Kamu Yönetimi ve Uluslararası İlişkiler \ 14-21
Cansu Can Akca, Zişan Korkmaz Özcan Küreselleşme ile birlikte insan yaşamı, kültürü, giyimi, yemekleri, çeşitli dönüşümlere uğramış, artık hızlı bir yaşam şekli ile birlikte unutulan değerlerin korunması gerektiği anlayışı ortaya çıkmıştır. Pandemi süreci ile halkın doğayı tercih etmesi, toplu hâlde değil bireysel hâlde tatil yapma istekleri nüfusun az olduğu alanlar olarak karşımıza çıkan Sakin Şehirlere yönelmeye sebep olmuştur. Bu süreçte Sakin Şehir alanlarında nüfus yoğunluğunun artması, hijyen ve çevre kirliliğine yönelik önlemlerin çoğaltılması her türlü iş birliği hareketini de beraberinde getirmekte, kalkınmaya dair yapılması gerekenleri daha da önemli kılmaktadır. Hem kamu sektörü hem özel sektör hem de sivil toplum kuruluşlarının gerçekleştirecekleri çalışma ve önlemler sürecin daha hızlı atlatılmasında ve bu bölgelerdeki hareketliliğin ortaya çıkarmış olduğu olumsuzlukların önüne geçilmesinde oldukça önemlidir. Sakin Şehir hizmetlerinin kalkınmaya yönelik etkisinin ele alındığı bu kitapta; “Sakin Şehir hareketi”, “sürdürülebilirlik kavramı, sürdürülebilir turizm, sürdürülebilir turizmde yerel kalkınma kavramları ve boyutları”, “dünyada ve Türkiye’de Sakin Şehir uygulamaları”, “Türkiye’de Sakin Şehir olanakları ve aktörleri” konuları ele alınmıştır. Çalışmada, Türkiye’deki Sakin Şehirler arasından Yalvaç’a yönelik olarak halkın Sakin Şehir hizmetlerinin ekonomik, sosyokültürel boyutuna ilişkin beklentileri ve kalkınmaya ilişkin durumlar ölçülmeye çalışılmıştır.
Akademisyenler, öğrenciler ile kamu sektörü, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları gibi uygulayıcılar için kitabın yol gösterici olacağı düşünülmektedir.
Abdulkadir Macit, Abdullah Kahraman, Arife Gümüş, Lütfi Sunar, Murat Çemrek, Muhammed Erkan Karabekmez, Nihat Erdoğmuş, Rahim Acar, Süleyman Güder. Covid-19 salgını dolayısıyla, en açık etkisini günlük yaşantımızda gördüğümüz kritik bir süreçten geçmekteyiz. Bu sürecin kısa ve uzun vadede farklı alanları etkileyecek sonuçları olacağını ya da genel olarak insanlığın gidişatı açısından ortaya çıkması muhtemel bazı gelişmeleri tetikleyerek öne alacağını öngörmekteyiz. Bu bakımdan Covid-19 salgını dolayısıyla bugünlerde yaşadıklarımız, insanlığın evrildiği istikameti
farklı alanlar itibarıyla değerlendirme yönündeki düşünme etkinliğimizi gerçekleştirmek üzere bizi her zamankinden daha acil bir şekilde göreve davet etmektedir. Dokuz makalenin yer aldığı bu kitap Covid-19 salgınının gelecek yıllarda hangi perspektifle gündem edilmesi gerektiğine dair bir birikim oluşturmayı ve bu birikimin akademik çalışmalarda daha yaygın bir şekilde kullanılabilir hâle gelmesine zemin teşkil etmeyi hedeflemektedir.
Tansel TÜRKDOĞAN Bu kitap, bir sanat tarihi kitabı değildir. Kitap, sanat tarihi disiplini metodolojisi ile oluşturulmadığı gibi, sanatın tarihinin “resmi” kronolojisinden çok sanatın “öteki” dinamikleri çerçevesinde algılama pratiği olarak okunmalıdır. Modernizm'in eksik bıraktığı veya ısrarla görmezden geldiği gölge alanlara bakmaya çalışan, sanatı yüzyıllar boyu sadece belirli toplumsal dinamiklerle ve ağırlıklı olarak artistik dinamiklerle okuma ve ifade etme pratiğinin yerine, yeni bir okuma pratiği önerisi niteliği de taşımaktadır. Girilmesi yasak olan, ihmal edilen veya görmezden gelinen alanların, politikanın, ekonominin, sosyolojinin metodolojilerini kullanan, roller çalan, sorgulayıcı bir anlamda zorlayıcı hatta yapısökümcü ve bazen yıkıcı bir tavır ile sanatın seyrini anlama ve anlamlandırma çabasıdır bu kitap.
Bu okumalar bizi nereye götürür? Acaba 'Yeni bir Sanat Tarihi' buradan yola çıkılarak oluşturulabilir mi? Elinizdeki bu kitap, bu tartışma alanlarının, sorularının yanıtları üzerine düşünen bir çalışmadır.
Meltem Özkan Altınöz Modernin sanayileşme ile hayata geçen uluslararası hikâyesinin en iyi takip edildiği alanlardan bir tanesi mimarlık ve şehircilik tarihidir. Sanayi toplumlarının ihtiyaçlarına cevap vermek zorunda kalan mimarlık pratiği sanayileşmeyle birlikte kendi estetik tabularını yıkar. Birçok örnekte gelenekselci tavırlar bir yana bırakılarak yeni malzemeler ve formların peşine düşülür. Kitapta sanayileşen dünya, mimarlık alanında deneyimlenen yenilikler, sanayi ve modern mimarlık kültürünün Türkiye’ye transferi ele alınmaktadır. Ağır sanayi yatırımının hayata geçirilmesinde alınan uluslararası yardımlar incelenmekte, özellikle İngiltere-Türkiye yakınlaşması değerlendirilmektedir. Böylelikle okuyucuya sanayileşmenin Türkiye’ye bütüncül modernist bir yaklaşımın sonucu olarak, Karabük kent örnekleminde deneyimlendiği üzere, modern kent argümanları ve mimari kültürüyle birlikte geldiği aktarılmaktadır.
Alpaslan ÖZERDEM Eski savaşçıların silahsızlandırılması, terhisi ve topluma yeniden entegrasyonu (STyE) uluslararası barışinşası uygulamalarının temel prensiplerinden ve aşamalarındandır. Öyle ki barışinşasının başarısını veya başarısızlığını anlamak için ilk bakılan kriter söz konusu savaşçıların silahsızlandırılıp topluma entegre edilebilme dereceleridir. Savaştan etkilenmiş ülkelerde çatışmanın sonlandırılması ve düşmanlıkların dindirilmesi beraberinde, normal bir hayat sürdürmek için gerekli imkan ve yeterliliklerden yoksun eski savaşçı yığınları getirmektedir. Bu eski savaşçıların silahsızlandırılarak topluma kazandırılmaları konusunda gösterilen başarısızlıklar çatışmanın yeniden alevlenmesine kadar gidebilecek sonuçlar doğurabilmektedir. Bu noktada StyE tüm barışinşası çalışmalarında üzerinde çokça durulan bir aşama olmaktadır. Elinizdeki bu kitap da konuyu Afganistan, Kosova, El Salvador ve Sierra Leone örnek olayları çerçevesinde planlama, uygulama ve etkinlilik noktalarında karşılaştırmalı olarak incelemekte ve çıkarılabilecek dersleri ortaya koymaktadır. Konunun Türkiye açısından önemine binaen kitap İngilizce aslından Türkçeye çevrilmiştir.
Ali Gök, Bezen Balamir Coşkun, Çağla Mavruk, Fahriye Yıldız, Gizem Bilgin Aytaç, Göksel Türker, M. Cevat Yıldırım, Taner Akçacı, Uygar D. Yıldırım Savaş çalışmalarının erken dönemlerinden itibaren savaşla ilişkili olduğu ileri sürülen toplumsal yapılar, siyasi düzenler, ekonomik sistemler, teknolojik yetenekler, güvenlik paradigmaları büyük dönüşümler geçirdi ve geçiriyor. Diğer yandan savaşın mekânının algılanışı, medya, toplumsal cinsiyet ve hukuk kuralları gibi günlük yaşamın çeşitli yüzleriyle de ilişkisi olduğuna şüphe yok. Bununla birlikte bütün bu alanların ve bunları ele alan disiplinlerin hiçbiri savaşı anlamakta tek başına yetkin değil.
Savaş çok boyutlu bir olgu. Bu nedenle onu anlamaya yönelik yaklaşımlar da çok boyutlu olmalı. Bu noktadan hareketle savaşı kavramayı amaç edinen her çalışmanın olabildiğince kapsayıcı bir şekilde disiplinlerarası nitelikte olması gerektiğini düşünüyoruz. Tek boyutlu analizler yerine ancak siyaset, ekonomi, teknoloji, hukuk, medya, toplumsal cinsiyet, mekân ve güvenlik alanlarının tümünü birden kapsayan bütüncül bir yaklaşım, savaşı anlamakta faydalı olabilir. Bu derleme, savaş çalışmalarına böyle bir disiplinler arası yaklaşım getirmek amacıyla oluşturuldu. Savaşı anlamak için bu kitapta ortaya konulan çabanın yeterli olmayacağına hiç şüphe yok. Dolayısıyla bu derlemenin katkısı, savaşı anlamaya çalışan her bir disipline, komşu disiplinlerden yeni çerçeveler açmak, yeni bakış açıları kazandırmak olabilir ancak. Zira savaşa dair belki de en somut bilgimiz onu hâlâ yeterince anlayamadığımızdır.
