Eğitim Sosyolojisi \ 1-1
Wayne C. Booth - Gregory G. Colomb - Joseph M. Williams “…yanlış fikirler hatta tehlikeli olanlar yayılıyor çünkü çok fazla insan; çok fazla fikri, çok az kanıtla kabul ediyor.”
Nitelik göreceli bir kavram olmasına rağmen nitelikli bilimsel araştırmayı, kısaca yaşamın herhangi bir bölümünde toplum yararına kullanılacak öneme sahip bir bilgiyi üretmek şeklinde tanımlayabiliriz. Nitelikli toplumların, sayıca az olsalar bile, büyük kalabalıklardan çok daha büyük işler başardıklarını tarihten biliyoruz. Bu, aynı zamanda çokluğu yani niceliği, niteliğin önüne yerleştiren toplumların da her zaman geri kalmaya mahkûm olduğu anlamına gelmektedir.
Nitelikli araştırmanın temel felsefesinin anlatıldığı bu kitapta, başkalarının araştırmalarını nasıl değerlendireceğimiz, kendi araştırmamızı nasıl nitelikli hâle getireceğimiz ve kaliteli bir raporu/makaleyi nasıl hazırlayacağımız konularında bize yol gösterilmektedir. Bazen akademik unvanlara sahip kişilerin bile ulusal televizyon kanallarında oldukça rahat bir şekilde son derece zayıf iddialarda bulunabildiğini gördüğümüzde sağlam bir argümanın sahip olması gereken beş bileşen konusunda bu kitapta verilen tavsiyenin ne kadar gerekli olduğu fark edilmektedir:
“…okurlarınız adına kendi kendinize sormanız gereken sorular:
1. İddiam nedir?
2. Hangi nedenler iddiamı desteklemektedir?
3. Hangi kanıtlar nedenlerimi desteklemektedir?
4. Alternatifleri/yan etkileri/itirazları kabul ediyor muyum ve nasıl cevaplıyorum?
5. Nedenlerimin iddiamla ilgisini hangi prensip oluşturmaktadır?”
Hasan AYDIN Çokdilli ve çokkültürlü eğitim, son yıllardır eğitim dünyasında ön plana çıkan bir fenomen olup ve tüm öğrenciler için temel eğitimi hedefleyen kapsamlı bir okul reformu sürecidir. Bu eğitim türü, okullarda ve toplumda ırkçılık ve ayrımcılığın her türlü biçimini reddederken, toplumun üyelerinin çeşitliliğini destekler. Bu eğitim reformu ayrıca farklı din, dil, ırk, renk, yaş, cinsiyet, sosyal statü, ekonomik düzey, gelenek, görenek gibi kültürlere sahip olan öğrencilere eşit eğitim hakkı tanımaktadır. Çokkültürlü çokdilli eğitim sadece toplumun baskın kültüründen farklı kültüre sahip olan öğrenciler için değil, bütün öğrenciler içindir. Bu tür bir eğitimde hedef; eğitimde fırsat eşitliği sağlamak, kültürel çatışmalardan doğan sorunları çözmek, öğrencilerin birbirlerine karşı empati kurmalarını desteklemek, birbirlerinin kültürlerini tanımak ve içerisinde çalışarak akademik başarılarını artırmaktır. Bu kitapta, Türkiye'de gerçek anlamda etkili çok kültürlü ve çok dilli eğitim programlarının geliştirilmesi amacıyla, hedef olarak belirlenen 20 ülkede kullanılan çok kültürlü ve çok dilli eğitim programlarına odaklanılmış ve şu anda dünya genelinde yer alan tartışmaların bir sentezi sunulmuştur. Bu kitabın bir diğer özelliği ise ABD, Avrupa ve diğer bazı ülkelerde başarıyla uygulanan çokkültürlü ve çok dilli eğitim programlarının incelenmesi ve derlenmesi sonucunda, bu fikirlerin Türk Eğitim Sistemi için nasıl faydalı hâle getirilebileceği sorusunu yanıtlamaktır.
