Felsefe Tarihi \ 1-1
Remzi Demir Türkiye Cumhuriyeti, 2023 yılında 100 yaşına girdi. Bir insan hayatı için uzun ama bir devlet hayatı için kısa bir süre... Bir asırlık bu süre içinde siyasi, iktisadi, hukuki, sosyal ve kültürel sahalarda ne kadar mesafe aldık?
Bu sorunun yanıtı, günümüzü anlamak ve geleceğimizi tasarlamak bakımından çok önemli.
100 Yılda Felsefe, Bilim ve Teknoloji başlığını taşıyacak bu dizide yayımlayacağımız 100 Yılda Felsefe, 100 Yılda Bilim ve 100 Yılda Teknoloji adlı tarihsel denemelerle bu dönemin maddi ve manevi kültür dünyasına bir nebze de olsa ışık tutmak istiyoruz.
Dizinin ilk eseri olan 100 Yılda Felsefe, objektifini düşünce hayatımızı yönlendiren temel gelişmelere ve bu gelişmeleri gerçekleştiren düşünürlerin önemli katkılarına yönlendiriyor ve ısrarla “Biz kimiz?” sorusunun peşine düşüyor.
Süleyman Hayri Bolay Bu kitapta, Sultan Alparslan Devri’nden Osmanlı’ya kısa yolculuklar, daha doğrusu gezintiler yapılmaktadır. Gezinti olduğu için bütün düşünürlerimiz tek tek ziyaret edilememekte, duruma ve şartlara göre bazen kısa bazen de uzun sayılabilecek ziyaretlerde bulunulmaktadır.
Bu kitap; fikir mirasımız hakkında muhtelif zamanlarda ve muhtelif yerlerde sunulan tebliğlerden, araştırma makalelerinden ve bazı kongrelerde, panellerde yapılan konuşma ve müzakere metinlerinden teşekkül eden yazıların dergi sayfalarında kalmasını önleyip taliplilerine derli toplu olarak sunulabilmek amacıyla oluşturuldu. Ayrıca bu yazılar, Türk düşüncesinin başlangıçtan günümüze ve bütün Türk dünyası ile birlikte bir bütün teşkil ettiğini, bu bütünün ve parçalarının iyi kavranması için gözlüklerin ve zihinlerin değiştirilmesi gerektiğini ifade edebilmek gayesiyle bir araya getirildi. Bu maksatlar temin edilebilirse hem bu zengin muhtevalı fikir tarihimizden günümüze ve yarınımıza mühim yansımalar olacak, önümüz aydınlanacak hem de yeni nesillerin eziklikten ve birtakım menfi duygulardan kurtulmalarına katkıda bulunulmuş ve gelecekteki düşünce hayatımızın şekillenmesinde; yeni, özgün düşüncelerinin üretilmesinde yönlendirici bir rol üstlenilmesine katkı sağlanmış olacaktır.
Süleyman Hayri Bolay Türk düşüncesi yüz seneden beri Batı’dan alınan aktarma akıl, bilim, bilgi ve düşünceyi aşmaya çalışmaktadır. Farklı, yeni ve “muasır” toplum yaratarak milletin bekasını temin etmek hususundaki gayretler, Tanzimat Dönemi’nde başlamış, Meşrutiyet Dönemi’nde devam etmiş, Cumhuriyet Dönemi’nde ise mutlaklaşmıştır. Bu bakımdan Türk tefekkürü, bilhassa yöntem ve ilkeler üzerinde düşünerek daha sistemli bir düşünce hayatı yaratma gayretleri içine girmiş ve bu bakımdan belli bir mesafe de katetmiş sayılabilir. Düşünce dünyamızı anlayabilmek ve gelişim seyrini takip edebilmek için Cumhuriyet Dönemi fikir hayatımızın, bilhassa Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemi Osmanlı düşünce ve kültür hayatının bir çeşit uzantısı ve devamı olduğu gerçeğini gözden kaçırmamak gerekmektedir. Bugünkü Türk düşüncesini tanımak ve anlamak için onun tarihî gelişimini, geçirdiği çeşitli değişim ve dönüşümleri, zihniyet ve devirlerin değişmesini meydana getiren şartları da göz önünde bulundurarak yakından ve derinden incelemek lazımdır. Zaman zaman zihinleri meşgul eden, “Bir Türk düşüncesi var mıdır?” sorusuna, “Türk düşüncesinin bütünlüğünü” ve “zengin muhtevalı fikir tarihimizin” bir krokisini sunarak cevap arayan bu kitap, Türk düşüncesinin gelişimi için reçeteler sunar: yerli bakış açısına dönmek; tefekkürü, zihni ve kalemi serbest bırakmak.
Cevdet Kılıç, Ceyhun Akın Cengiz, Emrullah Kılıç, Halime Mücella Demirhan Çavuşoğlu, M. Naci Bostancı, Nurgül Akdoğan, Nurten Gökalp, Recep Batu Günör, Şafak Ural, Yıldız Karagöz Yeke
H. Haluk Erdem Antik Anadolu'nun evrensel düzeyde dünya felsefe mirasına katkısı, Milet Okulu filozoflarının düşünceleriyle başlar. Olayları mitlerle açıklama çabası, yerini felsefe ve bilime bırakmıştır. Düşüncede meydana gelen bu devrimsel dönüşümün etkileri bugün bile görülebilir. Klasik Yunan felsefesinden önce Anadolu, felsefi bilgi birikiminin doğuşuna ve gelişimine tanıklık etmektedir. Demokrasiden bilimsel gelişmeye, eleştirel düşünceden doğru yaşamanın kılavuzluğuna kadar pek çok noktada bu birikimden öğreneceklerimiz var. Anadolu kültür coğrafyasına etkilerini bildiğimiz Hoca Ahmed Yesevi ve Yusuf Has Hacib, Orta Asya Türk düşüncesinin en önemli felsefe mirasını temsil etmektedir. Kitapta; Cumhuriyet Dönemi düşünürlerinden Ziya Gökalp, Hasan-Âli Yücel, Hilmi Ziya Ülken, Takiyettin Mengüşoğlu, Uluğ Nutku, Vehbi Hacıkadiroğlu'nun görüşleri yer almakta, Türk düşüncesinde hümanizm konusuna değinilmektedir.
Bahattin Gümgüm “Akın var! Güneşe akın!..” nidaları yükseliyordu, MS 500'lerde. Gundêşapûr olmuştu güneş, ırk, dil, din ayrımı yapmayan büyük cazibe merkezi… Bizans imparatorları, bilge ve filozofları kovdukça artıyordu Gundêşapûr'da yaşam standardı. Aristo ve Platon'un başta olmak üzere Atina'nın ünlü kitapları Süryanice ve Pehleviceye çevrilmişti. Hele Justinyen'in 529 kararları, ihya etmişti Gundêşapûr'u ve orayı dünyadaki ilk bilim kenti yapmıştı, Gundêşapûr Akademisi'ni de ilk üniversitesi… Akademide doktorlar, öğretmenler ve değişik dallarda uzmanlar yetişiyordu. 550'de yapılan dünyadaki ilk Uluslararası Tıp Kongresi'ne Sasani İmparatoru bizzat katılmıştı.
Her renkten çalışanlarıyla bilim evi Beyt'ül-Hikme ve kâğıt fabrikası, yeni kurulmuş olan Bağdat'ın ününe ün katıyordu 800'lerde. Bu çalışma ve çeviriler ile birçok kelime de Arapçaya geçmiş ve oldukça zenginleşmişti Arap dili de halkı gibi.
Dünya bilim tarihinin kurucusu George Sarton, 750-1100 yılları arasını 50 yıllık periyodlarla Dicle Havzası ve hinterlandındaki ünlü bilim insanlarının adları ile anmıştır: Cabir, Harizmi, Razi, Mesudi, Wafa, Biruni ve Hayyam.