Alper Ekmekcioğlu “Blackwater Başçavuş ise MPRI General’dir.” (Trifkovic)
“Ücretlerimizin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, hapishanede yaşamayı deneyin.” (Executive Outcomes)
“KBR şirketi ortaya çıktığında, birlikler sıcak duş alacaklarını, temiz tuvalet kullanacaklarını ve satranç oynayabileceklerini bilmektedir.” (Chatterjee)
“Eğer Executive Outcomes’u istiyorsanız, MPRI’i istemiyorsunuz demektir.” (Harry Ed. Soyster)
“Bir çek yaz ve savaşı bitir.” (Doug Brooks)
“Şirket savaş ya da barış durumuna kendi inisiyatifi ile karar verir; herkes için adaleti sağlar; …koloniler kurar, tahkimatlar oluşturur…” (Universal Dictionary’nin Hollanda Doğu Hindistan Şirketi Hakkında Yorumu)
“Para yoksa İsviçreli de yok” (Anonim)


Abdullah Soydemir, Ahmet Erciyas, Ali L. Karaosmanoğlu, Alparslan Uluhan, Arif İlker İpekci, Aura Codreanu, Bedriye Cicioğlu, Cristina Antonoaie, Ebru Caymaz, Fahri Erenel, Göksel Korkmaz, Güngör Şahin, Halil Özçay, Halim Yurdakul, Haluk Korkmazyürek, M. Cem Oğultürk, Mehmet Özkan, Mehmet Seğmenoğlu, Murat Yalçıntaş, Mustafa Kemal Topcu, Orhan Sezgin, Özhan Eren, Sina Kısacık, Tarık Ak, Tolga Öz Savunma planlaması; ülkenin bekasını sağlamak, milli hedeflerini elde etmek ve milli menfaatlerini korumak maksadıyla savunmaya ayrılan kaynakların en etkin ve verimli kullanımını gerçekleştirmek üzere kaynak, silahlanma ve lojistik planlaması temel faaliyetlerinden oluşan bir süreçtir. Bu süreci planlamakla görevli olanlar, bir yandan tehdit değerlendirmesindeki belirsizliği göz önünde bulundururken diğer yandan giderek artan mali kaynak baskısı altında karar vermek durumundadırlar. Optimum savunma düzeyinin sağlanabilmesi için devletler, savunma ihtiyaçlarını savunma planlaması adı verilen sistematik bir süreç içinde gidermektedir. Savunma harcamalarına ayrılan payların tartışma konusu hâline geldiği günümüzde, en az maliyetle en çok güvenlik tesisi en önemli hedef hâline gelmiştir. Bu kitap ile savunma kaynaklarının planlanması ve yönetiminde yeni yaklaşımlar da dikkate alınarak sürecin nasıl etkin ve verimli bir şekilde yürütülebileceği ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Atakan Atalay, Aygün Altundaş, Aytekin Cantekin, Beste Desticioğlu Taşdemir, Bilal Özden, Burak Beyaz, Çağrı Erdemci, Göksel Korkmaz, Hakan Ayhan Dağıstanlı, Hakan Dilek, Hakan Ömer Tunca, Kemal Eroğluer, Kemal Gürol Kurtay, Memduh Begenirbaş, Merve Asiloğulları Ayan, Muhammed Serkan Pasinlioğlu, Muhammet Gürsal, Mustafa Bekmezci, Mustafa Kemal Topcu, Neslihan Kavalcı Canbuldu, Niyazi Gümüş, Olcay Okun, Pınar Fayganoğlu, Rukiye Can Yalçın, Savaş Yıldız, Serhat Çakır, Suat Gürbüz, Tuğrul Oğuzhan, Wasim Ul Rehman Varlığını sürdürmek için güvenli bir ortam, bireyler için olduğu kadar devletler için de hayati bir öneme sahiptir. Devletler, iç ve dış tehditlere karşı savunma mekanizmaları geliştirmek ve güvenli bir ortam yaratmak için savunma yönetimi konusunda ciddi bir kaynak ayırmaktadır. İyi bir savunma yönetimi, konsepte göre ihtiyaçların belirlenmesi, bu ihtiyaçların; planlanması, programlanması, bütçelenmesi ve tedarik edilmesi ile gerçekleştirilmektedir. Bu faaliyetlerin, birlikte ve bütünleşik bir şekilde ele alınması gerekmektedir. Savunma tedarikinin ve savunma lojistiğinin bilimsel bir yöntemle ele alınması ve incelenmesi, savunma yönetiminin başarılı olmasını sağlayacaktır. Alanında ilk olma özelliği taşıyan bu kitapta; savunma tedariki ve lojistiği, savunma tedarik yaklaşımları ve savunma tedarik stratejileri ile savunma tedariki uygulamaları hakkında bilgi verilmiştir.
Abdusselam Sağın, Adem Başpınar, Ali Arı, Alper Akpınar, Ayşenur Topcu, Aytekin Cantekin, Bulent Yılmaz, Cem Barlas Arslan, Goksel Korkmaz, Kemal Eroğluer, Mahir Terzi, Mehmet Hanefi Topal, Mehmet Şahin, Memduh Begenirbaş, Metehan Topsakal, Muhammad Nadeem, Mustafa Bekmezci, Mustafa Kemal Topcu, Necmettin Celik, Raif Cergibozan, Semih Ozen, Serkan Yenal, Ufuk Bal, Unal Cağlar, Wasim Ul Rehman, Yunus Ozcan Son dönemde yakından takip edilen savuma ve güvenlik ekonomisi, dünya üzerinde mevcut doğal kaynaklar ve doğal kaynakların durumları, bilimsel ve teknolojik gelişmeler, küresel aktörler ve uluslararası arenada yaşanan gelişmeler ile birlikte dikkat çeken ve üzerinde çalışılan bir alan hâline gelmiştir. Kamusal bir hizmet olan güvenliği sağlamanın temel unsuru olan savunma gücü, ekonomi ile yakından ilişkili bir kavramdır ve bağımsızlığın, ülkenin ve milletin bekasının temelini oluşturmaktadır. Ülkelerin jeopolitik konumu yanında sahip olduğu savunma sanayi özellikleri, uyguladığı savunma sanayi politikaları ve bu politikaların sosyoekonomik dinamikleri, savunma harcamalarının etkinliği ve ekonomi üzerindeki etkileri, silahlanma yarışı ve silahsızlanma süreci, çatışma, savaş ve terörizmin sosyoekonomik ve politik dinamikleri gibi pek çok konu savunma ekonomisi alanında incelenmektedir.
Sınırlı sayıda kaynağın olduğu savunma ve güvenlik ekonomisi alanına katkıda bulunmak, alanının temel unsurlarını açıklamak, ekonomi ve güvenlik kavramlarını disiplinler arası bir yaklaşımla incelemek amacıyla hazırlanan bu eserin; araştırmacılara, savunma ve güvenlik ekonomisi alanında çalışanlara ve bu alana ilgi duyanlara katkı sağlaması beklenmektedir.
A.Gamze Aytekin, Arif Bel, Arzu Uğurlu Kara, Aslı Duman, Ayhan Biber, Aysun Doğan, B. Kağan Aktürk, Büşra Dündar, Cengiz Çoban, Çağatay Mirgen, Çağdaş Akif Kahraman, Emre Danışman, Emre Ekin, Erol Işıkçı, Kadir Aktaş, Kubilay Baş, Memduh Begenirbaş, Muhammed Serkan Pasinlioğlu, Mustafa Kemal Topcu, Mümin Dündar, Necmettin Çelik, Orhan Çömlek, Orhan Özcan, Sercan Edinsel, Suat Gürbüz, Süleyman Emir, Tuğrul Tekin Tunalılar, Uzay Özder, Yusuf Tepeli Savunma yönetimi, bir ülkenin veya bir organizasyonun güvenliğini sağlama, toplumun ve kaynaklarının korunmasını temin etme, kriz durumlarına karşı hazır olma ve ulusal veya uluslararası tehditlere karşı savunma stratejilerini planlama sürecidir. Bu, bir toplumun istikrarını ve ulusal çıkarlarını koruma açısından kritik bir rol oynar ve güvenliği sağlamak için politika, teknoloji, askerî planlama ve diplomasi gibi bir dizi disiplini içerir. Savunma yönetimi, bir ülkenin veya organizasyonun sürdürülebilirliği ve güvenliği için temel bir unsurdur. Bu nedenle savunma yönetiminden sorumlu her kuruluş, yerinde ve zamanında etkin kararlar alabilmek ve uygulayabilmek için çok çeşitli savunma planlamalarına ihtiyaç duymaktadır. Savunma yönetimi konusundaki bilgi ve tartışmalara katkıda bulunan bu çalışma, okuyucularına disiplinler arası iş birliği ve yaratıcı düşünme yolunu göstermektedir.
Savunma Yönetimi: Disiplinler Arası Bir Yaklaşım isimli bu kitap, modern savunma stratejilerini farklı perspektiflerden incelemiştir. Yazarlar, güncel tehditler ve karmaşık güvenlik zorlukları karşısında savunma liderlerinin ve politika yapıcılarının nasıl etkili bir şekilde hareket edebileceğine katkı sağlamaktadır. Bunun yanı sıra bu kitap, okuyuculara savunma stratejileri oluştururken karşılaşabilecekleri önemli konuları anlamalarına yardımcı olurken gelecekteki tehditler ve teknolojik gelişmelerin nasıl ele alınacağını tartışmaktadır. Yazarlar, güncel olaylardan örnekler sunarak savunma yönetiminin karmaşıklığını ve önemini vurgulamaktadır.


Ahmet Barış Solmaztürk, Alper Gürer, Demet Özkavak Bilginoğlu, Emrah Özdemir, Erdem Erciyes, Fatma Korkmaz, Gamze Ebru Çiftçi, Gökhan Çapar, Kemal Olçar, Özkan Leblebici, Ramazan Aslan, Savaş Mutlu, Serkan Yenal, Vasfiye Çelik, Zeynep Ece Ünsal Devlet yönetimi kendi meşruiyetini sağladıktan sonra üretim örgütlenmesi ve güvenlik konularında değişen ve gelişen koşullara uyum sağlama yeteneği kazanmıştır. Değişen çevre koşullarına uyum, devletin kendi iç işleyişini, işlevlerini ve geleceğe dönük planlamalarını da etkilemektedir. Bir sistem olarak devlet, olası tehditlerin yapıya etkilerini sınırlandırmak amacıyla güvenlik örgütlenmesini sürekli olarak güncellemekte, üretim örgütlenmesini de çevresiyle rekabet içerisinde güncel gelişmelerle uyumlaştırmaya çalışmaktadır.
Günümüzde devletler, çeşitli asimetrik tehditlerle karşı karşıya kalmaktadır. Bu tehditler, devletleri, karşılıklı etkileşim içerisindeki sayısız faktörün etkili olduğu savunma ve güvenlik konularında düşünmeye, çalışmaya, örgütlenmeye ve önlem almaya zorlamaktadır. Sürecin yönetiminin ve planlamasının önem kazandığı bir yapıda savunma ve güvenlik alanına etkisi olan temel konuların anlaşılabilir kılınması önemlidir. Söz konusu ihtiyaçlardan yola çıkılarak hazırlanan kitabın savunma ve güvenlik alanında eğitim alan öğrencilerin yanında bu konularda çalışma yapan akademisyenlere ve konuya ilgi duyan genel okuyucuya kaynak olması amaçlanmıştır.
