İletişim Sosyolojisi \ 1-1
Tolga Şahin Bugün etrafımız riskler ve tehlikelerle çepeçevre sarılmış durumda. Bu risk ve tehlikeler kimi zaman soyut kimi zaman somut olarak varlık göstermekte. Soyut risklerin, somut belirtiler vermesi dışında farkında bile olmuyoruz. Attığımız her adım, aldığımız her nefesin anlık veya gelecekte oluşturabileceği risk ve tehlikelere karşı olduğumuz gibi risklerin içinden yeni risklerin her an doğma potansiyeline karşı da savunmasızız.
Örneğin Türkiye'nin bugüne kadar yaşadığı en büyük afetlerden biri olan ve başta Kahramanmaraş olmak üzere on bir ili etkileyen depremler sonrası Hatay'da arama kurtarma faaliyetleri devam ederken “Yarseli Barajı'nın patladığı” yönündeki söylentiler sonrası oluşan izdiham, arama kurtarma ekiplerine üç buçuk saat kaybettirirken bu sürede kurtarılabilecek enkaz altındaki vatandaşlar da kurtarılamamıştır.
Bir diğer örnekte salgın sürecinde uzmanlıkları veterinerlik, estetik cerrahi ve pediatri olan isimlere medyada sadece “uzman” ünvanıyla koronanın bulaşma yolları ve alınması gereken tedbirlere yönelik açıklamalar yaptırıldığına şahit olduk. D vitamini kullanımının önemine yönelik o kadar çok haber medyada yer aldı ki pandeminin sonunda bu sefer aynı medyada “D vitamini zehirlenmeleri arttı” başlıkları atıldı.
Afet iletişim ve yönetişim sürecinin önemli aktörlerinin başında gelen medya, afet anlarında ve sonrasındaki süreçte normalde olduğundan daha fazla topluma güvenilir bilgiyi sunmakla mükelleftir. Ancak bunun yerine medya, okurun korku ve merak duygularına hitap eden haber manşetleriyle okur ilgisini çekmeye çalışmaktadır.
İşte bu kitapla, medyadaki yanlışlıkların önüne geçilmesi için afet haberciliğinin nasıl yapılması gerektiğine haber örnekleri üzerinden cevap aranmış, afetlerin azaltılmasında en önemli etken olan afetlere hazırlıklı bir toplumun yaratılmasına katkı sunmak amaç edinilmiştir.
İsmail Sarp Aykurt Propaganda ve ideoloji, gündelik yaşamda “tehlikeli” olarak kategorize edilen ve ön yargılarla yaklaşılan iki fenomen olarak öne çıkartılır. Ancak aslında, kavramlar üzerinde bu “tehlikelilik” algısını yaratan, iktidar ilişkileri olduğu kadar buna yaslanan baskın sınıfsal söylemler ve tarihsel deneyimlerdir.
Bu çalışma; propaganda ve ideoloji arasındaki diyalektik ilişkiyi savaş düzleminde ele alıp kavramın “kirlendiği”, tahribat ve tortu ürettiği düşünülen kritik dönemlerden olan 1939-1945 momentini yani İkinci Dünya Savaşı'nı merkezine almaktadır.
Yine çalışma, ideolojilerin çatışma alanı hâline gelen ve teamüller dışı bir siyasi karmaşa hâlinin de eşlik ettiği İkinci Savaş'a değinmekle birlikte psikolojik savaş unsurları, algı yönetimi ile farklı propaganda ilke ve tarzlarının toplumların düşünüşlerini şekillendirdiği bir altüst oluş dönemini “afişler üzerinden” görerek dönemin günümüzle olan tarihsel ilişkisini düşünmeyi önermektedir.
Araştırma, İkinci Savaş'ı önceleyen dönemi de inceleyerek propagandanın savaş konjonktüründe ideolojilerle birlikte kapsamlı bir güce dönüştüğü tespit etmekte ve dönemin günümüze önemli bir birikim ve tarihsel miras devrettiğinin yadsınamaz olduğu sonucuna ulaşmaktadır.
Son tahlilde kitap, bir referans çalışma olma iddiası taşıdığı kadar savaşta kamplaşan ülke ve güç odaklarının siyasal propagandaları ve afişlerinin karşılaştırmalı analizinin güncel bir önem taşıdığının altını çizerken buna, toplumlara “kötücül” olarak zerk edilen tarihsel kavramların güncel kullanımlarına ilişkin bir sorgulamanın da eşlik etmesi gerektiği konusunda ısrar etmektedir.
Tuğçe Ertem Eray Çatışmanın hem ortaya çıkışında hem de yönetimi ve çözümünde iletişimin önemi ve oynadığı rol, iletişim bilimlerinin de kavramı ele almasına neden olmaktadır. İletişim içerisinde bulunan hemen hemen herkesin çatışma süreci içerisinde bulunması söz konusu olabilmekte ve çatışmaların kaçınılmazlığı, yönetimini de zorunlu kılmaktadır. Çalışmada çatışma kavramından yola çıkılarak uluslararası literatürde çatışma ve halkla ilişkiler ilişkisine verilen önemin ulusal literatürde kendisine yer bulamaması ve Türkiye'de çatışmaların çözümünde halkla ilişkilerin önemine yeterince değinilmemesi sorunsalından hareket edilmektedir. Bu çerçevede, çatışma süreç modellerinden etkilenen kuramlardan bahsedilerek halkla ilişkiler alanında çatışmaların çözümüne yönelik çalışmalara yer verilmektedir. İlişki ve iletişim yönetimi bakışıyla kitapta, çatışma süreç modelleri içerisinde literatürde en fazla yer bulan Ortak Yönelim Teorisi, Oyun Teorisi, Olumsallık Teorisi ve Müzakere Yaklaşımları ile Karma Motifli Modellere değinilmektedir.
Ahmet Songur, Alper Tütünsatar, Çiçek Bozyel, Elif Gün, Erdal Eke, Fahrettin Apak, Fatma Yağmur Evcil, Fulya Akgül Gök, Gizem Tan Eren, Hande Nur Eroğlu, Hasan Hüseyin Aygül, Hasan Rençber, Hilal Akman Dömbekci, Mehdiye Akgül, Mehmet Şengül, Melih Sever, Meyrem Tuna Uysal, Mustafa Zihni Tunca, Nurullah Zafer Kartal, Osman Çöllü, Özge Zeybekoğlu Akbaş, Seyhan Özdemir, Tuba Yüceer Kardeş, Ümit Arklan, Yunus Emre Öztürk “Dijital Çocukluk ve Dijital Ebeveynler: Dijital Nesillerin Teknoloji Bağımlılığı” başlıklı ilk kitabımızın devamı niteliğini taşıyan bu ikinci kitabımız, kolektif bir çabanın üretimi olarak kurgulanmış ve farklı üniversitelerden 26 yazarın bir araya gelmesine vesile olmuştur. Dijital Bağımlılık ve E-Hastalık olmak üzere iki genel bölüm ve bu bölümlerde yer alan toplam on dört bölümden oluşan bu kitap, dijital nesillerin teknoloji bağımlılığını ve teknoloji kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan hastalıkları konu edinmektedir. Dijital bağımlılık, sosyal medya bağımlılığı, dijital oyun bağımlılığı, çevrim içi alışveriş bağımlılığı gibi konuların yanı sıra e-hastalıklar, nomofobi, FoMO, maraton izleme, dijital istifçilik, stalklamak gibi konular/olgular gerek teorik ve kavramsal düzeyde gerekse uygulamalı olarak ele alınmıştır. Bu doğrultuda kitabın hem ilgili alan yazına katkı sağlayacağı hem de bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de her alanda yoğun bir şekilde yaşanan dijitalleşmenin bireysel ve toplumsal yansımalarına yönelik farkındalığın artırılmasına destek olacağı düşünülmektedir.
Hakan Tan Dijital Dalgalar Cilt 2: Dönüşüm adlı eser, “Yeni Medya ve İletişim”, “Güzel Sanatlar”, “İşletme”, “Gazetecilik”, “Halkla İlişkiler ve Tanıtım”, “Tarih”, “Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi” ve “Uluslararası İlişkiler” gibi farklı disiplinlerin gelen akademisyenlerin, birbirlerinden ayrı olarak çalışmalarıyla ortaya çıkan, multidisipliner, editörlü bilimsel bir çalışmadır.
Editörlüğünü Dr. Öğr. Üyesi Hakan Tan’ın üstlendiği bu eserde, bölüm yazarlarının metinlerinde öne çıkan kavram "dönüşüm"dür. Dönüşüm kavramı deyince ilk akla gelen, Franz Kafka’nın Dönüşüm adlı eseridir. Dönüşüm kavramı dilbilim, antropoloji, felsefe, psikoloji, sosyoloji ve edebiyat bilimlerine göre olduğundan başka bir biçime girme, bir şeyin yapısındaki veya şeklindeki değişimler, transformasyon olarak açıklanmakta ve dönüşümde her geçiş, bir düzene göre gerçekleşmektedir. Dönüşüm ilişkisinde; her dönüşümün sistematik bir düzeni vardır, her bir tür birbirinden çıkar ve bu dönüşüm sürecinin gerçekleşmesi için bir "olgunlaşma" aşamasına ihtiyaç vardır. Bilim, hep aynı durumda ve değişmeden kalan yönünü ilgilendiren her şeyi eşsürem, evrimlerle ilişkin her şeyi ise artsüremli olarak açıklamaktadır. Dönüşüm artsüremlidir ve evrimseldir. Evrim kavramı; bir türün, ideolojilerin, toplumsal sistemlerinin, insanın, makinelerin ve yazılımların süreç içerisinde (olgunlaşma-zaman) birdenbire olmayan, kesintisiz, niteliksel ve niceliksel gelişim sürecine gönderme yapmaktadır.
Dijital dalgalar; dijitalleşme, dijital teknolojiyi ve dijital araçlar; sosyal, kültürel, siyasal, simgesel ve ekonomik yaşamımızın her alanını etkilemektedir. Bölüm yazarları da dijitalleşme, dijital teknoloji ve dijital araçlar ile gelen dönüşümü; “Dijital Medya Kapitalizmi”, “Dijital Kamusal Alan”, “Dijital Marka”, “Dijirati”, “Kurumsal İletişimin Dönüşümü”, “Tarihsel Dezenformasyonlar”, “Dijitalleşme ve Rekabet”, “Dijitalleşme ve Sürdürülebilirlik”, “İfadelerin Dijitalleşmesi”, “Sosyal Ağ Analizi” ve “Dijital Anlam (dijisemantik) ve Anlatım (dijisentaktik) Yapılarını Çözümlemek” olarak açıklamaktadır.
Batuhan Avşaroğlu, Hüseyin Gökal, Kamuran Gülarslan Değer, Müge Karabağ, Pınar Eke, Seda Aktaş, Seda Kandemir Metaverse gibi farklı gelişmiş teknolojiler tarafından desteklenerek oluşturulacak kalıcı çevrimiçi üç boyutlu sanal ortamlardaki siber toplumsal düzlemlerin konuşulduğu bir dünyada, her geçen yıl çevrim içi hayatlarımız çevrim dışı hayatlarımızdan biraz daha fazla zaman almaktadır. Hayatımızın her alanını kapsar hâle gelen bu tutum, sevgili ya da partner bulmak arayışı için de geçerlidir. Sırf bu amaçla kurulan Tinder, OkCupid, Happn, Badoo gibi sosyal medya uygulamaları olduğu gibi bu amaçla kullanılan Facebook ve Instagram gibi popüler uygulamalar da bulunmaktadır. Bu uygulamalar çok sayıda insana ulaşması nedeniyle potansiyel flört olasılığını arttırmakta, potansiyel flört hakkında kendisiyle iletişime geçmeden temel bilgileri size sunmakta, reddedilmeye karşı korumakta, ilişki kurma hızı üzerinde kontrole izin vererek ilişkiyi başlatma sırasında daha az stresle iletişim kurma fırsatı sunmaktadır. Bu kitapta, son dönem dijital flörtleşme araçlarına ilişkin; gözlemler, çalışmalar ve eleştiriler yer almaktadır.
