İktisat Tarihi \ 1-1
Büşra Karataşer 1914-1923 Arası İstanbul'un İaşesi ve İhtikâr Sorunu isimli çalışma,1914-1923 dönemi İstanbul'un iaşesi ve ihtikâr sorununun arşiv kaynaklarına dayalı bir incelemesidir. İaşe sorunu insanlık için her zaman önemli bir konu olmuştur. Özellikle savaş dönemlerinde iaşe sorununu çözmek en önemli konulardan birini teşkil etmiştir.
Bu çalışmada; iaşe sorunu, ihtikâr meselesi ve geçim sıkıntısının Birinci Dünya Savaşı’nda ve Mütareke Dönemi'nde ülke halkını nasıl etkilediği ve bu sorunlara karşı alınan önlemleri üç bölüm hâlinde incelenirken Başbakanlık Osmanlı Arşivi kaynaklarından ve dönem gazetelerinden derinlikli olarak faydalanılmıştır.
Miraç Çeven Elinizdeki bu kitap lonca tarihini bütüncül bir bakış açısı ile anlayıp kavrama arayışının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Konu incelenirken lonca kurumlarının ilk ortaya çıkışından modern çağa kadar olan dönemdeki ortak özellikleri ve ortaya çıkış nedenleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ticaret tarihi kadar eski olan bu kurumlar aileden devraldıkları vefakâr ruhu, özel ve belirli gayelere dönüştürmüşlerdir.
Sadece ticaret ile alakalı kurumların değil, aynı zamanda diplomatik kurumların, polis teşkilatının, hayır kurumlarının belediyelerin ve hatta eğitim kurumlarının ilk hali olan loncaların tarihinin izinden giderken uzun mesafeli ticaretin zorluklarını aşmaya antik dönem medeniyetlerin dehasına, antik dönemdeki ticaretin yaygınlığına şahit olurken; bir yandan da iklimin ekonomi üzerindeki etkilerini ve Roma'nın yıkılmasına olan etkisine; göçebe toplulukların yerleşik hayata geçerken kendi yönetim sistemlerini ve metotlarını nasıl Batı toplumlarına nakşettiklerine şahit olacaksınız. Ticaret yoluyla sadece mal ve hizmetlerin değil aynı zamanda kültürlerin de taşındığına dair malumat sahibi olacaksınız. Tarihsel bir arka plan olarak Sümer ile Mısır arasındaki uzun mesafeli ticaretten, Orta Asya göçebe kavimlerinden, İpek ve Baharat yolu ticaretinden, inançların yayılma serüvenine ve kültürel geçişkenliğe kadar birçok bilgi bu anlama serüveninde sizi beklemekte...
Seif I. Tag el Din Son yıllarda İslam iktisadı literatüründe kayda değer bir artış gözlenmektedir. Buna rağmen İslam iktisadını, ekonomi öğrencilerine standart bir şekilde sunacak güvenilir bir ders kitabına yönelik ihtiyaç devam etmektedir. Yeni kurulan her disiplinde bu, aşılması gereken zorluklardan biri olmaktadır. Fakat metodoloji ile ilgili konuların hâlen göz korkutucu birer problem olarak görüldüğü İslam iktisadında, bu durum daha da zor bir iş olmaktadır. Ekonominin Temelleri: Ahlaki Bir Yaklaşım, bu ihtiyaca yönelik bir girişimdir.
Bu eser, İslam İktisadı alanına yaptığı katkılardan dolayı 2015 yılında İslam Kalkınma Bankası tarafından kendisine İslam İktisat Ödülü verilen, Seif İbrahim Tag el-Din'in 2001-2007 yılları arasında Loughborough Üniversitesi'ne bağlı Markfield Yüksek Öğretim Enstitüsü'ndeki (MI H E) İslam İktisadı dersininin geliştirilmesi ve öğretilmesi sürecinde elde edilen deneyimlerinin bir neticesidir. Eser, iktisat ile ahlak arasındaki mesafe büyüdükçe modern iktisadın yoksullaştığı tezi etrafında şekillenmektedir. Metin boyunca teknikten ziyade prensipler üzerinde durulmaktadır. Yazarın da belirttiği üzere "ahlaki politika", kitabın metodolojisini yakalayan ana terimdir. Kitap, İslam iktisadını, iktisat teorisinde salt bir heterodoksiden ziyade ekonomi politiğin ahlaki niteliği ile ilgili bir ekonomi bilimi olarak gündeme getiren türünün ilk kitabıdır.
Yelda Bugay Tekgül Günümüz iktisatçılarının ileri sürdükleri görüşlerin birçoğu bu görüşlerin ileri sürüldüğü zamanın çok öncesinden izler taşımaktadır. Adına iktisat denilen bilim alanının mikroiktisat-makroiktisat, uluslararası iktisat ve iktisadi büyüme denilen alt konuları yaklaşık 250 yıldır bu alanın önde gelen düşünürlerini meşgul etmektedir. Ekonominin pratik dünyası aynı zamanda bu düşünürlerin çabalarını ve uğraş alanını da belirlemektedir.
Hume'un İktisat Anlayışı ve Çağdaş İktisada Yansımaları adlı çalışma bu uğraş alanının tarihsel köklerine ışık tutmaktadır. 250 yıldır konuşulan ve ileri sürülen düşüncelerin birbirleriyle olumlu veya olumsuz bağlantıları aynı zamanda bu bilim dalının ifade ettiği büyük toplumsal dönüşümlere ve bu dönüşümlerin dünyasına da bir gönderme yapmaktadır. Batı yazınında sıkça incelenen ancak Türkçe yazında yeterli ölçüde incelenmediğini düşündüğümüz Hume'un görüşlerinin günümüz iktisat anlayışına yapmış olduğu etkinin büyüklüğünün okurların ilgisini çekeceğini düşünmekteyiz.
Kader Akdağ Sarı İmparatorluklara yüzyıllarca başkentlik eden İstanbul, önce saltanatın kaldırılması, ardından cumhuriyetin ilanı ve son olarak halifeliğin kaldırılmasıyla idari vasfını tümüyle kaybetti. Türkiye Cumhuriyeti'nin Ankara'yı başkentlikle "onurlandırması" ise stratejik kaygılardan öte tümüyle genç devletin hedeflediği modern ulus devlet amacıyla ilişkiliydi. Oysa İstanbul'un temsil ettiği değerler, sahip olduğu tarihî geçmiş ve barındırdığı unsurlar, iktidar açısından ulaşılmak istenen modernleşme hedeflerine birer engeldi.
Yeni iktidara göre fazlasıyla "İslâmî" ve "kozmopolit" bulunan, aynı zamanda kontrol edilmesi güç unsurlarıyla güven telkin etmeyen İstanbul, yoksul kalmış Anadolu'nun müsebbibiydi. Kalkınma hamlelerinde Anadolu'nun önceliğine önem verilirken "çürümüş geçmiş" olarak tanımlanan
Osmanlı'yla hesaplaşılması yeni ideoloji açısından tutarlı bir girişimdi. Bu idealler çevresinde Cumhuriyetin ilk yıllarıyla birlikte alman siyasi ve iktisadi kararlar; nüfusu gerilemiş, idari fonksiyonlarını yitirmiş, bir zamanların ticaret merkezi olan İstanbul'u, ihmallerin ve kayıtsızlığın hüküm sürdüğü bir evreye sürükledi. İmkânsızlıklarla mücadelenin simgesi durumundaki örnek ve fedakâr kent Ankara'nın modernleşme sürecindeki gelişimi, yeni Türkiye'nin vitrini olurken İstanbul, ötekileştirilip edilgen hâle getirildi. Ulusal kalkınma hedeflerinde birikiminden yararlanılmayan İstanbul, başta ticari olmak üzere birçok alanda ekonomik üstünlüğünü kaybetti. Elinizdeki kitap, bahsi geçen iddiaları iki bölümde toplamaktadır. İlk bölüm, modern ulus devlet bağlamında Ankara'nın önemine dikkat çekerken ikinci bölüm, başkentlik sonrası İstanbul'un hükümet politikaları karşısındaki durağanlaşma ve gerilemesine yoğunlaşmıştır.
Ebubekir Ayan Medeniyetin en erken zamanlarından itibaren insan hayatının en önemli iştigal sahalarından biri olan zirai faaliyetler, sahip olduğu bu önemi hiçbir dönemde kaybetmemiş, toplum iktisadiyatını radikal biçimde dönüştüren sanayi ve bilgi çağlarında millî gelir içindeki payı küçülmüş olsa da stratejik değerini korumayı sürdürmüştür. Zirai faaliyetlerin tabii risklere ve konjonktürel fiyat düşüşlerine sıkça maruz kalan yapısal niteliği ve modernizasyon yatırımı ihtiyaçları ise, bu faaliyetlerin kesintisiz ve verimli bir şekilde işlemesi bakımından zirai finansman mekanizmasını hayati bir öneme taşımaktadır.
Türkiye'nin ziraat sahasındaki ıslah ve modernizasyon çabaları bir hayli eskilere dayanmakta olup, erken cumhuriyet dönemi de bu kapsamda özel bir önem taşımaktadır. Bu araştırmada, Cumhuriyet Türkiyesi'nin zirai kalkınma serüveninin ilk aşamalarını teşkil eden ve neticede başarısızlığa uğrayan çabaların finansman boyutu ele alınmaktadır. İktisadi buhran yıllarını odağa alarak tek parti dönemi zirai kalkınma çabalarının zirai finansman safhasının incelendiği ve bu serüvenin finans perspektifi ile yorumlandığı çalışmada, zirai kalkınmayı frenleyen ve mevcut sorunları derinleştiren temel etkenler neden-sonuç ilişkisi çerçevesinde eleştirel analize tabi tutulmaktadır.
Arif Ersoy İktisadi faaliyetleri yönlendiren ve iktisadi sorunlara çözüm arayan ünlü iktisatçıların görüşleri, bu eserin sınırlı çerçevesi içinde okuyuculara aktarılmaya çalışılmaktadır. Aslında bütün insanlar, iktisatçı olmasalar bile, kendi bilgi ve çevrelerine göre iktisadi davranırlar. Bu nedenle de bugün olduğu gibi her çağda ve dönemde insanlar, iktisadi konularla ilgilenmişler ve iktisadi sorunlarına çözüm aramışlardır. İktisat bilimi, çalışma ile yaşama, üretim ile tüketim ve arz ile talep arasında denge kurallarını içeren bir sosyal bilimdir.
Eser; iktisat bilimini öğrenmek isteyen öğrencilere, iktisadi teorilerin kimler tarafından, ne zaman ve hangi ortamda geliştirildiği hakkında özet bilgi sunmaktadır. İktisadi konular hakkında araştırma yapmak isteyen ve bilgilerini artırmaya gayret edenlere de yardımcı bilgi ve yararlanılacak kaynak niteliğindedir. İktisat politikası geliştirmek ve iktisadi faaliyetlerin işleyişini tahlil etmek isteyenlere de ünlü iktisatçıların tahlil yöntemleri hakkında bilgi vermeyi hedeflemektedir. Eserde düşünürlerin önerdiği yol haritasını takip eden okuyucular, karşılaştıkları iktisadi sorunları daha iyi değerlendirebilirler; sorunlarına çözüm üretmeye çalışabilirler.
Yeni iktisat teorileri geliştirme amaç ve gayreti içinde bulunan araştırmacılar, ünlü iktisatçıların iktisadi faaliyetleri nasıl tahlil ettiklerini ve nasıl çözümler ürettiklerini göz önünde bulundurarak hedeflerine ulaşabilirler.
