Dil Bilim \ 1-1
Nail GÜNEY, Talat AYTAN Dil bilgisi, dilin mantık ve anlam dünyasını kurallar yoluyla öğreten bilim dalıdır. Ana dilinin inceliklerini, düşünce ve duygu evrenini, toplumun değerlerini öğretir. Öğrenme alanları arasındaki bütünlüğü ve işleyişi sağlar. Bu hedeflere ulaşılabilmesi, dil bilgisi öğretiminin yetkinliğine bağlıdır. Dil bilgisi öğretimi, çocuğun doğru olarak kullandığı ana dili kurallarına ad verme ve onları tanımlama süreci olarak düşünülebilir. O halde dil bilgisi öğretimi, çocuğun dünyası göz önünde tutularak yapılmalıdır. Aktif öğrenme bu konuda önemli bir yardımcıdır.
Bu kitapta, ilköğretim ikinci kademe müfredatında yer alan isim, sıfat, fiil, zarf, isim-fiil, sıfat-fîil ve zarf-fiil konuları aktif öğrenme yöntemiyle ele alınmıştır. Önerilen yöntem, bütün dil bilgisi konularının öğretiminde uygulanabilir. Bu şekilde gerçekleştirilen dil bilgisi öğretimi, ezberin ötesinde daha kalıcı ve eğlenceli olacaktır. Kitabın fakültelerin Türkçe öğretmenliği bölümü öğrencileri ile Türkçe öğretmenlerine faydalı olacağını ümit ediyor
Ayşenur Ulusoy Ünlü, Banu Uslu, Bengü Türkoğlu, Beyza Çalık, Büşra Ergin, Derya Yıldız, Elif Erkan, Emine Arslan Kılıçoğlu, Emre Demirtaş, Esra Ergin, Esra Şahin, Fatoş Yıldırım, Hatice Yalçın, Merve Duymaz, Mesout Kalın Salı, Murat Demirekin, Seda Sur, Sümeyye Karaçayır, Şuheda Betül Nur Özlevent, Uğur Birkandan Ana dili ve ikinci dil ediniminde çocukların fiziksel, sosyal ve bilişsel gelişimi süreçlerini ele alan bu kitapta, çocukların eğitim ve öğretiminde rol alan öğretmenler, anne babalar ve bu alanda çalışmalar yapan akademisyenler için pek çok önemli başlık yer almaktadır. Kitapta; psikoloji, pedagoji ve sosyokültürel çalışmalar alanlarının derinliklerine inerek dil edinim süreçlerine dair kapsamlı bir keşfe çıkacaksınız. Birinci ve ikinci dil gelişiminin incelikleri, çocukların dilsel yolculuklarında karşılaştıkları engeller ve bu engelleri aşmak için etkili yaklaşım, yöntem ve stratejiler gibi önemli konular, alanında uzman akademisyen, eğitimci ve uzmanların bilgi birikimleri ve deneyimlerini yansıtmaktadır. Ayrıca farklı yaş gruplarına ve öğrenme tercihlerine göre uyarlanmış çok sayıda etkinlik önerisiyle pratik el kitabı formatında, oyunlardan konuşma terapilerine kadar çok yönlü ve çok boyutlu içerikler yer almaktadır.
Bilginer ONAN Bilimsel araştırmaların alanlar arası bir anlayışa doğru ilerlediği günümüzde, sosyal, bilişsel, psikolojik ve kültürel nitelikleriyle insanı her açıdan ilgilendiren dil olgusu da araştırma yöntemleri bakımından bu değişim sürecine dâhil olmuştur. Dil araştırmalarında izlenecek bu yöntemin, özellikle dil eğitimi alanı için gerekli olan yapı odaklı bilişsel zeminleri tespit etmede etkili olacağı düşünülmektedir.
Disiplinler arası bir çalışma anlayışının ürünü olan bu eser, dil çalışmalarının ve dil öğretiminin, dilin yapısal özelliklerinden hareketle yapılması gerektiği düşüncesiyle kaleme alınmıştır. Kitapta Türkçenin anlam, söz dizimi, şekil ve ses yapıları; okuma ve dinleme sürecindeki işlevleri yönünden analiz edilmiştir. Türkçe dil yapılarının anlama sürecindeki işlevlerine yönelik analizlerde disiplinler arası bir bakış açısı geliştirebilmek amacıyla dilin zihinsel boyutu ve anlama süreciyle ilgili olarak; dil düşünce ilişkisi, dil beyin ilişkisi, anlama, öğrenme, okuma, dinleme ve bellek kavramları üzerinde durulmuştur. Bu kavramlar, Türkçenin yapısal özellikleriyle sentezlenmiştir.
Türkçe dil yapılarının bilişsel işlevleri üzerine yazılmış bu eserin ilköğretim birinci kademede görev yapan sınıf öğretmenlerine, ikinci kademede görev yapan Türkçe öğretmenlerine, eğitim fakültelerinin Türkçe ve sınıf öğretmenliği bölümlerinde öğrenim gören öğretmen adaylarına, dil bilimi ve dil eğitimi alanında araştırma yapan akademisyenlere, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine katkı sağlayacağı düşüncesindeyim.
Tülay UĞUZMAN Her kesimden insanın az ya da çok bildiği, yeri geldikçe tekrarladığı, bazen savunduğu tezi desteklemek bazen de konuşmayı ya da tartışmayı bitirmek için bir son söz olarak kullandığı atasözleri ve deyimler; başka dil ve kültürlerde olduğu gibi Türk dilinde ve kültüründe de geniş yer tutmaktadır. Ait oldukları toplumun değerlerini, normlarını, o toplumu oluşturan insanların düşünce yapısını, dünyayı algılayışını, yaşam biçimini ve sosyal ilişkilerini yansıtan bu sözlü kültür ürünlerinden, toplumun yeni yetişen kuşaklarının sosyalleştirilmesinde de yararlanılır.
Türk atasözleri ve deyimleri; atalarımızın hayatın çeşitli kesitlerini nasıl algılayıp yorumladıklarını, bu alanlardaki yüzlerce yıllık yaşam deneyimlerinin sonuçlarını ne şekilde özetlediklerini, oluşturdukları bu özetler üzerine inşa ettikleri öğütlerini genç kuşaklarına hangi sözlerle aktardıklarını, son derece güzel anlatımlarla gözler önüne sermektedir.
Bu bilgi ve görüşlerden hareketle planlanan ve Türk atasözleri ile deyimlerine yansıyan Türk halk düşüncesini ortaya koymayı amaçlayan elinizdeki bu kitap; 1970'li yıllardan bu yana, sosyal bilimlerin, sosyoloji, sosyal antropoloji, halkbilim ve iletişim gibi çeşitli alanlarında araştırmalar yapan bir akademisyenin merakı ve bakış açısıyla kaleme alınmış, araştırmaya başlanmasından tamamlanıp yayımlanmasına kadar yirmi yılı aşkın bir zamana ihtiyaç duyulmuş olan bir çalışmadır.
Kitap bütününde; “Kadın-Erkek”, “Evlilik-Ayrılık”, “Zenginlik-Yoksulluk”, “Güzellik-Çirkinlik”, “İyilik-Kötülük”, “Dostluk-Düşmanlık”, “Gençlik-Yaşlılık”, “Sağlık-Hastalık”, “Hayat-Ölüm” konularına ilişkin olarak halk ağzında dolaşan atasözleri ve deyimler, bu konu kümeleri çevresinde sınıflandırılarak ilgili alanlardaki halk düşüncesi, karşıtı ya da bütünleyicisi ile birlikte anlaşılmaya, açıklanmaya ve yorumlanmaya çalışılmaktadır.