Bir inceleme/review niteliğindeki bu kitap, Dicle Havzası-Mezopotamya-Orta Doğu tarihi ve bilim tarihi ile ilgili birçok bilinmeyenin keyifle öğrenilmesini kolaylaştırmaktadır.

Binlerce güneş parladı kalbimde
Ama bir tek atomun yapısını aydınlatamadı yine de
İbn Sînâ (Avicenna)
Levent Bayraktar Henri Bergson, 20. Asırda Felsefe Tarihini kökten etkilemiş büyük bir filozoftur. Felsefeye yeni kavramlar, problemler ve problematikler kazandırmıştır. Elinizdeki bu kitap, bir yandan Bergson felsefesi ile yeni tanışan okuyucular için bir giriş ve başlangıç işlevi görmekte, bir yandan da ileri okumalara ve temel problematiklere doğru yönlendirmektedir. Filozofu ilkin, hayatı eserleri ve felsefesi bağlamında irdeleyen eser, daha sonra onu hem kendi çağı, hem de felsefe tarihi içerisindeki yeri itibariyle de kavramak isteyen okuyuculara rehberlik etmektedir. Bu yönüyle telif ve tercüme olmak üzere Türkçe literatürde sınırlı sayıda olan Bergson incelemeleri arasındaki yerini almaktadır.
Bergson isimli bu kitap, yazarının konu ile ilgili, yirmi yılı aşkın çalışmalarının bir neticesidir. Daha önce “Bergson'da Ruh-Beden İlişkisi”, “Bergson'dan Mustafa Şekib'e Gülme” eserlerinden tanıdığımız yazar; Türkçe'de Bergson hakkında kaleme alınmış ilk kitap olan Suphi Ethem'in “Bergson ve Felsefesi” adlı eserini de neşretmiş bulunmaktadır. Ayrıca Türkçe Felsefe Ansiklopedileri ve kolektif bazı Filozoflar Antolojilerinde de Bergson maddelerini kaleme almıştır.
Levent Bayraktar - Zeynep Tek Elinizdeki kitap, Mustafa Şekip Tunç'un 1921'de Henri Bergson'dan adapte etmek suretiyle tercüme ettiği Gülmek Nedir? Kime Gülüyoruz? adlı eseri merkeze alarak, bir dönem tahlili niteliğinde hazırlanmıştır. Eserin Latinize edilmiş hâli de bu çalışma ile yaklaşık yüz yıl aradan sonra ilk defa okuyucu ile buluşmaktadır. Mustafa Şekip'in konuyla ilgili olarak yazmış olduğu makaleler dizisinin de yer aldığı bu çalışmada; Mehmet Emin Erişirgil ve Abdülhak Şinasi Hisar'ın eser tanıtımları da bulunmaktadır. Ayrıca; Bergson felsefesini, Bergson'un felsefe tarihindeki yerini, Türk düşüncesine etkisini, Türkiye'deki Bergsoncu denebilecek düşünürleri ve genel hatlarıyla Cumhuriyet Dönemi Türk düşüncesini, Gülme adlı eserin Bergson felsefesi içindeki yerini irdeleyen bir mülakat ile Mustafa Şekip Tunç'un düşüncesini tanıtan bir bölüm de yer almaktadır.
***
Filozof ve ruhiyatçılar arasında gülme vadisinde bilhassa komik şeylerden gelen gülme meselesini aydınlatmak alanında Bergson'un aldığı vaziyet, onun orijinal olan dünya görüşünden bir parça, bu görüşle hemahenk olan bir nazariyedir.
Mustafa Şekip Tunç
***
Hande ve komikliğin bu güzel izah ve tefsiri, doğrudan doğruya mihanikiyette, cümle-i hayatiyenin, hayatın ve zekânın tersini ve aksini gören Bergson felsefesinin tatbikatından neşet ediyor ve bu nazariyenin psikolojik ve edebî neticelerinin harikulade müsmir olduğunda şüphe yoktur.
Abdülhak Şinasi Hisar
***
Böyle kıymetli bir esere elbette muhtaç idik. Şekip Beyefendi'nin meşkûr mesaisi bu ihtiyacımızı tatmin ediyor. Muharrir,Bergson'un eserini sadece telhis etmekle iktifa eylemiyor; “gülme” hakkında muhtelif fikirleri de nakletmek suretiyle bir “medhal” vücuda getiriyor. Eser, kim güler, kim gülünç olur, ne şartlarla gülebiliyoruz bu cihetleri tetkik eyliyor. Bu bahislerde yalnız gülmenin değil, umumiyetle ihtisaslarımızın mühim kanunlarına da temas ediyor. En nihayet Bergson'un sanat hakkındaki nazariyesine muttali oluyoruz.
Mehmet Emin Erişirgil
Levent Bayraktar Felsefe en genel ifadesiyle; bir kültürün bilinci olarak betimlenir. Cumhuriyet Döneminde Türkiye'de Felsefe adlı bu eser, okuyucusunu Türkiye'de felsefenin kuruluşuna tanıklık etmeye ve bunun üzerine bir bilinç geliştirmeye davet ediyor. Esrede, felsefenin ilişkili olduğu disiplinler, düşünce mahfilleri, dergiler, kurumlar ve örnek düşünürler inceleniyor. Felsefenin Türkiye'de kurumsallaşması; çeşitli tema ve problemlerinin ön plana alınarak algılanmasıyla ve farklı felsefi ekoller üzerinden oluşmuştur. Bu eserden hareketle, Meşrutiyet ve Cumhuriyet döneminin zengin ve çok sesli felsefi yaklaşımlarının izleri sürülebilmektedir. Bu çalışma, felsefenin Türkiye'deki seyri üzerinden; Cumhuriyeti, çağımızı, entelektüel maceramızı, eğitim tarihimizi, ülkemizde felsefe ve sosyal bilimlerin dinamiklerini anlamak için ufuk açıcı bir imkân sunuyor.
Abdulkadir Çüçen, Abdurrazak Gültekin, Ahmet Faik Kurtulmuş, Aliye Kovanlıkaya, Alp Eden, Alper Yavuz, Aran Arslan, Armağan Atar, Ata Demir, Aydın Topaloğlu, Aynur Tunç, Ayşe Ceylan Kayapınar, Ayşe Gül Çıvgın, Ayşe Sıdıka Oktay, Ayşegül Doğrucan, Aytekin Özel, Bahar Ok, Batuhan Akgündüz, Bekir Geçit, Birdal Akar, Can Karaböcek, Celal Türer, Cemal Güzel, Cemzade Kader Düşgün, Ceyhun Akın Cengiz, Coşkun Baba, David Grünberg, Elif Çetinkıran Balcı, Elif Özel, Emrah Yücesan, Emrullah Kılıç, Fatma Elmacı, Fatma Zehra Patabanoğlu, Feyza Ceyhan Çoştu, Feyziye Özberk, Fulya Bayraktar, Gürol Irzık, Güven Güzeldere, H. Ömer Özden, Hamdi Onay, Hande Nur Bozbuğa, Hatice Nur Erkızan, Hüseyin Çaldak, Hüseyin Öztürk, Hüseyin Sarıoğlu, İpek Keskin, İsmail Güven, Kahraman Bostancı, Kasım Küçükalp, Kazım Yıldırım, Kemal Koca, Levent Bayraktar, M. Fatih Kalın, M. Latif Bakış, Maksut Yiğitbaş, Mehmet Akkaya, Mehmet Rahmi Aktaş, Mehmet Sabır Şaybak, Mehmet Vural, Merve Koç, Meryem Demir, Muhammed Uğurlu, Muhammet Caner Ilgaroğlu, Mustafa Günay, Nazan Yeşilkaya, Nihat Durmaz, Nilüfer Ünaldı, Oya Pedük, Ömer Ceran, Ömer Faruk Erdem, Özge Çukurluöz, Özgüç Güven, Özgür Aktok, Ragıp Ergün, Sabahat Türer, Saime Say, Sanem Yazıcıoğlu van der Heiden, Semra Uçar, Sibel Kiraz, Süleyman Doğan, Süleyman Dönmez, Şafak H. Ural, Şahban Yıldırımer, Şengül Doğan, Şengül Özdemir, Şule Yıldız, Turhan Ada, Ufuk Bircan, Umut Düşgün, Yavuz Unat, Yücel Yüksel, Yüksel Şengül, Zeki Aktaş, Zübeyir Ovacık Cumhuriyetimizin 100 yıllık serüveninde felsefe, sosyoloji, psikoloji ve eğitim alanlarında çalışmaları olan çok değerli felsefecilerimiz bulunmaktadır. Bu felsefecilerimizin hangi akımları temsil ettikleri, ne tür yaklaşımları eleştirdikleri veya nasıl bir özgünlüğe sahip olduklarına dair çalışmalar oldukça azdır. Bu çalışmanın amacı, 100 yıllık serüvenimizde felsefe geleneğimize katkı sağlayan 100 felsefecimizin hayatı ve felsefesini okuyucunun istifadesine sunmaktır. Söz konusu felsefecilerin hayatı ve felsefesini kaleme alan kıymetli yazarlarımız, ülkemizin her köşesinden destek veren kişilerden oluşmaktadır. Bu iki ciltlik eser, ülkemizde felsefi geleneğin oluşmasına önemli katkılar sunacaktır.