Çağdaş Akif Kahraman, Ebru Caymaz, Göksel Korkmaz, Gülhan Çalış Yazgu, Hakan Ayhan Dağıstanlı, Hakan Ömer Tunca, Hasan Yılmaz, Kemal Eroğluer, Kemal Gürol Kurtay, Memduh Begenirbaş, Merve Asiloğulları Ayan, Metin Ocak, Mustafa Bekmezci, Mustafa Kemal Topcu, Oğuzhan Pehlivan, Pınar Fayganoğlu, Rukiye Can Yalçın, Serkan Pasinlioğlu, Sinan Babaçoglu, Süleyman Akbay, Tuğrul Oğuzhan, Volkan Ergül Savunma yönetimi ulusal ve uluslararası literatürde sıklıkla kalkınma, büyüme, ekonomi, güvenlik bağlamında ele alınmış, yeni bir bilim dalı olarak derinleşmeye başlamıştır. Küreselleşme, teknolojideki hızlı değişim, iklim değişikliği, sosyodemografik değişimler, çatışmalar savunma kaynaklarının planlanmasından elden çıkarılmasına kadar olan süreci geleneksel yöntemlerin yanında gelişmeler çerçevesinde ele almayı zorunlu kılmıştır. Bu çerçevede güncel savunma yönetimi yaklaşımları çalışması doğmuştur. Ulusal alanyazındaki gelecek çalışmalara yön vermesini beklediğimiz bu kitabımızda; savunma yönetiminin gelecek perspektifi, postmodern yaklaşımlar, millî güç unsurları, askerî gücün değişimi ve dönüşümü, postmodern dönemde savunma kaynakları yönetimi, stratejik ortaklık ve iş birlikleri, bölgesel oluşumların rolü, kuvvet planlaması, postmodern toplum, sivil-asker iş birliği, sivil toplum kuruluşları, özel askerî şirketler, koruma sorumluluğu doktrini, sürdürülebilirlik, mavi okyanus stratejisi önerisi, teknoloji öngörüsü, yenilik ve nanoteknoloji ile yapay zekâ konularına yer verilmiştir.
Cenker Korhan Demir Terörizmin ortaya çıkışını antik çağlara kadar götürmek mümkün olsa da, bu sorunun akademik çalışmaların konusunu oluşturmaya başlaması ancak 20'nci yüzyılın sonlarına doğru olmuştur. Uluslararası alanda yaygın olarak görülen bu eğilim ülkemizi de etkilemiş, terörizm sorunun anlaşılması ve çözümüne yönelik son yıllarda artan bir şekilde bilimsel anlamda çaba gösterilmeye başlanmıştır. Fakat ülkemizdeki akademik çalışmalarda Türkiye'ye özgü soruna odaklanılarak genel olarak bir terörist örgütün ayrıntılı olarak incelendiği dikkat çekmektedir. Bu kitap, Avrupa ülkelerinde benzeri motivasyonlara sahip örgütlerin neden ortaya çıktıkları ve ilgili ülkelerin bunlarla nasıl mücadele ettiklerini karşılaştırmalı olarak analiz ederek, mevcut yazına katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Sebeplerinden Mücadele Yöntemlerine Etnik Ayrılıkçı Terörizm: PIRA, ETA, PKK başlıklı bu eser, güvenlik ve terörizm alanında çalışan araştırmacılara olduğu kadar konuya ilgi duyan kamuoyunun da faydalanabileceği bir kaynak niteliğindedir.
Aslı Kaya, Aydoğan Kutlu, Barış, Kandeğer, Betül Aydoğan Ünal, Burak Koçak, Burcu Büyükekmekci, Cem Angın, Çağrı Çolak, Damla Mursül, Ezel Altunay, Fatih Güler, Ferda Koç, Hakan Gökhan Gündoğdu, Halil Emre Deniş, Hüseyin Sevinç, Merve Abanoz, Mücahit Bektaş, Naile Erdem, Ömer Faruk Tekin, Selcen Altınbaş Umut, Selçuk Aslan, Tuğba Salman, Zeynep Yıldırım Günümüzün en temel değerlerinin başında demokrasi gelmektedir. Birçok toplumsal, siyasal, ekonomik, demografik sorunun teorik ve pratik temeline inildiğinde demokrasi ile bir nedensellik ilişkisinin olduğu görülmektedir. Bu çerçevede demokrasiyi normatif temele yakınsatma çabasının başarı derecesi, toplumsal refah ve huzurun kademeli olarak artmasına yadsınamaz bir katkı sağlayacağı kabul edilebilir. Demokrasi, Abraham Lincoln'un anlatımıyla ve en temel olarak halkın, halk tarafından, halk için yönetimidir. Bu sürecin tamamlayıcı unsuru ise seçimdir. “Halkın, kendisini yönetmeye talip olanlar arasından en makul olanı tercih ettiği süreç” olarak ifade edeceğimiz seçim kavramı, çok faktörlü ve çok yönlü bir perspektifi zorunlu kılmaktadır. Seçim kavramının pratiğe yansımasında, seçimlerin adil ve dürüst bir şekilde gerçekleşmesinde, seçimin hukuki boyutunu ifade eden seçim hukukunun ayrı ve önemli bir yerinin olduğu bir gerçektir.
Akademik olarak seçim kavramı ise siyaset bilimi, yönetim bilimi ve hukuk biliminin kesişim alanında kalan multidisipliner bir niteliği ihtiva etmektedir. Son yıllarda seçim hukuku ve Yüksek Seçim Kurulu uygulamaları kamuoyundailgi çeken başlıklardan olmasına rağmen seçim hukukunun multidisipliner niteliği sebebiyle seçim hukuku kavramının akademik anlamda ilgi görmediği ve seçim hukuku alanının bakir kaldığı ifade edilebilir. Türkiye özelinde, toplumun makul çoğunluğunda, seçimlerin adil ve dürüst bir şekilde gerçekleştiğine dair bir kanaat mevcuttur. Seçim hukukunun gelişmesi ve bağımsız bir disiplin hâline gelmesi ise bu makul çoğunluğun, nitelik ve nicelik olarak artmasına katkı sağlamakla birlikte demokrasi pratiğinin zenginleşmesine imkân sağlayacaktır.
Bu akademik ve toplumsal farkındalıkla çalışma alanlarından birini seçim hukuku olarak tespit eden bir akademisyenin editörlüğü üstlendiği bu eser, seçim hukuku ile ilgili tüm kavramları ele alma iddiasında olmamakla beraber temel kavramları içermeye gayret etmekte olup seçim hukukunun bağımsız bir disiplin olarak görülmesi yönünde mütevazı bir çabadır. “İç kör hakemlik” sürecinin işletildiği bu eserin; isim, konu ve metot olarak özgünlüğü, izahtan vareste olup, içerik özgünlüğünün sağlanması hususunda titiz bir süreç işletilmiş olup çalışmanın tamamının benzerlik oranının %12 olduğu ifade edilmelidir.
Ahmet Hikmet Zabun Siyasi partiler rolleri gereği demokrasinin, demokratik siyasal hayatın olmazsa olmaz unsurlarındandır. Temsil ettikleri toplumsal kesimlerin çıkarlarını korumak ve iktidar ya da iktidar ortağı olarak toplumsal talep ve beklentileri hayata geçirmek siyasi partilerin hedefleri arasındadır. Siyasi partilerin hedeflerini gerçekleştirebilmeleri seçmenlerin üzerinde herhangi bir baskıya meydan verilmeyen bağımsız bir ortamda, bağımsız yargı denetiminde, şeffaf bir süreçle gerçekleştirilen seçimlerle olanaklıdır. Böyle bir seçim sürecinde eşit koşullarla yapılan kampanyalar da seçim sonuçlarını belirleme açısından önem taşır.
Türkiye’de siyasi partilerin katıldıkları yerel ve genel seçimler, heyecanlı bir kampanya dönemi sonunda gerçekleştirilmekte; seçimler öncesinde ve sonrasında toplumsal kesimler içerisinde tartışmaları da devam etmektedir. 2015 yılında yapılan ve hükûmet kurulamaması nedeniyle tekrar edilen 7 Haziran ve 1 Kasım genel seçimleri de bu anlamda özel bir örnektir.
Kitabın ilk bölümünde siyasal iletişim, seçimler ve seçim kampanyalarına ilişkin teorik bir çerçeve sunulmakta ve devamında 2015 genel seçimlerinde Mmeclise giren partilerin kısa bir tarihçesine yer verilmektedir. Devam eden bölümlerde dört partinin her iki seçimde yürüttükleri kampanya detaylı bir şekilde ele alınmaktadır. Karşılaştırma ve sonuç bölümünde ise seçim kampanyaları ve ortaya çıkan sonuçların bir karşılaştırması ve değerlendirmesi yer almaktadır.
Zeki Öztürk Seçim harcamalarının; denetlenmesi, üst sınırın konulması ve şeffaflığı sayesinde, toplum iktidarda gerçek temsilcilerini görme imkanına kavuşacak, kaynağı belli olmayan sermayelerce demokrasinin satın alınma olasılığı azaltılabilecektir. Dolayısıyla seçimlerde paranın gücü değil, oyların sayısı gerçek iktidarı ortaya koyabilecektir.
Merve Özdemir İrade kavramı birçok disiplin tarafından ele alınan ve günümüzde de bir tartışma alanı olarak varlığını devam ettiren konulardan biridir. Geçmişten bugüne dek insan üzerine düşünmenin bir parçası olarak ele alınan irade, insanın neye göre eylemlerini gerçekleştirdiğini, bu eylemleri gerçekleştirirken özgür olup olmadığı gibi soruların temelinde bulunmaktadır. İnsanın iradesinin var olup olmadığı, varsa mevcut koşullardan bağımsız işleyip işlemediği ise siyasal iletişim bağlamında bu kitapta ele alınmaktadır. İrade kavramını tarihsel bağlamıyla ele alan bu kitap, seçmen iradesinin anlaşılmasında büyük bir rol oynamaktadır. Elinizdeki kitap siyasal alanda “irade” kavramını anlamaya yönelik önemli veriler sunmaktadır.
Erkan Turan DEMİREL, Ahmet YATKIN, Muhammet DÜŞÜKCAN, Neslihan DERİN, Arzu ÇAKINBERK, Mehmet GÜVEN Belediye yönetimlerinin, yeniden seçilerek iktidarlarını sürdürebilmeleri ile vatandaşların memnuniyeti arasında doğrudan bir ilişkinin bulunduğu söylenebilir. Seçmen iradelerini kullanarak belediye başkanlarını iktidara taşıyan vatandaşların, iradelerinde kararlılık kazanmaları isteniyorsa, “beklentileri karşılanan ve memnun edilen vatandaş” özelliklerine bürünmeleri sağlanmalıdır. Kısaca, demokratik rejimlerde ancak yerel hizmetleri halkı memnun edecek düzeyde sunabilen yönetimlerin iktidarda kalmaya devam edeceği ileri sürülebilir.
Bu çalışma, belediye başkanlarının arkasında, kararlı şekilde duran bağlı seçmen kitlelerinin oluşmasına yardımcı olmak ümidi ile “belediye hizmet kalitesi, belediye başkanlarının liderlik tarzları ve seçmen bağlılığı” etkileşimini irdelemektedir. Ortaya konulan sonuçlar ile belediye başkanlarına yeni ufuklar açabilmeleri için aracı olunması olasıdır.
