Göç Sosyolojisi \ 1-1
Asiye Şimşek Ademi “Taliban kocamın sakalını ölçmüş ve kısa olduğu için kafasına vurmuş. Göz damarları yırtılmış, dedi doktor. Kulakları da sağır oldu. Çok korktuk. Yolda ölsek de gidelim buradan dedik. Tüm paramızı kaçakçılara verdik. Geldik İran'a” (Afganistan).
“Babam, abim, ailenin erkeklerinin hepsi bahçede otururken bir patlama olmuş. Herkes parçalanmış. Tam bir hafta boyunca ağaçlardan ailemin etlerini topladım. Bazılarının etleri, saçları ağaçların üstüne kadar gitmişti”. (Suriye).
“Cenazeyi getirtemedik, çok pahalıydı. Nereye gömmüşler bilmiyorum. Biz çok geç gönderdik, o yüzden iyileşmedi. Doktorlarla konuştuk. Birleşmiş Milletlere gittim hiçbir şey yapmadılar. Kaçakçılarla gönderdik” (Afganistan).
“Bir kadın terlik giymişti, Taliban askerleri ayağına ateş etti. Bence kadın hak etti. Terlik İslam'a uygun değil. Benim mesela nişanlım başımı kapattı. Çok şükür hep kapalı giyinirim o günden beri” (Afganistan).

Bu kitap; İran’da yaşayan Afganistan uyruklu kadınlarla, Türkiye’de yaşayan Suriye uyruklu kadınların göç hakkındaki izlenimlerinin araştırılması amacıyla yazılmıştır. İki ülkede gerçekleştirilen alan araştırmalarıyla, bu ülkelerdeki göçmen kadınların hayatına yakından şahit olunmuş ve göçle ilgili düşünceleri sorgulanmıştır. Bugüne kadar göçten en çok etkilenen kesim olmalarına rağmen hep göz ardı edilen, savaşın da göçün de nesnesi konumunda olan kadınlara direkt hitap eden, onların düşüncelerini sorgulayan bu çalışma, kadınları göçün nesnesi olarak değil öznesi olarak ele almaktadır.
Jülide Karakoç, H. Deniz Genç Kuruluşundan bugüne farklı göç ve sığınma hareketleriyle şekillenen Türkiye Cumhuriyeti'nin göç politikaları özellikle Suriye'de 2011'de başlayan iç savaş nedeniyle Türkiye'ye yönelen kitlesel göç hareketleri ile çok tartışılan bir baslık hâline gelmiştir. Bir yandan Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma iskân politikaları ve diğer yandan yeni bölgesel ve uluslararası koşullar, kurallar ve kurumlarda yaşanan gelişmeler etrafında kabul ettiği yeni uygulamalar dâhilinde değerlendirilmesi gereken Türkiye'nin göç politikalarını anlamak bu çerçevede önemli hâle gelmiştir.
Türkiye'nin göç politikalarını kuruluşundan bu yana 50 soru çerçevesinde ele alan bu çalışma, kapsamı ve içeriği ile bu alanda çalışmaya başlayan araştırmacılar, öğrenciler ve konuya ilgi duyan okuyucular için bir başucu kaynağı olma niteliği taşımaktadır. Alanında uzman araştırmacı ve akademisyenlerin değerli katkılarıyla hazırlanan bu kitap, Türkiye'nin göç politikalarını yerel, ulusal ve uluslararası bağlam içerisinde anlamaya çalışan okuyuculara geniş bir perspektif sunmaktadır.
İbrahim Efe - Müzeyyen Pandır - Alaaddin F. Paksoy Suriyeli sığınmacı kimdir? Sığınmacı denilince aklımızda ne gibi anlamlar ve nasıl bir imge beliriyor? Bu imgenin ne kadarı medyada gördüklerimizden, okuduklarımızdan oluşuyor? Medyanın oluşturduğu "Suriyeli sığınmacı" kimliği bu insanları nasıl temsil ediyor? Onlar hakkında ne gibi anlamlar üretiyor? Suriyeli sığınmacı kimliği etrafında üretilen bu anlamlar toplumsal tartışmaları nasıl besliyor ve temsil edilen insanlar için ne gibi sonuçlar doğuruyor? Bu kitap, Suriyeli sığınmacıların Türkiye basınındaki temsillerini inceleyerek bu sorulara cevap vermeyi amaçlamaktadır.
Kitap; haber metinlerini ve fotoğraflarını, derlem analizi, eleştirel söylem analizi ve görsel semiyotik analiz gibi farklı yöntem ve yaklaşımlarla inceleyerek, metinsel ve görsel temsillerin farklı yaklaşımlarla araştırılmasına örnekler sunmaktadır. Kimlik ve anlam üretimini haberler ve fotoğraflar üzerinden irdeleyen kitap, medya ve iletişim çalışmaları ve kültürel çalışmalar alanlarında ve kimlik, farklılık ve temsil konularında çalışanlar için kaynak niteliğindedir.
Sezen Ceceli Köse Eski göçmenlerin yeni göçmenlere bakışını etkileyen faktörler nelerdir? Bu kitap, geniş bir yazın içinde ihmal edilmiş bu soruya yanıt aramaktadır. 2015 yılında Avrupa'da Suriyelilere kapılarını açan Federal Almanya bu çalışmanın odağıdır. Almanya'da 60 yıldan fazla birbirinden farklı göç deneyimine sahip Türkiye kökenlilerin yeni göçmenlere bakış açılarında farklılıklar ve benzerlikler irdelenmektedir. Grup kimlikleri ve aidiyetleri, maddi rekabet alanlarına göre rasyonel tercihleri, görece yoksunluklara bağlı siyasi hoşnutsuzlukları gibi farklı kuramsal yaklaşımlar Suriyelilere yönelik bakışı açıklamaya yardımcı olmaktadır. Elinizdeki kitap, nitel bir araştırmaya dayalı mukayeseli bir açıklama çerçevesi ortaya koymaktadır. Bu hâliyle Almanya'daki Türkiye kökenlilerin yeni göç hareketine ve göçmenlere dair seslerini duyurmak, onların muhakemelerine yer vermek bağlamında bilgi üretiminde bir değişim, dönüşüm ve eklemleme çabasını bünyesinde barındırmaktadır.
Mehlika Özlem Ultan Yasa dışı göç konusu, Avrupa Birliği ve Türkiye gündeminde geniş bir yer kaplamaktadır. Yapılan göçlerin engellenmesi aşamasında izlenen politikalar da çeşitlilik göstermektedir. Bu çalışma, konuya Avrupa Birliği'nin bakış açısıyla bakarken; uygulamada İspanya, İtalya ve Yunanistan olmak üzere üç Akdeniz ülkesinin denizden gelen yasa dışı göçlerle nasıl mücadele ettiğini açıklamaya çalışmaktadır. Yasa dışı göçlere yönelik siyasi, ekonomik ve sosyokültürel boyutların değerlendirildiği bu çalışma; hem yasa dışı göçün önlenmesine yönelik hangi politikalar izlenmesi gerektiğini vurgulaması sebebiyle hem de yasa dışı göçün güvenlik konusuyla nasıl ilişkilendirildiğinin anlaşılması amacıyla önem teşkil etmektedir.
Eser, yasa dışı göç alanında mevcut bilgileri ortaya koyarak, konunun arka plana atılmış yönlerini ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Çalışmanın, Avrupa Birliği yasa dışı göç politikasını anlamak isteyenlerin yanı sıra, soruna yönelik geliştirilen çözüm önerilerini merak edenlerin de ilgisini çekeceği düşünülmektedir.
Kadim Ülker 15 Mayıs 1964 tarihinde imzalanan Türkiye-Avusturya İş Gücü Anlaşması, iki ülke arasındaki iş birliğini güçlendirirken binlerce insanın hayatında derin izler bırakmıştır. Bu anlaşmayla Avusturya-Türk toplumu gurbet yolculuğuna başlayarak Avusturya'nın kalkınmasında etkili olmuş ve ülkemizle Avusturya arasında daimî bir köprü kurmuştur.
Pasaportları ceplerinde, her an vatanlarına dönmeye hazır hâldeki gurbetçiler “misafir” oldukları Avusturya'ya yerleşmeye başlamış; karşılaştıkları dil engelleri, kültürel farklılıklar ve diğer zorluklardan dolayı ekonomik, sosyal ve kültürel olarak güçlü olmak durumunda kalan birinci nesil, çocukları ve torunlarına iyi bir gelecek sunma umuduyla birçok zorluğa göğüs germiştir. Onların azim ve kararlılığı, Avusturya'nın toplumsal yapısında da müspet değişimlere yol açmış, hem ekonomik hem de kültürel olarak zenginleşmesinde büyük rol oynamıştır.