Sebile Başok Diş Nietzsche, Antik Grekler hakkında yaptığı araştırmalar sayesinde Grek kültüründe Tanrı Dionysos ve Tanrı Apollon ile temsil edilen değerlerin birbirleriyle nasıl kaynaştırıldıklarını görmüştür. Bunlar arasında kurulan ideal denge ile akıl ve içgüdüler birleştirilerek hem kültür hem de özel bir sanat dalı olan tragedya yaratılmıştır. Ancak Nietzsche'ye göre bu süreç Sokrates'le birlikte akamete uğramış ve çöküş başlamıştır. Nietzsche'nin nazarında, kişiliğinde Dionysosçu açıdan yetersizlik bulunan Sokrates, tam bir Apolloncu olarak aklı ön plana almış ve Dionysosçu olan ile Apolloncu olan arasında kurulan birlikteliği bozmuştur. İnsanlar, her şeyin akılla anlaşılabileceğini ve insanın özünün akıl olduğunu söyleyen Sokrates'in açtığı yolu takip etmiş; içgüdüyü, tutkuyu, bilinç dışını küçümseyerek farkında olmadan gerçeklikten uzaklaşmış ve çeşitli metafiziksel, ahlaki ve felsefi kurgular oluşturmuş, yaşamı olumsuzlamış, yaşam karşıtı olmuştur. Bu kitapta; önce Dionysos ve Apollon'un ne anlama geldiği, hangi nedenlerle Nietzsche'nin Dionysosçu, Sokrates'in de Apolloncu olarak nitelendirildiği, sonrasında ise Sokrates'in akılcılığının benimsenmesiyle ortaya çıkan metafiziksel, ahlaki ve felsefi geleneğin yaşamı nasıl olumsuzladığı Nietzsche'nin perspektifi esas alınarak anlatılmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede onun, bilginin insan hayatındaki rolüne, geleneksel ahlaka ve metafiziksel inançlara yönelik eleştirileri ile sanata verdiği önem de ortaya konmuştur.
Ayten Er, Bahattin Uzunlar, Berfin Kart Tepe, Ceyhun Akın Cengiz, Emel Koç, Emine Cengiz, Eyüp Ali Kılıçaslan, H. Haluk Erdem, Mehmet Büyüktuncay, Mehmet Özcan, Mete Han Arıtürk, Murat Bahadır, Mustafa Günay, Özcan Yılmaz Sütcü, Peyami Safa Gülay, Sibel Kadıoğlu, Ümran Türkyılmaz, Yasin Parlar, Yıldız Karagöz Yeke Edebiyatın Felsefi Yüzleri adlı kitabımız, felsefe ve edebiyat arasındaki ilişkinin kuramsal yönüne dair açıklamaları ortaya koymak hem de edebî metinlerin felsefi okumalarına örnek teşkil edecek metinler aracılığıyla edebiyat alanında yazılmış ve etkili olmuş birçok metnin, felsefecilerin kendilerine has yorumlarıyla farklı şekillerde nasıl değerlendirilebileceğini göstermek amacıyla hazırlanmıştır. Okuyucunun ona sunulan değerlendirme şekillerini aşabilmesi için metni yorumlarken sıradanın dışında metnin varoluşsal bir yapısının olduğunun gösterilmesinin gereği elinizdeki kitabın oluşumuna dair yönlenmede etkili olmuştur. Edebiyat, felsefenin kendisini gerçekleştirdiği alanlardan birisidir. Felsefe de edebiyatın kendisini çeşitli sanatsal kaygılar içinde var ederken her zaman içinde bir şekilde barındırdığı bir alan olarak belirir. Bu iki alanın bazen destekleyici ve belki de daha çok mücadele içindeki yapıları, birbirlerini zenginleştirmektedir. Felsefe ve edebiyatın iç içe geçmiş yapısının yorumlanması yoluyla hem bu iki alanı daha iyi anlama imkânına hem de insanın varoluşu başka gözlerden yorumlanabilme imkânına kavuşulabilir. Kitabımızın ilgililerine yararlı olacağını umuyoruz.
Arslan Topakkaya Tanrı kavramı, ilk bakışta Varoluşçulukta kendisiyle mücadele edilen bir kavram olarak görünmesine rağmen durumun hiç de öyle olmadığı, filozoflarla derin bir tartışmaya girildiğinde kendiliğinden ortaya çıkan bir durumdur. Varoluşçu filozoflar içinde J. P. Sartre hariç hiçbir filozof, açık bir biçimde kendini tanrıtanımaz olarak konumlandırmaz; aksine başta Kierkegaard olmak üzere (Kierkegaard, Varoluşçu filozof olmamasına karşın felsefesi bu akımın gelişim süreci bağlamında oldukça etkilidir.) Marcel, Jaspers felsefelerinin temelinde Tanrı kavramı yatar. Jaspers, diğer ikisine göre bunu biraz daha örtük ve felsefeye daha fazla alan açmak için dolaylı yollardan yapar. Sartre, bu konuda görüşleri en açık filozoftur. Onun felsefesinin temeli de Tanrı’nın inkârına dayanır. Heidegger, bu konuyu tabiri caiz ise unutulmaya bırakmış, Tanrı’nın lehinde (Her ne kadar Gadamer onun için “O baştan beri Tanrı’yı arayan biriydi.” dese de...) ya da aleyhinde açık bir yargıda bulunmamıştır. Camus’nun Tanrı kavramına yaklaşımı da aşağı yukarı böyledir.