Murat İnan Temsilî demokratik yönetim biçiminin başlıca figürleri olan seçmenler, adaylar ve partiler, siyasetin karmaşık ve kendine has kuralları olan dünyasında nasıl düşünürler ve nasıl davranırlar? Bu temel soruya yanıt vermek üzere hazırlanmış olan bu kitap, 15 alt soru sorup bu soruları çoğu siyaset bilimi araştırmacıları tarafından elde edilmiş ampirik bulgulara dayanarak cevaplıyor. Siyaset biliminin evrensel kurallarını merak eden okuyuculara ve siyaset bilimi öğrencilerine keyifli bir okuma ile birlikte siyaset bilimine yönelik bilimsel bir bakış açısı kazandırmak üzere hazırlanmış bu kitap; seçim sistemleri, siyasi partilerin ve adayların çeşitli kategorizasyonları, siyasette seçen-seçilen uyumu, siyasette uzamsal modeller, siyasetin yeni fay hatları ve siyasette jenerasyon olgusu gibi konuları incelemektedir.
Cânip Kocaoğlu Sünni İslam'ın muhafazakâr ve bağnaz bir kolu olan Selefîlik, çağdaş İslam düşünce anlayışına ters düşmesi ve küresel jeopolitik düzen üzerinde oluşturduğu kaotik etkisi nedeniyle son yıllarda çokça araştırılan bir konu hâline gelmiştir. Başlangıçta, erken İslam döneminin saf uygulamalarına geri dönme arzusunda kök salmış olan Selefîlik, zaman içinde farklı yorumlarla gelişerek bölgesel ve küresel etkilere yol açmıştır. Selefîliğin modern dünyadaki karmaşık rolünü anlamak için tarihsel kodlarını ve bölgesel etkilerini anlamak önemlidir.
Selefîlik anlayışı; tarihsel, kültürel ve jeopolitik faktörlerin etkisiyle bölgelere göre değişir. Suudi kraliyet ailesi ile aşırı muhafazakâr Vahhabi din adamları arasındaki ortaklığın, Selefîliğin küresel alanda yayılmasında önemli bir etkisi oldu. Suudi Arabistan'daki dinî yapı, Selefîlikle benzerlikler taşıyan Vahhabi öğretilerinin yayılmasını destekledi. Suudi Arabistan'ın mali kaynakları; camilerin, dinî okulların inşasına ve Selefî edebiyatın dünya çapında yayılmasına katkıda bulunmuştur.
Bu kitap, Selefîlik inancının tarihsel süreci ve temel bazda doktrinleri hakkında detaylar vermektedir. Suudi Arabistan'ın Selefîlik üzerine geliştirdiği politika, bölge ülkelerinde de etkilerini göstermektedir. Yine bu çalışma Suudi Arabistan'ın dinî ideolojisi olan Selefîliği, rejimi ve hanedanlığı ayakta tutmak için dış politika aracı olarak nasıl kullandığından bahsetmektedir. Özellikle Suudi Arabistan'ın çevresinde Şii Hilali olması ve kendi petrol bölgelerinde Şiilerin yaşaması Suudi rejimi üzerinde güvenlik kaygıları yaratmaktadır. Suudi yönetimi, bu bağlamda, bölgenin güç dengelerine dikkat etmekte ve yaşanan gelişmeleri mezhepsel bakış açısıyla değerlendirmektedir. Suudi Arabistan Devletinin Selefîlik inancını İslam ülkelerine nasıl yaymaya çalıştığını ve bunu hangi kaygılarla yaptığını açıklamaya çalışmaktadır. Ayrıca küresel anlamda etkileri olan; radikal, cihadi, selefî örgütlerin hangi düzlemde geliştiği üzerinde durulmaktadır.
Ali Şahin, Merve Terlemez Türkiyede jeopolitik konumu siyasi yapisi uyguladiği politikalar inanç sistemi insani değerlere yönelik gösterdiği kabul ve hoşgörü kapasitesi vb. noktalar bağlamında bireysel ve kitlesel göç hareketlerine tarihin her döneminde ev sahipliği yaparak göçmenlere kuçak açmıştır. Halihazırda Türkiye dünyadaki en büyük sığınmacı nüfusunu barindiran ülke konumumdadır .kitapta göç göçmen göç teorileri göçmenlerin ve sığınmacıların toplumsal kabul ve uyum ile ilgili kültürel sosyal ekonomik yapısal ve hukuksal uyum yaklaşımları ve politikaları kitabın ana hedefidir.
Ali Berke Canbolat, Betül Yılmaz, Mehmet Akkan,Melike Avşar Bu kitap, Ulusaşırı Hareketler dersi çerçevesinde hazırlanan bölümlerden oluşmaktadır.
İlk bölüm, Ali Berke Canbolat tarafından kaleme alınan, ABD seçimlerindeki göçmen söylemlerinin karşılaştırmalı analizini içerir. Trump ve Biden'ın göç politikalarının toplum üzerindeki etkileri mercek altına alınmaktadır.
İkinci bölümde, Betül Yılmaz'ın "İslamofobi Kapsamında Fransa'nın Orta Doğulu Göçmenlere Yaklaşımı" başlıklı çalışması, Fransa'daki mültecilere yönelik medya araştırması yaparak İslamofobi ve mülteci ilişkisini incelenmektedir. Yılmaz, bu konuya dair elde edilen verilerle literatüre katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
Mehmet Akkan'ın "Suriyeli Mültecilere Dair Algılar: Güvenlikleştirme Teorisi ve Türk Basınında Yansımaları" isimli çalışması ise Suriyeli mültecilerin Türk halkı tarafından nasıl algılandığını ve bu algının güvenlikleştirme teorisi bağlamında nasıl şekillendiğini ele almaktadır.
Son bölümde, Melike Avşar'ın "Brexit Sürecinde Göç ve Güvenlikleştirme" başlıklı çalışması, Brexit sonrası Birleşik Krallık'ta göçmen algısının medya ve analiz yoluyla nasıl değiştiğini irdelemektedir. Bu zengin içerikli kitap, göç ve mülteci konularında derinlemesine bir bakış sunarken bu alanlarda yeni araştırmalara ilham kaynağı olmayı hedeflemektedir.
Ferhat Tekin Teritoryal sınırlar, sosyal bilim geleneği içinde 1990'ların başına kadar coğrafya ve uluslararası ilişkiler disiplininin konusu olarak görüldü ve incelendi. Sosyoloji, bir bilim olarak ortaya çıkışından 1990'lı yıllara kadar sınırlara ilgi duymadı ya da sınırları görmezden geldi. Oysa hem teritoryal sınırlar hem de onlara dair hemen her söylem, sembol ve uygulama dolaylı ya da dolaysız olarak toplumla ilgilidir. Zira modern anlamda sınırlar, toplumun bir taraftan başladığı diğer taraftan da bittiği sosyopolitik mekânlar olarak kodlanır. Bir başka ifadeyle aslında modern toplum, daha önce hiç olmadığı kadar hem toprakla (teritorya) hem de sınırlarla ilişkili olarak inşa edilmiştir. Neredeyse bütün teritoryal sınırlar vatandaşlarına bir ulusal kültür ve kimlik algısı dayatır. Bu bakımdan sınırlar toprak üzerine işaretlendiği kadar insanların zihinlerine de çizilir. Bazen toprağa çizilen sınırların insanların zihinlerinde veya kültürlerinde tam bir karşılığı olmayabilir. Bu durumda teritoryal sınırlar büyük ölçüde etkisiz ama bir o kadar da yaralayıcı olabilmektedir. Her hâlükârda sınırdaki yaşam ve kültür; geçişkenliğe, engelleyiciliğe ve diğer birçok açıdan ilginç sosyolojik ilişki biçimlerine yol açabilmektedir.
Bu kitapta sınır, sosyolojik bir perspektiften ele alınarak onun bir taraftan ulus devlet, ulusal türdeşlik ve kültür açısından ne ifade ettiği ve nasıl işlevler üstlendiği; diğer taraftan da sınırın, sınır insanları ve sınır toplulukları tarafından nasıl algılandığı dolayısıyla da sınır kültürünün şekillenmesinde nasıl rol oynadığı ele alınmaktadır.
Ahmet Emre Köker Bu kitap; “Türkiye’nin siber güvenlik anlayışı nasıl şekillenmektedir?”, “Türkiye’de siber güvenliği sağlamaya yönelik stratejiler ve hedefler ile politikalar uyumlu mudur?“, “Türkiye etkili ve aktif bir siber güvenlik politikası yürütmekte midir?”, “Türkiye’nin siber uzayda aktif bir strateji uygulamama şansı var mıdır?“ gibi sorulardan yola çıkılarak kaleme alınmıştır.
Siber uzayın anarşik yapısının birçok belirsizlik yaratıyor olmasından dolayı Türkiye’nin ulusal siber güvenlik stratejisini yönetmek için belirlenmiş sorular çerçevesinde siber vatan kavramına yönelik bir analiz gerçekleştirilmiştir. Bu doğrultuda siber vatan doktrini özelinde Türkiye’de siber faaliyetlerin dünü, bugünü ve geleceği üzerinde durulmuştur. Böylece Türkiye’nin yeni yüzyılına yönelik yeni bir siber politik rota belirlenmesinin gerekliliği üzerine odaklanılmıştır.
Ülkemizin yetki alanlarını sadece karasuları, hava sahası veya kara sınırı ile sınırlandırmak büyük bir yanlıştır.
Siber Vatan’ı savunmak millî bir duruş gerektirir.
Bu kitap, Cumhuriyet’in 100. yılına ithaf edilmiştir.
Abdullah Elcan, Ali Balcı, Emin Erdem Özbek, Gökçen Bilgin Aksoy, Gülsüm Killi Yılmaz, İlker Tosun, Mehmet Fatih Kirişçioğlu, Mehtap Solak Sağlam, Mustafa Can Teziç, Nadejda Tıdıkova, Nükhet Okutan Davletov, Sergen Çirkin, Tamara Nikolayevna Borgoyakova, Timur B. Davletov Göz alabildiğine geniş, uçsuz bucaksız bir coğrafyada, zorlu doğa koşullarıyla çevrelenmiş; bozkırın, taygaların, nehir ve göllerin kucaklaştığı, bağrında; yazılı taşları, taş heykelleri, kurganları saklamış Sibirya... İşte Sibirya halklarının dilleri ve kültürleri, bu koşullarla yoğrulmuş, yüzyıllar boyunca varlığını korumuştur. Ancak büyük Sibirya coğrafyası, barındırdığı bu zenginliği daha yüzyıllarca koruyabilecek midir? Küçük yerli diller ve kültürler, her gün yavaş yavaş yaklaşan tehlikede olma ve kaybolma olgusundan ne kadar uzak kalabilecektir? UNESCO'nun dünya üzerinde tehlikedeki diller atlasında azımsanmayacak bir oranın, Sibirya coğrafyasındaki diller olduğu bilgisiyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla Sibirya dilleri, kültürleri üzerine yapılan çalışmaların önemi bu açıdan büyüktür. İşte bu çalışmalara bir damla daha… Bu kitapta; dilden edebiyata, etnografyadan tarihe, arkeolojiden sinemaya ve inanç sistemlerine kadar Sibirya halklarını her yönüyle inceleyen alanın uzmanlarınca kaleme alınmış bilimsel yazılar bulacaksınız.