Geleceğe ışık tutacak anılar, deneyimler ve başarı öyküleriyle kitap, göç sürecinin tarihsel bir anlatısı olmanın ötesinde Türk toplumunun hikâyeleri aracılığıyla başarılarına dair bir övgüdür.
Avusturya'ya göçün 60. yılına adanan ve ortak tarihimizin önemli bir dönüm noktasını, göçün getirdiği dönüşümleri, zorlukları ve başarıları hatırlatan bu kitabın, fedakârlıkların ve başarıların hatırlanmasına ve daha iyi bir geleceğe ilham vermesine vesile olması temennisiyle...
Sait Vesek Suriyeli göçü Türkiye'de siyasi, toplumsal ve akademik tartışmaların önemli bir parçası hâline gelmiştir. Bu konunun önümüzdeki yıllarda da önemini koruyacağı aşikârdır. Zira Türkiye, dünyada en fazla Suriyeli mülteciyi barındıran ve bu göç sürecinden en çok etkilenen ülkelerden biridir. Bu kitap, Suriyelilerin hem iç savaş sırasındaki hem de Türkiye'deki mültecilik deneyimlerine odaklanmaktadır. Bu doğrultuda kitap; Suriyelilerin iç savaş sırasında Türkiye'ye gelmeden önce yaşadıklarını, Türkiye'ye geliş süreçlerini, bu araştırmaya temel teşkil eden saha çalışmasının yapıldığı Gaziantep ve İzmir'i neden tercih ettiklerini, iş gücü piyasasında ne ölçüde ve ne şekilde yer edindiklerini ne tür fırsat ve zorluklarla karşılaştıklarını, zorunlu göç mağduru olarak kentlerin zorlu yaşam koşullarında tutunma sürecinde ne gibi stratejiler geliştirdiklerini ele almıştır. Bunun yanı sıra Türkiye'de kalmak, Batı ülkelerine gitmek veya Suriye'ye dönmek isteyenlerin bu eğilimlerinin ardında ne gibi faktörlerin olduğu bu kitabın üzerinde önemle durduğu başlıklardandır. Kitabın Türkiye'de göç konusundaki tartışmalara katkı sunması dileğiyle…
Behçet Kaldık, Fethi Nas, Habibe Temizsu, Hıdır Apak, Kamil Şahin, Mehmet Anık, Melih Sever, Oktay Tatlıcıoğlu, Rıdvan Şimşek, Rukiye Şimşek, Selda Adiloğlu Tarihsel olarak uzun bir geçmişe sahip olan göç olgusu, günümüzde farklı alanlarda etkisini daha çok hissettirmektedir. Son yıllarda gerek bölgesel gerekse de küresel ölçekte yaşanan birtakım sorun ve gelişmelerle birlikte uluslararası göçlerde niceliksel bir artış yaşanmıştır. Bu durum, küresel boyutta bir etki yaratarak yeni tartışmalara yol açmıştır. Elinizdeki kitap, farklı pencerelerden uluslararası göçü incelemekte, mevcut tartışmalara kavramsal ve kuramsal bağlamda katkı sağlamaktadır.
Genel olarak uluslararası göçler neticesinde toplumsal uyum, kimlik, ekonomi, istihdam ve eğitim gibi pek çok alanda çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Yaşanan bu sorunlar, aynı zamanda ev sahibi toplumu da farklı boyutlarda etkilemektedir. Devletler ise bu sorunların çözümü için birtakım sosyal politikalar üretmekte, bu kapsamda asimilasyon, entegrasyon ve çokkültürcülük gibi farklı uygulamalar söz konusu olabilmektedir. Ayrıca göçlerin insan hakları boyutu da önem taşımaktadır. Mevcut kitapta tüm bu konular ele alınarak tartışılmaktadır.
Kitapta; küresel çaptaki uluslararası göçlerin niteliği ve etkisi farklı boyutlarıyla tartışılmakta, bu tür göçlerin bölgesel etkileri bağlamında Türkiye örneği ayrıca ele alınmaktadır. Uluslararası göçler çerçevesinde Anadolu topraklarına yüzyıllarca çeşitli göçler yapılmıştır. Bilakis Türkiye, son zamanlarda bahse konu göçlerden önemli derecede etkilenmiştir. Bu durum ise Türkiye'nin göç politikalarını belirleyerek yeni tartışmaları beraberinde getirmiştir. Tüm bu tartışmaların incelendiği mevcut kitap, uluslararası göçlere yönelik geniş bir perspektif sunarak ufuk açıcı bir tartışma alanı sunmaktadır.


Orhan Battır Modern dönemde hızı ve görünürlüğü artan göç hareketleri; eylem düzeyinde sosyo-demografik bir olgu iken önce politik alana dâhil olmuş sonrasında ise güvenlikleştirilerek yüksek politika konusu hüviyetine bürünmüştür. İçinde bulunduğumuz yüzyılda ise göç, uluslararası sistemin işleyişine doğrudan etki eden ve sistem aktörleri arasındaki etkileşimi şekillendiren, bu yönüyle uluslararası toplumun öncelikli gündem maddeleri arasında ön sıralarda yer alan konulardan birisi hâline çoktan gelmiş durumdadır. Son yılarda sorun olan yönleriyle sıkça gündeme gelmesinin de etkisiyle göç konusuna olan akademik ilginin de giderek arttığı görülmektedir.
Bu eser, tarihsel süreçte insanların çok farklı gerekçelerle de olsa yaşadıkları yerleri terk ederek başka yerlere yerleşmelerini âdeta bir doğa durumu olarak ele almaktadır. Bu yüzden eserde; göç olgusunu mutlaka önlenmesi gereken bir “suç” olarak görmenin ve buna bağlı olarak da göçmenlere “suçlu” nazarıyla bakmanın temel bir yanılsamadan ibaret olduğu şeklinde değerlendirmelere yer verilmektedir. Tabii ki bunu yaparken göçe dayalı sorunların yok sayılması ya da görmezden gelinmesi gibi bir hataya düşmemeye de özen gösterilmektedir.
Saeid Mozafari, Halime Ünal Reşitoğlu “Erkek olarak çocuklarım aç kaldığı zaman ciğerim yanıyor, kalbim sıkışıyor nasıl aç kalırlar diye. Bu benim içimdeki en büyük yangın, çok zoruma gidiyor bu.
Tek derdim onları koruyabilmektir”
“İnsanın elinden bir şey gelemeyince, bir şey yapamayınca bir eksiklik hissediyor çünkü ailesine istediklerini sunamıyor. O an işte zayıf olduğun yer…
Kesinlikle bu erkeğin zayıf noktasıdır.”

Geleneksel Suriyeli erkeklik biçiminin yeniden üretim dinamiklerine karşı kronolojik olarak üçlü bir ittifak içinde olan savaşın, zorunlu göç ve kentsel yoksulluk deneyimlerinin toplumsal cinsiyet ilişkileri bağlamında dönüştürücü bir etkiye sahip olduğu açıkça görülüyor. Yaşama dair her şey üzerinde katastrofik bir etkiye sahip iç savaş koşullarının ortaya çıkardığı “korku”, “çaresizlik” ve “gelecek kaygısı” kıskacında ezilen bir erkeklik hâli bir taraftan, akabinde ölüm dâhil risk ve çatışma dolu bir zorunlu göç sürecine mahkûm bırakılması ile “kaybedilmiş erkeklik” deneyiminin oluşması diğer taraftan patriarkal ilişkileri sekteye uğratıyorlar. Geleneksel erkeklik beklentilerini ifa etmekte “acizleşmiş” Suriyeli erkeklerin zorunlu göç sonrası yerleştikleri yeni ekonomik, toplumsal, hukuksal ve siyasal yapıların madunlaştıran ve marjinalleştiren etkileri ise deneyimlenmekte olan erkeklik kaybını pekiştiriyor.
Ankara'nın merkezî bölgelerinde bir görünürlüğe sahip yoksul Suriyeli mülteciler ile gündelik hayattaki karşılaşmalar ve edinilen deneyimler ve gözlemler sonucu şekillenen bu çalışma, göç sorunsalı bağlamında sınıf, toplumsal cinsiyet ve eleştirel erkeklik yaklaşımlarının önemini vurgulayarak giderek kronikleşen göç tartışmalarına bir katkı sunuyor.