Selahaddin Bakan Bazen hükümranlığı ve baskısı dolayısıyla bazen de eksikliği dolayısıyla şikâyet ettiğimiz devlet, siyaset biliminin en göreceli konularından birini teşkil etmektedir. Devletin değişen üretim modellerine ve araçlarına göre rolü daima değişiklik göstermiştir. Bu nedenle liberallerin, muhafazakârların ve Devletçiliği savunanların temel arayışı, devletin siyasi rolünün belirlenmesinin yanında, iktisadi rolünün ne olması gerektiğidir. Bu kitapta bahsedilen teoriler ışığında devletin iktisadi rolünün ne olması gerektiği konusunda güncel örneklerle fikir beyanına çalışılmıştır. Aristo, Eflatun ve hatta Farabi gibi devletçi muhafazakâr düşünürler, devleti insanların eksiği olarak gören Seneca, "Ne kadar az kanun o kadar çok adalet." demek suretiyle kanun devletine karşı gelen Çiçero, liberal düşünceleri ile muhafazakâr düşüncelerini harmanlamaya çalışan Edmund Burke ve kitaptaki diğer liberal düşünürler, karşılaştırılarak ele alınmaya çalışılmıştır. Devletin serbest piyasa akışını bozmadan ekonomiye ne kadar, nasıl, niçin, ne zaman ve ne aşamada müdahale edebileceği, örneklerle anlatılmaya çalışılmıştır.
Mevlüt Tatlıyer İktisat bilimi, 1929 Buhranı ve akabinde Keynes'in Genel Teori'sinin yayınlanmasıyla birlikte tabiri caizse savaş alanına dönmüş ve bu süreçte makroekonomi disiplini doğmuştur. 1940'lı yıllarda ise Keynesçi iktisatçıların mihmandarlığında iktisat biliminde bir konsensüs (Neo-Klasik Sentez-NKS) ortaya çıkmıştır. Fakat NKS 1970'lerde yıkılmış ve yerini iktisatçılar arasında derin görüş ayrılıklarının yaşandığı bir iklim almıştır.
1980'li ve 1990'lı yıllarda görüş ayrılıkları önemli ölçüde ortadan kalkmış ve iktisatçılar arasında yeni bir konsensüs (Yeni Neo-Klasik Sentez-YNS) hâsıl olmuştur. Öte yandan, bu süreçte yaşanan birçok ekonomik krizin yanı sıra, dünyayı kasıp kavuran 2008 Krizi dolayısıyla YNS'nin iktisat politikası ciddi eleştirilere uğramaya başlamıştır.
YNS'nin iktisat politikası önerilerinin; bir taraftan ekonomik krizlere kapı aralaması, diğer taraftan da bu krizlerden çıkma noktasında faydasız olduğunun görülmesi YNS'nin iktisat teorisi anlayışında ve temel iktisat politikası önerilerinde önemli bir dönüşüm yaşanması gerektiğini göstermiştir.
Bu kitap yaşanan dönüşümleri ve bu dönüşümlerin para ve maliye politikasına yansımalarını tarihsel bir perspektifle ortaya koyma hedefiyle ele alınmıştır. Kitap, özellikle iktisatçılar olmak üzere tüm sosyla bilimciler ve sosyal bilimlerle ilgilenen herkese hitap etmektedir.
M. Umer Chapra İslam’ın neredeyse tüm Müslüman ülkelerde yaşamakta olduğu diriliş, İslam’ın öngördüğü türde bir refahı gerçekleştirebilmek ve insanların karşılaştığı çeşitli problemleri özellikle de iktisat alanındakileri çözebilmekiçin sunması gereken programın açık ve bütüncül bir resmine duyulan bir ihtiyaç yaratmıştır. Özellikle ilgi odağı olan nokta ise, dünya genelinde çoğu ülkenin karşı karşıya olduğu makroekonomik ve dış dengesizlikleri üstesinden gelinebilecek sınırlara çekecek aynı zamanda tam istihdamı mümkün kılacak, yoksulluğu ortadan kaldıracak, ihtiyaçları karşılayacak ve gelir ve servet eşitsizliklerini en aza indirecek bir stratejidir. Müslüman ülkeler kapitalizmin, sosyalizmin ve refah devletinin seküler dünya görüşleri çerçevesinde bu tür strateji üretebilirler mi? İslam hedeflerine ulaşmalarında onlara yardımcı olabilir mi? Eğer olabilirse, İslamî öğretiler nasıl bir politika paketi sunmaktadır? Bu kitap, bu ve diğer ilişkili sorulara cevap aramaktadır.
Kitap seküler temelli tasarımlar olan kapitalizm, sosyalizm ve refah devletine ilişkin eleştirilerine ilaveten busistemlerin başarısızlıklarına dair İslamî bir perspektif oluşturması açısından özgün bir eserdir. Kur’an’ın öğretilerini modern ekonomi ile bir araya getirerek İslam iktisadının İslam’ın öngördüğü iyilik halini gerçekleştirmek için ne sunması gerektiğine dair net ve entegre bir çerçeve sunmaktadır.
Arif ERSOY Tarih, toplumların ortak hafızasıdır. Nasıl ki hafızasını kaybeden insan karar vermede ve geleceğini planlamada güçlüklerle karşılaşırsa, tarihe önem vermeyen ve tarihten gerekli şekilde yararlanmayan toplumda bugün için sağlıklı karar verme ve kendini geleceğe hazırlama konularından mahrum kalır.
İktisadi Teoriler ve Düşünceler Tarihi, günümüz İktisat Bilimini oluşturan teorileri geliştiren düşünürlerin görüşlerini okuyuculara aktarmayı amaçlamaktadır.
İktisadi Bilim, çalışma ile yaşama, üretim ile tüketim ve arz ile talep arasında denge kurallarını bize öğreten bir bilim dalı olarak tanımlanabilir. Elinizdeki bu eser, İktisat Biliminin bir bakıma gelişme tarihinin bir özetidir.
İktisadi Teoriler ve Düşünceler Tarihi, insanlar yerleşik düzene geçtikten sonra kurdukları kalıcı İlk Çağ uygarlıklarından başlayarak İktisat Biliminin gelişme tarihini özetle anlatmaktadır. Eserde İlk Çağ, Orta Çağ iktisadi düşünceleri hakkında mevcut kaynaklara dayanılarak özet bilgi verilmektedir.
Bununla beraber yayılmacı politikalar izleyen Batılı ülkelerin iç ve dış siyasetlerinde iktisat politikalarının ağırlık kazanmasıyla gündeme gelen Merkantilist Politikalar üzerinde kapsamlı bilgiler verilmektedir. İktisat Biliminin bağımsız bir bilim olarak gündeme gelmesine ortam hazırlayan Fizyokratik Düşüncenin temel ilklerinin geliştirmesine önemli katkılarda bulunan Fizyokratik Düşüncenin teorik içeriği hakkında temel kaynaklara dayanılarak özet bilgi aktarılmaktadır.
Bu çalışmada Batı'da Sanayi Devrimiyle İktisat Bilimini, Ahlâk Bilimi'nden ayrılarak bağımsız bir disiplin haline getiren Klasik İktisadi Düşünce'nin teorisyenlerini hayatı, yaşadıkları dönemin iktisadi ve siyasi özellikleri, eserleri ve İktisat Bilimine katkıları hakkında kapsamlı bilgi verilmeye çalışıldı.
Klasik İktisadi Düşünceye yönelik eleştirilere de eserde kapsamlı yer verilmeye çalışılmıştır. Klasik Düşünceye yönelik eleştirilere cevap vermeye çalışan ve yaptıkları katkılarıyla İktisat Biliminin gelişmesine önemli katkılarda bulunan Neo-Klasik İktisadi yaklaşımların içeriği hakkında özet bilgi sunulmaya çalışılmıştır.
Eserin 9. ve 10. bölümlerinde 20. ve 21. yüzyıllarda İktisat Bilimine yapılan katkılar hakkında özet bilgi sunulmuştur. Böylece insanlık tarihi boyunca İktisat Biliminin oluşmasına katkıda bulunan görüş ve teorilerin gelişmesi hakkında derli toplu bilgi okuyuculara arz edilmektedir.
Bu eser, yalnız iktisatçılara ve İktisat Bilimini öğrenmek isteyen öğrencilere bilgi aktarmayı amaçlamamaktadır. İktisadi konulara ilgi duyan herkesi yakından ilgilendirmektedir.
İktisadi Teoriler ve Düşünceler Tarihi, iktisatla uğraşanların daha iyi iktisatçı olmalarına, iktisatla ilgilenenlerin de bu bilim dalı hakkında daha kapsamlı bilgi sahibi olmalarına ortam hazırlar. Elinizdeki bu çalışma, iktisatçıların teori geliştirme yetenek ve mantığını geliştirir. Sorunlara çözüm üretme kapasitelerini artırır. Kısaca eski düşünceleri öğrenilmesi ve yeni düşüncelerin geliştirilmesine yardımcı olur.
İsmail Kitapcı İnsanı ve toplumu anlamak zor… İnsan, toplum ve iktisat arasındaki ilişkileri anlamak ise daha da zor… Çünkü…
• Bir tarafta güçlü bağlarla kurulan ilişkilerin dayanılmaz cazibesi diğer tarafta zayıf bağlarla kurulan inovasyona dayalı ilişkilerin vizyonerliği…
• Bir tarafta eskiyi hiçbir şeye değişmeyenler, 'yaratıcı yıkım'ın altında ezilenler diğer tarafta ise eskiyi yeniyle değiştirenler, teknolojiyi insandan üstün görenler, makine gibi yüreği olanlar…
• Bir tarafta kapitalizmin 'demir kafesi'ne konulmak istemeyenler diğer tarafta ise sınırsız gücün güç olduğunu sanan taşlaşmış yürekler…
• Bir tarafta 'bir lokma bir hırka' anlayışıyla hareket edenler diğer tarafta bu anlayışı bahane edip kendini çalışmaktan alıkoyan, aylaklığı bir yaşam felsefesi hâline getiren gösterişçiler…
• Bir tarafta ekmeğini taştan çıkaranlar diğer tarafta tükettikçe en sonunda kendini tüketenler, her şeyleri olduğu için hiçbir şeye sahip olamayanlar…
• Bir tarafta karşılıklı güvenden ve kültürden kendine sermaye oluşturanlar diğer tarafta malı, mülkü, parayı kendine servet edinenler…
• Bir tarafta potlaç kültürünün kaybettikçe kazananları diğer tarafta kapitalizmin kazandıkça daha çok kazanmanın yollarını arayan bencil ve çıkarcı insanları…
• Bir tarafta tefrit içinde sıkışanlar diğer tarafta ifrattan vazgeçmeyenler…
• Bir tarafta yerel kültüre duyulan özlem diğer tarafta küresele olan hayranlık…
• Bir tarafta uysallık ahlakına sahip olanlar diğer tarafta isyan ahlakından vazgeçmeyenler…
• Bir tarafta “Erdemlerimiz olmazsa toplumumuz çürür.” diyen Sokrates diğer tarafta “Erdemsizliklerimiz olmazsa toplumumuz gelişemez.” diyen Mandeville…
• Bir tarafta kültürel derinliklerde kaybolanlar diğer tarafta kültürünü medeniyete kaptıranlar…
• Bir tarafta Amerikan rüyası ile yaşayanlar diğer tarafta dünyaları kâbusa dönüşenler…
• Bir tarafta Neo-Klasik iktisadın 'çok bilen' insanı diğer tarafta bilişsel önyargılarından kurtulamayan insan…
• Bir tarafta hep aynı nakarat hep aynı şarkıyı söyleyenler diğer tarafta inovasyonun sınırlarını zorlayan girişimciler…
• Bir tarafta hiç ölmeyecekmiş gibi diğer tarafta yarın ölecekmiş gibi hareket edenler…
İktisat Sosyolojisi, ‘iktisadın içindeki hayatı’ değil ‘hayatın içindeki iktisadı’ bulma yolculuğunu amaçlıyor. Bu amaçla Adam Smith’ten Karl Marx’a, Max Weber’den Emile Durkheim’a, Werner Sombart’tan Joseph Schumpeter’e, Karl Polanyi’den Mark Granovetter ve Pierre Bourdieu’ya kadar farklı düşünürlerin görüşlerinden yararlanarak iktisatta ve toplumda kaybolan ruhu; postmodern tüketim kültürünün narsisist ve hedonist yaklaşımlarını ve küresel kapitalizmin ortaya çıkardığı sosyal ve iktisadi ilişkileri inceleyerek gerçek iktisadı bulmaya çalışıyor. Bu kitap, “Önce iktisat değil insan vardı.” mottosundan hareket ederek en ilkel çağlardan günümüze kadar gelen iktisadi süreçleri anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyor. Şimdi insanı ve toplumu soyutlayan iktisadi yaklaşımları daha çok sorgulamanın tam zamanı…
Cengiz Samur İktisat tarihi, ilim dalı olarak insan-maddi menfaat ilişkilerinin tarihi olup maddi menfaati varken cemiyetlerin geçmişte ne yaptıklarını ortaya koyar. Tarihî gelişimi itibarıyla iktisadi realiteyi konu alır, hakikat peşinde koşar. Bir şahsı tanıma yolunun menfaati varken geçmişte onun nasıl tavır aldığını bilmekten geçtiği gibi milletleri tanımak iktisadi menfaat karşısında onların tarihte nasıl davrandıklarını bilmekten geçer.
