Irk ve Etnisite Çalışmaları \ 1-1
Hasan Alptekin Toprak Siyah milliyetçiliği henüz ABD kurulmadan önce medeni ve insan hakları ihlalleri ile mücadele etmek amacıyla siyahlar tarafından takip edilen önemli bir olgudur. Bu çalışma 1865-1965 yılları arasında ABD'de siyah milliyetçiliğini İslami hareketler ve insan hakları bağlamında incelemektedir. 1865 yılında Bağımsızlık Bildirgesi'nin ilan edilmesinin ardından siyahlar birtakım temel hakları kazanmışlardır. Siyahların hukuki statülerini iyileştirmek için 1865'ten itibaren bazı yasal düzenlemeler yapılmış olsa da siyahlar için Amerikan toplumunda beyazlarla aynı statüye kavuşmak gerçekten zor olmuştur. Yorucu ve uzun bir mücadelenin ardından siyahlar nihayet 1965 yılına gelindiğinde bazı temel medeni hakları ve insan haklarını kazanmışlardır. Siyahların 1865-1965 yılları arası insan hakları mücadelesi ve İslami hareketlerin siyah milliyetçiliğine olan etkisi bu çalışmada incelenmiştir. Böylece siyah milliyetçiliği ve İslami hareketler arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla birincil ve ikincil kaynaklar kullanılmıştır. Bu çerçevede çevrim içi arşivler -siyahlar tarafından yayımlanan gazeteler ve FBI raporları göz önünde bulundurularak- dönemi aydınlatmak için kullanılmıştır. Bu çalışmanın sonunda siyah milliyetçiliğinin bazı boyutlarıyla siyahların Amerikan toplumunda temel haklardan mahrum bırakılmış olmalarından kaynaklanan tepkisel bir hareket olduğu ve 1865-1965 arası dönemde bazı siyah milliyetçisi gruplarca beyazlara ait hâkim değer sistemini reddetmek ve münhasır bir özbilinç kazanmak amacıyla İslami değerlerin benimsendiği sonucuna ulaşılmıştır.
Necla Mora Yabancı düşmanlığı, kendinden olmayan, dili, dini, kültürü ve bazen de görüntüsü ile farklı olana gösterilen düşmanlıktır. Yabancı düşmanı, ait olduğu grubun daha iyi, daha üstün olduğunu göstermek için diğer grubu aşağılayarak, dışlayarak, biz ve onlar ayrımını yapar. Bu durum, özellikle biz grubunun kendini zayıf hissettiği dönemlerde artar.
Alman kültüründe düşman imgesi dönemsel olarak farklılık göstermiştir. I. Dünya Şavaşı sonrası yaşanan ekonomik bunalımla Yahudileri hedef almış ve II. Dünya Şavaşı sonuna kadar altı milyon Yahudi Naziler tarafından yok edilmişlerdir. 1970'li yıllarda başlayan ekonomik bunalım Federal Almanya'da yeniden yabancı düşmanlığının ortaya çıkmasına neden olmuş ve bu düşmanlık 1980'li yıllardan itibaren özellikle Türk düşmanlığına dönüşmüştür.
Yabancı düşmanlığının başlamasında, yayılmasında; medyanın etkisi büyük kitlelere ulaşması açısından çok önemlidir.
“Kültürel Kimlik”, “Kolektif Bellek”, “Düşman İmgesi” kavramlarını içeren bu kitap; üniversitelerde, Türkiye AB İlişkileri ve Medya, Uluslararası İletişim, Kültürlerarası İletişim dersleri için ders kitabı olarak hazırlanmıştır.
Uğur Baran Hanağası Almanlar kimdir? Dünya tarihinde nasıl bir rol oynamışlardır? Bugün Almanya hangi meseleleri tartışmaktadır?