Ahmet Cevizci Henüz ilk 6'sı tamamlanmakla birlikte 15 ciltlik ve yaklaşık on iki bin sayfalık bir felsefe ansiklopedisi projesiyle, her şeyden önce felsefi bakışı başta bilim, din, ekonomi, eğitim ve hukuk olmak üzere tüm alanlara tutmak ve bütün bu alanlara kavramsal bir açıklık getirmek amaçlanmaktadır. Bu yolla da felsefe aracılığıyla son çözümlemede ülkemizdeki eleştirel ve sorgulayıcı düşünceye, her durumda geliştirmemiz gereken uzlaşma ve demokrasi kültürüne katkıda bulunmak hedeflenmektedir. Yine bu amacın bir parçası olarak hem ülkemizde azımsanamayacak bir süreden beri gerçekleştirilen felsefe araştırmalarının sonuçlarını gözler önüne sermek hem de mevcut felsefe araştırmalarına ivme kazandırmak düşüncesi hâkim olmuştur. Çalışma genelinde yardımına başvurulan onlarca yazardan çok az bir kısmı yabancıdır. Başvurulan onlarca felsefe hocasının yanı sıra disiplinler arası bir yaklaşımla dilbilimi, sosyoloji, psikoloji, hukuk alanında çalışan akademisyenlerin de bu çalışmanın oluşturulmasında çokça katkısı olmuştur.
Ansiklopedide felsefenin bizatihi kendisi konu edilmekle birlikte ağırlıklı yer verilen Batı felsefesinin yanında Hint felsefesi ve Çin felsefesi alanlarına da yer verilmiştir/verilecektir. Çalışmada çoğulcu bir anlayış izlenmekte, her görüşten, farklı felsefe anlayışlarına sahip birçok akademisyen/araştırmacı/yazar/düşünür asgari birlik çabasının dışında tamamen özgün ve müdahalesiz bir çalışma ortaya koymaya çalışmaktadırlar.
Türkiye’de felsefeye gönül vermiş herkesi, farklı düzeylerde dahi olsa, bu sürece dâhil edebilmek, herkesin desteğini temin etmek, çalışmanın bütüncül anlayışına uygun bir biçimde, çalışmanın Türkiye’deki felsefe araştırmalarına katkı yapması umudu ve beklentisini karşılamaktadır. Bu umut, dilek ve beklenti uzun soluklu çalışmamızın geneline yayılmış durumdadır.
Çalışmanın ikinci cildinde Babanzâde ile Büyük Terim arasında alfabetik sıra ile geçen yüzlerce kavram-olgu-olay açıklanmıştır.
Ahmet Cevizci Henüz ilk6'sı tamamlanmakla birlikte 15 ciltlik ve yaklaşık on iki bin sayfalık bir felsefe ansiklopedisi projesiyle, her şeyden önce felsefi bakışı başta bilim, din, ekonomi, eğitim ve hukuk olmak üzere tüm alanlara tutmak ve bütün bu alanlara kavramsal bir açıklık getirmek amaçlanmaktadır. Bu yolla da felsefe aracılığıyla son çözümlemede ülkemizdeki eleştirel ve sorgulayıcı düşünceye, her durumda geliştirmemiz gereken uzlaşma ve demokrasi kültürüne katkıda bulunmak hedeflenmektedir. Yine bu amacın bir parçası olarak hem ülkemizde azımsanamayacak bir süreden beri gerçekleştirilen felsefe araştırmalarının sonuçlarını gözler önüne sermek hem de mevcut felsefe araştırmalarına ivme kazandırmak düşüncesi hâkim olmuştur. Çalışma genelinde yardımına başvurulan onlarca yazardan çok az bir kısmı yabancıdır. Başvurulan onlarca felsefe hocasının yanı sıra disiplinler arası bir yaklaşımla dilbilimi, sosyoloji, psikoloji, hukuk alanında çalışan akademisyenlerin de bu çalışmanın oluşturulmasında çokça katkısı olmuştur.


Ansiklopedide felsefenin bizatihi kendisi konu edilmekle birlikte ağırlıklı yer verilen Batı felsefesinin yanında Hint felsefesi ve Çin felsefesi alanlarına da yer verilmiştir/verilecektir. Çalışmada çoğulcu bir anlayış izlenmekte, her görüşten, farklı felsefe anlayışlarına sahip birçok akademisyen/araştırmacı/yazar/düşünür asgari birlik çabasının dışında tamamen özgün ve müdahalesiz bir çalışma ortaya koymaya çalışmaktadırlar.


Türkiye’de felsefeye gönül vermiş herkesi, farklı düzeylerde dahi olsa, bu sürece dâhil edebilmek, herkesin desteğini temin etmek, çalışmanın bütüncül anlayışına uygun bir biçimde, çalışmanın Türkiye’deki felsefe araştırmalarına katkı yapması umudu ve beklentisini karşılamaktadır. Bu umut, dilek ve beklenti uzun soluklu çalışmamızın geneline yayılmış durumdadır.


Çalışmanın üçüncü cildinde Cabaniz ile Çözümleyici arasında alfabetik sıra ile geçen yüzlerce kavram-olgu-olay açıklanmıştır.
Ahmet Cevizci Henüz ilk6'sı tamamlanmakla birlikte 15 ciltlik ve yaklaşık on iki bin sayfalık bir felsefe ansiklopedisi projesiyle, her şeyden önce felsefi bakışı başta bilim, din, ekonomi, eğitim ve hukuk olmak üzere tüm alanlara tutmak ve bütün bu alanlara kavramsal bir açıklık getirmek amaçlanmaktadır. Bu yolla da felsefe aracılığıyla son çözümlemede ülkemizdeki eleştirel ve sorgulayıcı düşünceye, her durumda geliştirmemiz gereken uzlaşma ve demokrasi kültürüne katkıda bulunmak hedeflenmektedir. Yine bu amacın bir parçası olarak hem ülkemizde azımsanamayacak bir süreden beri gerçekleştirilen felsefe araştırmalarının sonuçlarını gözler önüne sermek hem de mevcut felsefe araştırmalarına ivme kazandırmak düşüncesi hâkim olmuştur. Çalışma genelinde yardımına başvurulan onlarca yazardan çok az bir kısmı yabancıdır. Başvurulan onlarca felsefe hocasının yanı sıra disiplinler arası bir yaklaşımla dilbilimi, sosyoloji, psikoloji, hukuk alanında çalışan akademisyenlerin de bu çalışmanın oluşturulmasında çokça katkısı olmuştur.


Ansiklopedide felsefenin bizatihi kendisi konu edilmekle birlikte ağırlıklı yer verilen Batı felsefesinin yanında Hint felsefesi ve Çin felsefesi alanlarına da yer verilmiştir/verilecektir. Çalışmada çoğulcu bir anlayış izlenmekte, her görüşten, farklı felsefe anlayışlarına sahip birçok akademisyen/araştırmacı/yazar/düşünür asgari birlik çabasının dışında tamamen özgün ve müdahalesiz bir çalışma ortaya koymaya çalışmaktadırlar.


Türkiye’de felsefeye gönül vermiş herkesi, farklı düzeylerde dahi olsa, bu sürece dâhil edebilmek, herkesin desteğini temin etmek, çalışmanın bütüncül anlayışına uygun bir biçimde, çalışmanın Türkiye’deki felsefe araştırmalarına katkı yapması umudu ve beklentisini karşılamaktadır. Bu umut, dilek ve beklenti uzun soluklu çalışmamızın geneline yayılmış durumdadır.


Çalışmanın dördüncü cildinde Dadaizm ile Dyade arasında alfabetik sıra ile geçen yüzlerce kavram-olgu-olay açıklanmıştır.
Ahmet Cevizci
Henüz ilk 6'sı tamamlanmakla birlikte 15 ciltlik ve yaklaşık on iki bin sayfalık bir felsefe ansiklopedisi projesiyle, her şeyden önce felsefi bakışı başta bilim, din, ekonomi, eğitim ve hukuk olmak üzere tüm alanlara tutmak ve bütün bu alanlara kavramsal bir açıklık getirmek amaçlanmaktadır. Bu yolla da felsefe aracılığıyla son çözümlemede ülkemizdeki eleştirel ve sorgulayıcı düşünceye, her durumda geliştirmemiz gereken uzlaşma ve demokrasi kültürüne katkıda bulunmak hedeflenmektedir. Yine bu amacın bir parçası olarak hem ülkemizde azımsanamayacak bir süreden beri gerçekleştirilen felsefe araştırmalarının sonuçlarını gözler önüne sermek hem de mevcut felsefe araştırmalarına ivme kazandırmak düşüncesi hâkim olmuştur. Çalışma genelinde yardımına başvurulan onlarca yazardan çok az bir kısmı yabancıdır. Başvurulan onlarca felsefe hocasının yanı sıra disiplinler arası bir yaklaşımla dilbilimi, sosyoloji, psikoloji, hukuk alanında çalışan akademisyenlerin de bu çalışmanın oluşturulmasında çokça katkısı olmuştur.