Ceyda Çavuşoğlu Deveci “Zeki ama çalışmıyor”, “Çalışırsan yaparsın”, “Yeterince istemiyorsun” eğitim hayatında başarısızlık durumları karşısında sıklıkla kullanılan cümlelerdir. Başarıyı tamamen bireyin performansına indirgeyen bu açıklamalar genel olarak kabul gören bir anlayışın da göstergesidir. İnsanın sosyal bir varlık olduğu düşünüldüğünde başarı ya da başarısızlığından sadece kendisini sorumlu tutan açıklamalarda bulunmak durumu eksik değerlendirmeye yol açar. İnsanı çevreleyen faktörlerin bir çok alanda olduğu gibi akademik başarı anlamında da belirleyici etkileri vardır.

“Eğitimde Başarısızlık: Sosyolojik Bir Analiz” kitabı akademik başarısızlığa dair geniş bir bakış açısı kazandırma iddiası taşımaktadır. Okuyucuya ilk olarak teorik anlamda farklı yaklaşımları aktardıktan sonra Türkiye’de sahada akademik başarısızlığı deneyimleyen lise öğrencilerinin anlatılarına genişçe yer vermektedir. Bu kitap okuyucunun kendi yaşadığı başarı ve ya başarısızlıkları farklı açılardan değerlendirip yeniden yorumlaması için bir başlangıç noktası niteliği taşımaktadır.
Ayşe Yıldırım, Çağdaş Demirci, Çiğdem Kara, Erdinç Kineşçi, Hasan Münüsoğlu, Melike Kaplan, Pınar Kasapoğlu Akyol, Saim Örnek, Sanem Kulak Gökçe, Z. Nilüfer Nahya, Zeynep Kantemur Çocuk yetiştirme, çocukluk ve psikolojik antropoloji çalışmaları üzerinden eğitim konusuna yönelmeye başlayan sosyal ve kültürel antropoloji, zamanla eğitimi, sınıf, etnisite, dil ve din konularının yanı sıra mekânla, üretimle, ilişkilerle, kurumlarla vb. örtüştüren bir bakış açısı oluşturabilmiştir. Etnografi sayesinde antropologlar, detaylara inebilen, topluluğu derinlemesine ve örüntüsel olarak anlamayı ve açıklamayı hedefleyen çalışmalar kaleme alırlar. Öğrenme, öğretme, okul ve okullaşma, kültürleme, kimlik, farklılık, ayrımcılık, eğitime ulaşma, eğitim olanaklarının yeterliliği vb. ekonomik, siyasi ve sosyal eşitsizlikleri ele alan araştırmalar yaparlar.
Bu kitap, Türkiye'de gelişmekte olan eğitim antropolojisi çalışmalarına giriş niteliğinde bir katkı yapma hedefiyle eğitimin tarihinden okul etnografilerine, antropolojinin içeriğinden kuramlarına, dilin eğitim alanındaki öneminden kültürel mirasa, çokkültürcülük ve küreselleşmeye kadar geniş bir perspektifle eğitim antropolojisini ele alıyor. Böylece kitap, sosyal ve kültürel antropoloji kadar sosyoloji ve eğitim bilimlerine de hitap edebilen çok yönlü bir içerik sunabiliyor.
Mehmet Devrim TOPSES Üniversitelerde okutulan eğitim sosyolojisi dersleri için en geçerli yol, kuramsal yaklaşımları pratikle desteklemektir. Pratik, kuramsal bir yaklaşımı destekler ya da onu yaşamın yeni gerçekleri doğrultusunda değiştirir. Kitabımızın temel özelliği, eğitimin diğer toplumsal kurumlarla olan ilişkisini içeren kuramsal değerlendirmelerin pratiklerle desteklenmiş olmasıdır. Her bir bölümün hazırlanması için konuyla ilgili çok sayıda bilimsel makale, doktora ve yüksek lisans tezi taranmıştır. Eğitim sosyolojisi alanındaki diğer kitaplar ve uzman görüşleri, kitabımızın genel gidişine katkı sağlamış, yön vermiştir.