Çağla Coşar, Ebru Han Kundakçı, Fatma Esra Öztürk, Oytun Doğan, Özlem Akkaya, Semay Buket Şahin, Türkay Türkan Ünlü Dijital Medya Ekseninde Nostalji ve Toplumsal Bellek kitabı, hafızaya yönelik iletişim çalışmaları ve medya alanında çoktandır var olan ama üzerinde kapsayıcı incelemelerin olmadığı kilit metinleri okuyucuya sunuyor. Farklı medya metinlerinin, kendi doğası içinde dijital alana aktarıldığında, toplumsal belleği hangi yollarla oluşturduğuna odaklanıyor. İletişim araştırmalarında, kullanılan antropoloji ve medya tarihi merkezli akademik çalışmalarda toplumsal bellek, saha olarak görülmekten çok araç olarak kullanılır. Hâlbuki, medya çalışmalarında toplumsal bellek yaratımı ve aktarımı, sahanın kendisi olarak kabul edilmelidir. Medya metinleri ister görsel ister yazınsal ister işitsel olsun toplumla özdeşleşmiş parçaları bulunur. İşte bu alanlar toplumsal belleğin geleneksel ve dijital medyaya aktarılması sürecinde başat birer rol üstlenmektedir. Türkiye'de sosyal bilimler içerisinde, toplumsal bellek öncelikli çalışma alanları arasında yer almaması nedeniyle gündelik hayat pratiklerinde yer alan nesneler, imgeler, film karakterleri, semboller, kültürel kodlar, çoğunlukla göstergebilim üzerinden analiz edilmektedir. Bu çalışma ise araştırmacılara, bugüne kadar alışılagelmiş bir alanı farklı bakış açıları ile inceleme imkânı sunmaktadır.
Asiye Ata, Aslı Yurdigül, Aslıhan Zinderen, Derya Çakmak Karapınar, Emre Gökalp, Güler Erkal Karaman, İbrahim Etem Zinderen, Kübra Okumuş Dağdeler, Melike Arslan, Meryem Okumuş, Meryem Serdar, Mevlüde Deveci, Mustafa Berkay Aydın, Serdar Çil, Tuba Sütlüoğlu Günlük yaşamımızın önemli parametrelerinden olan dijital araç ve ortamlar toplumsal olanı etkilemekte ve insan yaşamını dönüştürmektedir. Söz konusu dönüşüm, dijital araçlara ve özellikle de yeni iletişim teknolojilerine büyük oranda bağlı bir yapıyı ortaya çıkarmaktadır. Bu çerçevede dijitalleşmenin toplumsal etkileri üzerine düşünmek, içinde yaşadığımız dünyayı algılamak ve değerlendirebilmek için bir zorunluluktur. “Dijital Sosyoloji Çalışmaları” bu değerlendirmede başvurulabilecek temel bir kaynak olma arzusunu taşımaktadır. Bu bağlamda dijital sosyoloji, dijital eşitsizlik, dijital gözetim, sanal kimlik, dijital aktivizm, kuşaklar, ebeveynlik, dijital sağlık, dijital diplomasi ve eğitimde dijitalleşme kitapta tartışılan konular arasındadır. Sosyoloji, iletişim ve eğitim alanındaki akademisyenlerin ortak çabalarıyla hazırlanan bu kitap alana ilgi duyan herkes içindir.
Selva Ersöz Karakulakoğlu Bu kitap sosyal bilimler alanında, özellikle dijital ile bağlantılı sıklıkla kullanılan kavram, kuram ve yöntemleri tek bir kaynak içinde okuyucuya sunmak amacıyla yazılmıştır. Kitabın içeriği dijital kavram ve kuramların gelişimi, dijital araştırma yöntemleri ve dijital yurttaşlık, dijital aktivizm, mobil kültür gibi farklı dijital konulara değinen üç bölümden oluşmaktadır. Dijital süreçte karşımıza çıkan pek çok kavram, tarihsel bütünlüğü içerisinde incelenerek okuyuculara sunulmuştur. Dijital konulara ilgi duyan, özellikle iletişim alanında dijital çalışmalar yapanlar için alana giriş niteliği taşıyan bu eser, iletişim bilimleri araştırmalarındaki yöntemlerin, kavramların ve kuramların etik, yöntemsel ve kuramsal sorgulamaları hakkında tartışmaları içermektedir. Prof. Dr. Selva Ersöz, Maltepe Üniversitesi iletişim Fakültesinde çalışmaktadır. Yazar bu kitapta, dijital topluma ilişkin kavramları, iletişim çalışmaları perspektifinden okuyuculara sunmaktadır.
Canan Kökus, Emin Arslan, Eren Keser, Esra Karip, Fatih Uslu, Figen Ebren, Hakan Kendir, Hale Alan, Halil Cura, Hasan Cem Çelik, Hüseyin Keleş, Mustafa Uslu, Nezir Temur, Özgür Yayla, Sinem Burcu Uğur, Yiğit Güven Thomas L. Friedman'ın, “The World Is Flat” adlı eserinde, 21. yüzyıldaki yaşam şeklini koşu bandına benzetmesi esasen günümüzde çok hızlı gerçekleşmekte olan sosyal, kültürel ve ekonomik dönüşümün ve endüstriyel devrimlerin habercisi gibiydi. Geçmişi son üç yüzyıla kadar uzanan Kıta Avrupası’nın, oluşturmuş olduğu sanayiye dayalı birtakım birikimi sayesinde dünyaya yön ve şekil verme ihtirası karşısında sanal ve soyut bir kavram bulundu: internet. Üçüncü sanayi devrimine ismini veren ve kendisinden sonra oluşacak endüstriyel devrimlerin de öncüsü olan “internet”in, önce ana akımın daha sonra da alternatif akımın hizmetine girmesiyle geri dönülmez bir yola girdi yerküremiz. Artık yirmili yaşlarda, kolejli elektronik müptelası bir genç, çok kısa bir sürede dünyanın en zengin insanları arasına girebilir hâle geldi. Son on yılda gerçekleşen iki endüstri devrimi, dünyadaki güç dengelerini değiştirdi, planlamaları altüst etti! En son yüz yıl önce yerküreye uğrayan virüsün Covid-19 ismiyle dönüşü ise muhteşem oldu. Think tank kuruluşları kapılarına zincir vurdu! Acaba bu virüs, beklenen bir misafir miydi yoksa kapı açıkken bacadan giren bir haydut mu? Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı dünyamızda dijitalleşmenin sosyal ve beşerî bilimlere yansımaları nasıl olacak? Bu soruları eksenine alan bu eserin, cevap arayan okurlarına cevap vermesi dileğiyle…
Aynur Örnek, Aytekin Can, Azime Cantaş, Cenk Ateş, Çiçek Topçu, Emrah Başer, Ferhat Kaçar, İhsan Koluaçık, Naci Anıl Konya İnternet teknolojisinin yaygınlaşmasıyla birlikte izleme eylemi, gündelik yaşamda önemli bir yere sahip olmuş; sinema, televizyon ve dijital platformlar aracılığıyla topluma ulaşan içeriklerin etki alanı genişlemiştir. Konu üzerine gerçekleştirilen araştırmalar, ekran saatlerinin küresel ölçekte artış eğiliminde olduğunu belirterek ekranlara dayalı bir kültürün geleceği şekillendireceğinin altını çizmiştir. Sinema ve yayıncılık alanında yaşanan radikal dönüşümlere rağmen ekranların toplumu yansıttığı gerçeği, beyaz perdeden dijital platformlara uzanan süreçte hiçbir zaman değişmemiştir. Ekranlar aracılığıyla sunulan eserlere ışık tutmanın, toplumsal olana ilişkin bir kavrayış sağladığı fikriyle sosyal bilimlerin köklü disiplinleri, tartışmalara başlangıcından itibaren dâhil olmuştur. İletişim, felsefe, psikoloji, sosyoloji alanları, sinema ve yayıncılık pratiklerinin toplumsal yönüne ilişkin hususların tartışılmasında ayrıcalıklı bir yer edinmiş, gerçekleşen dönüşümlerle birlikte her araştırma geleneği, yeni yöntemler var etmiştir. Ekranlara dayalı dijital bir kültürün inşa edildiği 21. yüzyılda, alana yönelik olguların ilişkisel perspektifle yorumlanması gerekliliği, söz konusu disiplinlerin ve toplumsal dönüşümlerin dinamik doğasından ileri gelmiştir. Bu kitap aracılığıyla bilim insanlarının sinema, televizyon ve dijital platformları konu edinerek çok yönlü yaklaşımla ele aldığı araştırmalar derlenmiş, alana katkı sunmak amaçlanmıştır.
Ahmet Özkan Medya; yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü bir sacayağı olarak nitelenmiş ve devlet idaresini yönlendirmede etkin bir rol oynamıştır. Medya, kamuoyu oluşturma gücünü oldukça iyi kullanmış ve yargı başta olmak üzere pek çok organı yönlendirmeyi başarmıştır. Bu bağlamda 2002 yılında AK Parti'yi iktidara taşıyan en önemli güçlerden birisi, eleştirel tutum sergileyen medya olmuştur. Medya bunu isteyerek değil eleştirel ve seçkinci bir bakış açısıyla manipüle ederek sağlamıştır. Keza Recep Tayyip Erdoğan'ın muhtar bile olamayacağını dile getiren alaysı ve eleştirel manşetler, Türkiye'deki medya-siyaset ilişkilerini gözler önüne seren en belirgin siyasal olgulardan birisi olmuştur. Atılan bu ve buna benzer pek çok manşet, çevrede bulunan dışlanmış toplumu kenetlemiş ve 3 Kasım 2002 yılında yapılan seçimlerle AK Parti'nin tek başına iktidara gelmesinde önemli bir rol oynamıştır. 2002 yılında başlayan ve on yıllardır çevrede kalan ve kendisini muhafazakâr demokrat olarak nitelendiren, AK Parti kimliğinde vücut bulmuş kesimlerin iktidarı, aynı zamanda “muhafazakâr demokratlık”tan “muhafazakâr burjuvazi”ye giden yolun da önünün açılmasına sebebiyet vermiştir. Türkiye'de muhafazakâr kesimin ve burjuvazinin yaklaşık son yirmi yıllık dönemde yaşadığı toplumsal değişim ve dönüşüm, medya boyutuyla tarihe not düşecek şekilde kendisini göstermiştir.
Nitekim bu kitap, bahsi geçen konulara ilgi duyan herkes için önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır.
Ed. Selda İçin Akçalı Gündelik Hayat ve Medya kitabının içerisinde, tüketim kültürü perspeksifinden okumalar şeklinde yedi makale bulunmaktadır. Makale içerikleri tüketim, tüketim kültürü, tüketim ideolojisi çerçevesinde medya ortamı ve medya uyugulamaları ile Türkiye’deki kültür sembollerinin medyaya yansımaları çerçevesinde şekillenmektedir.
Fethi Güngör Çıkara odaklanan ‘beşer’in değer yüklü ‘insan’a dönüşme sürecinde kat ettiği mesafe, hakkaniyet bilincinde ve hakkın elinden tutma davranışında ulaştığı seviyeyle ölçülür. Hak sahibi ile hakkı gasp edeni ayırt etmek insanın doğuştan getirdiği yetenekleriyle başarabildiği bir merhaledir. Ancak insanlık haysiyetini koruyabilmek için bu kadarı yeterli olmayıp zalimin haksızlığını dile getirme ve mazlumun hakkını savunma erdemini de gösterebilmek gerekir.