Mehmet Değirmenci Anadolu toprakları tarih boyunca yoğun kitlesel göç hareketlerine ev sahipliği yapmıştır. Bu hareketliliğin en önemli unsuru coğrafi konumudur. Her ne kadar coğrafi konum, göçler açısından başat önem taşısa da, o coğrafyaya hâkim siyasi otoritenin göçe ve göçmene yaklaşımı da bir diğer ana belirleyici unsurdur. Göçe ilişkin yaklaşımlar ise tecrübelerle şekillenir ve bu yaklaşımlar, göç politikalarını şekillendirir. Göç olgusunun sürekli gündemde kaldığı coğrafyalarda göç politikalarının hem siyasi alanda hem bürokratik alanda hem de uygulamada kurumsal bir düzende olması beklenmektedir. Ancak günümüzde Türkiye'nin göç politikaları, ciddi eleştirilere maruz kalmaktadır. Özellikle Geç Dönem Osmanlı’dan günümüze yoğun göç hareketliliklerine maruz kalan bir ülkenin göçe ilişkin politikalarının bu denli eleştirilmesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir soruyu da beraberinde getirmektedir. Ciddi tecrübelere rağmen yaşanan göç politikalarındaki bu aksaklıklar, kurumsallaşamamanın mı yoksa kasıtlı politikasızlığın bir sonucu mudur?
Arda Özkan, Arzu Kurşun, Bora Yenihan, Gülşah Taşçı, Harun Tanrıvermiş, İlbey Dölek, Mehmet Ali Kirman, Nagihan Taner, Pınar Türkmen Birlik, Ruşen Keleş, Sabriye Çelik Uğuz, Selen Ezme Yumak, Sema Buz, Serdar Gündoğan, Sevda Köse, Şebnem Köşer Akçapar, Şirin Dilli, Tolga Çıkrıkçı, Yeliz Yazan Koç, Yeşim Tanrıvermiş Bu kitap, “göç” kavramını disiplinlerarası bir perspektifle tartışmaktadır. Alanda göç üzerine yapılan araştırmaların çoğu tek bir disiplinle konuya odaklanırken elinizdeki bu kitap birçok disiplinin farklı boyutlarıyla göç olgusuna ışık tutmaktadır. Ayrıca kitap, göç çalışmalarının yanı sıra farklı disiplinlerde araştırma yapan öğrenciler ve akademisyenler için de değerli bir kaynak olacaktır.
Deniz ÖZYAKIŞIR İnsanlık tarihi kadar kadim bir geçmişi olan göç olgusu günümüzde de ülkelerin karşı karşıya kaldıkları önemli bir sosyoekonomik sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmanın özgünlüğü, göç olgusunu hem kuramsal açıdan ele alması hem de bölgesel bir uygulama ile göçün çok boyutlu etkilerine yer vermesidir. Kısacası, teoriyi pratikle zenginleştiren bu çalışma, aynı zamanda bölgesel etkiler noktasında göç ve bölgesel kalkınma ilişkisine de yer vermektedir. Çalışmanın bir diğer ayırt edici özelliği ise, birçok akademik uğraşta sosyolojik bir olgu olarak incelenen göç olgusunun burada ekonomik olarak analiz edilip ekonometrik bir modelle sunulmasıdır. Bununla birlikte göç ile ilgili orijinal metinlere doğrudan ulaşılarak ve tercümeler yapılarak kuramsal çerçeve oluşturulmuştur. Bu, bir göç kuramının, kuramı geliştiren kişinin doğrudan ifadeleriyle okuyucuya aktarılması bakımından oldukça önemlidir. Çalışmada yer verilen geniş çaplı yerli ve yabancı göç literatürünün de göç konusunda bilimsel çalışma yapacaklara yararlı ve yol gösterici olacağı düşünülmektedir.
Ahmet Küçük, Ayşe Mahinur Tezcan, Ayşegül Balta Özgen, Ayşegül Bostan, Aytaç Duran, Berrak Çağla Bulduk Aydın, Besim Can Zırh, Cahit Aslan, Canan Çetin, Cengiz Ekiz, Ceren Avcil, Çağlar Özbek, Elif Çetin, Emrah Firidin, Erkan Arslan, Fethi Nas, Filiz Göktuna Yaylacı, Gamze Koçak Erat, Hakan Sezgin Erkan, Handan Akyiğit, Hasan Biçim, Hülya Sağlam Yıldız, Hürol Çankaya, Hüseyin Sevinç, İbrahim Berkan Karataş, İpek Agcadağ Çelik, İsmail Öz, Kıvanç Demirci, Kubilay Düzenli, Kübra Yüksel, Levent Memiş, M.Mustafa İyi, Mehdi Pekedis, Mehmet Koca, Merve Burcu, Merve Çetin, Merve İzci, Muhittin Işık, Murat Dinç, Mustafa Tayfun Üstün, Nigâr Değirmenci, Niyazi İpek, Nur Seda Temur, Olgu Karan, Özkan Gökcan, Özlem Ayık, Pelin Kılınç, Pınar Çağlayan, Recep Baydemir, Selim Bozdoğan, Sibel Dinç, Songül Sallan Gül, Sultan Kavili Arap, Tekin Avaner, Tuba Nergiz, Tuna Batuhan, Tülin Demirci, Veysel Erat, Yakup Özkaya, Yasemin Oğuzlar Tekin, Yavuz Acungil, Yıldız Atmaca, Zahide Erdoğan, Zeynep Hiçdurmaz
Abdulkadir Aksoy, Canan Şeyma Demir, Ekrem Demir, Esra Kamacı, Fatıma Tuba Yaylacı, Fatma Betül Karalı, Hakan Gülerce, Hatice Kübra Canpolat, İbrahim Yenigün, Mahmut Kaya, Onur Solak, Pınar Coşkun Tuna, Resul Karaduman, Rukiye Gülerce, Şevket Ökten, Veysel Bozkurt, Yücel Karadaş, Zeynel Özlü Türkiye, tarih boyunca göç alan ve veren bir ülke olagelmiştir. Jeopolitik konumu, kültürel çeşitliliği ve Orta Doğu'da yaşanan krizlerin etkisi, Türkiye'yi bir göç kavşağı hâline getirmiştir. Göç, sadece fiziksel bir hareketlilik değil aynı zamanda toplumsal yapıyı, bireylerin yaşamlarını ve kültürel etkileşimleri şekillendiren derin bir olgudur. Türkiye'de neredeyse herkesin, doğrudan ya da dolaylı olarak bir göç hikâyesi vardır; bu hikâyeler umut, mücadele, uyum ve yeniden inşa süreçleriyle örülüdür.
Göç Olgusunun Toplumsal Boyutları isimli bu eser, göç olgusunun toplumsal yansımalarını anlamak için hem teorik yaklaşımları hem de saha araştırmalarını bir araya getiriyor. Kitap, zorunlu göçe sebep olan itici faktörlerin azaltılması ve göçmenlerle yerel toplumların daha uyumlu ve insanlık onuruna yakışır bir geleceği birlikte inşa etmelerine yönelik bir perspektif sunmayı hedefliyor.
Göç olgusunu tarihsel, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarıyla ele alan kitap; göç dinamiklerini anlamak ve çözüm yolları geliştirmek isteyen akademisyenler, politika yapıcılar ve genel okuyucular için kapsamlı bir kaynak niteliğindedir. Tüm bu yönleriyle kitap, sizi, göç olgusunun, toplumsal dayanışma ve uyum temelinde nasıl dönüştürülebileceğini keşfetmek için bir yolculuğa davet ediyor.
Atik Aslan, Aykut Çalışkan, Ayşen Üstübici, Bekir Güzel, Burcu Kaleoğlu Uçaner, Cemal Kakışım, Damla Aksel, Gaye Gökalp Yılmaz, Itır Aladağ Görentaş, İpek Agcadağ Çelik, Kerem Özbey, M. Yavuz Alptekin, Yücel Karadaş, Zeynep Hiçdurmaz Dünyaca, bir göçler çağında yaşıyoruz. Göç konusu her kesimden her insanın gündemindedir. Akademik düzeyde, sosyolojiden yerel yönetimlere, buradan uluslararası ilişkilere kadar sosyal bilimlerin hemen her dalı, göç ile ilgilenmek durumunda kalmıştır. Bu kitapta, göç ile ilgili öncelikli her konuyu incelediği düşünülen on bölüm yer almaktadır:
1. Bölüm: Göç Sosyolojisinde Temel Kavramlar
2. Bölüm: Göç Kuramları
3. Bölüm: Türkiye'de İç Göçler: Kentleşme, Gecekondulaşma ve Hemşeri Gettoları
4. Bölüm: Türkiye'den Ülke Dışına Göçler
5. Bölüm: Dünyadan Türkiye'ye Göçler
6. Bölüm: Küresel Göç Hareketleri, Göçe İten Nedenler ve Sonuçları
7. Bölüm: Göçmen Ülkeleri ve Kültürel Farklılıkları Yönetme Biçimleri: Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Fransa
8. Bölüm: Göçmenliğin Ekonomipolitiği ve Diasporalar
9. Bölüm: Göçmen Dayanışma Ağları ve Göçmen Karşıtlığı
10. Bölüm: Göç Alan Ülkelerin Asimilasyon Politikaları ve Son Dönemde Gelişen Entegrasyon Modelleri
Yusuf Adıgüzel Temel göç konularına giriş mahiyetindeki bu kitap, kısa sürede 5. basımını yaparak alandaki kaynak eserlerden biri olmuştur. Göç Sosyolojisi kitabı, göçün sosyolojik boyutlarına, ulusal ve uluslararası toplumsal etkilerine eğilmeyi amaçlamaktadır. Kitapta öncelikle göçe ilişkin kavram ve kuramlar açıklanmakta, göç hareketleri yerelden küresele bir izlekle ele alınmaktadır. Türkiye'de iç göç süreçleri, kentleşme, kentlileşme ve hemşerilik boyutlarıyla birlikte değerlendirilmektedir. Türkiye'den yurt dışına yapılan göçler ve yurt dışından Türkiye'ye yönelen düzenli ve düzensiz göçler incelenmektedir. Küresel göçler, göç politikaları, birlikte yaşam modelleri, diasporalar, geri dönüş göçleri, göçmen dayanışma ağları, göç alanında çalışan kamu kurumları ve STK'lar yine bu kitapta yer verilen konular arasındadır.