Kitabımız, YÖK'ün kur tanımlarına bağlı kalınarak hazırlanmış ve eğitimin diğer toplumsal kurumlarla ilişkisini inceleyen sekiz temel bölüme ayrılmıştır. Her bölümün sonunda, ilgili konunun öğrenciler tarafından anlaşılmasını pekiştirecek özet, bölüm soruları ve okuma parçaları yer almaktadır. Ülkemizin aydınları olmaya aday öğrencilerimize iyi okumalar ve başarılar dileriz.
İsmail Doğan Bu kitap, “Eğitimin Sosyal ve Tarihî Temelleri”ne vakfedilen uzun yılların tecrübe ve birikiminin bir ürünüdür. Prof. Dr. İsmail Doğan, bu çalışmasında, eğitim sosyolojisinin teorik ve kavramsal boyutunu Türk toplumunun eğitim ve kültürel gerçekleriyle buluşturmaktadır. Batılı sosyolog ve teorisyenlerin yanı sıra ülke ve toplum sorunlarına eğitim koridoru açan Türk aydın ve mütefekkirleri de sosyolojik tarz ve yönteme yakınlıkları ve yatkınlıkları oranında kitabın münderecatında önemli yer tutmaktadır. Ali Suavi, Münif Paşa, Prens Sabahattin, Ziya Gökalp, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Mümtaz Turhan, Nurettin Topçu, Nusret Köymen ve birçok Türk aydınının eğitim sosyolojisine katkıları bu bağlamda düşünülmüştür.
İbn-i Haldun'dan Emile Durkheim'a, Max Weber'den Paulo Freire'a uzanan öykü, eğitim sosyolojisinin akademik sorunlarına evrensel bir bakış ve deneyim kazandırır. Bu çerçevede öne çıkan içerik ise eğitim sosyolojisinin geleneksel ve güncel sorunlarına nesnel bir yolculuk imkânı vermektedir.


Adem Solak
Ayşen Bakioğlu - Tamer Kurt Demokrasi, vatandaşlık ve vatanseverlik konuları farklı toplum ve kültürlerde değişik şekillerde algılanmaktadır. Yeni ortaya çıkan eğilimler ve küresel gelişmeler toplumu etki altına almaktadır. Siyasî ve ekonomik dalgalanmalar, büyük devletlerin güç dengesini kendi lehlerine çevirme gayretleri, Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın birçok yerindeki karışıklıklar, terör ve bunlardan kaynaklı göçler, mülteci sorunları gibi faktörlerin günümüzde ve yakın gelecekte demokrasi, vatandaşlık ve vatanseverlik eğitiminin şekillenmesi üzerinde etkili rol oynayacağı öngörülmektedir.
Demokrasi, vatandaşlık ve vatanseverlik eğitiminde; öğrencilerin ailelerine, ülkelerine, topluma karşı sorumluluk sahibi olmaları ve ülkelerinin geleceğinin şekillendirilmesinde alacakları rolleri anlamaları sağlanmaktadır. Demokrasi eğitimi, vatandaşlık eğitimi, vatanseverlik eğitimi; birbirleriyle bağlantılı ve iç içe konular olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün öğrencilerin ve öğretmen adaylarının ilköğretimden başlayarak yükseköğretime kadar vatandaşlık eğitimi alması önem taşımaktadır. Her kademedeki her branştaki müfredat içerisinde bu kavramların birlikte ele alınması, bu amaçla, tüm eğitim programlarının içeriği ve öğrenme-öğretme sürecinin bu kavramların birlikte ele alınarak eğitimine uygun hale getirilmesi ve demokratik okul kültürünün oluşturulması önem kazanmaktadır. Öğretmenlerin vatanseverlik eğitimi kapsamında, öğrencilerin kişisel özelliklerinin, yaşadıkları sosyal çevredeki inanış ve normların, öğretim materyallerinin, yazılı ve görsel basında verilen mesajların, vatanseverlik algısının gelişimine yansıdığını bilerek hareket etmeleri ve gerekli önlemleri almaları gerekmektedir.