Kitabın zevkle okunması, okuyucusu tarafından kendi kültürümüze uygun bir kişisel gelişim kaynağı olarak değerlendirilmesi ve yararlanılması; yazarı için çok büyük bir mutluluk kaynağı olacaktır.
Burcu Aydın İnsanlar arasındaki iletişimi sağlayan dilin gizemi günümüzde hâlâ çözülebilmiş değildir. Bir dizi sesten nasıl sözcük ve sözcük gruplarını oluştururuz ve onlardan nasıl karmaşık anlamlar elde ederiz? Kelimeleri zihinsel sözlüğümüzde nasıl organize ederiz ve gerekli olduğunda geri çağırırız? Sözcükleri birleştirip nasıl bir üst boyuta geçip tümceler oluştururuz ve bu tümceleri farklı ortamlarda farklı anlamlara gelebilecek şekillerde kullanabiliriz? Beynimizde anlamlandırma süreci nasıl gerçekleşmektedir? Bu kitap bu soruların cevaplarını psikodilbilimsel ve nörodilbilimsel yaklaşımlar ve modeller çerçevesinde anlatırken aynı zamanda dilin kökeni ve beyindeki işleyişi ile ilgili bilgiler de vermektedir.
Emrah Eriş, Esra Uluşahin, İhsan Doğru, Mustafa Dolmacı, Nesrin Şevik, Ümit Gedik, Yeşim (Sönmez) Dinçkan, Yonca Gül Uğurlu Çeviri olgusu, günümüz bilim dünyasında her disiplinin gelişim, iletişim, etkileşim adına çalışmalarında başvurduğu çok boyutlu bir alandır. Bu çok boyutluluk ise beraberinde kuramsal ve kavramsal bağlamda karmaşıklığı getirir. Çeviribilimsel çalışmalarda ele alınan kuramların birbirinden ayrıştığı ya da benzeştiği hususları, sorunsal ve çözümsel bağlamda ortaya konan pratikleri okurun mukayeseli okuma yaparak zihninde netleştirmesi amacıyla geliştirilen bu kitapta; kültürel kuramlardan feminist çeviri, çeviride metinlerarasılık, çevirmen görünürlüğü/görünmezliği, metin türleri, skopos kuramı, çeviride dilbilimsel kuram ve eşdeğerlik gibi çeviribilim çalışmalarında sıklıkla ele alınan temel kuramlardan yedi farklı kuram üzerine yedi farklı çalışma yer almaktadır. Uygulama alanlarıyla da somutlaştırılan bu çalışmalar, çeviribilim ile ilgilenenlere ve çevirmenlere hem kuramsal bağlamda bilgi vermekte hem kuramların uygulanmasına dönük örnekler içermekte hem de çevirmenlere yöntemsel açıdan fikir sunmaktadır.

Refika Zuhal Vural Uluslararası ilişkilerin hiç olmadığı kadar günümüzde revaçta olduğu bir dönemde, bu bilimsel araştırmanın hem çeviribilim üst alanına hem de tercümebilim araştırmacılarına hem de multidisipliner bağlamda sosyal bilimlerin diğer alanlarına yönelik yenilikçi bir yaklaşım geliştirmekle kalmayıp aynı zamanda somut yöntemler ortaya koyuyor olması bakımından tercüme ve çeviri mecrasındaki uygulayıcılara katkı sunacağı kanaatindeyiz. Zira Kişiye Özel Tercüme Modelleme (KÖTM) çalışması, kuramsal yaklaşımların yanı sıra bilim insanlarıyla uluslararası mecrada -hâlihazırda- uygulayıcıların görüşlerini bir araya getirip bunları sosyal bilimlerin farklı alanlarından yaklaşımlarla sentezleyip işlevsel sonuçlar elde etmeyi başarmıştır.
Bu eser, tercümanlar başta olmak üzere çevirmenlerin de kaynak metin üreticilerini önceden analiz etmelerine yönelik farklı bilimsel alanların analiz metotlarını da kullanarak teknolojik gelişmeler ışığında yeni yöntemler sunan ve bu yöntemleri de kuramsal bakış açıları vasıtasıyla temellendiren bir yol izleyerek yenilikçi bir yaklaşım ortaya koymaktadır. Bu bakımdan denilebilir ki KÖTM, kaynak metin üreticilerinin bireysel konuşma tarzlarını ve kültürel farklılıkları dikkate alarak sistemli bir hazırlık süreci sunar. Araştırma bulguları, KÖTM'ün tercüme ve çeviri sürecindeki dilsel zorluklarla baş etmeye yardımcı olduğunu ve kalite güvencesine olumlu katkılarda bulunduğunu göstermektedir.
Günümüzde uluslararası ilişkiler bağlamında özellikle konferans tercümesi başta olmak üzere diğer çeviri türlerine yüklenen ağır yük geçmişe göre hiç olmadığı kadar yoğun bir biçimde ilerlemektedir. Artık uluslararası anlamda önemli sayılabilecek çeviriye ihtiyaç duyan bireylerin aracılığıyla temsilinin sıra dışı düzeyde ehemmiyetli olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Tüm bu gelişmeler ışığında düşünüldüğünde eserin önemi daha da iyi anlaşılmaktadır.
Alev Yemenici, Emrah Eriş, Esra Uluşahin, İhsan Doğru, Mustafa Dolmacı, Nursen Durdağı, Okan Arslan, Onur Duman, Serhan Dindar, Ümit Gedik, Yeşim (Sönmez) Dinçkan, Yonca Gül Uğurlu “Dil, gönlü yüzdüren gemidir. Toplumun da gönlü var; toplumun gönlünün adı da kültürdür.” diyen Oktay Sinanoğlu, kültürün toplumun temeli olduğunu vurgular. “Kültür her şeyi okuyup unuttuktan sonra aklınızda kalanlardır.” diyen André Gide, kültürün bir toplumun kimliği, yaşayış ve düşünme tarzı olduğunun altını çizer. “Güvendikleri bir şeyleri var. Bu güvendikleri şeyin adına ne diyorlardı? Ona kültür diyorlar; onları keçi çobanlarından ayırt eden şeymiş bu.” sözüyle Nietzsche, kültürün özgünlüğüne dem vurur. “Kültürün ilk basamağı, ana dilini iyi konuşmak ve iyi yazmaktır.” tümcesi ile Peyami Safa, kültür-dil ilişkisinin altını çizer. “İnsan için kültür, vücut için ekmek kadar lazımdır.” diyen Cicero da hem birey için hem toplum için kültürün hayati önem taşıdığını anlatır. “Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, mutluluğa eriştirmek için iki orduya ihtiyaç vardır; biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin geleceğini yoğuran kültür ordusu.” diyen ulu önderimiz Atatürk ise kültürün her çağda toplumsal gelişim için yapı taşı olduğunu öğütler.