Ansiklopedide felsefenin bizatihi kendisi konu edilmekle birlikte ağırlıklı yer verilen Batı felsefesinin yanında Hint felsefesi ve Çin felsefesi alanlarına da yer verilmiştir/verilecektir. Çalışmada çoğulcu bir anlayış izlenmekte, her görüşten, farklı felsefe anlayışlarına sahip birçok akademisyen/araştırmacı/yazar/düşünür asgari birlik çabasının dışında tamamen özgün ve müdahalesiz bir çalışma ortaya koymaya çalışmaktadırlar.


Türkiye’de felsefeye gönül vermiş herkesi, farklı düzeylerde dahi olsa, bu sürece dâhil edebilmek, herkesin desteğini temin etmek, çalışmanın bütüncül anlayışına uygun bir biçimde, çalışmanın Türkiye’deki felsefe araştırmalarına katkı yapması umudu ve beklentisini karşılamaktadır. Bu umut, dilek ve beklenti uzun soluklu çalışmamızın geneline yayılmış durumdadır.


Çalışmanın beşinci cildinde E harfinde alfabetik sıra ile geçen yüzlerce kavram-olgu-olay açıklanmıştır.
Ahmet Cevizci


Henüz ilk 6'sı tamamlanmakla birlikte 15 ciltlik ve yaklaşık on iki bin sayfalık bir felsefe ansiklopedisi projesiyle, her şeyden önce felsefi bakışı başta bilim, din, ekonomi, eğitim ve hukuk olmak üzere tüm alanlara tutmak ve bütün bu alanlara kavramsal bir açıklık getirmek amaçlanmaktadır. Bu yolla da felsefe aracılığıyla son çözümlemede ülkemizdeki eleştirel ve sorgulayıcı düşünceye, her durumda geliştirmemiz gereken uzlaşma ve demokrasi kültürüne katkıda bulunmak hedeflenmektedir. Yine bu amacın bir parçası olarak hem ülkemizde azımsanamayacak bir süreden beri gerçekleştirilen felsefe araştırmalarının sonuçlarını gözler önüne sermek hem de mevcut felsefe araştırmalarına ivme kazandırmak düşüncesi hâkim olmuştur. Çalışma genelinde yardımına başvurulan onlarca yazardan çok az bir kısmı yabancıdır. Başvurulan onlarca felsefe hocasının yanı sıra disiplinler arası bir yaklaşımla dilbilimi, sosyoloji, psikoloji, hukuk alanında çalışan akademisyenlerin de bu çalışmanın oluşturulmasında çokça katkısı olmuştur.


Ansiklopedide felsefenin bizatihi kendisi konu edilmekle birlikte ağırlıklı yer verilen Batı felsefesinin yanında Hint felsefesi ve Çin felsefesi alanlarına da yer verilmiştir/verilecektir. Çalışmada çoğulcu bir anlayış izlenmekte, her görüşten, farklı felsefe anlayışlarına sahip birçok akademisyen/araştırmacı/yazar/düşünür asgari birlik çabasının dışında tamamen özgün ve müdahalesiz bir çalışma ortaya koymaya çalışmaktadırlar.


Türkiye’de felsefeye gönül vermiş herkesi, farklı düzeylerde dahi olsa, bu sürece dâhil edebilmek, herkesin desteğini temin etmek, çalışmanın bütüncül anlayışına uygun bir biçimde, çalışmanın Türkiye’deki felsefe araştırmalarına katkı yapması umudu ve beklentisini karşılamaktadır. Bu umut, dilek ve beklenti uzun soluklu çalışmamızın geneline yayılmış durumdadır.


Çalışmanın altıncı cildinde Fahreddin RazΠÖnermesi ile Fütürizm arasında alfabetik sıra ile geçen yüzlerce kavram-olgu-olay açıklanmıştır.
Süleyman Hayri Bolay “Felsefe Doktrinleri ve Terimleri Sözlüğü’nün 12. baskısı yapılıyor. Bu sözlüğün bu kadar rağbet görmesinin sebebi diğer felsefe sözlüklerinden çok farklı olmasıdır. Bu farklılığı ortaya koyan amillerin başında taşıdığı bir kısım özelliklerin diğer sözlüklerde bulunmamasıdır. Bu farkları okuyucular zaten bilmektedirler ve bunun için bu eseri daha çok tercih etmektedir. 11. baskıya talep üzerine hâdis, hudus delili, hukuk felsefesi, eğitim felsefesi, kimlik, ölüm ve ölüm ötesi, spor felsefesi, tasarım felsefesi, terör gibi maddeler ilave edilmişti. Ayrıca Allah maddesine meşhur fizikçi ve astronom Newton’un kitabından bazı sözleri eklenmişti. Bu ilavelerin kabul ve rağbet gördüğünü gelen ifadelerden anlıyoruz. Biz belki bu hususlarda küçük çapta bir öncülük yapmış olabiliriz. 12. baskıya da çalışma / iş felsefesi, müzik felsefesi, tehafüt, şuur gibi maddeleri yine talep üzerine ilave ettik. Ayrıca bilgi felsefesi ile ilgili kısma bazı eklemeleri zaruri gördük. Diğer taraftan bizim bildiğimiz kadarıyla iş felsefesi ve müzik felsefesi gibi mevzularda ülkemizde ciddi surette çalışmalar yapılmamaktadır. Yaşayan bir filozofumuz ve 20. asrın 20 büyük fizikçisi arasında yer alan Yalçın Koç’un Nazarî Musikînin Esasları adlı eserini bu konuda istisna tutmak isabetli olur. Eserin yeni baskılarını gerçekleştiren Nobel Akademik Yayıncılık kuruluşunun muhterem başkanına, diğer yetkililerine ve çalışanlarına çok teşekkür ederim.”
Rahmi KARAKUŞ Bu kitap, 1908 - 1933 arası Dârü'l-Fünûn'da ders vermiş Türk felsefecileri ve onların felsefeyi kavrayışlarını konu edinmiştir. Rıza Tevfik, Mehmet İzzet, Ziya Gökalp, Şekip Tunç, Ziya Somar, Orhan Sadeddin, Baha Tevfik gibi düşünce hayatımızda derin izler bırakmış, kültürel devamlılığın örnekleri sayılacak isimler ele alınmıştır.
Böylece, zannedilenin aksine ülkemizdeki felsefe çalışmalarının Alman etkisindeki üniversitelerimizden çok daha önce başladığı ve kendine mahsus bir karakter taşıdığı anlaşılmıştır. Bu eser kültürümüzdeki önemli bir karanlık bölgeyi aydınlatmaktadır.
Bayram Ali Çetinkaya Pek çok insan tanımı arasında belki de en kabul gören tanım, Aristo tarafından yapılan tanımdır. İnsanı 'düşünen canlı' olarak tanımlayan Aristo, Metafizik adlı eserine “insan doğal olarak bilmek ister” cümlesi ile başlar. Eğer bu doğruysa, yani 'bilmeyi istemek' insanın en tabii faaliyeti ise insanlık tarihi bir bakıma düşüncenin tarihidir. Ve dolayısıyla tüm bilimler felsefenin başka varlık boyutlarındaki izdüşümleri olarak düşünülmelidir.
