Endüstri İlişkileri \ 1-1
William G. Castellano “Yeni Normal” olarak adlandırılan içinde bulunduğumuz yeni dönem, çalışma hayatını kökten değiştiren yapısal dönüşümlere neden olmuştur. Küreselleşme, teknolojideki hızlı gelişmeler ve değişen işgücü yapısı, geleneksel insan kaynakları uygulamalarını yetersiz kılmaktadır. İş dünyasında başarı ve sürdürebilirlik ancak yeni yöntemleri araştırmak, uygulamak ve işgücü adanmışlığını sağlamak ile mümkün olacaktır. Bu kitapta, 21. yüzyılda sürdürülebilir bir rekabet üstünlüğü yakalamak isteyen ve bunun için sahip oldukları işgücü adanmışlığı ve yetenek yönetimini önemseyen örgütler için birçok uygulamaya yer verilmiştir.
İnsan Kaynakları Yönetimi alanında çalışmalarına devam eden pek çok değerli öğretim üyesisinin katkılarıyla Türkçeye kazandırılan bu eserin, akademisyenler, öğrenciler ve uygulamacılar için önemli bir referans olacağına inanıyoruz.
Ahmet Doğan, Ahmet Gökbel, Fazıl Yozgat, Hüseyin Kurt, Hüseyin Öztürk, Rıfat İlhan Çelik Özü ve esası ahlak ve fazilet olan Ahilik, bu dünyada insanı “yaratılmışların en şereflisi” olarak görmek istemekte ve onun eğitiminde de bunu esas almaktadır. Sanat, gündüz iş yerlerinde usta-çırak ilişkisi ve kardeşlik ruhuna dayalı olarak ele alınmakta; ahlak eğitimi de akşamları Ahi zaviyelerinde verilmektedir. Ahilerin uyması gereken kuralları belirleyen eserlere Fütüvvetname denir. Arapça “fetâ” kelimesinden türetilen bir sıfat olan fütüvvet; yiğitlik, delikanlılık, cömertlik, fedakârlık ve diğerkâmlık (altruizm) gibi anlamlar taşıyan İslami bir kavramdır. Bu özelliklere sahip; Ahilik teşkilatı mensupları aklın ve bilimin ışığında dürüst, misafirperver, iyiliksever ve alçak gönüllü olmalıdırlar. Bugün insanlığın aradığı ve özlediği insan tipi de bu değil midir?
Salih Ercan, Oğuz Tan Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) dâhil olmak üzere ruh sağlığı bozukluklarına bağlı hastalık yükü, dünya genelinde gittikçe artmaktadır. Bu artışın iş yeri üzerindeki olumsuz etkileri oldukça önemlidir. Söz konusu etkiler, düşük performans ve üretkenlik ile artan devamsızlık ve iş göremezlik maliyetleri olarak özetlenebilir. Bu nedenle çalışma hayatında örgütsel ruh sağlığı sorunlarının etkin yönetimi oldukça önemli bir konuma gelmiştir. Yetersiz yönetim nedeniyle bahsi geçen sorunlardan muzdarip çalışanlar bulunmaktadır. Mevcut iş yeri sağlık sistemlerinin yeterli potansiyele sahip olmadığı görülmektedir. Bu sorunun çözümü aynı zamanda ülke işletmelerini daha verimli hâle getirme ve ruh hastalığının toplum genelinde ve tüm ekonomi üzerindeki önemli yükünü azaltma potansiyeline sahiptir. Bu araştırmanın temel amacı, bir ruh sağlığı sorunu olan obsesif kompulsif bozukluk'tan muzdarip çalışanların iş yerinde yaşadıkları muhtemel sorunlara etkin ve bilimsel çözümler getirerek bir taraftan örgütsel verimlilik kaybının önlenmesi ve diğer taraftan da çalışanın çektiği acı ve sıkıntıların mümkün olduğunca hafifletilmesidir.
Azime Merve Beyaz, Ceren Tetik, Cevahir Nur Baydere, Ece Şiren, Esin Alkan, Esmanur Yıldırım, Ezgi Zeynep Dalkürek, Hilal Dura, Mehmet Ali Erkuş, Melisa Akay, Mihriban Şamlıoğlu Erdem, Nehir Şay, Ozan Hiçyılmaz, Sude Öztürk, Şehadet Sena Alaca, Ümit Deniz İlhan, Yeşim Vulkani, Yiğit Kaan Gür Çalışma hayatında insan davranışlarını anlamak ve yönetmek gerek bireylerin gerekse işletmelerin başarısı için kritik bir rol oynar. Bu nedenle çalışma psikolojisinde güncel yaklaşımlar üzerine odaklandığımız kitabımızda; akışta olmak, iş ve yaşam dengesi, yeşil insan kaynakları yönetimi, dijital liderlik, stratejik hizalama, çalışan deneyimi, çalışma ortamı tasarımı, psikolojik iyi oluş, iş talepleri ve iş kaynakları gibi geniş yelpazede önemli konuları detaylı bir şekilde inceledik ve deneyimlerimizi tartıştık. Bu bilgi ve deneyimleri bir kitapta toplamak hem bizim için değerli bir öğrenme süreci hem de gelecekteki öğrenciler ve profesyoneller için bir rehber olma amacı taşıyordu. Dolayısıyla her bir konu sadece teorik bilgilerle sınırlı kalmayıp gerçek hayattan örnekler ve araştırma sonuçlarıyla zenginleştirildi. Böylece okuyucularımızın hem teorik hem de pratik bilgiye sahip olmalarını hedefledik.
Nevzat GÜLDİKEN Emek ve iş kavramlarının ilk defa tarih sahnesine çıkmasıyla günümüze kadar olan süre boyunca, bu kavramlara yönelik farklı düşünceler geliştirilmiştir. İlkel dönemlerde çalışma kavramının karşılığı, hayatı minimum düzeyde idame ettirmeye yetecek kadar iş yapma olarak belirlenirken, modern zamanlarda bu karşılık artık yeterli olmamaktadır. İnsanoğlunun üretimi keşfetmesi ve bu keşifle birlikte ücret kavramının da ortaya çıkmasıyla, çalışmaya karşı olan tutum da değişmiştir.
Çalışma ve çalıştırılma kavramlarına sosyolojik bir pencereden bakmaya çalışılan bu kitapta, bu kavramlara ilişkin çeşitli sosyologların görüşleri ve toplumların yaşayış tarzları, değer ve yargılarına göre kavramların nasıl şekillendiği okuyucuya iletilmeye çalışılmıştır.
