Kamu Yönetimi ve Uluslararası İlişkiler \ 15-21
Adem Sağır, Ali Babahan, Armağan Öztürk, Bülent Kara, Damla Topçu, Fahri Çakı, Gamze Aksan, Hakan Arıkan, M. Yavuz Alptekin, Mehmet Zeki Duman, Nazmi Avcı, Olgun Közleme, Taner Tatar, Ümmet Erkan Bu kitap; Siyaset Sosyolojisi dersini veren akademisyenlerin öğrencilerine tavsiye edebilecekleri bir ders kitabı içeriğinin yanı sıra sosyal bilimlerin çeşitli alanlarından araştırmacıların, akademisyenlerin ve meraklı okuyucuların konuyla ilgili sorularına cevap verebilecek içeriğe de sahip kapsamlı bir kitaptır. İçeriğindeki bu konu zenginliğinin tüm okurlarına faydalı olması dileğiyle...
• Siyaset ve Toplum
• Siyasetin Bağımlılığı ve Özerkliği: Ortodoks/Neo/Post-Marxizm
• Site-Toplumlarından Modern Uluslara Siyasal İktidar, Otorite, Hegemonya ve Meşruiyet
• Toplumsal Sözleşme Kuramları ve Siyaset Sosyolojisi İçin Önemi
• Ulus, Ulusçuluk, Ulus-Devlet ve Ulus İnşası
• Siyasal Rejimler ve Toplumsal Bağlamı
• Siyaset ve Toplum Yaşamında Seçkinler
• İdeoloji, Siyasi İdeolojiler ve Toplum
• Din ve Siyaset
• Sivil Toplum, Siyaset ve Devlet
• Toplumsal Hareketlerin Mahiyeti Dünü, Bugünü ve Geleceği
• Siyasal Kültür
• Siyasal Sosyalleşme ve Siyasal Katılım
• Kamuoyu, Propaganda ve Siyasal İletişim
Ahmet Aykut Altay, Aliye Bilge Certel, Atilla Göktürk , Ayşenur Taşkesen, Bengücan Fındık, Buket Ökten Sipahioğlu, Burak Başkan, Burak Özer, Cansu Kaymal, Damla Mursül, Düzgün Arslantaş, Emre Kolay, Enes Şahin, Ertuğrul Buğra Orhan, Esengül Danışan Artan, Evşen Altun Aslan, Gökhan Çelen, Kubilay Düzenli, Mehmet Emin Satır, Melike Molacı, Osman Öğütcü, Rüya Telli, Sedef Erkmen, Sefa Erkuş, Selçuk Kahraman, Selin Şahin, Semih Evciman, Şenol Arslantaş, Tuğçe Gür Türkdoğan, Tuna Saral, Tuncay Bilecen, Utku Aybudak, Yunus Can Polat Uzun soluklu bir çabanın ürünü olan “Siyaset Yazıları” başlıklı bu eser, farklı şehirlerden ve üniversitelerden ilgili alanlarda uzmanlıkları bulunan 33 yazar tarafından kaleme alınmıştır. Böylece Türkiye'de siyaset bilimi disiplini içerisinde oldukça geniş katılımlı sayılabilecek bu kitap; içerisinde değerlendirme konusu bulan pek çok olay, olgu, fikir, paradigma ve yaklaşım açısından siyaset araştırmacılarına kaynaklık etme niteliğine sahiptir. Siyaset biliminin disiplin içi geleneksel konularını oluşturan devlet, hegemonya, iktidar, kültür, ahlak, modernleşme, meşruiyet, rıza, toplum, ulus vb. hususların yanı sıra popülerliği artan toplumsal cinsiyet alanı ve güncelliğini koruyan göç ve kamusal alan ile biyopolitika ve nörobilim gibi yeni gelişmekte olan tematik araştırma alanlarına da yer verilmektedir. Seçimler, siyasal partiler, seçmen davranışları, oy verme modelleri, parti programları ve vaatleri, çeşitli boyutları ile ortaya konulmaktadır. Ayrıca adalet, özgürlük, bireycilik, demokrasi, etik, katılım, temsil gibi ilkelerle birlikte bellek, hafıza, diaspora, diplomasi, muhalefet, çatışma, savaş, piyasa, sınıf, siyasal değişme, vatandaşlık vs. olgular ve liberalizm, feminizm, İslamcılık, Marksizm, muhafazakârlık, milliyetçilik, popülizm gibi siyasal ideolojiler; ilgili bölümlerde işlenmektedir. Üstelik din, eğitim, felsefe, hukuk, iktisat, iletişim, mimarlık, sosyoloji, psikoloji, tarih, uluslararası ilişkiler vb. disiplinlerle siyaset biliminin nasıl kesişebileceği bu eserde açık bir şekilde görülmektedir. Bu kitap; siyaset bilimcilere, öğrencilerine ve okuyucularına, zengin içeriği itibarıyla öğretici, eleştirel ve tartıştırıcı olabilecek ve çeşitli araştırma ve çalışmalara ilham kaynaklığı edebilecektir.
Mehmet Fidan Siyaset ve maj ilişkisi siyasal arenada halkla ilişkiler siyasal reklamın kurumsal boyutları siyasal ikna siyaset konuşma ve hitabet siyasal pazarlama siyaset ve sosyal medya alanlarını incelemektedir
Bruce I. Newman “Onlarca yıl siyasi kampanyalar ticari kurumların gelişimine yönelik tasarlanan pazarlama ilke ve tekniklerini kendilerine göre uyarlamaya çalışmışlardır. Ancak yine, onlarca yıldır kampanyaların bu mantık üzerine kurulu olması siyasal alanda kullanılan pazarlamanın, ticari dünyayla rekabet edebilmesine adeta engel teşkil etmiştir. Bu süreç Obama'nın 2008 ve 2012 yıllarındaki kampanyalarına kadar da böylece devam etmiştir. Siyasal pazarlama akademisyenlerinin üstadı olan Bruce Newman bu aydınlatıcı çalışmasıyla Obama Modeli üzerinden ticari ve siyasi kurumlara yönelik başarılı kampanya yürütme konusunda değerli derslerle birlikte pazarlamada yaşanan paradigma kaymasını gözler önüne sermiştir. Bu eseri okumanın tam sırası; şiddetle tavsiye ederim”.
DENNIS W. JOHNSON
Emekli Profesör (George Washington Üniversitesi), Siyasi Danışmanlar ve Amerikan Seçimleri kitabının yazarı
“Amerikan başkanlık kampanyalarının analizinde 'ne oldu' sorusuna sıkça değinilirken, sadece Newman bunun ötesinde 'niçin' ve 'nasıl' sorularına da açıklık getirmiştir. Newman, Madison Bulvarının uyarlama savaşı verdiği siyasal pazarlamayı sofistike seviyeye iten inovasyon ve stratejileri gözler önüne sermiştir”.
TOM EDMONDS
Amerikan Siyasi Danışmanlar Birliği ve Uluslararası Siyasi Danışmanlar Birliği eski başkanı
“Eğer ticari bir faaliyet yürütüyorsanız bu kitabı okumalısınız. Siyasal kampanya yönetiminde yer alıyorsanız bu kitabı okumalısınız. Kâr amacı gütmeyen bir örgüt yönetimindeyseniz bu kitabı okumalısınız. Bu eser, bahsi geçen üç alanda kullanılabilecek yeni pazarlama stratejileri konusunda aydınlatıcıdır”.
RICK RIDDER
Siyasi danışman ve profesör (Denver Üniversitesi)
Cihat POLAT Siyaset kendine özgü bir alandır ve hata kaldırmaz. Siyasi adayların ve siyasetçilerin ise hataların çoğunu çoğu zaman basit ve sıradan konularda yaptıkları görülüyor. Ancak bazı hataların telafisi olmuyor. Bu alana çıkan birinin yapacağı küçük bir hata, onu yarışın dışına itebiliyor ve bütün emeklerin boşa gitmesine neden olabiliyor. Gereksiz bir hatadan dolayı ancak uzun yıllar sonra yakaladığı bir fırsatı elinden kaçıran çok sayıda siyasetçi bulunuyor. Benzer şekilde, birçok kişi aynı sebepten dolayı siyaset sahnesinden ayrılmak zorunda kalırken, birçoğu da gereksiz yere prestij kaybına uğruyor.
Hangi iş ve uğraşı ile meşgul olunursa olunsun, onun temel ilkelerini ve kurallarını öğrenmek esastır. Özellikle siyaset düşüncesi ve planı olan, siyasete yeni atılan, hâlen siyasetle uğraşan veya bu alanda kendini geliştirmek isteyen kişilerin 'siyasetin temel kurallarını ve olmazsa olmazlarını' mutlaka öğrenmeleri gerekir ki istenmeyen durumlarla karşılaşmasınlar.
Ancak her biri yüksek bürokrat, akademisyen, doktor, mühendis, avukat, ticaret erbabı, memur, esnaf, sendikacı vb. çok farklı mesleklerden ve yine çok farklı öğrenim altyapılarından olan siyasilerin, adayların ve ilgililerin, uzun uzun kitap okuyacak ve siyaset öğrenecek ne zamanları ne de imkânları oluyor. Onların ihtiyacı olan şey, siyaset sahasındaki temel ihtiyaçlarını karşılayacak, istedikleri zaman açıp bakabilecekleri, kolayca ve hızlıca okuyup anlayabilecekleri ve hemen uygulayabilecekleri bir başvuru kaynağı. Bu kitap tam da bunu sağlıyor.
Colin FLINT, Peter J. TAYLOR, Pearson Çok hızlı değişen günümüz dünyasında süreklilik ve süreksizlikleri anlaşılır kılmak, sağlam bir odak noktası ile birlikte esneklik de gerektiriyor. ColinFlint ve Peter J. Taylor entelektüel açıklık, titizlik ve vizyonlarıyla bu entelektüel gerekliliği karşılayacak bir metin ortaya koyuyorlar. Flint ve Taylor, küresel düzeyde deneyimlediğimiz değişimleri dünya-sistemleri çerçevesinde bir teorik bağlama yerleştirerek, politik şiddetten terörizme, çevre felaketlerinden emperyalizme, ekonomik eşitsizliklerden dışlayıcı ve köktenci milliyetçi ve dini politikalara, toplumsal cinsiyetten kentlerin küresel politikalara etkisine kadar çok sayıda sorunu doğrudan ele alıyor ve bizlere farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Siyasi Coğrafya: Dünya-ekonomisi, Ulus-devlet ve Yerellik, başta uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi, siyasi coğrafya ve ilişkili alanlarda çalışanlar ve öğrenciler olmak üzere dünya politikasının işleyişini geleneksel ve alışılmış bakış açılarından farklı bir tarihsel ve coğrafi çerçevede anlamlandırmaya çalışan herkese temel bir metin sunmaktadır.