Yavuz Ercan Gül Bu kitap, binlerce yıllık deneyimlere dayalı olarak gelişen ve halk bilgeliğini temsil eden geleneksel eğitim yöntemlerinin modern eğitimde kullanılması amacıyla hazırlanmıştır. Etnopedagoji; insanın kalbine dayanan, ruhu sevgiden oluşan bir eğitimdir. Çocuklara karşı, mesleğe karşı, kültüre karşı, halkına karşı ve vatanına karşı sevgiyle yoğrulmuş halk pedagojisi konusunda yetişmiş bir eğitimci, öğrencilerini ve ailelerini daha iyi anlayabilecek ve gençlerin gerçek bir eğitimcisi olabilecektir. Modern eğitim sistemlerinin, başka hiç bir eğitim sisteminde eşi benzeri olmayan bir etki ve başarıya sahip halk pedagojisine gözlerini kapaması düşünülemez. Evrensel insan kültürünün derinliğini oluşturan ulusal kültürlerin kaybolmadan devam etmesi, etnik öz bilincin oluşması, milli karakterin devamı ve bireylerin ulusal değerlere dayalı kişiliğinin oluşumu, etnopedagoji ile mümkündür. Bu nedenle etnopedagoji konusunda hazırlanan bu kitap, Türkiye'de eğitim ve etnik kültür alanındaki boşluğu doldurmaktadır.
Hasan ÇELİKKAYA Bu eserde; eğitim sorunlarına doğrudan yaklaşılmakta, teorik bilgi ile birlikte pratiğe önem verilmektedir. Ayrıca eğitimin bilimsel yönü kadar millîlik yönü vurgulanmakta, meşhur misaliyle eğitim sisteminin temel amacının yalnız vali yetiştirmek değil, aynı zamanda adam yetiştirmek olduğu; bunun da ancak objektif bilgilerle yoğrulmuş değerler eğitimi ile gerçekleşeceğine dikkat çekilmektedir.
Kezâ öğretmenlik mesleğinin esas mayasının "pedagojik sevgi" olduğunun da asla unutulmamasının gerektiği hatırlatılmaktadır.
Başka bir ifade ile öğrencilere objektif bilgiler yanında eğitim görüşü, hizmet şuuru ve mânevî değerler kazandırmanın fıtrî olduğu kadar bilimsel bir gerçek ve içtimaî bir sorumluluk olduğu üzerinde durulmaktadır.
Emrah Yağmurlu Martin Heidegger'in "varlığın evi"olarak tanımladığı dil, insan evriminin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Yaklaşık olarak 7000 dilin konuşulduğu günümüz dünyasında, İngilizce en çok konuşulan dil olarak ön plana çıkmaktadır. İngilizce bilmek, hem ekonomik hem de kültürel nedenlerle bir zorunluluk hâlini almıştır. Eğitim sisteminde ilkokuldan üniversiteye kadar zorunlu İngilizce dersinin olduğu ülkemiz, İngilizce bilme oranı açısından dünya sıralamasında gerilerde yer almaktadır. Üstelik toplumda yabancı dil bilmenin önemine dair bir farkındalığın da olduğunu söyleyebiliriz. Bu kitap, kendi başına yabancı dil öğrenmek isteyenlere bu anlamda bir rehber olmak üzere hazırlandı. Kitap, üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde,- dil, kültür ve güç ilişkisi ele alınmış, dilin bir iletişim aracı olmasının yanında diğer önemli fonksiyonlarına değinilmiştir. İkinci bölümde, dil öğrenme metodolojisi üzerine yazarın kendi tecrübeleri ışığında yaptığı tespit ve önerileri bulunmaktadır. Üçüncü bölümde ise farklı alanlarda kariyer sahibi kişilerle dil öğrenme süreçleri üzerine yapılan röportajlar yer almaktadır.