Bu yaklaşım, hangi disiplinde çalışırsa çalışsın, bir kişinin düşünce tarihi hakkında fikir sahibi olması gerektiği olgusunu da beraberinde getirir.
Felsefe tarihinin tüm çalışma alanlarını besleyecek ve güçlendirecek bir alan olduğu kabulü bu çalışmanın temel motivasyonudur.
Nesrin Kale Felsefiyat isimli bu kitapta; ilkçağlardan günümüze kadar düşünce tarihinde etkili olan belli başlı felsefe ve ideolojiler tarihsel, sosyal, siyasal arka plan ile bütünsel bir süreç olarak okuyu­cunun bilgisine ve objektif değerlendirmesine sunulmaktadır.
İlkçağ, Ortaçağ, Rönesans ve Aydınlanma dönemlerinin felsefesi, sosyal yapısı, siyaseti, bilimi, eğitimi, dini ve sanatı ele alınırken felsefenin dönemlerin rengini oluşturmadaki önemi ve işlevi anlatılmaktadır. Felsefenin, filozofların problemlerinin dönemlerinin olgularıyla olan ilişkilerini anladığımızda dönemleri, toplumları, insanı daha doğru ve objektif değerlendirmemiz mümkün olacaktır.
Aristoteles’in “Metafizik” isimli eserinde belirttiği gibi “Bilgisizlikten kurtulmak için felsefe yapmaya giriştiklerinde ilk filozoflar şüphesiz bilgiyi herhangi bir faydacı amaçla değil, sırf kendileri için aramaktaydılar”.
Anlamaya, bilgiye duyulan sevgi -bilgelik sevgisi- olarak da ifade edebileceğimiz felsefe, başkasına iletilip paylaşıldığı zaman bir pedagoji hâline gelmekte­dir.
Bu özelliğiyle de felsefe tarihi aslında insanı ve evreni anlamamızı sağlayan bir pedagoji tarihidir.
Felsefe tarihi; soylu zihinlerin resmigeçidi, bir düşünce kahra­manları galerisidir. Felsefiyat’ın amacı, okuyucularına bu düşünce tarihi galerisinde keyifli bir yolculuk yaptırırken onların bu tarihi anlamalarını ve sorgulamalarını sağlamaktır.
Felsefeye giriş ve felsefe tarihi kitabı olan Felsefiyat, felsefeye, bilgeli­ğe, anlamaya ihtiyaç duyan herkese önerilir.
Taşköprülüzâde Ahmed Efendi Taşköprülüzâde Ahmed Efendi (ö. 968/1561) eş-Şekâik ve Miftâhu'ssaâde eserleriyle tanınan bir Osmanlı âlimidir. Tahkiki ve tercümesini sunduğumuz el-Livâü'l-merfû' adındaki bu eser ise onun kendi dönemindeki bilim anlayışını ve felsefesini yetkin bir şekilde incelediği bir eserdir.
Kitap bir yönüyle klasik bilim felsefesinin şu temel sorularını ele alıyor: Bilimi bilim yapan
nedir? Bilimsel araştırma ve soruşturma ne demektir? Bilimsel önermeler bedihî midir, nazarî midir? Bilimler, konunun parçalarını ve yüklemlerini araştırma konusu kılmalı mıdır? Bir konunun zati ve uzak ilişenlerini ayırt etmenin kıstasları nelerdir? Bir meselenin ispatı nasıl yapılır? Bir şeyin varlığı ile nedenini ispat etmek arasında nasıl bir fark vardır?
Eserin diğer bir özelliği ise Urmevî, Teftâzânî, Cürcânî, Molla Lutfî, Efdalzâde ve Molla İzârî gibi âlimlerin taraf olduğu felsefe ve kelamın konusuna dair tartışmaları içeren literatürü değerlendirmesi ve kendi özgün çözümlerini sunuyor. Bilimler arasındaki hiyerarşi, uyum, ayrım, farklılık ve girişiklik sorunlarını yeniden gündeme getiriyor. Bilimlerin mukaddime, ilke, konu ve meselelerinde dikkate alınan istihsanî kuralları belirliyor.
Bu kitap, dinî ve felsefî bilimlerin bilim olma hüviyetleri ile ilgili bütün meseleleri ayrıntıları ve örnekleriyle tartışıyor. Sonuç olarak bu eser okuyucuya bir Osmanlı âliminin geçmişteki nazarî sorunları nasıl güncelleştirdiğini, nasıl tahlil ettiğini, problemleri nasıl çözdüğünü ve düşünce geleneğine nasıl eklemlendiğini biraz gıpta biraz hayretle müşahede etme imkânı sunuyor.
Cevdet Kılıç Bu kitap, üniversitelerimizin Fen-Edebiyat veya Sosyal ve Beşerî Bilimler fakültelerinin Felsefe bölümü öğrencilerine yönelik kaleme alınmış bir çalışmadır. Bu bölümlerde, son zamanlarda İslâm felsefesine ilgi gittikçe artmaktadır. Günümüzde İslâm felsefesi üzerine yazılan eserler, daha ziyade İlahiyat formasyonuna sahip kitleye yönelik kaleme alınmış eserlerdir. Yani bu eserler, anlaşılabilmesi için ilâhiyat bilgisine ve kavramlarına, İslâm tarihi bilgisine ve aynı zamanda İslâm felsefesinin kavramlarına ve problemlerine vakıf kimselerin anlayacağı bir dil ve üslupla yazılmıştır. Ancak felsefe bölümü öğrencisi, bu eserleri anlamaya yönelik bilgisel, tarihsel, kavramsal ve problematik olarak bir altyapıya yeterince sahip değildir. Hem gerekli bu altyapıyı tamamlamak hem de İslâm felsefesinin daha iyi anlaşılmasına bir katkı sağlamak amacıyla böyle bir eseri kaleme almış bulunmaktayız.
Kitap, öncelikle felsefe bölümü öğrencileri hedef kitle olarak seçmiş olsa da İslâm felsefesine ilgi duyan herkes için bir el kitabı niteliğinde hazırlanmıştır.
Kitapta, aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır:
• İslâm felsefesinin anlamı ve kapsamı nedir?
• İslâm dünyasında felsefi düşüncenin ortaya çıkmasında etkili olan unsurlar nelerdir?
• İslâm felsefesi farklı kültür ve medeniyetlerden etkilenmiş midir? Etkilenmiş ise bunlar hangileridir?
• Felsefe tarihinin en önemli ayağı olan VIII-XV. yüzyılda İslâm dünyasında İslâm felsefesi ve bilimine etkisi ve katkısı olan büyük filozoflar kimlerdir?
• İslâm felsefesi Batı düşünce dünyasını etkilemiş midir? Eğer etkilemiş ise bunun yolları nasıl olmuştur?
• İslâm düşüncesinin bir parçası olan tasavvuf düşüncesi nedir? Nasıl ortaya çıkmış ve temsilcileri kimlerdir?
Kenan Gürsoy Jean Paul Sartre, ülkemizde genellikle roman, tiyatro ve denemeleriyle tanınmış çağdaş bir Fransız filozofudur. Düşüncesinin asıl yapısını oluşturan felsefî değerlendirmeleri üzerinde ise pek fazla durulmamıştır. Prof. Dr. Kenan Gürsoy'un bu çalışması, J. P. Sartre'ın ontolojisi ve felsefî sistematiği üzerine kaleme alınmış öncü ve klasikleşmiş bir eserdir.
J. P. Sartre felsefesinin genel hatları ile Tanrı düşüncesi arasındaki münasebetin ele alındığı bu eser; Çağdaş Felsefe alanında nitelikli okumalar yapmak isteyen okurları, zevkli ve doyurucu bir tefekkür ziyafetine davet ediyor.