Yunus Çolak Yirmi birinci yüzyıl, devletler için olduğu kadar devlet dışı aktörler açısından da çok önemli değişimlerin yaşandığı bir yüzyıl olmuştur. Bu nedenle günümüz uluslararası ilişkilerinin yapı ve işleyişine dair devlet dışı aktörlerin dışarıda bırakıldığı her analiz, bir yönüyle eksik kalmaktadır.
Bu çalışma, yirmi birinci yüzyılın devlet dışı aktörleri arasındaki ayrılıkçı hareketlere odaklanarak günümüz uluslararası ilişkilerinin anlamlandırılabilmesi hususunda literatüre bir katkı sunmayı amaçlamaktadır. “Silahlı bir mücadele yürüten ayrılıkçı hareketler ne zaman ve hangi koşullar altında silah bırakır?” sorusundan hareketle, bu çalışma, şiddet seviyesi bakımından savaş boyutuna ulaşmış ayrılıkçı hareketler içerisinde silah bırakan günümüz yegâne iki örneğini odağına almaktadır.
Filipinler'deki Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) ile Sri Lanka'daki Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanlarının (LTTE) siyasalarındaki değişime odaklanan bu çalışma, bu değişimi, uluslararası sistem ve lider (ara değişken) faktörleriyle açıklamaya çalışmaktadır. Ayrıca bu çalışmada, C. Hermann'ın devletlerin dış politikalarındaki değişime dair modellemesi ayrılıkçı hareketlere uyarlanarak ayrılıkçı hareketlerin siyasalarındaki değişime dair özgün bir tipoloji geliştirilmiştir. Çalışmada elde edilen bulgular, ilgili aktörlerle yapılan mülakatlar (MILF lideri Sn. Hacı Murat İbrahim de dâhil olmak üzere) ile desteklenmiş ve böylece ayrılıkçı hareketlere dair literatüre özgün bir katkı sunulmuştur.
Merve Demir Modern Batı kültürünün demokrasi, insan hakları, eşitlik gibi önde gelen kavramlarının siyasal olarak en üst seviyesine çıktığı iddia edilen Amerika Birleşik Devletleri gibi bir ülkedeki ırkçı uygulamalara karşı sembol olmuş bir olay üzerinden bu kitapta ele alınmaya çalışılan sivil itaatsizlik kavramı, yine Batı kültürünün tarihsel süreçte tecrübe ettiği sebep ve sonuçların bir neticesidir.
Nasıl ki Sosyoloji, Batı'nın kendini tanımak için geliştirdiği bir bilim dalı ise ve “sosyolojik bakış” eyleminde kaçınılmaz bir Batı bakış açısı varsa, sivil itaatsizliğin Antik Yunan'da adı konmamış olarak başlayan hikâyesi yine temelinde bu medeniyeti barındıran Batı'da devam etmektedir. Bu yüzden kullanılan kaynakların ve bu kaynakların sahiplerinin öncelikli hedefleri, kendi toplumları ve kendi yöneticileridir.
Sosyoloji'de yapılan en büyük hatayı burada fark etmeden tekrarlayıp, bu kaynaklardaki iddiaların küresel bir geçerliliği olduğunu iddia edersek, her şeyden önce bu kitabın yazıldığı dil olan Türkçe'nin yaşadığı kültüre ve töreye büyük bir haksızlık etmiş oluruz. Her kültürün ve bu kültüre mensup toplulukların kendilerine özel şartları olduğunu ve bu şartların da zamanın değişkenliğinden etkilendiğinin altını çizmek gerekmektedir.
Dr. Can Ceylân - Editör
Ahmet Gedik, Bilgen Sütçüoğlu, Fahri Erenel, Hazerfen Gültekin, Levent Ürer, Murat Arslan, Ozan Örmeci, Suat Eren Özyiğit, Tolga Sakman 12 Eylül kaos ve anarşisini yöneten ana kumanda, Türk'ü Türk'e, kardeşi kardeşe kırdırdı. Çünkü sağ ve sol düşünceye bir araya gelip konuşma fırsatı vermediler. Eğer verselerdi Türkiye'de anarşiyi zaten tezgâhlayamazlardı. Sağ ve solu birbirine kırdıran bazı isimler, ABD'deki müesses nizamdan direktif alıyorlardı.
Evren, hükûmeti kurma görevini ANAP'a vermezse diye endişeleniliyordu. Turgut Özal da ANAP kurucusu Bedrettin Dalan'a düşüncesini sordu. Dalan “Milletimiz bize bu görevi tevdi etti. Eğer bu iradeyi başkasıyla paylaşırsak milletimize ihanet etmiş oluruz. Velev ki böyle bir şey derlerse biz de o zaman 'Milleten aldığımız emaneti yine millete geri veriyoruz.' diyerek Çankaya'da ayrılırız.” dedi. Ardından Özal da Dalan'dan güç alarak “Evet, ben de senin gibi düşünüyorum.” dedi.
Kitapta, 12 Eylül Darbesi sonrası kurulan ve 1983 genel seçimlerine katılan partilerin; kuruluş süreçleri, politikaları ve 12 Eylül öncesi ile benzeyen veya ayrışan taraflarının incelenmesi hedeflenmektedir. Bu süreci anlayabilmek için de 12 Eylül Darbesi öncesi siyasal ve ekonomik durum, 24 Ocak Kararları analiz edilecektir.
Aykut Aras, Bulut Doğan, Çağla Mavruk, Derya Seymen, İsmail Akbal, Mehmet Darıcı, Muharrem Şen, Nercü Durmuş Aydın, Seçkin Baykal, Talip Kurşuncu Sosyal bilimler içerisinde bazı kavramlar vardır ki çeşitli dönemlerde ön plana çıkmaktadır. Bu kavramlardan birisi de "sivil toplum"dur. Devlet dışındaki sivil ve örgütlü yapı diyebileceğimiz sivil toplum, demokratik ülkeler açısından çok büyük önem arz etmektedir. Sivil toplum kavramı, kökenleri Antik Yunan'a kadar dayanan ancak günümüzün de en önemli kavram ve araştırma konularından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sivil toplum düşüncesinin ortaya çıkardığı yapılanmalar ise sivil toplum kuruluşları/örgütleridir. Sivil toplum kuruluşlarının ortaya çıkması durumu, demokratik ülkelerde siyasal toplum karşısındaki örgütlenmeyle başlamıştır. Bu örgütlenme özellikle yirminci yüzyılın son çeyreği ile yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde önemli ölçüde hızlı olmuştur. Bu hâli ile sivil toplum kuruluşları, çeşitli yönleriyle topluma hizmet etmektedirler. Bu hizmet, sivil toplum kuruluşlarının bazen bir demokrasiye geçiş sürecinde üstlendikleri görevler bazen karar alma süreçlerine dâhil olmaları bazen afet yönetiminde üstlendikleri sorumluluk ve toplumsal çıkarlar doğrultusunda üstlendikleri birçok rolle kendisini göstermektedir.
Okuyucusuna sivil toplum düşüncesinin tarihçesi, Türkiye açısından sivil toplum düşüncesinin gelişimi ve sivil toplum kuruluşları hakkında açık ve sade bir anlatım sunan bu kitap, aynı zamanda günümüzün popüler kavramları olan yönetişim, karar alma süreçlerine katılım, afet yönetimi, demokrasi, yerel yönetimler gibi kavramlarla sivil toplum kuruluşlarını ilişkilendirmekte ve spesifik sivil toplum kuruluşu örneklerini de içermektedir.
Osman Meşe Tüm modern sosyal düzenler şiddet problemi ile yüz yüzedir. Buna karşın modern sosyal düzenler şiddet problemi ile farklı şekillerde ilgilenirler. Ancak hiçbir modern sosyal düzen şiddet problemini yok etmiş değildir. En iyi yol şiddeti meşruiyet ve faydalılık hakkında olan demokrasi gereği sınırlandırmak, yönetmek ve yönlendirmektir. Çalışmada şiddet problemi hakkında olan sivil-asker etkileşiminin demokratikleşmesi Yeni Kurumsal Yaklaşım ile incelenmekte, askeri etkililiği teminat altına almanın yolu demokratik kontrolü güvence altına almaktır tezi ispatlanarak şiddetin nasıl kısıtlanacağı, yönetileceği ve yönlendireceği sorusuna sözleşme kuramı ile cevap verilmektedir. Siyasetçilere, askerlere ve güvenlik konuları ile ilgilenen bilim insanlarına hitap eden ve özgün bir teorik teşebbüsü ifade eden çalışma sivil-askeri ayrı dünyaların insanları olarak gören ve sivil-asker ilişkisini sıfır toplamlı bir güç oyunu olarak açıklayan geleneksel teorilere karşı sivil-asker etkileşiminde hem demokratik kontrolü hem de askeri etkililiği garanti altına alan sözleşme kuramını Türk sivil-asker etkileşimi üzerinden açıklamaktadır. Çalışma Türk sivil-asker etkileşimini çerçeveleyen sözleşmeyi kamu yararı-özel çıkar dengesi, erkler arası kontrol ve denge sistemi, yönetişim yapıları dengesi ve sivil-asker güven dengesi olmak üzere Yeni Kurumsal Yaklaşımın sunduğu dört düzeyde analiz ederek şiddetin sınırlandırılması, yönetilmesi ve yönlendirilmesinde demokratik kontrol ve askeri etkililik etkileşimini irdelemektedir.
Ferihan Polat İnsanlığın bugün hâlâ deneyimlemeye devam ettiği savaş, vahşet, şiddet gibi tüm olumsuz ve tahrip edici edimlerinin arkasında, kolektif bilinç dışından köklerini alan travmatik duygu deneyimlerinin önemli bir etkisi vardır. Kolektif bilinç dışının bilince çıkamaması irrasyonel aklın edimlerini yaygınlaştırmış, insanın kendini güvende hissetmek için yöneldiği egemen olma tutkusu sonuçta tüm insanlığı nevrozlu bir gelişmenin batağına sürüklemiştir. Bu nedenle, modern dünyanın ruhen sakatlanmış insanın yarattığı medeniyet, gruplar, dinler, etnik kimlikler ve milletler arasında her an patlamaya hazır bir çatışma potansiyelini içinde taşır. Bu çalışma, siyasal hayatta hoşa giden ya da hoşa gitmeyen davranışların, bir; grup, din, millet ya da ırka aidiyet ile açıklanamayacağı, insanlığa ait üyeler olarak hepimizin aynı özden, güdülerden ve deneyimlerden ilham alarak bireysel ve toplumsal hayatımıza yön verdiğimizi ortaya koymaya çalışmaktadır. Siyasal davranışın tarihsel ve sosyolojik boyutlarına ek olarak psikolojik nedenlerini açıklamaya çalışan Siyasal Davranışın Psikolojisi adlı bu eser, sosyal psikoloji ve siyaset psikolojisine ilgi duyan okurların başvuracağı bir kaynak olma iddiasını taşımaktadır.