Göç Sosyolojisi; üniversitelerin sosyoloji, hukuk, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler disiplinleri başta olmak üzere tüm sosyal bilimler alanındaki öğrenci ve akademisyenler için önemli bir başvuru kaynağı olacaktır.
Ayşe Aslı Sezgin, Derya Öcal, Hıdır Polat, Samet Kavoğlu, Sümeyra Tüzün, Tuğba Alagöz Özger, Tuğba Yolcu, Ümmügülsüm Talipoğlu Temelinde insan olan göçün, iletişim unsurları dikkate alınmadan tartışılmasının eksik ve hatalı sonuçlar doğuracağı düşüncesinden hareketle kaleme alınan bu çalışma, merkezine Türkiye'yi almakla birlikte olguyu evrensel ölçekte tartışmaya açmaktadır.
Nüfus yapısı 93 Harbi, Balkan Savaşları, Lozan Mübadelesi gibi büyük göç hareketleriyle şekillenen Türkiye Cumhuriyeti, uzun stabilizasyon süreci sonrasında dış göçü iki farklı yönde yaşamıştır.
Madalyonun bir tarafında, artan nüfusa paralel olacak düzeyde iş gücü pazarı gelişemediği için 1960'lardan başlayarak Avrupa ülkelerine iş gücü anlaşmalarıyla giden Türkler; diğer tarafında ise ülkelerindeki zulümden ya da iktisadi nedenlerden dolayı Türkiye'ye göçen, bölge coğrafyasından dikkate değer sayıda insan bulunmaktadır. Bu durum, Türkiye'yi göç olgusu özelinde birçok ülkeye göre farklı bir pozisyona yerleştirmekte; göçü tartışırken derinlikli sorgulamaları da gerekli kılmaktadır.
Göç ve İletişim, göç olgusunu iletişim düzleminde farklı açılardan sorgulayan bölümleriyle, ifade edilen ihtiyaca, sınırları dâhilinde cevap verme arayışındadır.
Alim Koray Cengiz, Atik Aslan, Ebru Bingöl, Emre Kolay, Erhan Tekin, İlbey Dölek, İlker Eroğlu, M. Ali Kirman, Mustafa Çakıcı, Nure Seylan, Orhun Burak Sözen, Yalçın Çetin, Yücel Karadaş Toplumsal yapı ve değişme, sosyal bilimlerin anahtar kavramlarıdır. Toplumsal değişmenin bu bağlamda iki temel itici gücünden biri teknoloji, diğeri ise nüfustur. Nüfus artışının doğumlarla olması kadar göç ile ortaya çıkması ise toplumsal değişmede rol oynayan en önemli faktörün teknolojiden sonra göçler olduğunu bize gösterdiği gibi göç çalışmalarına olan ihtiyacın da altını çizer. Günümüzde yaşadığımız göç olgusu ve göçmenleri anlayabilmek ve sorunlara çözümler üretecek politikalar geliştirebilmek için daha fazla bilimsel çalışma ve yayına ihtiyaç olduğu açıktır. Kuşkusuz elimizdeki son derece kapsamlı ve özenle hazırlanmış bu kitap da göç ve kültür ilişkisinin değişik alanlardaki etkilerini daha iyi anlamak için son derece önemli bir çabadır ve emeği geçenleri kutlamak gerekir.
Prof. Dr. Aytül KASAPOĞLU

Son yıllarda göç olgusuna artan ilgiyle beraber göçü ve göçmeni anlamada göç ve kültür ilişkisini disiplinlerarası şekilde ele almak gerekli hâle gelmiştir. Çünkü yerli göç literatüründe hâlihazırda göç ve kültür ilişkisini disiplinlerarası bakış açısıyla ele alan çalışmalar oldukça sınırlıdır. Bu eser, göç ve kültür ilişkisini farklı disiplinlerin bakış açılarıyla ele alması bakımından değerlidir. Eserin hem göç araştırmacılarına hem de bu alanın okuyucularına katkı sağlaması temennisiyle…
Prof. Dr. Mehmet Ali KİRMAN & Dr. İlbey DÖLEK

Çağrı Güçlüten, Emine Serap Kuserli, Erhan Tekin, Harun Tunç, Hüseyin Demir, İlbey Dölek, Mehmet Ali Kirman, Orhun Burak Sözen, Tülay Atay, Zübeyit Gün “Son yıllarda dünyanın gündemi, merkezî bölgelere yakın ülkelerdeki silahlı çatışmalar, iç savaşlar ve savaşlar ile belirlendi. Bu anlamda çatışmaların ve belirsizliğin hâkim olduğu dünyada, göç olgusu da değişimin merkezinde önemli bir yer edinmektedir. Sadece coğrafi bir değişim değil aynı zamanda kültürel, sosyal ve ekonomik bir dönüşümü de beraberinde getiren göçü anlamak için multidisipliner bir perspektif kaçınılmazdır. "Göç ve Metodoloji” bu yöndeki ihtiyaca hitap eden bir çalışma olarak konuya ilgi duyanlar için özellikle kalitatif perspektiften değerlendirmeler sunuyor.“
Prof. Dr. İbrahim Sirkeci

Son yıllarda göç olgusuna artan ilgiyle göç çalışmaları da hız kazanmış, yerli ve yabancı çok sayıda eser ortaya konmuştur. Göçün karmaşık doğası gereği disiplinlinlerarası bakışa olan ihtiyacın yanı sıra göç çalışmalarında metodolojik açıdan teori ve uygulamaların önemi daha da belirgin hâle gelmiştir. Bu eser, göç ve metodoloji ilişkisini farklı disiplinlerin bakış açılarıyla ele alması bakımından değerlidir. Eserin hem göç araştırmacılarına hem de alanın okuyucularına katkı sağlaması temennisiyle…
Alpaslan Çobanoğlu, Aslı Cennet Yalım, Ayşe Nur Boz, Bekir Güzel, Büşra Uslu Ak, Demet Akarçay Ulutaş, Dilara Ustabaşı Gündüz, Ecem Naz Nazlıer Keser, Emrah Akbaş, Filiz Demiröz, Gamze Erükçü Akbaş, Gizem Akoğlu, Gökçe Ceylan, Gülgez Ağbaba Eroğlu, H. İrem Kalaycı Kırlıoğlu, Mehmet Başcıllar, Meliha Funda Afyonoğlu, Nur İncetahtacı, Ozan Selçuk , Resul Turan, Serhat Tek, Tahir Emre Gencer Toplumsal değişimin, gelişimin temelinde göç vardı, hep olacak. Son yıllarda ülkemizde yaşanan gerçeklik ile bunun daha çok farkındayız, dahası acilen kapasitemizin geliştirilmesi gerekiyor. Genç akademisyenler Dr. Tahir Emre Gencer ve Dr. Bekir Güzel tarafından editörlüğü yapılan on dokuz bölümlük bu değerli çalışma, Türkiye’de göç alanındaki akademik kapasitenin son yıllarda ne kadar büyük bir atılım yaptığının da önemli bir kanıtıdır. Ama belki de bu kitabın asıl önemli olan kısmı “sosyal hizmet/sosyal politika” perspektifinin göç alanında hak ettiği yeri almasına verdiği katkıdır. Unutmayalım, “Her şeyin bir ‘fıtrat’ı vardır, göçün fıtratı ise kalıcılık!” İşte tam da bu gerçeklik, bize onurlu ve huzurlu ortak yaşamlar için sosyal hizmet disiplininin vazgeçilmezliğini ortaya koyuyor. Bu değerli çalışma ile ortaya konulan zemin, iki tarafı keskin bıçak olan “göç” konusunda önemli bir rehberlik sağlıyor.
