İletişim Bilimleri \ 1-10
Mesut Uğurlu Hızla küreselleşen dünyadaki bu değişim sürecinde ulus-devletler kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeyi sürdürmektedir. Ulus-devletlerin bu çıkar mücadeleleri konu başlıklarından biri de “kültür”dür. Her devlet kendi millî kültürünün diğer kültürlere göre daha “üstün” olduğunu ispatlamaya çalışmakta diğer kapsayıcı kültürel yaygınlaşma faaliyetleri yürütmektedir.
Kültürel unsurların korunması ve farklı kültürlere kodlanması amacıyla ortaya konulan bu çabalar, elbette birtakım araçlar ve yöntemler çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Film ve dizilerin yanı sıra küresel iletişimi ve etkileşimi hızla yaygınlaştıran web siteleri de “Kültürel Kodlama Aracı” olarak kullanılmaktadır. Bu araçlardan biri de Amerika'nın en önemli yayın kuruluşlarından biri olan “Amerika'nın Sesi” (Voice of Amerika) adlı kuruluşa ait web sitesidir.
Çalışmamızda “Amerika'nın Sesi” adlı web sitesinde yer alan İngilizce eğitim modülleri vasıtasıyla Amerikan kültürüne ait hangi unsurların ne gibi yöntemler kullanılarak aktarıldığına yönelik tespitler yer almaktadır. Bu tespitlere göre bazı Amerikan kültürü unsurlarının kullanıcılara doğrudan kodlandığı, bazı unsurların ise dolaylı olarak, arka planda ve adeta “sanal reklam” tadında kodlandığı anlaşılmıştır.
Nazlı Yayıntaş İnsanlık var olduğundan bu yana temel gereksinimler arasında yer alan iletişim, tarihsel süreç içinde sürekli gelişim göstermiştir. İletişim teknolojilerinin gelişmesi medyanın toplumsal yaşamda merkezî bir konum elde etmesine yol açmıştır. Medya, böylelikle toplumsal yaşamda ve örgütlenmede aktif rol edinerek hayatın her alanında etki derecesini giderek arttırmıştır. Geleneksel medya araçlarıyla iletişimin tek taraflı işlevi, yeni medyayla birlikte karşılıklı etkileşime dönüşmüş ve zaman-mekân sınırlılıkları ortadan kalkmıştır. Bu kapsamda medyanın, hayatın her alanındaki işlevi, özellikle ülke yönetiminde yer alan erklerden dördüncüsü mü yoksa birincisi mi olduğu yönündeki tartışmaları da gündeme getirmiştir. Medyanın siyasetle ilişkisi ve ülke yönetimine kamuoyu oluşturma ve gündem belirleme işlevinden kaynaklı müdahil olması Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihinde gerçekleşen darbelerde de roller edinmesini sağlamıştır. Türkiye’de demokrasiye müdahale etmeye yönelik son kalkışma olan 15 Temmuz darbe girişiminin önlenmesinde ve demokrasinin savunulmasında medyanın rolü yadsınamaz. Medyanın o gece takındığı tutum ve yayınlar, halkın darbecilere karşı mücadelesini yönlendirmiş ve etkilemiştir. Halkın 15 Temmuz gecesinde yaşanan olaylardan anında bilgi edinmesi ve yöneticilerin halkla iletişiminin sağlanması, keza darbecilerin kisveleri ve amaçları hakkında bilgilendirici yayınlar yaparak önemli görevler üstlenen medya kuruluşları, darbenin başarısız olmasıyla toplumsal yaşam ve demokrasinin inşası ve korunması bakımından da etkin bir rol oynadığını ve oynayacağını ortaya koymuştur.
Ahmet Karakaya, Ahmet Köroğlu, Alev Erkilet, Alperen Gem Ennçosmanoğlu, Asım Öz, Ayşen Baylak, Ertuğrul Zengin, Fatih Kucur, İbrahies Aksu, İlhan Sadıkoğlu, Kâmil Yeşil, Mahmut Hakkı Akın, Mehmet Erken, Mustafa Aydın, Mustafa Oğuzhan Çolak,Necdet Subaşı, Nurettin Ürün, Serkan Yorgancılar, Şerife Nihal Zeybek, Tuba Aydın, Vahdettin Işık, Yunus Emre Özsaray, Yunus Emre Tapan Ulus devlet serüveninin çeperinde şekillenen içe kapanma dönemi¬nin düşünce dünyasında da ciddi bir sınır oluşturduğunu her ge¬çen gün daha iyi anlıyoruz. Gündemler, kavramlar ve meseleleri ele alıştaki öncelikler takip edildiğinde bu durum açıkça gözlemlene¬bilir. Bu sınırlılığı aşma işaretlerinin en somut şekilde görüldüğü dönemin, çok partili hayatın nispeten süreklileştiği 1960-1980 ara¬sı yıllar olduğunu söylemek mümkündür. Bir ölçüde, halkın farklı katmanlarının doğrudan sürece dâhil olduğu bu dönem, gerek Tür¬kiye’nin yakın tarihindeki özgül ağırlığı, gerekse de İslamcı düşünce ve yayıncılık tarihindeki yeni arayışlar, mecra tutuşlar, kurumlaş¬malar, çeşitlenmeler ve söylem farklılaşmaları bakımından günü¬müzde de canlı bir şekilde etkisini devam ettirmektedir.
Ayrıca dönemin faaliyetlerinde etkin rol üstlenmiş şahısların önemli bir kısmının hâlen hayatta bulunması bugünden yapılacak bir okumanın sınanmış bir gözle de murakabesine imkân vermek¬tedir. Bugünün Türkiyesini siyasette, bürokraside, sivil kurumlarda ve entelektüel alanda taşıyan kadroların çok önemli bir kısmının 1960-1980 döneminde yetişen kuşaklar olduğu dikkate alındığın¬da, o yılların önemi daha iyi anlaşılacaktır. Sonuç olarak, günümüzü daha iyi anlamak için, adeta bugünün ana rahmi olan 1960-80 yıl¬larını yakından incelemenin gerekliliği oldukça açıktır. Dolayısıyla gerek tanık olduğumuz sürecin anlaşılmasına katkıda bulunması gerek yaşayan bu tarihî tanıklarla yeni kuşaklar arasında bir köprü oluşturma imkânı vermesi bu çalışmanın hem niyetini hem de kıy¬metini ortaya koymaktadır.
K. Ayfer Koç Sessiz sinema döneminden bu yana kayda değer bir oranda sinemanın konusu olmasına rağmen doktorların sinemadaki temsillerine yönelik çok az sayıda bilimsel çalışma yapıldığı dikkati çekmektedir. Disiplinler arası bir çalışma olan ''2000 Sonrası Türk Sinemasında Doktorlar'', sağlık politikalarının Türk sinemasına nasıl yansıdığına doktor karakterler üzerinden bakmaktadır. Günümüz kültürlerinin hayati bir parçasını oluşturan sinemanın sunduğu temsillerde; hikâye edilen dönemin toplumsal, siyasi ve ekonomik izlerini bulmak mümkündür. 2000'li yıllarla birlikte dünya, etkileri yaşamın her alanında hissedilen bir değişim ve dönüşüm sürecine girmiş ve neoliberal politikaların etkisiyle sağlık sistemimizde de önemli reformlar gerçekleştirilmiştir. Doktorluk mesleği de saygı, etik, idealizm, mesleki değer, güven unsurları bakımından bu politikalardan etkilenmiştir. Bu kitapta; 2000 sonrası Türk sinemasında doktorluk mesleğinin temsilleri; uygulanan sağlık politikaları çerçevesinde ve ilişkiselliği ön kabulünden hareketle çözümlenmektedir. Sağlık politikaları ile Türk sinemasındaki temsiller arasındaki ilişkiyi ortaya koymaya odaklanan çalışma, okuyucusunu filmler yoluyla sağlık ve sanat alanı arasındaki ilişkiyi analiz etmeye ve filmler üzerinden sağlık alanını anlamaya, tartışmaya davet etmektedir.
William G. Castellano “Yeni Normal” olarak adlandırılan içinde bulunduğumuz yeni dönem, çalışma hayatını kökten değiştiren yapısal dönüşümlere neden olmuştur. Küreselleşme, teknolojideki hızlı gelişmeler ve değişen işgücü yapısı, geleneksel insan kaynakları uygulamalarını yetersiz kılmaktadır. İş dünyasında başarı ve sürdürebilirlik ancak yeni yöntemleri araştırmak, uygulamak ve işgücü adanmışlığını sağlamak ile mümkün olacaktır. Bu kitapta, 21. yüzyılda sürdürülebilir bir rekabet üstünlüğü yakalamak isteyen ve bunun için sahip oldukları işgücü adanmışlığı ve yetenek yönetimini önemseyen örgütler için birçok uygulamaya yer verilmiştir.
İnsan Kaynakları Yönetimi alanında çalışmalarına devam eden pek çok değerli öğretim üyesisinin katkılarıyla Türkçeye kazandırılan bu eserin, akademisyenler, öğrenciler ve uygulamacılar için önemli bir referans olacağına inanıyoruz.
İnci Çınarlı Sağlığımız ve iletişim kurma yetimiz, hayatımızın son derece önemli iki durumudur. Hepimizin birinci gündem maddesi olan sağlık, temel bir insan hakkıdır ve demokrasilerin de vazgeçilmez bir unsurudur. Yaklaşık 50 yıldır bir disiplin olarak karşımıza çıkan sağlık iletişimi, ülkemizde de son yıllarda halk sağlığı, sağlık eğitimi ve iletişim disiplinleri kapsamında ele alınmaktadır.
21.Yüzyılda Sağlık İletişimi başlıklı bu kitapta; sağlık, hastalık ve rahatsızlık kavramlarının sosyolojik açıdan değerlendirilmesi, sağlık iletişiminin boyutları, sağlık iletişimi disiplinine ait kuram ve modeller, sağlık iletişimi stratejileri, sağlık iletişimi kampanya tasarımı süreci, halk sağlığı enformasyonu ve medya arasındaki ilişki ve sağlık okuryazarlığı konuları ayrıntılı bir şekilde ele alınmaktadır.
Cüneyt Gök, Deniz Oğuzcan, Janet Barış, Sabri Özaydın, Umut Şilan Oğurlu Türk Sineması’nın kendi içerisindeki dönüşümü ve gelişimi Osmanlı Dönemi’nden Cumhuriyet Dönemi ve sonrasına kadar çeşitli biçimlerde olmuştur. Başta tiyatrocular dönemi, sonrasında ise sinema dilini geliştirip güçlendiren yönetmenlerle kendi yolunu bulmuş ve özgün bir Türk Sineması oluşmuştur.