Almanlar, Roma İmparatorluğu’ndan bugüne, tarihin birçok önemli anında sahne almış kadim bir millettir. Orta Çağ’ın irili ufaklı Alman prenslikleri ve krallıklarının kimi zaman bir imparatorluk ve nihayetinde bir ulus devlet olarak birleşebilmelerinin hikâyesi uzun, ilginç ve öğreticidir. Hiç şüphesiz Almanya, ekonomik, siyasal ve kültürel açıdan günümüz dünyasının en önemli aktörlerinden biridir. Din savaşları, işgaller, trajedi ve zaferler Alman tarihinin renkleridir ve bu renklerin manasını anlayabilmek dünya tarihini analiz edebilmek için önemlidir. Uzun bir araştırmanın neticesinde kaleme alınmış Alman Milliyetçiliğinin Dünü ve Bugünü adlı bu eser, Alman milletinin ortaya çıktığı zamandan bugüne kadar olan sürece ışık tutabilmeyi ve günümüz Almanyasının yüzleştiği aşırı sağ, popülizm gibi olguları bilimsel açıdan anlayabilmeyi amaç edinmektedir.
Alpay Özalan Kristof Kolomb, bir kâşif miydi yoksa gözünü altın ve hazine hırsı bürümüş bir korsan mıydı?
Bartolomé de Las Casas; Kolomb'un seyir defterlerine yazmadığı, sakladığı hangi sırları açıklamıştı?
Kızılderililer, 1492 yılından önce nasıl bir hayat yaşıyorlardı? Gerçekten “vahşi” miydiler?
Aztek İmparatoru II. Montezuma, İnka İmparatoru Atahualpa ve diğer başka bazı Kızılderili liderler neden hep aynı davranışları sergilemişti? Bu bir tesadüf mü yoksa tarih kitaplarında bir yanıltma mı var?
“Codex Mendoza”nın üstünde hiç durulmayan gerçek neydi?
“Medeni” kolonyalizm niçin gerekliydi?
Kurucu atalar arasında yer alan Amerikan başkanları, Kızılderililer hakkında ne düşünüyorlardı? Hangi başkanlar katliam emri vermişti?
Kızılderilileri kimler nasıl katlettiler? Nasıl soykırımlar yaptılar? Topraklarını nasıl istila ettiler? Kendilerine nasıl köle yaptılar? Onları bize nasıl tanıttılar? Günümüzde, Kızılderililerin çileleri bitti mi?
Uğur Burç Yıldız 2008 yılında başlayan dünya finans krizinin en önemli etkilerinden biri de Avrupa Birliği’nin bazı ülkelerindeki ayrılıkçı hareketleri güçlendirmiş olmasıdır. İspanya’da Katalonya ve Bask bölgeleri, Britanya’da Kuzey İrlanda ve İskoçya, Belçika’da Flaman Bölgesi ve İtalya'da Kuzey İtalya bağımsızlık taleplerinin en güçlü olduğu yerlerdir. Bu kitapta, bu bölgelerdeki bağımsızlık hareketlerinin temel nedenlerinin geniş bir çerçevede açıklanması, aktörlerinin tanımlanması ve günümüzdeki durumlarının değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Orkhan Valiyev Modern Batı siyasal düşüncesinde, sanayileşme; ticaretin artması ve iletişim olanaklarının bir çıktısı olarak doğmuştur. Oysa öteki toplumlarda milliyetçilikten ziyade onu doğuran millî hareketlerden bahsetmenin daha doğru olacağı ifade edilebilir. Zira ulusların kitlesel doğum asrı olan on dokuzuncu yüzyılda sömürge altında olan halkların milletleşme süreci milliyetçilikten ziyade millî hareketlerle açıklanabilir. Millî hareketler sürecinde aydınların daha etkili olduğu söylenebilir. Bu bağlamda entelijensiya, Azerbaycan'ın uluslaşma sürecinde etkili bir millî hareket yaratmıştır. Azerbaycan ulus inşa sürecini açıklamak için yazdıkları metinlerle millî hareket sürecine belirgin katkısı olmuş Mirza Fatali Ahundzade, Ali Bey Hüseyinzade ve Mehmet Emin Resulzade belirlenmiştir. Bu çalışma, Azerbaycan'ı cumhuriyete götüren süreci millî hareket bağlamında değerlendiriyor.
