Gerontoloji-Yaşlılık \ 1-1
İsmail Tufan İnsan, antik çağ'dan beri yaşlanmasına ve yaşlılığına ilgi duymuştur. İlgisini tutumlarına, düşüncelerine ve davranışlarına yansıtmış, atasözlerinde, felsefelerinde, edebiyatında yaşlanma ve yaşlılıkla ilgili duygu ve düşüncelerini dile getirmiştir. Değişik kültürlerin yaşlanma ve yaşlılık hakkında eskiden olduğu gibi bugün de duygu, düşünce ve davranışları arasında farklılıklar vardır. Fakat modern toplumun insanı bunların farkında olmayıp, yaşlanma ve yaşlılık hakkında kendi düşüncelerinin en geçerli ve en doğru olduğuna inanmaktadır. Ancak yaşam süresinin uzaması yaşlanma ve yaşlılığı daha iyi tanıma ihtiyacını beraberinde getirmiştir. Prof. Dr. İsmail tufan, bu kitabında geçmişten, güncel ve değişik farklı kültürlerden verdiği örneklerle yaşlanma ve yaşlılığın değişik simalarını tanıtmaktadır.
Şemsinnur Göçer Günümüzde nüfus artış hızındaki azalma ve ortalama yaşam beklentisinin yükselmesi genel nüfus içindeki yaşlı nüfus oranının artmasına yol açmaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz de tüm bunların etkisiyle birlikte demografik yaşlanma sürecine girmektedir. Nüfus içerisindeki yaşlı bireylerin sayısının hızla artıyor olması uzun yaşam yıllarının beraberinde getirdiği yaşlılık dönemi sorunları ile karşı karşıya gelmemize neden olmaktadır. Yaşlanma ile ortaya çıkan kronik hastalıklar, engellilik, bakım ve destek ihtiyacı, yalnızlık, yoksulluk gibi tüm bu sorunlar, sağlıktan sosyal güvenliğe, eğitimden çalışma hayatına, yakın çevreden sosyokültürel alanlara kadar yaşlı bireylerin bütün yönlerini etkilemekte ve yaşlılık sürecinin tüm yönleri ile daha detaylı bir biçimde ele alınmasını gerekli kılmaktadır.
Asiye Kemik, Asiyeh Abbasi, Bengisu Belirdi Özkurt, Berfin Varışlı, Fatih Özden, Fatma Didem Yemeniciler, Gökçe Manavgat, Gökçesu Akşit, Hatice Selin Irmak, İlker Daştan, Sarper Ateşer, Tule Gültekin, Veli Özkurt, Zahide Yuvakgil Dünya nüfusu yaşlanmakta, yaşlı nüfusun oranı hızla artmaktadır. Bu demografik dönüşüm küresel anlamda sosyal, kültürel ve ekonomik yansımaları da beraberinde getirmektedir. Farklı disiplinlerden araştırmacı ve akademisyenlerin ortak çalışmasının bir ürünü olan Değişen Toplumda Yaşlanma ve Yaşlılık kitabı, yaşlanma ve yaşlılık kavramlarına sosyal değişim perspektifinden disiplinler arası bir bakış açısıyla yaklaşmayı hedeflemektedir.
Bu kitapta; değişen toplumda yaşlılık ve sosyal hizmet, yaşlılığın sağlık ekonomisiyle ilişkiselliği, Türkiye’de yaşlılara yönelik sosyal politika uygulamaları, yaşlılıkta gelir ve zorunlu tüketim ürünlerine erişimdeki eşitsizlikler, yaş ayrımcılığı, değişen yaşlılık algısı ve ölüm, üretken yaşlanma, güncel Türk sinemasında yaşlılığın yeri, yaşlılık sürecinin toplumsal cinsiyet ekseninde değerlendirilmesi, demanslı bireylerde gündelik yaşam aktiviteleri ve üçüncü yaş turizmi konuları tartışılmaktadır.