Zaman zaman dönemin siyasi etkenlerine göre şekillenen Türk Sineması, kendi başına toplumu anlamak için sosyolojik bir boyut da taşımaktadır.
50 Soruda Türk Sineması kitabı yönelttiği sorularla hem Türk Sineması tarihine hem kendi döneminde öne çıkan yönetmenlere hem de Türkiye’de sinema eğitimine yönelttiği sorularla çok boyutlu bir biçimde Türk Sineması’nı anlamaya yönelmiştir.
Gerek teorik bağlamda gerekse de teknik açıdan incelenen filmler ile yönetmenlere dair sorular cevaplanmış, böylelikle hem akademik alanda çalışma yapan akademisyenler hem de Türk Sineması’nı merak eden okuyucular için çok yönlü bir kaynak olarak hazırlanmıştır. Kronolojik olarak başlangıcından günümüze doğru ilerleyen bir yapı oluşturulmuş ve bu da okuyucunun en baştan itibaren Türk Sineması’nın nasıl gelişip modernleştiğine dair fikir üretmesini sağlayacak bir alan açmıştır.
Eylem Şentürk Kara Son dönemlerde sosyal bilimler alanında nitel yöntemlere doğru bir kayma yaşanmaktadır. Özellikle nitel araştırmada veri toplama yöntemleri arasında yer alan görüşme en çok tercih edilen yöntemlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat görüşme, yönteminin çok sayıda türü (narrativ, epizodik, problem merkezli, odaklanılmış, derinlemesine, alıcı, uzman vs.) olmasına rağmen Türkiye'de sosyal bilimler alanında yapılan çalışmalarda bu yöntem ne yazık ki sadece derinlemesine görüşmeden ibaretmiş gibi lanse edilmektedir. Ayrıca derinlemesine görüşmenin uygulanması konusunda da birtakım ciddi problemler ve belirsizlikler söz konusudur. Zira bu tür görüşmelerde psikanalitik sorgulama teknikleri göz ardı edilerek uygulamalar gerçekleştirilmektedir. Bunun haricinde bir de soru formunun katılığına göre hazırlanan görüşme formu türleri (yarı yapılandırılmış, yapılandırılmış, yapılandırılmamış) pek çok çalışmada görüşme yöntemi türü olarak sunulmaktadır. Özetle Türkiye'de son dönemlerin en popüler araştırma yöntemleri arasında yer alan görüşmenin teorik altyapısı ve uygulanması konusunda ciddi eksikliklerin ve sıkıntıların olduğunu söylemek mümkündür. Aynı zamanda Türkçe alan yazında nitel araştırmalarda görüşme yönteminin teorisi ve uygulanması konusunda da oldukça kısıtlı ve yüzeysel bilgi içeren çalışmalar bulunmaktadır. Bu bağlamda bu çalışma ile nitel araştırma yöntemlerinden görüşmeyle alakalı Türkçe alan yazında bulunan büyük bir boşluğun doldurulması hedeflenmiştir. Bilhassa bu kitabın kaleme alınmasıyla nitel araştırmalar kapsamında kullanılan görüşme yönteminin çeşitliliği ve uygulama alanları ortaya konularak iletişim bilimlerine katkı sağlamak amaçlanmıştır.
Gökmen H. Karadağ AB'nin fikir babalarından Jean Monnet, “Teknokratlar önce Avrupa'yı inşa etmeliydiler, siyasetçiler ve halk ellerini onun üzerine koymadan önce.” demişti. Bu sözlerden yıllar sonra AB'nin kalbinde, Brüksel'de, bir sabah evi basılan, belge ve kayıtlarına el konulan Stern muhabiri Hans Martin Tillack ise “Artık Burma'nın Brüksel'den daha kötü bir yer olduğundan çok emin değilim.” dedi.
Tabii ki sadece bu uç örneklerin belirlediği bir manzara yok karşımızda ama demokrasi, kamusal alan, kimlik gibi konularda meşruiyet sorunları yaşayan bir yapı ve değişen, yeniden biçimlendirilmek istenen bir medya var. “Gazetecilik gazeteciliktir.” diyenlerin kulağına biraz garip gelse de “Avrogazetecilik” diye uluslaraşırı bir olgu türedi.
Avrupa gazeteciliği nasıl şekilleniyor? Bununla bağlantılı bir Avrupa kamusal alanı ya da iletişimsel alanı var mı? Yeni Avrupa gazetecisinden kim ne istiyor ve ne bekliyor? Avrupa'da medya sahipliğindeki yoğunlaşma ne durumda? Avrupa işitsel-görsel politikalarının altında ne yatıyor? Güçlü bir kamu yayıncılığı geleneğine sahip kıtada kamu yayıncıları ne durumda? AB gibi dev bir bürokratik yapı hakkında haber hazırlamak nasıl bir uzmanlık gerektiriyor? Bu çalışma, bu soruların yanıtlarını arıyor.
A. Mohammed Abubakar, Aylin Atasoy, Benan Gök, Bülent Çizmeci, Cem Karayalçın, Deniz Zeren, Ebru Genç, Gülay Güler, Niyazi Gümüş, Osman Eminler, Özlem Şenlik, Remzi Reha Durucasu, Saadet Sağtaş, Selin Ögel Aydın, Süreyya Karsu Endüstri 4.0 olarak da ifade edilen bugünün dünyasında, dijital teknolojileri toplumsal ve iktisadi hayatın hemen hemen her noktasında görmekteyiz. Tedarikten üretime, insan kaynaklarından lojistiğe kadar pek çok işletme sürecinde olduğu gibi özellikle pazarlama, satış, dağıtım, tutundurma, halkla ilişkiler, marka ve itibar yönetimi, imaj gibi işletmenin müşteriye bakan yönleri yaşanan dijital dönüşümden en çok etkilenen süreçlerin başında gelmektedir. Bu süreçlerin akademik olarak değerlendirilmesi ise hem işletmeler hem de iktisadi yaşamın önemli figürlerinden biri olan aile işletmeleri için oldukça önemlidir. Bu nedenle alanında birbirinden değerli akademisyenler bir araya gelerek dijital dönüşümün pazarlama süreçlerine olan etkilerini aile işletmeleri özelinde değerlendirdikleri bu eseri siz değerli okuyucuların beğenisine ve istifadesine sunmuşlardır. İyi okumalar...
McGraw-Hill Psikoloji alanında en güncel bilimsel bilgileri okuyucuya sunmayı hedefleyen bu kitap, her biri kendi alanında ve çeviri konusunda uzman olan psikologlar tarafından Türkçeye kazandırılmıştır.
Aklımın Aklı: PSİKOLOJİ kitabı; psikoloji biliminin temel konularını yalın, açık, net ve kolay anlaşılır şekilde okuyucuya aktarmasının yanı sıra renkli içeriği ile de son derece ilgi çekicidir. Okuyucu, kitabı ilk incelediği andan itibaren kitabın gerçek dünyadan örneklerle zenginleştirildiğini ve baştan sona etkileşimsel ve dinamik öğrenme yöntemlerinin etkin şekilde kullanıldığını fark edecektir. Kitapta içerik ve biçim dengesinin korunmasına özel bir duyarlılık gösterilmiştir.
Öğrenme alışkanlıklarının günümüzde değişmiş olması nedeniyle Aklımın Aklı: PSİKOLOJİ kitabında, "Ne?", "Neden?" "Nasıl?" ve "Ne zaman?" sorularına etkileyici şekilde yanıt verme hedeflenmiştir. Aynı zamanda, merakı, düşünmeyi ve yaratıcılığı destekleyen yeni öğretim yöntemlerinin kullanılmış olması özellikle öğrenciler için yararlı olacaktır. Öğrencilerin derse hazırlanma, derse katılma ve ders sonrası gözden geçirme etkinliklerinde kendi akıllarına bu kitabı eşlikçi kılmaları kitabın yapısı gereği kaçınılmaz görünmektedir.
Okuyucunun merak düzeyini yüksek tutmasının ötesinde onun kendi iç dünyasında ve sosyal çevresinde olup bitenleri anlamlandırmasını hedefleyen Aklımın Aklı: PSİKOLOJİ kitabının, satışa çıktığı tüm ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de psikoloji alanının en temel kaynaklarından biri olacağına inanıyorum.
Doç. Dr. Mithat Durak
Sevcan Beşikci Medyada tasarlanan her türlü haber toplumda algının şekillenmesine olanak tanımaktadır. Bir ülke hakkında farklı ülkelerdeki medyanın hazırladığı içerikler ise o ülke hakkında kamuoyunun fikir edinmesi açısından oldukça önemlidir. Medya ortamlarında yayımlanan haberler, söz konusu medyanın olaya veya konuya ilişkin yaklaşımını ortaya koyabilmektedir. Bu kapsamda algısal süreçlerin yönetimi dikkat çekici hâle gelmiştir. Algı yönetimi, hedef kitleyi istenilen bir amaç veya bir fikir doğrultusunda inandırma ve ikna etme, kitleler üzerinde istenilen duygu, düşünce ve davranış değişikliği oluşturma çabalarıdır. Kitleler üzerinde bu değişimin gerçekleştirilmesinde kullanılan en etkin araç ise medyadır. Günümüzde insanlar, çevrelerinde gerçekleşen olayları medya aracılığıyla öğrenmektedir. Bu nedenle medya kontrolünü elinde bulunduranların kitleler üzerinde istenilen doğrultuda değişimi gerçekleştirebilmeleri mümkündür. Medya ortamlarında yayımlanan haberler ile algı yönetimi süreçleri işlevliğini arttırmakta ve istenilen amaca ulaşımı kolaylaştırmaktadır diyebiliriz. Bu doğrultuda “Algı Yönetimi ve Medya: Yabancı Basında Türkiye Algısı” isimli kitap çalışmasında yabancı basını temsilen The New York Times (Amerika), Bild (Almanya), The Guardian (İngiltere) ve Le Monde (Fransa) gazeteleri tercih edilmiş ve Türkiye'de yaşanan gelişmeler bağlamında 15 Temmuz 2016 tarihi öncesi ve sonrası arasındaki değişimler değerlendirilmiştir.