İktisat tarihi önemli bir alandır. İktisat teorisi ve politikasına payanda olmaktan öte bir misyona sahiptir. Milletlerin, medeniyetlerin, sosyal-iktisadi sistemlerin terazide tartılması iktisat tarihi olmaksızın imkânsızdır. Modernizm ve Avrupa medeniyetiyle yüzleşme iktisat tarihi alanı sayesinde olabilir. Adalet veya emperyalizm yönünden bir medeniyetin karakteri iktisat tarihi çalışmaları sayesinde idrak edilebilir. Bir milletin ortaya koyduğu muayyen istikametteki pratiğin tarihi açıdan münferit mi yaygın mı olduğu o milletin iktisadi tarihi biliniyorsa anlaşılabilir.
İktisat tarihi insanlığa, milletlere, medeniyetlere, olgulara ana hapsolmanın yol açtığı bir sığlık içerisinde bakmaktan, güncelin cazibesine kapılmaktan, köksüzlük ve savrulmaktan korur.
Ders kitabı hüviyetinde olan bu eserde Avrupanın sosyal-iktisadî tarihi ele alınmaktadır. Roma ekonomisinden Ortaçağ Avrupası malikâne sistemine ve feodalite-Osmanlı tımarı mukayesesine, Yeniçağ Avrupa merkantilizminden İngiliz Sanayi İnkılabı’na ve 1929 Büyük Buhranı'na kadar bir dizi konu sistematik şekilde tetkik edilip tartışılmaktadır. Sosyal-iktisadi olayların cereyanında ve tarihin tecellisinde “devamlılık”ın izleri sürülmeye çalışılmaktadır.
Eser, Batı toplumlarının iktisadî mazilerinin tanınması, Avrupa medeniyetine, sosyo-ekonomik “izm”lere tarihî gerçeklikten hareketle doğru değer biçilmesi hususunda bir nebze de olsa katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Hedefe ne ölçüde erişilebildiğinin takdiri okuyucuya aittir.


Abdulkader Cassim Mahomedy, Asad Zaman, Hafas Furqani, Hakan Sarıbaş, İsmail Cebeci, Masudul Alam Choudhury, Mohamed Aslam Haneef, Mohd Mahyudi, Monzer Kahf, Muhammad Akram Khan, Necmettin Kızılkaya, Sabri Orman, Saif Ibrahim Tag el-Din, Shamim Ahmad Siddiqui, Valentino Cattelan, Zubair Hasan Modern İslam iktisadı tartışmalarının düğümlendiği konular içerisinde metodoloji tartışmaları önemli bir yer teşkil etmektedir. Modern dönem İslam iktisadı tarihi kadar eskiye dayanan bu tartışmalarda bir metodolojinin olup olmadığı varsa bunun İslam'ın ortaya koyduğu dünya görüşü ile ne kadar uyumlu olduğu ve başka disiplinler ile ilişkisi gibi birçok mesele tartışma konusu edilmektedir. Bu tür tartışmaların modern öncesi dönemde yapılmaması ve neredeyse bir yüzyıla yaklaşmasına rağmen modern İslam iktisadı çalışmalarının hâlen metodoloji konusunda mühim sorunlarının bulunması oldukça önemlidir.
Elinizdeki bu kitap, İslam iktisadında metodoloji konusunu kapsamlı bir şekilde ele alan, bu konuda temel soru(n)ları tespit eden ve bunlara farklı çözüm önerileri ve cevaplar arayan çalışmalardan oluşmaktadır. Bu çalışmaların yoğunlaştığı alanları dört ana başlık altında toplamak mümkündür: İslam iktisadının kökenleri ile ilgili meseleler, metodoloji çerçevesinde gündeme gelen temel sorular, fıkhın sunmuş olduğu imkânların metodoloji tartışmalarındaki yeri ve başka kültür ve medeniyetler ile karşılaşma sonucunda ortaya çıkan ana problemler. Alanın önemli isimlerinin birikimlerini bir araya toplayan ve bu çerçevede önemli tartışmalara bir yandan kapı aralayan bir yandan da süregelen tartışmalara somut çözümler üreten çalışmaların her biri metodoloji tartışmalarına önemli katkılar sunmaktadır.
Mabid Ali Al-Jarhi, Osamah Al Rawashdeh, Muhammed Iqbal Anjum, Toseef Azid, Servet Bayındır, Muhammet Fatih Canbaz, M. Kemalettin Çonkar, Abdullah Durmuş, Ekrem Erdem, H. Mehmet Günay, Hichem Hamza, Khoutem Ben Jedidia, M. Fahim Khan, Kadir Kızıltepe, Muhammad Azeem Qureshi, Fatih Yardımcıoğlu Kur’an’da ve hadis literatüründe ribâ olarak adlandırılan şey(ler)in katiyetle yasaklanmış olduğu konusunda Müslümanlar aksi yönde görüşlerine pek rastlanmamıştır. Tartışmaların ana eksenini ; ribânın tanımı, türleri, yasağın hikmeti ve kapsamı, günümüzdeki modern finans uygulamalarının ribâ yasağı açısından değerlendirilmesi, mevcut İslamî finansta ribânın yeri ve ribâ içermeyen alternatif finansal ürünlerin nasıl geliştirileceği gibi konular oluşturmaktadır.
Elinizdeki bu kitap temelde günümüz iktisadi problemlerinde yer aldığı düşünülen pek çok sosyal, siyasal ve iktisadi soruna yol açan faiz konusunu odağa almaktadır. Bu bağlamda kitapta, kavramdan uygulamaya faizin birçok açıdan incelendiği makaleler yer almaktadır. Söz konusu metinler genelden özele ; Kur’an-ı Kerim’de ribâ ayetlerinin kademeli nüzulü, faizin eylemsel ve sonuç odaklı tanımlanması önerisi, literatürdeki faiz teorilerinin mukayesesi, literatürde faizle ilintili olarak en sık anılan teori olan paranın zaman değerinin İslamî açıdan değerlendirilmesi, alternatif bir bakış açısıyla faizi bir piyasa aksaklığı olarak açıklayan bir görüş ortaya konması, günümüz İslam finansındaki murâbaha ve faiz ilişkisi, kitle fonlamasından hareketle faizsiz yatırım ürünleri geliştirme önerisi gibi konularla ilgilidir.
Fatih Savaşan, Fatih Yardımcıoğlu, Şakir Görmüş, Süleyman Kaya İslam'ın iktisadi görüşünün ne olduğu, bir ekonomik sistem sunup sunmadığı, insanların ihtiyaçlarına ne gibi çözümler ürettiği, tarihsel olarak Müslümanların hangi kurumlar üzerinden ekonomiyle ilgili faaliyetlerini yürüttüğü gibi birçok konu uzun zamandır farklı kesimler tarafından tartışılmış ve hâlâ tartışılmaya devam etmektedir. Sadece teorik çabalar değil uygulamaya dönük de birçok gayret ortaya konulmuş, kurumlar tesis edilmiştir. Kimi zaman İslamî bankaların başını çektiği uygulama tarafı diğer teorik çalışmaları yönlendirmiş kimi zaman da teori, uygulamayı etkilemeye çalışmıştır. Diğer yandan İslamî finansın büyümesi ile birlikte kaçınılmaz olarak düzenleyici otoriteler de bu ekosistemin içine dâhil olmuştur. Nihayetinde birçok paydaş birbiriyle irtibatlı ya da değil İslam iktisadı ve finansı üzerine kafa yormakta, bu alanın gündemde kalmasına katkı sağlamaktadır.
Türkiye için de özellikle 1980'li yıllardan sonra İslam iktisadı ve finansı alanındaki çalışmalar artmıştır, islam hukukçuları, İslamîfinans sektöründeki çalışanlar, düzenleyici kurumlar, akademisyenler ve daha birçok kişi alana katkı sunmaktadır. Bunların içerisinde bazı isimler kendi alanlarında öncü roller oynamışlar ve günümüzde İslam iktisadı ve finansının çok daha geniş kesimlere ulaşmasında etkili olmuşlardır. İşte bu kitap, bu alanda uzun yıllardan bu yana emek vermiş hocalarla ve İslamî finans alanında faaliyet gösteren sektör temsilcileriyle ve düzenleyicilerle yapılan söyleşilerden oluşmaktadır.
Chaib Bounoua, Kadir Yıldırım, Latife Reda, Mohamed Benbouziane, Muhammad Iqbal Anjum, Mustafa Macit, Rajai Ray Jureidini, Saffet Köse, Salman Ahmed Shaikh, Siham Matallah, Toseef Azid, Yasien Mohamed, Zeyneb Hafsa Orhan Modern iktisat ilmi, kapitalist ekonomik sistemle el ele gelişerek günümüz iktisadi düzeninin şekillenmesini sağlamıştır. Fayda ve maliyetin insanları ve piyasayı yönlendirdiği bu sistemde tüketimin teşvik edilmesi ve kârlılığın artırılması temel amaç hâline dönüşmüştür. Bu süreçte, insan emeği ve emeğin değeri de kazanç ve sosyoekonomik sisteme sunduğu katkı çerçevesinde değerlendirilmeye başlanmıştır. Emeğin sadece bir üretim girdisi olarak görülmesi ve teknolojik gelişmelerle ikamesinin sağlanması, değerinin de hızla azalmasına yol açmıştır.