Sabahattin Nal Son yıllarda, özellikle 90'lı yılların ortalarından bu yana, dünyanın birçok bölgesinde azınlıklara ilişkin sorunlar yaşanmaktadır. Buna bağlı olarak da bu sorunlar, uluslararası örgütler meşgul etmektedir. Aynı sorunun, Türkiye özelinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önüne gelen davalar ve Avrupa birliği il ilişkiler bağlamında gündeme geldiği görülmektedir.
Abdullah Muhsin Yıldız, Ayşe Ataş, Bilgen Sütçüoğlu, Burcu Saygun, Ceren Ergenç, Devran Dönmez, Ebru İlter Akarçay, Elçin Aktoprak, Elçin Kürşat, İbrahim Hasanoğlu, M. Yavuz Alptekin, Mehmet Fahri Danış, Mustafa Sarıca, Nail Elhan, Soyalp Tamçelik, Şeyma Kızılay Ulus devlet, önceki devlet tipolojilerinden farklı ama kendi içinde de tek tip değildir. Her ulus devletin farklı bir uluslaşma tecrübesi ve farklı bir ulusçuluk sistematiği bulunmaktadır. Buna bağlı olarak her ulus devletin kendine özgü bir ulus inşa yaklaşımı vardır. Her farklı ulus devlet, kendi içyapısının ve içinde bulunduğu coğrafi, beşerî, siyasi ve sosyal çevrenin etkilerini ve izlerini taşıyan bir ulus inşa süreci ve tarzı tecrübe etmiştir. Bu kitapta dünyanın önde gelen ve kendi coğrafyasında karakteristik olan ulus inşa süreçlerinden Almanya, İngiltere, Fransa, İspanya, Amerika, Çin, Rusya, Nijerya, Ukrayna, İran, Irak, Makedonya ve Lübnan'ın ulus inşa süreçleri incelenmektedir. Bu örnekler incelendiğinde Avrupa'ya, Asya'ya, Afrika'ya ve Ortadoğu'ya özgü en karakteristik ulus inşa örnekleri anlaşılmış olacak ve geri kalan ülkelerle ilgili fikir yürütmek mümkün hâle gelecektir.
Siniša Malešević “Bu kitap, yeni bir kuşağın etnisite alanının ve onun tartışma konularının kavram dünyasını etkileyebilecek bir şekilde ileriyi işaret ederek hâlihazırdaki bilgi birikiminin özgün bir sentezini sunmaktadır. Eğer hak ettiği ilgiyi uyandırabilirse seksenlerden beri etnik ve ırksal ilişkilere dair yazılmış en önemli kitaplardan birisi olabilir.”
Michael Banton, Ethnic and Racial Studies
“Maleševic, etnisite çalışmalarının sosyolojik temellerine dair kapsamlı ve dengeli bir anlatı sunmaktadır… Sunumu, eleştirel ve çekicidir zira okuması kolaydır ve mantıklı bir şekilde organize edilmiştir. Sosyologlar için okunması paha biçilmez değerdedir.”
Jon Fox, British Journal of Sociology
Klasik sosyolojiyi güncel tartışmalara kadar genişleten Etnik Sosyoloji, etnik ilişkilere dair başlıca sosyolojik yorumlamaları sentezlemekte ve bunun analizi için tutarlı bir teorik çerçeve sunmaktadır.
Bu derin ve kolay anlaşılır metinde Siniša Maleševic, etnisiteyi ve etnik çatışmayı anlamada bir dizi sosyolojik teorinin açıklayıcı gücünü değerlendirmektedir. Etnik gruplar arası ilişkilere dair her bir vaka ile ilgilenmek için herhangi bir sihirli anahtar veya planın olmadığını tasdik eden Etnik Sosyoloji, etnik gruplar arası ilişkiler için epistemolojik ve politik gereklilikler arasında köprü kuracak en iyi stratejiyi geliştirmektedir. Etnik Sosyoloji, sosyoloji disipliniyle tüm diğer sosyal bilimler disiplinlerinde okuyan ileri düzey lisans ve lisansüstü öğrencileri için okunması zorunlu bir kitap olacaktır.