Ali Tanış Günümüzde işgörenlerin günlük yaşamlarının büyük bir bölümü iş ortamında geçmektedir. Sağlıklı ve güvenlikli çalışma ortamı, işgörenlerin motivasyonunu yükseltmekte ve işlerinden tatmin olmalarını sağlamaktadır.
İş yaşamı tekdüze parametrelerden ziyade çok boyutlu kriterlere göre dizayn edilmektedir. Ulusal ve uluslararası piyasalarda çok kültürlü örgütlerin oranı gittikçe artmakta ve işgörenler, farklı kültür ve anlayıştaki iş arkadaşları ile aynı örgüt iklimini paylaşmaktadırlar.
Örgütlerde farklılıkların yönetimi, işgörenlerin fiziksel/psikolojik özellikleri ile etnik/kültürel farklılıklarının dikkate alınmasını vurgulamakta ve onların işe/örgüte karşı tutum ve davranışlarının organize edilmesini ifade etmektedir.
İş yaşamında açık iletişim kanallarının oluşturulması, adil yönetim ve detaylandırılmış rol gerekleri çatışmayı azaltmakta, örgütsel uyuma katkı sağlamakta ve verimliliği arttırmaktadır.
Mehmet Gök Demokratik toplumların en etkin sivil toplum kuruluşlarından olan sendikalar; içtimaî siyasetle ilgili hemen her konu ile ilgilenen, bir başka ifade ile üyelerinin ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için ilgili bütün konularda çalışma ve mücadele veren kuruluşlardır. Sosyoekonomik hayatın her alanında var olmaları, çalışanlar ve yakınları ile birlikte toplumun önemli bir çoğunluğunu oluşturmaları nedeniyle de hemen hemen her dönemde siyasetin ve gündemin önemli aktörlerinden olmuşlardır. Bu etkinlik ve güçleri nedeniyle faaliyetleri ve statüleri gerek ulusal ve gerekse de uluslararası mevzuatta düzenlenerek bir takım güvence ve sınırlamalara tabi tutulmuştur.
Türkiye'de Batı tipi bir sendikal süreç yaşanmamasına, bir başka ifade ile hızla gelişen sanayileşmeyle birlikte sanayi kuruluşlarının çevresinde gelişen gayriinsani yaşam koşulları ve kapitalizmin acımasız yüzüyle mücadele şeklinde ortaya çıkmamasına rağmen, sendikal kurum ve geleneğin Batı tipi sendikacılıkla benzeştiğini söyleyebiliriz.
Sendikalar, toplumdaki etkinlikleri nedeniyle her dönemde siyasi partilerin oy deposu olarak gördükleri, gerek seçim öncesi ve seçim sürecinde desteklerini almaya çalıştıkları en önemli kesimlerden olmuşlardır. Bu nedenle hemen hemen her seçim döneminde sendika ve konfederasyonların liderlerinin bazılarının siyasete ve farklı partilerin listelerinde başarılı olarak TBMM'ye girdiklerini görüyoruz. Bunlar arasında Yasin Hatiboğlu, Necati Çelik, Bayram Meral, Salim Uslu, Rıdvan Budak, Hüseyin Tanrıverdi ve Ağah Kafkas'ı örnek olarak verebiliriz.
Bu kitapta, demokratik bir devlet olan ülkemizde sendika siyaset ilişkisi; kavramsal, tarihsel, siyasal ve hükümet programları ekseninde işçi sendikacılığı ile sınırlı olarak incelenmeye çalışılmıştır.
Asena Boztaş, Aydın Bağdat, Aydın Yılmazer, Aykut Yılmaz, Ayten Yılmaz Yalçıner, Dilşad Türkmenoğlu Köse, Emine Balcı, Furkan Akdemir, Hale Biricikoğlu, Hatice Gül Önder, Hatice Sarıaltın, İsmail Ermağan, İsmail Koç, Mustafa Yılmaz, Nermin Ceren Türkmen, Selma Kılıç Kırılmaz, Semih Erdoğdu, Serpil Çiğdem, Tarık Yolcu, Yunus Turhan, Yusuf Arslan Amerikalı düşünür Warren G. Bennis, 1991 yılında, geleceğin fabrikasını şöyle tarif etmektedir:
“Geleceğin fabrikasında yalnızca iki adet canlı olacaktır: Bunlar bir köpek ve bir insandır. Geleceğin fabrikasında insanın görevi, fabrikadaki köpeği beslemektir. Köpeğin görevi ise insanın fabrikadaki makinelere yaklaşmasını engellemektir.”
Gelecekte robotların, akıllı fabrikaların vazgeçilmez çalışanları olacağı düşünülmektedir. Bugün kesin olan şu ki robot ve insan etkileşimli bir geleceğin ütopik mi dispotik mi olacağını görmek için çok beklemeyeceğiz. Zira dünya hızla değişmekte, dijitalleşme, insanın olduğu her yere daha fazla sirayet etmektedir. Ekonomiler, endüstriler, fabrikalar, üretim biçimleri değişmektedir. Yeni iş modelleri, çalışma biçimleri ve işgücü profilleri ortaya çıkmaktadır. Kamu ve özel sektörlerden akademi ve sivil topluma kadar tüm alanlarda değişim yaşanmaktadır. Kurumlar, anlayışlar, yaklaşımlar ve tabii ki özünde insan değişmekte, yeni tüketim biçimleri ve yaşam kodları ortaya çıkmaktadır. Bu değişimin itici gücü, birçoklarının dünya üzerinde ilk sanayi devriminin getirdiği değişimden daha güçlü bir etkisinin olmasını öngördüğü Dördüncü Sanayi Devrimi veya Endüstri 4.0'dır.
Endüstri 4.0; siber-fiziksel sistemler, nesnelerin interneti, bulut bilişim, yapay zekâ ve akıllı fabrikanın oluşturulması dâhil olmak üzere üretim teknolojilerindeki otomasyon ve veri alışverişi araçlarını temsil etmektedir. Siber-fiziksel sistemlere odaklanarak sanal ve fiziksel dünya arasında bir köprü kurmakta, makinelerin “gerçek” dünyası ile internetin “sanal” dünyası arasındaki sınırı giderek bulanıklaştırmaktadır. Endüstri 4.0'ı daha insancıl bir yaklaşımla dengeleyen Toplum 5.0 ise “Süper Akıllı Toplum” inşası niyetiyle şekillendirilen yeni bir toplumsal düzeni tanımlamaktadır. Zira Endüstri 4.0 uygulamalarının başarılı bir biçimde gerçekleşebilmesi için dijital dönüşümün toplumsal dönüşüm boyutunu yönetecek yaratıcı ve nitelikli topluma gereksinim duyulmaktadır.