Kapitalist iktisadi sistemin meydana getirdiği problemlerle başa çıkmada yeni bir İslam iktisadı anlayışı ortaya koyarak emeğin karşılığının adil belirlenmesinden emeğin karşılığının zamanında verilmesine; hukuki hakların güvence altına alınmasından iş güvenliği tedbirlerine kadar
geniş bir yelpazede teorik tartışmaların yapıldığı ve politika önerilerinin sunulduğu “İslam İktisadı ve Emek” başlığıyla uluslararası bir toplantı gerçekleştirilmiştir. Elinizdeki kitap, farklı coğrafyalardan pek çok nitelikli ilim insanının atölyede sunduğu tebliğlerin bir seçkisinden oluşmaktadır. Kitapta, emek konusunda İslam iktisat düşüncesinin teorik düzeyde çalışma ve emeğe atfettiği değer, hâkim iktisadi sistemin yarattığı pratik koşulların sınırlandırmasından kurtulamadığı ve böylece İslam iktisadı ve emek arasındaki ilişkinin temelden ve açık bir şekilde konuşulamadığına dikkat çekilmiştir. Ayrıca kitapta, kapitalist iktisadi sistemin aksine insanın piyasa zemininde konuşulacak bir meta olmadığı ve insanı salt emeğe indirgemenin İslam’ın temel değerleri ile bağdaşmayacağı vurgulanmıştır.
Ahmet Faruk Aysan, Valentino Cattelan, Mustafa Dişli, Ekrem Erdem, Aliakbar Jafari, Hüseyin Öztürk, Bilal Ahmed Qazi, Özlem Sandıkçı Türkdoğan, Mustafa İbrahim Turhan, Mansour Yeganeh 1980’lerden itibaren neoliberal politikaların yaygınlaşması ve finans kapitalizminin küresel ölçekte etkinleşmesi ile beraber bankalar aracılığıyla insanlar borç, kredi, faiz sarmalına mahkûm edilmiş, öte yandan finans kurumları kârlarını fâhiş oranlarda arttırmıştır. Finans kurumlarının etki alanını bu derece genişlettiği bir dönemde, İslam iktisadı üzerine yapılan çalışmalar da yön değiştirmiştir. Son otuz yıldır yapılan çalışmalar neticesinde gelinen noktaya bakıldığında, alternatif sistem arayışlarının, mevcut sistem içerisinde var olma çabalarına doğru evirildiği görülmektedir. İktisadi bir sistem oluşturma arayışları, özellikle finansal boyutla sınırlandırılmış ve faizsiz bankacılık hiz-metlerinin başlatılması ile Müslümanlara sistem içerisinde yer açılmıştır.
İslam iktisadı çalışmalarını finansal alanın kısıtlamasından kurtararak bütün yönleriyle ele almak ve İslam iktisadının alternatif bir sistem olarak iddiasını sürdürmesini sağlamak maksadıyla “II. İslam İktisadı Atölyesi: İslam İktisadı ve Piyasa” başlıklı uluslararası bir toplantı gerçekleştirilmiştir. Elinizdeki kitap, bu toplantıya dünyanın farklı coğrafyalarından katılan ilim insanlarının sunduğu tebliğlerin bir seçkisinden oluşmaktadır. Kitapta, İslam ve piyasa arasındaki ilişki odak noktası olarak belirlenmiş, adil, insani ve sürdürülebilir bir piyasa modelinin imkânı tarihsel bilgiler ve mevcut iktisadi koşullar ışığında tartışılmıştır.
Muhammad Akram Khan İslam iktisadının çerçevesini göstermeyi amaçlayan bu kitap, günümüz dünyasını şekillendiren neoklasik iktisadın ömrünü tamamladığını iddia etmektedir. Yaklaşımı sığ, varsayımları gerçekçi olmayan ve bütün stratejileri insanı dışlayan bir yapıda olan bu sistemin aşılması
gerektiğini vurgulamaktadır. Bu bağlamda, okuyucuyu İslam iktisadının ilkelerine objektif bir şekilde yaklaşmaya ve İslam iktisadının potansiyellerini kavramaya davet etmektedir. İslam iktisadının doğası, metodolojisi ve Müslüman ülkelerin İslam iktisadının temel ilkelerini uygulama pratiklerini açık ve yalın bir dille ifade etmektedir. Tam istihdam, eksik istihdam, işsizlik, fakirlik, gelir dağı- lımında adaletsizlik, enflasyon, para, banka, faiz ve döviz kurunun istikrarsızlığı gibi iktisat müktesebatında çalışılan konular İslam iktisadının yaklaşımıyla ele alınmaktadır. Hem öğrencilere hem de ekonomistlere hitap eden kitap, İslam iktisadı hakkında nitelikli ve kapsamlı bilgi edinme imkânı sunmaktadır.
İsmail Bektaş, Muhammed Emin Durmuş, Soner Duman, Osman Güman, Hasan Hacak, Necmeddin Güney, Nazan Lila, Abdullah Durmuş İslam'ın insanlar arası ilişkilerde gözettiği en temel ilkeler; adalete riayet, haksızlığın önlenmesi, toplumsal istikrarın sağlanması, emanetin ehil olanlara verilmesi, insanlar arası ilişkilerin açık ve şeffaf olması, insanlar arası anlaşmazlıklara yol açabilecek muamelelerin ve tasarrufların baştan engellenmesidir. İslam'ın insanlar arasındaki ticari ilişkilere yönelik talimatlarını da bu ilkeler yönlendirmiştir. Bu kapsamda hırsızlık ve gasp gibi haksız fiiller yasaklandığı gibi sözleşmelerde bir tarafın sömürülmesine yol açan faiz, sözlü veya fiilî yollarla yapılan hileler de yasaklanmıştır.
Bu kitabın konusunu oluşturan garar da insanlar arası ticari ilişkilerin açıklık ve şeffaflık içinde yürütülmesine, insanlar arasında anlaşmazlık ve kavgaların meydana gelmesine sebep olduğu için yasaklanmıştır. Kitap, klasik fıkıh literatüründe tartışılan ve modern iktisadi işlemlerde de karşımıza çıkan garar yasağının pek çok yönüyle ele alınması maksadıyla düzenlenen "Klasik Fıkıhta Garar ve Günümüzdeki İktisadi İşlemlere Etkisi" adını taşıyan çalıştayda sunulan tebliğlerin katılımcılar tarafından geliştirilerek makaleye dönüştürülmüş hâllerinden oluşmaktadır. Farklı yazarların kavramsal, fikrî ve metodolojik açılardan İslam fıkhındaki garar yasağını çok boyutlu olarak ele aldıkları bu kitap, klasik fıkıh mirasımız ile günümüz iktisadi işleri arasında sağlam bir bağ kurabilmek amacıyla bir araya getirilmiştir.
Qazi Masood Ahmad, Osamah Hussain Al Rawashdeh, Toseef Azid, Valentino Cattelan, Mehmet Tarık Eraslan, Khoutem Ben Jedidia, Ozan Maraşlı, Yulizar D. Sanrego, Salman Ahmed Shaikh, Ömer Faruk Tekdoğan, Hüsnü Tekin, Aimatul Yumna, Dwi Retno Widiyanti Gelir adaletsizliğinin her geçen gün arttığı, yoksulluğun dünya çapında bir problem olduğu, gayriinsani çalışma koşulları, yetersiz maaşlar ve sosyal güvencesizlik ile malul bir emek piyasasının varlığını koruduğu bugünün hâkim iktisadi düzeninde, çoğu devletin bu talepleri karşılayacak düzeyde politikalar üretememesi dikkat çekici bir husustur. Kapitalist politikaların sosyal adaleti sağlamaktan uzak, bilakis eşitsizliği her daim derinleştiren ve iktisadi ve sosyal refahın geniş kitlelere ulaşmasını engelleyen özellikleri birçok Müslüman ilim insanı tarafından yıllardır eleştirilmektedir. Ancak, İslamî ilkeler çerçevesinde şekillenecek bir iktisadi düzenin sosyal adaleti sağlayacağı fikrine dayanan bu eleştirilerin, henüz bütünlüklü alternatifler önerdiklerini söylemek güç görünmektedir.
Elinizdeki kitap bu çabanın bir ürünü olarak, farklı ülkelerden çalışmalar yapan akademisyenlerin sosyal adalet başlığı etrafındaki meseleleri İslam iktisadı perspektifinden ele aldığı yazılardan oluşmaktadır. Kitapta yazarlar, mevcut sosyal ve iktisadi adaletsizliklerin sebeplerinin gerçekçi ve derinlikli bir şekilde irdelenmesi, İslamî ilkelere dayalı bir sosyal adalet anlayışının teorik zemininin nasıl oluşturulacağı, hangi alternatif mekanizmaları içereceği ve ne gibi somut çözümler üretilebileceği konuları üzerine tartışmalar yürütmektedir. Kitapta ayrıca, güncel iktisadi sistemin eşitsizlik kaynağı hakkındaki teorik tartışmalarla faiz, zekât, vakıf, dayanışma ve sadaka gibi uygulamalı alanlarda model önerileri bir araya getirilerek, İslam iktisadı perspektifinden sosyal adalet mevzusunun kapsamlı ve bütüncül bir biçimde ele alınması sağlandı.
Abdulazeem Abozaid, Zakaria bin Bahari, Masudul Alam Choudhury, Taha Eğri, Abul Hassan, Fahm Khan, Necmettin Kızılkaya, Şennur Özdemir, Muhammad Syukri Salleh, Lubna Sarwath, Amir Wahbalbari, Asad Zaman İslam iktisadı adı altında yapılan çalışmaların geldiği nokta sadece ülkemizde değil, dünyanın birçok yerinde temelinden uzaklaşmış bir şekilde gerçekleşmektedir. 1970’li yıllardan bugüne kadar uzanan İslam iktisadı çalışmaları, gün geçtikçe mevcut iktisadi sisteme eklemlenmiş ve sadece finansal işlemlerden ibaret kalarak büyük bir ölçüde sınırlandırılmıştır. Oysa “İslam iktisadı” kavramsallaştırılması, esasında alternatif bir iktisadi sistemi çağrıştırması gereken bir terim olmayı hak etmektedir. Ancak reel ekonomik hayat içerisinde uygulanan finansal ve ticari işlemler nihayetinde layık olduğu konumdan gün geçtikçe uzaklaşmakta ve İslamî finans araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte iktisadi teoriye sağlanabilecek katkıları da göz ardı edilmektedir. Tüm bu gelişmelere rağmen, Müslüman iktisatçılar farklı kavramsallaştırmalarla bu konu hakkında değerli çalışmalarını sürdürmektedir.
Kitap, İslam iktisadı tatışmalarının tarihsel seyrini ve kavram dünyamızdaki güncel etkilerini bütünsel bir bakış açısıyla ele almak maksadıyla düzenlenen “İslam İktisadı Atölyesi-I: Temel Kavramlar ve Fikirler” atölyesinde tartışmaya açılan tebliğlerden oluşmaktadır. Farklı yazarların kavramsal, fikri ve metodolojik açılardan İslam iktisadı tartışmalarını çok boyutlu olarak ele aldıkları bu kitap, geleneksel düşünce mirasımız ile birlikte günümüz toplumsal-ekonomik meselelerine sağlam bir temel kurabilmek amacıyla bir araya getirilmiştir. Kitabın İslam iktisadı çalışmalarına esaslı bir zemin teşkil edecek bir başvuru kitabı olması hedeflenmektedir.
Rauf A. Azhar İslâmî bir ekonomi diğer ekonomilerden ne derece farklıdır? İslam iktisatçıları tarafından sıkça gündeme getirilen bu soru bağlamında Azhar, İslâmî bir ekonomi ve piyasa ekonomisi arasında mülahazalar gerçekleştirmektedir. Her ikisinin de piyasa ekonomisi örneği olması nedeniyle İslâmî bir ekonominin, kapitalist ekonomi ile benzerlikler gösterdiği sonucuna ulaşmaktadır. Bu noktada bir piyasa ekonomisinin kapitalist olmasını sağlayan ilave kurumlara dayanan bu ekonomilerden ne oranda farklılaştığı sorusu ortaya çıkmaktadır. Mevcut kapitalist sistem söz konusu ilave kurumlar bakımından tek bir yapıda olmadığı için ve benzer şekilde farklı İslâmî ekonomiler de kendilerini tek bir yapı oluşturmamaya sevk ettikleri için bu iki form arasındaki farklılıklar belki de son tahlilde sadece bir derece farklılaşmaktadır.