Prof. Dr. M. Murat ERDOĞAN, Türk-Alman Üniversitesi
Göç ve göçmenler günümüzün en çok konuşulan konuları arasında. Bunun temel nedeni, göçün yaygınlığından ziyade ender rastlanıyor olmasıdır. İnsanların çok büyük bir kesimi, yaklaşık yüzde doksanı göç etmiyor. Göç etmenin zorlu ve maliyetinin yüksek olması pek çok kişiyi bu maceradan caydırmaktadır. Ancak dünyanın her tarafında gözlemlediğimiz çeşitli eşitsizlikler, ayrımcılıklar ve hak ihlalleri çok büyük kesimleri göçe yöneltmektedir. Bu kitap da alana olan artan ilginin bir örneği olarak göçe sosyal hizmet bağlamında kapsamlı bir çerçeve sunmaktadır. Dr. Tahir Emre Gencer ve Dr. Bekir Güzel, titiz bir çalışmayla on dokuz bölümde sosyal hizmet alanında göç ile ilgili sorulara yanıt olabilecek zengin bir kaynak ortaya çıkarmışlar. Bu kitabı benzerlerinden ayıran bir özelliği akademi ve pratik bakışları bir araya getirebilmiş olmasıdır.
Prof. Dr. İbrahim SİRKECİ, International British Business School, İngiltere
Bu kitap, göç olgusuna kavramsal bakışın yanı sıra göçün, göç edenler ve yerleşik toplumlar açısından ortaya çıkardığı değişimlere, karşılaşmalara ve birlikte yaşam pratiklerine odaklanmaktadır. Kitap; çeşitli motivasyonlarla göç edenlerin karşılaştıkları güçlükleri ve yeni yaşamlarına ilişkin deneyimlerini çocuk, kadın, aile, yaşlı ve engelli olma durumları üzerinden değerlendirirken okuyucuya kişisel göç hikâyelerinin ötesinde göç deneyiminin yarattığı değişimi düşünme imkânı sunmakta. Kitabın göç meselesini tarihsellik ve süreklilik temelinde ele alan bakış açısı ve alandaki uygulama birikiminin ortaya çıkardığı iyi uygulama örneklerine yer vermesi özgünlüğünü artırmaktadır.
Prof. Dr. Sema BUZ, Hacettepe Üniversitesi
Adem Dağ, Adem Efe, Çağdaş Erkan Akyürek, Elif Nur Çeçen, Erdinç Kalaycı, F. Burak Yerlikaya, Fulya Akgül Gök, Habibe Özdemir, Hilal Tuğçe Bayar, İclal Dağlıoğlu Şanlı, İlhan Kayacan, İmran Uzunaslan, Merve Aytaç, Pınar Özdemir, Süha Çelikkaya, Şefika Eda Çiçek, Tuba Yüceer Kardeş, Yunus Kara, Muhammet Atila Göç olgusu tarih boyunca insanlığın gündeminde yer almış, özellikle son yüzyılda etkisini arttırarak bir insanlık krizi hâline dönüşmüştür. Ekonomik, psikososyal ve siyasi alanda devletlere etki eden göç hareketliliği, sadece insana etki eden bir sorun alanı olmaktan çıkıp aynı zamanda uluslararası politik bir sorun hâline gelmiştir. Bu yönüyle insanlığı derinden yaralayan bir sorunsal olan göç kavramı, sadece sosyal yönüyle değil birçok alanda etki yaratması ve bunun yanı sıra etki sonuçlarının da yine insanlığı etkilemesi bakımından çift yönlü görünüm sergilemektedir. Dolayısıyla 21. yüzyıl tarihine varlığını bir insanlık krizi olarak ortaya koyan göç olgusunu disiplinler arası bir değerlendirme ile anlamlandırma çabası gerekmektedir. Bu eserde; iktisat, kamu yönetimi, uluslararası ilişkiler, sosyoloji, sosyal hizmet, çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri, maliye, din, işletme, sağlık yönetimi, felsefe, psikoloji, eğitim, sağlık ve hukuk disiplinlerinden 19 yazar bir araya gelerek göç olgusunu kendi teorik ve pratik alt yapısıyla değerlendirmeye ve anlamlandırmaya çalışmıştır. Göç kavramının birçok değişken ile değerlendirilmesi, anlamlandırılması ve göçün ortaya çıkardığı sorunlara yönelik çözüm önerileri geliştirilmesi bakımından bu eserin, disiplinler arası tüm alanlara temel oluşturacağı ve kaynak eser olma niteliği taşıyacağı düşünülmektedir.
Ahmet Güven, Ammar Sevgili, Bekir Gündoğmuş, Celalettin Yanık, Emre Yıldırım, Faruk Temel, Gökhan Duman, Gökhan Tuncel, Hakan Gülerce , Haluk Yaman, Hatice Dönmez Aydın, İbrahim Halil Sugözü, Mehmet Köse, Muhammed Şahin, Murat Arslan, Onur Önürmen, Resul Duran, Sami Kalaycı, Sema Yaşar, Uğur Atalar, Yunus Macit, Yusuf Adıgüzel İlki 1961 yılında imzalanan ve sonrasında birçok ülke ile akdedilen iş gücü anlaşmaları, Türkiye’nin göç tarihinde yeni tecrübeleri ortaya çıkaran bir milat olma özelliğine sahiptir. Avrupa’ya iş gücü göçü; muadilleri gibi mağduriyetlerin, acıların, sevinçlerin, gerilimlerin ve etkileşimlerin sergilendiği bir sahne konumundadır. Geçici olması planlandığından günübirlik politikalar ile şekillenen ve bu nedenle yarını ıskalanan göç; peşinde milyonların sürüklendiği, fırsat ve tehditlerin iç içe geçtiği meşakkatli bir yolculuğa dönüşmüştür. Süregelen bu yolculuk, her ne kadar başlangıcı doğru yapılmasa da büsbütün bir karamsarlık da içermemektedir. Aksine kazanımları da ziyadesiyle yoğun bir süreç yaşanmaktadır.
Yaklaşık bir yıllık bir zaman diliminde alanında uzman isimlerin kaleme aldığı on beş ayrı yazının bir araya getirilmesiyle oluşturulan bu eser, iş gücü göçünün 60. yılında Avrupa’da yaşayan Türk toplumunun kimlik, uyum ve katılım süreçlerini ele almayı ve alana mütevazı bir katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
“Elinizdeki bu kitap, Gündoğmuş'un Avrupa’daki Türk toplumunu bütün yönleriyle anlama ve araştırma çabasının bir ürünü olarak ortaya çıktı. Gündoğmuş’un hem yazar hem de editör olarak bir yılı aşkın süredir üzerinde çalışarak ortaya koyduğu bu eser, “çok uzaktan fetva ile bilinmeyen” Avrupa’daki Türk toplumunu daha iyi anlamamıza önemli katkılar sağlayacak.”
Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel
Selda Geyik Yıldırım Bu çalışma, Türkiye'deki Suriyeli sığınmacı kadınları “gönüllü geri dönüş” odağında ele alarak gönüllü geri dönüş okumalarını toplumsal cinsiyet bağlamında analiz etmektedir. İstanbul'un Bağcılar, Tekirdağ'ın Süleymanpaşa, Şanlıurfa'nın Viranşehir, Mardin'in Artuklu ilçelerinin her birinde 25, toplamda 100 Suriyeli sığınmacı kadınla eş zamanlı olarak derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Geri dönüş eğilimlerine ilişkin elde edilen veriler, Suriyeli sığınmacı kadınların hem genel görünümleri hem de farklılıkları bağlamında çözümlenmiştir. Bu çalışma, teorik ve metodolojik açıdan özgün nitelikli bir araştırma olarak ilgili alan yazında ilk olma özelliğine sahiptir.

Sığınmacıların geri dönüş isteklerine uluslararası düzeyde kabul gören “gönüllülük” ilkesi eklenip “sığınmacının rızalığı” türünden bir süreç öncelenir ancak sahadaki sosyal gerçeklik; dikotomik yaşamı tecrübe eden Suriyeli sığınmacı kadınların dikotomik ayrımların, kararların, fikirlerin, beklentilerin ve duyguların yol açtığı gündelik hesaplaşmalarla yaşamlarını sürdürdükleriydi. Gönüllü kalma isteğine karşılık “gönüllü geri dönüş gerçeği”; güvenlik önceliğine karşılık “aile ve memleket özlemi”; Türkiye'de kurulan hayallere karşılık “sığınmacılık hâlleri”; kalmanın da geri dönmenin de “olası riskleri”; “tekrarlanan sığınmacılık deneyimleri ve Avrupa'ya gitme arayışları”, sığınmacı kadınların dikotomik yaşantılarına ilişkin göstergelerden bazılarıdır.

