Epik şiirin tarihi içinde zamanla topluluk ruhunun belirleyiciliğini yitirdiğini, lirik ben ile epik kahraman arasındaki mesafenin kaybolmaya başladığını, türe ait farklılıkların bulanıklaştığını görürüz. Dante ile birlikte epik kahraman şairin kişisel tarihi içinde yeniden yorumlanır. İlahi Komedya'daki şiirsel evrenin kurgusunun merkezine lirik beni oturtan bu kişisel tarih anlayışı, modern şaire yeni bir imkan sağlamıştır. Kabaca söylemek gerekirse, bu imkan, Lirik benin, epik kahramanın iktidarını sona erdirmesinden başkaca bir anlam taşımaz.
Birliktelik teminin (epik kahraman ile topluluk ruhunun ortak bir ülküyü temsil edişinin )kırılgan kabuğu çatlamış ve lirik ben, kendi mücerretliğinden sıyrılarak merkezi figür olmuştur, Ama bunun, lirik benin doğasıyla bütünüyle çelişen bir eylem olduğunu söyleyemeyiz. Zira o, kendi hareketinin kestirilemezliği içinde kendine bir yer açmaya, kendini açmaya, açıklamaya ya da kendi varoluşuna sahici bir anlam kazandırmaya büyük bir açlık hisseder. Lirik ben, Dante'nin epik dünyasının genişliği içinde çokluğun alegorisinden başka ir şey gibi görünmez gözümüze.O da topluluk içinde konuşur ama epik kahraman gibi topluluk adına değil daha çok kendi adına konuşur. Ama şair, kendi konuşmasına estetik bir derinlik kazandırmanın ötesinde, bir işlerlik, bir haklılık sağlamak uğruna çokluğu lirik benin etrafında konuşkan bir dünya olarak kurgular. Çokluğu şiirde kendi (lirik ben) lehine konuşturan temel etken, yalnızca bir benlik ya da kendilik bilinci değil, aynı zamanda şairin şiire taşıdığı kişisel tarih yorumudur. bu kişisel tarih yorumu, topluluğun egemen söylemine rağmen gelişmiştir. Ki, bu şiirin konvansiyonel bir dille (Latince değil de halkın konuştuğu dille yazılmış olmsı (italyanca) da bunun bir göstergesi olarak anlaşılabilir. Böylece lirik ben, tekliğin çokluk içindeki temsili olarak, şiirsel ethosun anlamını topluluk ruhundan "etkinlik halindeki" karaktere doğru çeker.
Mehmet Aycı’nın ilk eleştiri kitabı Şirazlı Bir Türk Dilber, Ebabil Yayınları eleştiri dizisinden çıktı. Şiir kitaplarından antolojilere, kaybolan değerlerimizden hakkı teslim edilmemiş değerlerimize, polemik yazılarından, edebiyat dergilerinin genel durumundan sinemaya varıncaya kadar geniş bir yelpaze çizen Şirazlı Bir Türk Dilber’i Ebabil eleştiri dizisinin 10. kitabı.
Türk şairi herhangi bir teknolojik aygıt ile yazı adına deneye girişmiş midir? Kendi başına yekpare bir teknolojik aygıt haline gelen modern şehirde şair figürü, dönüştürülebilir simgesel alanlar peşinde koşmaktan yorulmamış mıdır? Maruz kaldığı saldırının faili ve kurbanı olarak şair, en uç noktada “görsel şiir”e doğru koşmaktadır. Cevap verme isteği saldırının tüm katmanlarına karşı büyük bir zenginliğe dönüşebilir. Kime, neye saldırdığının farkında olmak için arada bir geriye bakmak gerekiyor. Arada bir geriye bakmak hem teorik düzeyi, hem de muğlak ve aynalı ceplerei ile şiir tarihi tarafından “okunmamış hatalı sektörleri” de gözden geçirmek demek. Modern şehir hiç değişmeyenlerle, sürekli değişenler arasında şairi, edebiyatın malzemelerini sorgulamaya itmektedir. Böylece şiir, dil olarak hem görsel, hem işitsel, hem de metinsel olarak gündelik hayat içinde şaire yepyeni cepheler açacaktır.