Bu kitap, bir yandan Endüstri 4.0 ve Toplum 5.0 ile ilgili kavramsal bir çerçeve sunarken öte yandan bu iki yaklaşımın çeşitli alanlardaki etkilerini birçok farklı disiplinlerden meslektaşlarımızın bakış açısı ile ele almıştır. Endüstri 4.0 ve Toplum 5.0'ın etkilerinin eğitimden ticarete, ekonomiden turizme, güvenlikten yönetim sistemlerine kadar çok geniş bir yelpazede incelendiği eser, akademisyenlere, öğrencilere ve bu konulara ilgi duyan herkese kaynak oluşturmasının yanı sıra çeşitli sektörlerdeki uygulayıcılara da yön gösterici olmayı hedeflemektedir.
İbrahim Ethem Özgüven Psikoloji, insan davranışlarını inceleyen bir bilimdir. Endüstri psikolojisi, psikolojinin iş ortamına uygulanmasını ve çalışan kişilerin, iş veriminin, işe olan uyumunun ve iş doyumunun maksimum düzeye ulaştırılmasını amaçlar. 20. yüzyılın sonlarında, endüstride olan hızlı gelişim ve değişmeler, yeni teknolojiler ve artan rekabet koşulları, üretim ve yönetim biçiminde yenilikleri de beraberinde getirmiştir. Bu durum, çalışan insanların ve örgütlerin değişime ayak uydurmalarını ve yeniden yapılanmalarını zorunlu kılmış, insan kaynaklarının önemini, sosyal ve davranış bilimlerine olan gereksinimleri de artmıştır. Günümüzde endüstri psikolojisi, psikolojinin en çok rağbet gören alt dallarından biri durumuna gelmiştir.
Çalışma ve iş ortamındaki örgüt ve insan kaynaklarına ilişkin davranışları hem teorik hem de pratik boyutları ile inceleyen Endüstri Psikolojisi, Amerika’da 20. yüzyılın ikinci yarısında, üniversitelerin psikoloji ve işletme programlarında bir ders, sonra lisans ve daha sonra da lisans üstü uzmanlık ve doktora programları şeklinde bir gelişim göstermiştir. Endüstri psikolojisi de ülkemizde benzer bir gelişim izlemektedir.
Nursel Telman, Fatma Çam Kahraman, Duygu İrem Çam Bu kitap, özellikle İnsan Kaynaklarında görev yapan psikologların eleman seçimleri için “uygun yere uygun adam” prensibini esas alarak, bu seçimlerde kullanılacak gerekli psikoteknik test uygulamalarındaki “zihinsel ve bedensel becerileri”nin nasıl kullanılacağı konusunda bilgiler içermektedir.
Endüstri ve örgüt alanında “doğru yere doğru adam” seçilmesi hem çalışanın uygun becerileri sayesinde işin gereği gibi yapılmasını sağladığından hem de zihinsel ve bedensel becerileri ile uyumlu olması nedeniyle çalışana iş memnuniyeti getirdiğinden dolayı bir nevî “koruyucu hekimlik” içerdiğinin altını önemle çizmek gerekir.
Türkiye’de endüstri psikolojisini çok fazla bilmeyen olduğu gibi bir o kadar da psikoteknik kullanımını ve insana getirdiği koruyucu özellikleri bilmeyen vardır.
Türkiye ekonomisinin gelişmesinin iş hayatını yürüten yöneticilerin elinde olduğu dikkate alındığında, bu kitabın bütün yöneticilerimiz tarafından okunması ve bellenmesi gerektiği düşünülmekte ve önerilmektedir.
Nursel Telman - Ülfet Uzunkoca Türkiye alan yazında ilk ve tek örnek olarak yayın hayatına geçen ilk ölçek kitabının (Endüstri Örgüt Psikolojisi Alanında Kullanılan Ölçekler El Kitabı) ardından, bilim dünyasının iş ve yönetim dünyasını hızlı bir şekilde şekillendirmesi, paralelinde akademisyenlerin de değişen gereksinimleri göz önünde bulundurarak yeni ölçek geliştirme ve uyarlamaları sonucu, serinin ikinci kitabı Endüstri ve Örgüt Psikolojisi ve İlişkili Alanlarda Kullanılan Ölçekler Başvuru Kitabı oluşturulmuştur.
İlk seride olduğu gibi kitap; alanla ilgili yeni ölçekler, E/Ö Psikolojisi, Örgütsel Davranış, Davranış Bilimleri, Yönetim ve Organizasyon ve ilgili diğer dallarda yüksek lisans, doktora ve ileri düzey akademik çalışmalar yapanların ihtiyacını duyacağı ölçek bilgilerini, orijinal kaynakları ile birlikte, Türkiye’de gerçekleştirilen geçerlilik ve güvenilirlik çalışmalarını içermektedir.
İlk kitaptan farklı olarak ölçeklerin tamamı, yazarların Endüstri ve Örgüt Psikolojisi kullanımına ilişkin görüşleriyle birlikte verilmiştir. Böylece alanla ilgili çalışan araştırmacı ve akademisyenlerin yanında, ölçeklerin, Endüstri ve Örgüt Psikolojisi alanında; sahada, yani bilfiil işletme ortamında, ilgili insan kaynakları profesyonelleri ve konusunda uzman kişiler tarafından da kullanılabilir olması sağlanmıştır.
Duysal Aşkun Çelik, Nursel Telman Endüstri/Örgüt Psikolojisi Alanında Kullanılan Ölçekler El Kitabı, psikolojinin günümüzde popülaritesi oldukça yükselen alt dallarından biri olan “Endüstri/Örgüt Psikolojisi Ölçekleri”ni içeren bir başvuru kaynağı olarak Türkiye alanyazınında ilk ve tek örnek olarak yayın hayatına geçmiş ve 2. basımına ulaşmıştır.