Birkaç yerele sığdırılmış olan Suriyeli sığınmacılar meselesine karşı küresel katkılar ise Lyotard'ın “üstanlatılarının” meşrulaştırılma sürecini; Foucault'nun “gözetim toplumundan” hareketle “gözetimli göç toplumunu” çağrıştırmaktadır. Gönüllü geri dönüşler konusunda sığınmacıların deneyimlerine bakıldığında; sığınmacı kadınların “üstanlatılarla” korunduğuna, “gözetimli göç toplumu” anlayışıyla izlendiğine ve “evrensel ilkelerin” sınırsız söylem gücüne karşılık pratik güçsüzlüğüne işaret etmektedir.
Hasan Hüseyin Aygül, Erdal Eke Turkey is a country at the heart of global and regional crises as well as the migration incident, which is a fundamental characteristic of human history. In accordance with its history, culture, and social fabric, Turkey has been home to the world's largest immigrant/refugee/asylum-seeker population. Humanitarian aid provided to these migrant groups, which make up about 5% of the country's population, makes Turkey the largest donor country. In the particular case of Turkey, migration is not only a matter of identification and classification, but also a multidisciplinary phenomenon that needs to be addressed within the framework of understanding.
This work produced by scholars from 16 universities in six different areas in theoretical and applied studies (such as History, Public Administration, Law, International Relations, Education, Economics, Sociology, Health Services, Geography, and Communication) discusses at length the phenomenon of migration in Turkey by combining historical and current views.
This book, examining the phenomenon of migration in multidimensional terms from the window of the 21st century, contributes to the relevant literature together with the dynamism of the collective power in scientific production and reveals the historical mission of Turkey.
Ahmet Ceylan 17. yüzyılın son çeyreğinden itibaren sığınma motivasyonlu göç hareketlerine ev sahipliği yapan Türk devlet geleneği, Cumhuriyet Dönemi’nde de benzeri nüfus hareketleri ile karşı karşıya kalmıştır. Yakın dönemler itibariyle dünyanın en yoğun sığınma motivasyonlu göç hareketlerinden birine ev sahipliği yapan Türkiye'de göç meselesi, ülke siyasetinin temel tartışma konuları arasındadır. Bu kitapta, Türkiye'deki siyasal partilerin göç politikalarının şekillenmesinde hangi faktörlerin, ne şekilde etki sahibi olduğu sorusunun yanıtı aranmış ve 1990 sonrası Türkiye'ye yönelen dört farklı göç hareketi karşısında siyasal partilerin geliştirmiş oldukları politikalar, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başındaki siyasal ve sosyolojik dönüşümlerin yansımalarıyla bir arada tartışılmıştır. Söz konusu bu dört farklı göç; 1991 yılında Irak'tan yönelen sığınma hareketleri, SSCB sonrası Doğu Karadeniz'de yoğunlaşan düzensiz göçler, düzensiz Ermeni göçleri ve 2011 sonrası Suriye kökenli sığınma hareketlerinden ibarettir.
Adil Calap, Arzu Demirci, Ayşe Asiltürk, Burcu Savaş Çelik, Cengiz Özgün, Erkut Ergenç, Ersan Bocutoğlu, Gökhan Kırbaç, Harun Yüksel, Hilal H. Erdoğan, Khaladdin İbrahimli, Murat Koç, Mustafa Üren, Özcan Erdoğan, Ümmü Bulut Keskin İnsanlık tarihi boyunca önemli olgulardan biri olan uluslararası göç, toplumları sosyal, kültürel, politik ve ekonomik açıdan etkileyebilmektedir. Bu kitap; uluslararası göçün teorik ve pratik boyutlarını inceleyerek göçle ilgili literatüre katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Türkiye son yıllarda göçmenlerin hedef ülkesi hâline gelmiş bulunmaktadır. Akademisyenlerimiz, bu kitapta ortaya konulan değerli çalışmalarıyla Türkiye'de göçmenlik üzerine olan araştırmalara önemli bir fayda sağlamaktadırlar.
Günlük hayatımızı önemli oranda etkileyen göçmenliğin incelendiği bu eserde, aşağıda sıralanan konular ele alınmıştır:
-Göçmenlerin kamu yönetiminde değişime etkisi ve kurumsal göç yönetimi,
-Tersine göç olgusu ve tersine göç sürecinin değerlendirilmesi,
- Göçmen girişimciliği,
- Göç olgusunun mali ve ekonomik etkileri,
- Uluslararası göçün ülke ekonomilerine etkileri,
- Sağlık iş gücü göçünün, menşe ülkeler üzerindeki potansiyel etkileri,
- Göç ve lojistik kavramlarının birlikte değerlendirilmesi,
- Uluslararası göçmen havalelerinin finansal gelişme üzerine etkisi,
- Türkiye'de yabancıların ikamet izni işlemlerinde yetkilendirilmiş aracı kuruluşlar,
- Göçlerin diasporaya dönüşme sürecinde Azerbaycan örneğinin analizi,
- ABD'deki Ermeni ve Yahudi diasporalarının ana vatanlarıyla ekonomik ilişkilerinin analizi,
- Uluslararası göç bağlamında Filistinli mülteciler sorunu,
- Afganistanlıların Pakistan ve İran'dan Türkiye'ye göçü ve uyuşturucu trafiği.
Duygu Öztürk Kırışık, Fatma Yeşilkaya, İrep Kıroğlu Bayat, Kandemir Atçeken, Muhammed Erkam Doğru, Özkan Durna, Seda Sakar, Songül Sallan Gül, Tolga Levent Mersin'de Yaşayan Suriyeliler kitabı, Mersin'deki Suriyeli topluluğun günlük yaşamını ve karşılaştıkları zorlukları derinlemesine incelemektedir. Şehrin sosyal dokusunu daha iyi anlamak için hazırlanan bu eser; Suriyelilerin Mersin'deki mekânsal dağılımlarını, kentsel aidiyet hislerini, iş gücüne katılımlarını ve yoksullukla mücadelelerini ele alıyor. Ayrıca toplumsal cinsiyet rolleri ve yerel halkla etkileşimleri de detaylı bir şekilde irdelemektedir. Akademisyenlerin disiplinlerarası iş birliğiyle geliştirilen bu eser, anket verileriyle desteklenerek okuyuculara hem teorik hem de pratik bir bakış açısı sunmayı hedeflemektedir. Mersin'in sosyal dinamiklerini anlamak isteyen araştırmacılar, öğrenciler ve politika yapıcılar için önemli bir kaynak olan bu kitap aynı zamanda şehirdeki göçmen toplulukların yaşamlarını daha iyi kavramak isteyen herkese hitap etmektedir.
Ali Şahin, Merve Terlemez Türkiyede jeopolitik konumu siyasi yapisi uyguladiği politikalar inanç sistemi insani değerlere yönelik gösterdiği kabul ve hoşgörü kapasitesi vb. noktalar bağlamında bireysel ve kitlesel göç hareketlerine tarihin her döneminde ev sahipliği yaparak göçmenlere kuçak açmıştır. Halihazırda Türkiye dünyadaki en büyük sığınmacı nüfusunu barindiran ülke konumumdadır .kitapta göç göçmen göç teorileri göçmenlerin ve sığınmacıların toplumsal kabul ve uyum ile ilgili kültürel sosyal ekonomik yapısal ve hukuksal uyum yaklaşımları ve politikaları kitabın ana hedefidir.
Ayça Sümeyra Aykut Sağkan, Cansel Arslan, Esma Keskinkaya, Murat Koçanlı, Şener Kaya, Ünal Yağmurkaya, Yılmaz Yılmaz, "Sınırların Ardında Yaşam: Göç, Göçmenlik ve Suç", göç ve suç olguları arasındaki karmaşık ilişkiyi çok yönlü bakış açısıyla ele alıyor. Teorik yaklaşımlardan saha analizine, dijital çağın getirdiği siber suç dinamiklerinden sosyal medyanın etkisine kadar geniş bir yelpazede göçün ve suçun farklı boyutlarını sunuyor. Göçmenlerin suç işleme eğilimlerini, kriminalize edilme süreçlerini, kültürel çatışmaları ve uyum sorunlarını sosyolojik bir perspektifle değerlendirirken suçun bireyler ve toplum üzerindeki sosyal psikolojik etkilerini de ortaya koyuyor. Sosyoloji, kriminoloji, güvenlik alanlarına ilgi duyan okuyucular için alanında uzman yazarların katkılarıyla hazırlanan bu kitap, göçü sadece toplumsal dönüşüm aracı olan bir olgu olarak değil aynı zamanda güvenlik, kimlik ve adalet üzerindeki yansımaları bağlamında analiz ediyor.