Ayşenur Karakuş, Büşra Tuna, Dilek Doruk Kondakcı, Hakkı Kalaycı, Hatice Demirbaş, Hazal Swearinger, Melis Erdener, Nihal Gördes Aydoğdu, Tahsin Barış Değer Yaşlılık dönemi biyolojik ve sosyolojik olarak kendine özgü dinamikleri olan yaşamın hassas bir evresidir. Bu hassasiyetle yaşlıların sorunlarını ortaya koyarak çözümü noktasında sosyal politikalara yön verebilmek, daha refah bir toplum için çok önemlidir. Bununla birlikte sosyal politikaların sorumluluk alanlarından biri de dezavantajlı grupların sosyal risklerini tespit ederek önlem almak ve bu grupların yaşamlarını iyileştirmektir. Bu kitap; engelliler, yoksullar, kadınlar, göçmenler, mahkûmlar gibi dezavantajlı grupların içerisinde yer alan ve aynı zamanda yaşlı olduğu için kendi biyolojik ve sosyolojik sorunlarıyla da baş etmek zorunda kalan insanları hedef almaktadır. Bu insanların sorunlarını ortaya koyan, dünyada ve ülkemizde bu gruplara yönelik uygulanan sosyal politikaları derleyen ve hızla yaşlanmakta olan ülkemizde bu grupların sorunlarına çözüm önerileri getiren bir eserdir. Bu kitabın; başta sosyal politika yapıcıları olmak üzere, sosyal politika, yaşlılık, sosyal hizmet alanlarında çalışan araştırmacılara özgün bir kaynak olacağı düşünülmektedir.
Elif Altundere, Fatma Nur Tanyeri, Ferhan Saniye Palaz, Furkan Başarslan, Jose Rafael Medeiros Coelho, Merve Ayar Yılmaz, Muhammet Akkaya, Murat Şentürk, Saliha Kocaman Wilutzki, Şeyda Sevde Tunçbilek Dünya nüfusunun yaşlanması 21. yüzyılın en önemli değişimlerinden biridir. Yaşlanma ve yaşlılık araştırmaları giderek artmaktadır. Dünyada yaşlanma araştırmaları son 30 yıllık dönemde boylamsal çalışmalara yönelmiştir. Kapsamlı bir literatür taramasının sonucu olan bu çalışmanın her bir bölümünde farklı ülkelerin yaşlanma konusunda yaptığı boylamsal araştırmalar ana hatlarıyla tanıtılmaktadır. Her bir bölümde farklı ülkeler ve değişik araştırmalar ele alınmaktadır. Eleştirel bir perspektifle araştırmaları tartışmayı amaçlamayan bu bölümlerin temel amacı betimsel olarak ilgili ülkedeki araştırmaların tarihsel arka planını vererek genel özelliklerini okuyucuya tanıtmaktır. Bu çalışma yaşlanma araştırmalarına genel bir bakışı içermektedir, alanda farkındalık sağlayarak gelecekteki beslenmelere ve iş birliklerine kapı aralama amacını taşımaktadır.
Arif Hüdai Köken, Banu Fulya Yıldırım, Deniz Say Şahin, Gülsüm Korkut, Hakan Volkan Acar, Hatice Demir Küreci, Muhammet Aslan, Müge Demir, Önder İlgili, Özge Kutlu, Özgür Kuş, Servet Alp, Sevim Coşkun, Sevinç Sütlü, Tuba Aralan, Zeynep Gökçe Koçyiğit Gerontolojik Etik kitabı, dünyada giderek toplam nüfus içerisindeki payı artan yaşlı bireylerin temas ettiği alanlarda ortaya çıkabilecek etik ikilemlere ayrıntılı bir bakış sunmaktadır. Kitapta; farklı çağ ve eserler üzerinden yaşlılık kavramının tartışılması, klinik uygulamalarda, evde bakım uygulamalarında, sosyal hizmet uygulamalarında karşılaşılan etik sorunların ele alınması, etik ilkelerin yaşlılar merceğinden tartışılması, modern dünyada yaşlı hakları, sağlık ve e-sağlık okuryazarlığı gibi konular yer almaktadır. Gerontoloji ile etiğin harmanlanması ile ortaya çıkan bu eser, gerontolojik etiği kapsamlı bir perspektiften ele alması nedeniyle farklı disiplinlerden okuyuculara kaynak sağlamaktadır. Kitap, yaşlılara yönelik müdahalelerdeki etik ikilemlere ışık tutmakla kalmayıp aynı zamanda etik ikilemlere doğru bir biçimde rehberlik edilmesi vasıtasıyla yaşlı bireylerin refahını artırmaya yönelik politika önerileri sunmaktadır.