Ekonominin içerisinde bulunduğu toplum tarafından oluşturulan değerleri yansıttığını belirten Azhar, İslâmî değerlerin kapitalist sistemin öngördüğü değerlerden önemli oranda farklılaştığını belirterek, İslam iktisadının kurucuları tarafından savunulduğu gibi bu gibi farklılıkların, mülkiyet hakkı hususunda ve İslam iktisadının kurumlan açısından da ortaya çıktığını belirtir. Kitap ayrıca ribâ ve faiz arasındaki benzerlik ve farklılıklara da odaklanmakta, ikisi arasında sıklıkla ihmal edilen bağlantıyı kurmakta ve bu bağlantının İslâmî finansal sistemler için etkilerini araştırmaktadır.
Asad Zaman Asad Zaman, İslam iktisadım Müslümanların karşılaştıkları meydan okumalara verilen bir cevap olarak konumlandırmama ve İslam iktisadının tarihsel köklerine bir yolculuk yapmaktadır. Zaman'ın çalışmaları özelde ana akım iktisat, genelde ise Batı düşüncesi eleştirisine odaklanmaktadır. Bu çerçevede daha çok Aydınlanma sonrası Batılı düşünürlerin insan ve onun ekonomik aktivitelerine yönelik yaklaşımlarını merkeze alarak ciddi kritikler yöneltilmektedir. Bilhassa günümüz üniversitelerinde okutulan ve piyasada uygulama alanı bulan ana akım iktisadın temel varsayımlarını ve bunların genel geçerliğini sorgulayan Zaman, tıpkı modern İslam iktisadının kurucu isimleri gibi alternatif bir sistem tasavvuruna sahiptir. Dolayısıyla yaptığı diğer çalışmalarda olduğu gibi elinizdeki bu kitapta da benzer eleştiriler mevcuttur.
Zaman, bu çalışmasında, iktisat biliminin durduğu noktaya ve İslam iktisadının ana akım iktisattan ayrıştığı yönlere ışık tutmakta ve okuyucuyu meselenin kökenlerine götürmektedir. Bunun devamında, İslam iktisadını, Müslümanların karşılaştıkları meydan okumalara verilen bir cevap olarak konumlandırmakta ve İslam iktisadının tarihsel köklerine bir yolculuk yapmaktadır. Kökenlere doğru yaptığı bu yolculuğun yönünü, Avrupa sömürgeciliği ve buna bağlı olarak ortaya çıkan yeni sorunların Müslümanları sevk ettiği arayışlara çevirmekte ve bu noktada Müslümanların kendi gelenekleriyle uyumlu, oradan beslenen çözümler bulma arayışı üzerinde durmaktadır.
Zaman'ın güçlü argümanlar ile ele aldığı konuları sunmadaki ustalığı ve kitaptaki her bölümü ana akım iktisat ile mukayeseli bir şekilde incelemesi, bu çalışmayı ayrıcalıklı kılmaktadır. İncelediği meseleleri derin bir felsefi bakış açısıyla ele alması, kitabın Türkçe literatürde önemli bir boşluğu dolduracağını göstermektedir.
Ahmed el-Ashker, Rodney Wilson Günümüz İslam dünyasının hakikati ile İslam devletlerinin güçlü oldukları ve yaşanan aksaklıkların daha az zarara sebebiyet verdiği dünün başarılı İslam dünyasını mukayese etmek, edinmiş olunan bilgi ve tecrübelerin kazandırdığı avantajla, günümüze zengin ampirik bulgular ve kendilerinden faydalı sonuçlar çıkaracağımız dersler sağlamaktadır. Bununla birlikte içerisinden deliller çıkarmaya çalışırken geçmiş dönemlerdeki koşulların günümüzde farklılık göstermesinden dolayı tarih doğası gereği tahrifler içerdiğinden tarihî bulgular ihtiyatla ele alınmalıdır. Sorgulayan ve her daim mütecessis bir tutumla karşılanması şartıyla geçmiş, ibret alınacak faydalı dersler içerir. İslam iktisadı alanında yapılan tarihsel incelemeler bize içinde bulunduğu şartlar uygun olduğu müddetçe İslâmî bir sistemin, uygulanabilir kaideler ortaya koyabileceğini ve çalışabilir bir model inşa edecek kapasiteye sahip olduğunu göstermektedir. Nasıl ki günümüz, geçmiş ile sürekli bir zincir olduğu gibi benzer şekilde geleceğe de uzanan bir bağdır. Tarihsel açıdan baktığımızda bu durum, İslam iktisadı için de geçerlidir.
Elinizdeki bu kitap, ekonominin kendine özgü analitik araçlarla ayrı bir disiplin haline gelmesinden çok önce, İslam’ın ortaya çıkışından kaynaklanan Müslüman İktisadî düşüncesini kapsamaktadır. İslam’ın ortaya çıktığı antik Arabistan’daki ekonomik çevre incelenmiş, Kur’an ve sünnetteki ekonomik kavramların yanı sıra, erken dönem Müslüman hukukçuların düşüncesi ele alınmıştır. Emeviler ve Abbasi hanedanları, idari ve ekonomik reform dönemlerinin yanı sıra Osmanlılar, Safaviler ve Moğollar altındaki son gelişmelere ilişkin islami iktisat düşüncesine detaylı bir önem verilmektedir. Kitap, İslam iktisadı alanında çalışma yapan araştırmacılar ve alanın ilgilileri için İslam iktisat tarihinde kaynak eser olma niteliği taşımaktadır.
Muhammad Akram Khan İslam iktisadı konusunda öncü çalışmaları olan Akram Khan. islam iktisadının bir sosyal bilim olarak geliştirme hedefinin henüz başaramadığını iddia etmektedir. Khan. islam ekonomistlerinin, İslam iktisadını bir sosyal bilim olarak geliştirme sürecini ihmal ettiklerini ve mevcut durumun İslam iktisat öğretisinin ekonomi dili içinde yeniden ifade edildiğini belirtmektedir. Bu nedenle kitap. İslam iktisadının mevcut durumuna dair yapıcı bir eleştiridir ve konuyu daha fazla tartışmaya teşvik etmektedir.
Elinizdeki kitap, bu yaklaşımını destekler nitelikte çeşitli mitleri araştırmanın yanı sıra yeni alanlar üzerine konuyu geliştirmek için çeşitli yenilikçi fikirler ve bir metodoloji sunmaktadır. Kitap, tüm finansal meselelerin ele alınmasını sağlayarak günümüz İslamî finans kuruluşlarının gizli bir suçlulukla yürüdükleri karmaşık ve çok bilinmeyenli yoldan uzaklaştırarak daha gerçekçi bir ribâ tanımının geliştirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Yazar, islamî bankaların artık geleneksel bankalara daha yakın dururken, yeni bir bankacılık idealinin asıl amacının daha az belirgin hâle geldiğini belirtmektedir. Kitap ayrıca bazı geleneksel düşüncelerin zekât kanununun eşitlikçi ruhunu nasıl görmezden geldiğine ve zekâtın dünya çapında milyarlarca fakir insana yardım edemediği bir senaryo yarattığına dair bir bakış sunmaktadır.
Bu kapsamlı kitap, öğrencilere, profesörlere, araştırmacılara, islamî bankalara ve finans kurumlarına, danışmanlık şirketlerine, muhasebe firmalarına ve düzenleyici kurumlara hitap etmektedir. Kitap, profesyonel iktisatçılar ile araştırmacıların yanı sıra konuya ilgi duyan herkesin ilgisini çekecektir.
Monzer Kahf İslam İktisadının Temelleri: Kurumlar ve Kuramlar, İslam dininin kurduğu ve geliştirdiği İslam iktisadı tarafından belirlenen kurumsal yapının önemine odaklamak için bir girişimdir. İslam'ın öngördüğü/tasarladığı kurumsal yapıya dayanan bir ekonominin nasıl bir kurumsal ortam gerektirdiği sorusu üzerinden çalışmasını kaleme alan Kahf, arzu edilen ekonominin bünyesinde bulunan birim ve aktörlerin davranışlarını da şekillendirdiğini belirtmektedir. "İslam iktisadı nedir?" ve "Onu neden incelememiz gereklidir?" sorularına cevap vererek başlamakta tanım, kapsam, bilgi kaynakları ve uygunluk kavramlarını da tartışmaktadır. Kitap, farklı ekonomik birimlerin davranışlarını açıklamaya çalışan teorilerin nasıl formüle edildiğini ortaya koymaya çalışmakta, böylelikle tüketici, üretici ve pazar teorilerini de incelemektedir. Ayrıca İslam iktisadının metodolojik konuları, İslam iktisadı sistemi tarafından öngörülen ekonominin temel kurumlan (etik değerler, genel kurumsal yapı, kamu ve özel sektörün ekonomik kurumsal rolü) ve İslam i iktisat teorisine göre tüketici talebi, firma ve üretim, piyasa, piyasa düzenlemeleri ve üretim faktörlerine geri dönüşler konuları yer almaktadır.
Abdul Azim Islahi 10/16. yüzyıldaki İslam iktisat düşüncesi ve kurumlarının incelendiği çalışma temel olarak İslam’ın merkezî bölgeleri üzerinde hüküm sürmüş olan yönetimlerin iktisadi kurumlarıdır. İslam İktisat Tarihi serisinin ikinci kitabı olan çalışma, İslam iktisat düşüncesini beş temel alanda incelemektedir: piyasa ve fiyatlama, merkantilizm, para, harâc arazileri ve toprak mülkiyeti hakkı ile vakıf ve para vakfı tartışmaları. Ayrıca bu dönemde üretilen ve geçmişteki İslam iktisat düşüncesinin en önemli kaynakları olan kamu maliyesi, hisbe, siyaset-i şer’iyye çalışmalarının analitik bir incelemesi sunulmaktadır. Zaman zaman dönemin Müslüman ilim adamları ile onların selefleri arasında olduğu gibi, Müslüman ilim adamlarının çağdaşları Batılı düşünürler ile aralarında bir değerlendirme ve karşılaştırma yapmaktadır. Kitap, 10/16.yüzyıldaki İslam iktisat düşüncesi ve kurumlarının genel bir görüntüsüne yer verilmesinin yansıra, İslam iktisadi düşünce tarihi literatürüne de katkı sağlamaktadır.
Abdul Azim Islahi Elinizdeki çalışma Hicri 12. yüzyılda (Miladi 18. yüzyıl) İslam iktisat düşüncesini incelemektedir. Bu dönemde büyük İslam medeniyetinde çöküş hızlanmış ve İslam topraklarında Batılıların kolonizasyonu başlamıştır. Aynı zamanda İslam düşünürlerince bir çeşit uyanış, öz arayışı ve yenilik çalışmaları başlatılmıştır. Ancak bugüne değin 18. yüzyılda İslam iktisadi düşüncesi araştırılmamıştır.