Yavuz Ercan Gül Bu kitap, binlerce yıllık deneyimlere dayalı olarak gelişen ve halk bilgeliğini temsil eden geleneksel eğitim yöntemlerinin modern eğitimde kullanılması amacıyla hazırlanmıştır. Etnopedagoji; insanın kalbine dayanan, ruhu sevgiden oluşan bir eğitimdir. Çocuklara karşı, mesleğe karşı, kültüre karşı, halkına karşı ve vatanına karşı sevgiyle yoğrulmuş halk pedagojisi konusunda yetişmiş bir eğitimci, öğrencilerini ve ailelerini daha iyi anlayabilecek ve gençlerin gerçek bir eğitimcisi olabilecektir. Modern eğitim sistemlerinin, başka hiç bir eğitim sisteminde eşi benzeri olmayan bir etki ve başarıya sahip halk pedagojisine gözlerini kapaması düşünülemez. Evrensel insan kültürünün derinliğini oluşturan ulusal kültürlerin kaybolmadan devam etmesi, etnik öz bilincin oluşması, milli karakterin devamı ve bireylerin ulusal değerlere dayalı kişiliğinin oluşumu, etnopedagoji ile mümkündür. Bu nedenle etnopedagoji konusunda hazırlanan bu kitap, Türkiye'de eğitim ve etnik kültür alanındaki boşluğu doldurmaktadır.
Ahmet Fidan, Ali Demirel, Aras Yolusever, Aykut Karahan, Ayşe Çiçek, Bülent Atalay, F. Begüm Yıldızeli, Hande Sözer, İlknur Koç Çiftçi, Lütfi Arslan, M. Emir Fidan, Meri Taksi Deveciyan, Muhsin Önal, Okan Gülbak, Seçil Şenel Uzunkaya Osmanlı Devleti'nin çok uluslu yapısının Türkiye Cumhuriyeti ile ulus devlete dönüşmesi, aynı topraklarda yaşayan milletlerin de statüsünde değişiklik meydana getirdi. Bu değişiklik, kendini azınlık kavramında bulurken bu kavram üzerinden tartışmaları da beraberinde getirdi. Bu çalışma, Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyeti'ne kadar geniş bir zaman dilimini kapsamaktadır. Köklü bir geçmişle tüm renkleri bünyesinde toplayan Osmanlı Devleti'ndeki gayrimüslimleri, Türkiye'deki azınlıkları ve etnik grupları kimlik-etnisite ve kültür çerçevesinde ele almaktadır.
Esra Şölentaş, Hakan Saraç, Kamile Sinem Küçük, Kübra Çağlıyan Şakar, Mehtap Yılmaz, Muhammed Taşkesenligil, Olga Nikolayevna Grigoryeva, Onur Aydın, Pınar Turan Özdemir, Reşat Şakar, Selin Tekeli, Svetlana Stomatova Gelenek, görenek, inanç ve kaideler kültür kavramının önemli ve vazgeçilmez unsurlarındandır. Kültürel bir miras olarak geleneklerin ait olduğu toplum üzerinde büyük bir etkisi vardır. Kadim bir millet olarak Rusların da, kökleri çok eskilere dayanan ve buna da sıkı bir şekilde bağlı oldukları güçlü bir gelenek yapısı bulunmaktadır.
Köklü Türk-Rus ilişkilerinin XXI. yüzyılda daha pozitif bir ivme kazandığı günümüzde, Rus milletini gelenekleriyle daha yakından tanımak amacıyla hazırlanan bu kitapta; Rusların doğum, ölüm, düğün, giyim-kuşam, yeme-içme vb. gibi gelenekleriyle Maslenitsa, Paskalya gibi dinî ve millî bayramlarına dair bilgiler ele alınmakta, ayrıca Rus mitolojisi, Rus aile yapısı, Ruslarda dostluk kavramı, selamlaşma gelenekleri, Rusların batıl inançları gibi gelenekle ilgili birçok kültürel ögeye de yer verilmektedir.
Bu kitap, ülkemizde Rus kültürü alanındaki büyük bir boşluğu doldurarak hem ders kitabı olarak hem de karşılaştırmalı kültürel çalışmalar yapan araştırmacıların yararlanabileceği bir kaynak niteliğindedir.