Tarık Demir Sosyal bilimler alanında ortaya konulan çalışmalarda çoğunlukla tarih ve coğrafya disiplinlerine ait bulguların birbirinden bağımsız ve ilintisiz bir şekilde kullanıldığı ve yine bu iki disiplinin kesişim noktasını oluşturan siyasi coğrafya konusuna gerekli ve yeterli ilginin gösterilmediği müşahede edilmektedir. Tarih ve coğrafya disiplinlerine ait bulguların birbirleriyle ilişkilendirilmek suretiyle analiz edildiği bu monografik çalışmada, sıra dışı sınır konusu coğrafi fragmanlar üzerinden incelenmiştir. Bu çerçevede, uluslararası ilişkiler tarihinde önemli yer teşkil etmiş olan ve/veya teşkil eden otuz iki adet coğrafi fragman örneği, siyasi coğrafya ışığında jeopolitik perspektiften analiz edilmiştir. Uç topraklar, koridorlar, kıstaklar ve bölünmüş adalar şeklinde dört kategoride gruplandırılan bu coğrafi fragman örnekleri aynı zamanda tarihsel açıdan da incelemeye tabi tutulmuştur. Çalışmada Alaska, Caprivi, Wakhan, Tenasserim ve Transnistria uç toprakları; Petsamo, Zengezur, Danzig, Antofagasta, Dobruca, Kongo, Amazon, Eritre, Adriyatik, Eilat, Akabe, Ege, Trieste, Neum-Klek, Siliguri ve Gansu koridorları; Kra, Panama, Orta ve Doğu Avrupa ile Perekop kıstakları; Yeni Gine, Borneo, Éire, Timor, Ateş Toprakları, Hispaniola ve Kıbrıs adaları incelenmiştir.
Aslı Kaya, Barış Kandeğer, Betül Aydoğan Ünal, Burak Koçak, Burcu Büyükekmekci, Cem Angın, Damla Mursül, Ezel Altunay, Fatih Güler, Hakan Gökhan Gündoğdu, Halil Emre Deniş, Kübra Öztürk, Merve Abanoz, Mücahit Bektaş, Naile Erdem, Ömer Faruk Tekin, Selcen Altınbaş Umut, Selçuk Aslan, Tuğba Salman, Zeynep Yıldırım 1982 Anayasası'nın anlatımı içerisinde siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Demokratik bir sistemin, siyasi partiler olmadan devam etmesi düşünülemez. Siyasi partilerin demokrasinin lokomotifi olabilmeleri için demokratik esaslara göre örgütlenmesi, iç işleyişlerinde demokratik kuralların hâkim olması ve bizzat kendilerinin demokrasi için bir tehdit olmaması gerekir. Bu hususların gerçekleşmesine birçok faktörün etki ettiği yadsınamaz bir gerçek olmakla birlikte ülkemiz siyasi pratiği açısından hukukun bu süreçteki etkisinin diğerlerine nazaran daha fazla olduğu ifade edilmelidir. Gerek kamuoyu tartışmalarında gerekse akademik çalışmalarda, parti içi demokrasi, çok temel bir sorun olarak ifade edilmektedir. Delege seçiminden başlayarak genel başkan seçimine kadar uzanan parti içi demokrasi pratikleri ile ilgili bazı siyasi partilerde pek tercih edilemeyecek uygulamaların varlığı bir gerçektir. Yüksek yargı organlarının siyasete olması gerekenden fazla müdahale etmeye yönelik geçmiş pratiklerinin oluşturduğu travmalar sebebiyle siyasi partiler, parti içi sorunların çözümüyle ilgili hukuki argümanların kullanımı konusunda istekli olmamaktadır. Hâlbuki sınırları belirlenmiş ideal bir siyasi partiler hukukunun parti içi demokrasiye katkısı olacağı açık olmakla birlikte siyasi partilerin demokrasi açısından tehdit oluşturması da engellenebilecektir.
Akademik olarak siyasi parti kavramı, siyaset bilimi ve hukuk biliminin kesişim alanında kalan multidisipliner bir niteliği ihtiva etmektedir. Son yıllarda, seçim hukuku ve Yüksek Seçim Kurulu uygulamaları, kamuoyunda ilgi çeken başlıklardan olmasına rağmen multidisipliner niteliği sebebiyle seçim hukuku kavramının akademik anlamda ilgi görmediği ve seçim hukuku alanının bakir kaldığı ifade edilebilir. Bu akademik ve toplumsal farkındalıkla çalışma alanlarından birini siyasi partiler hukuku olarak tespit eden bir akademisyenin editörlüğünü üstlendiği bu eser, siyasi partiler hukuku ile ilgili tüm kavramları ele alma iddiasında olmamakla beraber temel kavramları ele almaya gayret etmekte olup siyasi partiler hukukunun bağımsız bir disiplin olarak görülmesi yönünde mütevazı bir çabadır. Siyasi parti dispositifi, parti vergisi, tek sorun partileri gibi yabancı literatürde yaygın kullanılmasına rağmen ulusal literatürde görece az ele alınmış kavramlarla birlikte, sıklıkla kullanılmasına rağmen akademik çalışmalara az konu olmuş; yedek parti, hülle parti, tedbirli disipline sevk, kota, sicilden terkin, dağılma durumunun tespiti, blok/çarşaf liste gibi kavramlar da çalışmada incelenen başlıklardandır. “İç kör hakemlik” sürecinin işletildiği bu eserin isim, konu ve metot olarak özgünlüğü, izahtan vareste olup içerik özgünlüğünün sağlanması hususunda titiz bir süreç işletilmiş olup çalışmanın tamamının benzerlik oranının %10 olduğu ifade edilmelidir.
Dilek Canyurt Security studies have an important position in the discipline of International Relations. Among them, the work of the Copenhagen School has contributed to the literature significantly. One of the most prominent theories of the Copenhagen School is the issue of securitization and societal security. Securitization is the process of seeing any issue that causes security concerns as a threat, through speech acts and it occurs at the end of the process. On the other hand, societal security is a security threat on the identity of the society. The key theme for societal security is the identity. If a society thinks that a subject poses a threat to its own identity, societal securitization occurs. One of the most suitable topics for societal securitization is the issue of immigrants. In this book, the issue of Syrian refugees in Turkey was analyzed by content analysis of the speeches of the parliamentarians in the Turkish Grand National Assembly, and the tweets that were posted on Twitter. While doing this, both these two research universes were compared and the development of the subject over the years was examined from the perspective of societal securitization. This book also addresses the various dilemmas and security dilemmas that contribute to this process.
İbrahim Kamil Bulgaristan Krallığı, İkinci Dünya Savaşı başladığında kısa bir dönem tarafsızlık politikası yürütmüştür. Hitler’in, Bulgaristan’a Güney Dobruca’yı, Vardar Makedonyası ile Batı Trakya’yı vermeyi vadetmesi üzerine Üçlü Pakta katılmış ve Mihver devletleri yanında yer almıştır. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yenilmesi üzerine Bulgaristan’a Sovyet Kızıl Ordusu girmiş, Bulgar Krallığı kaldırılmış ve Halk Cumhuriyeti ilan edilmiştir. İktidara komünistler getirilmiş ve siyasal yapılanması Moskova tarafından düzenlenmiştir. Bu doğrultuda önce Georgi Dimitrov, sonra Todor Jivkov ülkeyi yönetmişlerdir.
Özellikle Jivkov’un uzun iktidar yıllarında Bulgaristan, ülkesindeki azınlıklara yönelik baskıcı uygulamalara imza atmıştır. Jivkov, Bulgaristan Türklerinin “Tek Milletli Sosyalist Bir Toplum” içinde asimile edilmesi için “Zorla İsim Değiştirme” kampanyası başlatmış, yüzlercesinin ölümüne, binlercesinin yaralanmasına ve hapishanelere konmasına sebep olmuştur. Yine Bulgaristan, Pomak Türklerine ve Romanlara yönelik de aynı politikaları sürdürmüş, bu halkların millî kimliklerini silmek istemiştir.
Savaş sonrası oluşmaya başlayan uluslararası iki kutuplu sistemde Bulgaristan, SSCB liderliğindeki Doğu Blokunda yer almış; 1949’da sosyalist rejimli devletlerin ekonomik yardımlaşmasını amaçlayan COMECON’a, 1955’te aynı devletlerin güvenlik şemsiyesi olan Varşova Paktı’na üye olmuştur.
Soğuk Savaş yıllarında Bulgaristan siyasal iktidarı, Sovyetler Birliği yanlısı politika izlemiştir. Ekonomisini iyileştirmek ve ülkesinde sanayi hamlesi başlatabilmek için gerekli olan finansmanı Moskova’dan almıştır. Başta tarım ürünleri olmak üzere dış ticaretinin büyük kısmını da SSCB ile yapmıştır. Keza Sofya yönetimi, dış politikasında da tarihî, geleneksel, siyasal ve ideolojik yakınlık sebebiyle Moskova’dan bağımsız hareket etmemiş, diplomatik ilişkilerini ağırlıklı olarak sosyalist rejimli ülkelerle sürdürmüştür.
Bahar Toparlak, Cemile Arıkoğlu Ündücü, Duygu Kara, Emirhan Kaya, Emre Kalay, Giray Saynur Derman, Hakan Demir, İbrahim Kamil, İlker Alp, Merve Kaya, Mustafa Işık, Nehir Ağırseven, Nesrin Kenar, Onur Limon, Sabri Can Sannav, Selçuk Eryılmaz, Servet Karagöz, Sibel Akgün, Ümran Güneş Soğuk Savaş Döneminde Balkan Devletleri 2+2+2 formülüyle tanımlanmışlardır. Bunlardan Arnavutluk ile Yugoslavya NATO ve VARŞOVA Paktı’ndan ayrı ama Moskova’nın etkisi altında sosyalist rejimli, Bulgaristan ve Romanya Doğu Blok’unda yer alan sosyalist rejimli, Yunanistan ve Türkiye Batı Blok’unda parlamenter demokrasi ile yönetilen devletler olmuşlardır. Bu dönemde Balkanlar, Uluslararası aktörlerin mücadele alanı haline gelmiş, kapitalist ve sosyalist ideolojiler bölge devletlerinin siyasal yönetimlerinde etkin olabilmek için rekabet unsurlarının her türlüsünü kullanmışlardır.