Aysel Çetinkaya, Aytekin Çelik, Ebru Davulcu, Gülhanım Karaoğlu, Gülsemin Mısırlı, Mustafa Böyük, Mustafa Temel, Seçil Özay, Serhat Ekar, Serkan Bayrakcı, Şirin Karal Temüroğlu, Tolkun Nazarkul kyzy Soldan, Yasemin Giritli İnceoğlu, Zeynep Benan Dondurucu Dede, Zuhal Demir Algoritmalar, gün geçtikçe dijitalleşen dünyada toplumsal yaşamın birçok farklı alanında, önemli etkileri ve sonuçları bulunan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Sağlık sektöründen istihdama, eğitimden adalet sistemine kadar birçok alandaki varlığı tartışma konusu olan ve arka planda sessiz bir biçimde çalışarak anlam dünyamızı, toplumu, kültürü şekillendiren algoritmik sistemler, medya sektöründe de gittikçe artan şekilde etkili olmaktadır. Algoritmalar; haber toplama, üretim ve dağıtım aşamalarında ve medya tüketiminde sürekli karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde, dijitalleşmenin hızla arttığı dünyada, medyayı ve medyanın geleceğini, algoritmalar ve yapay zekâ teknolojileri olmaksızın ele almak ve değerlendirmek yetersiz kalacaktır.
Tüm dünyada, algoritmaların etkileri ve sonuçlarının tartışıldığı, günden güne büyüyen bir literatür bulunmaktadır. Algoritma konusunun farklı boyutlarıyla ele alındığı bu kitap ile bu tartışmaların, Türkiye'de de gereken ilgiyi görmesi amaçlanmıştır. Habercilik ve medya alanında kullanılan algoritmalara odaklanılan bu kitapta; medyada kullanılan algoritmalar hakkında bilgi verilmiş; algoritmik gözetim, algoritmik popülizm, algoritmik aktivizm, algoritmik okuryazarlık, dijital halkla ilişkiler ve algoritmalar, algoritma etiği gibi konular tartışmaya açılmıştır.
Bahadır Kapır Teknolojik alanda yaşanan gelişmeler toplumsal, kültürel ve ekonomik yapılanmada gerçekleşen birçok önemli değişimin birincil itici gücünü ya da temel sebeplerinden birini oluşturmaktadır. Bireysel anlamda ise teknoloji, gündelik yaşamımıza gün geçtikçe daha fazla uyum sağlayarak bilgi edinim süreçlerimizi, kişilerarası iletişimimizi, serbest zaman faaliyetlerimizi dönüştürmüş, dönüştürmeye de devam etmektedir. Sonuç olarak dünya ile olan ilişkimiz, deneyimlerimiz, onu algılama ve anlamlandırma şeklimiz de değişmiştir.
Günümüz dünyasını yeni baştan şekillendirmekte olan teknoloji ise “Yapay Zekâ”dır. Yapay zekâ teknolojisine sahip algoritmik sistemler; ekonomi, idare, eğitim, sağlık, hukuk gibi toplumsal yapının temellerini oluşturan tüm dinamiklere entegre olarak yeni bir toplum modeli ortaya çıkarmaktadır. Algoritmik toplum olarak nitelendirilebilecek bu yapılanmada medya, hem algoritmaların aktif olarak kullanıldığı hem de bu kullanımın bireyin kararlarını doğrudan etkileme potansiyeline sahip olduğu en önemli alanlarının başında gelmektedir. Bu anlamda konvansiyonel bağından kopmak üzere olan günümüzün [dijital] medyası, her geçen gün algoritmalara daha bağımlı hâle gelmektedir. Bu kitap, medya sektöründe kullanılan algoritmalar hakkında kapsamlı bir bakış açısı sunmak ve sektörde yaşanılan değişimin toplum ve birer medya tüketicisi olarak birey üzerindeki etkisini araştırmak amacı ile hazırlanmıştır.
Necla Mora Yabancı düşmanlığı, kendinden olmayan, dili, dini, kültürü ve bazen de görüntüsü ile farklı olana gösterilen düşmanlıktır. Yabancı düşmanı, ait olduğu grubun daha iyi, daha üstün olduğunu göstermek için diğer grubu aşağılayarak, dışlayarak, biz ve onlar ayrımını yapar. Bu durum, özellikle biz grubunun kendini zayıf hissettiği dönemlerde artar.
Alman kültüründe düşman imgesi dönemsel olarak farklılık göstermiştir. I. Dünya Şavaşı sonrası yaşanan ekonomik bunalımla Yahudileri hedef almış ve II. Dünya Şavaşı sonuna kadar altı milyon Yahudi Naziler tarafından yok edilmişlerdir. 1970'li yıllarda başlayan ekonomik bunalım Federal Almanya'da yeniden yabancı düşmanlığının ortaya çıkmasına neden olmuş ve bu düşmanlık 1980'li yıllardan itibaren özellikle Türk düşmanlığına dönüşmüştür.
Yabancı düşmanlığının başlamasında, yayılmasında; medyanın etkisi büyük kitlelere ulaşması açısından çok önemlidir.
“Kültürel Kimlik”, “Kolektif Bellek”, “Düşman İmgesi” kavramlarını içeren bu kitap; üniversitelerde, Türkiye AB İlişkileri ve Medya, Uluslararası İletişim, Kültürlerarası İletişim dersleri için ders kitabı olarak hazırlanmıştır.
Bayram Çağlar Özellikle 1980'lerden sonra postmodern yaşam ve siyaset felsefesinin egemen olması, büyük anlatıların büyüsünü kaybetmesiyle birlikte her toplumsal kimlik kendisini özellikle medya yoluyla ifade etme biçimleri geliştirmiştir. Ekonomik küreselleşmenin siyasal bir sonucu olarak insan hakları, inanç, etniklik ve özgürlük gibi kavramlar dünya genelinde öne çıkarken bunlarla benzer özellikler gösteren alt sınıflar ve muhalifler de kendi medyalarını oluşturma potansiyeline erişmiştir. Küreselden yerele ve tersine ilişkilerin doğmasına olanak veren bu yeni çağ, görünmeyeni görünür kılarken siyasal, inançsal ve toplumsal talepleriyle karşı bir kamusal alan da yaratmıştır. Yaratılan bu kamusal alanda seslerini pek duyuramayan toplumsal kesimler kendi gazetelerini, televizyonlarını, web sitelerini, dergilerini vb. medya araçlarını oluşturarak egemen medya ile hegemonik bir mücadelenin içine girmeye başlamıştır. Bunlardan biri de uzun bir süre ötekileştirildiği varsayılan Alevi ve Alevi-Bektaşi topluluklarıdır. Kitapta; söz konusu topluluğun alternatif televizyon yayınları konusu incelenmeye alınmış, gerek kendi içlerine gerekse ülke gündemine ilişkin habercilik anlayışı derinlemesine tartışılmıştır. Çağdaş iletişim bilimlerinde bu tür pratikler “alternatif medya” çatısı altına dâhil edilmektedir. Bu vesileyle adı geçen topluluk televizyonlarının özellikle habercilik anlayışı ve teşkilatlanma yapısının kuramsal ve pratik açıdan ne kadar alternatif medyaya uygun olup olmadığı ortaya konulmuştur. Bu bağlamda kitapta; söz konusu toplulukların televizyon yayıncılıklarının analizi yapılarak herhangi bir toplumsal formasyonda ideolojik, kültürel, siyasal ve sınıfsal olarak dominant olan medya anlayışının dışında alt kültürlerin, etnik grup, dinî azınlık ya da alt sınıfların kendi medyalarını yaratma potansiyelinin ne derece gerçeklik kazanabildiği tartışmaya açılmaktadır. Kitap, başta akademisyenler ve alana ilgi duyanlar olmak üzere ülkede zaman zaman inanç özgürlüğü temelinde tartışma konusu olan Alevi toplumu için de önemli bir kaynak olacaktır.
Özlem Alikılıç Kitap, arabuluculuk uygulamalarına, iletişim disiplini çerçevesinden bakılmasını sağlayan, arabuluculuk yapan ve yapacak olanlara bir rehber olmakla birlikte; çatışmaların barışa dönüştürülmesi, arabuluculukta iletişim sürecinin yönetimi ve etkili iletişim çözümleri hususunda bir araç olması için hazırlanmıştır. Etkili iletişim yönetimlerini kullanarak nasıl daha başarılı arabuluculuk süreci yönetilir konusuna vurgu yapan bir çalışmadır. Bununla birlikte bu çalışma, Türkiye’de arabuluculuk sertifika eğitimlerindeki deneyimlerden, uygulamalı vaka çalışmalarından, avukatların ihtiyaçlarından ve mesleki deneyimlerinden yola çıkılarak hazırlanmıştır. Mevcut çalışma, arabulucular için bir iletişim rehberi olmakla birlikte, arabuluculuk ile ilgili tüm hususları içeren bir değerlendirme değildir. Keza bu çalışma, sadece arabulucular için değil, uzlaştırmacılar, avukatlar için de birer iletişim öğretisi geliştirmeyi amaçlamıştır. O yüzden hukuk alanında boşluğu ve önemi hissedilen, sözlü ve sözsüz iletişim alanlarını geliştirmeye yöneliktir.
Yukarıda da değinildiği gibi, bu sürece genel iletişim alanından ve özellikle de kişiler arası iletişim çerçevesinden bakılarak; “rıza üretimi, ikna yönetimi, iş birliğinin sağlanması için gerekli olan etkili iletişim becerileri, sözlü iletişim, sözsüz iletişim, çatışma iletişimi, müzakere yöntemleri, mekik diplomasisi, arabuluculuk sürecinde uygulanacak iletişim yöntemleri, iletişimde güç dengesizliği durumlarında mücadele yöntemleri” gibi ileri iletişim çözümleri aktarılmaya çalışılmıştır. Bu çalışma hukuk uyuşmazlıklarıyla ilgili çözüm süreçlerine doğrudan katkı sağlayacak iletişim çözümlerini barındırmaktadır. Kitap, daha ziyade arabuluculuğa duyulan profesyonel bir ihtiyaca, bu bağlamda giderek kalabalıklaşan yeni bir meslek ve disiplin alanı olan arabuluculuk için gerekli iletişim donanımına ve tamamlayıcılığa duyulan gereksinime yönelik hazırlanmış olup arabuluculuk iletişimi konusunda gerekli olan bilimsel kaynak oluşumuna katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Wayne C. Booth - Gregory G. Colomb - Joseph M. Williams “…yanlış fikirler hatta tehlikeli olanlar yayılıyor çünkü çok fazla insan; çok fazla fikri, çok az kanıtla kabul ediyor.”