Abdul Azim Islahi İslam İktisat Tarihi serisinin üçüncü kitabı olan çalışma, Hicri 11. yüzyıla tekabül eden Miladi 17. yüzyılda İslam iktisadi düşüncesinin durumunu ele almaktadır. Müslüman entelektüel tarihinin en çok ihmal edilen bölümlerinden biri olan bu dönemi ele alırken Islahi, doğru bir bakış açısı oluşturmak ve Müslüman ülkelerdeki durum hakkında tarihsel bir arka plan bilgisi sağlamak için başlangıçta Müslüman devletlerin tarihine, iktisadi ve entelektüel durumuna genel bir bakış sunmaktadır. Çalışmanın ana odağı Arapça çalışmaları ve İslam'ın merkezi bölgelerini kontrol eden Osmanlı İmparatorluğu'ndaki vakıflar, tımar, lonca, ihtisab gibi iktisadi kurumlan kapsamaktadır. Kitapta 17. yüzyılda bazı Batılı iktisadi kurumlar ve fikirlere de karşılaştırma amacı ile değinilmiştir.
Syed Nawab Haider Naqvi İslam iktisadının orijinalliği -neoklasik, iktisat, Marksist iktisat, kurumsal iktisat ve diğer bütün iktisadi yaklaşımlardan ayrıldığı üzere- onun temelde kurduğu belirgin “dinî-ahlâki” bağlantılarında yatmaktadır. Ahlâkın insanın iktisadi davranışlarına yansıması gerektiği emri üzerinden ilerleyen Naqvi, İslam’ın ahlâki ilkelerin iktisadi davranışlarda etkili olması için çözümü aşikâr-olmayan
ve indirgenemez bir aksiyom setine dönüştürülmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu bağlamda kitap, İslam ahlâkına yönelik özünde sıra dışı bir bakış açısı sunmaktır. Böyle bir bakış açısı Tevhid, denge (Adalet ve İhsan), özgür irade (İhtiyar) ve sorumluluk (Farz)’dan oluşan dört temel aksiyom ile temsil edilmektedir.Bu aksiyom setinin İslam iktisadı hakkında mantıksal çıkarımlar
yapmak adına kullanılmak için yeterli niteliğe sahip olduğunu ve yapılan çıkarımların gerçek hayattaki Müslüman toplumlar bağlamında her zaman doğrulanabilir olmasa da yanlışlanabilir de olmayacağını savunmaktadır.
Munawar Iqbal, Ismail Serageldin, Hafız Mohammad Yasin, Sayyid Tahir, M. Kabır Hassan, Dewan A. H. Alamgir, Seif El Din I. Tag El Din, Mohammad Daud Bakar, Murat Çizakça Yoksullukla mücadele insanlığı, uzun zamandır meşgul eden ve bilhassa dünyanın belli bölgelerinde hâlen önemli bir mesele olarak durmaktadır. Dünyanın bu bölgeleri ise büyük oranda Müslüman nüfusa ev sahipliği yapmaktadır. Konu üzerine çalışmalar yapan Müslüman iktisatçılar, yoksulluğun tek boyutlu olmadığını, ekonomik büyüme odaklı yaklaşımların dağılımda yoksulluk ve eşitsizliğin esas sebeplerini gizlediğini vurgulamaktadır.
Kitap, yoksullukların azaltılmasına yönelik İslâmî yaklaşım ve İslâmî sistemin bazı kurumlarının bu konuda oynadığı rol üzerine odaklanmaktadır. Zekât, ribâ, vakıf, tekâfül, ifa gibi önemli kurumsal düzenlemelerin yoksullukların giderilmesindeki ve İslami iktisat paradigması içindeki sosyal olarak kabul edilebilir bir gelir dağılımına ulaşılmasındaki rolünü vurgulamak için hem teorik çerçeve hem de ampirik kanıtlar sunmaktadır.
Osman Okka, Hasan Kazak Günümüzde İslâmî finans sektörünün hızlı gelişmesi ve İslâmî fonların 3 trilyon dolara yaklaşması sebebiyle bu alana ilgi giderek artmış, bir taraftan bu alandaki yayınlar artarken diğer taraftan İslâmî finansal kurumlar da önemli ölçüde kurumsal hâle gelmiştir. Tüm bu gelişmeler yaşanırken İslâmî finansın para ve sermaye piyasalarında faaliyet gösteren kurumlarla birlikte firmalara dönük yönü -yani ulusal ve uluslararası firmalara yani adi, kollektif, komandit, limited, anonim, holding şirketlere uygulanması konusundaki çalışmalar- nispeten geri kalmıştır. İşte bu kitap, bu ihtiyacı karşılamak üzere, finansal yönetimin neredeyse tüm alanları kapsayacak şekilde ve konvansiyonel finansla mukayeseli bir şekilde hazırlanmıştır. Bu sebeple kitap, orta üst seviyede (intermediate upper) bir yapıya sahiptir.

Kitapta, İslâm hukuku çerçevesinde İslâmî finansmanla ilgili finans konularının temel prensipleri belirli bir bütünlük içerisinde sistematize edilmiş şekilde konvansiyonel finansla mukayeseli olarak ortaya konularak okuyucuya sunulmuş ve İslâmî finansın net ve açık olarak gerçek hayatta firmaların faaliyetlerinin bütün alanlarında nasıl uygulayabilecekleri ayrıntılı olarak gösterilmiştir. Böylece kitaptan okuyucunun, sayısal ve analitik bir yöntemle finansal düşünebilen ve firmanın finansal problemlerini İslâm’a uygun politikalar üreterek çözebilen yapıda bir bilgi kazanımı hedeflenmiştir. 22. bölümde yer alan İslâmî finansa ait örnek olaylar yani vaka analizleri kitaba ayrı bir boyut kazandırmıştır.
Muhammad Ayub İslamî finans alanında son yıllarda küresel düzeyde giderek devam eden çalışmalar önemli bir kilometre taşının geçildiğini ortaya koymaktadır. Alandaki bu gelişmelerle birlikte bankacılar, ticaret camiası, sanayiciler, şer’i konularda çalışan âlimler ve halk, İslamî finansın ne olduğunu, özelliklerinin ne olduğunu ve nasıl çalıştığını bilmeye ihtiyaç duymaktadır.

Elinizdeki kitap, İslamî bankacılık ve finans kuruluşlarının felsefesini, modellerini, araçlarını ve faaliyetlerini anlamak isteyen lisans ve lisansüstü öğrenciler, bankacılar ve diğer herkes için ders kitabı vazifesi görecek şekilde hazırlanmıştır. İslamî finansın hem teorisini hem pratik yönlerini kapsayan bu kitap, İslamî finansın temelini oluşturan İslamî ekonomisini, İslamî finans ilkelerini, İslam ticaret hukukunun temel özelliklerini, İslamî finansal kurumlar tarafından benimsenecek usulleri, ürünleri ve İslamî finans kurumları tarafından uygulanacak prosedürleri, finansal sistemin ve ekonominin gelişmesinde İslamî finans sisteminin oynayabileceği rolleri içermektedir. Ayrıca kitap, İslamî finans kurumlarının kullandığı ya da çeşitli müşterilere fon sağlamak için benimseyebilecekleri temel modellerin, şer’i kurallara uygunluğunu sağlayabilmek üzere yapılan tartışmaları da kapsamaktadır. Ekonominin çeşitli sektörlerini finanse eden İslamî bankaların mevduat ve fon yönetimini kapsayan pratik ve operasyonel yönleri, risk yönetimi, muhasebe uygulaması ve İslamî mali piyasaların ve araçların işleyişi derinlemesine tartışılmıştır.

Mücahide Küçüksucu İslam iktisadının sınırlarını çizmek, insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar günümüz ekonomik bunalımınına bağlı gelişen şartların gerekliliğidir. İslami ekonomik yapının ne olduğunu belirlemek için öncelikle ne olmadığını ve neden kapitalizmden farklı olduğunu ifade etmek gerekmektedir. Bu bağlamda elinizdeki kitabın amacı, İslam ekonomisinin sınırlarını belirlemek, kapitalizm ile farklılıklarını, kapitalizmin doğduğu şartları ortaya koymak suretiyle açığa çıkarmaktır. Kapitalizm üzerine yapılan kapsamlı değerlendirmenin ardından İslam iktisadının temel ilkeleri açıklandıktan sonra İslami finans konusu ele alınmıştır. Bu sayede İslami finans, İslam iktisadının temellerine dayandırılarak zemini sağlamlaştırılmıştır. İslami finansa dair veriler ele alınırken en geniş kapsamlı global verilerin derlenmesi yoluyla genel finans eğilimleri analiz edilmiştir. Ardından dünyada İslami bankacılığa ilişkin veriler ele alınmış, ülkemizin dünya verileri içerisindeki durumu tahlil edilmiştir. Son olarak Türkiye'de katılım bankacılığı mevduat bankacılığı mukayeseli bir tutumla ele alınmıştır. SWOT analizi yöntemiyle Türkiye'de katılım bankacılığının fırsatları, tehditleri, güçlü ve zayıf yönleri değerlendirilmiştir. Kitabın tamamında tümdengelim yöntemi ile hareket edilmiştir. Sistematik olarak her bölüm kendi içerisinde en genel parçadan başlanmak suretiyle en özel bilginin ortaya çıkarılması şeklinde kurgulanmıştır. Genel olarak kitap, iktisat, iktisat felsefesi ve tarihi ile ilgili araştırma yapmak isteyen herkese hitap eden bir çalışmadır. Aynı zamanda özelde kapitalizm çalışmaları ile İslam iktisadı ve İslami finans dallarının tümüne dönük geniş spektrumlu bir içeriğe sahiptir.
Adem Levent Genel kanının aksine kapitalizmle ilgili çalışmalar sosyal bilimlerde iktisat disiplininde çok fazla yer almamaktadır. İktisat disiplininde yerleşik akımın dışında, heterodoks iktisat okulları ve heterodoks iktisatçılar, kapitalizmle ilgili çalışmalara yer vermektedirler. Bununla beraber sosyoloji disiplini, kapitalizme dair çalışmaların yapıldığı en yaygın sosyal bilim disiplinidir. Elinizdeki kitap hem iktisatçı ve sosyolog yönleri olan hem de 20. yüzyılın en önemli kamusal entelektüellerinden biri olan John Kenneth Galbraith’in düşünceleri üzerinedir. Galbraith’in düşüncelerinin araştırılması, hem iktisattaki ortodoks-heteredoks ayrımının anlaşılmasına hem de iktisadi düşüncenin gelişimine katkı yapmaktadır. Bu bağlamda Galbraith’in iktisadi düşünceleri üzerine yazılmış bu kitap, bir farkındalık yaratmayı amaçlamaktadır. Bu farkındalık kapitalizmin daha iyi anlaşılmasını sağlama iddiasındadır.
Hem sosyoloji hem iktisat hem de genel okur için bir kapitalizm çözümlemesi yapan Galbraith’in düşüncelerinin anlaşılması, Türkiye’de kapitalizm tartışmalarına katkı sunacaktır. Bu yönleriyle elinizdeki kitap, konunun uzmanlarının yanında kapitalizmle ilgili araştırma yapan okurlara da seslenmektedir. Ayrıca okuyucu bu kitapta Galbraith’in düşünceleriyle beraber 20. yüzyıl iktisadi düşünce tartışmaları ile ilgili de faydalı bilgiler de bulacaktır.