Soğuk Savaş Sonrasında Yugoslavya dağılmış ve yedi yeni devlet ortaya çıkmıştır. Hırvatistan, Sırbistan, Slovenya, Karadağ, Bosna Hersek, Makedonya ve Kosova kısa zamanda bağımsızlıklarını elde etmiş ve idari-siyasi yapılarını, ekonomik ihtiyaçlarını, komşularıyla ilişkileri başta olmak üzere dış politikalarını yeni uluslararası sistemin gereklerine göre düzenlemek durumunda kalmışlardır. Balkanların diğer devletleri olan Arnavutluk, Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan yeni dünya düzenine ayak uydurmak üzere; çok partili siyasal hayata, serbest piyasa ekonomisine ve diğer devletlerle barış içinde bir arada yaşama anlayışına uyum sağlamaya çalışmışlardır. Bu çabaya Uluslararası Örgütler, ABD ve AB yardımcı olmuştur.
Elinizdeki çalışma; Balkanların yakın tarihi konusunda görülen eksikliği tamamlamak ve bölge devletlerinin siyasal, ekonomik gelişmeleri ile dış politikalarına ışık tutmak amacıyla hazırlanmıştır.
Turgay Merih Sadako, Hiroşima8217;ya atılan atom bombası kurbanlarından biridir. Bomba atıldığında iki yaşında olan bu küçük kız çocuğu o gün ölümden kurtulur ve on iki yaşına kadar sağlıklı bir yaşam sürer... Ancak radyasyona maruz kalmıştır; 1955 yılında aniden hastalanır ve yatağa düşer. Hastanede ölümle pençeleşirken acı sonunu kendisi de biliyordur. Ama bir Japon efsanesine göre, kâğıttan 1000 tane turna kuşu yapan kişinin dilekleri gerçekleşecektir; arkadaşlarından biri bu efsaneyi anlatır kendisine... Son bir umutla işe koyulur Sadako... Günlerce kâğıtları katlayarak turna kuşları yapar... Ne yazık ki 25 Ekim 1955 günü yaşama gözlerini kapattığında yapabildiği kuş sayısı 644\8217;tür. Eksik kalan turnaları Sadako8217;nun arkadaşları tamamlayıp onunla birlikte gömerler... Ve o günden sonra da turna kuşu barışın ve nükleer silahsızlanmanın simgesi olur. Yazar bu alanda alışıla gelmemiş bir anlatım tarzıyla yaklaşık yarım asır devam eden bir mücadeleyi derli toplu ve yeniden kurgulanmış biçimde okuyucularımıza sunuyor.
Onur Ertunç Sari Türkiye Cumhuriyeti, İkinci Dünya Savaşı sonrası NATO ve Varşova Paktı’nın kurulmasıyla oluşan iki kutuplu dünya düzeninde yeni bir savunma ve güvenlik politikasına ihtiyaç duymuştur. Bu yeni politika; kuruluşu, ilkeleri ve inkılapları itibarıyla emperyalizme karşı duran ve sömürülmekte olan milletlerin istiklal davasına örnek ve umut olan Türkiye'nin savaş öncesi müstakil politikalarından uzaklaşmasına sebebiyet vermiştir.
Konusu bakımından İkinci Dünya Savaşı’nın fiilen sona erdiği 1945 yılını çıkış noktası alan bu kitap, 1975 yılına kadar uzanan tarihsel süreçte Türkiye'nin güvenlik meselesini antlaşmalar kapsamında irdelemektedir. Nitekim bu eser, Soğuk Savaş döneminde Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası siyasi, askerî ve iktisadi antlaşmaların iç ve dış politikada yarattığı dinamizmin yanı sıra siyasette ve kamuoyunda uyandırdığı tepkileri incelemek ve etki alanlarını tartışmak amacıyla kaleme alınmıştır. Ele alınan antlaşmaların maddelerine, yapılış süreçlerine, yükümlülüklerine ve orantılılığına da değinen bu çalışma, temel antlaşmalara dayanak gösterilerek yapılan tali antlaşmaların sonuçlarına da dikkat çekmektedir. Sonuç olarak bu kitap, üzerine çokça çalışılan tarihî ve siyasi konulara farklı bir pencereden bakıldığında hâlâ yeni görüşlerin var olabileceğini göstermektedir.
Abdullah Musab Şahin, Batuhan Ustabulut, Hamdi Çilingir, Hüseyin Önal, Meryem Yetkin, Mücahide Engin, Sümeyye Şimşek Osmanlı İmparatorluğu için 19. yüzyılı "en uzun yüzyıl" yapan unsurlardan biri hiç şüphesiz hukuk alanında yaşanan değişim ve dönüşümlerdir. Bu yüzyıl, diğer birçok alandaki gibi hukukun çeşitli veçhelerinde önemli değişimlere sahne oldu. Daha da önemlisi hukuk bu dönemdeki değişim ve dönüşümlerin hem bir aracı hem de itici bir gücü hâline geldi. 19. yüzyılda hukuk alanında olup biteni anlamak hukukun hem bu değişen yüzünü hem de bir araç olarak değiştirici yüzünü dikkate almakla mümkün olabilir. Bu çalışma, hukukun bu iki yüzünü dikkate alarak son dönem Osmanlı hukuk düşüncesinin belli temel konularını ele alıyor. Birbirinden farklı araştırmacılar Tanzimat'tan Meşrutiyet'e suç ve ceza, II. Meşrutiyet sonrası şer'iye mahkemeleri ve kanun
tadilleri ile medhal-i ilm-i hukuk gibi meselelere dair hayli ilgi çekici tartışmalara yer veriyor.
Ali Yaşar Çelikel, Batuhan Aktaş, Burçak Bal Yalçın, Yeşim Yılmaz, Yurdal Özatlan, Sinem Şirin “Sorularla Depremin Hukuki Boyutu” adlı bu çalışmada, deprem dolayısıyla ortaya çıkan hukuki soru ve sorunlar birden fazla hukuk dalı yönünden ele alınmaktadır. Kamu hukuku başlığı altında anayasa hukuku, idare hukuku ve ceza hukuku; özel hukuk başlığı altında medeni hukuk ve sigorta hukuku çerçevesinde öncelikle tespit edilen hukuki soru ve sorunlara yer verilmekte ve ayrıca bunlara ilişkin çeşitli değerlendirmeler yapılmaktadır.
Bu çerçevede devletin yükümlülüklerine, idarenin sorumluluğuna, yapım, denetim ve kontrol süreçlerindeki görevlilerin cezai sorumluluklarına, özel hukuk kapsamındaki taleplere, yaşanan kayıplar ve zararlar sonrası hangi hukuki prosedürlerin izleneceğine ilişkin ortaya çıkan soru ve sorunlar dikkate alınmaktadır.
Bu çalışma, konunun içtihatlardaki yansımalarını göstermekle birlikte, öğretideki görüşler de dikkate alınarak soru ve sorunlara yönelik açıklamalar ve çözüm önerileri getirme amacı taşımaktadır.
Muhammet Savaş Kafkasyalı Modern Uluslararası Sistem ele alındığında, iki açıdan sorun söz konusu olabilmektedir:
1) Uluslararası sorunlar. Modern Uluslararası Sistemin işleyişi sırasında ortaya çıkan ve sistemin işleyişine uymadığı için adına sorun denen, çözümünün sisteme uygun hâle getirmek olduğu kabul edilen durumlar. Modern Uluslararası Sistemin sorun-çözüm tanımlaması ya da kabulü çerçevesindeki sorunlar.
2) Sistemik sorunlar. Modern Uluslararası Sistemin işleyişinin ürettiği ya da sistemin işleyişinde ortaya çıkan sorunlar.
Biz bir üçüncü durumdan bahsedip bu durumun da incelemesini yapmak gerektiğini düşünmekteyiz. Mevcut literatürde bu üçüncü tür sorun üzerine herhangi bir inceleme olmadığı gibi sorun olarak dahi kabul edilmemektedir.
3) Bir sorun olarak Modern Uluslararası Sistem. Yapısı ve işleyişi itibariyle Modern Uluslararası Sistemin bizatihi kendisinin sorun oluşu.

Considering the Modern International System, there can be two problems:
1) International problems. Situations that arise during the operation of the Modern International System and which are called problems because they do not comply with the operation of the system for which solutions that are suitable for the system are generated. Problems within the framework of the Modern International System's definition or acceptance of problem-solution.
2) Systemic problems. Problems generated by the operation of the Modern International System or arising in the operation of the system.
We think that it is necessary to talk about a third situation and examine it. In the current literature, there is no examination of this third type of problem and it is not even considered as a problem.
3) The Modern International System as a problem. Due to its structure and functioning, the Modern International System itself is a problem.
Ayşe Nur Çırak, Burak Doğangün Engin Aydın, Fatma Çıtak, Hakan Yıldırım, Hatike Koçar Uzan, Hilal Öztürk Küçük, Mukaddes Güler, Mustafa Kurt, Neslihan Arslan, Nurettin Bilmez, Selcen Altınbaş-Umut, Selma Özcan, Tülay Demir, Yasin Karadeniz, Yusuf Pala, Zeynep Öztürk Toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası olan etik, tarih boyunca tartışılagelen ve günümüzde de revaçta olan kavramlardan biridir. Kamuoyunda çokça tartışılan etik meselesi, son yıllarda akademik çevrelerce de yoğun bir şekilde işlenmeye başlamış ve etik farkındalığın oluşturulması amacıyla kaleme alınan bilimsel çalışmaların sayısında artış yaşanmıştır. Ancak çeşitli alanlarla ilişkisi bulunan ve bu açıdan disiplinler arası bir nitelik taşıyan etik konusunun bütüncül yaklaşımlarla ele alındığı eser sayısı oldukça sınırlıdır. Bu bağlamda meseleyi farklı boyutlarıyla tartışma gayesiyle telif edilen bu kitapta etik konusu; işletme, çevre, siyaset bilimi, kamu yönetimi, iktisat, bankacılık, maliye ve muhasebe gibi alanlar çerçevesinde bir bütün içerisinde ele alınmaktadır. On altı bölüm hâlinde okuyucunun dikkatine sunulan bu kitap, sosyal bilimlerin çeşitli alanlarındaki güncel araştırmalarla etik konusunu bilimsel açıdan tartışarak gündelik pratiklerle akademik yazın arasında ilişki kurma amacını taşımaktadır.