Rana Esin Şahin, Mehmet Çakır Göçler çağını yaşadığımız şu dönemde doğal olarak en çok tartıştığımız konular arasında kozmopolitanizm, diğer bir ifade ile dünya vatandaşlığı konusunun yer alması umulurdu. En azından “makul bir okuyucunun”, küresel sistemde işler yolunda gitseydi göç temalı bir kitaptan ya da tartışmadan bunu beklemesi anlaşılabilirdi. Ancak göç olgusu her zaman olduğu gibi kapalı bir kutu misali farklı ve beklenmedik hikâyelere ev sahipliği yapabiliyor. Yirmi birinci yüzyıl, dünya vatandaşlığı konusunu gündemine alacak küresel hukuk sistemi inşasının çağı olma beklentisi bir yana, bölgesel alanlara zaruri hapsolmuş, parmak ısırtan hikâyeler barındırmasıyla yine fark yaratıyor…
[Bir yabancının daha üstün olmasını asla istemezler. Eskiden anne babalar buraya çalışmaya gelmişler ve hiç okumamışlar. Bu yüzden onları hep böyle görmüşler. Ama şimdiki yeni nesil okuyor; dilleri var, üniversiteye gidiyor, yüksek lisans yapıyor. Ben o zamanlar bir okulun içinde çalışıyordum. Bir bölüm vardı ve orada artık yabancılar da okumaya başlamıştı. Bir kadın, “Artık eskisi gibi ellerini kirletmek istemiyorlar; üniversite okuyorlar, yüksek lisans yapıyorlar. Zor işlere girmek istemiyorlar. Okudukları için daha güzel yerlere geliyorlar. Eskiden yabancılar kötü ve ağır işlerde çalışıyorlardı; şimdi artık okuyorlar, bizim gibi oluyorlar.” demişti birisi...] Irkçılık; yirmi birinci yüzyılın tam da başında bu düşünceye sahip egemen kültür temsilcilerinin söylemleri ile [Biz ne orada Türk'üz ne burada Türk'üz. Biz de nereye ait olduğumuzu tam olarak bilmiyoruz.] arada kalmışlığı yaşayanların inşa ettiği toplumsallığın bir sonucu olarak görülüyor... Kültürel motiflerle ve özellikle söylem ile süslenince oluveriyor kültürel ırkçılık…
Hülasa elinizdeki bu kitapta; Avrupa'da yaşayan Karamanlı göçmenlerin etnik kökenleri, dinî inançları, dilleri, yaşam şekilleri ve giyiniş biçimlerinin gündelik hayatlarına, okul, iş ve diğer yaşantılarına etkisi "kültürel ırkçılık" odağında gerçek katılımcılar gözünden incelenmektedir.
Vedat Yeşil Anadolu coğrafyası insanlık tarihi boyunca, zulüm görme ya da öldürme korkusuyla, yaşadıkları topraklardan ayrılarak Anadolu'ya göç eden insanlara imkânları ölçüsünde kucak açmıştır. Günümüzde ise Türkiye Cumhuriyeti, Anadolu'nun bu özelliğini sürdürmeye devam etmektedir. Yakın coğrafyamızda yaşanan siyasi olaylar ve savaş nedeniyle ortaya çıkan karışıklıklar, siyasi ve ekonomik istikrarsızlıkları ortaya çıkararak, bölge halklarını yer değiştirmeye zorlamaktadır. Bu durum sonrasında yaşadıkları ülkelerde olası durumlara karşı koruma hizmeti alamayan toplumlar, bireysel veya toplu olarak diğer ülkelere sığınmak suretiyle hayatlarını teminat altına almaya çalışmaktadırlar. Bu durumun neticesinde uluslararası koruma başvurusu ve statü sahibi olmak amacıyla kamu kurumlarıyla irtibata geçen diğer ülke vatandaşları arasında en büyük ikinci topluluk Afganlardır. Bu çalışmada, Afganların sosyal, hukuksal ve ekonomik durumları incelenmiş olup sosyal hizmet çerçevesinde sosyal refah durumlarının iyileştirilmesine yönelik bazı öneriler ortaya konulmuştur.