Günümüz toplumunda kültür, gerek akademik gerek günlük yaşamda hemen hemen herkesin zikrettiği, başvurduğu bir olgudur. Bu çalışmanın amacı, çeviri-kültür ilişkisini, çevirmen kimliğini, yazılı ve sözlü çeviride kültürel boyutu, çeviride kültürel unsurların aktarımında yaşanan zorlukları, çevirinin kültürel benzerlikleri, farklılıkları ortaya koymada etkili bir kültür tanıtım aracı olduğunu göstermektir. Çeviride kültürün öneminden bahsedilen ve çevirinin kültürel boyutuna dikkat çekilerek kültürel perspektiften ele alınan bu kitabın; çeviribilime, yazılı ve sözlü çeviriyle ve çeviribilimle ilgilenen herkese katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Albina Kıran, Aleksandr V. Kuznetsov, Aleksey Petroviç Leontyev, Bahar Eriş Karaoğlan, Buğra Oğuzhan Uluyüz, Bülent Bayram, Cemalettin Yavuz, Durmuş Arık, Elçin Yılmazkaya, Emine Yılmaz, Nadejda Mihaylovna Kuznetsova, Oğuzhan Durmuş, Sinan Güzel, Vildan Çakmak, Еlena Chekushkina Bütün ömrünü Çuvaş halkının aydınlanmasına adamış bir Çuvaş eğitimcisi olan İ. Ya. Yakovlev'in (1848-1930) yüz yetmişinci doğum yıldönümü anısına hazırlanmış olan bu kitap, Çuvaş dili, edebiyatı ve halkbilimi alanlarında kaleme alınmış yazılardan oluşmaktadır.
Bu yazılar esas olarak, Hacettepe Üniversitesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü tarafından, 29 Haziran 2018 yılında düzenlenmiş olan “Doğumunun 170. Yılında İ. Yakovlev ve Çuvaşlar: (Dil-Edebiyat-Folklor)” adlı uluslararası sempozyumda sunulmuşlardır. Bu sempozyuma, Türkiye'den ve Çuvaşistan'dan, Çuvaşça alanında çalışan on sekiz akademisyen katılmıştır.
İ. Ya. Yakovlev, Çuvaş halkı için çok önemli bir figürdür. Öğretmenlerin de yetiştirildiği ve Çuvaşların ilk millî eğitim kurumu olan ünlü Simbirsk Çuvaş (Öğretmen) Okulu, İ. Ya. Yakovlev tarafından 1868'de kurulmuştur. Çuvaş Üniversitesi olarak da bilinen bu okuldan, 1868-1919 yılları arasında 1379 kişi mezun olmuştur. Bu okul bünyesinde, öğretmen yetiştirme dışında Hristiyanlığın Çuvaşlar arasında yerleşmesi, yaygınlaşması, dini literatürün çevirilerle zenginleştirilmesi gibi konularda da önemli çalışmalar yapılmıştır.
1872'de, bugün kullanılmakta olan Çuvaş alfabesini de düzenlemiş olan İ. Ya. Yakovlev, aynı yıl Ortodoks Hristiyan İnancının İlk Öğrenimleri adlı kitabı Kazan'da, Çuvaşça olarak yayımlamıştır. Bu yayını, 1873'te Matta İncili ve 1874 yılında da Markus ve Luka İncili adlı kitaplar izlemiştir. Ayrıca 1880'li yılların başlarında, Simbirsk’te Çuvaş çeviri merkezini kurmuş ve 1882 yılında Главные церковные праздники Господней и Богородицы adıyla ilk eseri yayımlamıştır. Simbirsk Çuvaş Okulunda; din adamları, devlet memurları, millî ekonominin düzenleyicileri, eğitimciler, edebiyatçılar, sanatçılar ve aydınlar yetişmiştir. Okuldan mezun olan öğrenciler Çuvaş halkının kültür gelişimine, ekonomisine önemli yararlar sağlamışlar; millî müziğin, resim sanatının, dilin ve edebiyatın oluşum ve gelişiminde önemli yere sahip olmuşlardır. Ünlü Çuvaş şairi K. V. İvanov da bu okuldan yetişmiştir.
Mehmet Doğan Birbirinden kıymetli eserlere imza atan D. Mehmet Doğan, Türkçeye verdiği emeği son kitabı Devlet Sözlük Yazar Mı ile sürdürüyor. Ebabil Yayınları’ndan çıkan kitap dilimizin envai çeşit sorunlarından birini, devletin dili tayin yetki ve gücünü tartışıyor. Dönem dönem, o dönemin temayüllerine göre, devletin çıkardığı sözlüklerde kelimelerin anlamlarının değiştiğini ileri süren Doğan, başta bu durum olmak üzere, dilimize keyfî müdahalelere, piyasadaki sözlüklere, Türkiye’nin istikametine varıncaya kadar Türkçeye bir kez daha dikkat çekiyor.
Nesrin Bayraktar Bu kitap, özellikle Türk Dili ve Edebiyatı Bölümleri için hazırlanmış bir giriş kitabıdır. Burada tarih içinde Dil Bilimini bu güne getiren çalışmalar, Dil Biliminin çalışma alanları, önemli Dil Bilimciler ve Dil Bilimi bakış açıları ele alınmıştır. Dil Biliminin temel kavramları irdelenirken hayatın içinden, Türk dilinden ve Türk edebiyatından örneklere yer verilmiştir. Böylece Dil Bilimine bir giriş yapmak, Dil Bilimini anlamlı ve ulaşılabilir hâle getirmek amaçlanmıştır.
Bilginer ONAN Alanında ilk olma özelliğini taşıyan bu eser; dil öğretiminin bilimsel alanını belirleyen kavram ve terimleri tespit edip bir araya getirmek amacıyla kaleme alınmıştır. Kitapta, 500’e yakın terim ve kavram alfabetik sıra ile açıklanıp yorumlanmıştır. Yapılan açıklamalarda genel olarak ansiklopedik bir üslup takip edilmiştir. Birbiriyle ilgili terim ve kavramlar, yapılan açıklamaların sonunda özellikle belirtilmiştir. Kavram ve terimlerin belirlenmesinde ana dili eğitimi, yabancı dil öğretimi, dil bilimi, eğitim-öğretim ilke ve yöntemleri, özel öğretim yöntemleri, öğrenme psikolojisi, iki dillilik, iletişim, metin bilgisi, beyin, bellek, dil hastalıkları, okuma eğitimi, konuşma eğitimi, yazma eğitimi, dinleme eğitimi, ilk okuma yazma öğretimi vb. alanlarda yazılmış kaynaklar taranmış; tespit edilen terimler belirli bir elemeye tabi tutularak kitaba dâhil edilmiştir. Kavram ve terimlerin seçiminde; akademik çalışmalardaki yaygınlıkları, lisans ve lisansüstü düzeydeki kullanım sıklıkları göz önüne alınmıştır.
Türkçe öğretmenliği, sınıf öğretmenliği, yabancı dil öğretmenliği, özel eğitim ve eğitim bilimleri alanında öğrenim gören öğretmen adayları ve öğretmenler için hazırlanan bu kitap, filoloji bölümlerinden mezun olup dil eğitimi alanında lisansüstü eğitim görmek isteyen adaylara ve özellikle de bu alanda çalışma yapan değerli akademisyenlere yararlı olacaktır.
Dursun Eşsiz Dil, duyguların çeşitlendirilmesi sürecindeki yegâne araçtır. Bu yüzden insan duyguları karmaşık ve bazen de anlaşılması zordur. Bu olguyu daha ileri taşıdığımızda kültürler arasında da duyguların ya da duyguları dile getirirken kullanılan etiketlerin farklı olduğunu görebilmekteyiz. Özellikle kültürler arası yapılan çalışmalarda araştırmacılar, farklı kültürlerde yer alan duygu sözcüklerinin bir başka dilde karşılığının olmadığını gözlemlemişlerdir. Bu noktadan yola çıkarak uzun yıllar Kore'de kaldığım dönemde, duyguların kültüre has bir olgu olduğunu anlayarak Korece duygu sözcüklerinin bağlam analizini yapmaya karar verdim. Bu çalışma, Türklerin Koreceyi öğrenirken anlamakta zorlandığı ya da anlam kargaşasına sebep olan Korece duygu sözcüklerinin bağlamdaki kullanımlarını analiz etmektedir. Kelime listesi oluşturma, karşılaştırma analizi ve son olarak derlem analizinden oluşan bu eser, Korece duygu sözcüklerinin kullanıldıkları bağlamları ve uyumlu oldukları sözcükleri sunarak Korecedeki duygu sözcüklerinin daha iyi anlaşılmasına ışık tutar niteliktedir.