Selda Geyik Yıldırım Bu kitap; iki kadim geleneğin, iki farklı yerelin iki farklı kitlesel göçünü inceleme nesnesi yapmakta, aynı zamanda taşıdıkları benzerliklerden ve yaşanan deneyimlerden yola çıkarak bazı öngörülerde bulunmaktadır. Suriye kaynaklı kitlesel göçlerin Türk toplumunda bulduğu/bulacağı karşılığı ve ortaya çıkan/çıkma potansiyeli olan sorunsal alanları anlamak için İran'da Afganların 43 yıllık deneyimlerinden yola çıkarak Türkiye özelinde bazı sosyal ipuçları bulmayı çabalıyor.
Afganların İran'a yönelik ilk kitlesel göçü 1979 Sovyet İşgali ile başlamıştı. Bu ilk kitlesel hareketlilikte göç eden Afganlar “muhacir” olarak görülmüştü. Sovyet rejiminin zulmünden dolayı göç eden Afganlara İran açık kapı politikası uygulamıştı. İşgal sonrası İran'a göç eden Afgan mültecilerin çoğu, kırsal kesimdendi. İran'da tarım ve inşaat sektörlerindeki ucuz iş gücünün temel kaynağı olmuşlardı. İran'da doğan ikinci ve üçüncü kuşakların çoğunluğu ise Afganistan ile gönül bağı dışında bir bağ kuramamıştı. 1989 yılından itibaren İran'ın Afganlara yönelik politikaları değişmeye ve Afganlar, ekonomik ve sosyal sorunların kaynağı olarak görülmeye başlandı. Muhacir olarak karşılanan Afganlar sonraki süreçte “panahandegan” olarak görüldüler.
Suriyelilerin Türkiye'ye ilk kitlesel göçü 2011 yılında başladı. Bu ilk kitlesel hareketlilikte göç eden Suriyeliler “mazlum Müslüman halk/kardeşler” olarak görülmüştü. Beşar Esad'ın zulmünden dolayı göç eden Suriyelilere Türkiye de açık kapı politikası uygulamıştı. Suriyelilere ensar anlayışıyla yaklaşılmış, dinî temelli bu yaklaşıma Türkiye ve Suriye arasındaki tarihsel bağlar da eklenmişti. Sonraki yıllarda ise insani öncelikler ve dinî hassasiyetlere yurttaşlık hassasiyetleri ve ekonomik unsurlar da eklenmiş hatta bu iki unsurun ağırlığı bugün daha fazla hissedilmeye başlamıştır.
Hakan Ömer Tunca Göçlerin nedenleri, içinde bulunulan zamanın şartlarına uygun sürekli değişse de kabileler arası anlaşmazlıklar, iç savaşlar, ülke işgalleri, ulus devlet yapısının bozularak sınırların değişmesi, din ve millet ayırımları, siyasal sistemlerin değişimi, insan hakları ihlalleri, salgınlar, nüfusun artması, dünya coğrafyasındaki yer üstü ve yer altı kaynakların dengesiz dağılımı ile kışların sertliği ve kuraklığın artması yani iklim değişiklikleri, kıtlık, teknolojinin gelişimi gibi sebepler, hayatlarından endişe duyan insanların doğdukları ve büyüdükleri yerleri bırakarak farklı sosyokültürel özelliklere sahip başka coğrafyalara zorunlu olarak göç etmelerini sağlamıştır. Yakın tarih, bu hareketlerin şiddet olayları ve silahlı çatışmalar ile anılarak azalmaktan ziyade yaygınlaştığını, çeşitlendiğini ve artış gösterdiğini işaret etmektedir.
Suriye Arap Cumhuriyeti; yaşadığı iç savaş ile ülke içine ve dışına 2011'den itibaren vatandaşlarını göç etmek zorunda bırakmıştır. Türkiye Cumhuriyeti; sınır komşusu olması ve açık kapı politikası ile göçmenlerin durağı hâline gelmiştir. Göçlerle şekillenmiş Anadolu coğrafyasında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, bu kitlesel zorunlu göçe ve göçmenlere karşı değişik algılamalar içerisine girmiştir. Bu çalışmada, ülkemizde misafir olan geçici koruma altındaki Suriyelilerin Türk toplumunda yarattığı güvenlik algısı, geliştirilen bir anket ile ölçülmüştür. Elde edilen sonuçlar, Gaziantep ve Balıkesir'de yaşayan Türk vatandaşlarının anketin yapıldığı döneme ait algılarına dayanmaktadır. Çalışmanın iki toplumun birbirlerinin düşüncelerini anlayarak, barış ve huzur içerisinde güzel bir geleceğe yürümesine katkıda bulunması temennisiyle...
Bezen Balamir Çoşkun, Selin Yıldız Nielsen Bize göre bu kitap Suriyeli arkadaş, öğrenci ve meslektaşlarımıza karşı gönül borcumuzun bir yansımasıdır. Ayrıca, bunun sadece savaştan kaçan sayısız muhtaç insanla alakalı olmadığını, aksine hayatın ta kendisi olduğunu ve içinde kişisel hikayelerin, trajedinin ve umudun olduğunu göstermenin de bir yoludur. Hikayemiz, Suriyeli mültecileri topyekün bir kategoride değil bireysel olarak tanıma fırsatı vermek üzere tasarlanmıştır.
Kitabın ilk kısmı olan Arka Plan, tarihsel, hukuki ve sosyal içerikler sunmaktadır. İkinci kısım, okuyuculara hikayelerin ger-çekleştiği sahneyi, Suriyelilerin, Türklerin ve Kürtlerin asırlardır etkileşim içinde ol-duğu sınır kentlerinden olan Gaziantep’i tanıtmakta ve ‘Kesişen Hayatlar: Türkiye’de Suriyeliler’ başlığıyla sunduğumuz son kısım da ise Gaziantep’te yaşanan hikayeleri anlatmaktadır. Hikaye, 2009’dan başlaya-rak kısa bir huzur ve refah dönemini kap-sayacak ve savaş, göç ve Gaziantep’in kentsel yerleşimlerindeki mülteci ilişkileriyle tamamlanacaktır. Son kısım Gaziantep civarındaki mülteci kampları dışında Gaziantep kentinde yaşayan Suriyelilerin hikayelerini aktaracaktır. Birinci kısımdaki Arkaplan bölümleri haricinde kitap, yazarların Gaziantepteki Suriyelilerle yaptıkları diyalogların yanı sıra kişisel deneyimleri ve gözlemleri temelinde oluşturulmuştur. Kısmen etnografik, kısmen sözlü tarihe dayalı olan kitabımız Suriye krizinin farklı bir
Kadir Sancak Uluslararası sistemin işleyişine dair temel açıklayıcı kavramlardan biri güçtür ancak uluslararası ilişkiler alanında Türkçe yazılan eserlere bakıldığında bu alanda büyük bir eksikliğin var olduğu görülmektedir. Eser güç kavramını her yönüyle ele alarak bu eksikliği bir nebze de olsa gidermeyi hedeflemektedir.
Diğer yandan bu eser, iki bin beş yüz yıl önce Sun Tzu'nin “Savaşırsan insan öldürmek şart olur. Ancak en iyisi savaşmadan kazanmaktır.” sözünün günümüz uluslararası ilişkilerinde neye karşılık geldiğini yumuşak güç kavramı bağlamında ele almaktadır.
Bu eserin, öncelikle siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanına ilgi duyan akademisyen ve öğrenciler için oldukça faydalı olacağı düşünülmektedir. Bununla birlikte eserin, devletler arasındaki mücadelenin dayandığı esasları anlamaya çalışan herkes için de öğretici olması beklenmektedir. Söz gelimi, sırf bir eğlence aracı olarak görülen televizyon programlarının ya da sportif faaliyetlerin uluslararası güç mücadelesinde nasıl araçsallaştırıldığı da bu eserde anlatılmaktadır.
Ali Zafer Sağıroğlu, İbrahim Halil Yılmaz Tolstoy'a atfedilen bir söz “Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.” der. Hangi hikâyeler muhteşem başlar ve devam eder bilinmez ancak şehirler “yabancılar” ile kurulur. İnsan gittiği yere de gittiklerine de yabancıdır. Diğer bir ifade ile insan katıldığı yeni bir toplumda kendini yabancı hisseder ve o toplum tarafından da çoğu zaman yabancı olarak görülür. Herkes gittiği mekânın “yeni gelenidir”. Çoğu zaman, evvel gelenler sonra gelenlere “el” der.
Uzun yıllardır uluslararası aktörlerin çatışma noktası hâline dönüşen ve yıllardır mülteci kaynak ülkeleri arasında üst sıralarda yer alan Irak, Suriye ve Afganistan hâlen Türkiye'nin en fazla göç aldığı kaynak ülkelerin başında geliyor. Tam da bu noktada Türkiye'deki diğer şehirlerden farklılaşan göç karakteristiğiyle Ankara'nın ve Ankara'ya yönelen yabancıların ilk düşündüğü yerleşim alanlarından biri olarak da Mamak'ın özel bir yer vardır. Mamak'ın son dönem içinde öne çıkan göç karakteri, artan uluslararası hareketliliklerdir. Farklı toplumsal grupları bünyesinde barındıran bir yerleşim bölgesi olarak Mamak sosyolojik anlamda bir laboratuvar olarak tanımlanmayı fazlası ile hak ediyor. Mamak'ta yaşayan yerli ve yabancı uyruklu sakinler arasındaki gruplar arası ilişkilere odaklanan bu çalışma bölgedeki birlikte yaşama imkânlarını ortaya koymayı amaçlıyor.