Mütefekkir şairimiz Mehmet Âkif, insanlığın hakşinaslık ödevini “Âsım” şiirinde pek veciz ifade etmiştir:

“Hâlık’ın nâmütenâhî adı var, en başı: Hak.
Ne büyük şey kul için hakkın elinden tutmak!
Başta îmân-ı hakîkî geliyor, sonra salâh,
Sonra hak, sonra sebat. İşte kuzum insanlık…

Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!”

Mevcut nakıs insan hakları belgeleriyle yetinmemeye, insan haklarını yeniden düşünmeye, hakkaniyet duygusunu yüceltmeye ve hak ihlallerine el birliğiyle mâni olmaya dikkat çeken bu eser, ihlaller karşısında adil şahitlik yapmak suretiyle zalimin zulmüne ortak olmayı reddetmeye ve en yakınlarımız aleyhine bile olsa adaletten şaşmamaya çağırmaktadır.

İstisnasız bütün insanlığı kuşatan, hakkaniyeti ve adaleti içselleştirmiş yeni bir ‘Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’ hazırlamak, özellikle Müslüman aydınların önünde ertelenemez bir görev olarak durmaktadır.
Burak Özçetin, Deniz Sezgin, Duygu Alptekin, Esra Karakuş, Hatice Yıldız, Jason K. Holdsworth, Meltem Gökmen Tol, Nadir Suğur, Nurşen Adak, Özgür Arun, Saygın Vedat Alkurt, Temmuz Gönç, Yasemin İnceoğlu Son yıllarda sağlıkla ilgili çalışmalar, biyolojik ve tıbbi boyutun yanı sıra sosyal bilimlerin konuya yaklaşımları ile daha mozaik bir yapıya bürünmüş ve eleştirel bir düşünce akımı yaratmıştır. Bu akıma destek olma amacıyla sosyoloji, iletişim, sağlık ve gerontoloji gibi farklı disiplinlerdeki sosyal bilimcileri buluşturan bu kitapta, sağlığın toplumdaki farklı görünümleri üzerinden yapılan analizler bulunmaktadır. Sağlıklı ve hasta olma hâllerinin tartışmasını; erkek ve kadın bedenlerinin tıbbileştirilmesi konusunu; yaş, cinsiyet ve sosyoekonomik statüye bağlı ortaya çıkan sağlık eşitsizliklerini içeren bu kitap çalışmasının, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, sağlık kanaat önderlerinin ve bilgisinin gündelik hayata nüfuzu ve tüketim toplumunda sağlık tartışmaları ile literatüre farklı alanlardan katkı sağlaması hedeflenmiştir. Bununla beraber çalışmada, Türkiye'ye ilişkin genel sağlık profilleri eşliğinde yaş ve cinsiyete dayalı karşılaştırmalı analizlerin yanı sıra, madde bağımlılığı ve kullanımı, yaşlılık sürecinde karşılaşılan sağlık sorunları ve eşitsizlikleri, yaşlı bakımı, kent ve kır yaşamında sağlık hizmetlerinden yararlanma koşulları gibi güncel ve önemli sağlık sorunlarına da yer verilmiştir.
Demet Gürüz, Ayşen Temel Eğinli Anlamak için de anlatmak için de anlaşmak için de vazgeçemediğimiz bir şey iletişim… Anladıklarımızı, anlattıklarımızı, anlaşmalarımızı sürdüren ve yanıtlayan kaçamadığımız bir döngü… Bizden bize, bizden size, sizden bize, kısaca insandan insana sürekli giden ve gelen bir yürüyen merdiven… Yaşamın temel bir taşı iletişim…
İletişimsizlikten yakındığımız, iletişimin önemli olduğunu fark ettiğimiz bugünlerde toplumdaki tüm bireylere yol gösteren bir kitap… İletişim becerilerinin neler olduğunun öğrenilmesine katkıda bulunurken, aynı zamanda da kişilerin nerede hata yaptığını görebilmesine ışık tutuyor… Akıllara takılan şu sorulara yanıt oluyor:
Beni anlamıyorlar, kendimi anlatamıyorum, ne yapmalıyım?
Ben empati kurduğumu düşünüyorum, yoksa kurmuyor muyum?
Sürekli bir çatışma var aramızda, nasıl çözerim?
Grup çalışmalarında başarısızım, neden kendimi ifade edemiyorum?
Bir türlü ikna edemiyorum… Nasıl yapsam?
Ailede iletişim kopuk… Neden?
İş yerimde arkadaşlarımla iletişimim çok kötü, nasıl düzelir ki?
İyi bir dinleyici miyim?
Wendy Leeds-Hurwitz “Kişilerarası iletişimin entelektüel kaynaklarını ve ilgili sosyal yaklaşımları bir araya getiren ve ampirik araştırmaların sonuçlarındaki verimliliği ortaya koyan kapsamlı bir derleme… İletişim Bilimlerine Toplumsal Yaklaşımlar, sosyal bilimlerin yöntemleri ve amaçları üzerinde yapılan mevcut mütalaalara önemli bir katkı sağlamaktadır.”
Ian Angus, Simon Fraser Üniversitesi
“Bu kitap, bir mihenk noktasıdır. Bu kitaba destek veren mümtaz isimler, ortaya sosyal bilimler alanının yeniden ele alınmasını mümkün kılan bir eser çıkarmıştır… Bu kitap, kişilerarası ilişkiler araştırmalarında yol gösterici önemli bir çalışmadır.”
John Shotter, New Hampshire Üniversitesi
Çok eskiden resmî kurumlar, yayın kuruluşları ve yüz yüze iletişim vardı; bunlar iletişim çalışmalarının çekirdeğini oluşturan uygulamalardı. Ancak son zamanlarda, kişilerarası iletişim alanındaki araştırmalar, deneysel sosyal psikoloji ile çok sıkı bir uyum içindeki davranış biliminin hâkimiyeti altına girmiştir. Tam vaktinde yapılan bu teşvik edici çalışma, iletişimin güncelleşmesine yardım eden “sosyal yaklaşımlar”ı geniş bir bakış açısıyla inceleyerek eski modellerin sınırlarını tenkit etmektedir.
Kişilerarası iletişim çalışmalarındaki mevcut teorik yeniliklere eşsiz bir bakış açısı sağlayan İletişim Bilimlerine Toplumsal Yaklaşımlar, iletişim konusundaki bütün profesyonellerin ve öğrencilerin raflarında bulunması gereken bir kitaptır. Bu çalışma, özellikle iletişim teorisi, kişilerarası iletişim ve sosyal etkileşim konularıyla ilgilenenler için çok değerli bir kaynaktır.
Arzu Kızbaz, Fedayi Yağar, Kemal Deniz, Mehmet Emin Balcı, Mehmet Serkan Demirci, Merve Özdemir, Nihan Gizem Kantarcı Ateş, Özgün Arda Kuş, Safa Atmaca, Sema Dökme Yağar, Sibel Gökçe İletişim; sosyoloji, siyaset, ekonomi, sağlık, hukuk, kentleşme, teknololoji gibi birçok konuyla iç içe geçen eklektik bir alandır. İnsanın sosyal bir varlık olması ve toplumdan bağımsız düşünülememesi, iletişim ve sosyolojinin birbirinden ayrılmayacağını bizlere göstermektedir. Aynı zamanda, bu ikili ilişkide, kitle medyasının rolü ve işlevi oldukça önemlidir. Medya teknolojilerinin büyük bir hızla gelişmesi; içerik, etki ve kontrol açısından konunun, sosyolojik bir bağlamda düşünülmesini gerekli kılmaktadır. Bu sebeple toplum temelli çalışmaların gittikçe önem kazandığı günümüz dünyasında insanı ve toplumu derinlemesine anlamak için iletişim sosyolojisine büyük ihtiyaç duyulur. Akademisyenler, uygulayıcılar ve öğrenciler açısından önemli bir kaynak niteliği taşıyan bu kitabın, alanda çalışmak isteyen kişilere faydalı olması ümit edilmektedir.
Aysel Aziz İletişim, insanın dünyada var olmasıyla başlayan, günümüze kadar gelen ve yarınlarımızda da devam edecek uzun bir süreç… Kişinin yaşamında ise, doğumuyla başlayan ve yaşamının sona ermesiyle biten bir olgu... Bu denli geniş sınırları olan bir konunun bir kitabın sayılı sayfalarında anlatılmasının da o denli zor olacağı açık! Ancak yine de belli sınırlamalar koyarak, bu uzun serüvenin önemli kısımları alınarak giriş bilgileri çerçevesinde okuyucuya aktarılmaya çalışıldı.
Bu tür sınırlama içerisinde iletişimin tanımından başlayarak, süreci, diğer disiplinlerle ilişkisi, iletişim türleri, işlevleri, modelleri gibi iletişim ile ilgili genel bilgilerden sonra iletişim türlerinden kişilerarası iletişim, kitlesel iletişim ve kitle iletişim araçları, haber ajansları, Türkiye’de iletişim ve kitlesel iletişimin tarihsel gelişimi, örgütsel iletişim, internet ve sosyal medya ilgili bilgilere yer verildi. Kitabın son iki bölümünde ise iletişimin topluma olan etkilerine ve yapılan iletişim araştırmalarına değinildi.
Giriş niteliğindeki bu bilgilerin her biri; başka akademisyenler, yazarlar, araştırmacılar tarafından ayrı başlıklar altında araştırılıyor, inceleniyor, yayınlanıyor. İletişime Giriş başlıklı bu kitabın amacı da bu tür çalışmalar hakkında ön hazırlık niteliğinde genel bir bilgi vermek, konularında derinleşmek isteyenleri bu tür çalışmalara yönlendirmektir.
Adem Solak Düşünceleriniz pozitif olsun