İsmail Tufan Prof. Dr. İsmail Tufan, kitabında, Gerontolojinin arka planındaki teorik ve metodik temel kavramlar hakkında bilgi vermektedir. Gerontolojiyi geniş bir açıdan ele alarak bu alana yeni adım atanlara yardımcı olurken, Gerontolojiyi ilginç perspektiflerden tanıtmaktadır. Gerontoloji öğretimi kapsamında öğretilmeyen ama Gerontolojiyi anlamak için gereken ön bilgilerden bir demet hazırlayan Prof. Dr. Tufan, bu kitabın amaç ve hedefinin yaşlanma konusunda kamuoyunun doğru bilgiyle aydınlatılması olduğunu vurgulamaktadır. Gerontolojiye iyi bir hazırlığın ise karmaşıklığı azaltmakla ve konuya açıklık kazandırmakla olabileceğinin altını çizmektedir. Diğer taraftan Gerontolojiyi tanımayan ve gerontolog olmayı düşünmeyen çoğunluğun gerontolojik bilgi ihtiyacının karşılanmasına da çalışırken, “Gerontolojik Kafalarımızın çok üstünde veya yabancı bir ülkede veya başkalarında değil, şimdi burada başlamaktadır.” düşüncesini çıkış noktası olarak kabul etmektedir. Bu kitapta Gerontolojinin yanı sıra, demografi, yaşam dönemlerinin anlamları, sosyal risk olarak yaşlılığın anlamı, yaşlılıkta sağlık, hastalık ve bakım kavramlarının anlamları ama aynı zamanda bilim, bilimsellik, bilgi gibi herkesin bildiğini kabul ettiği kavramlara da gerontolojik bakış açısından açıklamalar getirmekte, böylece “bilimsel Gerontoloji” dediği ve “gayri bilimsel Gerontolojiden” ayırt ettiği Gerontolojiyi kamuoyuna tanıtmaktadır.
Hamza Kurtkapan 20. yüzyılın ortalarından itibaren gelişen yaşlılık sosyolojisi literatüründe, yaşlılık, sosyoekonomik değişkenler bağlamında çeşitli özelliklere göre çalışılmaktadır. Bunlar arasında kırsal ve kentsel alanlarda yaşlanmaya dair çalışmalar da yer almaktadır. Yaşlılık sosyolojisi literatür okumalarında özellikle kentsel ortamdaki yaşlılarla ilgili çalışmaların yetersizliği, kentli yaşlılar üzerine çalışmayı motive edici bir unsur olmuştur.
Kentleşme, başta aile olmak üzere bütün toplumsal kurumları derinden etkilemektedir. Bu süreçten en çok etkilenen bireylerin başında ise yaşlılar gelmektedir. Kentleşme ve yaşlılık ilişkisinin ele alındığı bu araştırmada, kentsel yaşamın ortaya çıkardığı yoğunluk, karmaşa ve hız faktörlerinin yaşlının hayatını nasıl şekillendirdiğine odaklanılmaktadır. Kentin sunduğu hayat şartlarının yaşlıların kendileri için öngördüğü hayat tarzı ile örtüşmediği rahatlıkla söylenebilir. Zira yaşlılar genel olarak kendileri için dingin ve sakin bir hayat isterlerken, kent, yaşlıların bu taleplerini karşılamaktan büyük ölçüde uzaktır. Bundan dolayı kentin yaşlılar için ne derece uygun olduğunun tartışılması, aslında kentsel yaşamın kendisini eleştiriye açması anlamına gelmektedir.
Nilay Gemlik, Ali Arslanoğlu Elinizdeki eserin yazılma amaçlarından biri; ülkemizdeki kamu otoritelerinin, toplumun, akademik çevrelerin, hazırlıksızlığımızdan dolayı yaklaşmakta olan tehlikeye dikkatlerini çekmektir. Konuyla ilgili multidisipliner araştırmalara, bilimsel çalışmalara acilen ihtiyaç vardır. Yaşlılığın; acizlik, kendine yetememek ve zor bir dönem algısından soyutlanarak kendine yetebilme, tatmin, mutluluk ve verimlilik algısı temelinde nasıl daha iyi hâle getirilebileceği onbir ülke uygulamaları ile birlikte ele alınmıştır. Bu yapılırken de “yaşlı” yerine “kıdemli” kavramı tercih edilerek aşağıdaki sorulara detaylı ve incelikli cevap bulunmaya çalışılmaktadır:
-Kıdemli nüfusunun iyilik hâli için neler yapılıyor?