Ali Osman Özpolat, Ayşin Çetinkaya Büyükbodur, Burcu Genç Arslan, Büşra Uslu Ak, Cihangir Karakaya, Ecem Naz Nazlıer Keser, Ferhat Toper, Fethi Anıl Mayda, Hakan Sakarya, Hamdi Karakal, Handan Karakaya, Hicran Atatanır, Mehmet Başcıllar, Mehmet Utku Davulcu, Melih Onur Erdoğan, Merve Deniz Pak Güre, Merve Nur Bozkurt Karalı, Mustafa Karataş, Özlem Gözen, Sibel Vurkun, Süleyman Soyhanoğlu, Ümran Cihan Dündar, Zeynep Atalay Hukuk ve sosyal hizmet disiplinleri yakın ilişki içerisindedir. Hukukun sosyal hizmetin bilgi, beceri ve değer temelinde önemli yer tutması, sosyal hizmet eğitimini de yakından etkilemiştir. Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de sosyal hizmet lisans programlarında Sosyal Hizmet Mevzuatı zorunlu ders olarak okutulmaktadır. Bu eser, örgün eğitimde Sosyal Hizmet Mevzuatı derslerinde yararlanılabilecek ilk temel kaynak kitap olma iddiası taşımaktadır. Yirmi üç akademisyenin/uzmanın iş birliğiyle kaleme alınan eser, titiz ve özverili çalışmaların bir ürünüdür.
Üç kısımdan ve toplam on altı bölümden oluşan eserin ilk kısmında, hukukun temel kavramları, sosyal hizmet-hukuk ilişkisi ve sosyal hizmet mevzuatının gelişimi ele alınmıştır. İkinci kısımda; sosyal hizmet mevzuatı, kadınlar, yaşlılar, çocuklar, engelliler, şehit yakınları ile malul gaziler, yoksul bireyler, gençler, aileler, göçmenler ve sağlık hizmeti alanlar olmak üzere on nüfus grubu odağında incelenmiştir. Son kısımda ise merkezi yönetim kurumları, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütlerine ilişkin sosyal hizmet mevzuatına yer verilmiştir. Konular irdelenirken uluslararası mevzuat, ulusal mevzuat ve mevzuattan uygulamaya sistematiği benimsenmiştir.
Eser, bundan sonraki süreçte mevzuattaki güncel değişimler ve siz değerli okuyucuların geri bildirimleri ışığında dinamik bir şekilde kendisini yenilemeye devam edecektir. Sosyal Hizmet Mevzuatı isimli bu eserin, sosyal hizmet bölümlerindeki mevzuat derslerinde yaygın bir şekilde istifade edilen kaynak hâlini alacağına, geleceğin sosyal hizmet uzmanlarına rehberlik edeceğine gönülden inanıyoruz.
Betül Duman Bay, Mustafa Kemal Bayırbağ, Osman Alacahan Kürt meselesi, uzun yıllardır memleketimizin politika ve siyaset gündemini belirleyen ana maddelerinden biri olarak önemini koruyor. Farklı taraflarca siyasi söylem alanında inşa edilen ve ezber hâline gelmiş kanaatler ve ön kabullerden beslenen savlar, suçlamalar ve gerilimlerin bu meselenin çözümüne bugüne kadar bir katkıda bulunmadığı açıktır. Kendileri hakkında inşa edilmiş olan ve genellemelere dayanan “Kürt” ve “Türk” imgeleri/algıları siyaset alanında üretilmekte, bu meseleyi memleketin evlatlarının nasıl algıladıkları ve deneyimledikleri ise kendilerine nadiren sorulmaktadır. Sorulduğu durumlarda ise kutuplaştırmaya dayalı bir siyaset ortamında inşa edilen söylemlere, imgelere ve kanaatlere nasıl baktıkları ele alınmakta; kendilerinin neyi nasıl deneyimlediği sorusu havada kalmaktadır. Ayrıca bu konu, Anadolu'da asırlarca birlikte yaşamış Kürt ve Türk etnik kesimlerin evlilik, akrabalık, komşuluk yaparak hâlihazırda kopmaz bağlarla bir diğerine bağlı olduğu varsayımından hareketle uzunca bir süre sosyal kaynaşma bağlamında ele alınmamıştır.
Bu çalışma, yukarıda anılan eksikliklere bir yanıt olarak ortaya çıkmıştır. Araştırmacılar, siyasi ezber ve kanaatlerden önce, “gerçek insanlar”ın kendilerini ve (eğer gerçekten varsa) ötekilerini nasıl gördüklerini, meselenin temelinde yatan dışlanma/ayrışma olgularını hangi temellerde ve nasıl deneyimlediklerini, bir diğerinden maddi ve duygusal bir kopuş içinde olup olmadığını (ve eğer böyleyse bunun ne düzeyde olduğunu) ve ayrışma/kaynaşma olgusunun memleketin tüm coğrafyasında tek tip bir biçimde ortaya çıkıp çıkmadığını sormanın daha yerinde ve çözüme katkı sağlayacağı düşüncesini benimsemişlerdir.
David Myers, McGraw-Hill "Elinizdeki bu kitap, sosyal psikolojinin konularını en geniş kapsamıyla ele almakta, klasikleşmiş deneysel ve saha araştırmalarını en güncel bilimsel çalışmalarla harmanlamaktadır. Bu bakımdan, akademisyen ve öğrencilerin yararlanabileceği eşsiz bir kaynaktır. Kitapta, sosyal psikoloji konuları bölüm bölüm ele alınmıştır; ilgili kavram, terim, kuram ve araştırmalar aktarılırken her bölüm kendi içinde bir bütünlük arz edecek şekilde akıcı bir öyküsel kurguyla ve dille yazılmıştır ayrıca bu kitap; tarihsel olaylarla, edebî ve felsefi metaforlarla zenginleştirilmiştir.
Ayrıca bu kapsamlı çalışma, sadece bilimsel bir disiplinin temel konularını okuyucuya aktarmakla kalmamakta, aynı zamanda savaş, açlık, çevre gibi gerçek dünya sorunlarının sosyal psikolojik boyutlarıyla ilgili çözüm önerileri de getirmektedir. Bu bakımdan elinizdeki kitap yalnızca bir ders kitabı değil, aynı zamanda sosyal psikolojiye ilgi duyan herkesin merakla okuyabileceği bir kitaptır."
Emine Zeynep Suda Sosyolojiye giriş niteliğindeki bu kitabı, üniversitenin en değerli unsuru olan öğrencilerimiz için hazırladık. Öğrencilerimizin akademik yaşamına en baştan itibaren eşlik etmek, onlarla birlikte düşünmek ve birlikte üretmeye yönelmek ne güzel…
Sosyoloji nedir, beşeri bilimler içerisindeki konumu nasıl tarif edilir, disiplinin kendine özgü nitelikleri nelerdir gibi temel sorulara çağdaş bir yanıt aradığımız bu kitapta bir sosyal bilim olarak sosyolojinin kuruluşunu hazırlayan toplumsal koşulları, toplum düşüncesini mitolojik, ütopik, felsefi ve tarihsel açıdan ele alan öncülleri ve 19. yüzyılda sosyolojik düşünceyi besleyen sorunları ve öncüleri tanıtmayı hedefledik.
Kitabımızda, klasik sosyolojik perspektifleri ve bu alanda çağdaş katkıları tanıtmayı istedik. Aşina olunmayan kavramları açıklamak amacıyla öğrencilerimizin yararlanabileceği kutularla hem sosyolojinin kurucularına dair bilgiler vermeyi hem de pozitivizmden organizmacılığa kadar sosyolojik tartışmalarda önemli yer tutan çeşitli kavramlara ışık tutmayı istedik.
Sosyoloji eğitiminde klasik olarak takip edilen izlek ile güncel tartışmalar ve yeni yaklaşımları sentezlemeyi önemsedik. Bu amaçla Batı'da önde gelen üniversitelerde okutulan sosyolojiye giriş niteliğindeki kitapları taradık, özellikle de eğitim açısından kolaylıklar sağlayan Amerikan sosyolojisi kitaplarını incelemeyi ihmal etmedik. İçeriği oluştururken Kıta Avrupa'sının değerli birikimini de yapı taşı olarak değerlendirdik. İngiltere'de ve Fransa'da okutulan giriş kitaplarını bu gözle yeniden inceledik.
Sosyolojide yöntem konularını, öğrencilerimizin bu alana giriş yapabileceği ve kendi çalışmalarında yararlanabileceği pratik bilgilerle oluşturmaya çalıştık. Bu çerçevede sosyolojik araştırmalarda kullanılan araçları; alan araştırması, etnografi, katılımcı gözlem başta olmak üzere temel başlıkları anlaşılır bir dille aktarmayı amaçladık. Kentler ve kentsel alanların dönüşümünü ele alan bir bölüm ekledik.
Türkiye'de sosyolojinin gelişimini ele alan bölümde Doç. Dr. Güven Gürkan Öztan'ın yazdığı bölüm, kitabımızı bu alanda yazılmış diğer kitaplardan ayıran önemli bir katkı sağladı.
Daha güzel bir dünya kurma umuduyla kitabımızı öğrencilerimize armağan ediyoruz.
John J. Macionis Sosyoloji öğrenmek; toplumu, toplumları ve kendimizi anlamaktır. Öyle bir çağda yaşıyoruz ki insanların çoğu, özellikle ekonomik gelecekleri konusunda kaygılı. Toplumu oluşturan kurumlar ve sosyal sorunlar hakkında bilgi edinerek çözümler üretmemiz kolaylaşır. Sosyoloji, toplumun bütün birimlerinde artan bir hızla gerçekleşen sosyal değişmeyi de yansıtır. Kısaca dünyayı daha iyi algılamak, işleyişini anlamak için bu eser, hem bilgilendirici hem de eğlencelidir.
Bu kitap, üniversite öğrencilerine hitap etmekle birlikte sosyolojiyle ilgilenen herkesin bir şeyler bulabileceği bir eserdir. Eğer aktif bir sosyoloji öğrencisi ve sosyolojik düşünce tasarımcısı olmak istiyorsanız, bu kitap sizin için çok iyi bir başlangıç olacaktır.
Abdullah Yargı, Ali Ermiş, Ayşe Taşkın Demiralay, Ayşegül Kip, Beyza Oğuz, M. Halit Ateş, Maşite Sevimli, Mehmet Emin Sarıkaya, Mustafa Özer, Münteha Çağatay, Özcan Güngör, Sevde Öztürk, Yasemin Özsoy, Yusuf Yaralıoğlu Bu kitap, her ne kadar din sosyolojisi bilimi çerçevesinde yürütülmüşse de esas olarak siyaset sosyolojisi, siyaset bilimi, tarih ve teolojinin temel konu ve argümanları bağlamında tamamlanmıştır. Gerçekte siyasal olan ile toplumsal olan iç içedir ve siyaset, doğası gereği “ilişkiseldir”. Bu ilişkisellik bağlamında hem teolojik hem düşünsel manada dinin siyasetle ilişkisi de önem arz etmektedir.
Din ve siyaset ilişkisini nasıl anlamalı? Bu, modern zamanlarda her din mensubunun, özellikle Müslümanların zihnini fazlasıyla meşgul eden bir soru(n)dur. Yaşanan siyasi, tarihî, sosyal, kültürel ve bilhassa Batı hegemonyasının etkin olduğu dönemlerde ve adalet arayışı içinde geçen zamanlarda insanların bu konuya dair soruları devam etmektedir/edecektir.