Nitelik göreceli bir kavram olmasına rağmen nitelikli bilimsel araştırmayı, kısaca yaşamın herhangi bir bölümünde toplum yararına kullanılacak öneme sahip bir bilgiyi üretmek şeklinde tanımlayabiliriz. Nitelikli toplumların, sayıca az olsalar bile, büyük kalabalıklardan çok daha büyük işler başardıklarını tarihten biliyoruz. Bu, aynı zamanda çokluğu yani niceliği, niteliğin önüne yerleştiren toplumların da her zaman geri kalmaya mahkûm olduğu anlamına gelmektedir.
Nitelikli araştırmanın temel felsefesinin anlatıldığı bu kitapta, başkalarının araştırmalarını nasıl değerlendireceğimiz, kendi araştırmamızı nasıl nitelikli hâle getireceğimiz ve kaliteli bir raporu/makaleyi nasıl hazırlayacağımız konularında bize yol gösterilmektedir. Bazen akademik unvanlara sahip kişilerin bile ulusal televizyon kanallarında oldukça rahat bir şekilde son derece zayıf iddialarda bulunabildiğini gördüğümüzde sağlam bir argümanın sahip olması gereken beş bileşen konusunda bu kitapta verilen tavsiyenin ne kadar gerekli olduğu fark edilmektedir:
“…okurlarınız adına kendi kendinize sormanız gereken sorular:
1. İddiam nedir?
2. Hangi nedenler iddiamı desteklemektedir?
3. Hangi kanıtlar nedenlerimi desteklemektedir?
4. Alternatifleri/yan etkileri/itirazları kabul ediyor muyum ve nasıl cevaplıyorum?
5. Nedenlerimin iddiamla ilgisini hangi prensip oluşturmaktadır?”
Hasan Gökkaya, Meltem Altın Karataş, İsmail Kıvılcım Alca, Sedat Güven Bilgisayar teknolojisinde yaşanan gelişmelere paralel olarak çeşitli yazılım programları (tasarım) ortaya çıkmaktadır. Yazılım programları tasarımcılara kolaylıklar sunmakla birlikte tasarımlarını gerçekçi bir şekilde gerçekleştirme olanağı da tanımaktadır. Günümüzde mühendislik, mimari, endüstriyel alanlar başta olmak üzere otomotiv, havacılık, robotik teknolojileri, elektrik, makine, inşaat, mobilya ve birçok meslek grubuna ait projelendirme işlemlerinde tasarım ihtiyaçları Bilgisayar Destekli Tasarım (Computer Aided Design, CAD) programları kullanılarak yapılmaktadır. AutoCAD programı, dünya genelinde en yaygın kullanıma sahip CAD yazılımıdır.
Kitap, AutoCAD programının en son versiyonu olan AutoCAD 2020'ye göre hazırlanmış olup tüm yenilikler ele alınmaya çalışılmıştır. Fakülteler ve yüksekokullarda okutulan bilgisayar destekli tasarım derslerinin müfredat programına göre anlaşılır bir dille basite indirgenerek tasarlanmış ve çok sayıda örnek çalışmaya yer verilmiştir.
Aydan Tuncayengin “ABD kültürünün egemen felsefesinde Batı aklı Avrupa geleneği ile, imgelerin titrek ışığında sanatın ortak dilini bulmaya çalışıyoruz.”
“Birbirimizi yansıtan, tanımlayan, belirleyen ve böylece yeniden bir öyküsel devinimin içindeki sinemanın illüzyonist tavrında yine kendimiziz!”
Aydan Tuncayengin
Eurimages Türkiye Temsilcisi Mehmet Demirhan: Türkiye'deki en önemli sorunlardan bir tanesi, yapımlara ilişkin finansman kaynaklarının çok kısıtlı olması. Ne mutlu ki son zamanlarda büyük başarılara imza atan filmlerin hepsinde de bir şekilde Bakanlık ya da Eurimages desteği var. Bu da bir şeylerin düzgün yapıldığı anlamına geliyor.
Yapımcı/Yönetmen Semih Kaplanoğlu: Her projeye Eurimages'dan destek alacaksınız diye bir şey yok. Bazen kabul etmiyorlar, bazen çok büyük bir rekabet oluyor, büyük yönetmenler katılıyor, çok fazla proje geliyor ve sizin projeniz belli bir oranda sizden daha iyiler olduğu için tercih edilmeyebiliyor. O zaman o projeden vazgeçmek gibi bir şansınız olmamalı... Yani, o projeyi yapmak istiyorsanız her koşulda ve şartta yapmanız gerekiyor, kabul edilmedi diye vazgeçemezsiniz. Benim perspektifim böyle.
Yönetmen Ümit Ünal: Öyle bir Avrupa kimliği empozesi yok, bizim burada yapılan filmler üzerine kimse ideolojik şeyler kurmuyor. Batılı daha buradan kopuk bir şey empoze etmiyor sonuçta, olanı yansıtıyor.
Yapımcı/Yönetmen Yeşim Ustaoğlu: Eurimages, bütününde Avrupa kimliğinin veya endüstrisinin ayakta kalmasını sağlamaya çalışır öbür yandan da diğer ülkelerle kültürel bir alışveriş sağlamış olur. Türkiye'de hâlâ çok zayıf ve problemlidir. Türk sineması çok dağınık bir sektör, bütün meslek kuruluşlarıyla, bütün bu algıyla ve çabuk para kazanma zihniyetiyle, çok da kurumsallaşmış bir yapı yok.
Yapımcı Yamaç Okur: AB tarafından baktığınız zaman filmler fonlarla yapılıyor, Türkiye'de öyküler, yaratıcılık var ama destek mekanizmaları yok, bu yüzden de Eurimages gibi bir kurum çok önemli hâle geliyor ama Eurimages'a giderken de Eurimages'ın regulasyonları Türk sinemasıyla olan regulasyonlar değil, Avrupa sinemasına göre...
Elizabeth Kuhnke Tek bir kelime etmeden istediğinizi söyleyin
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz derler, gerçekten de öyle. Fakat eğer siz karşınızdaki kişinin hareketlerini anlamazsanız bu hareketlerin anlamları rüzgarla uçup gidebilir ya da daha kötüsü olur ve yanlış anlaşılabilir. Eğer kendinizi başkalarının hareketleri yüzünden kafanız karışmış bir şekilde bulursanız veya başkaları üzerinde yarattığınız izlenimi geliştirmek isterseniz bu samimi rehber aslında hiçbir şey söylemeseler bile, insanların gerçekte ne demek istediklerini anlamanızı kolaylaştırır.
• Sessiz iletişimciyle tanışın! Beden dilinin nereden geldiğini, nasıl evrildiğini ve gerçekleştirdiğiniz tüm iletişim ve ilişkilerinizdeki etkisini keşfedin.
• Jestler iş başında! Başınızı eğmenizin, kaşınızı kaldırmanızın ve dudadığınızın titremesinin ağzınızdan çıkan kelimelerden nasıl daha fazla şeyi ortaya çıkardığını fark edin.
• Duruşunuzu düşünün! Duruşunuzun düşünceleriniz, tavrınız ve algınız üzerindeki etkisini, bedenin uzuvlarının ruh hâlini nasıl yansıttığını ve nasıl bir izlenim yarattığını keşfedin.
• Pozisyonların gücü! İlgi ve ilgisizliğin işaretlerini okumayı, potansiyel bir sevgiliyle iletişime geçmeyi ve iş yerinde kendinize olan güveninizi ve olumlu bir duruş sergilemeyi öğrenin.
• Kültürel farklılığın ötesine geçin! Kendi davranışlarınızdan farklı davranışlar hakkında fikir edinin ve olası tehlikelerden kaçınmak için stratejiler geliştirin.
Kitabı açın ve
• Sözsüz jestleri nasıl yorumlayacağınızı,
• Beden dilinin temellerini,
• Duruşunuzun sizin hakkınızda ne söylediğini,
• Beden dilini flört ederken kullanma yollarını,
• Aldatıldığınızı fark etmek için beden dilini nasıl okumanız gerektiğini,
• Hangi göz hareketleri, yüz ifadesi ve diğer jestlerin başkası hakkında ne söylediğini,
• Beden dili yoluyla iletişime geçmenin en iyi yollarını,
• Sessiz iletişiminizi geliştirmek için ipuçlarını inceleyin.
Nilüfer Pembecioğlu Belge ve belgeselcilik; bireysel, ulusal, bölgesel ve uluslararası alanlarda nesnellik, kesinlik ve yargı oluşumuna katkı bağlamlarında ele alındığında, 21. yüzyılın kendi iletişim ve algılama biçimleri ışığında bilgiyi yeniden yapılandırıp yargılama ve kendine katma biçimini sorguladığı ve yeniden ürettiği ifade edilebilir. Bu çerçevede, bireylerin, günümüzde ve gelecekte belgesel filme daha fazla önem vereceği ve gelecek nesillere daha iyi belgeler bırakabilmesi çabası ile hareket edeceği öngörülmektedir.
Bu öngörü doğrultusunda hazırlanan çalışma; birey ve belgesel film, küreselleşme sürecinde belgesel filmcinin kimliksizleşmesi, algılama estetiği ve belgesel sinema açılımları, anlatıda devinim kavramı, popüler kültür ve belgesel tüketimi, belgeselin sorunları ve geleceğin belgeselleri gibi başlıklar altında toplanan yirmi dört makaleden oluşmaktadır. Kitap; öğrenci, çalışan, araştırmacı, akademisyen tüm ilgililere faydalı olacaktır.
İsrafil Kuralay Bilimle sanatı buluşturan yegâne sanat dalı olan belgesel, insanı ve evreni en iyi anlama araçlarından biridir. Sinema tarihini başlatan tür olarak belgesel film, tarihteki yerini aldı. Bu kitapta, belgesel filmin dünyada ve Türkiye'de yaşadığı değişim anlatıldı. Sinema ve televizyon bağlamında belgesel filmin geçirdiği süreçler incelendi. Sinema ve televizyonda yayınlan türler karşında belgeselin konumu tespit edildi. Kurmaca ile belgesel arasındaki ayrışımlar, kesişimler değerlendirildi. Belge ile kurmaca arasına sıkışan belgesel ayrımına dikkat çekildi. Değişen dil ile beraber belge belgeselciliğinden kişisel hikâyelere uzayan bir sürece vurgu yapıldı.