Adnan Oflaz Yabancı dilin öğrenilmesinde kelime bilgisi kritik öneme sahiptir. Kelime bilgisinin yetersizliği, temel dil becerilerinin ve yabancı dilde iletişim yetisinin gelişimini olumsuz etkilemektedir. Yapılan araştırmalar yabancı dilde duyulan ve okunanların %95'ini anlayabilmek için asgari 3000 kelime bilmek gerektiğini ortaya koymuştur. Gerek yabancı dilde gerekse anadilde öğrenilen her kelime önce pasif daha sonra aktif kelime hazinesine aktarılmaktadır. Kelimelerin kullanım sıklıkları (frekansları) aktif veya pasif hâle geçmelerinde belirleyici olmaktadır. Günlük konuşma dilindeki kelimelerin %90'ı yüksek frekanslı (sık kullanılan) kelimelerden oluşmaktadır. Bu açıdan yabancı dil öğreniminde kelime bilgisinin genişlik ve derinlik boyutlarıyla artırılması ve aktif hâlde tutulması büyük önem taşımaktadır.
Bellek destekleyiciler, kelime hazinesini geliştirmede ve uzun süreli hatırlamada kullanılan etkili yollardan biridir. Dünya hafıza şampiyonları da bu yöntemleri kullanmaktadır. Bu kitapta kelime öğreniminde en etkili yöntemlerden biri olan “Anahtar Kelime Yöntemi”, 184 Almanca örneği ile sunulmaktadır. Her hedef kelime için bir anahtar kelime (ses benzerliği olan kelime) bulunmaktadır. Verilen görseller ve kurgulanmış cümlelerle hem görsel hem de sözel belleğin kodlamaya katılması sağlanmaktadır. Bu uygulamalar ile kişi kendi kendine farklı öğrenme araçları olmaksızın verilen kelimeleri öğrenebilecek ve kendisini test edebilecektir. Ayrıca, uygulama kısmında verilen bağlam örnekleri ve eş anlamlı kelimelerin de (1500 kelime) öğrencilerin kelime hazinelerine olumlu katkı yapacağı düşünülmektedir. Bu kitap sadece verilen 184 kelimenin değil bilinmeyen yeni Almanca kelimelerin nasıl öğrenilebileceği konusunda da yol gösterici konumdadır.
Alize Can Rençberler, Augusto Ponzio, Didem Tuna, Erol Kahraman, Evangelos Kourdis, Javid Aliyev, Lale Özcan, Magdalena Nowotna, Mesut Kuleli, Muhammed Salih Kapcı, Osman Senemoğlu, Sema Dilara Yanya, Susan Petrilli, Sündüz Öztürk Kasar Dilde, edebiyatta, çeviride ve genel olarak sosyal bilimlerde kavramların sınırlarının esnek ve içeriklerin değişken olduğu söylenebilir. Alanlar içi ve alanlar arası kavramsal dalgalanmaların söz konusu olması, kavramlar üzerinden ya da kavramlara yönelik olarak gerçekleştirilen okumaların sürekli güncellenmesini gerektirmektedir. Alanlar arası dolaşımda içerikler paylaşıldıkça zenginleşmekte ve yeniden ele alınıp dönüşmektedir. Beş ülkeden 14 akademisyenin kaleme aldığı bu kitapta yer alan bölümler de farklı içerik bileşimleri üzerinden yeni kavramsal uzlaşılara ve okumalara yol açacak şekilde tasarlanmıştır.
The concepts in language, literature, translation, and in social sciences tend to be supple and flexible content-wise. The conceptual fluctuations within and among disciplines require continual updates of conceptual readings. The content becomes richer when shared among disciplines and is transformed with a redefinition. With this in mind, the chapters of this book, penned by 14 academics from five countries, are designed to pave the way for novel conceptual and consensual readings aligning in a smooth and interrelated combination of different contents.
Les concepts en langue, en littérature, en traduction et, plus généralement, en sciences sociales ont tendance à être souples et flexibles sur le plan du contenu. Les flottements conceptuels au sein des disciplines et entre elles exigent des mises à jour continues des lectures conceptuelles. Le contenu s'enrichit au fur et à mesure qu'il est partagé entre les disciplines et se transforme avec une redéfinition. C'est dans cet esprit que les chapitres de cet ouvrage, rédigés par quatorze universitaires de cinq pays, sont conçus pour ouvrir la voie à de nouvelles lectures conceptuelles et à de nouveaux consensus notionnels.
Yazarlar / Authors / Auteurs:
Sündüz Öztürk Kasar - Magdalena Nowotna - Susan Petrilli & Augusto Ponzio
Evangelos Kourdis - Didem Tuna - Sema Dilara Yanya - Javid Aliyev
Mesut Kuleli - Osman Senemoğlu - Erol Kahraman & Muhammed Salih Kapcı
Lale Özcan - Alize Can Rençberler
Ferhat Karabulut Bu kitap, insan dilinin kökeni ve çeşitlenmesi meselesini ele alır. Dilin; ne zaman, nasıl ve nerde ortaya çıktığını tespit etmek elbette çok zordur. Bu konuda ortaya atılmış pek çok iddia vardır. Dilin kökeni ve doğası üzerine kafa yoran her düşünür ve bilim insanı, kendince bir takım deliller ortaya koyarak tezini ispat etme gayreti içerisinde olmuştur. Dil, diğer varlıklar gibi ardında fosil veya iz bırakmadığı için ileri sürülen görüşler de çoğu zaman tartışmalı hâle gelmektedir. İleri sürülen görüşlerin önemli bir kısmının muteber olduğunu ve dikkate alınması gerektiğini vurgulamak gerekir. İnsanların (aslında toplumların); dünya görüşleri, ideolojileri, inanç sistemleri ve beklentileri, dilin kaynağı arayışlarına az ya da çok nüfuz etmiştir/etmektedir.
Bu kitap, dilin kökeni konusuna efsaneler penceresinden bakmayı hedeflemiştir. Toplumların ortak hafızalarının paha biçilmez ürünleri olan mitler, efsaneler, destanlar, masallar ve menkıbeler, dilin kökeni ve dillerin çeşitlenmesi konusunda önemli ipuçları verir. Ayrıca tüm bu türleri bir çatı kavram olan “efsane” başlığı altında birleştirmiştir. Her ne kadar efsaneler, bilimsel anlamda mutlak delil sunmasalar da Ahmet Bican Ercilasun'un ifade ettiği gibi bilimin konusu olurlar. Bizler, tarihin karanlık dehlizlerini çoğu zaman efsanelerin önümüze tuttukları ışıkla aydınlatırız.
Bu kitap ayrıca efsane kavramının bugün kazandığı mecazi anlamlarından hareketle bazı bilimsel çalışmaları ve iddiaları da efsane başlığı altında değerlendirmiştir. Bu anlamda kitap, iki ana bölümden oluşmuştur. İlk bölüm, doğal efsanelerden hareketle dilin kaynağı, doğası ve çeşitlenmesi konusunu içerir. İkinci bölüm, efsanenin mecazi anlamından hareketle bazı bilimsel ve deneysel araştırmaları dilin kökeni ve doğası bağlamında tartışır.