Bilindiği kadarıyla tarih boyunca geleneksel toplumlardan başlayarak bütün toplum biçimlerinde siyasal yapılanmaların din ile ilişkisi olmuştur. Bu, bazen din adamlarının doğrudan yönetme talebini ve erkini kullanma şeklinde bazen de siyasi liderlerin, din adamlarının desteğini alarak devlete ve yasaya dini meşruiyet kazandırma şeklinde işlerlik kazanmıştır. Bu tecrübeler sonucunda ortaya çıkan bazı ideolojiler ve bunların pratik sonucu olan bazı siyasal hareketler dünyanın her tarafında gündeme gelmiştir. İdeolojiler ve siyasal hareketler dünyada çözüm üretme, adına pek çok düşünce ve mücadele ortaya koyarak iddialarını ispatlama derdine düşmüşlerdir.
İşte bu kitap; siyaset ve din ilişkisini, teorik, teolojik ve tarihî temelde ele alırken siyasal ideolojiler, Türkiye'de siyasal partiler ve siyasal parti seçmenlerinin eğilimlerini tartışmıştır. Böylesi kompleks yapıda bir ilişkisellik barındıran din ve siyaset alanında akademik üretim yapmak kolay değildi ancak her şeye rağmen kitap genç akademisyenlerin cesareti, titizliği, okumaları ve geleceğe bir iz bırakma düşünceleri sayesinde vücut buldu.
Ahmed Bux Jamali, Al Mansor Helal, Alessandro Albana, Ali Asker, Amir Ahmed Khuhro, Asad Ullah Khan, Asantha Senevirathna, Ashfak Ahmad Khan, Asma Batool, Basundhara Chakraborty, Büşra Yengeç Ersin, Chinmaya Lal Thakur, Deepa Nair, Farzan Safari Sabet, Hongsong Liu, Iram Naseer Ahmad, İshak Turan, Khola Younas Ansari, Krishna Kumar Saha, Lutfun Nahar, Mahjabin Sultana Mitul, Manjur Ali, Maziar Mozaffari Falarti, Md Nazim Uddin, Md Nazmul Islam, Md Niamot Ali, Miskat Jahan, Mohammad Zahidul Islam, Muhammad Tahir Rashid, Mussarat Jabeen, Nahid Pourrostami, Nasir Riaz, Nusrat Jahan Chowdhury, Rashmi G.M, Ravindra D. Gadkar, Saba Fatima, Sariful Islam, Sarwech Dahri, Sayed Mohammed Abdullah Al Mamun Chowdhury, Seraj Ahsan, Soumya Chaturvedi, Sudesh Pokhrel, Syeda Lasna Kabir, Tohid Asadi, Vineeth Mathoor, Zaheer Hussain Soomro The debates surrounding area studies, including sub-disciplines, spheres of analysis, research boundaries, and theoretical foundations, persist both as a discipline and a field of research. In Türkiye, this field is commonly referred to as area, regional, or field studies. It focuses on the examination and analysis of various regions, and its subjects are evolving along different regional lines. Besides the research and publications from the general to the specific and from the specific to the general, studies centred on certain states (e.g., Russia, Germany, Türkiye) that analyze their areas of geopolitical interest also make significant contributions to the relevant literature.
Recently, there has been a notable rise in the number of edited book studies focusing on regions like Africa, Asia, and Latin America, in addition to regions near Türkiye. Considering this trend, it is fair to assert that the book “South Asia: State, Society, and Politics” which is being presented here, stands as the pioneering work in this specific field of research.
Ayşegül Aydıngün, İsmail Aydıngün Ukrayna, sadece Batılların değil, aynı zamanda Türklerin de Hakkında Az bilgi Sahibi olduğu, Rusya ve Avrupa arasında geçiş bölgesi özelliği taşıyan ve stratejik önemi gün geçtikçe artan bir ülkedir. Ukrayna günümüzde Sovyet ruhuna ve Rusya Federasyonu'nun müdahalelerine karşı ciddi bir mücadele vermekte, liberal demokrasinin kurumlarını oluşturmak ve güçlendirmek hedefiyle toplumsal ve siyasal sorunlarını çözmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda, bu kitap, Türk dilli okuyuculara Ukrayna hakkında kapsamlı bilgi sunmayı amaçlamaktadır. Şubat 2019-Haziran 2019 ve Ekim 2019’da, Kıyiv'de gerçekleştirilen saha araştırması verilerine dayanarak, sosyolojik bir perspektiften hareketle kaleme alınan bu çalışma, Sovyet sonrası dönemdeki toplumsal ve siyasal değişimi küresel dinamikler ışığında incelemektedir. Bu kitap. Ukrayna tarihinin dönüm noktalarını ve Sovyet dönemi baskılarını öne çıkarmanın yana sıra Sovyet sonrası dönemde din, kültür ve kimlik alanında yaşanan dönüşümleri, özellikle 2014'te Kırım'ın işgali ve yasa dışı ilhakı ile Donbas bölgesinde Rusya destekli ayrılıkçı grupların başlattığı ve hâlen devam eden savaşın Ukrayna toplumuna etkilerini kapsamlı bir şekilde irdelemiştir.
Prof. Dr. Ayşegül Aydıngün, Prof. Dr. İsmail Aydıngün
Sebiha Kablay, Çiğdem Görgün Akgül, Muhammed Onur Çöpoğlu, Gülten Çakmak, Mehmet Kocal, Murat Cem Demir Türkiye'de üniversite-toplum ilişkileri üzerine odaklanan güncel literatür, daha çok üniversitelerin kentlere yaptığı ekonomik katkılar üzerine odaklanmakta, bu katkılar ise öğrencilerin gelir ve harcama ilişkileri üzerinden ölçülmektedir. Ülkemizde özellikle son on beş yılda her ile bir üniversite açılmasına yönelik proje, üniversitelerin kente ne gibi katkılarının olduğunu bilimsel olarak inceleyen çalışmaların da sayıca artmasına neden olmuştur. Buna karşın yükseköğretim kurumlarının genişlemesinin sosyal etkisine dair çok az araştırma bulunmaktadır. Bu kitap, üniversitenin kente sadece ekonomik katkı sağlamadığını aynı zamanda kurulduğu toprağı ve mekânı soylulaştırma ve öğrencileştirmedeki rolünü Ordu Üniversitesi özelinde ele almaktadır. Üniversite öğrencilerinin kentin yapısını değiştirme yönündeki etkisi incelenirken gözden kaçmaması gereken diğer bir konu ise üniversite öğrencilerinin yoksullaşmasıdır. Kitapta, soylulaştırmanın madalyonun sadece bir yüzü olduğu, diğer yüzünde ise öğrencilerin yoksullaşmasının yer aldığı ortaya konulmaktadır.
Doğacan Başaran, Erdem Eren, Esra Sezer, Fahri Türk, İlker Limon, Kaan Gaytancıoğlu, Mustafa Yıldız, Sedef Zeyrekli Yaş, Taner Karakuzu Bu kitap kapsamında Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanlarının (Turgut Özal, Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan) ve Türk siyasal hayatında derin izler bırakmış üç liderin (Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan) Orta Asya politikaları çözümlemeye tabi tutulmuştur. Netice itibarıyla elinizde tutmuş olduğunuz bu eserde Türk siyasal hayatında etkili olmuş/olan sekiz liderin Orta Asya politikaları ve Orta Asya konusunun liderlerin söylemlerine nasıl yansıdığı masaya yatırılmıştır. Kitapta Türkiye'nin Orta Asya politikasının oluşumunda liderlerin oynamış oldukları roller değerlendirildiği için okuyucuya Türkiye ve Orta Asya ilişkileri hakkında bütüncül bir resim sunmak amacıyla giriş mahiyetinde “Kurumsallaşıp Kurumsallaşamama İkileminde Türkiye'nin Orta Asya Politikası (1991-2021)” başlıklı bir bölüm kaleme alınmıştır. Bu bölüm hiç kuşkusuz daha sonra incelenen sekiz liderin Orta Asya politikalarının daha net bir şekilde anlaşılmasına önemli bir katkı sunmuştur. Bunun haricinde liderlerin Orta Asya politikalarının münferit bir şekilde durmalarının önüne geçmek maksadıyla kitabın onuncu bölümünde özellikle cumhurbaşkanlığı görevi ifa etmiş veya eden liderlerin Orta Asya politikaları onların söylemleri temelinde çarpıcı şekilde karşılaştırmalı bir noktainazardan çözümlemeye tabi tutulmuştur. Böylece özellikle liderlerin Orta Asya politikalarındaki farklılıklar ve benzerlikler ortaya konmaya çalışılmıştır.
Mehmet Akçaal Sözleşme sonrası sorumluluk ve bu bağlamda sonraya etki eden yükümlülük kavramları son zamanlarda ortaya çıkan tartışılmaya başlanan yabancı hukuk sistemlerinin yani sıra Türk hukukuna giren kavramlardır konu son derce teoriktir ancak çok önemli pratik sonuçlarda bulunmaktadır
Alter Kahraman, Eray Demirli, Fatih Bayram, Feyza Erpolat, Füsun Kara, Malike Bileydi Koç, Nurgül Bekar, Yuliya Biletska Stalin'in 1928'de tek başına iktidara geçip tüm muhalefeti tasfiye etmesinden 1953'te ölümüne kadar süren yirmi beş yıllık iktidarı, gerekçesi ne olursa olsun sebep olduğu kitlesel ölümlerle anılmaktadır. Bu dönemde Stalin, partinin ve SSCB'nin siyasi, iktisad ve sosyal alanlardaki her hamlesinin belirleyicisi durumundadır. Bu yirmi beş yıllık Stalin Dönemi'nde, Büyük Kıtlık'tan Büyük Terör'e, toplumun önde gelen isimlerinden sıradan vatandaşa kadar bütün Sovyet coğrafyasında yaşayan insanlar kitlesel ölümlerden paylarını almışlardır. Bu kitapla alanında uzman akademisyenlerin titiz çalışmasıyla Stalin Dönemi'nin en çok konuşulan baskı ve kitlesel ölümler konusuna ışık tutulmuştur.
Ahmet Keser, Ali Gürsoy, Altan Özkil, Bahar Aşcı, Gülhan Çalış Yazgu, H. Bahar Aşcı, Hakan Eren, Hakan Ömer Tunca, İsmail Tokmak, Kemal Eroğluer, Memduh Begenirbaş, Muharrem Tuncay Gençoğlu, Muhittin Imıl, Murat Dikkaş, Osman Can Ünver, R. Dilek Koçak, Rukiye Can Yalçın, Serkan Yenal Strateji ve güvenlikle ilgili her geçen gün artan çalışmalar birçok yeni kavram ve yaklaşımı da beraberinde getirmektedir. Tarih sahnesinde özellikle insan ve toplulukların güvenliklerini sağlamak için daha çok ordular tarafından kullanılmış ve Generallik Sanatı olarak kendine yer bulmuş olan strateji, son zamanlarda sivil kurum, kuruluş ve organizasyonlar için de çok önemli bir kavram hâline gelmiş ve geleceğe ilerlemede izlenen bir yol olarak görülmüştür.