Muhammet Şevki Aydın, Cemil Osmanoğlu Kültürlerarası eğitimin önemli bir dalı olan “Kültürlerarası Din Eğitimi”, küreselleşmenin tetiklediği toplumsal çoğulluktan kaynaklanan sorunlara çözümler üretme, yeni bir uzlaşı kültürü inşa ederek farklı aidiyetlere mensup kişi ve grupların bir arada barış içerisinde yaşamasına katkıda bulunma amacıyla oluşturulmuş din eğitimi modellerinden biridir. Tüm dünyada insanları derinden etkileyen ve onları hem olumlu hem de olumsuz yönde yönlendirme potansiyeline sahip olan din ve inanç olgusunu öğretime konu edinmesi, bu modelin önemini artırmaktadır.
Ülkemizde farklı mezhep, din, inanç, ideoloji veya dünya görüşlerine mensup insanların barış içerisinde bir arada yaşayabilmesi, söz konusu farklılıkları doğru anlamlandırabilmelerine bağlıdır. Bilhassa din ve inanç farklılıklarından kaynaklanan sorunların çözülmesi, uzlaşı ve diyalog zemininde, farklılıkları zenginlik ve gelişim vesilesi sayan bir anlayışın geliştirilebilmesi için müzakereyi öne çıkaran bir eğitim anlayışının gerekli olduğu açıktır. “Kültürlerarası Din Eğitimi” söz konusu anlayışın yerleşip gelişebilmesi bakımından önümüzdeki dönemde ülkemizin gündemini daha fazla meşgul edecek bir araştırma alanı hâline gelecektir.
Türkiye'de henüz üzerinde yeterince çalışma yapılmamış bir alan olan “Kültürlerarası Din Eğitimi”ne dair bu kitabın, alanında önemli bir boşluğu dolduracağı ve bundan sonraki çalışmalara ilham kaynağı olacağı düşünülmektedir.
Berrak Gökmen, Ebru Özdayı Demirel, Gülenaz Selçuk, Gülşah Taşçı Kaya, Halim Güner, Hüseyin Uzunboylu, Mahmut Polatcan, Nurhayat Çelebi, Özer Atasayar, Tolga Turan Vuranok Küreselleşme, günümüzde gelişmiş ya da az gelişmiş bütün ülkeleri ilgilendiren önemli sorunlardan biridir. Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ve az gelişmiş bütün ülkelerde hegemonyalarını sürdürmek için kıyasıya bir yarış içindedirler. Küreselleşmenin ülkeler bazında eğitimde, ekonomide, yönetimde, toplumsal yaşamda, kültürde, teknolojide, siyasi alanda oluşturduğu hızlı değişimler, yeni ideolojilerin ve pazar arayışlarının doğmasına neden olmuştur. Bugün, medya ve sosyal ağlar yardımıyla insanlar dünyanın her yerinde birbirleri ile anında iletişim kurabilmekte, gelişmeleri takip edebilmektedir. Dolayısıyla dünya, gittikçe küçülmektedir.