Murat Özgen Anlambilim, özerk bir dilbilgisi düzeneğinin modüllerinden birisidir. Buna karşın anlambilimsel incelemelerse tarih boyunca göz ardı edilen incelemelerdi. Bunun sebeplerinden belki de en belirgin olanı, anlamın; herhangi bir dilin sesi, ekleri ya da tümceleri gibi somut ve incelenebilir olmamasıdır. Günümüzde de çoğu dilbilgisi kitabı, anlamı daha incelenebilir kılmak için sistematik çözümleme yöntemleri benimsemektedir. Sözcük anlamlarının kavramsal alanlar içerisine yerleştirilmesi, tümceler arasındaki eşanlamlılık ve karşıtlık ilişkilerinin çalışılması bunun örnekleridir. Bu kitapta da matematik gibi bir üst dil kullanılarak anlam, doğruluk temelli incelenmeye çalışılmaktadır. Bu da tabii ki anlamı sistematik bir inceleme yöntemi içerisinde ele alma çabalarından birisi olarak değerlendirilebilir. Kitabın dil çalışmaları alanında araştırmalar yürüten araştırmacılar ve henüz öğrenimi devam eden öğrencilere yararlı olacağı inancıyla...
Sedat Maden Drama, ana dili ve yabancı dil kullanımında gerekli olan becerileri öğrencilere kazandırmada etkin bir yöntemdir. Zira dramanın temel dil becerilerinin ve dil bilgisi kurallarının öğretimine katkı sağladığına dair araştırma sonuçlarına alanyazından ulaşılabilmektedir.
Drama sürecinde birey, günlük hayatın hemen her anında ne şekilde iletişime geçebileceğini, örnek olay ve durumlarda yaşar ve öğrenir. Bu nedenle drama, bir iletişim sanatı olarak da değerlendirilmektedir. Belirli bir araç gerece, ortama, metne bağlı kalınmaması ve yaşamdan kesitler içinde sunumların yapılması dramanın bilgi, beceri ve alışkanlıkları kalıcı şekilde kazandırmasını beraberinde getirmektedir. Tüm bu gerekçeler dramanın dil öğretimi sürecinde, özel olarak da Türkçenin öğretiminde faydalı bir yöntem olduğunu göstermektedir.
Dramanın dil öğretiminde kullanımı ile ilgili kuram ve uygulamaya yönelik içeriğe sahip olan eserde; drama kavramı ve dramanın yöntem olarak kullanımına dair temel bilgilere, yurt içi ve yurt dışındaki tarihî gelişimine, dramanın oyun, tiyatro, yaratıcılık ile ilişkisine, dil ve çocuk gelişimi açısından niteliklerine, drama sürecinde yararlanılacak tekniklere, drama sürecinin aşamalarına, dil öğretiminde kullanılmasına, Türkçe öğretmeninin drama lideri olarak rollerine ve sahip olması gereken öz yeterliklere, yapılandırmacılık ve aktif öğrenme açısından dramanın doğasına, Türkçe öğretiminde drama yönteminin kullanımıyla ilgili yaşanan sorunlara ayrıca örnek senaryo / etkinliklere yer verilmiştir.
Ayşe Dağ Pestil, Ayşe Işık Akdağ, Dinçay Köksal, Mehmet Yıldız, Mübeher Ürün Göker, Nurcihan Yürük, Serhat Kahyaoğlu Farklı Yönleriyle Çeviri, çevirinin dil sınırlarını aşarak kültürler arasında bir köprü kurduğu ve insanlığın ortak mirasını birleştiren önemli bir sanat ve bilim olduğunu vurgular. Bu kitap, çeviri disiplininde zengin ve karmaşık bir dünyaya bir bakış sunar. Sadece kelime aktarımı değil kültürlerarası iletişimin ve anlayışın derin ve incelikli bir yansıması olarak çeviriyi ele alır. Kitap, çeviribilimin farklı boyutlarını dilbilimsel analizlerden edebi çevirilere, teknolojinin çeviriye etkisinden çeviri eleştirisine kadar geniş bir yelpazede inceler. Bu çalışma, çeviribilim alanında uzmanlaşmış birçok araştırmacının katkılarıyla şekillenmiştir ve çeşitli perspektifler sunar.
Çevirinin sadece sözcüklerden ibaret olmadığını, kültürel, tarihsel ve sosyal bağlamlarla yoğrulduğunu gösteren bu kitap, okuyuculara çeşitli kültürel bağlamlarda iletişim kurma fırsatı sunmayı amaçlar. Ayrıca, çeviribilimin sunduğu zenginlikleri gözler önüne serer ve farklı perspektiflerle çeviri olgusunu anlamayı ve değerlendirmeyi teşvik eder.
Bu eser, çeviri dünyasının zenginliğini anlamak ve farklı kültürlere açık bir iletişim ağı oluşturmak isteyen herkes için kapsamlı bir kaynak olabilir.
Aslı Yılmaz D. Ülkemizde konuşma eğitimi sunan okul ve kursların sayısında çarpıcı bir artış var. Buna karşılık konuşma ile ilgili her tür eğitimin zorunlu altyapısı olarak nitelenen Fonetik alanında kapsamlı çalışmalar çok sınırlı. Bu durum, eğitimlerin bilimsel ve nesnel zeminden uzaklaşması riskini de beraberinde getiriyor. Ders içeriklerinin bireysel ifade becerisini beslemekten ziyade iyi sosyal izlenimler uyandırmak üzere tasarlanan subjektif önerilerle sınırlı kalmasına neden olabiliyor.
Bu bakımdan fonetik alanındaki temel bilgileri anlaşılır bir dille sunacak yayınlara ihtiyaç var. Bu ihtiyacı karşılamak üzere hazırlanan Fonetiğe Giriş, başta konservatuarlardaki oyunculuk bölümleri olmak üzere mesleki ve genel amaçlı konuşma okulları için temel ve pratik bir kaynak niteliği taşıyor.
Oyuncu ve akademisyen Aslı Yılmaz, Fonetik disiplinini eğitmen perspektifinden ele alarak tanıtıyor. Kitapta, eğitmenlerin ve öğrencilerin fonetikle ilgili olarak bilmek istedikleri her şey ve daha fazlası, bilimsel verilerle ve mesleki deneyimlerle güçlendirilerek sunuluyor. Okuyucu, konuşma seslerini yeniden dinlemeye davet ediliyor.
Ahmet Başal, Ahmet Çekiç, Ali Dincer, Arif Bakla, Ceyhun Yükselir, Hakan Demiröz, Hasan Sağlamel, Hatice Kübra Koç, İsmail Çakır, Kağan Kaya, Mustafa Zeki Çıraklı, Savaş Yeşilyurt, Sedat Bay, Servet Çelik, Sibel Korkmazgil, Şakire Erbay Çetinkaya Literature and language are intertwined and indispensable entities of societies. As a source of authentic material, using literature in language teaching has grabbed the interest of scholars in the last decades since integrating it in language teaching has a lot of benefits for foreign language learners. To this end, this book presents a huge amount of invaluable theoretical underpinnings of using literature in language teaching and practical activities that can be exploited in teaching English as a second or foreign language.
Literature in Language Teaching examines the use of short stories, novels, drama and poetry in language classes, the role of extensive reading and literature circles in language learning. It also investigates using literature in teaching English to young learners focusing on digital sources of literature. Furthermore, this book covers the issue of teaching culture through literature. We hope that the book will serve as a valuable resource for those who are interested in literature and language teaching.