Çünkü düşünceleriniz sözleriniz olur.



Sözleriniz pozitif olsun,

Çünkü sözleriniz davranışlarınız olur.



Davranışlarınız pozitif olsun

Çünkü davranışlarınız alışkanlıklarınız olur.



Alışkanlıklarınız pozitif olsun

Çünkü alışkanlıklarınız değerleriniz olur



Değerleriniz pozitif olsun

Çünkü değerleriniz kaderiniz olur.

Gandi
Aslı Telseren Ömeroğlu, Burak Beder, Can Uyar, Dilhan Apak, Efe Can Müderrisoğlu, Ezgi Demiral, Hazal Papuççular, Jade Cemre Erciyes, Merve Hazer Yiğit Uyar, Nazlı Akyüz, Nihan Akıncılar Köseoğlu, Nilay Kavur, Nur Sinem Kourou, Özlem İngün Karkış, Şirin Duygulu, Üstüner Okan Çınar “İSTDER Talks – Doğru Bilinen Yanlışlar” podcast projemizi, doğru bilgiye erişimin zor olduğu teknoloji çağında dezenformasyon ile mücadeleyi sağlamak amacıyla hayata geçirmek istedik. Doğru bilgiye erişim hakkı ve bilgi kirliliğiyle mücadele hedefiyle yola çıktığımız projemizde, üzerinde durulan konular hakkında farkındalık yaratmak ve dinleyici kitleyi doğru bilgiye kavuşturma niyetindeydik. Bu nedenle, bütün podcast söyleşileri, doğru bilinen yanlışlar konseptiyle yapıldı. “İSTDER Talks – Doğru Bilinen Yanlışlar Podcast” kitabımızda ele aldığımız konu başlıkları: Sosyal Bilimlerde Podcast Yayıncılığı, Medyada Manipülasyon ve Algı Yönetimi, Türkiye'de Başkanlık Sistemi, Türkiye-AB İlişkileri, Göç: Doğru Bilinen Yanlışlar, Asya Pasifik’te Kore Yarımadası’nın Jeopolitik ve Jeostratejik Önemi, Türkiye'nin Kurucu Antlaşmaları ile İlgili Doğru Bilinen Yanlışlar, Tarım ve Ticarette Yeşil Ekonomik Dönüşüm, İklim Değişikliği ve Sağlıkla İlişkisi, Kadın, Siyaset ve Siyasi Partiler, Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Söylem Analizi: Doğru Bilinen Yanlışlar, İnsan Haklarında Dönüşüm – Unutulma Hakkı, Türkiye'de Azınlık Olmak, Alevi Kimliği: Doğru Bilinen Yanlışlar, Kesişimsellik ve İktidar İlişkileri, LGBTİ'ler Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar, Hükümlü ve Tutuklu Çocuklar (Çocuk Adalet Sisteminde Doğru Bilinen Yanlışlar)'dır.
Ayten Bengisu Cansever, Emel Poyraz, Fatma Betül Çetin, Firuze Selen Çağlar, Huri Güven, Mücella Albayrak, Orhun Doğuş Yılmaz, Serhat Ulağlı Yeni medyayla birlikte ortaya çıkan enformasyon toplumu ve bu toplumun hakikate yönelik çıkarımlarının belirsizleşmesi, post-gerçekliğin egemen olduğu bir dünya meydana getirmiştir. Bu dünyada, yararlı-yararsız, iyi-kötü, önemli-önemsiz gibi kavramlar birbirine karışmıştır. Gerçekliğin sınırlarının sonsuz görünen bir geçişkenliğe sahip olduğu günümüz toplumunda birey ve onun kimliği de sürekli bir devinime ve etkileşime tabi olmuştur. Kültürü oluşturan gelenek-görenek, din, coğrafya gibi çeşitli etkilerin yanı sıra birey, kimlik inşa sürecinde algı, aidiyet, öteki, gibi sosyal-psikolojik unsulardan da hiç olmadığı kadar etkilenmiştir. Çalışma, bu etkileri; bireyin dış dünyadan almış olduğu uyarımları özümserken geçirdiği bilişsel ve davranışsal süreçler, toplum içerisindeki temel değerler dizisinin birey dünyasındaki meydana getirdiği değişikliler, temel alışkanlıklarımız ve toplumsal duyarlılıklarımız arasındaki ikilemin gündelik yaşantımızda nasıl karşıladığımız gibi birçok sorudan yola çıkarak ele almaktadır.
Kitap, bu olguları ve olguların kimlik inşa süreçlerine yansımalarını, Foucault, Althusser, Adorno, Erikson gibi teorisyenlerin ve Gestalt ve Frankfurt gibi ekollerin yardımıyla günümüz pratikleri çerçevesinde açımlamayı amaçlamaktadır.
Emel Baştürk Akca Bu kitap, kimlik ve medyada kimlik temsilleri üzerine yapılmış çalışmaları tam da postmodern çağın kimlikler üzerine tartışmaları popüler hale getirdiği bir ortamda bir araya getirmeyi hedeflemiştir. Kitapta, bireysel ve daha ağırlıklı olarak kolektif kimlik üzerine politik tartışmalara girilmiş olsa da aslında bu kitap iletişim akademisyenleri tarafından yazılmıştır. İletişim alanının disiplinler arası niteliği yazarları medyada kimlik temsillerini analiz ederken küresel çağda kimlikler, Türkiye ve hatta Avrupa tarihi üzerine tartışmalara girmeyi de zorunlu kılmıştır. Bu çerçevede kitabın amacı, çeşitli olaylara ilişkin medya metinlerinin analizlerini bir araya toplamak değil, modernist milliyetçilik, küresel çağda milliyetçiliğin aldığı yeni biçimler, Türkiye’de 1990’ların sonlarında karşımıza çıkan popüler milliyetçilik, “Avrupalılık“, “Avrupa kimliği“ ve bu kimlik tasavvurunda Türkiye’nin yerine ilişkin tartışmaları, medyadaki temsilleri üzerinden yeniden tartışmaktadır. div align“justify“İki kısımdan oluşan kitabın ilk kısmında Türk milliyetçiliği ve modernleşmesi çerçevesinde Türk ulusçu söyleminde ötekileştirme, milliyetçiliğin değişken ve farklı koşullara uyum sağlayabilen yapısı içinde ötekilik söylemlerinin de değişimine odaklanılmış, Türkiye’de popüler milliyetçi söylemler de tartışılmıştır. İkinci kısımda ise son yıllarda Avrupa ülkeleri içinde yoğun biçimde tartışılan “Avrupa kimliği“ kavramı ve bu kimlik tasavvuru içinde Türkiye’nin yerine ilişkin makaleler yer almıştır. Makalelerde, Avrupa basınında (özellikle Fransa ve İspanya örneğinde) Türkiye’nin nasıl temsil edildiği incelenmiştir. Çalışmanın sosyal bilimlerin bütün alanlarında eğitim veren akademisyen ve eğitim gören öğrencilerin yanı sıra medya ve kimlik konularına ilgi duyan herkese faydalı olacağı düşünülmektedir.
Demet Gürüz, Ayşen Temel Eğinli Kişilerarasındaki iletişim, iki kişinin birbirini fark etmesi ve birbirlerinin varlığını kabul etmesi ile başlar. Bu süreç içinde kişi; tutumları, kişiliği, davranışları, yaptıkları ve yapmadıkları, söyledikleri ve söylemedikleri ile mesajlar iletmektedir.
İletişim çağındayız… Hâlâ konuşuyor ama anlatamıyorsak, anlatıyor ama anlaşılmıyorsak, konuşuyor ama dinlemiyorsak, konuşuyor ama dinlenmiyorsak, konuşuyor ve dinliyor ancak yine de anlaşamıyorsak… sözlü ve sözsüz mesajlarımız, iletişimimizi etkileyen ve engelleyen faktörler iletişimimiz sona ermeden sorgulanmalı.
Anlatamadım galiba…
Beni yanlış anladın…
Keşke öyle söylemeseydim…
Ah şu önyargılarım…
Sesinin tonu kızgın gibi geldi…
Öyle bir vurgulama yaptı ki…
Gözlerin öyle söylemiyordu ama…
Parmaklarımı kırar gibi tokalaştı…
Nasıl bir duruştu o, çok şey anlattı…
Kişilerarası İletişim -Bilgiler-Etkiler-Engeller-, kişilerarası iletişim sürecinin çok çeşitli yönlerini örneklerle ele alarak değerlendirmektedir. Bu anlamda kitap, hem akademik çalışmalarını sürdüren araştırmacılara hem de etkili iletişim kurmak isteyen herkese ışık tutacaktır.
Eyyüp Sanay Tarih boyunca düşünürler, yazarlar sosyal olaylar ve toplum üzerine hep yazmışlardır. Ancak sosyoloji, sosyal bilimler alanında çok geç ortaya çıkmış bilim dallarından biridir.
Adını pek açık olarak kullanmamakla birlikte sosyal olaylar ve toplumun bu günkü sosyolojik anlamda ele alınması İbni Haldun ile başlamıştır dersek, yanılmış olmayız.
ibni Haldun toplumsal olayları, sosyolojik manada ele almış, incelemiş, sadece sosyoloji adını kullanmamıştır. “Mukaddime” adlı eserinde sosyal olayları ve toplumu ele almış, gözlemleyerek anlatmış, olayları sebep-sonuç ilişkileri çerçevesinde incelemiştir. Bu durum çağdaş sosyoloji anlayışı ile özdeş olmasına rağmen, sosyoloji biliminin Augustus Comte tarafından kurulduğu genel kabul görmüştür.
Sevilay Ulaş Bilgi iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı değişim, interneti kullanımda da hızlı bir değişimi beraberinde getirmiş; giderek önem kazanan internet tabanlı uygulamalar, marka iletişim süreçlerinde hızla yer edinmiştir. Doğası gereği farklı dinamikleri bünyesinde barındıran lüks markaların da marka sadakati yaratma ve sürdürmede sosyal medya araç ve ortamlarındaki uygulamaları ile bu yeni iletişim ortamlara eklemlendiği görülmektedir. Günümüzde yaşanan yoğun rekabet ortamında, lüks markaların markalarına duyulan sadakati sürdürmede sosyal medya ortamlarında gerçekleştirdikleri uygulamalar giderek önem kazanmaktadır.
Lüks marka sadakati ve sosyal medya uygulamalarına yönelik konuların yer aldığı bu eser, lüks marka kavram ve kapsamından başlayarak, lüks marka iletişim süreci, sosyal medya araç ve ortamları ile lüks marka sadakati ve sosyal medya çalışmalarını detaylı bir şekilde kapsamaktadır. Söz konusu eserin ilgili akademik çalışma alanlarının yanı sıra öğrencilere, profesyonel yaşamda da ilgili konuların uygulayıcılarına rehber olabileceği ön görüsü ile faydalı olabilmesi amaçlanmaktadır.
Yalçın YILMAZ Ülkemizde, gazete ve dolayısıyla da gazetecilik kavramı 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Gazeteciliğin meslek olarak görülmeye başlaması ise, Batı'ya oranla çok daha geç olmuştur. Yine de günümüzde, görsel-işitsel ve yazılı basın tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de, toplumsallaşma sürecinde önemli rol üstlenmiştir.