R. Berker Bank Sınıf kavramı pek çok düşünür tarafından toplumsal ilişkileri açıklamak için kullanılmıştır. Bu düşünürler arasında en bilindik olanı Saint Simon olmuştur. K. Marx da “sınıf” kavramını tarihî yapan ve toplumsal güçleri tanımlayan daha özel bir anlam yükleyecek şekilde geliştirip tarihsel materyalizmin temel bir kavramı hâline getirmiştir. Böylece “sınıf mücadelesi”, “sınıf bilinci”, “sınıf çelişkisi” tarihin kavranmasında önemli bir yere sahip olmuştur.
Nesnel gerçekliğin kendini açığa vurması dolayımsız bir süreç değildir. Tarihten devralınan koşullar içinde sınıf mücadelesinin kendini ortaya koyuş biçimi farklı toplumsal dolayımlarla gerçekleşir. Öznenin ise nesne ile olan ilişkisi edilgen olmayıp diyalektik bir süreçtir. Dolayısıyla tarihsel açıdan siyasal düşüncenin gelişimi, sınıf mücadelesinin neden olduğu tüm çelişkileri kendi içinde taşır; siyasal ve toplumsal süreçler üzerinde büyük etkiler yaratır.
Geleneksel tarih yazımının şekillendirdiği çalışmaların pek çoğu egemen sınıf(lar)ın olağanüstü yetenekleri, yaptıkları savaşları, antlaşmaları, fetihleri ve eşi benzeri görülmemiş kahramanlıkları üzerine dizilen methiyelere dayandırılarak yapılır. Bu çalışmanın amacı ise farklı sosyal sınıfların birbiriyle olan iktisadi ve toplumsal ilişkilerini ve bu ilişkilerin doğurduğu sonuçlar üzerinden hareketle siyasal düşüncenin gelişme ve değişme dinamiklerini, içinden çıktığı tarihsel ve toplumsal gerçeklikten koparmadan kavramaktır. Bu çalışmanın hedeflediği amaç ve sınırlar çerçevesinde; Antik Yunan uygarlığında önemli bir yeri olan kent devletlerinde (Polis), dinin egemen olduğu Ortaçağ Avrupası'nda ve kapitalizmin gelişmesiyle ortaya çıkan modern toplumda siyasal düşüncenin geçirdiği çeşitli evreler sınıf, siyaset ve devlet bağlamında ele alarak incelenmiştir.
Aysel Aziz Siyasal İletişim kitabı, ilk çıktığı 2003 yılından bu yana sürekli gözden geçirilmiş, genişletilmiş ve güncellenmiştir. Kitabın bu basımında da 8. basımda hem biçim hem de içerik olarak yapılan değişiklikler; yapılan güncellemeler aynen korunmuştur
Kitapta iletişim olgu ve süreci, iletişim olgusu temeline dayanılarak ancak siyasal söylemin de özellikleri dikkate alınarak anlatılmaktadır. Geniş tanımı ile tüm siyasal iletişim aktörleri, siyasal söylemdeki özellikler, türler, yöntem ve teknikler ile siyasal iletişimde kendine özgü bir yeri bulunan medya ve siyasal iletişim ilişkisi; kitabın üzerinde özellikle durduğu olguları oluşturmaktadır.
Kitap, siyasal iletişim aktörlerinden siyasal partilerin iletişimine özel bir yer vermekte ve siyasal partilerin gerek geniş ve gerekse dar zaman dilimleri içerisinde yapılan siyasal kampanyaları ve özellikle seçim kampanyaları üzerinde ağırlıklı olarak durmakta; Türk siyasal yaşamından örnekler vererek çok yakın tarihin siyasal kampanyalarını yorumlayarak anlatmaktadır.
Kitabın son kısmında ise siyasal iletişim ile ilgili olarak dünyada ve Türkiye'de yapılan araştırmalara değinilerek genel bir değerlendirme yapılmaktadır.

Adem Doğan, Göksel Göker Siyasal İletişim Araştırmaları kitabı, teorik ve uygulamalı araştırmaları içeren makalelerden oluşmaktadır. Bu kitapta; yerel ve genel seçimlerdeki seçmen davranışını etkileyen faktörler, siyasal iletişim sürecinde kullanılan temel stratejiler, siyasal reklamların yerel seçimlerde kullanımı ve etkileri, basın ve siyaset ilişkisi değerlendirilmektedir.
Kitabın önemli ayrıcalıklarından biri, genel ve yerel seçimlerde seçmen davranışına ilişkin araştırmaların bir arada bulunmasıdır. Ayrıca buna ek olarak siyasal iletişim çalışmaları kapsamında kullanılan siyasal reklamların çözümlenmesi ile siyasal iletişim çalışmalarında kullanılacak temel stratejilerin sunulmasıdır. Yine, siyasal iletişimin, özellikle bugüne kadar çalışılmamış bir saha olarak Elazığ ilinde uygulamalı olarak araştırılması kitabın en temel ayırıcı özelliklerinden biridir. Bu sebeple kitap, yerel siyaset bağlamında da önemlidir.
Rafet Aykut Akay Siyasal iletişim uygulamalarındaki gelişim,
toplumların demokrasi yapısındaki gelişime
ve kitle iletişim araçlarının gelişimine paralel bir
seyir sunmaktadır. İlk önemli örnekleri Amerika Birleşik
Devletleri’nde görülen siyasal iletişimin dünyaya yayılımı
ise yine bu ülke önderliğinde gerçekleşmiştir.

Siyasal iletişimin ülkemizdeki gelişim seyri, Amerika Birleşik Devletleri'nin
ve Batı Avrupa demokrasilerinin aksine yavaş gerçekleşmiştir. Siyasal iletişimin
sistemli, sürdürülebilir uygulama örneklerine çok az rastlandığı ülkemizde, bilinen bazı
yanlışların yıllarca tekrarı ve beraberinde getirdiği yanlış algılar 2000’li yıllara
kadar süregelmiştir.

Tüm bu yanlış algı ve uygulamaların tespit edilerek siyasal iletişimin daha doğru bir çizgide
seyretmesi gerektiği fikrinden yola çıkılan bu çalışmada, Siyasal İletişim Danışmanı
anlayışı ele alınmıştır. Ülkemiz siyaseti içinde doğru tanımlanamamış, kendine uygun
doğru bir alan bulamamış olan siyasal iletişim danışmanı anlayışı, bu çalışma kapsamında
ele alınmış ve öne sürülen fikirleri güçlendirmek amacıyla Türkiye’den alanlarında uzman
olan farklı isimlerin görüşleriyle daha doğru tanımlanmaya ve bu doğrultuda da daha
uygun bir konuma kavuşturulmaya çalışılmıştır.
Abdulkadir Gölcü, Ahmet Tarık Türkmenoğlu, Aysu Uğur Balcı, Betül Hande Doğan, Betül Karadeniz, Elif Kaya, Enderhan Karakoç, Fatma Çakmak, Hamide Sarıtaş, Hasan Rençber, Murat Başarır, Mustafa Akdağ, Nurullah Zafer Kartal, Onur Taydaş, Pınar Güner Koçak, Salih Gürbüz, Şükrü Balcı, Ümit Arklan, Zakir Avşar, Zühal Fidan Baritci İletişimin farklı alanlarına yönelik ulusal ve uluslararası boyutta her yıl çok sayıda bilimsel araştırma ve yayın yapılmaktadır. Çalışılan alanlar içerisinde, iletişimin hemen her safhasında izlerini bulabileceğimiz siyasal iletişim kavramı, ayrı bir öneme sahiptir. Günümüzde değeri artarak devam eden böylesine kapsamlı bir olguya yönelik çalışmalar, özellikle 21. yüzyılla birlikte daha fazla ilgi görmeye başlamıştır. Bu durumun nedenlerini geniş bir yelpaze içerisinde, bir dizi sıralamaya tabi tutmak mümkündür. Öyle ki yeni dönemle birlikte teknolojideki gelişmeler ve bunun iletişim alanına etkileri, demokrasinin gelişmesi ve iletişim özgürlüğüne ilişkin normların daha geniş boyutlu olarak kabul görmesi, medya ve iktidar ilişkilerindeki gelişmeler bu alana yönelik ilgi ve çalışmaların yoğunlaşmasının sebepleri arasında gösterilebilmektedir.
Siyasal iletişim kavramının disiplinlerarası bir çalışma alanı olması, alanın iletişim bilimcilerin yanı sıra diğer bilim dallarında da araştırma konusu olmasına imkân sağlamaktadır. Bu durum, aynı zamanda farklı araştırmacılar tarafından siyasal iletişim başlığı altında çok sayıda araştırma yapılmasına zemin hazırlamaktadır. Bu perspektiften bakıldığında, siyasal iletişimle ilgili araştırmalar yapan akademisyenlerin siyasal iletişimin teorik boyutu ile ilgili çalışmalarının bilimsel bir kitapta toplanması, sadece iletişim alanı ile ilgili değil, diğer bilim dallarında çalışanlar için de önemlidir. Bu çalışmanın, sayılan nedenlerin yanı sıra siyasal iletişimin teorik boyutuna ilişkin literatüre de büyük katkı sağlaması beklenmektedir.
Adem Doğan, Bayram Oğuz Aydın, Cengiz Anık, Enderhan Karakoç, Erdal Dağtaş, Göksel Göker, Halil Şeker, Konur Alp Koz, Lütfü Pınar, Mehmet Sezai Türk, Mustafa Bostancı, Neslihan Göker, Oğuz Göksu, Oğuz Güner, Onur Bekiroğlu, Onur Taydaş, Salih Gürbüz, Semay Buket Şahin, Şükrü Balcı, Türkay Türkan Ünlü Demokratik toplumlarda siyasetçilerin seçmenleriyle olan iletişimi büyük önem arz etmektedir. İktidarı elde etmeyi amaçlayan her kişi ya da siyasi parti, siyasal alandaki aktörlerin büyük çoğunluğunun rızasını almalı, yanı sıra da iktidarı devam ettirebilmek için yine bu aktörlerle olan bağlarını sürdürebilmelidir. Çünkü siyasetçilerin başarılı bir siyasi mücadele sürdürebilmesi, seçmenini iyi analiz etmesi ve etkili bir seçim stratejisi geliştirmesine bağlıdır.