Emrah Eriş, Esra Uluşahin Aristoteles, Poetika'da “Yabancı sözler bizi şaşırtır; sıradan sözler sadece bildiğimiz şeyleri bize taşır; yeni sözleri ise en iyi metaforlardan elde edebiliriz.” der. Novalis ise “Bütün dönüşler yuvayadır.” tümcesiyle metafor için yuva metaforunu kullanır.
Her sözcüğün anlamsal bağlamda kendi içinde bir sistematiği vardır. Dilin dili şeklinde tanımlanabilecek metafor, insanın yaşadığı dünyanın gerçekliğini, imgelemi harekete geçirerek keşfettiren dil yetisinin tezahürüdür. Hem dil hem de anlam düzlemindeki rolü itibarıyla içinde bulunduğu bağlamda anlamlanan metaforik dil, günlük yaşamı tüm yönüyle etkileyebilen işlevselliğiyle bütün disiplinler ile doğrudan ilişkilendirilebilir. Tüm dillerde var olan metaforların dilsel, anlamsal ve kültürel bağlamda farklılıklar gösterebileceği ve bu farklılıkların çeviride anlam karmaşasına neden olacağı düşüncesinden doğan bu kitapta; metaforik imgelerin en yoğun olduğu dil kalıplarından atasözleri ve deyimlerin içerdiği renk, doğa, hayvan ve çevre ile ilişkili metaforların Türkçe, İngilizce, Fransızca ve İtalyanca olmak üzere dört dilde dillerarası benzerlik ve farklılıkları incelenmiştir. Bir kültürün; tarihî, kültürel, toplumsal bağlamda kokusunun sindiği atasözü ve deyimlerin artalanındaki çıkış hikâyeleri aracılığıyla dilsel göstergelerin altında yatan metaforik anlamlar verilerek, metaforların çevrilebilirliği sorunsalı uygulamalı olarak aktarılmıştır. Türk kültürüne ait atasözü ve deyimlerden yola çıkarak zihinsel bağlamda oluşan anlamsal değerin diğer dillerdeki dilsel ve anlamsal karşılıkları analiz edilmiştir. Dilsel, kültürel, toplumsal bağlamda mukayeseli olarak ele alınan bu kitaptaki metafor analizlerinin, çeviribilim alanına katkı sağlayacağı, pek çok disipline ışık tutacağı düşünülmektedir.
Olena Kozan Onomasyoloji (Yunanca: óνομασία (adlandırma, isimlendirme) ve λογος (söz, konuşma) ya da adlandırma bilimi, dilbilim çerçevesinde oluşan ve günümüzde bilimin bilişsel paradigmasının doğrultusunda gelişen araştırma alanlarından biridir. Adlandırma biliminin çıkış noktası gerçeklik- insan zihni - dil arasındaki etkileşimdir. Adlandırma bilimi gerek nesnel gerekse öznel gerçeklikteki nesnelerin, olguların ve olayların adlarının oluşum sürecinin yanı sıra adların nesne/olgu/olaylarla ilişkilendirme süreci üzerine de odaklanmaktadır.
Adlandırma kuramı çerçevesinde geliştirilen yaklaşım, dile yönelik bütünlükçü bir bakış açısını hedeflemektedir. Bu bağlamda hem art zamanlı hem de eş zamanlı bir inceleme yöntemi öngörülmektedir. Adlandırma kuramı çerçevesinde gerçeklik ile ilgili bilgilerin dil dizgesinde nasıl biçimlendirildiği sorusu ön plana çıkmaktadır. Bu bağlamda dil dizgesindeki adlandırma modellerinin araştırılması dile yönelik farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Adlandırma kuramına dayanılarak bir dil dizgesindeki adlandırma modellerinin araştırılması, bu dilin “bilişsel yapısı”nın ortaya çıkarılmasını sağlayacaktır. Bu bilişsel yapı, başta dil tipolojisi olmak üzere dil araştırmalarındaki yaklaşımların bütünlük içinde ele alınması için bir çıkış noktası olabilir.
Bu kitapta, Rusya'da geliştirilen adlandırma kuramı Türkçede ilk kez tanıtılmıştır. Kitapta tanıtılan kuramsal bilgilerin Türkiye'de adlandırma biliminin gelişmesine katkıda bulunacağını, kitaptaki uygulamanın ise başta Rus dili olmak üzere diğer diller ile çalışan araştırmacıların ilgisini çekip farklı dillerdeki adlandırma modellerinin araştırılması için bir başlangıç noktası olacağını umuyoruz.
Leyla Savsar Many transnational narratives situate the immigrant at a crossroads in terms of a loss of the 'original' culture in exchange for the new 'American' culture, where national diversities are confined to a singular framework and rhetoric of displacement, overruled by the myth of successful assimilation, whereby the hardships of adjusting to foreign spaces are 'normalized' and reduced to a series of trials. Applying psychoanalytic and postcolonial frameworks to literary analysis, this work explores some of the prominent transnational narratives to establish that the melancholic dynamics of space, memory, and language can subvert misrepresentations and grant the immigrant mobility within the confines of homogenized spaces. It seeks to explore the ways in which the transnational American narrative employs melancholic tenor as aesthetics to empower displaced figures. Situating its protagonists at the locus of nations, these narratives underscore melancholia, mourning, and memory as tools and protocols of agency that challenge the myth of assimilation and re-think the rhetoric of displacement.
Mehmet Akif Duman “Çalışmanız Doğu ile Batı’yı ve eski ile yeniyi mezcedip birlikte değerlendirmeye muvaffak olmak suretiyle türünde ilk çalışma olma onuruna sahiptir.”
Prof. Dr. Bilal Yücel

“Farklı görüşleri özetleyen muhteşem bir iş çıkarmışsınız.”
Prof. Dr. Sam Glucksberg

“Her şeyden ziyade, çok mühim bir amacınız var.”
Prof. Dr. Helmut Schanze

“Alışılmışın dışında bir derinlik ile ele alınıyor metafor ve retorik. Antik bakış, analitik ve kıtalar arası felsefe, filoloji ve hatta semiotik genişletiyor çalışmayı. Her şey var bu kitapta! Homerik şiirlerden Nietzsche’nin çalışmalarına, Freud’tan De Saussure’nün ve Ricœur’nün tahliline. Black’tan Lakoff’a… Her şey!”
Prof. Dr. Andrew J. Ortony

“Çok etkileyici bir çalışma. Dışarıda bıraktığınız bir husus olduğunu düşünmüyorum.”
Prof. Dr. David Wellbery

“Araştırmanızdan çok şey öğreneceğime eminim.”
Prof. Dr. Samuel C. Wheeler III

“Çok etkileyici! Bu kadar çok kültür, böylesine bir arada... Başka hiçbir çalışma ile mukayese edilme lüzumu olmayacak kadar farklı bir çalışma yapmışsınız.”
Prof. Dr. Gerd Antos

“Bu yazdıklarınızdan başka metafor teorileri konusunda bir şey olduğunu sanmıyorum.”
Prof. Dr. Catherine Elgin

“Nihayetinde... Acaba sizin teoriniz, ne teorisi olacak?”
Prof. Dr. David Cooper

“Kültürler arası etkileşim üstünden yürütüyorsunuz çalışmanızı. Bunu dehşet verici bölgelerde gezinerek ama evinizdeymiş gibi yapıyorsunuz.”
Prof. Dr. Gerhard Bauer
Filiz GÜRER YÜCEL Ses bilgisi ve akustik, hem fizik hem de müzik disiplinlerinin ortak konusudur.
