmekte ve geliştirilmesi gereken yönlerine dair tespitlerde bulunmaktadır.
Anayasalar; salt hukuki nitelikli düzenlemeler değil, içerisinden çıktığı toplumun siyasi, tarihî ve kültürel yapısı çerçevesinde şekillenen metinlerdir. Bu minvalde çalışma boyunca incelenen anayasalar ile Türkiye'nin siyasi tarihi ve sosyolojisi arasındaki bağ koparılmadan analiz edilmeye özen gösterilmiştir.
Kuvvetler ayrılığı teorisinde kendine özgü bir yeri olan cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte araştırılmayı bekleyen pek çok yenilik ortaya çıkmıştır. Bu çalışma da araştırma boşluklarından önemli birini doldurmaya namzet olarak literatüre katkı sunma niyetindedir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde devlet başkanının sorumluluğunun eleştirel bir yaklaşımla karşılaştırmalı olarak muhakeme edilmesi eserin özgün yanını oluşturmaktadır.
Türkiye tarihinde uygulanmış hükûmet sistemlerinin etkinliğinin analizinde ideolojik bakış açısı veya politik önyargılarla hareket etmek yerine, tarihsel perspektiften ülke pratiğini ortaya çıkarmak çok daha yararlı olacaktır. Nitekim siyasi tarafgirlikten uzak bakış açısı, geniş ve zengin bir perspektifle şekillenen demokratik zeminde sistemin gelişmesine katkı sağlayacaktır.