Aykut Küçükparmak Zaman, insan varoluşunun temel kategorilerinden biri olup, en az insanın kendisi kadar gizemlidir. Kâinat tabiri caiz ise gözünü onda açmış ve onda kapatacaktır. Genelde varlığın ve özelde insan varoluşunun temel ilkesi olmasının yanı sıra hakkında ileri sürülen bir sürü felsefe, inanç ve teorilere rağmen "zaman nedir?" sorusunda çok fazla mesafe kaydettiğimiz söylenemez.
Zaman felsefesi Türkiye'de yeni yeni gelişen bir alan olup, bu alanda alınacak hayli yol vardır. Elinizdeki eser; Kant'ın zaman anlayışını, 1770 yılında yazmış olduğu doktora tezini ve "Saf Aklın Eleştirisi" eserini temel alarak, oldukça özgün biçimde ve hiçbir şeyi dışarda bırakmadan tahlil etmektedir.
Remzi Demir, İnan Kalaycıoğulları XIX. yüzyılın ortalarına doğru Osmanlı İmparatorluğu'nda Yenilikçiler ile Gelenekçiler arasındaki mücadele şiddetlenmiş ve Yenilikçiler, çok daha geniş kitlelere ulaşabilmek için bilimsel birikimin yanı sıra felsefe ve ideoloji gibi bilgi alanlarındaki çağdaş gelişmeleri de Türkçeye aktarmaya ve yararlı bulduklarını savunmaya başlamışlardı.
İşte bu antoloji, XIX. yüzyıl Osmanlı matbuatında arzıendam etmiş olan ve XX. yüzyıl düşünce hayatını hazırlayan fikir numunelerinden bir kısmını sergileyerek bu çağ hakkında biraz silik de olsa bir izlenim oluşturmayı amaçlamıştır.
Burada takdim ettiğimiz metinlerin ekserisi, Yenilikçi yani Batı uygarlığını yerleştirmeye çalışan gazete ve dergilerde yayımlanmış makalelerden oluşmaktadır ancak manzarayı tamamlamak için bazı şiirlere, ansiklopedi maddelerine ve mektuplara da yer verilmiştir.
Osmanlı Düşüncesi, çalışmanın başlığındaki sıraya uygun olarak üç kısma bölünmüştür: Bilim Metinleri, Felsefe Metinleri ve İdeoloji Metinleri. Bunların üçü de okunduğunda, XIX. yüzyıl Osmanlı düşüncesi hakkında belirli bir kanaat oluşacak ve daha önce ekseriyetle ikinci el kaynaklara dayanılarak yazılmış olan düşünce tarihi denemelerini yeniden gözden geçirmeyi ve XIX. yüzyılı daha derinden anlamayı sağlayacaktır.
Murat Sultan Özkan Platon ve Aristoteles'e göre insan diğer canlılardan farklı olarak akla sahiptir ve akıl tutkuları kontrol etmelidir. Descartes ise insanı ruh ve bedenden müteşekkil bir varlık olarak görmüş ve ruhun sadece insana has olduğunu belirtmiştir. O, ikiciliği benimsediğinden dolayı ruh-beden arasında etkileşim olduğunu ve bunun da epifiz bezi üzerinden gerçekleştiğini iddia etmiştir. Aydınlanma dönemindeyse Hume, deneyci bir tavırla duyu deneyimine dayanmayan zihinsel töz anlayışını ve doğuştan idealara sahip olma fikrini yadsımıştır. O, zihni ve zihinsel fenomenleri duyusal izlenimlerle açıklamaya çalışmıştır. James de töz ikiciliğini yadsıyarak her şeyin kaynağında ilksel olan bir şeyin olduğunu söylemiş, tarafsız tekçiliği savunmuştur. O, bilincin kesintisiz bir akış içerisinde olduğunu vurgulamıştır.
20-21. yüzyıllarda ise fizikalistler, işlevselciler ve eleyici materyalistler, farklı bakış açısına sahip olsalar da görüşlerini nörobilim, nöropsikoloji, nörobiyoloji nörofarmakoloji, nörofizyoloji gibi bilim dallarının verilerine dayandırmışlardır. Biyolojik doğalcılığı savunan Searle de zihinsel fenomenlerin ontolojik olarak değil de nedensel olarak nöronal süreçlere indirgeneceğini iddia etmektedir. Nagel ise zihinsel fenomenlerin birinci şahıs deneyimi olmasından dolayı üçüncü şahıslar tarafından bilinemeyeceğini belirtmektedir. Ona göre nöronal süreçlerle zihinsel fenomenler arasındaki ilişkiyi ancak alanla ilgili bilimsel çalışmalar aydınlatabilir. Churchlandlar da diğer alanlarda olduğu gibi zihin felsefesi alanında da bilimin yanlışları eleyerek son sözünü bugün olmasa da bir gün söyleyeceğini savunmaktadırlar.
Arslan TOPAKKAYA Platon ve Aristoteles felsefe tarihinin en önemli iki filozofudur. Onlarsız bir felsefe tarihi düşünmek mümkün değildir. Bugün itibarıyla hâlâ aşılamamışlardır ve felsefeye onlarsız başlamak da pek mümkün gözükmemektedir. Platon ve Aristoteles felsefe tarihi kadar diğer beşeri bilimler ve hatta doğa bilimleri için de vazgeçilmez iki büyük düşünürdür.
Sistematik felsefe bağlamında her iki filozofun görüşlerini karşılaştıran bir telif eser maalesef şimdiye kadar yazılmamıştır. Felsefe bölümlerindeki lisans, yüksek lisans ve doktora derslerinde Platon ve Aristoteles ya sistematik felsefe ya da felsefe tarihi bağlamında ayrı dersler olarak okutulmaktadır. Bu eser, özellikle lisans ve yüksek lisans öğrencilerinin söz konusu filozofları daha iyi anlamalarına yönelik fayda sağlayacağı düşüncesinden hareketle kaleme alınmıştır. Elinizdeki eser kendisine her iki filozofu sistematik felsefe bağlamında mukayeseyi amaç edinmiş, felsefenin bütün alt disiplinlerini ele alarak bu hedefi gerçekleştirmeye çalışmıştır. Alt disiplinler yanında filozoflarımızın anlaşılması açısından önemli bulduğumuz, ruh, zaman, mekân gibi kavramların da mukayesesi yapılmış, bu anlamda genel bir karşılaştırma çerçevesi sunulmaya çalışılmıştır.
Eser bu yönüyle başta felsefe bölümü olmak üzere, sosyoloji, psikoloji, ilahiyat, siyasal bilimler, uluslararası ilişkiler, iktisat, hukuk gibi bölümler için başvuru kitaplarından biri olarak değerlendirilebilir. Bu iki büyük düşünürü tam olarak bilmeden sosyal bilimlerde yol almak çok mümkün değildir. Bu bağlamda elinizdeki kitap söz konusu düşünürleri karşılıklı ve derli toplu mukayese ederek felsefelerini tanıtmayı, tanıyanların ise bilgilerini biraz daha derinleştirmeyi kendisine amaç olarak seçmiştir.