Teknolojik yeniliklerin belgeselin dil ve anlatımına etkileri de derin oldu. Türkiye'de TRT'nin belgesel için öncü, tanımlayıcı ve yön gösterici niteliği çok baskın olmuştur. Bu çerçevede kamu belgeselciliğinin öncüleri, ustaları ve yeni nesil iz sürücüleri ile belgeseli konuşmak, aslında belgeselciliğin belgeselini yapmaktı. Ekol olma yolunda bir tarz olarak TRT belgeselciliği incelendi. Belgeler ve bilgiler eşliğinde belgesel film tarihine yolculuğunuz da son derece zevkli olacaktır. Değişen dil, tarz ve türler bağlamında belgeselin geleceğine tanıklık yapacaksınız. Tarih, kavramlar, ilkler, ustalar, dil, tarz, ekol bağlamında Belgeselin Belleği sizi çağırıyor.
Ahmet Faruk Çeçen, Alper Yılmaz, Bilge Yavaş, Cem Sefa Sütcü, Elif Akçay, Elif İrem Yıldırım, Emre Sarı, Esra Tunçay, Kemal Deniz, Mahmut Yavuz Türkmen, Mehmet Ulaş, Metin Enes Dönmez, Nil Çokluk, Nurat Kara, Oğuz Göksu, Oğuz Güner, Özgürcan Yolcu, Rıdvan Öner, Sedef Subölen, Serkan Bulut, Sezgin Savaş, Taybe Topsakal, Zeynep Ekin Bal Teknolojinin gelişip yaygınlaşmasıyla birlikte veri seliyle karşı karşıya olduğumuz bir çağın içine girdik. Bu çağda büyük veri, eğitimden pazarlamaya, ekonomiye, sağlığa, siyasete, iletişime kadar her alanda büyük önem kazanmaya ve çağın petrolü olarak görülmeye başlamıştır. Sosyal ağların sunduğu olanaklarla insanların istekleri, ihtiyaçları ve beklentileri, siyaset hakkında ne konuştukları hakkında bilgi sahibi olmak mümkün hâle gelmiştir. Bu durum çağın petrolü olarak kabul edilen büyük verinin siyasal iletişim uzmanları tarafından seçmen kitlelerini etkilemek için kullanılmasına imkân sunmaktadır. Uzmanlar, bireylerin bıraktığı dijital izleri analiz ederek siyasi iletişim çalışmalarını şekillendirebilmektedir. Bilgi çağında siyasetin geçirdiği dönüşümü ele alan bu çalışmada, büyük verinin ne olduğu, siyasal alanda nasıl kullanıldığı ve siyasal iletişimi nasıl dönüştürdüğü farklı yazarların makaleleri ve fikirleriyle ortaya konmaya çalışılmıştır. Büyük veri ile ilgili temel kavramlara, büyük verinin analizinde kullanılan tekniklere hem uygulamalı hem de teorik bir yaklaşım sunan kitap, konu hakkında bilgi sahibi olmak isteyenlere perspektif kazandıracak niteliktedir.
Beril Akıncı Vural Bu kitap ile BİT’in (Bilgi İletişim Teknolojileri) -sınırlı da olsa- çeşitli alanlardaki yansımalarını irdelemek ve bunu okuyucularla paylaşmak hedeflenmiştir. Derleme niteliğindeki bu ortak çalışma, bu alandaki teorisyen ve araştırmacılar kadar farklı sektörlerdeki yönetici ve çalışanların da medyadan internet gazeteciliğine, sivil toplum örgütlenmeleri, örgütsel yaşam ve iş süreçlerinden iletişim, pazarlama, insan kaynakları ve halkla ilişkilere kadar çeşitli alanlardaki BİT yansımalarını bulabileceği ve de BİT’in bunlar üzerindeki sonuçlarını değerlendirebileceği referans bir kitap niteliğindedir.
Kadir Yıldız Teknolojik gelişmeler, günlük hayatımızın her alanında önemli derecede etkiler bırakmaya devam etmektedir. Toplumsal hayatın vazgeçilmez etkinliklerinden biri olan spor da, bu gelişmelerden etkilenerek varlığını devam ettirmektedir. Spor örgütlerinin teknolojik gelişmelerle birlikte kendilerini yenilemelerinde, doğru bilgi kullanımı ve bir kurum kültürü oluşturulmasında bilgi yönetimi ve iletişim, önemli bir yer tutmaktadır.
İletişim, küreselleşmenin ortaya çıkmasına sebep olan bir faktör olarak düşünülebildiği gibi; bilgi ve iletişim teknolojilerinin de gelişmesiyle spor örgütlerinde, örgütsel kaynaşmayı sağlayarak, kurumların örgüt içi iletişimlerinde etkili bir unsur olarak karşımıza çıkabilmektedir. Yapılan araştırmalarda, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki yeniliklerin uygulanmasının, spor kurumlarının varlıklarını sürdürmelerinde hayati rol oynadığı belirtilmektedir. Covell ve arkadaşları (2007) tarafından, teknolojik alandaki gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan yeniliklerin, spor kurumlarının varlıklarını devam ettirebilmeleri noktasında bilgi ve iletişim teknolojilerinin gerekliliği vurgulanmıştır.
H. Ferhan Odabaşı Küreselleşme ve bilgi ve iletişim teknolojilerinde olanca hızıyla yaşanmakta olan gelişmelere bağlı olarak, yaşamın her alanında meydana gelen köklü dönüşümlerin her ülkenin, toplumun, kurumun ve bireyin bugünü ve geleceği üzerinde oldukça büyük bir etki gücüne sahip olduğunu söylemek yadsınamaz bir gerçekliktir. Yaşanan bu dönüşüm süreci kimi tehditlerin yanı sıra değerlendirilmeyi bekleyen çok sayıda fırsatı da beraberinde getirmiştir, getirmektedir. Bu dönüşümün yol açtığı tehditlere karşı koyabilmek ya da fırsatlardan yararlanmak, insanlık için hak ettiği nitelikte ve insan onuruna yakışır bir gelecek sağlamak adına öteki tüm sistemler gibi eğitim sistemlerinin de yaşanan dönüşüme ayak uydurması, bundan da öte dönüşümün yol göstericisi olması kaçınılmaz bir zorunluluktur.

İÇİNDEKİLER

EĞİTİMDE DÖNÜŞÜMLER
ÖĞRENCİLİKTE DÖNÜŞÜMLER
ARAŞTIRMADA DÖNÜŞÜMLER
ÖZEL EĞİTİMDE DÖNÜŞÜMLER
OKURYAZARLIKTA DÖNÜŞÜMLER
TÜKETİCİLİKTE DÖNÜŞÜMLER
GÖRSEL TASARIMDA DÖNÜŞÜMLER
MESLEKİ GELİŞİMDE DÖNÜŞÜMLER
BİLGİSAYAR ETİĞİNDE DÖNÜŞÜMLER
AİLEDE DÖNÜŞÜMLER
SAĞLIKTA DÖNÜŞÜMLER
İLETİŞİMDE DÖNÜŞÜMLER
VATANDAŞLIKTA DÖNÜŞÜMLER
OYUNDA DÖNÜŞÜMLER

Esin Hazar 21. yüzyıl becerileri arasında önemli bir yer tutan bilgi, medya ve teknoloji becerilerini tanımlamak için birçok farklı kavram kullanılmaktadır. Dijital okuryazarlık, dijital yeterlilik, bilgi iletişim teknolojileri okuryazarlığı gibi kimi zaman birbirlerinin yerine kullanılan bu kavramlar dijital teknolojilerin kullanılması ile ilgili beceri ve yeterlilikleri kapsayacak şekilde ele alınmaktadır. Bilgi, medya ve teknoloji becerilerini ve bu becerilere ilişkin kavramları ayrıntılı şekilde ele alan bu kitapta; aynı zamanda farklı eğitim sistemlerinde bu becerilerin öğrencilere kazandırılmasına yönelik uygulamalara da yer verilmiştir.
Nesibe Kantar Bilişim felsefesi ve etiği, felsefenin yeni bir alanıdır. 20. yüzyıl sonu, 21. yüzyıl başlarından itibaren sibernetik bilimi ve bilişim mühendisliği alanında yaşanan gelişmeler, internetle birlikte bilgisayarları yaşamımıza daha fazla dâhil etmiştir. Bilişim devrimi, değerler de dâhil resmî ve gündelik yaşantımızı büyük ölçekte değiştirmektedir. Bilişim teknolojilerinin etkisinde gerçekleşen bu değişim ve dönüşümden felsefe de payını almaktadır. Bilişim çağının temel meselelerini anlayabilmek için ontoloji, epistemoloji, aksiyoloji bağlamlarında zekâ, bilinç, zihin, bilgi (information / bilişim), gerçeklik gibi konu ve kavramları yeniden düşünmek bir gereklilik hâline gelmiştir.
Amerikalı filozof Terrell Ward Bynum, bilişim dünyasının değiştirici ve dönüştürücü dijital doğası karşısında teknolojinin imkânlarından faydalanırken insan doğasının ve doğal olanın korunmasına da vurgu yapan bir bilişim etiği teorisi teklif etmektedir. Bilişim felsefesi bağlamında bir bilişim etiği teorisi olarak Gelişim Etiği Teorisi (Flourishing Ethics Theory), etiğin sınırlarının, insanın özne olarak etik rolünün muhafaza edilmesi kaydı ile yapay zekâ, robot, siborglar da dâhil olmak üzere bilişim dünyasının tüm argümanlarını içine alarak genişletilmesi gerektiğini savunmaktadır.
Bu kitap, 21. yüzyılın yeni felsefesi olan bilişim felsefesi ve etiği alanında Bynum’un teklif ettiği Flourishing Ethics / Gelişim Etiği Teorisinin felsefi, bilimsel ve teknolojik zeminine ışık tutmaktadır.
Alper Bayazıt, Aslıhan İstanbullu, Aylin Tutgun Ünal, Berke Kırıkkanat, Duygu Mutlu Bayraktar, Eda Bakır, Eda Birdal, Emel Dikbaş Torun, Fatih Özdinç, Ferhat Kadir Pala, Gonca Kızılkaya Cumaoğlu, Hakan İslamoğlu, Hale Ilgaz, İlknur Kuşbeyzi Aybar, Kadir Burak Olgun, Mithat Yavuzarslan, Ömer Faruk Ursavaş, Servet Bayram, Vildan Özeke Bir yandan robotlar, yapay zekâ, üç boyutlu yazıcılar; diğer yandan devasa bilgi yığınlarının veri analizleri ile ayıklanıp düzenlenmesi ve verilerin bulutta saklanması… Dijital çağ, günümüz ve geleceğimize ait değerleri, şaşırtıcı ölçüde şekillendirmekte ve dönüştürmektedir. Günümüze birçok mesleğin yeniden şekillendiğini, bilişim ve teknoloji ile doğrudan bağlantılı yeni mesleklerin değerinin her geçen gün arttığını ve geleceğin mesleklerinin bu bağlamda âdeta “bulut”ta şekillendiğini görüyoruz.