Bu kitap, küreselleşmeye ve eğitime genel bir çerçeveden bakmaktadır. Kitap, dokuz bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın ana temaları içinde en fazla yer tutan bölümler ağırlıklı olarak; AB süreci içinde eğitim programlarındaki yapısal değişim sorunlarına yönelik çözüm arayışlarını içermektedir. Özellikle bu çerçevede; mesleki eğitim, hayat boyu öğrenme, yükseköğretim, eğitim harcamaları, istihdama ilişkin sorunlar ve çok kültürlülük üzerinde durulmuş, yönetsel açıdan “yerelleşme” ile ilgili sorunlar ele alınmıştır. Ayrıca teknolojideki gelişmelerin sosyal medyadaki yansımaları ve eğitimde teknolojinin kullanımı ile ilgili sorunlar da vurgulanmıştır. Bu kitabın, araştırmacılara ve akademisyenlere, yapacakları çalışmalarda bir kaynak olacağı düşünülmektedir. Küreselleşmenin bundan sonraki süreçte de devam edeceği ve yeni çalışmaların yapılacağı kanısı, bizleri, sizlerin katkı ve eleştirilerinizle yeni arayışlara yönlendirecektir.
Müge Ersoy Kart 1980'lerden bu yana dünya ekonomisinde yaşanan değişim çalışma yaşamında var olan kuralları ortadan kaldırırken, iş örgütleri bu yeni düzende yeni yönetim modellerine yönelmişlerdir. Bu ortamda çalışanlar için yaşam boyu istihdam anlayışı yok olmuş, işveren/yönetici-çalışan ilişkileri sendikal destekten uzaklaşarak bireyselleşmiştir. Bu bireyselleşmenin etkisi yetenekli ve pazarlık gücü yüksek çalışanlar için avantaj olarak ortaya çıkarken, diğerleri için atipik çalışma, sık sık iş değiştirme, bireysel performansa dayalı ücret vb. uygulamalara maruz kalmak olmuştur. Yönetimin yakın ve yoğun denetiminin artması, mobbing ve işsiz kalma korkusu, çalışanlar için iş yaşamına katlanmayı zorlaştırmaktadır. İşte bu yeni çalışma ortamında çalışanlar uğradıklarını düşündükleri haksızlıklara karşı bireysel mücadele yollarına başvurmaktadır. Bu kitap da çalışanların örgütsel sinizm, bağlamsal performans ve etik ideoloji kavramları açısından çalışma davranışlarını açıklamaya çalışmaktadır. Geniş bir alanyazın taramasının eşlik ettiği kuramsal çerçevede ilgili kavramlar betimlenmiş ve araştırmanın savı bir alan çalışmasıyla test edilmiştir. Çalışanların bireysel çalışma davranışlarını nasıl kurguladıklarını gösteren bulguların ilgili alanyazına katkı yapacağı düşünülmektedir.
Abdulkadir Uyrun, Aslı Özge Özgen Çiğdemli, Beste Nisa Meriç, Dilek Atçı, H. Dilek Sevin, Hakan Murat Arslan, Hasan Tahsin Kavlak, Muhittin Evren, Ökkaş Arı, Özlem Altunöz, Sağbetullah Meriç, Seda İdikut Şahin, Sedat Şahin, Serkan Rol, Yasin Karaca Rekreasyon boş zaman aktivitelerini kapsayan bir olgu olmanın ötesinde sosyolojik etkileri olan faaliyetler bütünüdür. İnsanlarla iletişim kurma, yenilenme, dinlenme, sosyal imaj oluşturma ve kendini ifade etme gibi birçok yönü olan rekreasyon sosyolojik bir olgudur. Aynı zamanda insanların fiziksel gelişimine katkı sağlayan rekreasyonun, ekonomik gelişme üzerinde de olumlu etkileri bulunmaktadır.