Ulusal ve makro çerçevede düşünüldüğünde stratejide ulaşılmak istenen nihai hedef devletler ve örgütler için bekanın sağlanması yani hayatta kalmaktır. Bu amaca ulaşmak için izlenecek stratejinin yani yolun odak noktasında güvenlik vardır. Bu anlamda "strateji" ve "güvenlik", devletler ve örgütler için vazgeçilmez ve önemi tartışılmaz kavramlardır.
Bu kitapta; strateji ve güvenlik ile ilgili temel yaklaşım, felsefe ve teoriler ile son zamanlarda strateji ve güvenlik bağlamında önemi artan güncel konular birlikte ele alınmaktadır. Alanında tecrübeli akademisyenler bir araya getirilerek alanyazına katkı sunması hedeflenen kitapta; strateji ve güvenlik kavramları ile bu kavramlarla ilintili temel ve güncel olan savaş, propaganda, milli güvenlik, milli güç unsurları, kültür, iletişim, savunma yönetimi, savunma yaklaşımları, savunma planlaması ve senaryo analizi, teknoloji, yenilik, siber güvenlik, bilişim sistemleri, istihbarat, risk ve kriz yönetimi ile Türkiye'deki savunma sanayinin durumu ele alınmaktadır.
Bilal Karabulut Strateji kavramı, yüzyıllardır karar alma mekanizmaları içindeki en önemli yapı taşlarından biri olmuştur. Yöntem ve taktik gibi kavramlarla sıklıkla karıştırılan strateji olgusu, temelde etkili düşünebilme becerisidir. Stratejinin bu temel özelliği, sosyal bilimlerin hemen her alanında kullanılan bir kavram hâline gelmesinin en önemli sebebidir. Çünkü bir ticari işletmenin, siyasi partinin, askerî kurumun ya da devletin başarılı olabilmesi için her şeyden önce stratejik düşünebilme yeteneğine sahip karar alıcıların liderliklerine ihtiyaçları vardır. Bu bağlamda strateji, “başarıya ulaşmadaki düşünsel yol haritası” şeklinde de kavramsallaştırılabilir.
"Strateji" ve "jepolitik" olguları, yazılı ve görsel basında sıklıkla karşılaştığımız hemen her kesim tarafından sıklıkla kullanılan kavramlardır. Bu kavramların ne anlama geldiği ve birbirleri ile benzerlikleri veya farklılıklarının ne olduğu tam olarak idrak edilemediği için ülkemizde bu konuda yaygın bir kavram kargaşası yaşanmaktadır. Bu kitap, alandaki önemli bir boşluğu doldurmakta ve yirmiden fazla üniversitede ana ders kitabı olarak okutulmaktadır. Strateji ve jeopolitik olgularıyla ilgili kavramsal haritalar, tarihsel süreçler, temel düşünürler ve teoriler, bu kitapta kapsamlı bir şekilde analiz edilmektedir.
Emine Akçadağ Alagöz 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Asya ülkelerinin -başta Çin olmak üzere- kaydettiği ekonomik yükseliş, dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin bu coğrafyaya kaymasını ve 21. yüzyılın Asya yüzyılı olarak değerlendirilmesini beraberinde getirmiştir. Söz konusu değişim, bölge güvenliğine, bölgesel güç mücadelesine ve bölge ülkeleri ile küresel aktörler arasındaki ilişkilere odaklanan akademik çalışmaları önemli ölçüde artırmıştır. Bununla birlikte agresif tutumu, tehditkâr söylemleri ve nükleer programı sebebiyle bölge güvenliğine etkisi yadsınamaz bir ülke olan Kuzey Kore'ye ilişkin Türkçe literatürdeki eserler yeterli olmaktan uzak bir görüntü sergilemektedir.
Mevcut çalışmalar ya Kuzey Kore'nin nükleer silah programının tarihine odaklanmakta ya ABD ve Çin'in Kuzey Kore'ye yönelik politikalarını ele almakta ya da Juche ideolojisinin nükleer güç olma tercihindeki rolünü irdelemektedir. Bu kitap, Kuzey Kore'nin nükleer güç olma politikası açısından stratejik kültürün açıklayıcı bir yaklaşım olduğu varsayımından hareketle, Kültürel Topografya Analitik Çerçeve yöntemini kullanarak Kuzey Kore'nin nükleer silahlanma tercihini belirleyen kültürel unsurları saptamayı hedeflemektedir. Nükleer silahlanma sürecine dâhil olan karar alıcıların düşünce ve davranışlarını etkileyen kültürel unsurların kimlik, değerler, normlar ve algısal mercek özelinde tanımlanmasının ardından Kuzey Kore'nin nükleer silah programına yönelik olarak hangi dış politika araçlarının kullanılabileceği saptanmaktadır.
Peter Trim and Yang, Im Lee Siber tehditler, toplumun her kesimi için kalıcı bir tehdit hâline gelmeye başlamıştır. Bu nedenle, siber güvenliğe bütüncül yaklaşımın altında yatan mantık, toplum üyelerinin siber saldırılar ve bunlarla nasıl başa çıkılacağı konusunda daha iyi bilgilendirilmesi ve böylece siber saldırıların neden oldukları zararın önlemesidir. Bu kitap, siber güvenlik yönetimini organizasyonel ve stratejik bir çerçeveye oturtarak okuyucuların zihinsel donanımı için bilgi ve becerilerini geliştirmelerini sağlamayı amaçlamaktadır. Kitap, akademik bir kitleye hitap etmenin yanı sıra konuyla ilgili bilgilerini derinleştirmek ve karşılaştıkları çeşitli siber güvenlik sorunlarıyla nasıl başa çıkabileceklerine dair görüşlerini genişletmek isteyen uygulayıcılara da hitap etmektedir. Kitapta ele alınan ana konular: stratejik siber güvenlik yönetimine giriş; stratejik siber güvenlik yönetimi ve paydaş yaklaşımı; hükûmet, endüstri ve toplum ayrımı arasında köprü kurmak; stratejik siber güvenlik yönetimi ve stratejik istihbarat; tehdit belirleme ve risk değerlendirmesi; yönetişim ve uygunluk karar verme; iş sürekliliği yönetimi; dayanıklılık politikası ve planlaması; entegre güvenlik ve risk yönetimi iletişim stratejisi; örgütsel öğrenme, değişimi yönetme ve güvenlik kültürü; siber güvenlik yönetimi ve siber güvenlik farkındalık programı.
M. Serdar Erbaş Küreselleşen dünyada kamu kurumları ve bütün olarak kamu yönetimi, kamu hizmetlerini mümkün olan en verimli ve etkin şekilde sunmaya çalışırken ülkede bulunan ya da uluslararası nitelikli kurum ve şirketlerle rekabet hâlindedir. Kamu kurumlarının sunduğu kamu hizmetinin ve ürünün rakipleriyle rekabet edebilecek düzeyde kalitesinin artırılması ile kamu kurumlarının, kamu hizmetinin ve kamusal ürünün markalaşması kamu yönetiminin gündemine girmektedir. Piyasada stratejik yönetim yaklaşımı ile kamu kurum kuruluşlarının rekabet gücünü artırarak gerekli rekabet ortamını sağlayamaması hâlinde özel sektör kuruluşlarının tekelleşmesi ya da oligopolleşmesi durumu ortaya çıkabilir ki bu durum kamu yönetimini ve ekonomiyi olumsuz etkileyecektir. Bu nedenle kamu yönetiminin hem ülkedeki özellikle yerli ve millî firmaların kalite yönetimi ve markalaşma sürecini desteklerken kendi bünyesinde kamu kurumları ve kuruluşları bünyesinde de markalaşma çalışmalarını desteklemesi önemlidir. İşte bu nedenlerle bu kitap, stratejik yönetim bağlamında kamu yönetiminin, kamu kurumlarının, bir bütün olarak ülkenin, kentlerin, üniversitelerin markalaşmasını kavramsal olarak ve uygulama örnekleri ile ortaya koymaktadır. Bu yönüyle kitap kamu yöneticisi ve çalışanları ile bilimsel çalışma yapan akademisyenler için kaynak bilimsel kitap niteliğindedir.
Konu Başlıkları:
• Marka ve Markalaşmanın Kavramsal ve Kuramsal Çerçevesi
• Türk Kamu Yönetiminde Kamu Kurumları ve Şirketlerinin Markalaşması, Markalaşmanın Teşviki
• Dünyada Kamu Kurumlarında Markalaşma
• Stratejik Yönetim ve Kamu Kurumlarının Markalaşması
Nizamettin Doğar Strateji geliştirme ve stratejik planlama, devleti de kapsayan hemen her kurum için orta ve uzun vadeli hedefleri gerçekleştirme yolunda bir zorunluluktur. Stratejik yönetimin ana görevi dikkate alındığında, devletlerin de kurumlarıyla birlikte hedeflerini belirlemesi ve belirlenen hedeflere ulaşmak için stratejik yönetim enstrümanlarından istifade etmesi gereği ortaya çıkmaktadır. Buradan hareketle kitap, algının bir stratejik yönetim ve planlama enstrümanı olduğu kabulünden yola çıkarak tasarlanmıştır. Bu ise çalışmanın yönetim bilimi ile sınırlı kalmayarak, tarih, uluslararası ilişkiler ve strateji gibi diğer disiplinlerle de işbirliği sonucunu doğurmuştur.
Kitapta önce tarihsel süreç incelenerek Türkiye'nin Arnavutluk'taki algısının temelleri irdelenmekte ve mevcut algının altyapısı sorgulanmaktadır. Müteakiben Milli Güç unsurları perspektifiyle yapılan saha çalışması verileri üzerinden mevcut algı tespit edilmektedir. Son olarak da stratejik yönetim gözlüğüyle geleceğe yönelik çözüm önerileri sunulmaktadır.
Kitap, sınırlı sayıda araştırmanın bulunduğu Arnavutluk özelinde yaptığı saha çalışması ve sunduğu bilgilerle, “Türkiye'nin nasıl görüldüğü” konusunda planlamacılara önemli veriler sunmaktadır.