İşte burada devreye siyasal iletişim girmektedir. Ne zaman hangi iletişim araçlarının kullanılacağı, kısa ve uzun vadede nasıl hareket edileceği, siyasi aktörlerin kamuoyuna nasıl sunulacağı, medya araçlarında hangi resim ve görüntülerin kullanılacağı, konuşma içeriklerinin ve süresinin nasıl olacağı ve bunların genel ve belli gruplara göre değişip değişmeyeceği, siyasal iletişim uzmanlarının önemle üzerinde durduğu konular arasında yer almaktadır. Siyasal iletişim, etkili bir tanıtımı getirebileceği gibi doğru stratejilerin izlenmemesi, günümüz iletişim kanallarının anlık ve hızlı dağılımı ile seçmen kaybına da neden olabilmektedir.
Siyasal iletişim sadece seçim ve referandum süreçlerinde hatırlanması gereken bir konu olmaktan öte sürekli canlı tutulması gereken siyasal alanın önemli bir kanalıdır. Bu noktada siyasal iletişim alanında kimi zaman farklı uygulamalara ve yöntemlere de başvurulduğu görülmektedir. Siyasal iletişim alanına ilişkin analizlerin, incelemelerin ve örnek çalışmaların yer aldığı bu kitap, siyasal iletişime ilgi duyan, bu alanda çalışmak isteyen kişilere de bir kaynak olarak hazırlanmıştır.
Cemile Arıkoğlu Ündücü Siyasal partilerin demokrasinin vazgeçilmez unsuru olarak görülmesinin nedeni, temsili demokrasinin ve kurumlarının partiler olmaksızın işlemesinin olanaksız olmasıdır. Bu kitap, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasal parti kavramının açıklanmasında kabul görmüş ilke ve tanımlamaları içeriyor. Kitabın Türkiye'deki siyasal partilerin tümü yerine sadece Türkiye İşçi Partisi'nin analizine yer vermesinin iki nedeni var. Birincisi, Türkiye'nin demokrasi deneyiminin çoğunluğunda seçimlerde sağ ideolojiye sahip partilerin başarılı olması ve iktidara tek ya da ortak sahip olmasıdır. Bu nedenle sol / aşırı sol ideolojik partiler hükümet olarak deneyimlenmemiştir. Literatürdeki analizler de bu duruma bağlı olarak daha çok parlamentodaki veya hükümetteki gücü oranında büyük partiler üzerine yoğunlaşmaktadır. Parçalı bir görünüm arz eden sol fraksiyonlar içinde TİP, Türkiye'de hayata geçirilen yeni cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin getirdiği ittifaklar sisteminin bir sonucu olarak adından sıkça bahsedilen ve sol ideolojiler içinde görünür olan bir izlenim vermektedir. Bu bağlamda TİP, sorunlara dönük tezleri ve çözüm yolları, seçimlerde izlediği stratejiler ve parti örgütlenmesi yönünden ele alınacaktır. Analizde, solun terminolojisi ve kullandığı söylem özgün hâliyle bırakılmıştır. Kitapta TİP analizi seçiminin ikinci nedeni ise, Türkiye'de siyasal partilerin tek tek işlendiği pek çok değerli çalışmalar yapılmıştır. Gerek tek partili gerek çok partili dönem ayrıntılı, zengin bir kaynakçaya sahiptir. Bu nedenle tekrar eden bir çalışmadan kaçınılmak istenmiştir.
Cihat POLAT 'Siyasal propaganda', 'siyasal iletişim' ve 'siyasal pazarlama' kavramları bir arada kullanıldığında 1900'lerin ilk çeyreğinden günümüze kadar siyasal alanda kullanılan tanıtım, iletişim ve ikna yaklaşımlarının kısa bir özeti ve bu yaklaşımların gelişim seyri ortaya çıkar. Ancak siyasal yaşam gibi son derece dinamik ve her gün yeni doğuşlara, yeniliklere ve sürprizlere gebe bir alanda yüz yıl ya da elli yıl öncesinin anlayışları ve yöntemleriyle yola devam edilebilir mi? Elbette 'Hayır!' Çünkü bu, yaşamın akışına ve doğasına aykırı bir durumdur. Bu nedenle tek taraflı, tek yönlü ve tek özneli propaganda yaklaşımı 1950'lerden sonra –siyasal iletişimin getirdiği radikal paradigma değişimine bağlı olarak- yerini yavaş yavaş iki taraflı ve iki yönlü bir yaklaşım olan siyasal iletişime bırakmıştır. Ancak siyasal iletişim de siyasal alana (mesaj odaklı) belli bir perspektiften bakmaktadır.
Hâlbuki, 21. yy'da söz konusu alana bütün unsurları ve çevresiyle birlikte daha sistematik, çok yönlü, seçmen odaklı, seçmen memnuniyetini merkeze alan ve bütüncül yöntem ve yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Asli enstrüman olarak iletişimi kullanan siyasal pazarlama (parti ve aday gibi), siyasal unsurların amaçlarına siyasal alanın asli yapı taşları olan seçmeni merkeze alarak ve seçmen memnuniyetini sağlayarak ulaşabileceklerine inanır. Siyasal alanı bir pazar olarak görür ve ona yaklaşımında pazarın bütün unsurlarını, birbirleriyle ilişkilerini, etkileşimlerini ve bütün çevresel faktörleri birlikte ele alır; belirlenen amaçlara siyasal pazarlamanın araçlarını, yöntemlerini ve kendine özgü bakış açısını kullanarak ulaşmayı önerir. Bu öneri demokratik ülkelerde hızla kabul gördüğünden, bugün siyasal pazarlama yaklaşımı siyaset alanında yoğun olarak kullanılmaktadır.
Türkiye'de bu konularla ilişkili, siyaset bilimi ve siyasal iletişim alanlarında kendine özgü bakış açılarıyla yazılmış çeşitli kitaplar bulunmakla birlikte, siyasal pazarlamanın özgün ve sistematik bakış açısını ortaya koyan kapsamlı çalışmalar konusunda ciddi bir ihtiyaç vardır. Buradan hareketle bu kitap, tamamen fiili bir ihtiyaçtan kaynaklanarak yazılmıştır ve kitabın Türkiye'de siyasal pazarlama ve iletişim alanında önemli bir boşluğu dolduracağına inanılmaktadır.
Fatih Ceylan, Naci İspir Modern Çağ'la birlikte siyasal yönetimlerde temsilî demokrasi, en yaygın yönetim şekli olarak benimsenmiştir. Demokrasi ile yönetilen toplumlarda siyasal iktidarın yapılanmasını belirleyen en önemli faktör siyasal hayata katılma davranışı iken temsilî demokrasilerde bu katılma davranışının en basit ve en önemli şekli, seçimler aracılığıyla gerçekleştirilen “oy verme” eylemidir. Bu durumun sonuçlarından biri olarak temsilî demokrasilerde siyasal iktidarı ele geçirme noktasında seçmenin oy verme davranışının anlaşılması ve yönlendirilmesi, politika biliminin en temel konularından biri hâline gelmiştir. Bu açıdan oy verme, karar sürecinde seçmenin siyasal rızasının anlaşılması, “oy verme” eyleminin anlaşılması ve yönlendirilmesi noktalarında şüphesiz ki çok önemli bir olgu durumundadır. Bu bağlamda ele alınan bu çalışmada, araştırmacılar tarafından literatürde ilk kez geliştirilen Siyasal Rıza Ölçeği'nin de kullanımıyla seçmenin oy verme kararındaki siyasal rızası ortaya konulmaya çalışılmıştır. Siyasal rıza konusunda ilk saha araştırmalarından biri olan bu çalışmanın, konuyla ilgili araştırmacılara ilham kaynağı olması ve gelecekte konunun daha farklı boyutlarda ele alınmasına vesile olması umulmaktadır.
Can Akbay 1831 yılında Başkan General A. Jackson'ın yaptığı bir atamayı savunmak için New York Senatörü William L. Marcy'nin Senatoda söylediği, “Siyasi savaşta yenilenler görevlerinden çekilmelidir, ganimet savaşı kazananın hakkıdır.” ifadesinden sonra üst düzey yöneticilik kavramı yeniden tanımlanmaya başlandı.
İktidara talip partilerin seçim kampanyalarında seçmenlerine verdikleri vaatleri yerine getirebilmeleri büyük oranda uyumlu çalışacakları üst düzey yöneticilere bağlıdır. Bu yüzden iktidara gelen partiler, stratejik kararları alma konumunda bulunan üst düzey yöneticileri atamaya hakları olduğunu düşünürler. İşe göre adam değil adama göre iş yaklaşımı sonucu atanan ya da hızlı yükselen düşük profilli üst düzey yöneticiler, kurumların hem çalışan hem de hizmet kalitesini etkilemektedir.
Kitapta, geçmişten günümüze üst düzey yöneticilerin farklı sistem ve ülkelerde nasıl seçildiği, hangi okullarda yetiştirildiği, nasıl atandığı ve nasıl denetlendiği sorularına cevap aranmaktadır. Ayrıca Türkiye'de cumhurbaşkanlığı hükumet sisteminin getirdiği radikal değişiklikler hem diğer ülkelerdeki hem de parlamenter sistem dönemindeki uygulamalarla karşılaştırılmaktadır. Cevapları aranan bu sorular ve karşılaştırmalar, liyakat ve kayırmacılık çerçevesinde ele alınmaktadır.
Ahsen Saçlı, Aşkın İnci Sökmen Alaca, Aytekin Cantekin, Ergenekon Savrun, Fulya Köksoy, Gökhan Çapar, Halil Emre Deniş, Halil Kanadıkırık, Hasan Acar, İbrahim İrdem, Mehmet H. M. Bektaş, Ozan Kavsıracı, Serkan Yenal, Süleyman Temiz, T. Gökhan Özçelik, Yunus Karaağaç “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” Bu sözle Herakleitos, zamanının çok ötesine bir mesaj göndermekteydi. Günümüzde zamana yenik düşen dünya ve insanlık, bu sözü her geçen saniyede yaşayarak doğrulamaktadır. Bir saniye öncesine dönmenin imkânsızlığı, pek çok alanda olduğu gibi uluslararası politikada da sürekli değişen ve dönüşen bir ortamı doğurmaktadır. Terörizm de uluslararası politikadaki diğer her şey gibi değişmektedir. Özellikle 11 Eylül Saldırıları, dünyada terörizmin değişim ve dönüşümünde katalizör etkisi yaratmış ve yeni bir başlangıç oluşturmuştur.