Günümüzde popüler olarak duymakta olduğumuz, Almanya kökenli Endüstri 4.0 ve Japonya kökenli Toplum 5.0 yaklaşımları, Eğitim 4.0, İnternet 4.0 ve Web 5.0 gibi tanımlamalar bu bağlamda oluşmuş yeni paradigma ve açılımlardır. Bu yeni kavramlar, küresel anlamda bilinmesi gereken yeni değerlerdir. Bu yeni değerler, yeni beklenti ve yeni pazarları oluşturmaktadır. Dijital dönüşüm içinde ifade edilen bu popülist kavramların kapsam, anlam ve değerini bizlere en iyi anlatacak olan kuşkusuz öğretmenlerdir.
Bu kitap, “bulut”ta şekillenmekte olan yeni paradigmaları, bunların altyapısını ve temel dinamiklerini özellikle öğretmen adaylarına açıklayabilmek için hazırlanmıştır. Öğretmen adayları dışında “Bilişim Teknolojileri” alanına genel bir bütün olarak bakmak isteyen kişiler için de bu çalışmanın yararlı bir eğitim kaynağı olacağını düşünmekteyiz.
Şafak Etike Bağımsızlık savaşında bir kurtuluş destanı yazanlar, Cumhuriyet'in ilk yıllarında da bir kuruluş destanı yazmaktaydılar… Musa Ataş, Bursa'da o destanın hem anlatıcısı hem de yazıcılarındandır. Musa Ataş, Cumhuriyet kadrolarının yazdığı Bursa destanını anlatmaktadır…
Kurtuluş Savaşı'na katılmış bir Türk aydını, Bursa Gazeteciler Cemiyetinin kurucu başkanı, duayen gazeteci Ataş'ın 1928-1934 yılları arasında Hâkimiyet-i Milliye'de yayınlanan “Bursa Mektupları” sadece Bursa'yı anlatmaz. Yüz yıl önce Cumhuriyetimizin nasıl kurulduğunu, buğdayı bile dışardan alan bir milletin kendi ipeklisini üretir hâle nasıl geldiğini bize en canlı biçimde göstererek geçmişle bugün arasında köprüler kurar…
Ataş'ın Hâkimiyet-i Milliye yazılarından herkesin öğreneceği şeyler vardır. Gazeteciler, halk için ve kamu yararı için nasıl gazetecilik yapıldığını öğrenirler. Valiler, belediye başkanları ve diğer yöneticiler, o en zor yokluk zamanlarında yolların, hastanelerin, fabrikaların ve okulların nasıl inşa edildiğini, modern kentlerin imkânsızlıklar içinde nasıl kurulduğunu okurlar. Doktorlar, sıtma ve diğer hastalıklara karşı hiç karşılık beklemeden verilen büyük mücadelelere tanıklık ederler. Öğretmenler, yüzlerce yıl karanlıklar içinde kalmış bir halkı aydınlatma savaşının nasıl verildiğini görürler. Ve bu mektupları okuyan herkes, en önemlisi de gençler, Cumhuriyet'in nasıl kurulduğunu öğreneceklerdir. Ataş'ın satırlarında o ruh, yüz yıl sonra yeniden hayat bulacaktır…
Alper Altunay, Batu Anadolu, E. Nezih Orhon, Ebru Anıl, Elif Gizem Uğurlu, Emin Paftalı, Gulay Er Pasin, Gulin Terek Unal, Hakan Uğurlu, Murat Şahin, Pınar Karhan, Sibel Turan Pandemi yüzünden evde kapalı kaldığımız, eskisinden daha fazla ekran başında olduğumuz dönemde Reha Erdem boş durmamıştı. Erdem'in yönetmenliğini yaptığı Seni Buldum Ya! (2021) filmi, önceden izlediğimiz filmlerinden farklıydı ve çeşitli okumalar, çözümlemeler yapmaya uygundu.
Biz de işe koyulduk. Meselemiz; bir filmin birden fazla okumaya açık olduğunu gösterebilmek, yazar kadar çok da okuması olabileceğini örneklendirmek ve izleyici ile film arasında köprü olmaktı.
Bu derlemede; izleyiciye, topluma ve esere dönük okumaları yapmaya, bilimsel yaklaşımlar ışığında farklı bakış açılarını bir film üzerinden yansıtmaya çalıştık.
Asuman ÖZDEMİR Sosyal bir varlık olan insan, her şart ve koşulda toplanma ihtiyacı duymuştur. Bu iletişimin sağlandığı en iyi yoldur. Yönetimin en temel süreçlerinden biri olan toplantılar, belli sonuçlara ulaşmak için iki veya daha fazla insanın arasındaki bilgi, görüş ve fikir alışverişi olarak tanımlanır. Toplantılar, ortaya çıkan sorunu çözmek, ihtiyaç duyulan uzmanlık bilgisine ulaşmak, herhangi bir konuda ilgilileri bilgilendirmek, toplu karar almak, sorumluluğu anonimleştirmek veya çalışanların moralini yükseltmek gibi çeşitli nedenlerle düzenlenir. Ancak bir toplantıda yaşanan en yoğun duygular: huzursuzluk, aşırı can sıkıntısı, bıkkınlık ve "ben neden burdayım", "bir an önce bitse de gitsek" düşüncesidir. Ancak, örgütlerin belirleyecekleri ilkelere bağlı olarak oluşturdukları toplantı kültürleri, verimli toplantılar için ilk adım olacaktır.

Verimli, başarılı toplantılar için, bilgi ve deneyimlerin paylaşıldığı bu çalışma; yönetici, çalışan, öğretici, öğrenenler için önemli bir kaynak olacaktır.
Gün içerisinde milyonlarca reklam mesajıyla karşılaşan tüketici, bu durumdan giderek bunalmakta ve sonuçta bu mesajlardan hızla kaçma eğilimi sergilemektedir. Dijitalleşme ile onlara ulaşmak için kullanılan mecra ve platformlar çoğalmaktadır. Söz konusu gelişim, tüketiciye ulaşma konusunda markaları zor bir duruma sokmakta, her reklam mesajının onlar üzerinde etki yaratması giderek güçleşmektedir. Mevcut durumda ise markaların alternatif reklam stratejilerine yönelmekte olması dikkat çekmektedir. Bu stratejilerden biri olan ürün yerleştirme; dijitalleşme, marka iletişim çalışmalarında hikâye anlatımı ve modern insanın eğlence ve boş zaman ihtiyacı vb. nedenlerle giderek markaların başvurduğu stratejik bir reklam alanı hâline gelmiştir. Bu kitap, TV programlarından, sinema, müzik, video/mobil oyun ve sosyal medyayı da içine alan dijital platformlara uzanan türlerde geniş bir uygulama alanı bulan ürün yerleştirme ile ilgili kavramsal, kuramsal, araştırmaya ve örnek olaylara dayalı tüm çalışmaları kapsayan ilk kitap olma özelliğine sahiptir. Kitabın son bölümünde yer alan, Türkiye’nin ilk ürün yerleştirme odaklı tam hizmet ajansı 3P Ürün Yerleştirme Ajansı ile yapılan röportaj, akademinin yanı sıra sektör cephesinin de görüş ve katkılarını içermektedir. Sonuç olarak, “Bu Kitapta Ürün Yerleştirme Var!” kitabının, ürün yerleştirme ile ilgili araştırma yapan, bu konuda kafa yoran ve bu işe gönül veren öğrenciler, akademisyenler ve marka iletişiminin tüm tarafları açısından, konuyla ilgili merak edilen tüm sorulara cevap vereceğine inanılmaktadır. Şimdiden hepinize keyifli okumalar... Dikkat! Bu Kitapta Ürün Yerleştirme Var!
Engin Çağlak İletişim kavramı; insanlık tarihiyle birlikte başlar, onunla birlikte büyür ve gelişimine devam eder. İletişim tarihi de bu bağlamda ele alınmalıdır. Bu kitapla iletişim tarihine genel bir bakış açısı kazanacaksınız. Daha da önemlisi, dünya iletişim tarihinin bu topraklar üzerindeki yansımalarını ve sonuçlarını bulacaksınız.
Bu Toprakların İletişim Tarihi ile sadece kitle iletişim araçlarının değil, onun çok öncesine uzanan ve nesiller boyu aktarılan “Atasözleri”nin doğuşuna tanıklık edeceksiniz. Medeniyetleri medeniyet yapan “Yazı ve Dil”in gelişimini göreceksiniz. İlk iletişim araçlarını ve bunların kullanım alanlarını keşfedeceksiniz. Osmanlı’da “Ulak”ların nasıl at sürdüğünü hayal edecek, Hatt’ın anlamını bulacaksınız. Türk medyasının gelişimine tanık olacak, fotoğraf, telgraf ve telefonun dönüşümünü okuyacaksınız. Radyo, televizyon ve sinema bölümlerinde kendinizden bir şeyler bulacaksınız. Halkla ilişkilerin, reklamın, markanın ve pazarlamanın gücünü hissedeceksiniz. İnternetin, sosyal medyanın etki alanını kavrayacak ve etik bakış açısından ayrılamayacaksınız.
Bu kitap, yazarlarının el birliğiyle ektiği bir fidan gibi büyüyecek ve iletişimle ilgilenen herkes için kaynak bir eser olacaktır…
Abdullah Metin, B. Mert Demir, Erdem Ayçiçek, Fatih Kocaoğlu, Fatih Şahin, Fatma Gül Gedikkaya, İbrahim İrdem, Kenan Polat, M. İlker Haktankaçmaz, Merve Suna Özel Özcan, Metin Özkaral, Nail Öztaş, Ömer Gündüz, Selman S. Kesgin, Süleyman Sıdal, Tuğçe Gür Türkdoğan, Turgay Altun, Vildan Armağan, Yalçın Murgul, Yıldırım İbişoğlu Bürokrasi, sanılanın aksine, çok yaygın bir olgudur; bir örgütlenme, iş yapış biçimidir ve yeryüzünde bürokratik olarak örgütlenmemiş bir devlet örneği yoktur. Devletler dışında, özellikle Sanayi Devrimi sonrası büyüyen ve özellikle kitle üretimi yapan fabrikaların, hizmet örgütlerinin, finansal kuruluşların, üniversitelerin neredeyse tamamı az ya da çok bürokratik örgütlenme biçimini ve işleyişini uygulamış ve günümüzde uygulamaya da devam etmektedir.