Abdul Azim Islahi Hint coğrafyasının son dönem en önemli İslam âlimlerinden, hukukçu ve tarihçilerinden birisi olan Muhammed Hamidullah; Kur'an'ın çevirisine, hadis edebiyatına, Hz. Peygamberin biyografisine, uluslararası İslam hukukuna, İslam politikalarına ve İslam'ın mirasına dair geniş yelpazede birçok çalışma kaleme almış ve önemli bir başvuru kaynağı olmuştur. Fakat çok az kişi Hamidullah'ın modern İslam iktisadının öncülerinden biri olduğunun hatta disiplinin ismi olan "İslam iktisadı" terimini icat eden kişi olduğunun farkındadır. Bu alandaki birçok ilkler ona aittir: modern dönemde faizsiz finans kurumlarının ilk ve en erken kayıtları, İslâmî sigortanın temeli olarak mütekabiliyetin desteklenmesi, mütekabiliyete dayalı İslâmî finans, uluslararası faizsiz para fonunun kurulmasının teklifi, Müslüman ülkelerin para birliği. Hamidullah'ın İslam iktisadı üzerine yazıları çeyrek asırdan daha fazla bir zaman dilimine ve çeşitli dergilere yayılmıştır. Islahi tarafından düzenlenen bu çalışmanın ilk bölümünde Hamidullah'ın hayatı, İslam iktisadına katkısı ve zekâta dair yaklaşımını ele alan yazılar yazar tarafından kaleme alınmış sonrasında ise İslam iktisadı ile ilgili çeşitli konularda Hamidullah tarafından yazılan on üç makaleye yer verilmiştir.
Abdul Azim Islahi İslam İktisat Düşüncesi Tarihi serisinin beşinci kitabı olan bu çalışma, Islabi'nin erken dönem Müslüman âlimlerin iktisadi görüşleri üzerine yaptığı araştırma serisinin devamı niteliğinde olup, Tunus, Suriye, Yemen ve Mısır bölgelerinden Müslüman âlimlerin iktisat düşüncesini araştırmaktadır. Çalışma için Tunus'tan Hayreddin Paşa ve Muhammed Bayram El-Hâmis, Suriye'den İbn Âbidîn ve Abdurrahman Kevâkibî, Yemen'den Muhammed Alî Şevkânî ve son olarak Mısır'dan Rifâa Tahtâvî, Muhammed Abduh, Ali Paşa Mübârek ve Abdullah Nedîm gibi çeşitli uzmanlık alanlarını temsil eden kişiler seçilmiştir.
Kökleri İslam'ın temel kaynaklarına kadar ulaşsa da İslam iktisadı disiplininin modern gelişimi temelde bir 20. yüzyıl fenomenidir. Bir önceki yüzyıl olan 19. yüzyıl, Arap dünyası ve Batı medeniyeti arasında başlayan etkileşim nedeniyle önceki yüzyıllardan farklı ve ayırt edicidir. Bu manada Islahi'nin 19. yüzyılda yaşamış Müslüman Arap âlimlerin iktisat düşüncelerini incelediği bu çalışması, iktisadi düşünce tarihi alanına yapılmış çok ciddi bir katkıdır. Eser, bu alana ilgi duyan herkesin severek okuyacağı bir içeriğe sahiptir.
Abdul Azim Islahi Bu kitap, iktisat alanında medeniyetler arası diyalog için ortak bir zemin arayışına binaen hazırlanmıştır. Bu nedenle, özellikle iktisadi düşünce alanında, İslam medeniyeti ve Orta Çağ Avrupa kültürünün çok boyutlu bağlarına ve birbirleriyle olan etkileşimlerine delil niteliğindedir. Müslüman ilim adamlarının felsefe, bilim, matematik, tıp, coğrafya, tarih, sanat ve kültür alanında Orta Çağ Avrupası üzerindeki etkileri ayrıntılı bir şekilde belgelenmiş ve ilgili konuların çevrelerinde bilinmektedir. Ancak, iktisadi düşünce ve kurumlar üzerindeki etkisi henüz tam olarak araştırılmamış ve kabul de görmemiştir.
Islahi’nin eseri bu bağlamda önemli bir girişimdir. Abdul Azim Islahi, Batılı bilim adamlarının son yıllarda Müslümanların iktisada katkıda bulunduğu yönündeki değişen eğilimlerini ve Avrupa Rönesansı’ndaki Müslüman entelektüel mirasa borçluluk hissinin arttığını gözler önüne sermektedir. Bu eğilim yalnızca iktisadi düşünce tarihinde daha önceki yazarlar tarafından oluşturulan boşluğu kapatmakla kalmayıp, aynı zamanda Doğu ile Batı arasındaki anlayışı artıracak, akademik ve entelektüel düzeyde etkileşimi kolaylaştıracaktır.
Bahattin Keleş Osmanlı Devleti'nin siyasi tarihi kadar teşkilatı ve kurumları da bir o kadar önemlidir. Özellikle maliye teşkilatı, devlet teşkilatı içerisinde devletin en önemli ve en saygın kurumlarından birisidir. Maliye teşkilatı, Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan yıkılışına kadar değişik dönemlerde bir kısım yenilikler yapılarak sürdürülmeye çalışılmıştır. Osmanlı maliyesi klasik bir teşkilat yapısına sahip iken Tanzimat sonrası dönemde her kurumda olduğu gibi maliye teşkilatı alanında da büyük değişikliklerin yaşandığı bir dönem olmuştur. II. Mahmut döneminde hâlihazırda Defterdarlık varken bu teşkilat, bu dönemde “Maliye Nezareti”ne dönüştürülmüştür. Sultan II. Abdülhamit'in 1876 yılında tahta çıkması ve II. Meşrutiyet’in ilan edilmesine kadar uzun bir süre tahtta kalması, bu teşkilatta zaman içerisinde birtakım yeniliklerin yapılmasını beraberinde getirmiştir. Osmanlı Devleti, maliye teşkilatında birtakım yeniliklere gitmiş dolayısıyla maliye politikasını da zaman içerisinde değiştirmiştir. Özellikle Tanzimat sonrası I. ve II. Meşrutiyet dönemlerinde devlet, maliye politikasında da birtakım değişiklikler yapmıştır. Çünkü değişen bölgesel şartlar bunu gerekli kılmıştır. Osmanlı Devleti Kırım Savaşı (1853-1856) sonrası ilk kez dış borçlanmaya gitmiştir. Devletin ekonomik sıkıntılar yüzünden aldığı dış borçlarını ödeyememesi ve dış ülkelerin baskısı sonunda “Duyun-u Umumiye İdaresi”nin kurulmasına zorunlu olarak katlanmak durumunda kalmıştır. Dış borçların baskısı altında kalan Osmanlı Devleti, sanayi ve tarım alanında birtakım iyileştirici politikalar uygulamaya koymuş olsa da istediği neticeyi alamamıştır.
Ömer Karaoğlu Tarihin güncel yaklaşımlar için oldukça elverişli bir materyaller demeti sunabilme kabiliyeti, oldukça farklı yaklaşım ve yorumları kışkırtmaya devam etmektedir. İslam dininin genel prensip ve hükümleri karşısında Osmanlı iktisadi-mali uygulamalarının nasıl bir görünüm arz ettiği konusu, kimi “koşullu” yaklaşımlara da yol vermiştir. Osmanlı iktisadi-mali karar, kurum ve uygulamalarının şer’îliği meselesinde, mutlaklaştırıcı nitelikli iki farklı yorum biçiminin öne çıktığını gösterdiğimiz bu çalışmada, söz konusu yaklaşımların dışında bir üçüncü bakışın imkânına işaret ettik.
Osmanlı hukuk alanıyla ilgili olarak hayli eski bir tartışmayı iktisadi-malî bağlama taşımaya çalıştık. Bu hacmi küçük çalışmanın işaret ettiği hususların Osmanlı iktisadi-mali tarihi alanına yönelik yeni araştırmalarla derinleşeceği ve çok daha belirginlik kazanacağı ümidindeyiz. Bu arada Osmanlı Devleti’nin para, finans ve fiyat tarihi, vergi uygulamaları, vakıf işletme ve muhasebesi vb. konularda henüz yeterince değerlendirilememiş sayısız belge/bilgi olduğu gerçeği bir kez daha vurgulanmalıdır.
Hasan Gürak Osmanlı Mirası ile Sanayileşme Çabaları
Osmanlı ekonomisinin çağın gelişmelerini yakalayamamasının nedenlerini anlamaya çalışan Prof. Mehmet Genç şöyle bir soru sorar: “… Osmanlı hüviyetinin, iktisadi hayatı az veya çok etkilemesi mümkün belirli ilkelerini tespit etmemiz mümkün müdür?” "Belirlenecek ilkeler ne işe yarayacak?" diye düşünenler için yerçekimi yasasını örnek vererek bir açıklama yapar.
“Yerçekimi kanununu bilmediğimiz müddetçe, havaya atılan her cismin kendine özgü biçimde değişik hızlarda düştüğünü, hatta bazı cisimlerin (balon, uçurtma gibi) düşmelerini gerektiren herhangi bir etken bulunmadığını zanneder, düşme olayında belirli bir düzen olmadığını düşünürüz. Ama çekim kanununu keşfettikten sonra, bütün bu karmaşanın son bulduğunu görür; düzensiz zannettiğimiz düşme olayının çok kesin bir düzen içinde cereyan ettiğini anlarız.”
Bu kitapta, Prof. Genç'in sözünü ettiği çekim yasasına benzer ölçütlerimiz, bir başka deyişle sanayileşerek kalkınmayı analiz etmek için başvuracağımız üç olmazsa olmaz ölçütümüz var:
1- İşgücünün ve toplumun eğitim düzeyi,
2- Küresel rekabetçi teknolojilere sahip işletmeler,
3- Çağdaş gelişmelere “doğru” yön verebilecek kurumlar.
Uzun dönem kalkınma için gerekli görülen yukarıdaki üç olmazsa olmaz, Osmanlı'dan beri Türkiye'de büyük sorun olan iktisadi geri kalmışlığın nedenlerini anlamak için Prof. Genç'in sözünü ettiği çekim yasaları gibi kullanılabilir.
Bilgen Taşdoğan, Ceren Uçan, Ecehan Somuncuoğlu, Halil İbrahim Gül, Hayriye Sağır, İbrahim Özmen, Pelin Vildan Kokcu Delikaya, Remziye Hülya Öztürk, Sümeyye Nur Gök, Vildan Armağan Uzun yıllar varlığını sürdüren Osmanlı Devleti'nin gücünün kaynağını oluşturan kadim gelenekleri ve kurumları zaman içinde aşınarak özellikle 18. yüzyıldan itibaren işlevlerini kaybetmeye başlamıştır. Kadim gelenek ve kurumların yerine yenilerinin tesis edilmesi zor ve sancılı bir süreci ortaya çıkarmıştır. Bu süreçte Osmanlı'dan günümüze yaşanan değişim ve dönüşüm kapsamında iktisadi hayata yön veren politikalar, kurumlar ve yapılar da etkilenmiştir. Tanzimat'tan itibaren belirginleşen toplumsal, sosyokültürel ve iktisadi yaşamda ortaya çıkan gelişmelerin arka planında yatan ve bu gelişmeleri etkileyen pek çok unsur bulunmaktadır. Bu unsurların bir kısmı içsel bir kısmı da dışsal dinamiklerden kaynaklanmıştır. Avrupa'da ortaya çıkan gelişmeleri takip etme ya da en azından bu gelişmelerden haberdar olma çabası devlet mekanizmasını değişim ve gelişim yönünde güdülemiştir. Bununla birlikte yine Avrupa'nın bizatihi kendi istekleri doğrultusunda uygulanmasını tavsiye ettiği politikalar dönem boyunca etkili olmuştur. Bu kitabın her bir bölümü, Tanzimat'a giden sürecin çok öncesinde ortaya çıkan gelişmeleri ve bu tarihten sonra kurumsal ve iktisadi yapıda meydana gelen değişmeleri ele almaktadır.