Adnan Öztürk, Ali İhsan Uygun, Altan Demirel, Ayşe Gül Demirel, Ayşe Nur Canbolat, Dilara Bahtiyar Sarı, Duygu Metin, Eda Koçak, Eyup Atılgan, Fatih Çavuşoğlu, Gamze Yorulmazer, Gül Damla Kılıç, Gülçin Karataş Baran, Hacer Arslan Kalay, Hazal Babur, İbrahim Halil Erdoğan, İlker Günay, Kadir Faik Küçüktopuzlu, Mehmet Halit Akın, Mehmet Nuri Sevgin, Mehmet Umur, Merve Sucu, Mustafa Said Kocabıyık, Müge Kardeş, Nihat Çeşmeci, Onur Selçuk, Özge Büyük, Pınar Işıldar, Serkan Pamuk, Sezer Yersüren, Şule Betül Demirkol, Ümit Gaberli, Yağmur Can Gaberli, Yakup Özkan, Yaşar Mert Demiral, Yenal Yağmur, Zeynep Gençer Kültürel miras, bir toplumun yaşamını ve düşüncesini belirten gelenek, görenek, obje ve yapılardan meydana gelmektedir ve bu varlıkların aktarımıyla canlı kalan dinamik bir unsurdur. Yapılar, anıtlar, binalar, objeler, kentler ve daha niceleri “somut kültürel miras” kapsamında değerlendirilirken, atalarımızdan miras kalan ve nesilden nesle aktarılan sözlü gelenekler, gösteri sanatları, ritüeller, şölenler, toplumsal ve evrenle ilgili uygulamalar, el sanatları ve düşünürler “somut olmayan kültürel miras” kapsamında yer almaktadır. Somut veya somut olmayan kültürel mirasa sahip çıkarak onları gelecek kuşaklara aktarabilmek insanlığın geleceği için önemlidir. Dolayısıyla bu aktarıma en büyük katkı somut ve somut olmayan kültürel mirasın kayıt altına alınmasını sağlayan nitelikli eserlerden geçmektedir. Konuyla ilgilenen araştırmacılara ve öğrencilere yönelik bir kitap oluşturmak ve kültürel mirasımız ile ilgili birikime katkı vermek, bu değerli çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Bu amaç doğrultusunda eserde; Anadolu'da yaşamış, Anadolu'ya etki etmiş, insanlara yeni ufuklar açmış düşünürlerin yaşamlarından kesitler sunulmuştur.
Abdullah Uçman, Abdülkadir İlgen, Abu Muslim Akdemir, Açıkgenç Alpaslan, Ahmet Güner Sayar, Ali Coşkun, Ali Utku, Ayhan Bıçak, Ayşe Durakbaşı, Bayram Ali Çetinkaya, Bedri Gencer, Beşir Ayvazoğlu, Buğra Ekinci, C. Muammer Muşta, Can Karaböcek, Cem Tezer, Cevriye Demir Güneş, Ceyhun Cengiz Akın, Cumhur Arslan, Cüneyt Köksal, David Grunberg, Derya Mengilli, Emine Gözde Özgürel, Emrullah Kılıç, Eyüp Sanay, Fatma Odabaşı, Fazlı Arslan, Fethi Gedikli, Gül Eren, Hacı Bayram Kaçmazoğlu, Halil İbrahim Düzenli, Hikmet Celkan, Hilal Görgün, Hüsameddin Erdem, Hüseyin Gazi Topdemir, İlkay Erdem, İsmail Köz, Kâmil Yeşil, Kemal Bakır, Kenul Bünyadzâde, Kevser Çelik, Kurtuluş Kayalı, Mehmet Akgün, Mehmet Ali Dombaycı, Mehmet Görmez, Mehmet Karaca, Mesud İnan, Murtaza Korlaelçi, Mustafa Erkal, Mustafa Günay, Mustafa Kara, Mustafa Kök, Mustafa Öztürk, N. Güngör Ergan, Naci Bostancı, Nasrullah Hacı Müftüoğlu, Necmeddin Tozlu, Necmi Uyanık, Nevzat Kösoğlu, Nuray Karaca, Nuray Kuray, Nurten Gökalp, Orhan, Okay, Osman Aydınlı, Ömer Hakan Özalp, Ömer Osman Sarı, Ömer Özden, Öner Necati, Rabia Karakoyun Gündoğdu, Rabia Karakoyun, Recep Batu, Recep Ertürk, Recep Kılıç, Recep Şentürk, Sadık Erol Er, Samed Bağçeli, Semra Uçar, Senail Özkan, Sönmez Kutlu, Suad Mertoğlu, Süleyman Dönmez, Süleyman Hayri Bolay, Şaban Ali Düzgün, Şengül, Çelik, Şükrü Hanioğlu, Tahsin Görgün, Tarık Tuna Gözütok, Uğur Odabaşı, Uluğ Nutku, Ümit Akça, Vâris Çakan, Yakup Yıldız, Yavuz Akpınar, Yavuz Unat, Yılmaz Özakpınar, Yılmaz Soyyer, Yusuf Kaplan, Yümni Sezen, Zeki Arslantürk Bu hacimli eseri hazırlamaktaki ilk hedefimiz, yeni nesillerimizin dedelerinin ve babalarının yakın geçmişte ortaya koydukları yaratıcı düşünceleriyle buluşmalarını sağlamak; her şeyi kendi gözleriyle görüp kendi akıllarıyla düşünmelerini temin etmek ve kendi ürettikleri fikirlerini kendilerinin tedavüle sürmelerine yardımcı olmaktır. Bu hususta önce aklımızı Batı'ya kiraya vermeyeceğiz veya onların aklını ödünç olarak alıp üzerine yatmayacağız. Çünkü sadece onlar düşünmüyorlar, biz de düşünüyoruz, biz de “imal-i fikir”de bulunuyoruz.
Bugün Türkiye, dünyadaki düşünce gündemini tespit ve tayin eden merkezde değil “çevre”de bulunmakta ve çoğu zaman merkezin tespit ettiği gündemlere bağlı olarak çevre durumunda hareket etmektedir.
Bundan dolayı ikinci hedefimiz, çevreden çıkıp merkezde yer almanın yolunun açılmasına yardımcı olmaktır. Aynı zamanda tarihte mensubu bulunduğumuz medeniyetimizin alternatif olarak ihyasına yardımcı olmak ve onun yeniden inşasında düşünce hayatımızın katkısını sağlamaktır.
Bu kitap, çağdaş Türk Düşüncesinin dünya düşünce arenasında görücüye çıkacak güçte olduğunu ortaya koymayı da amaçlamıştır. Düşünce hayatımızın “kendi tabii mecrası”na doğru gelişmesi devam ederse Türk düşüncesinin daha yeni ve daha özgün düşünceler üreterek dünya düşüncesine önemli katkı sağlayacağı muhakkaktır. Artık biz de Batılı düşünürlerin düşüncelerine göre kendimizi değerlendirme dönemini geride bırakarak, eskiden olduğu gibi, onların da bizim düşünce mahsullerimize bakarak kendi düşüncelerini değerlendirecekleri seviyeyi hedef almalı, sorunlarımızı kendimiz çözmeye yönelirken, ortaya koyacağımız çözüm tekliflerinin aynı zamanda başka toplumlar ve medeniyetler için de bir ufuk açabileceğinin farkında olmalı, böylece yeni ve evrensel fikirlerimizi daha çok üretme dönemlerine geçmeliyiz.
Levent BAYRAKTAR Türk Düşüncesinden Portreler, yazarın değişik vesilelerle kaleme aldığı araştırma ve bildirilerden oluşmaktadır. Burada Türkiye'de Felsefe ve Sosyal Bilimlerin kurumsallaşmasına hizmet eden kimi düşünürlerimiz bir araya getirilmiştir. Mehmet Akif'ten Nurettin Topçu'ya uzanan seçilmiş portreler aracılığıyla Edebiyat, Psikoloji, Pedagoji, Felsefe ve Sosyoloji alanlarındaki iletişim ve etkileşime de dikkat çekilmektedir. Seçilen düşünürler üzerinden, çalışma bu haliyle hem Türk Düşünce Tarihi alanında hem de Felsefe ve Sosyal Bilimlerin karşılıklı etkileşimleri bağlamında kurumsallaşma çabalarına tanıklık etmektedir.