Özellikle alandaki araştırmacıların ihtiyaçlarına cevap verebilmek için kaleme alınan bu kitap; Endüstri/Örgüt Psikolojisi, Örgütsel Davranış, Davranış Bilimleri, Yönetim Organizasyon ve ilgili diğer dallarda yüksek lisans, doktora ve ileri düzey akademik çalışmalar yapan meslektaşlarımızın ihtiyaç duyabileceği, alana ait önemli ve temel kavramları ölçen ölçek bilgileri, orijinal kaynakları ile birlikte Türkiye'de gerçekleştirilen geçerlilik ve güvenilirlik çalışmalarını içermektedir.
Kitaptaki ölçek bilgileri, her bir kavrama ait kuramsal bir giriş yapıldıktan sonra verilmekte, dolayısıyla tez yazma aşamasına geçmekte olan öğrenciler ya da araştırma konusu arayan akademisyenler için yararlı bir başvuru kaynağı olma özelliği taşımaktadır.
Kitabın ana bölümleri; Endüstri/Örgüt Psikolojisi Alanı, İş Yaşamında Birey, İş Yaşamında Birey ve İş, İş Yaşamında Birey ve Örgüt ve son olarak da İş Yaşamında Birey ve Lider olarak sıralanmaktadır. Söz konusu bölümler, ilgili ana başlıklara duyulan akademik ilgi doğrultusunda öğrenci ve akademisyenlere yararlı bir kılavuz olması amacıyla oluşturulmuştur.
Hüsniye Canbay Tatar, İsmail Kitapcı, İsmail Öz, Mevlüt Yılmaz, Musa Yavuz Alptekin, Neriman Açıkalın, Ömer Aytaç, Taner Tatar, Uğur Çağlak, Uğur Dolgun, Veysel Bozkurt, Yavuz Odabaşı, Yonca Altındal Bu kitap, iktisadi gelişmelere toplumbilimi perspektifiyle bakmak isteyen araştırmacı ve akademisyenlerin yazım faaliyetlerine destek olmak ve aynı zamanda ilgili öğrencilerin konuyu öğrenme ihtiyaçlarını karşılamak üzere hazırlanmıştır. Bu anlamda daha önceki sınırlı sayıdaki İktisat Sosyolojisi
ders kitabının kapsamına ilave olarak bu kitapta kapitalizm, girişimcilik ve
az gelişmişliğin sebepleri konusu kitabın gündemine ilave edilmiştir.
Kitabın bölüm başlıkları şöyle sıralanmıştır:
1) İKTİSAT VE TOPLUM
2) İKTİSAT SOSYOLOJİSİNİN DOĞUŞU: İLK DÜŞÜNÜRLER, TEORİSYENLER VE TEMEL KAVRAMLAR
3) KARL MARX'TA VE MARKSİZMDE İKTİSAT VE TOPLUM
4) İKTİSAT, DİN VE TOPLUM İLİŞKİSİ: MAX WEBER VE WERNER SOMBART
5) KAPİTALİZM VE TOPLUM
6) GELİŞMENİN VE AZ GELİŞMİŞLİĞİN TOPLUMSAL VE KÜLTÜREL ANALİZİ
7) ÇALIŞMANIN TARİHİ, EVRİMİ VE ÇALIŞMA KÜLTÜRÜ
8) KÜLTÜR VE GİRİŞİMCİLİK
9) TÜKETİM İDEOLOJİSİ VE TÜKETİM TOPLUMU
10) MODERN TÜKETİM KÜLTÜRÜNDEN POSTMODERN TÜKETİM KÜLTÜRÜNE TÜRK TÜKETİM KÜLTÜRÜ
11) BİLGİ TOPLUMUNDA İKTİSADİ FAALİYET VE KÜLTÜR
Bediha Şahin İmalat sanayisinde çalışan kadın işçilerin kültürel-sosyal sermayesi üzerine yapılan çalışmalar Türkiye'de son derece sınırlıdır. Öte yandan sanayileşme süreciyle birlikte aktif çalışma yaşamında yer alan kadınlar son yıllarda özellikle imalat sanayisinde çalışma yaşamına daha fazla katılmaları ve bu alanda koşullar ve uygulamalar açısından onların dezavantajlı konumlarının pekiştirilmesine yol açmaktadır. Ancak kadınların imalat sanayisinde çalışmayı seçmek zorunda kalmalarında ekonomik koşulların oldukça önemli bir etken olduğu görülmektedir. Dolayısıyla kadın işçilerin sahip oldukları sosyal sınıfın yaşam standartlarını içeren zorluklar, çalışma hayatlarının yaşam standartları üzerinde nasıl bir etkiye yol açtığı hakkında oldukça önemli ipuçları sunmaktadır. Kadın işçilerin düşük yaşam standartları imalat sanayisinde çalışmalarının ardında yatan temel etkenlerden biri olduğunu söylemek olanaklıdır. Kadın işçilerin kültürel sermaye ve habitus aracılığıyla da sınıfsal yapıları belirlenebilirken aynı zamanda imalat sanayiinde çalışan kadınların kültürel ve sosyal sermayelerinin de benzerlik taşıdığını ifade etmek mümkündür. Kadın işçilerin kendilerinin ve ailelerinin Bourdieu'nun kültürel sermaye tanımına göre düşük olması ve bunun yeniden üretilmesi sürecinde de sosyal sermayelerinin düşük olmasına neden olurken bu durumun daha sonraki kuşağın insan sermayesini doğrudan etkilediği de görülmektedir.

Şevki Özgener Son yıllarda yönetime katılımın önem kazanması, toplumda imaj yaratma kaygısı ve hükümetlerin sosyal sorunlara dönük çıkardıkları yasal düzenlemeler, işletmeleri ekonomik faaliyetlerin sosyal sonuçlarını da düşünmeye zorlamıştır. Bu bağlamda tüm paydaşların hak ve sorumluluklarının gözetildiği ahlaki bir toplumun temel taşları; iş ahlakının araştırılması ve geliştirilmesiyle elde edilen bilgileri yayma, çevreyi dikkate alan sosyal sorumluluk anlayışını benimseme, yönetim kültürlerinin ahlaki temellerini güçlendirme ve iş ahlakı eğitimini bir norm olarak kabul eden iş yapma anlayışıdır. Dolayısıyla işletmelerde iş ahlakının kurumsallaşması, bilimsel çalışmaların desteklenmesi, iş dünyası ile akademik çevreler arasında diyalog ve iş birliği ortamının oluşturulması önem kazanmaktadır. Bu diyalog ve iş birliğinin sağlanması düşüncesinden hareketle hazırlanmış olan “İş Ahlakının Temelleri: Yönetsel Bir Yaklaşım” isimli çalışmada ahlak feslsefesi, iş ahlakı, işletmelerde ahlak yönetimi, değer yönetimi, kurumsallaşma, sosyal sorumluluk ve farklılıkların yönetimi konuları ele alınmaktadır.