Bu eser, hangi sebeple olursa olsun ülkelerinden ayrılmak zorunda kalan tüm insanlara ithaf olunur.
Didem Uçan, Ergenekon Savrun, Funda Çitil Canbay, Halil Emre Deniş, Halil Kanadıkırık, Hasan Acar, Hüseyin Cesurhan Taş, İhsan Burak Birecikli, İhsan Ömer Atagenç, Nurullah Çetin, Rabia Aslıhan Türkmen, Recep Recebov, Şaduman Halıcı Millet ve milliyetçilik kavramları, siyaset bilimi ile toplumsal ilişkilerde, son birkaç yüzyıldır üzerinde derinlemesine tartışılan konulardan biri hâline gelmiştir. Milliyetçilik kavramına olan ilgi, özellikle son yıllarda Avrupa'da ortaya çıkan milliyetçi toplumsal hareketlerle birlikte artış göstermiştir. Milliyetçiliğin ne olduğu ve ne zaman ortaya çıktığı üzerine yapılan tartışmalar, günümüz toplumsal hayatında önemli bir yer tutacak hâle gelmiştir.
Millet ve milliyetçilik üzerine yürütülen tartışmaların çokluğu ve karmaşıklığı, bu kavramları anlamlandırmanın ne denli zor olduğunu göstermektedir. Milliyetçilik fikrinin taşıdığı anlam itibarıyla farklı coğrafyalarda ortaya çıkardığı farklı yüzleri, bu fikrin tek bir düşünce sistematiği altında ifade edilmesini zorlaştırmaktadır. Milliyetçilik, tarihsel ve sosyolojik olarak her milletin kendine özgü ortaya çıkma koşulları ekseninde ifade edilebilecek bir kavramdır. Milliyetçilik kavramının taşıdığı bu özgünlük, onun farklı milliyetçilik tipolojileri ile ifade edilebilmesini sağlamıştır.
Milliyetçilik Tipolojileri, milliyetçiliğin farklı cephelerdeki yüzlerini ifade etmek ve milliyetçilik literatürüne kapsamlı bir çalışma kazandırmak çabasıyla ortaya çıkmıştır. Milliyetçilik, sahip olduğu eklektik yapısıyla farklı ideolojilerle temas etmektedir. Bu kitap, söz konusu temas alanlarının sınırlarını ortaya koyacaktır.
Milliyetçilik kavramını farklı yüzleriyle ifade etme çabasıyla ortaya konulan buna benzer bütüncül çalışmalar yok denecek kadar azdır. Bu nedenle bu kitap, milliyetçilik üzerine çalışan akademisyen ve araştırmacılar için bir başucu kitabı olma niteliğindedir.
Celil Batur Soğuk Savaş öncesi dönemde yer alan aşırı sağ partiler, ultra milliyetçi ve hiyerarşik bir biçimde lider kültü etrafında organize edilmiş, şiddet ve paramiliter eylemler ile herhangi bir sınırlama olmaksızın düşmanları yenmeyi hedefleyen siyasal bir ideolojiye sahip olmuş ve İkinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkmasına yol açmıştır. 1980'lerden itibaren konjonktürel gelişmelerin de etkisiyle, ideolojik olarak bir değişim sürecine giren aşırı sağ partiler, geleneksel faşizm ve Nazizm ile bağlantıları reddederek, yabancı düşmanlığı, çokkültürlülük ve göçmen karşıtlığı, küreselleşme, AB karşıtlığı ve İslam düşmanlığını parti programlarının odak noktası haline getirmişlerdir.