Bürokrasi gibi hakkında pek çok şey yazılmış ve yapılmış bir konuda literatürü derleyen ve eldeki klasik malzemeyi işleyerek üzerine az da olsa bir şeyler ekleyen kaynak bulmak oldukça zordur. Bürokrasi hakkında pek çok şeyi tespit ve tasnif ederek okurlarına derli toplu bir başvuru eseri takdim etmek ve alandaki boşluğu doldurmak bu kitabın ortaya çıkış amacıdır.
Kamu yönetimi, siyaset bilimi, kamu politikası ve örgüt ve yönetim alanı başta olmak üzere pek çok disiplinin ilgi alanına giren bürokrasinin çok farklı tanımları ve açıklamaları yapılmıştır. Farklı tarih dönemlerinin özellikleri, yazarların benimsedikleri değer ve ideoloji setleri, tanımların ve açıklamaların üzerine inşa edildikleri varsayımları ve dolayısıyla tanımları ve açıklamaları kökten etkileyebilmektedir. Bu durum elinizdeki kitabın neredeyse her bir bölümünde görülebilmektedir: Bürokrasi kimi bakış açılarında en üstün ve en etkin bir örgütlenme, yönetim ve üretim biçimiyken, diğerlerinde hantallığın, israfın beceriksizliğin sebebi olarak görülmektedir; yine bazılarında kamu hizmetlerinde eşitlik ve adaleti ve hatta kalkınmayı sağlamanın kestirme ve başarılı yolu olarak görülürken, diğer bazılarında egemen sınıfların toplumu sömürme aracı olarak takdim edilmektedir. Kitap, bu farklılıklara birincil kaynaklardan hareketle eşit muamele etmeyi gözeten bir başvuru kaynağı olma niyetiyle yazılmıştır.
Nilay Başok Yurdakul

Pazarlama ve pazarlama iletişimi kavramı tanımı ve özellikleri, tarihsel gelişim süreci, bütünleşik pazarlama iletişiminin gelişim nedenleri, planlama modelleri, bütünleşik pazarlama iletişiminde stratejik yönetim ve ölçümleme sürecinin değerlendirilmesi çalışmada ele alınan konulardandır. Bu çalışma, pazarlama iletişiminde ölçümleme konusuna gerek akademik ve gerekse profesyonel anlamda ilgi duyan araştırmacı ve kullanıcılar için temel bir başvuru kaynağı olabilecek niteliktedir.

Kenneth E. Clow, Donald Baack, Yolu bir üniversite kütüphanesine düşen, bütünleşik pazarlama iletişimi, reklam, satış ve tüketici davranışları konusunda eli bu alandaki yabancı kaynaklara giden tüm okurların bildikleri meşhur bir kitap vardır: Bu, Pearson yayınevi tarafından çıkarılmış Integrated Advertising, Promotion and Marketing Communications kitabıdır. Şimdi bu kitap, 7. Basımının Türkçe çevirisi ile siz değerli okurlar için raflardaki yerini alıyor. Bugüne kadarki alan kitaplarından en temel farkı; her konunun detaylı, bir o kadar kolay ve derli toplu anlatımı, örnek olay ve görsel zenginliği, eğitici ve öğretici kimliğini yaratıcı şekilde sunması olarak sıralanabilir.
Rengârenk görselleri, her bir konuyu açıklayan örnek olayları, değerlendirme soruları ve eşsiz terimler sözlüğü bu alana ilgi duyan herkesi kitabın sihirli etkisi altına alacak güçtedir. Bu sihri, kitabı okumaya başlayan her okurun anlaması zor olmayacaktır. Bütünleşik pazarlama iletişimi, reklam, tutundurma, satış, dijitalleşme, sosyal medya, tüketici davranışı, yeni trendler ve yasal düzenlemeler üzerine siz soru sorun, kitap cevap versin...
Özlem Çapan Özeren 2017’de, Amerikalı oyuncu ve aktivist olan Milano’nun başlattığı #MeToo ifşa hareketi kapsamında cinsiyetçi geçmişiyle bilinen havacılık endüstrisi çalışanlarının da yer aldığı araştırmalarda üç hostesten ikisinin cinsel tacize maruz kaldığı ortaya çıktı. Buna göre havacılıkta cinsel taciz, “Kahve, çay ya da ben.” gibi şakaların ima ettiği anlayışın ortadan kaldırılması ile mümkün.
Ancak önemli bir sorun var, o da cinsiyetçi reklamlar!
Havacılıkta kullanılan reklamların çoğu, hostesler üzerinden satışı arttırmaya yönelik stratejilerin bir ürünü gibi görünüyor. Reklamlar, kültürün taşıyıcısı ve üretiminin en işlevsel propaganda aracı olarak kullanılıyor.
“O hâlde, bir yerden başlamalı!” dedim ve bir kadın, havacılık emekçisi ve bir iletişim bilimleri araştırmacısı olarak tüm dünya kadınlarının cinsel taciz mücadelesine katkıda bulunmak üzere çıktığım bu yolda, havacılıkta cinsel tacize ilişkin yaptığım araştırmanın sonuçlarını bu kitapta siz okuyucularımla paylaşmayı hedefledim.
İyi okumalar dilerim.
Damla Özekan, Deniz Palalar Alkan, Derya Nil Budak, Esra Atilla Bal, Melike Akça, Özlem İngün Karkış, Özlem Sanrı Cumhuriyetimizin 100. yılında, Türkiye'de kadın çalışmalarına sosyal bilimler alanından özgün bir katkı sunan bu eser, sosyal bilimlerin birçok farklı disiplininden kadın akademisyenin kolektif çalışmalarından oluşmaktadır. Kitabın odağında Türk kadınının, Cumhuriyet’e ve Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e borçlu olduğu kazanımları ve birikimleri doğrultusunda bireysel ve toplumsal olarak değişen ve dönüşen kimliği ve rolü üzerinden yapılan çalışmaların yanı sıra güncel çalışmalar yer almaktadır. Cumhuriyetimizin 100. yılına ithaf edilen bu eser, laik ve demokratik Cumhuriyetin hak ve kazanımlarıyla var olan ve hayatın her alanına dokunan kadınlara yönelik çalışmalarla gerek akademiye gerek genel okur kitlesine hitap eden kadınca bir yaklaşım sunarak Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlamaktadır.
Bahar Öztürk, Büşra T. Durmuş, Derya Nil Budak, Gül Dilek Türk, Sevim Ergün, Süheyla Nil Mustafa, Şeyda Barlas Bozkuş, Zuhal İbidan Cumhuriyetimizin 100'üncü yılına ithaf edilen bu eser, Türkiye'de kadın çalışmalarına iletişim perspektifinden disiplinlerarası özgün bir katkı sağlamak amacıyla kadın akademisyenlerin kolektif çalışmalarıyla hazırlanmıştır. Eserde; Türk kadınının, Cumhuriyet'e ve Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'e borçlu olduğu kazanımları ve birikimleri doğrultusunda bireysel ve toplumsal olarak değişen ve dönüşen kimliği ve rolü üzerinden yapılan iletişim çalışmalarının yanı sıra disiplinlerarası kadın çalışmaları yer almaktadır. Laik ve demokratik Cumhuriyet’in hak ve kazanımlarıyla var olan ve hayatın her alanına dokunan kadınlara yönelik çalışmaların yer aldığı eser gerek akademiye gerek genel okur kitlesine hitap eden kadınca bir yaklaşımla Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlamaktadır.

Suat Gezgin Gazetecilik, toplumsal yapıdaki erkek egemen dokunun gözeneklerinin en belirgin olduğu alanlardan birisidir. Gazetelerin idari yapılanmasında, söz ve yetki ediniminde hedeflerinin uzağında kalan kadın gazeteciler, ne yazık ki haber seçiminde ve sunumunda da erkek egemen yapılanmanın ekimozlarını taşımaktadır. Bu gerçekliğin tespitini yapacak olan da vicdandır. Elinizdeki çalışma, işte bu vicdanın sesidir.
Çağının Tanığı Kadın Gazeteciler, özünde “toplumsal cinsiyet” duyarlılığıyla, meslekteki eril yapıyı ve hiyerarşiyi sorgulayan bir çalışmadır. Eser bu yönüyle bir sestir, çığlıktır. Gazetecilik mesleğinin farklı alanlarında uzmanlaşmış elli altı kadın gazetecinin meslekte yaşadıkları sorunları ortaya koyan ve buna tüm tarafların dikkatini toplamaya dönük bir çığlık…
Ali Alper Akgün, Belgüzar Nilay Türkan, Burak İli, Deniz Sezgin, Ekrem Çelikiz, Eyüp Al, Fatmanur Demir, Gül Dilek Türk, Hakan Bakar, İbrahim Şamil Köroğlu, İlkin Esen Yıldırım, Nevzat İnan, Ogeday Çoker, Şebnem Özdemir “Yılan, Adem ve Havva’yı; şeytan, Habil’i öldürmesi için Kabil’i; Mefistofeles Faust’u; tilki kargayı kandırır. İnsanlar birbirini; bazen de kişi kendi kendini kandırır.” Bu sözler, kitaptaki bir bölümün giriş cümleleri, mesajı açık: Manipülasyon yeni değil. İnsan, kandırmak ve kandırılmak için ant içmişçesine, hayret verici şekilde tutarlı bir tavır sergiliyor! İnsanlığın ortak tecrübesi olan bu durumu yazgıya bağlamak, önemli bir konuyu gözden kaçırmak olurdu. Zira mantığa ve psikolojiye göre akıl çelinebilir; duygular yönlendirilebilir. İnsan zihni o kadar da kusursuz değil gibi. Retorik ve ikna çalışmaları başta olmak üzere iletişimle alakalı araştırmalar manipülasyonun “inceliklerine” dair bilgi sağlar, medya ve iletişim profesyonelleri ise bu bilgiye vâkıftır. Çarpıtılmış Gerçekliğin İnşası adlı eserin bu ilk cildi, medya ve iletişim pratiklerindeki manipülasyona odaklanıyor. Kitap sadece “iletişim” çevresine değil yukarıda aktarılan bağlama uygun olarak genel okuyucu kitlesine de hitap ediyor. İçinde bulunduğumuz yüzyılla birlikte iyiden iyiye medya ağlarıyla kuşatılan okuyucu kitlesine...