Bu kitap, boş zaman ve serbest zaman faaliyetleri olarak da ifade edilen rekreasyonun sosyolojik perspektiften ele alındığı uzun soluklu bir çalışmanın ürünüdür. Rekreasyon sosyolojisi, alanda uzman olan araştırmacıların katkılarıyla 11 farklı açıdan ele alınarak değerlendirilmiştir. Bu kitabın öğrenmeye, araştırmaya, düşünmeye ve yazmaya heves eden herkese katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Kamil ALPTEKİN Türkiye'de sosyal hizmet eğitimi 1961 yılında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı bünyesinde Sosyal Hizmetler Enstitüsü'ne bağlı olarak açılan Sosyal Hizmetler Akademisi ile başlamıştır. 2002 yılına gelindiğinde Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi çatısı altında Sosyal Hizmet Bölümü açılmış, 2006 yılından itibaren ise bölüm sayıları her yıl artış göstermiştir. 2002 yılı itibariyle sadece iki tane olan bölüm sayısı, 2015 yılı Temmuz ayı itibariyle 36'sı aktif, 30''u pasif olmak üzere toplamda 66'ya yükselmiştir.
Ortaya çıkan tabloya sadece sayılar üzerinden bakıldığında bile Türkiye'de sosyal hizmet eğitiminde başlangıcından 2006 yılına kadar süren dönemde 'güdük'; 2006 yılı ve sonrasındaki dönemde ise 'kontrolsüz büyüme'nin hakim olduğu rahatlıkla söylenebilir. Sağlıksız olduğu her halinden belli olan bu tablonun ortaya çıkış nedenleri, yapısı itibariyle karmaşık olan eğitim sisteminin kendi iç ve dış sistemleriyle kurduğu veya kuramadığı etkileşim ağında saklıdır.
Elinizdeki bu kitapta Türkiye'de sosyal hizmet eğitiminin başlangıcından bugüne kadar geçirdiği süreçler ayrıntılı bir şekilde ele alınmış eğitimin geleceğine dair bazı saptamalarda bulunulmuştur. Kitapta 2006 yılı ve sonrasında kontrolsüz büyüme sonucunda pek çok sorunu bünyesinde barındıran sosyal hizmet eğitiminin sağlıklı bir şekilde yoluna devam edebilmesi için önerilere de yer verilmiştir.
Gülşah Karavardar Bireylerin örgüt içinde kendilerini anlamlandırmasına yardımcı olan ve paylaşılan değerler bütünü olan örgüt kültürü, organizasyonlar açısından rekabet avantajının önemli bir kaynağıdır. Organizasyonlar açısından ayırt edici özelliğiyle örgüt kültürü, bütünleştirici nitelikte, ortak inanç ve değerler bütünüdür. Bireylerin örgütsel aidiyetini arttırıcı bir değişken olarak örgüt kültürü, birçok organizasyonel problemin odak noktası durumundadır. Organizasyonların çevreye uyum sağlaması bakımından, bireylerin verimliliği ve dolayısıyla organizasyonların sürekliliği üzerinde etkili bir unsurdur. Kurumların iç ve dış paydaşları nezdindeki izlenimlerini ve algılamalarını temsil eden kurumsal imaj ise örgüt kültüründen etkilenen, güvene dayalı bir algı biçimidir. Görsel ve davranışsal ögeler içeren kurumsal imaj, kurumun paydaşları ile kurduğu karşılıklı etkileşimler ve iletişimler bütünüdür. Kurumsal itibarın oluşturulması açısından örgüt kültürü ile kurumsal imaj arasındaki ilişkinin doğru bir biçimde anlaşılması gereklidir.
Bu kitapta özellikle üniversiteler bağlamında örgüt kültürü ile kurumsal imaj arasındaki çok boyutlu ilişki ele alınarak, uygulamacılar ile bu konuda çalışan akademisyenlere farklı bir bakış açısı kazandırmak amaçlanmıştır. Örgüt kültürü ve kurumsal imaj kavramlarına ilişkin güncel yaklaşımlar dikkate alınarak hazırlanan kitap, örgütlerin değişim süreçlerinde rehber niteliğinde yönetsel bir çerçeve sunmaktadır.
