A. Esra Bölükbaşı Ertürk, A. Nazlı Soykan, Abdulkadir Atar, Ali Özçağlar, Çerağ Esra Çuhadar, Durmuş Gür, Emre Sakaoğlu, F. Eray Dökü, Heidemarie Doğanalp Votzi, Hür Kalyoncu, Hüseyin Karataş, İbrahim Canbulat, Kadir Şahin, Mehmet Emre, Mehmet Kütükçüoğlu, Mehmet Somuncu, Metin Asar, Muammer Aksoy, Nuray Türker, Serdar Ösen, Sevgi Aktüre, Şahin Yıldırım, Tansı Şenyapılı, Uğurol Barlas, Ünal Özdemir, Yaşar Serkal Yıldırım, Yılmaz Aksoy
Kaleyi çevreleyen kanyonlara yerleşmiş Çarşı da gezinti, lunapark trenine binmeye benzer. Bir bakmışsınız tepedesiniz, bir bakmışsınız çukurda. Bu, hepi topu 1.000 m yarıçapında bir alanda, zamanda 2.900yıllık bir gezidir.
Kale, 7. yüzyılda Arap istilaları sırasında Anadolu halklarının polisleri terk edip daha güvenli bularak sığındığı kastronlardan biridir. Kalenin kuzeydoğusundaki evliya Hasandede’nin oralarda bulunan Büyük Göztepe Tümülüsü sizi yalnızca çok yükseklere çıkarmaz, MÖ 900'lere de götürür. Tarım ve hayvancılık yapan Frigyalı bir büyük adamın mezarına, elma kurtları gibi dar tünellerle defalarca girilmiş ve içi boşaltılmıştır. Bunlardan birinde tavan yıkılınca nebbaşlar takım taklavatı bırakıp kaçmışlardır. Biraz ileride nekropoliste (mezarlık) toprağı çalınmış bir tümülüs daha bulunur. Açıkta kalan mezar odasına yeniden birileri gömülmüş ve burası türbe olarak bellenmiştir. Mezarlığı gezerseniz Bizans spoliasının Müslüman mezarlarında devşirme kullanılmış olduğunu görürsünüz.
Önünüze çıkan Roma Yolunun önemli bir kısmı, kamu hizmeti babında asfaltlanmıştır. İzlerseniz sizi Kileciler'in evinin köşesine, Deve Yoluna kadar ulaştırır. Romanın en önemli hayvancılık merkezi olan Paflagonya’nın katırları bu yoldan Gemlik ve İzmit körfezlerine, oralardan da gemilerle tüm Roma toprağına dağılırlardı. Osmanlı Döneminde ise Konstantiniyye’nin et ihtiyacı için toplanan kızıl koyunlar bu yoldan geçmekteydi. Bu yollarda 1940'lara kadar kervanlar işler; Çankırı’dan kaya tuzu, şeker, kil, kuru üzüm, kuru incir, zeytinyağı ve bindallı getirirlerdi. Kileciler ailesi, 20. yüzyılda kapitalizm öncesi ekonominin önemli bir ögesiydi, hem evlere dokumaları için iplik dağıtır hem de açı, açığı gözetirdi. Çarşıya motorlu trafik girdi. Kileciler Evinin köşesini ve dübek taşını kırdı.
Deve Yolunu izleyerek daha aşağılara inerseniz tabakhaneler bölgesine ulaşırsınız. Tüccarlaşmış bir grup debbağ, fenni tabakhane için girişimde bulunmuş Safranbolu'ya önce Avusturya yapımı iki zamanlı bir dizel motor; o dağılınca bu kez bir buhar makinası getirmiş ve Yedikule kalitesinde deri çıkarmıştır ancak sermaye darlığı nedeniyle fabrikayı dağıtmışlardır. O kadar ki fabrikanın kiremitleri bile haraç mezat satılmıştır.
İbn Battuta’nın 14. yüzyıldaki yolunu izleyerek tırmandığınız Kale, Celali İsyanları sırasında Safranbolulunun da yardımıyla sahtelerce berkitilmiştir. Onlara “Asarım, keserim!", diye tehditler savuran Kethüdaya, Saraydan emredilmiştir: “Bırak yapsınlar". Tüm Osmanlı toprağı Celali İsyanlarında nüfus kaybederken Safranbolu kazanacak ve kapitalizme giden yolun taşlarını döşeyecektir.
Kale'den Batıya baktığınızda Gümüş Kanyonunun öteki tarafında eski Rum mahallesi Kıranköyu görürsünüz, bugünün Ulucami’si, Anadolu'daki en büyük kiliselerden biridir. Kıranköy'de konaklayan 19. yüzyılın seyyahları Dr. Mordtmann ve Ainsvvorth'a papaz tarafından şehrin koruyucusu Aziz Stefan'ın sağ ayağı gösterilmiştir. Tarihçi Cyril Mango, gerek kilisenin kitabelerinin gerekse onurla gösterilen kutsal emanetin sahte olduğunu ileri sürse de restorasyon sırasında Papaz Evinin çatı arasında böyle bir ayak görülmüştür (l).
Kale'den aşağı inerken kaldırımın ortasında delikli taşlar gözünüze çarpacaktır. Bu delikli taşlar; yağmur suyunu toplayıp Çarşının altında bulunan mühendislik harikası algumlara aktarır. Algumlar; Cinci Hamamı ve Cinci Hanının altından geçer, kanyona ulaşır.
Cinci Hoca kuşkusuz en meşhur Safranboluludur. Para için yapmayacağı yoktur. En önemli yatırımı, 16. yüzyılda yaptırdığı Cinci Hanı ve Cinci Hamamı, Safranbolu'nun kuzeybatı Anadolu kervan yolları üzerindeki önemini artırmıştır. Safranbolulu yüzlerce katırcı ve beygirci, kervanlarla buraya ulaşan yükü katır yollarını kullanarak bölgeye dağıtırlardı.
Safranbolu, 17. yüzyıldan başlayarak refahı yakalamış, Kastamonu Sancağının en varlıklı kazası hâline gelmiştir. Çarşıyı çevreleyen eşsiz konaklar da bu dönemin eserleridir.
Yemeniciler Arastasında artık tek bir yemenici kaldı. Bir zamanlar Müslümanlar ve karılarıyla birlikte Rum ustalar çalışırlardı. Kumlar arastadan dışlandılar ama onların yaptığı yemeniler tükenmeden Müslümanların satış yapamayacağı imtiyazını alarak...
Arasta da artık turistik oldu, güneşin tayfı renklerinde şemsiyelerle dekore edildi. Çarşı, sakinlerinin yarısını kaybetti... Şimdi "turizm” zamanı...
Hepsi ve dahası bu kitabın içinde.