Müzik disiplininde ses bilgisi ve akustik başlığı altında ele alınan
doğuşkan, doppler etkisi, akustik rezonans ya da vuru gibi birçok konu,
aynı zamanda fiziğin de konuları arasında yer alır. Biraz daha ileri gidersek,
müziğin tüm konularının fiziğin içinde yer aldığını ve hatta müziğin, fizik
biliminin bir dalı olduğunu söyleyebiliriz.
Müzik ile fizik arasındaki bu sıkı ilişkinin müzik disiplini açısından
önemi, ülkemizde maalesef yeterince anlaşılamamıştır. Müzik eğitimi alan
öğrencilerin, müzik ile fizik arasındaki bu ilişkinin farkında olmalarının ve
temel düzeyde de olsa fiziği kavramalarının, müziğe daha farklı bir açıdan
bakmaları konusunda onlara oldukça yararlı olacağı düşünülmektedir. Örneğin;
bu sayede enstrümanları yapısal olarak daha iyi tanıyabilirler, yeni
bir enstrüman alırken nelere dikkat edilmesi gerektiğini daha iyi bilirler,
salonları akustik açıdan birbirleriyle kıyaslayabilirler ya da enstrümanların
frekans aralıklarını dikkate alarak konserde müzisyenlerin yerleşim planını
daha doğru yapabilirler.
Sueda Özbent In unserer globalisierten und hochdynamischen Welt ändern sich die Gesellschaften und die Menschen zu pluralen Identitäten, welche für das translatorische Handeln neue Herausforderungen stellen. Die Transkulturalität prägt die heutigen Gesellschaften. Diese Entwicklungen haben Auswirkungen auf die Übersetzerentscheidungen.
Im Zuge der Globalisierung haben sich ökonomische Abhängigkeiten in unserem globalen Dorf gebildet. Weltweite Migrationsbewegungen, Kommunikationsmöglichkeiten, Verkehrsverbindungen und Medien haben zum wechselseitigen Austausch zwischen Menschen beigetragen. Translatoren und die Leserschaft unterliegen auch dieser dynamischen und transkulturellen Entwicklung. Diese Arbeit versucht zu zeigen, wie die kulturellen Elemente, d. h. Kulturreferenzen in literarischen Texten eingebaut sind und durch welche Übersetzungsverfahren diese Elemente in die Zielkultur funktionsgerecht transferiert werden können. In dieser Arbeit geht es nicht darum, literarische Texte zu analysieren, sondern Kulturreferenzen in den Texten herauszuarbeiten. Als Korpus dienen bereits veröffentlichte literarische Übersetzungen ins Deutsche von 9 renommierten türkischen Autoren.

Sedat Balyemez Bu kitap, yazım ve noktalamaya ilgi duyanlar için bir çeşit başvuru kitabı olarak tasarlanmıştır. Kitabın genel amacı, 1928'deki İmlâ Lûgati'nden itibaren Türkiye Türkçesinin yazımındaki değişikleri ortaya koymaktır. Kitap, Türk Dil Kurumunun ve Dil Derneğinin yazım kılavuzlarındaki kuralların incelenmesine, betimlenmesine dayanmaktadır. Geçmiş yazım kılavuzlarındaki kuralları yıllara göre alt alta sıralayarak okuyucunun bunları okuyup yeni bulgulara ulaşmasını beklemek yerine yazım kurallarındaki değişme ve gelişmeler, araştırmacı tarafından incelenip karşılaştırılmış ve okuyucuya sunulmuştur. Mesela tarihlerin yazımında ne zamandan beri nokta kullanıldığını veya tarihlerin yazımında, geçmişte hangi noktalama işaretlerinin kullanıldığını merak eden bir kişinin bu merakını gidermesi için geçmiş bütün yazım kılavuzlarındaki noktalama işaretlerini ve tarihlerin yazımına ilişkin örnekleri incelemesi gerekir. İşte bu kitap, okuyucuyu bu zahmetten kurtarmış; 1928'den günümüze kadar yayımlanan kılavuzlarda ilgili konuyu inceleyerek gerekli cevapları ve tabloları okuyucunun hizmetine sunmuştur. Yazım ve noktalamayla ilgili konularda sırasıyla Türk Dil Kurumu kılavuzlarındaki değişiklikler ve gelişmeler ile Dil Derneği kılavuzlarındaki değişiklikler ve gelişmeler anlatılmıştır. Türk Dil Kurumunun güncel kuralları ile Dil Derneğinin güncel kuralları arasında farklılık varsa bu farklılıklar da yine ilgili konu başlığı altında maddeler hâlinde verilmiştir.
Arthur Lumley DAVIDS Türkçe ile ilgili yabancıların yazdığı gramer kitapları, araştırmacıların sürekli ilgi odağı olmuştur: Grammaire Turque, Elemens de la Langue Turque, Gramatica Turca gibi. Bunların dışında yazılmış olanlar da vardır elbette. Çevirisini yaptığımız 1832 tarihli A Grammar of the Turkish Language (Türk Dili Grameri) benzer kitaplardan biridir. Arthur Lumley Davids'in A Grammar of the Turkish Language (Türk Dili Grameri), “Giriş, Türk Dili Grameri, Söz Varlığı, Diyaloglar ve Ekler” olmak üzere dört bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde; Türk tarihi ile ilgili önemli, ancak doğruluğu tartışılır bilgiler mevcuttur. Bu bölümde, Türkoloji'yle (dil, edebiyat, tarih, eğitim gibi) ilgili tarihi bilgilerin yoğun olarak bulunduğu açıklamalar vardır. Giriş bölümünün sonunda ise Arthur Lumley Davids, eserinin “diplomatların ülkesine karşı sorumluluğunu yerine getirmede, gezginlerin merakını gidermede ya da tüccarlara yardımcı olacağını” ifade etmiştir. Bu düşünce, Türk Dili Grameri'nin genel bir Türkoloji kitabı olma özelliğinin yanında, yabancılara Türkçe öğretimi alanında da yazılan tarihi bir çalışma olduğunu gösterir.
Nurettin DEMİR, Emine YILMAZ Bu kitap üniversitelerdeki Türk Dili, Yazılı ve Sözlü Anlatım derslerinde kullanılmak üzere hazırlanmıştır. Ancak kitabın dil ve edebiyat konularına ilgi duyan genel okuyucunun da güvenle başvurabileceği bir yayın olmasına özen gösterilmiştir.
Dil bölümünde, dil bilgisi öğretiminden çok, dil kültürü kazandırmaya dönük bir anlayış hakimdir. Konular, orta öğretimde kuralcı anlayışla verilenlerin tekrarı olacak biçimde değil, çağdaş dilbilim anlayışıyla mevcut bilginin üzerine yenilerini ekleyecek şekilde işlenmiş, okunabilir metinler halinde sunulmuştur. Çağdaş bilimsel verilere uygun bir dil tanımı, dil içindeki doğal çeşitlenmeler, dilin işlevleri, dilin kökeni tartışmaları, kısa dil tarihi, Türkçenin akrabalık ilişkileri, Türklerin kullandığı yazı sistemleri gibi genel kültürün bir parçası olan konulara, Türkçe bir ders kitabında, en son araştırmalar ışığında, ilk defa sistemli bir biçimde yer verilmiştir. Yazılı ve sözlü anlatım bölümleri de öğrencinin her gün karşılaştığı yazılı ve sözlü anlatım örneklerini daha iyi anlamasına dönük bir mantıkla kaleme alınmıştır.