Kıymet YAVUZASLAN "Soğuk Savaş döneminde; küresel rakiplerine karşı son derece tutarlı bir strateji belirleyerek başarıya ulaşan ABD, 21. yüzyılın küresel güçleri karşısında aynı tutarlılığı sergilememiş ve her açıdan küresel bir güç olarak tamamladığı 20. yüzyılın ardından Amerikan hegemonyasının 21. yüzyıldaki mevcudiyeti konusunda son dönemde pek çok tartışma gündeme gelmiştir. Özellikle 2008 küresel ekonomik krizinden sonra güç dengelerinde yaşanan değişimlerin ve bunun sonuçlarının öngörülebilmesi gittikçe zorlaşırken, hegemonya kuramının, bu sorunsalı en iyi şekilde açıklayabilecek ve çözümleyebilecek kuramsal yaklaşımlardan biri olduğu savından hareket eden bu çalışma, Amerikan hegemonyasının, tarihsel arka planını, kaynaklarını, dayanaklarını ortaya koyarken 21. yüzyıldaki durumunu analitik bir bakış açısıyla değerlendirme düşüncesinden doğmuştur.
21. yüzyılda küreselleşme ve bilişim alanındaki gelişmelerin de etkisiyle önceden tahmin edilemeyen sonuçların ortaya çıkması, Amerikan hegemonyasının dünü ve bugününün analizinin tarihsel ve teorik bir bakış açısı ile yorumlanmasının yanı sıra, farklı bir perspektifin de geliştirilmesini gerektirmiştir. Etkili stratejiler oluşturmaya ve elde edilen sonuçları değerlendirerek kontrol etmeye yönelik kararlar almak için kullanılan bir stratejik yönetim analiz yöntemi olarak; SWOT (Strengths, Weaknesses, Opportunities, Threats) analizinin, Amerikan hegemonyasının geleceğinin analizi için kullanılması ile 21. yüzyıldaki durumuna ilişkin öngörülerin ötesine geçilmiştir. Elinizdeki bu kitapta Amerikan hegemonyasının akıbetinin ne olacağına dair yapılan diğer çalışmalardan farklı olarak stratejik yönetim penceresinden bakılmış ve 21. yüzyıl Amerikan hegemonyasının anlık fotoğrafı çekilmiştir."
Ayşegül Kanbak, Bilge Hamarat Yalçın, Cihan Necmi Günal, Fatih Akbulut, Günay Gönüllü, İrem Nart, Makbule Şiriner, Müslüm Yıldız, Nahide Işıl Çetinkaya İstikbal, Nihal Şirin Pınarcıoğlu, Özkan Filiz Hayatın sürekliliği ve tüm canlılar için önemli bir kaynak olan su ile ilgili politikaları ele alan çalışma, okuyucularına bu politikalarda su hakkı, su güvenliği ve su yönetişimi konularını sunmaktadır. Su güvenliğinin sağlanamaması, suya erişimin önündeki engeller ve suyun korunması alanlarında dünyada ve Türkiye'de mevcut güncel sorunların sunumu yapılmaktadır. Çalışmada, bu sorunların nasıl çözülebileceği konusunda OECD tarafından ortaya konulan ve “su yönetişimi” olarak da ifade edilen çerçeve üzerinden somut uygulamalar paylaşılmaktadır. Bu çerçeve; su hakkı, su güvenliği ve suyun korunması alanlarında yukarıdan aşağıya bir idareciliğin olmamasını ve mümkün olan tüm paydaşların bu sürece dâhil olması gerektiğini bizlere söylemektedir.
E. Selcen Darçın, Hamza Saraçoğlu, İbrahım Çakır, Murat Alkan, Murat Darçın, Murat Madenüs, Rifat Serav İlhan, Yusuf Küçükbaşol Bu kitap, kriminoloji ile suçla ilgili perspektifler ve fikirler arasındaki boşluğu kapatmaktadır. Biyolojik, psikolojik ve sosyolojik faktörlerin suç sebeplendirmede, suçu önlemede ve azaltmada nasıl uygulanabileceğine dair yaklaşımlar sunar. Kriminoloji öğrenmek isteyenler; suç kavramını ve çeşitli suç ve kriminoloji teorilerini anlamalıdır. Suçun azaltılması için uygun politikayı düzenlemek veya var olan politikayı değişen senaryoya göre geliştirmek için politika yapıcılar, bu teorilerin yardımıyla durumu analiz etmelidir. Bu kitap, suç sebeplendirme yaklaşımlarının analitik bir özeti olarak tasarlanmıştır. Kriminolojik teorilerin nasıl oluşturulduğunu ve teorisyenlerin fikirlerinin genel teorik çerçeveye nasıl katkıda bulunduğunu gösterir. Okuyucuya kriminoloji teorisine ilişkin kapsamlı bir genel bakış sunar. Kriminoloji teorisine güncel bir giriş sağlayan bu kitabın birincil amacı, hem lisans hem de lisansüstü öğrencilere, suç ve suç kuramlarının nispeten kısa ama kapsamlı bir perspektifini sunmaktır. Bazı kitaplar yalnızca bir veya birkaç teorik perspektife odaklanır ve böylece suç teorisinin zengin çok disiplinli niteliğini gözardı eder. Örneğin, birçok kriminoloji kitabı yalnızca sosyolojik teorileri ortaya koyar veya diğer teorileri saptırır. Suç Sebeplendirme Yaklaşımları, çeşitli önemli kriminolojik teorileri tartışan kitaplardan biridir. Belli başlı tüm suç teorilerini ele alan, kapsamlı ve disiplinler arası bir yaklaşım sunan bu kitap, okuyucularına suç kuramlarını anlamak için yeterli bir yol gösterecektir.
Öner Solak “…Çocuklar, hangi ortamda, hangi çevrede, niçin, nasıl, hangi nedenlerle, hangi suçları işliyorlar; kendilerine verilen cezalar onları nasıl etkiliyor? Bu ve benzeri sorulara kriminolojik, sosyolojik ve psikolojik açılardan yanıt verilmesi gerekir. İşte Dr. Öner Solak, “Suça Sürüklenen Çocuk Olmak” kitabında bu soruların yanıtlarını araştırıyor. Bu kitap, yalnız çok zengin kaynaklardan yararlanarak yapılmış teorik bir inceleme değil; onun yanında suça sürüklenmiş, yargılanmış, hüküm giymiş, denetimli serbestlikten yararlanarak ceza infaz kurumundan çıkmış yirmi çocuk hükümlüyle Adalet Bakanlığının izniyle ayrı ayrı yaptığı görüşmelere dayalı bir araştırmanın sonuçlarını da bir araya getiren bir eserdir.”
Prof. Dr. Hikmet Sami Türk
Mustafa Limoncu Çalışmada infaz hukukunun temel kavramlarına yer verilmiştir. İnfazın amaçları aktarılmış ve bu amaçlar suça sürüklenen çocuklar bakımından özellikle tartışılmıştır. Adli istatistikler yıllara göre değerlendirilmiştir. Kitapta yeri geldikçe uluslararası hukuka atıf yapılmıştır.
Ahu Tunçel, Ayşegül Sili, Cem Şafak Çukur, Cenk Özdağ, Gökhan Gökulu, Güncel Önkal, Halime Ünal, Hümeyra Doğan, Manuel Knoll, Nurgün Oktik, Osman Sümer, Özgür Sarı, Şahin Torun, Şükrü Bilgiç Suç her yerde ve anlaşılmaya çalışılmakta; ceza uygulamaları ise halen tartışılmakta ve ortak bir vicdan yaratılmaya çalışılmaktadır. Çok yönlü ve pek çok etmene bağlı olan suç olgusu ve suçun tanımı ile birlikte değişen ceza uygulamalarını anlamak, analiz etmek için, disiplinler arası bir yaklaşıma ihtiyaç duyulmaktadır. Suçun sosyolojisini ve cezanın felsefesini ele alan bu kitapta; felsefeci, sosyolog, hukukçu olan çeşitli akademisyenlerin farklı bakış açıları farklı konularla yer almaktadır. Bu kitap, yalnız sosyoloji ve felsefe bölümlerinde değil, hukuk fakültelerinde de hem lisans hem de lisansüstü zorunlu ve seçmeli derslerde okutulabilecek ve bu alanlarda araştırma yapanlara kaynak teşkil edebilecek niteliktedir.
Burçak Özkan, Güncel Önkal, H. Nermin Çelen, Halil İbrahim Bahar, Halime Ünal, Hümeyra Doğan, Narin Bağdatlı Vural, Nurgün Oktik, Özgür Sarı, Tülin Günşen İçli, Verda İrtiş Suç ve cezanın sosyolojik ve felsefi boyutlarının farklı disiplinlerce incelendiği birinci kitabın ardından bu ikinci kitapta, suç ve ceza alanında gerçekleştirilen araştırmalarla alana daha derinden bakılması amaçlanmaktadır.
Kitapta yer alan bölümlerdeki araştırmalar, bir projeden ya da yazarın belli bir metodoloji ile hareket ettiği çalışmalarından bir özet olarak değerlendirilmelidir. Günümüzde, hukuk disiplini dışında suç ve ceza olgularına yönelik bilimsel bakış açılarına duyulan ihtiyaç hâlen devam etmektedir. Disiplinler arası yaklaşımla ele alınan suç ve ceza olguları, ülkemizde hâlâ şekillenmekte ve tartışılmakta olan ceza pratiklerini ve uygulamalarını da yönlendirecektir. Suçun toplumsal düzeyde artan etkisi, suça yönelik toplumsal korkuların yoğunlaşarak devam etmesi hem ülkesel hem de küresel boyutta terör olaylarının artması, risk toplumunda yaşamanın getirdiği belirsizlikler, önleyici politikaların ve etkin ceza-infaz pratiklerinin nasıl olması gerektiği konusunda çok yönlü bir bakış açısı ihtiyacını doğurmaktadır. Bu kitaptaki çalışmaların sözü edilen ihtiyaca bir nebze de olsa cevap vermesi umuduyla.
Yücel Barakazi İnsanlık tarihi kadar eski olan göç olgusu, küreselleşmenin etkisiyle mal ve hizmetlerin, sermayenin; gelişen teknoloji aracılığıyla bilginin hareketliliğinin artması sayesinde ise insanların daha iyi bir yaşam sürdürebilecekleri bölgelere/ülkelere göçünü daha da mümkün hâle getiren bir sistem ortaya çıkarmıştır. Bu bağlamda göç olgusu, tek ve temel muharrik gücü ekonomik imkânlarla sınırlı olmaktan öte daha geniş bir bakış açısıyla yaşamın tüm alanlarını içine alan geniş ve kapsayıcı bir boyut kazanmıştır.