Aşkın Keser, Selver Yıldız Bağdoğan Bu kitapta, bireyin yaşadığı iş stresi tüm yönleriyle ele alınmaya çalışılmıştır. İş stresi kaynakları, geleneksel ve güncel iş stresi kaynakları şeklinde açıklanmıştır. Bu ayrım, çalışmamızı diğer çalışmalardan ayıran önemli bir özelliktir. Evden çalışmanın sebep olduğu stres faktörleri, iş stresinin birey ve örgüt üzerindeki etkileri ve mücadele biçimleri de anlatılmaya çalışılmıştır. Kitap aynı zamanda iş yaşamındaki strese yönelik farkındalık oluşturma hedefini gütmektedir. Kitapta yer alan öneriler, bireylerin farklılıkları da göz önünde bulundurularak çeşitlendirilmeye çalışılmıştır.
“Stresle yaşamak gerek.” gerçeğinden yola çıkarak kitabın okuyuculara katkı sağlaması dileğimizle...
Zeynep Oktuğ İş yaşamı herkes için farklı anlamlar barındırsa da çalışanların birçoğu iş yerindeki stresli ortamdan, zorlayıcı koşullardan söz eder. İşin birey tarafından nasıl algılandığı çeşitli etkenlere bağlıdır. Yaş, kıdem, deneyim gibi unsurların yanı sıra bireysel özellikler de önemli roller üstlenir. İşe yüklenen anlam yıllar içinde değişse de iş yaşamının yıpratıcı yanlarıyla hiç karşılaşmamak pek mümkün görünmemektedir.
Bireyin yaşam olaylarını algılayış biçimi, düşünce ve duygularının ne yönde gelişeceğinin en önemli belirleyicisidir. İş yaşamının bazen stresli bazen de keyifli olarak algılanması son derece doğaldır. Stresli ya da keyifli olarak algılanmasını sağlayan unsurlar üzerinde çalışmak ise bireyin bakış açısının hangi koşullarda değişiklik gösterebileceğine ışık tutar. Zorlayıcı iş deneyimlerinin, geliştirici deneyimler olarak görülmesi mümkündür. Ancak bireylerin alıştıkları biçimde düşünmeleri otomatik olarak gerçekleşir. Çoğu zaman farkında dahi olmazlar. Bu yüzden düşünce alışkanlıklarını değiştirmek zordur.
Mizah, alışılagelmiş düşünme biçimlerini sorgulamak ve bireyin iyi oluşuna olumsuz yansıyanları değiştirmek için önemli bir kaynaktır. Mizahi bakış açısını yaşamın her anında ve her alanında sürdürmek mümkün olmaz. Ancak mizah, iş yeri gibi zorlayıcı koşulların var olabileceği ortamlarda, bireyin iyi oluşunu koruyucu ve geliştirici bir unsur olarak işlev gösterebilir. Bu kitap, mizahın çalışma yaşamında hangi koşullarda ve ne şekilde etkili olabileceğinin belirlenmesine katkı sağlamayı hedeflemekte, aynı zamanda mizahın çalışan tutumlarıyla ve örgütsel sonuçlarla ilişkisini ortaya koyarak, yapıcı yönde kullanıldığı takdirde iş yerinde verimliliği artıran bir unsur olabileceğinin altını çizmektedir.
Ahmet Erkuş, Ebru Günlü Küçükaltan, Engin Deniz Eriş, Hakkı Okan Yeloğlu, Hande Sinem Ergun, Olcay Bige Aşkun, Pınar Süral Özer Bu kitap, her insanın yaşamının en az bir döneminde bir şekilde deneyimlediği, ne olduğunu bildiği ancak tanımlamakta güçlük çektiği, bugün bireysel bir sorun olmanın ötesine geçerek toplumsal boyutta bir soruna dönüşmüş yalnızlık olgusuna odaklanıyor.
İnsanlık tarihi boyunca felsefeden sanata izlerini sürebileceğimiz, pek çok farklı disiplinden araştırmalara konu olan ve son dönemde özellikle örgütsel davranış alanında da artan oranda ilgi gören yalnızlığın örgütlü ortamda farklı görünümlerini çok yönlü tartışmaya duyulan gereksinim bu kitabın yazarlarını bir araya getiren itici güçtür.
Amaç, yalnızlığa bugüne kadar üzerinde odaklanılmamış farklı pencerelerden bakarak iş yerinde yalnızlık olgusuna ilişkin alan yazındaki boşlukların doldurulması için güçlü bir zemin yaratabilmek olduğu kadar iş yaşamında konumu ne olursa olsun yalnızlık deneyimleyenlere bu deneyimde yalnız olmadıklarını anımsatarak yaşadıkları sıkıntıyı bir nebze olsun hafifletebilmektir.
Kitabın, alandaki bilim insanlarına yeni araştırmalar için taze bakış açıları kazandırmanın ötesinde iş dünyasının önemli açmazlarından biri olan yalnızlığa bireysel ve kurumsal düzeyde iyileştirici etkiler yaratmaya katkı vermesi beklenmektedir.
Bu doğrultuda alanında uzman yedi akademisyen kaleme aldıkları her biri birbirinden bağımsız ancak birbirini bütünleyen bölümlerden oluşan eser ile okuyucularının yalnızlıklarına dokunarak, onları iş yaşamındaki deneyimleri üzerine düşünmeye davet ediyor ve iş yerinde yalnızlığı öncelikli gördükleri boyutlarda tartışmaya açıyor.
Donna Yena Kariyer yönetimi becerilerinizi geliştirmeyi hedefleyen bu kitap, gizil güçlerinizi ortaya çıkarmanızı, kendi potansiyelinizi ortaya koymanızı ve onlarca öz geçmiş arasında sizin öz geçmişinizin öne çıkmasını sağlayacak ipuçlarını içermektedir. Bu kitapta yer alan alıştırmalar, kariyer hedeflerinizi gözden geçirerek yeni kariyer hedefleri belirlemenize de yardımcı olacaktır.