Türkiye'de medyanın kendi demokratikleşmesini sağlayamadığı bir ortamda, toplumun modernleşmesi ve demokratikleşmesine olası katkıları hep tartışılmaktadır. Richard Sennett'in “Ucuz adamlar pahalı makinelere ihtiyaç duyar” sözünü haklı çıkartacak derecede, Türk medyası teknolojiye yatırım yapmış ve gazetecilere yapılacak yatırım göz ardı edilmiştir. Bunun sonucu; okuyucusuna satamayan, ancak yeni sermayeye satılan yayın kuruluşları olmuştur.
Siyasal alandaki gelişmelerin iletişim düzenine etkileri büyük önem kazanmaktadır. Mesleki açıdan bir kimlik arayışını sürdüren gazetecilik alanı da içinde bulunduğu siyasal sistem ve ideolojik yapıyla doğrudan ilişkilidir. Dünyada ve Türkiye'de gazetecilerin meslek tarihini ve gazeteciliğin geçirdiği süreçleri inceleyen bu kitap, farklılık gösteren siyasi düşünce yapıları ve hukuk sistemlerinin gazetecilik mesleği üzerine etkilerini de ele almaktadır.
Osmanlı dönemini kapsayacak şekilde Tanzimat öncesinden başlanarak, Cumhuriyet ve askeri darbeler üzerinden günümüze kadar geçen süreçte basın ve gazetecilik alanında yaşanan değişim ve gelişmeler;siyasi yapı ve normatif medya kuramları ile ilişkisi çerçevesinde açıklanmıştır. Gazetecilik, düşünce özgürlüğü temelinde, kuramlara dayanan yaklaşımlar açısından ele alınmaktadır. Gazetecilik çalışma alanlarının bazı mesleklerle sınırları giderek silinmekte olduğundan, gazeteciliğin temel ya da yan bir meslek olmasına ilişkin tartışmalar açıklığa kavuşturulmalıdır. Bu doğrultuda gazetecilerin günlük mesleki çalışmalarında konumları, rolleri, görevleri, etkinlikleri ve yetkinlikleri, diğer mesleklerin üyeleri ile etkileşimleri, haber kaynakları ve okuyucu-izleyici-dinleyici kitlesi ile ilişkileri irdelenmektedir.
Mehtap Nur Bitmez Bu kitap, toplumdaki yaşam tarzlarını, düşünme biçimlerini ve bunlara yüklenen anlamları etkileyecek şekilde kurgulanmış yeni gerçekliklerle varolan medyanın, bireyin sosyal yaşamı ve ruh sağlığı üzerindeki etkilerine odaklanmaktadır. Medyada “gerçek” adı altında sunulan “travmatik hikâyeler” hakkında izleyicilerin ne düşündüklerinin ve nasıl tepkiler verdiklerinin incelendiği bu çalışma, sosyoloji başta olmak üzere bilim literatürüne katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Araştırmayı desteklemesi adına incelenen Gerçek Bir Hayat Hikâyesi, Masumlar Apartmanı ve Gerçek Bir Hayat Hikâyesi, Camdaki Kız adlı TV dizilerinde çocukluk çağının travmalarla, kadınlık kimliğinin mağduriyetlerle, ebeveyn kimliğinin şiddet ve sevgisizlikle, aile ve ev içi alanın risk ve tehlikelerle ilişkili olarak sunulduğu görülmektedir. İnsanlara “travma” adı altında seyrettirilen her türlü şiddet eylemi, toplumda var olan mevcut düzenle ilişkilendirilmektedir. Bu dizileri düzenli olarak izleyenler; anlatılan hikâyelerden psikolojik olarak etkilendiklerini, farkında olmadan dizi karakterlerine benzer davranışlar sergilediklerini ve yaşamdaki güven duygularının gitgide zedelendiğini ifade etmişlerdir.
Bu dizileri kurgulayanlar, esas hedeflerinin toplumda güvenliği sağlamak adına insanları yeni risk faktörlerinden ve korunma biçimlerinden haberdar ederek toplumu bilinçlendirmek olduğu iddiasındadır. Fakat hikâyelerin, karakterlerin ve oyuncuların “gerçek” oluşu, yaşanan trajedilere ekrandan şahit olan izleyicileri kişisel, sosyal ve ruhsal olarak etkilemekte; dolaylı da olsa travmalara maruz bırakabilmektedir. Sonuçta medya aracılığıyla sinsice yayılan bu travma salgını, toplumu geri dönüşü zor çıkmazlara sürükleyebilme tehlikesi taşımaktadır.
Aysel Aziz, Ülkü Dicle İletişim ve örgüt, günümüzde birbirinden ayrı düşünülmeyen iki alan. İletişim, hemen her disiplinle ilişkili olduğu gibi örgütlerde de gerek içte gerekse örgütün dışla ilişkilerinde olmazsa olmaz niteliğindeki bir olgu ve süreç… Toplumsal yapının önemli dinamiklerinden olan her türlü örgüt/kurum ve kuruluş, amacına ulaşmak için iletişim olgusundan yararlanmak, onu en verimli şekilde kullanmak durumundadır.
Örgütsel İletişim kitabının amacı da örgütlerde kullanılan, kullanılması gereken iletişim olgu ve sürecinin nerelerde, nasıl, hangi içerikte kullanıldığını anlatmaktır. Bu amaçla kitapta önce temel bilgi olarak iletişim olgu ve süreci ve örgüt yapısına kısaca değinildikten sonra şu konulara yer verilmektedir:
• Örgütsel iletişimin yapısı ve nitelikleri,
• Tarihsel süreçteki gelişim, değişim; klasik, neo-klasik dönemler,
• Günümüz örgütsel iletişimin amaçları, işlevleri
• Örgütlerde iletişim türleri, modelleri ve ağları,
• Farklı iletişim kanallarının örgüt yönetimine, örgüt kültürüne katkısı, etkililiği,
• Örgütlerdeki iletişimi etkileyen etmenler,
• Sanal, dijital ortamda kullanılan iletişim kanalları.
Ali Demir Die Geschichte der Menschheit ist gekennzeichnet durch Programme, die je nach der Zeit und dem Raum zwar unterschiedlich in ihrer Qualität, aber vergleichbar in ihren Zielsetzungen sind. Aus der heutigen Sicht scheint die Partizipation der wichtigste gemeinsame Wert zu sein, der hinter der Logik der Programme steht, die nicht nur generalisierbare Interessen repräsentieren, sondern auch Prinzipien universell gültiger Normen genügen. Partizipation ist in vielen Fällen das Versprechen einer Elite. Sie versprechen in der Regel den bereits partizipierenden eine Gemeinschaft von Gleichen und Freien. Beginnend von Gilgamesch Epos wird in diesem Buch die beständige Erprobung der weltumspannenden Programme und der Kommunikation dieser Programmierung besprochen.
Oğuzhan Ekinci, Seda Kayapalı Yıldırım Son yıllarda ülkemizde de adından sıkça söz ettiren siber zorbalığın kavramsal çerçevesini, nedenlerini, aktörlerini ve etkilerini araştırmaya yönelik yaptığımız bu çalışmanın amacı, okuyucuya temel bilgiler sunmanın yanı sıra soruna dair farkındalık oluşturmaktır. Almanca, İngilizce ve Türkçe kaynaklar incelenerek meseleyi nitel bağlamda ele alan bu çalışma, yapılan alan araştırmasından elde edilen bulgularla desteklenmiştir. Sonuç bölümünde ise teknolojik gelişmelerle birlikte daha da yaygınlaşacağı öngörülen siber zorbalığa karşı geliştirilebilecek tedbirler ve bunun nasıl önlenebileceği ile ilgili çözüm önerileri sunulmuştur. Böylesine karmaşık bir konuyu daha iyi anlamanın yolu, onu küçük parçalara ayırarak incelemektir. Her bir meselenin münferit olarak mercek altına alınması, konunun daha net ve daha kolay anlaşılmasını sağlayacaktır. Kaleme alınan bu çalışmanın, okuyucuya yönelik konuyla ilgili eleştirel düşünmesinde, onun problem çözme becerisini geliştirmesinde, daha sağlıklı görüşler ortaya koyabilmesinde, dijital teknolojilerin günlük aktivitelerde daha verimli ve etkili bir şekilde kullanılmasında faydalı olacağı kanaatindeyiz. Bu noktada siber uzayın, özellikle geleceğin insan kaynağı gençler için tutum ve davranışların sosyal sorumluluğunu destekleyebilecek, saygıyı teşvik edebilecek güvenli bir söylem/beslenme ortamı hâline gelmesine katkı sunmayı amaçlıyoruz.
Adem Yılmaz, Aslı Ekici, Betül Hande Doğan, Deniz Kurtyılmaz, Dilan Çiftçi, Enderhan Karakoç, Erhan Hancığaz, Fatma Göksu Tor, Fevzi Kasap, Filiz Soyer, Hasan Hüseyin Toydemir, Mehmet Köprü, Mehmet Sefa Doğru, Murat Pehlivanoğlu, Mustafa Evren Berk, Nedim Serhat Bilecen, Nermin Küçüksönmez, Neslihan Göker, Onur Taydaş, Özgür Yılmazkol, Salih Gürbüz, Seher Şeylan, Süleyman Duyar, Ümmühan Molo, Vildan Keleşoğlu, Zafer Akar Sinema, 1890'lı yılların sonunda ortaya çıkmış ve kısa sürede tüm dünyada ilgi ile karşılanmış, kitle iletişim aracı olarak kabul görmesinin yanında bir sanat formu olarak da tanımlanmıştır. Yeni bir gerçeklik evreni oluşturan bu sanat formuna felsefe kayıtsız kalmamıştır. Çünkü sinema, felsefenin merkezinde yer alan düşünme etkinliğini yansıtan ve harekete geçiren, yeni görme ve düşünme biçimleri üreten bir sistemdir. Hugo Münsterberg tarafından da ilk kez dillendirilen bu sistem, Rudolf Arnheim, André Bazin ve Deleuze gibi birçok düşünür tarafından da incelenmiştir. 1970'li yıllardan itibaren Batı felsefe geleneği, sinema felsefesini akademik bir disiplin olarak kabul etmiş, sinema ile ilgilenen araştırmacılar da filmsel anlatıları farklı çözümleme yöntemleri ile bulgulamışlardır. Buna rağmen sinema felsefesi çoğu zaman ihmal edilmiş bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Prof. Dr. Enderhan KARAKOÇ ve Doç. Dr. Onur TAYDAŞ'ın editörlüğünü yaptığı bu kitap; filmsel anlatıların felsefi arka planı sorgulanmakta, akademik araştırmaların öznesi olma konusunda hak ettiği değer çoğu zaman göz ardı edilen sinema felsefesini farklı bakış açıları ile ele alan bir grup seçkin akademisyenin çözümlemelerini içermektedir. Sinemaya gönül vermiş olanların ama özellikle de sinema felsefesine ilgi duyan herkesin zevkle ve çok şey öğrenerek okuyacağı bir çalışma “Sinema Felsefesi”.
Doç. Dr. Özlem ÖZGÜR
Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi



Ayhan Biber Hem sivil toplum örgütü hem de halkla ilişkiler kavramı henüz ülkemizde sağlıklı bir zemine oturamamıştır. Üç bölümden oluşan bu kitap, sivil toplum örgütlerinin halkla ilişkiler kapsamındaki temel sorunlarına ve çözüm önerilerine yönelik hazırlanmıştır.
Aysel Aziz Siyasal İletişim kitabı, ilk çıktığı 2003 yılından bu yana sürekli gözden geçirilmiş, genişletilmiş ve güncellenmiştir. Kitabın bu basımında da 8. basımda hem biçim hem de içerik olarak yapılan değişiklikler; yapılan güncellemeler aynen korunmuştur
Kitapta iletişim olgu ve süreci, iletişim olgusu temeline dayanılarak ancak siyasal söylemin de özellikleri dikkate alınarak anlatılmaktadır. Geniş tanımı ile tüm siyasal iletişim aktörleri, siyasal söylemdeki özellikler, türler, yöntem ve teknikler ile siyasal iletişimde kendine özgü bir yeri bulunan medya ve siyasal iletişim ilişkisi; kitabın üzerinde özellikle durduğu olguları oluşturmaktadır.
Kitap, siyasal iletişim aktörlerinden siyasal partilerin iletişimine özel bir yer vermekte ve siyasal partilerin gerek geniş ve gerekse dar zaman dilimleri içerisinde yapılan siyasal kampanyaları ve özellikle seçim kampanyaları üzerinde ağırlıklı olarak durmakta; Türk siyasal yaşamından örnekler vererek çok yakın tarihin siyasal kampanyalarını yorumlayarak anlatmaktadır.
Kitabın son kısmında ise siyasal iletişim ile ilgili olarak dünyada ve Türkiye'de yapılan araştırmalara değinilerek genel bir değerlendirme yapılmaktadır.

Adem Doğan, Göksel Göker Siyasal İletişim Araştırmaları kitabı, teorik ve uygulamalı araştırmaları içeren makalelerden oluşmaktadır. Bu kitapta; yerel ve genel seçimlerdeki seçmen davranışını etkileyen faktörler, siyasal iletişim sürecinde kullanılan temel stratejiler, siyasal reklamların yerel seçimlerde kullanımı ve etkileri, basın ve siyaset ilişkisi değerlendirilmektedir.
Kitabın önemli ayrıcalıklarından biri, genel ve yerel seçimlerde seçmen davranışına ilişkin araştırmaların bir arada bulunmasıdır. Ayrıca buna ek olarak siyasal iletişim çalışmaları kapsamında kullanılan siyasal reklamların çözümlenmesi ile siyasal iletişim çalışmalarında kullanılacak temel stratejilerin sunulmasıdır. Yine, siyasal iletişimin, özellikle bugüne kadar çalışılmamış bir saha olarak Elazığ ilinde uygulamalı olarak araştırılması kitabın en temel ayırıcı özelliklerinden biridir. Bu sebeple kitap, yerel siyaset bağlamında da önemlidir.
Rafet Aykut Akay Siyasal iletişim uygulamalarındaki gelişim,
toplumların demokrasi yapısındaki gelişime
ve kitle iletişim araçlarının gelişimine paralel bir
seyir sunmaktadır. İlk önemli örnekleri Amerika Birleşik
Devletleri’nde görülen siyasal iletişimin dünyaya yayılımı
ise yine bu ülke önderliğinde gerçekleşmiştir.