Bu noktadan bakıldığında göç; bireylerin iyi fırsatlar arayışının da ötesinde farklı sosyoekonomik ve jeopolitik süreçlerin bir tür bileşkesi olarak ortaya çıkmakta, somutlaşmaktadır. Ulus devletle birlikte göç ve göçmen konuları ön plana çıkmış; uluslararası çok boyutlu bir olguya dönüşmesi sonucu da üzerinde uzlaşının pek de sağlanamadığı ve bu nedenle de tek disiplin çerçevesinde ele alınamayacak bir boyuta varması, göç olgusunu interdisipliner bir araştırma alanı olarak öne çıkarmıştır.
Bu çerçeveden bakıldığında Suriye göçü; ahlaki, coğrafi, demografik, ekonomik, hukuki, kültürel, siyasi, sosyopsikolojik ve sosyolojik bir fenomen şeklinde somutlaşmaktadır.


Ülküm Gözde Gündoğdu Suriye Türkmenleri, Suriye coğrafyasında yaşayan kadim halklardan biri olarak yedinci yüzyıldan itibaren bölgede varlık göstermektedir. Suriye topraklarında bin yılı aşkın süredir temel unsur olarak bulunan Türkmenler, tarihsel seyir içerisinde önce Fransızların akabinde Arap milliyetçiliğinin ve devamında ise Baas Partisinin yoğun baskı, tecrit ve asimilasyon politikalarına maruz bırakılmıştır. Suriye’de 2011 yılının Mart ayında başlayan Arap Baharı süreciyle, bölgedeki varlıkları yeniden dünya gündemine çıkan Türkmenler, iç savaş süreci içerisinde rejim ve müttefiklerinin uyguladıkları politikalar ile zorunlu bir göçe tabi tutulmuştur. Bu bağlamda, “Suriye İç Savaşı ve Suriye Türkmenleri” isimli çalışma, Suriye Türkmenlerinin iç savaş sonrası süreçte içerisinde bulundukları koşulları tarihsel bir perspektif ile ortaya koyarak Suriye Türkmenlerinin tanınmasına katkı sağlamak ve uluslararası platformlarda siyasi bir aktör olarak göz ardı edilen Türkmenlerin varoluş mücadelesinin temel eksiklerini akademik bir çalışma etrafında toplayarak analiz etmeyi amaçlamıştır. Kitap, genel hatlarıyla Suriye genel tarihi, Arap Baharı süreciyle başlayıp belirgin bir iç savaşa evrilen Suriye İç Savaşı’nın tarihsel gelişimi ve Suriye Türkmenlerinin iç savaş sürecindeki askerî, siyasi ve kültürel gelişmelerinin incelenmesi ve yeknesak hâlde okuyucuya sunulması amacıyla hazırlanmıştır.
Ömer Çona Vekâlet savaşı, siyasi/ekonomik çıkar amacıyla bölgesel ihtilaflara müdahil olan üçüncül devletlerin, çatışmaların seyrini perde arkasından piyonlar aracılığıyla belirlemesi olarak özetlenebilecek bir savaş konseptidir. Bu konseptte devletler, uluslararası hukukun etrafından dolaşarak çıkarlarını doğrudan askerî müdahaleler yerine yabancı savaşçılar, özel askeri şirketler, terör örgütleri gibi devlet dışı aktörleri kullanarak korumaya çalışmaktadır. Vekâlet savaşı, günümüzde bir yandan istikrarsızlık ve iç savaşlarla anılan, bir yandan da devletlerin çıkarlarının çatıştığı ekonomik ve jeopolitik değeri ile ön plâna çıkan bölgelerde uygulanmaktadır.
Bu kitapta; Arap Baharı sonrası bir iç savaşa sürüklenen Suriye’de, Orta Doğu’yu şekillendirmek isteyen bölgesel ve küresel güçlerin rekabeti, vekâlet savaşı konsepti özelinde izah edilmeye çalışılmıştır. Zira yerel, etnik, mezhebi ve siyasi nedenlerle parçalanan gruplarla, bunları kullanan devletler arasındaki ittifak ve bloklaşmalar, bölgesel ve küresel çatışma alanları arasında bir bağlantı oluşturmuştur. Böylece Suriye özelinde Orta Doğu’daki bölgesel çatışma, uluslararası alandaki çatışmayla iç içe geçmiştir. Bu bağlamda Suriye’deki iç savaş ortamının hem oluşumunda hem de uzamasında, rejim ve muhalefeti destekleyen ülkelerin payı bulunmaktadır. Zira Suriye jeopolitiğinin ekonomik, askerî ve kültürel değeri, büyük güçlerin bölgesel politikalarına temel teşkil etmektedir. Bu bağlamda vekâlet savaşı konsepti, söz konusu devletlerin sahada hamle yapmasında elini rahatlatan bir faktör olurken, aynı zamanda Suriye’deki iç savaşın derinleşmesine ve krizin sınır aşan bir fenomene dönüşmesine neden olmaktadır.
Selda Geyik Yıldırım Bu kitap; iki kadim geleneğin, iki farklı yerelin iki farklı kitlesel göçünü inceleme nesnesi yapmakta, aynı zamanda taşıdıkları benzerliklerden ve yaşanan deneyimlerden yola çıkarak bazı öngörülerde bulunmaktadır. Suriye kaynaklı kitlesel göçlerin Türk toplumunda bulduğu/bulacağı karşılığı ve ortaya çıkan/çıkma potansiyeli olan sorunsal alanları anlamak için İran'da Afganların 43 yıllık deneyimlerinden yola çıkarak Türkiye özelinde bazı sosyal ipuçları bulmayı çabalıyor.
Afganların İran'a yönelik ilk kitlesel göçü 1979 Sovyet İşgali ile başlamıştı. Bu ilk kitlesel hareketlilikte göç eden Afganlar “muhacir” olarak görülmüştü. Sovyet rejiminin zulmünden dolayı göç eden Afganlara İran açık kapı politikası uygulamıştı. İşgal sonrası İran'a göç eden Afgan mültecilerin çoğu, kırsal kesimdendi. İran'da tarım ve inşaat sektörlerindeki ucuz iş gücünün temel kaynağı olmuşlardı. İran'da doğan ikinci ve üçüncü kuşakların çoğunluğu ise Afganistan ile gönül bağı dışında bir bağ kuramamıştı. 1989 yılından itibaren İran'ın Afganlara yönelik politikaları değişmeye ve Afganlar, ekonomik ve sosyal sorunların kaynağı olarak görülmeye başlandı. Muhacir olarak karşılanan Afganlar sonraki süreçte “panahandegan” olarak görüldüler.
Suriyelilerin Türkiye'ye ilk kitlesel göçü 2011 yılında başladı. Bu ilk kitlesel hareketlilikte göç eden Suriyeliler “mazlum Müslüman halk/kardeşler” olarak görülmüştü. Beşar Esad'ın zulmünden dolayı göç eden Suriyelilere Türkiye de açık kapı politikası uygulamıştı. Suriyelilere ensar anlayışıyla yaklaşılmış, dinî temelli bu yaklaşıma Türkiye ve Suriye arasındaki tarihsel bağlar da eklenmişti. Sonraki yıllarda ise insani öncelikler ve dinî hassasiyetlere yurttaşlık hassasiyetleri ve ekonomik unsurlar da eklenmiş hatta bu iki unsurun ağırlığı bugün daha fazla hissedilmeye başlamıştır.
Adem Özer, Ayşe Füsun Arsava, Fatma Taşdemir, Gökhan Albayrak, Hakan Taşdemir, Mehmet Ciğer, Mehmet Dalar, Nilgün Eliküçük, Saadat Rustemova Demirci, Umut Kedikli Suriye, Çatışma ve Uluslararası Hukuk isimli editöryal çalışma, 2011'de Suriye'de başlayan ve hâlâ devam eden bir çok devletin ve devlet dışı silahlı aktörün karıştığı Suriye iç savaşını uluslararası hukuk açısından teorik ve pratik yönleriyle analiz etmektedir.
2014 yılında hilafet ilan eden DEAŞ terör örgütü ile mücadele kazanılmış olmasına karşın Suriye'de barış ve istikrar henüz sağlanamamıştır. Esad rejiminin etkin kontrolünü arttırdığı Suriye, işlevsel olmayan, başarısız bir devlet olarak varlığını sürdürmektedir. Ancak komşu devletler açısından istikrarsızlık kaynağı olmaya devam etmektedir. Bu kitabın amacı; Türkiye'nin ulusal güvenliğini önemli ölçüde etkileyen Suriye İç Savaşı'nın ortaya çıkardığı problemleri uluslararası hukuk perspektifinden ele almaktır ve okuyucuya başka bir kaynaktan kolaylıkla edinemeyeceği bilgi ve analizleri kapsamlı bir şekilde sunmaktır.
Hakan Ömer Tunca Göçlerin nedenleri, içinde bulunulan zamanın şartlarına uygun sürekli değişse de kabileler arası anlaşmazlıklar, iç savaşlar, ülke işgalleri, ulus devlet yapısının bozularak sınırların değişmesi, din ve millet ayırımları, siyasal sistemlerin değişimi, insan hakları ihlalleri, salgınlar, nüfusun artması, dünya coğrafyasındaki yer üstü ve yer altı kaynakların dengesiz dağılımı ile kışların sertliği ve kuraklığın artması yani iklim değişiklikleri, kıtlık, teknolojinin gelişimi gibi sebepler, hayatlarından endişe duyan insanların doğdukları ve büyüdükleri yerleri bırakarak farklı sosyokültürel özelliklere sahip başka coğrafyalara zorunlu olarak göç etmelerini sağlamıştır. Yakın tarih, bu hareketlerin şiddet olayları ve silahlı çatışmalar ile anılarak azalmaktan ziyade yaygınlaştığını, çeşitlendiğini ve artış gösterdiğini işaret etmektedir.
Suriye Arap Cumhuriyeti; yaşadığı iç savaş ile ülke içine ve dışına 2011'den itibaren vatandaşlarını göç etmek zorunda bırakmıştır. Türkiye Cumhuriyeti; sınır komşusu olması ve açık kapı politikası ile göçmenlerin durağı hâline gelmiştir. Göçlerle şekillenmiş Anadolu coğrafyasında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, bu kitlesel zorunlu göçe ve göçmenlere karşı değişik algılamalar içerisine girmiştir. Bu çalışmada, ülkemizde misafir olan geçici koruma altındaki Suriyelilerin Türk toplumunda yarattığı güvenlik algısı, geliştirilen bir anket ile ölçülmüştür. Elde edilen sonuçlar, Gaziantep ve Balıkesir'de yaşayan Türk vatandaşlarının anketin yapıldığı döneme ait algılarına dayanmaktadır. Çalışmanın iki toplumun birbirlerinin düşüncelerini anlayarak, barış ve huzur içerisinde güzel bir geleceğe yürümesine katkıda bulunması temennisiyle...