A. Selami Sargut, Cem Şafak Çukur, Deniz Börü, Deniz N. Şahin, Doruk Uysal Irak, Ebru Günlü, H. Canan Sümer, Ömer Aytaç, Ramazan Erdem, Tuncer Asunakutlu, Zehra Şahin, Zeynep Aycan Eser örgüt ve yönetim alanında yaygın olan kuramsal altyapıyı ve pratik çalışma alanlarını kültürel bakış açısıyla sunmaktadır. Kültürün kendine özgü dokusunun yansımaları tüm çalışmalarda olduğu gibi yönetsel ve örgütsel çalışmalar alanında da kendini göstermektedir. İşletme, psikoloji, sosyoloji gibi farklı alanlardan akademisyenlerin ortak çalışması sonucu ortaya çıkan kitap disiplinler arası bir eser olma özelliği taşımaktadır. Her biri kendi alanında uzman ve kültürel özgünlüğe hâkim akademisyenlerin ortak çalışması eser uzun zaman alan emekler sonunda okuyucusuyla buluşmuştur.
Donald L. Anderson ÖRGÜT GELİŞTİRME

Örgüt Geliştirme kişisel, takım ve örgüt düzeyindeki değişimleri yönlendirme konusunda öğrencilerin, yöneticilerin, değişim uzmanlarının ve uygulayıcıların ilgisine sunulmuş rehber bir kitaptır. Donald L. Anderson, klasik örgüt geliştirme teknikleri ile günümüze uygun ve farklı örgüt kademelerinde uygulanabilecek müdahaleleri anlatırken örgüt geliştirme etiği ile ilgili tartışmalara da yer vermektedir. Temel içeriği ve süreçleri izleyen bölümlerin sonundaki vaka incelemeleri ve örnek olay çalışmaları da öğrencilerin öğrendiklerini uygulamaya aktarabilmelerine yardımcı olmaktadır. Küreselleşmenin arttığı, teknolojilerin hızla değiştiği, ekonomik baskıların ve çalışanların beklentilerinin arttığı günümüzün rekabetçi çevrelerinde bu kitap, yararlı bir araç olacaktır.

Kitabın Temel Özellikleri
• Örgüt geliştirme sürecinin her aşaması detaylı şekilde açıklanmaktadır: giriş, sözleşme/kontrat, veri toplama, teşhis ve geri bildirim, müdahaleler ve değerlendirme.
• Hem geleneksel örgüt geliştirme uygulamaları hem de değişime uyumlu yeni stratejilerin uygulanabilmesi için teori, araştırmalar ve danışmanlık teknikleri açıklanmaktadır.
• Özel işletmeler, kamu kurumları, eğitim ve sağlık örgütleri gibi çalışma ortamlarında örgüt geliştirme uygulamalarının yararları gösterilmektedir.
• En iyi örgüt geliştirme pratiklerinin (kişisel, takım ve örgüt düzeyinde müdahalelerle) gerçek dünyada uygulanmasına ilişkin yönlendirmeler yapılmaktadır.
• Örnek olay incelemeleri ve vaka çalışmaları aracılığıyla öğrencilerin örgüt geliştirme kavramlarını analiz etmeleri, uygulamaları ve tartışmaları sağlanmaktadır.
• Konularla ilgili daha fazla bilgi sahibi olmak isteyen okuyucular için ek okuma önerileri sunulmaktadır.

Örgüt Geliştirme: Örgütsel Değişime Yön Veren Süreç kitabı işletme ve yönetim alanında; örgüt geliştirme, örgütsel değişim, liderlik ve örgütsel değişim gibi derslerde kullanılabilir.
Halit Keskin, Ali Ekber Akgün, İpek Koçoğlu Örgüt Teorisi kitabı, örgüt teorisi disiplinini okuyucuya tanıtmak, bu alandaki farklı bakış açılarını, konuları ve teorileri aktarmak ve bunları değerlendirebilecek bir altyapı oluşturmak amacıyla yazılmıştır. Kitapta, sosyal bilimlerde pozitivist yaklaşımla birlikte ortaya çıkan modernizmin örgüt teorisine ışık tuttuğu 19. yy.dan itibaren örgüt teorisinde postmodernist yaklaşımın hâkim olduğu 21. yy.a kadar örgüt teorisinin nasıl gelişim gösterdiğinin, örgüt teorisinin farklı zamanlarda hangi yaklaşımların hâkimiyeti altına girdiğinin, yaklaşımlar arası çatışmaların örgüt teorisine nasıl yansıdığının ve örgütleri anlama konusunda ne gibi zorluklar oluşturduğunun sistemli bir şekilde okuyucuya aktarılması amaçlanmıştır. Kitap, örgüt teorisinin nasıl ortaya çıktığını ve geliştiğini tarihsel bir bakış açısıyla açıklarken aynı zamanda toplumsal değişimin diğer bilim alanlarındaki gelişmelerle nasıl örtüştüğünü ve kronolojik olduğu kadar felsefi gelişimini de aydınlatmayı hedefler.
Örgüt teorisinin etkin bir biçimde öğrenilmesi için öncelikle alanın çeşitliliği ve karmaşık doğası kabul edilmelidir. Örgüt teorisini tek bir bakış açısına indirgemeye çalışmak yerine birçok paradigmanın farklı bakışları çerçevesinde incelemek ve zenginleştirmek gerekmektedir. Bu kitapta, örgüt teorisinin karmaşıklığı ve yönetim uygulamalarıyla olduğu kadar sosyal hayatla bağlantısı, birçok kitaptaki eş biçimli yaklaşımların bu alana getirdiği uyumlu ve tamamlayıcı açıklamaların ötesinde farklı yaklaşımların eleştirel ve farklılık yaratan değerlendirmeleri ile ortaya konmuştur. Örgüt teorisinde kalıpları yıkmak, tek bir paradigma esasına dayalı analizin önüne geçmek, tartışmaya ve eleştiriye açık, dönüşsel düşünceye uygun bir zemin hazırlamak ve paradigmalar üstü bir anlayışı cesaretlendirmek hedeflenmiştir. Nihai olarak, okuyucunun örgütü farklı bakış açıları çerçevesinde anlayabilmesi, eleştirel düşünebilmesi, örgüt teorisini mevcut düşünce kalıplarının ötesine taşıyabilmesi ve zenginleştirici teorik diyaloglar geliştirebilmesi beklenmektedir.
İdil Tamer Yönetim yazınında hazırlanan editörlü kitapların büyük bölümü, bir kavram etrafında çeşitli ilişkili konuların incelenmesi biçiminde yayımlanagelmiştir. Ortaya çıkan çalışmanın bütünlüğü açısından bir avantaj olarak görünen bu durum, başka bir açıdan da ele alınan konuların çeşitliliğini sınırlayan bir sonuç doğurabilmektedir.