Siyasal iletişimin ülkemizdeki gelişim seyri, Amerika Birleşik Devletleri'nin
ve Batı Avrupa demokrasilerinin aksine yavaş gerçekleşmiştir. Siyasal iletişimin
sistemli, sürdürülebilir uygulama örneklerine çok az rastlandığı ülkemizde, bilinen bazı
yanlışların yıllarca tekrarı ve beraberinde getirdiği yanlış algılar 2000’li yıllara
kadar süregelmiştir.

Tüm bu yanlış algı ve uygulamaların tespit edilerek siyasal iletişimin daha doğru bir çizgide
seyretmesi gerektiği fikrinden yola çıkılan bu çalışmada, Siyasal İletişim Danışmanı
anlayışı ele alınmıştır. Ülkemiz siyaseti içinde doğru tanımlanamamış, kendine uygun
doğru bir alan bulamamış olan siyasal iletişim danışmanı anlayışı, bu çalışma kapsamında
ele alınmış ve öne sürülen fikirleri güçlendirmek amacıyla Türkiye’den alanlarında uzman
olan farklı isimlerin görüşleriyle daha doğru tanımlanmaya ve bu doğrultuda da daha
uygun bir konuma kavuşturulmaya çalışılmıştır.
Cihat POLAT 'Siyasal propaganda', 'siyasal iletişim' ve 'siyasal pazarlama' kavramları bir arada kullanıldığında 1900'lerin ilk çeyreğinden günümüze kadar siyasal alanda kullanılan tanıtım, iletişim ve ikna yaklaşımlarının kısa bir özeti ve bu yaklaşımların gelişim seyri ortaya çıkar. Ancak siyasal yaşam gibi son derece dinamik ve her gün yeni doğuşlara, yeniliklere ve sürprizlere gebe bir alanda yüz yıl ya da elli yıl öncesinin anlayışları ve yöntemleriyle yola devam edilebilir mi? Elbette 'Hayır!' Çünkü bu, yaşamın akışına ve doğasına aykırı bir durumdur. Bu nedenle tek taraflı, tek yönlü ve tek özneli propaganda yaklaşımı 1950'lerden sonra –siyasal iletişimin getirdiği radikal paradigma değişimine bağlı olarak- yerini yavaş yavaş iki taraflı ve iki yönlü bir yaklaşım olan siyasal iletişime bırakmıştır. Ancak siyasal iletişim de siyasal alana (mesaj odaklı) belli bir perspektiften bakmaktadır.
Hâlbuki, 21. yy'da söz konusu alana bütün unsurları ve çevresiyle birlikte daha sistematik, çok yönlü, seçmen odaklı, seçmen memnuniyetini merkeze alan ve bütüncül yöntem ve yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Asli enstrüman olarak iletişimi kullanan siyasal pazarlama (parti ve aday gibi), siyasal unsurların amaçlarına siyasal alanın asli yapı taşları olan seçmeni merkeze alarak ve seçmen memnuniyetini sağlayarak ulaşabileceklerine inanır. Siyasal alanı bir pazar olarak görür ve ona yaklaşımında pazarın bütün unsurlarını, birbirleriyle ilişkilerini, etkileşimlerini ve bütün çevresel faktörleri birlikte ele alır; belirlenen amaçlara siyasal pazarlamanın araçlarını, yöntemlerini ve kendine özgü bakış açısını kullanarak ulaşmayı önerir. Bu öneri demokratik ülkelerde hızla kabul gördüğünden, bugün siyasal pazarlama yaklaşımı siyaset alanında yoğun olarak kullanılmaktadır.
Türkiye'de bu konularla ilişkili, siyaset bilimi ve siyasal iletişim alanlarında kendine özgü bakış açılarıyla yazılmış çeşitli kitaplar bulunmakla birlikte, siyasal pazarlamanın özgün ve sistematik bakış açısını ortaya koyan kapsamlı çalışmalar konusunda ciddi bir ihtiyaç vardır. Buradan hareketle bu kitap, tamamen fiili bir ihtiyaçtan kaynaklanarak yazılmıştır ve kitabın Türkiye'de siyasal pazarlama ve iletişim alanında önemli bir boşluğu dolduracağına inanılmaktadır.
Erdem Başhan, Fatih Sinan Esen, Ferihan Ayaz, Gizem Parlayandemir, Gül Dilek Türk, İbrahim Halil Yaşar, İhsan Eken, Nurettin Parıltı, Osman Çalışkan, Serkan Bayrakcı, Şebnem Özdemir, Ülkühan Bike Esen, Yeşim Esgin Günümüzde 8 milyara yaklaşan dünya nüfusunun yaklaşık yarısının sosyal medya kullandığı tahmin edilmektedir. İnsanın telgraf ile başlayan iletişim teknolojilerini kullanma yolculuğunun günümüzdeki durağı, sosyal medya olarak görülmektedir. Gittikçe daha hızlı bir şekilde dijitalleşen dünyada sosyal medya, insanları kuşkusuz ki hayatlarının her alanında etkilemektedir. Tüketici, müşteri, ebeveyn, iş insanı, sevgili, seçmen… Hangi kimliğe sahip olursa olsun insan, sosyal medya ile az ya da çok ilişki içerisinde bulunmakta, sosyal medyada birilerini az ya da çok etkilemekte, yine sosyal medyada birilerinden az ya da çok etkilenmektedir.
Bu kitap, sosyal medyanın insan ve kitle psikolojisi üzerindeki rolü ile ilgili teorik ve deneysel çalışmalardan oluşan bir seçki sunmaktadır.
Aslıhan Zinderen, Erdoğan Akman, Hakan Yılmaz, İbrahim Etem Zinderen, M.Ferhat Sönmez, Niyazi Ayhan, Savaş Keskin, Seçil Düztepe, Serpil Kır Elitaş, Sümeyra Ayık, Türker Elitaş Çevrim içi bireyi sosyal medyada rasyonel bir yön bulma/tanıma deneyimine çağıran bu rehber, modern geçmişin sahip olduğu geleceğin yetersizleşmesine karşı telafi içerir. Descartes'in ifade ettiği gibi; “Gelecek, insanlığın hızına yetiştiği zaman geçmişin artık bir geçerliği olmayacaktır!”. Sosyal medya insanlığı, “geçmişinin umduğu geleceğin” hızına yetişemediği bir jenerasyondur. Sosyal medya geleneksel olmadığı gibi, onun insanı da geleneksel değildir. Dolayısıyla geçmişin tahayyül ettiği gelecek yerine yeni bir geleceği tercih etmiştir. Bu rehber, sosyal medyanın hızını bir metnin zamansallığında durduran tarihsel ve kültürel bir yol gösterici olmayı da amaçlar. Tanıttığı platformlar ve onların birbirleriyle ilişkisi üzerinden sosyal medyanın geleceğine ilişkin bir geçmiş/tarih kurmayı dener.
A. Bahadır Darı, Atalay Bahar, Ayşen Yalman, Demet Yalçın, Dilara Nergishan Koçer, Duygu Odabaşı, Ebru Sönmez Karapınar, Esra Demirci, Fatma Yiğit Açıkgöz, Gizem Parlayandemir, Gül Dilek Türk, Hüseyin Aşkın, İbrahim Halil Yaşar, Osman Çalışkan İletişim, toplumla var olan, toplumla birlikte gelişen ve değişen bir süreçtir; toplumsal değişimlere paralel şekillenir. Sosyal medya, toplumsal bir iletişim sürecidir ve toplumsallaşmanın sanallaşmış biçimidir. Yüz yüze iletişimden bugün sanal iletişime kadar ilerleyen; her hâli ve şekli ile hayatımızda yer alan iletişim, günümüzde özellikle COVİD-19 pandemisi ile yoğun olarak kullanmaya başladığımız sosyal medya biçimiyle de hayatımızın merkezinde yer alır. Pandemi nedeniyle eve kapandığımız, tüm sosyalleşme etkinliklerimizi ve hayata dair tüm süreçleri dijital hâli ile yaşadığımız günümüzde, insan ve topluma dair hemen hemen tüm konular sanallaşarak ve sosyal medyanın da etkisi ile kitleselleşerek fiziksel dünyadaki hayatımızın sanallaşan versiyon hâlini almıştır. Sanal toplum hâline gelen sosyal medyaya dair cevaplar sunmayı amaçlayan bu kitap, sosyal medya ve toplumsallaşma süreçlerine yönelik olarak toplumsal yaşamı oluşturan, topluma dair olan ve sosyal medyaya taşınarak sanal yaşamlarımızı ve gündemlerimizi de belirleyen süreçleri içeren başlıklardan oluşmakta ve sosyal medyanın sosyolojisine yönelik farklı bakış açıları sunmaktadır.
Celil Ünal, Emel Poyraz, İbrahim Kiçir, Ömer Erdoğan, Sümeyra Tüzün, Ümmügülsüm Talipoğlu İnsan, hayatını idame ettirebilmek için diğer insanların varlığına ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç, insanları bir arada yaşamaya itmiştir. İletişim ve etkileşim sayesinde insanlar, medeniyetler kurarak modern toplumları oluşturmuşlardır. Modern toplumun var olması ile günümüzde, toplumu inceleyen birçok bilim dalı ortaya çıkmıştır. Sosyal psikoloji ise bu bilim dallarının en önemlilerinden birisidir. Akademik çalışmalarda, sosyal psikoloji; bireyleri grup içinde inceler, onların nasıl etkileşimde bulunduklarını ve kimliklerini nasıl inşa ettiklerini anlamaya ve anlamlandırmaya çalışır. Tam olarak bu süreçte, iletişim bilimleri; toplumun kültürel değerleri, bireysel roller, grup dinamikleri gibi unsurlar açısından önem arz eder. Çünkü iletişim bilimleri, bir toplumda var olan kültürel ve toplumsal değerlerin nasıl var olduğunu, kültürel etkileşimi ve bireylerin birbirleriyle iletişimini inceler. Bu bakımdan iletişim, bireylerin; duygusal, bilişsel ve kültürel süreçlerini anlamak açısından sosyal psikoloji alanında önemli bir yere sahiptir.