-Kıdemli nüfusunun iyilik hâli için daha neler yapılmalı?
-Kıdemli nüfusunun iyilik hâli için hangi politikalar uygulanıyor?
-Kıdemli nüfusunun iyilik hâli için başka hangi politikalar uygulanmalı?
“Herkes bir gün kıdemli olacaktır.” çıkış noktasından kitabın herkese ulaşması dileğiyle…
Harun Ceylan Sosyolojik boyutlarıyla ele alındığında kuşak kavramı kronolojik olarak yakın zaman dilimlerinde dünyaya gelen ve içinde yaşadıkları toplumun/dönemin benzer ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal ve teknolojik şartlarına ve gelişmelerine maruz kalarak yetişmiş ve bu anlamda duygu, düşünce ve davranışlarında temel düzeyde benzerliklerin gözlenebildiği insan gruplarını ifade etmek için kullanılmaktadır. Özellikle ilk çocukluk ve gençlik yıllarında benzer deneyimlerle karakterleri şekillenmiş insanların aynı kuşak insanları olarak nitelendirilmeleri onların bireysel ya da toplumsal tutum ve davranışlarının da birbirine yakın olduğunu ima etmektedir. İnsanların, grupların ve toplumların benzeşen ve farklılaşan yönlerini kuşaklar arası ilişkiler bağlamında ele almayı amaçlayan bu çalışmada Kayıp Kuşak, Sessiz Kuşak, Bebek Patlaması Kuşağı, X Kuşağı, Y Kuşağı,
Z Kuşağı ve Alfa Kuşağı ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel boyutlarıyla değerlendirilmiştir.
Abdulaziz Yılmaz İNSANIN YAŞAMI NE ZAMAN SON BULUR?
Tiyatro sanatçısı yaşlı bir danışanımla aramızda geçen şu diyalog bu kitabın da çıkış hikâyesini anlatıyor:
-Merhaba, hoş geldiniz efendim.
-Merhaba doktor, hoş bulduk.
-Nasılsınız?
-Ölmüş bir adam olarak yaşıyorum doktor.
-Efendim Allah sağlıklı ömürler versin, niçin ölmüş bir insan olduğunuzu düşünüyorsunuz?
-İnsan yaşamı ne zaman son bulur doktor?
-Son nefesini verdiği zamandır herhâlde.
-Hayır doktor, hayır! İnsan yaşamı yapacak bir şeyi kalmadığı zaman son bulur. İşte ben ruhsal olarak yaşadıklarımdan dolayı üretemez hâle geldim ve ben üretemediğim günü yaşamamış sayarım; bu da benim için ölüm demektir.
İşte bu kitap, tıpkı bu diyalogdaki gibi ruh sağlığı ile sağlıklı yaşama ve yaşlanma arasındaki ilişkiyi ele alıyor. Yaşının elverdiği ölçüde üreten, yaşadığı topluma değer katmaya gayret eden ve bir hayat amacı için mücadele eden aktif yaşlıların sağlıklı bir şekilde yaş alacaklarını ve kendilerini ruhsal olarak daima daha iyi hissedeceklerini örneklerle dile getiriyor. Ruhsal iyiliği muhafaza eden aktif insanların sağlıklı yaşlanacağını anlatıyor. Onun için “Aktif yaşa genç kal!” diyor.
Velittin Kalınkara Yaşlı dünyamız, demografik olarak da yaşlanmaya başlamıştır. Her ne kadar yaşlanma olgusu çoğunlukla gelişmiş ülkelerin sorunu olarak kabul edilse de artık gelişmiş ülkeler kadar gelişmekte olan ülkelerin de önemle üzerinde durması gereken bir konudur. Yirminci yüzyılın başlarından itibaren sanayileşme etkisi ile sağlık koşullarının iyileşmesi, doğurganlığın azalması ve yaşam kalitesinin yükselmesi sonucu yaşlı sayı ve oranında önemli artışlar olmuştur. Bu artış; aile ve toplum yaşamında hızlı ve önemli değişmelere neden olmuş, toplumsal kurumları, davranış ve değerleri değiştirmiş, yaşlının statüsünü ve fonksiyonlarını etkilemiştir. Bu süreçte aile yapısı ve toplumsal yapı değişirken ailenin ve kurumların hazır oluş durumları aynı yönde değişmemiştir. Yaşam koşullarının iyileşmesi uzun yaşamayı sağlarken uzun yaşamanın getirdiği ekonomik, toplumsal ve sağlıkla ilgili sorunlar genellikle göz ardı edilmiştir.