Siyasal şiddet, toplum ya da devlet kanalıyla gerçekleşen politikanın şiddet yoluyla işletilmesini ifade ederken radikalizm (köktencilik), bilim, din ve politikada temelden değişiklik yapma eğilimini ifade etmektedir. Bu kitapta terörizm, siyasal şiddet ve radikalleşme boyutuyla işlenmiştir. Alanında uzman akademisyenlerden oluşan yazar kadrosuyla ve uzun uğraşlarla hazırlanan bu kitabın, öğrencilere, akademisyenlere, güvenlik kuvvetlerine ve konuya ilgi duyan genel okuyucuya hitap etmesi amaçlanmıştır.
Bekir GÜNDOĞMUŞ Seçmenlerin siyasal tercihlerini belirleyen etkenler üzerine yapılan çalışmalar Türkiye’de çok da uzun sayılamayacak bir süredir araştırmacıların ilgisini çekmektedir. Ancak demokrasiyi özümsemeye çalışan Türkiye’de siyasal yapının belirli bir düzene oturamamış olması nedeniyle bu çalışmaların tam olarak sağlıklı sonuçlar verdiğini söylemek zordur. Bu nedenle, yapılan araştırmalar¬da çıkan sonuçlar belirleyici olmaktan çok, fikir verici özellikte olmaktadır.
Ahmet Tarık Türkmenoğlu Bireysel yaşam pratiklerinden sosyal yaşam pratiklerine, sosyokültürel yapıdan siyasal yapıya kadar toplumsal yaşamın birçok yönünü etkileyen medya, günümüzün temel tartışma konuları arasında yer almaktadır. Medyanın siyasete yönelik etkileri bu tartışmaların içinde önemli bir yere sahiptir. Siyasal alanı birçok yönden etkileyen medya siyasal toplumsallaşma sürecinin de önemli bir aktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Modern toplumlarda medyanın birçok insan için en başat vakit geçirme aracı hâline gelmesi ve bundan dolayı zamanlarının çoğunu medyayı takip ederek geçirmesi, her türlü bilgiye medya vasıtasıyla ulaşabiliyor olmaları ve bunun karşılığında da medyanın kültürden sanata, ekonomiden siyasette kadar birçok alandaki bilgi ve içeriği çok kısa bir zamanda çok geniş kitlelere ulaştırabilmesi medyanın bu konudaki önemini arttırmaktadır. Bu kitap, medyanın siyasal hayat üzerindeki etkisini siyasal toplumsallaşma özelinde teorik ve ampirik olarak ele almaktadır.
Ali Fuat Gökçe Siyaset bilimi, 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra bağımsız bir bilim dalı olarak akademik alanda incelenmeye başlanmış ve üniversitelerin önemli kürsülerinden biri olmuştur. Siyaset bilimi diğer bilim dalları ile birlikte çalışıldığında oldukça geniş bir alana hitap etmektedir. Her bilim dalında olduğu gibi siyaset biliminin de kendisine ait kavramları ve tanımlamaları mevcuttur. Bu kavram ve tanımların siyaset bilimine ilgi duyanlar ve siyaset bilimine yeni başlayanlar ile siyaset bilimi öğrencileri tarafından öğrenilmesi ve siyaset biliminde ileri okumalar yapmak isteyenlerin bu temel kavramları bilmesi gerekmektedir.
Bu kitapta, modern siyaset biliminin temel kavramları yeni araştırmalar ve gelişmeler ekseninde incelenmektedir. Bu kavramlar arasında klasik siyaset bilimi kitaplarında yer alan; siyaset ve siyaset bilimi, devlet, siyasal iktidar, egemenlik, meşruiyet, siyasi partiler, seçim sistemleri, elitizm, demokrasi, siyasal katılma, siyasal kültür, baskı ve çıkar grupları ve kamuoyu gibi kavramların yanı sıra ideoloji ve ideolojilerin kısa açıklamaları ile günümüzde siyaset biliminde kullanılmaya başlanan küreselleşme kavramı yer almaktadır.
Funda Gençoğlu Siyaset, bize zannettiğimiz kadar uzak mı? Siyasal meseleler, söylendiği kadar karmaşık ve anlaşılması zor mu? Siyaset kötü ve kirli bir alan mı? Bu kitap, bu sorulara “Hayır.” yanıtını verirken siyasetin en nihayetinde birlikte yaşamanın insanlık onuruna yakışır yollarını bulma çabası olarak görülebileceği düşüncesine yaslanır. Böyle bir yaşamı kurmak ve onu koruyabilmek için ihtiyaç duyacağı kuralların neler olması gerektiğine karar vermekle ilgili her türlü insani eylem, gündelik hayata dair sıradan süreçler de dâhil olmak üzere, siyaset kavramına içkindir. Bu kitap, bu eylemlerden düşünmenin ve bilmeye çalışmanın değerine, düşüncelerin ve kavramların daha iyi bir dünyayı kurma çabasındaki önemine inananlara katkı sunmak istemektedir.
Başak Solmaz, Bilgehan Gültekin, Faruk Ataay, Kasım Karaman, Süleyman Karaçor, Zakir Avşar Kitle iletişimi ve medya alanında son 50 yılda yaşanan büyük gelişmeler, demokratik siyasi faaliyetleri de büyük ölçüde etkilemiştir. Akıllı telefonları, tabletleri veya bilgisayarlarıyla her tür enformasyona, habere, kültür-sanat ürününe ve eğlenceye çok kolay bir biçimde ulaşabilen günümüz insanı, artık ülke sorunlarından ve siyasi gelişmelerden çok çeşitli kaynaklardan haberdar olabilmenin yanı sıra siyasi tartışmaları, uzman görüşlerini ve çözüm önerilerini de medya aracılığıyla izleyebilmektedir. Medyanın siyasetin asıl sahnesine dönüştüğü böyle bir dünyada, sosyal medya da insanların siyasi tartışmalara katılabildiği ve görüşlerini ortaya koyabildiği yeni bir kamusal alan niteliği kazanmaktadır.
Siyasi faaliyetlerin büyük ölçüde medya ve sosyal medya üzerinden gerçekleşmeye başladığı bir çağda, demokrasinin siyasi katılım, siyasi iletişim, seçim kampanyaları ve propaganda, siyasi pazarlama ve reklam, kamuoyu oluşumu gibi pek çok ögesi yeni biçimlere bürünmektedir. Ancak, bu süreçte seçmenleri yönlendirmeye yönelik algı yönetimi çabalarının da artmış olması, siyasi güven sorununu en önemli başlıklardan biri hâline getirmektedir.
Siyaset, medya ve seçmen konusundaki yeni gelişmeleri farklı boyutlarıyla tartışmaya açan bu kitap, Siyaset Bilimi ve Siyasi İletişim bilim dallarında araştırmalar yapan uzman akademisyenlerce hazırlanan 12 bilimsel makaleden oluşmaktadır.
Ahmet Çoymak, Binnur Özkeçeci Taner, Cengiz Erişen, Elif Erişen, Elif Sandal Önal, Evanthia Lyons, Irmak Olcaysoy Ökten, Mirona Gheorghiu, Nagihan Taşdemir, Nebi Sümer, Nevin Solak, Onurcan Yılmaz, Özden Melis Uluğ, Özlem Dirilen Gümüş, Reşit Kışlıoğlu, S. Adil Sarıbay, Serkan Pakhuylu, Ulrike Niens, Vamık Volkan Bu kitap, her biri kendi alanında uzman öğretim üyeleri ve uzmanlar tarafından kaleme alınmıştır. Özellikle bu ülkede yaşayan okuyucuları hedef kitle olarak belirlemiş ve bu alanda şimdiye kadar yazılmış olan yerel ve uluslararası ders kitaplarında yer alan konuları, daha güncel bir bakış açısıyla ele almış kaynak bir kitaptır.
Bu kitap yazılırken aslen siyaset bilimi, kamu yönetimi, psikoloji, sosyoloji ve uluslararası ilişkiler gibi çeşitli bölümlerde açılan özellikle "siyaset psikolojisi" ve "siyasal davranış" gibi derslerde kullanılabilecek Türkçe yazılmış kaynak sıkıntısına bir ölçüde çözüm üretebilmek amaçlanmıştır.
Kitabın bu ilk cildinin içerisinde sırasıyla şu konular yer almaktadır: siyasal ideolojiler, araştırma yöntemlerine genel bakış, nitel ve karma araştırma yöntemleri, büyük grup kimliği, etnik çatışma, ırkçılık ve soykırım, siyasi liderlik, politik sistem algısı ve duygular, kolektif eylem, vatandaşlık ve politik güven, politik iletişim, kamuoyu ve medya.
Konuların anlaşılmasını kolaylaştırmak adına, yine bu ülkenin okuyucusuna hitap eden, güncel hayattan ve ülke meselelerini ilgilendiren örnekler seçilmiş; böylece okurların, kitapta siyasal davranışları anlatılan aktörlerin yerine kendilerini koyabilmelerine yardımcı olmak hedeflenmiştir.
Banu Cingöz Ulu, Beril Türkoğlu, Demet İslambay, Elif Çelebi , Eric A. Zillmer, Gülden Sayılan , Gülseli Baysu , Müjde Peker, Nazan Avcı , Özgen Yalçın , Özgür Güldü, Özlem Dirilen Gümüş , Reşit Kışlıoğlu, Robert W. Booth, Vanessa Tinker, Yasemin Gülsüm Acar Kitabımızın birinci cildinin basımının ardından geçen yaklaşık bir buçuk yıl sonra şimdi de ikinci cildi sizlerle buluşturmanın heyecanı ve mutluluğunu yaşıyoruz. Umarız bu cildimiz de ilk cildin gördüğü ilgiyi görür ve ileriki basımlarla alan yazında en çok bilinen, okunan ve okutulan kitaplar arasında yerini alır.
Bu cilt de yine ulusal ve uluslararası alanda siyaset psikolojisinin en temel konularını ele almaktadır. Konuları arasında; göç, milliyetçilik, sosyal toplumsallaşma, terörizm, toplumsal cinsiyet, çatışma yönetimi, barış, biyolojik yaklaşımlar, temsil ve dil, grup, kişilik ve kültür yer almaktadır. İlk cildin konularıyla birlikte düşünüldüğünde alanda çalışılan konuların neredeyse tamamını alanın uzmanlarıyla birlikte inceleme fırsatı yakalamış bulunmaktayız.
Özellikle alanı bilen ve bu alandaki bilgi birikimine yatırım yapma arayışında olanların gereksinimlerini büyük ölçüde karşılama iddiasında olan bu kitabın her iki cildinin etkisinin zaman içerisinde daha da yaygınlaşacağına inanıyor, alanın uzmanları olarak bizlerin çabalarının bunlarla sınırlı kalmayacağına inancınızın tam olmasını istiyoruz.
Daha sade ve güncel bir dille siyaset psikolojisini anlatmaya devam etmek en öncelikli hedeflerimiz arasında yer almaktadır.
Umuyoruz bir gün bu hedefe de ulaşmış olarak bu satırlarda buluşuruz.