Remzi Y. Kıncal Vatandaşlık ve vatandaşlıkla ilgili konular, globalleşen günümüz dünyasının tartışma konularının ilk sıralarında yer almaktadır. Vatandaşlık konusuna ilişkin tartışmalar, hemen hemen tüm toplumlarda, demokratik bir bakış açısıyla ele alınmaktadır. Bu nedenle, vatandaşlık eğitimine ilişkin konuların, demokrasi eğitimi kapsamında da irdelendiği dikkati çekmektedir.
Özellikle, Avrupa Birliğine katılım sürecine hazırlanan ülkemizde, vatandaşlık ve vatandaşlık eğitimine ilişkin konuların uluslararası bağlamda irdelenmeye başlandığı gözlemlenmektedir. Vatandaşlık Bilgisi adını taşıyan bu eserde, konular, ulusal ve uluslararası boyutlarıyla ele alınmakta ve sorgulayıcı bir yaklaşım biçimi ön plana çıkarılmaya çalışılmaktadır.
H. Eylem Kaya 21. yüzyıl eğitim politikaları, yeni liberal küreselleşme ideolojisinin hâkim kıldığı sürdürülebilir rekabet eğiliminin etkisi altındadır. Söz konusu eğilim ile eğitim, özel tüketimi gerektiren bir yatırım aracı olarak değerlendirilmekte, böylesi yatırımı ise ancak sermayeye sahip bir kısım zümre gerçekleştirebileceğinden, eğitim yoluyla eşitsizliklerin giderilmesi bir yana, mevcut eşitsizliklere yenileri eklenmektedir. Bu koşullar altında en temel ve insani hak olan eğitimin gerek ulusal gerekse uluslararası ölçekte öğrenme kavramıyla ifade edilerek alınıp satılabilen bir metaya, eğitim hizmetinin ise kamunun yükümlülüğünden çıkartılarak piyasa ekseninde bireyin omuzlarına yüklenen bir sorumluluğa dönüştürüldüğü görülmektedir. Dolayısıyla, toplumsal adalet ve olanak eşitliğini gözeten metalaşmamış bir eğitim dizgesi içerisinde, “toplum için toplum ile yaşam boyu ve yaşam merkezli” bir eğitim anlayışını yerleştirmek hedeflenmeli; sermaye değil, insan odaklı yeni eğitim politikaları oluşturulmalıdır.
H. Eylem Kaya "Bilmek eylemektir ve kişi eylediğini bilir".
Antonio Gramsci
“Bir eyleme öğretme eylemi denebilmesi için öğrenme eyleminin içeriği ya da bilinebilir nesneyi kavrama eyleminden önce ya da onunla eş zamanlı olarak gerçekleşmesi ve öğrenenlerin aynı zamanda kendilerine öğretilen bilgiyi üreten kişiler hâline gelmeleri gerekir.

Vurgulamak isterim ki; yetişkinleri eğitirken, ezberci, mekanik bir süreçten kaçınmak için kendi başlarına okuma yazmayı öğrenebilmelerini sağlamak üzere eleştirel bilinç edinmelerini mümkün kılmak şarttır.

Yirmi iki yaşında ya da yetmiş yaşında genç bir insan için en iyi zaman daima yaşadığı zamandır. Kişi sadece zamanı mümkün olduğunca iyi yaşayarak genç kalabilir.

Yetkinleşmemiş varlıklar arasında insan, gelişen tek türdür. Tarihsel, otobiyografik, "kendi için varlık" olarak dönüşümü kendi varoluşsal zamanı içinde gerçekleşir, asla bu zaman dışında değil. Bağımlı oldukları bir "sahte kendi için varlık"ın yabancılaşmış "öteki için varlıkları" hâline geldikleri somut ezilme koşullarına maruz kalan insanlar ise gerçek anlamda gelişemezler. Ezilen ancak içinde tutsak olduğu çelişkinin üstesinden gelip "kendi için varlık” hâline geldiğinde gelişmeye başlar.”
Paulo Freire