Temelde işletme bilim dalının örgütsel davranış, insan kaynakları ve yönetim organizasyon ana bilim dallarını kapsayan bu derlemenin geniş bir yelpazede farklı konuları ele alması itibarıyla gerek akademisyenler ve işletme öğrencileri gerekse yönetim bilimine ilgi duyan okurlara faydalı olması dileğiyle…
Ahmet Erkasap, Beliz Ülgen, Çağrı Acarol, Emel Güler Yılmaz, Esra Atilla Bal, Gözde Yılmaz, Hatice Toruntay, Mehmet Sağlam, Murat Yolsal, Nurgül Keleş Tayşir, Türker Tuğsal Çağdaş yönetim yaklaşımlarını takip eden, uygulayan tüm örgütlerde; en değerli varlık olarak gösterilen insanın bilgisi, yetenekleri ve tecrübesinin yanı sıra duygularının da dikkate alınması ve bu duyguların doğru algılanıp yönetilmesi, örgütlerin varlıklarını başarıyla sürdürmelerinde son derece etkilidir.
“Örgüt Yönetiminde Duygular” kitabında, hem iş hayatına hem de akademik hayata katkı sağlamak ve duygular konusunda farkındalık yaratabilmek amaçlarıyla yönetim sürecinde ortaya çıkabilecek duygulara ilişkin bilgiler, okuyucularla paylaşılmaktadır.
Nihat Aytürk Bu kitabın amacı, işletmelerde ve kamu kurumlarında görev alacak olan yükseköğrenim öğrencilerini yönetim pozisyonlarına en iyi şekilde hazırlamak; bu örgütlerde çalışan yöneticilerin ve yönetici adaylarının bilgi ve becerilerini geliştirerek başarılı olmalarını sağlamaktır.
Kitapta yer alan aşağıdaki konular yönetim bilimi ve kamu yönetimi uzmanı olan yazarın, Türkiye'de ve Fransa'da 15 yıllık yöneticilik ve yönetim danışmanlığı görevleri; akademik kurumlarda yönetim alanında 20 yıllık öğretim görevliliği bilgi ve birikimi sonucunda, üniversitelerde okutulan Örgütsel Davranış ders programına uygun biçimde, bilimsel kaynaklara dayalı olarak hazırlanmış, uygulamaya yönelik örnekler ve örnek olaylarla açıklanmıştır.
• Örgütsel Davranışa Giriş
• Örgütlerde Birey ve Grup Davranışları
• Örgütsel Davranışta İnsan İlişkileri ve Davranış Biçimleri
• Örgütsel Yönetim ve Liderlik
• Örgütsel Protokol ve İtibar Yönetimi
• Örgütsel Güç Yönetimi ve Politika
• Örgütsel Ekip Çalışması ve Ekip Yönetimi
• Örgütsel Sorun Çözme ve Karar Verme
• Örgütsel Zaman Yönetimi
• Örgütsel Kültür ve Örgüt İklimi
• Örgütsel Etik
• Örgütsel Motivasyon
• Örgütsel İletişim
• Örgütsel Çatışma
• Örgütsel Değişme ve Örgüt Geliştirme
• Örgütsel Mobing (Psikolojik Taciz)
• Örgütsel Stres ve Stres Yönetimi
• Örgütsel Davranışta Çağdaş Yaklaşımlar
• Örgütlerde İş Başvurusu ve Başarılı İş Görüşmesi
Hanifi Demir Sağlık sektörü, kuşkusuz insan sağlığına dayalı hayati bir öneme sahip hizmet sektörüdür.
Sağlık hizmetlerinin sahip olduğu bu önem, hızlı bir değişim yaşamaktadır. Bu değişime ayak uydurabilmek için organizasyonun sahip olduğu kültürün etkisi her geçen gün artmaktadır. Diğer hizmet sektörlerinde olduğu gibi sağlık hizmeti sunumunda da aktif rol çoğunlukla çalışanlar üzerindedir. Çalışanların sahip olduğu ve devam ettirdiği kültür algısı aynı zamanda organizasyonlarına bağlılık ve performanslarını da etkilemektedir. Bu yönüyle gerek yönetim kademesinde görevli bulunanlar gerekse de yönetim alanında çalışma yapan akademisyenler, öğrenciler ve yönetim alanında bulunan yönetici adayları için organizasyon kültürünü anlama, bağlılık ve performans kavramlarına yoğunlaşma ve bu kavramlar arasındaki ilişkiyi daha net görebilmek adına bu kitap, yol gösterici bir özellik taşımaktadır.
İlknur Özalp Türetgen İş stresi, Örgütsel Psikolojinin temel konularından biri olmakla birlikte, bu alandaki araştırmaların bir kısmına dair pek çok eleştiri yöneltilmiştir. Söz konusu eleştirilerden biri de iş stresinin ölçümüne yönelik­tir; mevcut ölçüm araçlarının geçerlikleri, kapsamları ve ölçüm yöntemleri açısından sınırlılığa sahip olduğu vurgulanmıştır. İş Stresi Bataryası, Türkiye’de bu eksiklikleri gidermeyi hedeflemiş bir ölçüm aracıdır ve içinde stres kaynakları, bireysel, durumsal ve zorlanma değişkenlerinin yer aldığı 14 ölçeği barındırmaktadır. Bu kitabın amacı ise bu bataryadaki örgütsel tutum ve algıları ele alan 7 ölçeği tanıtmak ve uygulamacılara yönelik bir el kitabı sunmaktır.
Bu kitapta, bu ölçeklerin tanıtılmasının yanı sıra iş stresi alanındaki temel teorilerle stresin yol açtığı zorlanmalardan ve iş stresi sürecinde rol oynayan örgütsel bazı değişkenlerden söz edilerek alana dair güncel bilgilerin kısa bir derlemesi de yapılmıştır. Ardından İş Stresi Bataryası’nın geliştiril­mesi için yürütülen iki araştırmaya yer verilerek ölçeklerin geliştirilme süreci ve elde edilen psikometrik bulgular özetlenmiştir. Bu araçların araştırmacı ve uygulamacılar tarafından kullanılmasının iş stresi alanındaki araştırmaları zenginleştirmesi ve örgütsel müdahalelerin geliştirilmesi için fayda sağlaması umulmaktadır.