Elinizdeki kitap, günümüz aşırı sağ partilerin ideolojik tutumlarını, seçmen kitlelerinin niteliklerini ve bu partilerin başarı elde etmesine yardımcı olan etkenleri Avrupa’nın göç deneyimine bağlı olarak irdelemektedir. Bununla birlikte, kitabın odak noktasını oluşturan mülteci krizinin Avrupa’ya etkisi, Avrupa devletlerinin mülteci krizine yaklaşımları ve mülteci krizinin Avrupa’da aşırı sağın yükselmesine olan yansımaları sosyal inşacı perspektiften incelenmektedir. Bu çerçevede, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde aşırı sağ partiler ideolojik olarak nasıl bir dönüşüm geçirmişlerdir? Bu çerçevede, “İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde aşırı sağ partiler ideolojik olarak nasıl bir dönüşüm geçirmişlerdir?”, “Aşırı sağ partilerin yükselişini etkileyen ve Avrupa’da göçmenlere/mültecilere karşı hoşgörüsüzlüğün altında yatan etkenler nelerdir?”, “Tarihsel süreçte AB’nin karşı karşıya kaldığı kriz dönemleri, aşırı sağ partiler açısından nasıl bir hareket alanı yaratmıştır?” ve “Aşırı sağ partilerin, başta mülteci krizine yönelik olmak üzere, temel politika hedefleri nelerdir?” sorularına cevap aranmıştır.
Adem Özer, Ayşe Füsun Arsava, Fatma Taşdemir, Gökhan Albayrak, Hakan Taşdemir, Mehmet Ciğer, Mehmet Dalar, Nilgün Eliküçük, Saadat Rustemova Demirci, Umut Kedikli Suriye, Çatışma ve Uluslararası Hukuk isimli editöryal çalışma, 2011'de Suriye'de başlayan ve hâlâ devam eden bir çok devletin ve devlet dışı silahlı aktörün karıştığı Suriye iç savaşını uluslararası hukuk açısından teorik ve pratik yönleriyle analiz etmektedir.
2014 yılında hilafet ilan eden DEAŞ terör örgütü ile mücadele kazanılmış olmasına karşın Suriye'de barış ve istikrar henüz sağlanamamıştır. Esad rejiminin etkin kontrolünü arttırdığı Suriye, işlevsel olmayan, başarısız bir devlet olarak varlığını sürdürmektedir. Ancak komşu devletler açısından istikrarsızlık kaynağı olmaya devam etmektedir. Bu kitabın amacı; Türkiye'nin ulusal güvenliğini önemli ölçüde etkileyen Suriye İç Savaşı'nın ortaya çıkardığı problemleri uluslararası hukuk perspektifinden ele almaktır ve okuyucuya başka bir kaynaktan kolaylıkla edinemeyeceği bilgi ve analizleri kapsamlı bir şekilde sunmaktır.
Abdullah Uçman, Abdülkadir İlgen, Abu Muslim Akdemir, Açıkgenç Alpaslan, Ahmet Güner Sayar, Ali Coşkun, Ali Utku, Ayhan Bıçak, Ayşe Durakbaşı, Bayram Ali Çetinkaya, Bedri Gencer, Beşir Ayvazoğlu, Buğra Ekinci, C. Muammer Muşta, Can Karaböcek, Cem Tezer, Cevriye Demir Güneş, Ceyhun Cengiz Akın, Cumhur Arslan, Cüneyt Köksal, David Grunberg, Derya Mengilli, Emine Gözde Özgürel, Emrullah Kılıç, Eyüp Sanay, Fatma Odabaşı, Fazlı Arslan, Fethi Gedikli, Gül Eren, Hacı Bayram Kaçmazoğlu, Halil İbrahim Düzenli, Hikmet Celkan, Hilal Görgün, Hüsameddin Erdem, Hüseyin Gazi Topdemir, İlkay Erdem, İsmail Köz, Kâmil Yeşil, Kemal Bakır, Kenul Bünyadzâde, Kevser Çelik, Kurtuluş Kayalı, Mehmet Akgün, Mehmet Ali Dombaycı, Mehmet Görmez, Mehmet Karaca, Mesud İnan, Murtaza Korlaelçi, Mustafa Erkal, Mustafa Günay, Mustafa Kara, Mustafa Kök, Mustafa Öztürk, N. Güngör Ergan, Naci Bostancı, Nasrullah Hacı Müftüoğlu, Necmeddin Tozlu, Necmi Uyanık, Nevzat Kösoğlu, Nuray Karaca, Nuray Kuray, Nurten Gökalp, Orhan, Okay, Osman Aydınlı, Ömer Hakan Özalp, Ömer Osman Sarı, Ömer Özden, Öner Necati, Rabia Karakoyun Gündoğdu, Rabia Karakoyun, Recep Batu, Recep