Bu kitap, bireylerin yaşlılık konusunda temel bilgilerle donanmaları ve sorunların çözümüne yönelik tavır geliştirmelerinde yararlı olacaktır. Özellikle sağlık ve sosyal alanlarda çalışan akademisyenler, alanda öğrenim gören öğrenciler ve konuya ilgi duyanlar için kaynak kitap olma özelliği taşımaktadır.
Gülten Arslantürk Yaşlanmaya dair üretilen her söylem, içinde bulunulan toplumsal yapıya dair ipuçları barındırmaktadır. Biyomedikal paradigma, yaşam seyrini bilimsel bir çerçeve ile yaş evrelerine bölerken birey de yaşlanma sürecini hem normatif hem de performatif bir mücadele alanı deneyimler. Dolayısıyla “Her şeyin bir yaşı vardır.” söylemi yaygınlaşır. Her birey yaşamın gerektirdiğini “zamanında” yapabilmek için zamanla kavga eder, zamanla barışır, zamana meydan okur ve zamanla yaşlanır. Zaman ile yaşlanır…
Gündelik hayata içkin olan bu deyim, esasında zamanın ve yaşamın biyopolitik bir eksende açıklanmasını gerektiren neoliberal yönetimsellik ile iç içedir. Bu yönde gelişen beklenti, yaşlanma sürecine yönelik bir çeşit “kırılganlık” nosyonunun oluşmasına neden olur. Zira “makul” yaşlanma pratikleri hem sosyal politikalar aracılığıyla hem de bilimsel alanda yaşanan gelişmelerle çerçevelenir. Bu nedenle bu çalışma sadece “yaşlı birey”i değil biyolojik olarak yaşlanmaya yazgılı her bireyin yeri geldiğinde “bir istisna hâli” olarak yaşlanmaya meydan okuma zorunluluğunu medya üzerinden tartışmaya açmaktadır.
Deniz Dereli, Deniz Say Şahin, Dilara Genç Demirağ, Gülsüm Korkut, Işıl Kalaycı, Mehtap Pekesen, Merve Yılmaz, Özge Kutlu Dönmez, Sevinç Sütlü, Şengül Akdeniz Toplumun ve devletlerin yaşlanmanın tüm boyutları ve getirilerine karşı hazırlıklı olmaları gerekmektedir. Aksi takdirde bu değişim sürecinin başarılı yönetilebilmesi mümkün görünmemektedir. Gerontoloji alanında çalışan akademisyen ve meslek mensuplarının yaşlıya ilişkin tüm parametreleri tanımlama, tartışma, geliştirme ve paylaşma sorumluluğu olduğu düşünülmektedir. Gerontoloji serisi kapsamında alandan uzman yazarlarca hazırlanan Yaşlı Sağlığı kitabında; yaşlıların sadece hastalıkları değil sağlıklı kalmalarına yönelik bütüncül süreç işlenmiştir.
Ayşe Dericioğulları Ergun, Betül Yalçın, Burcu Özdemir Ocaklı, Bülent Okumuş, Canan Gönüllü, Cem Ergun, Çağlar Özbek, Dilek Kocabaş, Emine Türkmen, F. Sıla Ayan, Mete Kaan Namal, Mim Sertaç Tümtaş, Mustafa Koçancı, Müge Adnan, Onur Uzer, Özlem Kahya Nizam, Sevde Büyükbaş, Songül Sallan Gül, Süleyman Ertan Tağman, Şerife Durmaz, Uğur Can Köşk Dünya ve Türkiye açısından önemli bir olgu/sorun hâline gelmesi nedeniyle “yaşlılık” kavramı ile bağlantılı çalışmaların yapılması büyük önem taşımaktadır ve gerek dünyada gerekse de ülkemizde yaşlılığa yönelik yaklaşım ve çalışmalar günden güne artmaktadır. Yaşlılık, birçok farklı disiplin ve bilim insanının çalışmalarına konu olurken aynı zamanda toplumsal eşitsizlik tartışmalarında yeni bir boyut olarak da ele alınmaktadır. İnsanlık tarihi boyunca var olan ve gelir yetersizliği ya da yokluğu çerçevesinde temellendirilen yoksulluk, süreç içinde ekonomik özelliklerin yanı sıra etnik, siyasal, sosyal, kültürel, cinsiyet gibi dinamiklerle ilişkili bir biçimde tartışılmaya başlanmıştır. Bu bağlamda yaşlılık ve yoksulluk ilişkisi de bu tartışmalarda yerini almaya başlamıştır. Sosyal güvenlik sistemleri, toplumsal cinsiyet, mekân, kültür, etnik köken vb. olgu ve süreçlerle ilişkilendirilen yaşlılık aynı zamanda yoksulluğu derinleştiren bir olgu olarak ele alınmakta ve yaşlı yoksulluğuna yönelik çözüm arayışları günden güne artmaktadır. Bu çalışmada farklı bakış açılarından yoksulluk ve yaşlılık ilişkisi ortaya koyulmaya çalışılmış ve farklı bilim dallarından akademisyenlerin yaşlılık-yoksulluk bağlamında kaleme aldığı tartışmalara yer verilmiştir.