Bu çalışmanın güçlü yönlerinden biri, nitel ve nicel yöntemlerin bir arada kullanıldığı “karma yöntem” (mixed method) yaklaşımının benimsenmesidir. Homojen olmayan göçmen gruplarda örneklem seçmenin güçlüğü çerçevesinde bu çalışma, benimsediği özgün veri toplama yöntemiyle dikkat çekiyor. Yabancıların yerleştikleri yeni yerde gündemi sıklıkla meşgul eden uyum tartışmaları bu çalışmada iki topluluğu da ilgilendiren bir karşılıklılık ilişkisine temellendirilmiştir. Buradan hareketle iki grubun uyumuna ilişkin tutum ve davranışların karşılaştırmalı bir ilişkisel analize tabi tutulmuş olması çalışmanın bir başka özgün yönünü oluşturuyor. Böylece bu eser okura, yerli halk ile yabancı gruplar arasında birlikte yaşama dair güçlükleri ve fırsatları çok yönlü bir bakış açısıyla değerlendirebilme fırsatı sunuyor.
Ali Çiçek, Bülent Güven, Cemal Kakışım, Erkan Arslan, Erol Bulut, Görkem Bilici, Gülay Demir, Hatun Korkmaz, Mehmet Koca, Nazife Vildan Güloğlu, Ozan Selçuk, Ömer Taylan, Sahra Şahin Günümüzde uluslararası göç olgusu; sadece tanımlama, sınıflama ve istatistik çalışmalarına konu olmanın çok ötesinde ve yine bölgesel bir mesele olarak ele alma ve çözüm önerileri geliştirmenin uzağında, küresel boyutta etkiler yaratan bir nüfus hareketine dönüşmüştür. Uluslararası göç; devletler, toplumlar ve bireyler için ekonomik, sosyal, kültürel ve güvenlik açılarından ele alınması gereken çok boyutlu ve disiplinler arası bir olgu olarak öne çıkmaktadır. Kitapta, uluslararası göç konusu; hukuk, siyaset, kamu yönetimi, dış politika açılarından kapsamlı bir biçimde ele alınmaktadır.
Kitap, on üç yazarın bilimsel çalışmalarından oluşmaktadır. Her bir çalışma, uzun bir takvim ve yoğun bir emeğin ürünüdür. Kitapta; uluslararası göç ana teması etrafında devlet egemenliği, birey, toplum, kültür, ekonomi, göçmen sağlığı, intihar, din, COVID-19 pandemisi gibi farklı alt temalarda uluslararası göç konusunun enine boyuna tartışıldığı zengin bir içerik bulacaksınız.
Şevket Ökten Türkiye'de geçmişi oldukça eskiye dayanan mevsimlik gezici tarım işçiliği, bugün de tarımsal üretim için önemli bir işgücü biçimi olarak varlığını devam ettirmektedir. Her yıl milyonlarca mevsimlik gezici tarım işçisi geçimlerini sağlayabilmek için sürekli yaşadıkları evlerini terk ederek çoğunlukla kadın, erkek, çocuk, yaşlı, bütün hanehalkı ile birlikte o yılki ürün fiyatları ve verimliliği, iklim koşulları ve siyasi konjonktüre bağlı olarak Türkiye'nin hemen hemen her noktasına göç etmektedir. Yoksulluk, eğitim seviyelerinin düşüklüğü, kalabalık hanehalkları, kentlerde geçerli mesleklerden yoksun olma durumları bu insanları yoksulluğa ve dolayısıyla mevsimlik gezici tarım işçiliğine mecbur bırakmaktadır.
Çalışmak için göç ettikleri hemen her yerde çok zor koşullarda yaşamak durumunda kalan mevsimlik gezici tarım işçileri, barınma alanları, ulaşım, eğitim, sağlık, altyapı gibi hizmetlere erişimde önemli sıkıntılarla birlikte çeşitli şekillerde fiziksel/mekânsal, ekonomik ve sosyal dışlanmalara da maruz kalmaktadır. Mevsimlik gezici tarım işçiliğinin etkileri siyasal, kültürel, ekonomik, psikolojik ve toplumsal düzeyde olup mevsimlik gezici tarım işçiliğinin ortaya çıkardığı, çıkaracağı sorunların çözümüne yönelik uygulamalar ve izlenecek politikalar da çok yönlü ve çok bileşenli olmak durumundadır. Türkiye'nin hemen hemen her ilinde tarımsal üretimde çalışmaya katılan Şanlıurfalı mevsimlik gezici tarım işçileri ile gerçekleştirilmiş, detaylı literatür taramasının yanında uzun ve yorucu bir saha çalışmasına dayanan bu kitapta, tarım işçisi hanelerin sosyo-ekonomik profilleri, iş ortamı ve yaşam alanlarında karşılaştıkları sorunları ortaya koymanın yanı sıra mevsimlik gezici tarım işçiliğinin yapısal nedenleri de analiz edilmektedir.
Hatice Ekici Son yıllarda dünyada artan savaş ve politik şiddet ortamı, çatışmaların ortasında büyüyen ergenlerin ahlak gelişimlerinin etkilenip etkilenmediği, etkilendiyse nasıl etkilendiği sorularını akıllara getirmektedir. Şiddet ve çatışmanın kol gezdiği ortamlarda, normalde ahlaki olarak yanlış kabul edilen adam öldürmek, fiziksel olarak zarar vermek ya da çalmak gibi birçok davranışa sıklıkla rastlanmakta ve insanlar başta hayatta kalmak üzere birçok gerekçe öne sürerek bu davranışları meşrulaştırabilmektedir. Savaş ve çatışma ortamında büyüyen çocuklar, normalde ahlaki ihlal olarak görülen bu davranışlara şahitlik etmekte, hatta bazen kendileri de bu davranışlarda bulunabilmektedirler.
Bu kitap, savaş ve göç deneyiminin ergenlerin ahlaki muhakemeleri üzerindeki etkisini anlamayı konu edinmektedir. Bu amaçla, savaş mağduru Suriyeli sığınmacı ergenlerin ve savaş deneyimi olmayan Türk ergenlerin ahlaki gelişimlerini Ahlaki Temeller Kuramı çerçevesinde karşılaştırmalı olarak incelemektedir. Kitapta, Suriyeli ve Türk ergenlerin deneyimleri ve bu deneyimlere dayanan ahlak yorumlamaları derinlemesine ele alınmakta, teorik ve pratik çıkarımlarda bulunulmaktadır.
Adem Sağır Bu kitap aslında başlı başına bir kültürün varoluş hikâyesi. Büyük bir kahraman olarak kabul ettikleri liderleri, ölmeye yakın “Türklüğünüzü unutmayın, geleneğinizi unutmayın, dininizi unutmayın” vasiyetini bırakınca, var güçleriyle kültürlerine sarıldılar. Zamanla hem bölgenin şartları hem de sürgün toplulukların genel özelliklerinden dolayı mücadeleleri bir varoluş hikâyesine dönüşmüştür. Ulupamir Köyü'ne ilk vardığımızda bu hikayeyi araştıracak olmanın heyecanı bizi sardı. Son derece misafirperver olan köy halkı, ilk izlenimlerde kaderine terk edilmiş gibiydiler. Gece, köy karanlığa gömülüyordu; çünkü bölgenin kendi deyimleriyle tek Türk korucu köyüydü. Sular yazları akmıyordu, köyde ekilebilir topraklar azalmıştı, hayvancılık para getirmiyordu, köydeki tek el sanatları atölyesinin de kapanacağı söyleniyordu. Nüfus gittikçe artıyor ve bir başka göç hikayesi başlıyordu büyükşehirlere doğru. Bütün bunlara rağmen yıllara direniyor, kültürlerini yaşatıyor ve her yaz yaptıkları kültür şenlikleriyle de bunu tüm dünyaya duyurmaya çalışıyorlardı. Ulupamir Kırgızlarının kültürel bir topluluk olarak Türkiye için en belirgin önemi de bu noktada karşımıza çıkmıştı. Festivalleri, Manasçıları, El Sanatları, Halk kültürüne ait doğum-gelenek ve ölüm adetleri, kıyafetleri ve diğer bütün kültürel öğeleriyle Türkiye'nin kültürel çeşitliliğine önemli bir katkı sunuyorlardı.

Hasan Öztürk
Araştırmacı/Sosyolog