Ertürk, Recep Kılıç, Recep Şentürk, Sadık Erol Er, Samed Bağçeli, Semra Uçar, Senail Özkan, Sönmez Kutlu, Suad Mertoğlu, Süleyman Dönmez, Süleyman Hayri Bolay, Şaban Ali Düzgün, Şengül, Çelik, Şükrü Hanioğlu, Tahsin Görgün, Tarık Tuna Gözütok, Uğur Odabaşı, Uluğ Nutku, Ümit Akça, Vâris Çakan, Yakup Yıldız, Yavuz Akpınar, Yavuz Unat, Yılmaz Özakpınar, Yılmaz Soyyer, Yusuf Kaplan, Yümni Sezen, Zeki Arslantürk Bu hacimli eseri hazırlamaktaki ilk hedefimiz, yeni nesillerimizin dedelerinin ve babalarının yakın geçmişte ortaya koydukları yaratıcı düşünceleriyle buluşmalarını sağlamak; her şeyi kendi gözleriyle görüp kendi akıllarıyla düşünmelerini temin etmek ve kendi ürettikleri fikirlerini kendilerinin tedavüle sürmelerine yardımcı olmaktır. Bu hususta önce aklımızı Batı'ya kiraya vermeyeceğiz veya onların aklını ödünç olarak alıp üzerine yatmayacağız. Çünkü sadece onlar düşünmüyorlar, biz de düşünüyoruz, biz de “imal-i fikir”de bulunuyoruz.
Bugün Türkiye, dünyadaki düşünce gündemini tespit ve tayin eden merkezde değil “çevre”de bulunmakta ve çoğu zaman merkezin tespit ettiği gündemlere bağlı olarak çevre durumunda hareket etmektedir.
Bundan dolayı ikinci hedefimiz, çevreden çıkıp merkezde yer almanın yolunun açılmasına yardımcı olmaktır. Aynı zamanda tarihte mensubu bulunduğumuz medeniyetimizin alternatif olarak ihyasına yardımcı olmak ve onun yeniden inşasında düşünce hayatımızın katkısını sağlamaktır.
Bu kitap, çağdaş Türk Düşüncesinin dünya düşünce arenasında görücüye çıkacak güçte olduğunu ortaya koymayı da amaçlamıştır. Düşünce hayatımızın “kendi tabii mecrası”na doğru gelişmesi devam ederse Türk düşüncesinin daha yeni ve daha özgün düşünceler üreterek dünya düşüncesine önemli katkı sağlayacağı muhakkaktır. Artık biz de Batılı düşünürlerin düşüncelerine göre kendimizi değerlendirme dönemini geride bırakarak, eskiden olduğu gibi, onların da bizim düşünce mahsullerimize bakarak kendi düşüncelerini değerlendirecekleri seviyeyi hedef almalı, sorunlarımızı kendimiz çözmeye yönelirken, ortaya koyacağımız çözüm tekliflerinin aynı zamanda başka toplumlar ve medeniyetler için de bir ufuk açabileceğinin farkında olmalı, böylece yeni ve evrensel fikirlerimizi daha çok üretme dönemlerine geçmeliyiz.
Musa Güner DNA tests reveal with fascinating clarity the kinship that ties Zaza tribes together. More than 8,500 potential DNA relatives emerged in my results. The DNA tests show a calculation of how close we all are. The challenge for me was to find out exactly how we are related. Virtually all 220 Zaza tribes have participated in DNA tests. To determine my relatives, my DNA profile has been compared to approximately 3,500 Zaza individuals from around the world. The compilation table presents average values of the estimated ethnicity distribution of the Zaza candidates for different DNA testing companies. DNA is the tree of the unwritten folk groups. Effective isolation has given the Zaza people their own DNA. It shows that exclusivity and endogamy in the heartland “Zazadiyar” has made the DNA of the Zazas a distinctive species. DNA, languages, migrations, religious environments, living habits, agricultures and cultural activities are the pieces of the puzzle that contributes to knowledge of the ancient Zaza people. The reasoning around this is a creative way to research our ancient ancestry.