Toplumsal eşitsizliklerin ivedilikle ortadan kalkması dileğiyle...
Ahmet H. Dinçoğlu, Akın Süzer, Belgin Dilmen, Cansu Bekar, Dilek Kocabaş, E.Hilal Şener, Elçin Efteli, Feray Gençer Bingöl, Gülcihan Aybike Dilek Kart, Hakan Kocabaş, Handan Özdemir, Mahmut Ateş, Mümin Polat, Nevriye Ünal Süzer, Nihal Büker, Sıddıka Ersoy, Şevkinaz Konak Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaşlı bireylerin oranında bir artış gözlenmektedir. Yaşlanma sürecinde bireyde meydana gelen fizyolojik, bilişsel, sosyal, ekonomik değişimler yaşlıların ihtiyaç duyduğu/duyacağı kamusal hizmetlerin de farklılaşması anlamına gelmektedir. Bu bağlamda yaşlılık döneminde artan sağlık sorunları ve kronik hastalıklar nedeniyle en sık kullanılan sağlık hizmetlerinin sunumunun organizasyonu ve işleyişi de ayrı bir önem kazanmaktadır. Yaşlılık dönemine özgü süreçlerin doğru bir şekilde kavranması, yaşlanma sürecinde bireyin farklılaşan ihtiyaçlarının göz önüne alınarak hizmet sunumun yapılması yaşlılık döneminin daha sağlıklı, bağımsız ve kaliteli yaşanmasını sağlayacaktır. Bu bağlamda farklı alanlarda bilimsel çalışmalar yapan bilim insanlarının değerli katkılarıyla yaşlılık dönemini ve bu dönemde ortaya çıkan sağlık sorunlarını ve bu sorunlara yönelik sunulan hizmetleri farklı mercekler ışığında ele alan yazıların alana katkı sağlayacağı umulmaktadır.
H. Eylem Kaya "Bilmek eylemektir ve kişi eylediğini bilir".
Antonio Gramsci
“Bir eyleme öğretme eylemi denebilmesi için öğrenme eyleminin içeriği ya da bilinebilir nesneyi kavrama eyleminden önce ya da onunla eş zamanlı olarak gerçekleşmesi ve öğrenenlerin aynı zamanda kendilerine öğretilen bilgiyi üreten kişiler hâline gelmeleri gerekir.

Vurgulamak isterim ki; yetişkinleri eğitirken, ezberci, mekanik bir süreçten kaçınmak için kendi başlarına okuma yazmayı öğrenebilmelerini sağlamak üzere eleştirel bilinç edinmelerini mümkün kılmak şarttır.

Yirmi iki yaşında ya da yetmiş yaşında genç bir insan için en iyi zaman daima yaşadığı zamandır. Kişi sadece zamanı mümkün olduğunca iyi yaşayarak genç kalabilir.

Yetkinleşmemiş varlıklar arasında insan, gelişen tek türdür. Tarihsel, otobiyografik, "kendi için varlık" olarak dönüşümü kendi varoluşsal zamanı içinde gerçekleşir, asla bu zaman dışında değil. Bağımlı oldukları bir "sahte kendi için varlık"ın yabancılaşmış "öteki için varlıkları" hâline geldikleri somut ezilme koşullarına maruz kalan insanlar ise gerçek anlamda gelişemezler. Ezilen ancak içinde tutsak olduğu çelişkinin üstesinden gelip "kendi için varlık” hâline geldiğinde gelişmeye başlar.”
Paulo Freire