Adem Bölükbaşı, Alaattin Aslan, Alim Alper Cesur, Fatma Yasa, Ferihan Ayaz, Haldun Narmanlıoğlu, Hayrullah Yanık, İmran Uzun, İsmail Birlik, Mehmet Büyükafşar, Mert Küçükvardar, Nihal Sepetci, Semra Ağaç Sucu, Serpil Seda Şimşek “İnsan aklının, duygularının ve davranışlarının farklı amaçlar ve tekniklerle manipülasyonu, düşünce tarihinin ve toplumsal ilişkinin onulmaz hastalıklarından biridir, manipülasyonun türü, tekniği ve vuku bulduğu ortam çeşitlilik gösterse de iletişim çalışmaları çerçevesinde manipülasyon konusu ayrı bir değeri hak eder. İletişimin kitleselleşmesi ve modern medya araçlarının yeni özellikleri, hastalık olarak tarif edilen bu durumu ilerleten başat faktörler arasında görülebilir, manipülasyon olgusunun, iletişim bilimi çerçevesinde farklı uzmanlık alanlarının odaklandığı konularda değişen düzeylerde ama mutlaka irdelenmesi gerekmektedir. İletişim bilimcilerin bu olguyu farklı yönleriyle ele alması, hem bilimsel bir gereklilik hem de ahlaki bir yükümlülük olarak görülmüştür.” Buradan hareketle, Çarpıtılmış Gerçekliğin İnşası adlı eserin bu ikinci cildi, iletişimin manipülatif yönünü trolcülük, algı ve izlenim yönetimi, veri gazeteciliği, etik, eleştirel düşünme, hakikat sonrası (post-truth), medya okuryazarlığı ve daha birçok konu üzerinden ele almaktadır. Yanılgının tedirginliğini duyan, gerçeği önemseyen okuyucuya...
Tuğçe Ertem Eray Çatışmanın hem ortaya çıkışında hem de yönetimi ve çözümünde iletişimin önemi ve oynadığı rol, iletişim bilimlerinin de kavramı ele almasına neden olmaktadır. İletişim içerisinde bulunan hemen hemen herkesin çatışma süreci içerisinde bulunması söz konusu olabilmekte ve çatışmaların kaçınılmazlığı, yönetimini de zorunlu kılmaktadır. Çalışmada çatışma kavramından yola çıkılarak uluslararası literatürde çatışma ve halkla ilişkiler ilişkisine verilen önemin ulusal literatürde kendisine yer bulamaması ve Türkiye'de çatışmaların çözümünde halkla ilişkilerin önemine yeterince değinilmemesi sorunsalından hareket edilmektedir. Bu çerçevede, çatışma süreç modellerinden etkilenen kuramlardan bahsedilerek halkla ilişkiler alanında çatışmaların çözümüne yönelik çalışmalara yer verilmektedir. İlişki ve iletişim yönetimi bakışıyla kitapta, çatışma süreç modelleri içerisinde literatürde en fazla yer bulan Ortak Yönelim Teorisi, Oyun Teorisi, Olumsallık Teorisi ve Müzakere Yaklaşımları ile Karma Motifli Modellere değinilmektedir.
Aydın Karabulut Son yüzyılda insanla doğa arasına, insanların gözlerini alamadığı, onları büyüleyen bir kavram damgasını vurdu. Mavi bir ışığın büyüsü, tüm insanlığı etkiledi. Bölünüp parçalanan, ceplerimize kadar giren bu büyülü görüntü, insan olmanın temel odağı sayılan “irade” ile ilgili büyük değişiklikler yarattı. Bu durum, bir gelişim sürecinin devamı olarak da okunabilir, bir hastalığın yarattığı çürüme olarak da… Bu sebeple bu kitap, bir doktorun hastalığın semptomlarını araması kabilinden, devinime devam eden gözlerimizin nereye odaklanacağını takip etmek gibi bir arayışı da ifade ediyor. Kitap, eleştirel bir bakışı yüklenerek gün geçtikçe daha çok güdükleşen iradenin en büyük hasımlarından biri olan “ekran”ın ayartıcı gücü üzerine bir incelemeyi amaçlamaktadır.
İrade sahibi olmak, insan olmanın alametifarikasıdır. Günümüzde tekno kapitalizmin yarattığı değer erozyonunun en büyük saiklerinden biri de ekrandır. Ekran, kapitalizmin insanlığa bakan yüzüdür. Bu yüz, iradeyi kendi çarmıhına gererek işlerini kotarmaktadır. Çalışma, ekranın özellikle iradeyi hedef aldığını varsayarak ekranın irade ve insan doğası üzerindeki etkilerini ele almaktadır.
Metin Eken Kimliğe tutunmanın gittikçe zorlaştığı modern toplumsal koşullarda kişilerin ve grupların kendilerini ifade etme biçimleri fazlasıyla değişti. Yüz yüze ortamların yerini büyük ölçüde dijital ortamlara bırakması, kimlik repertuvarını genişlettiği kadar kimliğin kuşaklar nezdindeki görünümlerini de farklılaştırdı. Kitap, işte tam bu noktadan hareketle modern toplumsal koşullarda tutumlarını ve dinî kimliklerini ifade etme biçimleriyle dünya Müslüman nüfusunun en etkin üyelerinden oluşan M nesli özelinde, gençlerin kendilerini ve inançlarını internet ve sosyal medya aracılığıyla nasıl ifade ettikleri sorusunun peşine düşüyor.
Bu çerçevede M nesli üyelerinin, medya ortamlarının teknik doğası ve kültürel içerimleriyle kendi inançlarını nasıl ilişkilendirdiklerine ve kimlik, cemaat, otorite ve ritüel gibi bahisler özelinde hangi pratikleri ürettiklerine odaklanan çalışma, okuyucuyu, medya ve din ilişkisi temelinde muazzam çağrışımlar sunan bir sorgulamalar alanına davet ediyor. Ve belki daha da önemlisi, doğrudan saha araştırması bulgularına yaslanarak dünyanın çok farklı coğrafyalarında yaşayan Müslüman gençlere dair bir kuşak portresi çiziyor.
Selda İçin Akçalı Medya, içinde yaşadığımız toplumun değerlerini dönüştürerek ve çoğu zaman da yeniden üreterek gündelik yaşantımızın en önemli parçalarından biri hâline gelmiştir. Hiç kuşkusuz medya karşısında toplumun en savunmasız kesimi çocuklardır. Çocuklar, sadece medya tarafından değil, diğer toplumsal alanlarda -hukuki, siyasi ve ekonomik- da istismara uğramaktadırlar.
Çocukla ilgili her türlü sorunda asıl amacın, var olan koşulları gerçekçi bir gözle değerlendirip tüm tarafların katılımı ve duyarlılığıyla acil bir eylem planı oluşturulması ve hayata geçirilmesi olduğunu düşünmekteyiz. Yaşanan sorunların çözümünden çok olay ve olguların diplomatik ve siyasi boyutunun öne çıktığı günümüzde, “Çocuk haklarının hayata geçirilmesi, sorumlulukların yerine getirilmesidir.” düşüncesinden hareketle medya ve çocuk konusunun çeşitli boyutlarıyla ele alındığı bu kitabın çocukla ilgili her türlü konuya daha hassasiyetle yaklaşılmasına katkı sağlaması umuduyla...
Çocuk olmayı başaran çocuklar çok şanslı, çok büyülüler…
Görkem İldaş Neden bazı kitaplar çok satıp best-seller listelerinde yer alırken; konusu aynı, yayınlandığı dönem aynı olduğu hâlde bazıları raflarda çürüyor?
Çok sayıda kitap çevriliyor, tanıtımı yapılıyor ancak bunların çok azı herkesin konuştuğu bir kitap hâline gelerek “best-seller” sıfatını alıyor.
Bir kitap nasıl oluyor da farklı kültürlerde aynı ilgiyi görüyor, satış rekorları kırıyor?
Peki best-seller mekanizması nasıl işliyor?
Bu kitap, bir best-seller (çok satan) olma iddiasında değildir! Bilakis yayıncılık dünyasında “edebî/sanatsal” kaygılar karşısında günden güne güç kazanan “ticari” kaygıların rolünü ortaya koyma iddiasındadır.
Kapsamlı bir araştırmanın ürünü olan bu çalışmada, Türkiye'deki okurla uluslararası okurun kitap satın alma davranışları karşılaştırıldı.
Best-seller mekanizması; yazar, yapıt, okur ve pazarlama stratejileri açısından bir bütün olarak uluslararası düzeyde sorgulanarak okur seçiminin kimler tarafından hangi yöntem ve taktiklerle yönlendirildiği sorusuna “sahada” cevap arandı.
Sevgili Okur; olan bitenin farkına varıp kendi iradenle kitap tercihini yaparken sana yol gösterici olacak “bilimsel” bilgi, bu kitapta seni bekliyor.
Abdullah AYAYDIN Çağımıza kadar sözel ve sayısal zekâ ile sınırlı kalmış eğitim- öğretim ortamlarında Çoklu Zekâ Kuramı ile çok daha geniş ufuklara yelken açılmıştır. Zekânın aslında yetenekten farklı bir şey olmadığı ve her öğrencinin dikkatini çekecek bir yöntemin olabileceği, eğitimcileri yeni arayışlara yönlendirmiştir.
Çoklu Zekâ anlayışının eğitim ortamına sunduğu yeniliklerden en çok etkilenen derslerden biri olarak görsel sanatlar dersi de öğrencilere çok çeşitli etkinliklerin sunulabileceği alanlardan biridir. Bu alanı renkli ve eğlenceli hâle getirmek ise öğretmenlerin hayal gücünün genişliği ile orantılıdır.
Bu kitabın amacı, Görsel Sanatlar öğretmenlerine hem Çoklu Zekâ Kuramı'nı tanıtmak hem de bu alanda yapılabilecek etkinlikler hakkında ön bilgi sunmaktır. Kitapta yer alan örnekler hem öğrencilere hem de öğretmenlere fikir vermek ve örnek oluşturmak düşüncesiyle hazırlanmıştır. Bu örnekler aynen uygulanabileceği gibi okulun sosyal ve fiziksel imkânlarına göre düzenlenebilir ve çeşitlendirilebilir niteliktedir.