Bu kitapta, sosyal psikoloji paradigmaları perspektifinden, iletişim çalışmalarına yeni bir boyut kazandırılmaya çalışılmıştır. İletişim bilimleri ile ilintili olan çeşitli sosyal psikoloji kuramları, derlenmiş ve açıklanmaya çalışılmıştır. Kitabın, sosyal psikoloji ve iletişim alanına ilgi duyan herkes için faydalı olması umulmaktadır.
Çağrı Kara, Emel Poyraz, Erman Işık, Firuze Selen Çağlar, Gizem Aksu Can, Gülçin Eren, Manolya Kılıç, Merve Evren, Mine Demirtaş, Oktay Demirtaş, Orhun Doğuş Yılmaz, Serhat Ulağlı İnsanı, medeniyet oluşturan bir canlı türü hâline getiren özelliği hiç kuşkusuz içgüdüler ötesi kompleks bir iletişim kabiliyetine sahip olmasıdır. Bu iletişim yeteneği, bireyleri doğal olarak sosyal hâle getiren bir harç gibidir. İnsan, sosyal bir canlıdır çünkü doğaya karşı bireysel ve türsel dezavantajlarını ancak iletişim, dayanışma ve adaptasyon yoluyla giderebilir. Bu yollarla birey sosyalleşir ve topluluklar toplumları meydana getirir. Toplum hiç kuşkusuz birbiriyle bağlantısız insan gruplarını tanımlamak için kullanılan bir kavram değildir. Toplum ve birey tüm sosyoekonomik ve sosyokültürel yönleriyle sürekli bir geçişkenlik ve iletişme içindedir. Bu iletişme bazen toplumdan bireye bazense tersine olacak şekilde olsa da birbiriyle etkileşim içinde olmayan bir toplum-birey ilişkisinden söz etmek mümkün değildir. Bu sebeple günümüzde birey, kendini tanımak için toplumu tanımaya, toplumu tanımak için de kendisini tanımaya ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacın yapısökümü için anahtar kavram ise iletişimdir. Çünkü bireyler arasındaki stereotipik ve algısal bağlantıları inşa eden olgu iletişimdir. İletişim bilimlerinin disiplinler arasılığı sosyoloji, psikoloji, siyaset bilimi, antropoloji gibi diğer bilimlerle sürekli bir etkileşimi gerekli kılar. Kitap; bu etkileşim bağlamında McLuhan, Maslow, Castells gibi teorisyenlerin perspektifleriyle ve hem ana akım hem de eleştirel paradigmalar çerçevesindeki güncel örneklerle, sözü edilen ilişkinin gözler önüne serilmesini amaçlamaktadır.
Abdullah AYDIN, Ahmet Tarık TÜRKMENOĞLU, Aziz BELLİ, Emre Osman OLKUN, Faruk TEMEL, Hikmet Salahaddin GEZİCİ, Mustafa Burak ÇELEBİ, Onur ÖNÜRMEN, Yasin TAŞPINAR, Yunus NAMAZ 2014 yılında Türkiye'nin kritik ana gündem maddelerinden birisi hiç şüphesiz ilk defa halk tarafından seçimi gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Recep Tayyip Erdoğan, Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş'ın yarıştığı seçimlerde; Recep Tayyip Erdoğan en yüksek oy oranına ulaşarak; Türkiye'nin ilk defa halk tarafından seçilen 12. Cumhurbaşkanı olmuştur. Bu seçim; bir yönüyle vesayetçi anlayışın sona erdiğinin göstergesi, diğer yönüyle ise Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı makamının demokratikleşmesi açısından önemli bir kilometre taşı olarak Türk siyasi hayatında her zaman hatırlanacaktır.
Türkiye'de 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi adeta genel seçim havasında yürütülmüştür. Üç aday yürüttüğü siyasal kampanya faaliyetleriyle; bir yandan neden kendilerine oy vermeleri gerektiğini vatandaşlara anlatırken, aynı zamanda diğer adayları desteklememeleri konusunda onları ikna etmeye çalışmışlardır. Rakip adaylara oy vermemeleri hususunda seçmen kitleleri etkilemenin en kolay ve kes¬tirme yollarından biri de siyasal kampanya faaliyetleridir. Günümüzde artan nüfusa bağlı olarak seçmen kitlelere ulaşabilmedeki güçlük, siyasal sorunların gittikçe karmaşıklaşması ve anlaşılırlılığının azalması, kitle iletişim teknolojisinin gelişmesi ve çeşitlenmesi karşısında; siyasi adayların seçmeni etkileyerek ikna edebilmesi için, profesyonel ekiplerin de yardımıyla daha yoğun bir çaba içerisine girdikleri gözlen¬mektedir.
işte farklı üniversitelerden bilim insanlarının bir araya gelerek, akademik işbirliğinin güzel bir örneğini oluşturdukları bu eser; siyaset bilimi ve siyasi iletişim perspektifin¬den hareketle, 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimini farklı yönleriyle mercek altına almaktadır. Bu çalışmanın iletişim, siyasal iletişim ve siyaset bilimi literatürüne önemli katkılar sağlayacağına yürekten inanıyor ve eserin ortaya çıkmasında emeği geçen bilim insanlarını kutluyorum...
Doç. Dr. Şükrü BALCI
Adem Doğan Siyasal partiler/adaylar siyasal iletişim aracılığıyla seçmenin siyasal davranışlarını etkilemeye çalışmaktadır. Seçmenlere doğru, hızlı, yeterli düzeyde mesajlarını ulaştırabilen; seçmenin beklentilerinden haberdar olarak onları karşılamaya yönelik stratejiler üreten, kısacası etkin bir siyasal iletişim gerçekleştiren partiler/adaylar başarılı olmaktadır. Bu kitap, Türkiye'de siyasal iletişim uygulamaları çerçevesinde seçmenin siyasal davranışını etkileyen faktörleri ve bu faktörlere ilişkin siyasal iletişim uygulamalarına ilişkin analizleri ve değerlendirmeleri içermektedir.
Kitap, öncelikle siyasal iletişimle ilgili kavramları ve siyasal iletişim bileşenlerini açıklayarak; siyasal iletişimle ilgili kapsamlı bir bilgilendirme yapmaktadır. Yine bu kapsamda siyasal davranışa ilişkin kavramsal çerçeveye ilişkin de bilgilendirmeye yer verilmektedir. Kitap kapsamında hem siyasal iletişim hem de siyasal davranış ile ilgili okuyucular detaylı bir şekilde bilgiye sahip olmanın yanında yapılan alan araştırmasının bulguları da siyasal iletişim ve siyasal davranış çerçevesinde analiz edilmektedir. Dolayısıyla bu kitap, siyasal iletişim dünyasına yeni bir soluk kazandıracağı gibi iletişim bilimciler ve siyaset bilimciler, aktif siyaset yapanlar ve bu konuda araştırma yapanlara da katkı sağlayacaktır.
Ali Şimşek, Aslı Güngör Eral, Aydın Çam, Eylem Şimşek, Filiz Göktuna Yaylacı, Hakkı Aktaş, İlkay Turan, İlke Şanlıer Yüksel, Kemal Elciyar, Özcan Özgür Dursun, Rüçhan Gökdağ, Seda Gökçe Turan, Sevil Bal Kızılhan, Şermin Tağ Kalafatoğlu, Taner Kızılhan, Yavuz Akbulut Yeni medyaya yapılan övgülerle her yerde karşılaşmaktayız. Yeni medyanın yaşamımızı birçok açıdan kolaylaştırdığı ya da zenginleştirdiği bir gerçektir. Bu, yeni medyanın görünür ve aydınlık olan yüzüdür. Ne var ki yeni medyanın bir de karanlık yüzü vardır. Daha az tartışılan bu boyut, büyük ölçüde sorunlu kullanım davranışlarıyla ilgilidir. Birey, topluluk, kurum ve devletlerin yaşamında ya da işleyişinde söz konusu davranışlar artık rahatsız edici bir boyuta ulaşmıştır. Üstelik sorunlu davranışların ürettiği etkiler oldukça yıkıcıdır. İşte bu kitap yeni medyanın karanlık yüzünü oluşturan İnternet bağımlılığı, kimlik hırsızlığı, istenmeyen iletiler, sanal zorbalık, trolleme, çevrim içi parlama, cinsel içerikli iletiler, siber aylaklık, sanal keder yaratma, özçekim saplantısı, çevrim içi bilgi sızdırma, telefondan yoksun kalma korkusu ve siber suçlar gibi güncel konuları irdelemektedir. Bunu yaparken bilimselliği elden bırakmadan her kesimden insanın kolayca anlayabileceği bir dil kullanılmaktadır.