Nihal Çalışkan Bu çalışmada, yabancı/ikinci dil olarak Türkçe öğretiminde kullanılmak üzere temel düzey olan A1 ve A2 için bir söz varlığı önerisinde bulunulmaktadır. Önerilen söz varlığının omurgasını, bu alanda kullanılan Türkçe öğretim setlerinin ders kitaplarında belli bir kullanım yaygınlığına ulaşan sözcükler oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra Türkçe için belli başlı sözcük listelerinin ilk sıralarında ortaklaşan az sayıdaki sözcüğe de çalışmada yer verilmiştir. Yaygınlık kriteriyle tespit edilen sözcükler, Diller İçin Avrupa Ortak Öneriler Çerçevesi ile uyumlanarak sözcüklerin ele alınabileceği düzeylere açıklık getirilmeye çalışılmıştır.
Söz varlığının tespitinde ortografik birim olarak sözcük esas alınmıştır. Sözcükler tür bakımından işaretlenip eş seslilik ve çokanlamlılık özellikleri dikkate alınarak listelenmiştir. Sözcük sınırlarını aşan birimler ise biçim birimsel birim (günümüzde), sözcüksel birim (tam gün), söz dizimsel birim (günde Xsayı Xsaat, dakika) ve söylem birimi (İyi günler!) başlıkları altında sıralanmıştır. Tespit edilen birimlerin tamamı, ilgili düzeye uygun cümlelerle örneklendirilmiştir.
Songül Erdoğan Kültürümüzde önemli bir yere sahip oya ve dantel, Anadolu kadınının ne kadar yaratıcı olduğunu gösteren el sanatlarıdır. Oya ve dantelle ortaya konan el emeği ürünler hemen hemen her genç kızın çeyizinde yer alır. Bazıları bu el sanatlarıyla ruhunu dinlendirirken bazıları içinse bu sanatlar ekmek kapısıdır. Oya ve dantel; sevinci, acıyı, kızgınlıkları, küskünlükleri sessiz bir şekilde renklerle ve motiflerle dile getiren bir iletişim aracı olmasının yanında Türk dilinin söz varlığı açısından da önemli bir kaynaktır. Bu çalışmada, Türkiye Türkçesi yazı dilinde ve ağızlarında kullanılan oya ve dantel el sanatları ile ilgili söz varlığına yer verilmiştir. Bu söz varlığında sanattan spora, siyasetten iktisada, botanikten zoolojiye birçok alanın yansımasını görmek mümkündür. 1926 madde başının yer aldığı çalışmada, birden fazla anlamı olan madde başları da yer almaktadır. Görsellerle de zenginleştirilmiş olan çalışma, görsel göstergeler ve dil arasındaki bağlantının kurulması açısından da önem arz etmektedir. Büyük bir bölümü Türkçe kelimelerden oluşan söz varlığı, bu sanatın doğmasında ve gelişmesinde Türklerin büyük rol oynadığının da bir kanıtıdır. Türk dilinin terim türetme açısından ne kadar güçlü bir dil olduğunu gösteren bu çalışma, Türk kadınının iğne ve iplikle yaratmış olduğu mucizelerin de lisanıdır.
András RÓNA TAS Türk adının kökeni, Türk dilinin tarihi ve diğer dillerle olan ilişkisi, Türk halklarının geçmişteki durumu gibi temel konular başta olmak üzere Türkolojiyle ilgili çeşitli hususları düzenli bir şekilde okuyucuya aktarmayı amaçlayan bu eser, Türkolojinin bir bilim dalı olma sürecinde yaşananları da dolaylı yoldan anlaşılır bir üslupla betimlemektedir. Modern Türk dillerinin sınıflandırılması, eski Türklerin komşu halklarla olan ilişkileri ve inanç sistemleri üzerine önemli tespitler, Türkçenin tarihi dönemlerinde kullanılan Runik alfabe, Brahmi alfabesi ve de Tibet alfabesi üzerine derinlemesine incelemeler, bu eserin özünü oluşturan diğer konular arasındadır.

Türkolojiye, Türk diline ve tarihine ilgi duyanlara, bu konular üzerine çalışanlara veya çalışmak isteyenlere, ayrıca üniversitelerin ilgili bölümlerinde öğrenim gören lisans ve lisans üstü öğrencilerine hitap eden bu eserde, Türklerle ve Türkçeyle ilgili en temel bilgileri anlaşılır bir şekilde bulmak mümkündür.
Kenan Göçer Türkün İş Zihniyeti; Türklerin iktisat zihniyetini, din üzerinden değil dil içinden yola çıkarak anlamaya çalışıyor ve “neden olmuyor?” sorusunu kendine mesele ediyor.
Temel iddiası; “Türklerin iş tutuş tarzı, büyük ölçüde ‘iş’teşlik ‘ş’ sesine bağlıdır.” Yani işler, işteşlik ile işliyor.
Türkiye’de Sabri F. Ülgener ile başlayıp Ahmet Güner Sayar ile devam eden Osmanlı iktisat zihniyeti çalışmalarının merkezi açıklama noktası büyük ölçüde Max Weber’in etkisiyle din temelli idi. Sayar, Ülgener’in bütün vurgularını daha da derinleştirdi ve bunu “Türk töresi” ile biraz esnetti. Oğuz Adanır ile ise bu yön ağırlıklı olarak Marcel Mauss’un etkisiyle potlaç (armağan) üzerinden açıklamaya dönüştü. Üç bilim insanının görüşü, kendi çerçevesinde ve mecrasında tartışılmaya devam ediyor.
Kenan Göçer’in elinizdeki bu çalışması ise Hüseyin Rahmi Göktaş’ın Türkçe üzerine düşünmesi ile Murat Önderman’ın Türkiye üzerine olan bulgularından hareketle, Türklerin iktisat-dirlik zihniyeti veya iş zihniyeti-öreği çalışmalarına ilk defa dil açısından bir yaklaşımda bulunmuş oluyor. Ya da Türkçe ilk defa işe koşuluyor. Buna kısaca, Türkçe boyunca işe içrek bir bakış da denebilir.
Brian Tomlinson Bu kitap, uygulamalı dilbilim alanında materyal geliştirmeyle ilgili güncel tartışma ve uygulamalara ilk odaklanan kitaptır. Bununla birlikte diğer alanların yanı sıra ikinci dil edinimi, kullanımbilim ve sözvarlığı gelişimine de odaklanmaktadır. Bu yeni yaklaşımla uygulamalı dilbilim kuramının / araştırmalarının ele aldığı iki ögeyi dil öğretimi için birbiriyle ilişkilendirmektedir.
Kitapta yer alan bölümlerinin her biri öncelikle ilgili teori ve ele almış olduğu konu alanıyla ilgili araştırma sonuçlarını sunmakta sonrasında ise materyal geliştirmeye dönük uygulanmalara değinmektedir. Her bir bölümde güncel teori ve araştırma sonuçları ele alınıp yorumlanarak, yayımlanmış çalışmalar ile yaklaşımlar arasındaki eşleşmeler analiz edilmekte ve sonrasında mevcut yaklaşımların materyal geliştirme uygulamalarına aktarılması örneklendirilerek sağlanmaktadır.
Bu kitap, hem materyal geliştirme alanında çalışan araştırmacılar için hem de uygulamalı dilbilim alanında çalışan araştırmacılar için temel kaynak konumundadır.
Brian Tomlinson, Birleşik Krallık'taki Leeds Metropolitan Üniversitesinde misafir öğretim üyesi olarak görev yapmakta olup ayrıca Japonya, Endonezya, Nijerya, Umman, Singapur, İngiltere, Vanuatu ve Zambiya'da çalışmış ve altmışın üzerinde ülkede sunumlar yapmıştır. Materyal Geliştirme Birliği'nin kurucusu ve başkanıdır. Materyal geliştirme, dil öğretimi ve edinimi konularında birçok makale ve kitap kaleme almıştır.