Cihan Güneş, Emre Deveci, F. Zişan Kara, Fatih Ermiş, Fatma Nur Yorgancılar Atatoprak, Feyza Nur Yıldız, Hüsnü Bilir, Onur Çayan, Perihan Hazel Kaya, Rahime Hülya Öztürk, Selçuk Balı, Ümit Tol Osmanlı Devleti'nin uzun süre varlığını sürdürmesine imkân tanıyan içsel dinamikleri 18. yüzyıldan itibaren etkisini kaybetmeye başlamıştır. Devletin eski ihtişamlı günlerini geride bırakmasıyla birlikte yeni ve zorlu bir sürece girilmiştir. Bu zor dönemin ayak sesleri önceki yüzyıllardan duyulmaya başlamış olsa bile tam anlamıyla bu durumla yüzleşilmesi 18. yüzyıla denk gelmektedir. Bu dönemde iktisadi sorunlar içinden çıkılması güç bir durum yaratmış, devlet mali açıdan oldukça sarsılmıştır. İktisadi sorunlar toplumsal, siyasi ve askerî sorunlarla birleştiğinde içinden çıkılması oldukça zor bir süreç ortaya çıkmıştır. Bu süreci atlatmaya çalışan devlet mevcut sorunlarıyla başa çıkabilmek için çeşitli yöntemlere başvurmuştur. Modernleşme, değişim, hatta dönüşüm çabaları olarak adlandırabileceğimiz bu dönemde kurumsal, idari, askerî, iktisadi ve toplumsal alanda bir takım yeni düzenlemeler uygulanmıştır. İktisadi yapıyı değerlendirirken üzerinde durulması gereken unsurlardan biri de iktisat biliminin ele alınış şeklidir. Elinizdeki kitap, bir yandan yaşanan bu kaotik süreci ortaya koymaya çalışırken diğer yandan süreci tersine çevirebilmek adına yapılan düzenlemeleri içermektedir. Her bir bölüm, döneme ait farklı bir sorunu ve bu sorunla mücadele sürecini ele almaktadır.
Abdulkader Thomas, Emad H. Khalil, Iman Abdul Rahim, M. Akram Khan, M. Umer Chapra, Mahmoud A. El-Gamal, Najwa Abdel Hadi, Ruba Alfattouh, Şeyh Yûsuf Talal DeLorenzo, Vincent J. Cornell, Wahba Zuhayli Bu kitap, kişinin bankacılık ve finansa dair tüm bakış açılarının etrafında döndüğü ve birçoğumuz için onu içeren işlemlerden başarılı bir şekilde uzak durmanın ebedi bir mükâfatı olduğu tek bir kelime yani ribâ ربا hakkında yaklaşık 20 kişisel araştırmanın
bir neticesidir. Ribâ kelimesi Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından hayatı süresince tanımlanmamıştı. Bu kitap, görüşlerini tamamen sahiplenmesem bile söz konusu kelimenin ne anlama geldiğini, neden sözleşmeleri geçersiz kıldığını ve kişinin onu nasıl anlayabileceğini anlamayı arzu edenlerin yükünü hafifletecek bir şekilde kelimenin tanımına ışık tutan görüşler serdeden bazı âlimlerin önemli katkılarını içermektedir.
Faruk Taşçı Sabahattin Zaim Hocanın, 1934'te Makedonya'nın İştip kasabasından İstanbul'a göç eden, kendi deyimi ile "göçmen" değil Peygamber efendimizin (sav) hicretini takip eden “muhacir" bir ailenin evladı olarak başlayan hikâyesi, ülkesi için yapmış olduğu sayısızca hizmet, vermiş olduğu eserler ve yetiştirmiş olduğu öğrencilerden sonra, 2007 yılında Hocanın ebediyete intikal etmesi ile son bulmuştur, Bugün Türkiye'de ve dünyanın birçok ülkesinde birçok akademisyen ve öğrenci, Hocanın açmış olduğu yoldan daha müreffeh bir Türkiye, bir İslam dünyası için çalışmaya devam etmektedir.
Bu kitap, hocaların hocası olarak anılan merhum Sabahattin Zaim hocanın çeşitli dergi ve mecralarda çıkmış röportajlarının bir derlemesinden oluşmaktadır. Türkiye'de İslam iktisadı denince akla ilk gelen, adına bir üniversite kurulan, ülkenin geçmiş olduğu en zor dönemlerde bile inandıklarından ödün vermeyen, tarihe şahitlik etmiş bu değerli şahsiyetin kendi ağzından hikâyesini dinlemek ve tecrübelerine kulak vermek isteyen herkesin severek okuyacağı bu eseri, yazın dünyamıza kazandırmış olmaktan gurur duyuyoruz.
İsmail Kitapcı Türk toplumundaki geleneksel sosyal, iktisadi ve kültürel değerler yeni dünyanın hızına yetişmeye çalışıyor. Neo-Klasik iktisadın sosyal bilimleri doğa bilimlerine dönüştürme çabası iktisat, insan ve toplum arasındaki bağların kopmasına neden oluyor. ‘İktisadi olan’ın ‘sosyal olan’ üzerinde tahakkümünü daha çok artırması iktisat ve toplum arasındaki mesafeleri artırıyor. İktisat sosyolojisi ise iktisadi olaylara sosyolojik bir açıdan bakarak tek tip yaklaşımlar yerine çok disiplinli yaklaşımları esas alıyor. İktisat sosyolojisi hem tek tek parçalara bakıyor hem de bütünü anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyor.
Her ülke için standart bir iktisadi sistemin ve politikanın önerilmesi oldukça sınırlı bir yaklaşım. Öyle ki insanı, toplumu, kültürü ve tarihi anlamadan bir ülkenin iktisadi sorunlarını çözebilme gayreti suya yazı yazmak gibi bir şey. Her ülkenin iktisadi sorunlarının kendine özgü olması akıllara tıbbın kurucusu Hippokrates’in görüşlerini getirmektedir. Hippokrates her bir hastanın özel olduğunu, standart tedavinin olamayacağını söyler. O meşhur ‘hastalık yok, hasta var’ aforizmasındaki gibi. İktisat sosyolojisi de tarihsel gerçeklerden hareket ederek insanı ve toplumu anlama gayreti içerisinde. Aynı zamanda sosyal ve iktisadi yapılar açısından her ülkenin kendi gerçeğini görerek ve bilerek iktisadi sorunları çözme amacında.
‘Türkiye’de İktisat Sosyolojisi’ adlı bu çalışmada tarihsel süreçte Türkiye’de iktisadi düşüncenin nasıl oluştuğu ve ahlaki değerlerin iktisadi yapı üzerinde ne türden etkiler oluşturduğu farklı iktisat sosyologlarının penceresinden anlatılıyor. Bu amaçla Türkiye’deki iktisat sosyolojisine doğrudan ya da dolaylı olarak katkı yapan düşünürler olarak Ziya Gökalp’ten Sabri Ülgener’e, Fahri Fındıkoğlu’ndan Cavit Orhan Tütengil’e ve Mehmet Eröz’den Amiran Kurtkan Bilgiseven’e kadar farklı düşünürlerin görüşleri aktarılıyor. Aynı zamanda yakın dönemdeki sosyal ve iktisadi sorunları çözme noktasında devlet merkezli eleştirel yaklaşımlar, dini ve ahlaki yaklaşımların iktisadi süreçlerdeki etkisini araştıran kültür merkezli Weberci yaklaşımlar, sermaye merkezli eleştirel yaklaşımlar ve yeni iktisat sosyolojisi yaklaşımları anlatılıyor. Türkiye’de 1990’lardan günümüze hızlı liberalleşmenin sosyal ve iktisadi alanda ortaya çıkardığı sorunlara bütüncül bir açıdan bakabilmek iktisat ve toplum arasındaki mesafeleri azaltabilmenin en önemli yollarından biri olsa gerek…

Abdulkadir Buluş Lisans düzeyindeki öğrencilere yönelik hazırlanan bu kitap, okuyucularına kavramsal ve kuramsal olarak Türk-Osmanlı iktisat tarihinin temel olay ve konuları hakkında temel düzeyde bir bilgi kazandırmayı amaçlıyor. Okuyucuların temel düzeyde bilgileri kullanarak Osmanlı Devleti'nin ekonomik politikalarındaki değişim ve dönüşümü değişik dönemlere göre karşılaştırarak yorumlayabilmeleri bu kitabın önemli hedeflerinden birisidir. Buna rağmen bu kitabın içeriği ve analitik yaklaşımıyla genel okuyucuya da hitap edebilecek şekilde kaleme alındığını belirtmek gerekiyor.
Modern dönemdeki bazı uygulamalara benzer uygulamaların ilk örneklerine Osmanlı Devleti'nin ekonomi uygulamalarında rastlanılmaktadır. Bu tür örneklere değinilerek Cumhuriyet öncesi tecrübe ile günümüz arasındaki bağlantılara ve sürekliliğe zaman zaman temas edilmiştir. Bu tür sürekliliklerin günümüz tartışmalarını zenginleştirebilecek sosyolojik ve ekonomik katkılarının günümüzdeki politika tasarımlarını daha etkin hâle getirebileceği unutulmamalıdır. Örneğin Esham uygulamasının 1984'te Turgut Özal zamanında uygulanan gelir ortaklığı senedi ihracı yoluyla sermayeyi tabana yayma denemesine ne düzeyde ilham verdiği tartışması üzerine düşünmek yararlı olabilir. Yine Osmanlı Devleti'nin artan mali sıkıntılarla mücadele anlamında sırasıyla izlediği iç borçlanma ve dış borçlanma pratikleri, uzun dönemli sonuçları bakımından sonraki dönem Türkiye ekonomisi pratikleri ile birlikte değerlendirildiğinde ortaya anlamlı mukayeseler çıkabilir. En önemlisi toplumsal hafızamızda yer alan bazı düşüncelerin tarihî köklerine dair ipuçları elde edilebilir. Söz gelimi Cumhuriyetin başlarında dış borca ilişkin olumsuz bakış açısının kökeninde Osmanlı zamanındaki dış borçlanma macerasının devletin mali bağımsızlığını neredeyse ortadan kaldıran Duyun-ı Umumiye ile bir bağlantısı olduğu açıktır. Ancak yine de bu bakış açısına rağmen Cumhuriyetin başlarında bile dış borçla veya kredi ile finanse edilen devlet girişimlerine rastlanmasını anlamak zordur. Hele hele sonraki dönemlerde dış borcun sürekli tasarruf açığımızı kapatmada kullanılması sonucunda günümüzde artık dış kaynak girişine bağlı bir ekonomik yapıya sahip olduğumuzu düşündüğümüzde ekonomik yapımızdaki tarihsel sorunlarla yeterince mücadele edemediğimiz sonucuna rahatlıkla varılabilir. Bir diğer örnek de Ahmet Kal'aya göre Kapalıçarşıların pekâlâ günümüzde AVM'lerin öncüsü olma özellikleri dışında modern ekonomideki belli bir mekânda üretim, dağıtım ve pazarlama yapmanın içsel tasarruflarının gözlemlendiği iş birlikleri olarak adlandırılan kümelenmelerin ve bu teori ile ismi çok anılan Michael Porter'in ve Paul Krugman'ın (clusters) ilk öncüleri sayılabilir olmalarıdır. 1840'larda Osmanlı lisasının, sterlin ve franka karşı kambiyo kurunu istikrarını sağlamak için kurulan kambiyo istikrar komisyonu uygulamaları ile 21 Aralık 2021 tarihinde yürürlüğe giren Kur Korumalı Mevduat (KKM) arasındaki benzerlikler de dikkat çekicidir. Çünkü bu benzerlik ekonominin dış ticaret açığından beslenen bir döviz kuru istikrarsızlığından kaynaklanan yapısal sorunlarının hiç değişmeden bir şekilde sürdüğünü ve yapısal problemlerin çözümünde yeterince başarılı olamadığımızı göstermektedir.