Kenan Çalışkan Katılımcı demokrasinin yerleşmesinde, gelişmesinde halkın yönetime katılması çok önemlidir ve kitlelerin yönetime katılması sadece seçimlerde oy kullanmaktan ibaret olmamalıdır. Sivil toplum örgütleri temsil ettiği kitleler adına siyasi iktidarın kararlarına etki etmeye çalışmakta olup bu vesileyle halk STK'lar aracılığıyla yönetime katılmaktadır.
Sivil toplum kuruluşları içerisinde de sendikalar; yaygın teşkilat ağı, dinamik çalışan kesimi temsil etmesi gibi özellikleriyle öne çıkmaktadır. Türkiye'de katılımcı bir demokrasi anlayışının yerleşebilmesi için siyasal katılım faaliyetlerinin sadece seçim dönemlerinde değil sürekli devam etmesi gerekir. Bu nedenle sendikalara büyük görev düşmektedir.
Peki Türkiye'de sendikalar kendi kitlesinin sınırlarını aşmış mıdır?
Türkiye'de sendikalar toplumsal meselelerle ilgili siyasi iktidarın verdiği kararlara etki edebilmekte midir?
Sendikalar sadece emekçileri mi temsil etmektedir?
Sendikacılık başlı başına bir yönetime katılma çabası mıdır?
Örnek olaylar özelinde genel bir değerlendirme…
Kenan Ören Bir toplumdaki her vatandaşın veya kurumun, kendi çapı ve müktesebatı boyutuna göre yani sahip olduğu tüm özellikleri doğrultusunda birer “sosyal sorumluluk” fonksiyonu vardır ve bunları icra etmekle mükelleftir. Sosyal sorumluluğunu yerine getirmeyen her bir vatandaşın veya kurumun, o toplumun haklarını çiğnemeye namzet olması kaçınılmaz hâle gelmektedir.
Sosyal sorumluluk ve iş ahlakının optimal düzeyde uygulanmadığı toplumlarda anomi sendromu baş gösterir. Yani toplumun gelenek ve görenekleri, toplum kuralları, devletin kanun veya yönetmelikleri behemehâl çiğnenir hatta gasbedilir. Peki, sosyal sorumluluk ve iş ahlakı nedir? İnsanın, karşı taraftan herhangi bir menfaat beklemeden, gönüllü olarak ve kendisini topluma karşı sorumlu hissederek toplumun değer yargılarına, normlarına, gelenek ve göreneklerine, ülkenin kanun ve kurallarına, dinî duygulara ve sair insani değerlerin inceliklerine uygun hareket ederek gönüllü ve iradi faaliyetlerde bulunmasıdır. Bir insanın empati yaparak kendi için arzu etmediği bir şeyi başkasına asla uygulamamaktır. Kişinin böyle bir duyguyla hareket etmesi ve ülkesine, vatanına, ait olduğu topluma, ailesine ve çevresine faydalı bir vatandaş olması, onun insani boyutuyla doğrudan alakalıdır. Bu bağlamda, sorumluluk ve ahlak duygusu olan insanlar veya kurumlar:
• Yaşadığı ülkenin kanun, kural, gelenek ve göreneklerine saygılı olmak ve bunları bizatihi uygulamakla,
• Çevreye saygılı olmak ve empati yaparak insanlara zarar verecek davranışlardan ve çevreyi kirletmek gibi faaliyetlerden çekinmekle,
• Kalkınırken “sürdürülebilir kalkınma” çerçevesinde, çevreyi kirletmeden ve doğal yapıyı bozmadan kalkınmak ve gelecek nesillere iyi bir çevre mirası bırakmakla,
• Kurumsal olarak devlete karşı vergisini ödemek ve istihdam oluşturma sorumluluklarını yerine getirmekle,
• Ahlaki anlamda hareket etmek ve bu bağlamda diğer insanlara rol model olmak ve yaptığı işi en iyi şekilde yapmakla,
• Yaptığı iş ne olursa olsun, insanların menfaatine dokunacak ve faydalı olacak kalitede iş görmekle mükelleftir. Yani iyi bir vatandaş olmanın gerekleri neyse hepsini yapmakla vazifelidir.
Elinizdeki bu eser, bütün bunların nasıl olabileceğini en iyi şekilde anlatma çabasında olan bir çalışmadır.
Aysen Tokol Endüstri ilişkileri sosyal, siyasi ve ekonomik sistemin bir alt sistemi olup belli taraflar, belli çevreler, sistemi bağlayan bir ideoloji ve tarafların işyerindeki davranışlarını yönlendiren kurallar bütününden oluşmaktadır. Taraflar, çevre, ideoloji ve kurallar sistemin temel unsurlarını meydana getirmektedir.
Bu kitapta, Türk endüstri ilişkileri sistemi tarihsel bir süreç içinde sistemi etkileyen faktörler, sistemin tarafları, taraflar arasındaki ilişkiler yönünden ele alınmakta, ayrıntılı bir şekilde incelenmektedir. Temelde Cumhuriyet Öncesi Dönem ve Cumhuriyet Dönemi olarak iki ana bölümden oluşan kitap, Türk endüstri ilişkileri sistemini en fazla etkilediği düşünülen siyasi faktörler dikkate alınarak kendi içinde alt bölümlere ayrılmaktadır.
Kitabın, öğretim ve uygulama alanındaki ilgililere yararlı olacağına inanıyoruz.

İÇİNDEKİLER

I. CUMHURİYET ÖNCESİ DÖNEM
II. Meşrutiyet Öncesi (1908 Öncesi)
II. Meşrutiyet’ten I. Dünya Savaşı Sonrasına (1908-1918 Yılları Arası)
Kurtuluş Savaşı Yılları ( 1918-1923 Yılları Arası)

II. CUMHURİYET DÖNEMİ
Tek Parti Dönemi (1923-1946 Yılları Arası)
Çok Partili Dönem (1946-1960 Yılları Arası)
1960-1980 Dönemi
1980-1983 Ara Dönemi
1983 Sonrası
Ayşe Karataş Gölcük Tersane Komutanlığında tersane işçisi olarak başlayıp Hizmet-İş Sendikası ve Hak-İş Konfederasyonu başkanlıklarına kadar uzanan kırk altı yıllık emek ve hak mücadelesini Mahmut Arslan, kendine özgü üslubuyla anlatıyor.
Umudun Peşinde; okurken kimi zaman sizi gülümsetecek kimi zaman hüzünlendirecek, emek peşinde ter dökülen toplumsal bir mücadelenin hikâyesidir.