Çağdaş Felsefe \ 1-1
Remzi Demir Türkiye Cumhuriyeti, 2023 yılında 100 yaşına girdi. Bir insan hayatı için uzun ama bir devlet hayatı için kısa bir süre... Bir asırlık bu süre içinde siyasi, iktisadi, hukuki, sosyal ve kültürel sahalarda ne kadar mesafe aldık?
Bu sorunun yanıtı, günümüzü anlamak ve geleceğimizi tasarlamak bakımından çok önemli.
100 Yılda Felsefe, Bilim ve Teknoloji başlığını taşıyacak bu dizide yayımlayacağımız 100 Yılda Felsefe, 100 Yılda Bilim ve 100 Yılda Teknoloji adlı tarihsel denemelerle bu dönemin maddi ve manevi kültür dünyasına bir nebze de olsa ışık tutmak istiyoruz.
Dizinin ilk eseri olan 100 Yılda Felsefe, objektifini düşünce hayatımızı yönlendiren temel gelişmelere ve bu gelişmeleri gerçekleştiren düşünürlerin önemli katkılarına yönlendiriyor ve ısrarla “Biz kimiz?” sorusunun peşine düşüyor.
Ahmet AKYÜREK Darwincilik, yüz elli seneden beri dünyanın gündemleri arasından düşürülmedi. Çünkü Darwincilerin öne sürdüğü fikirler; ateistlerin, natüralistlerin, maddecilerin, evrimcilerin en büyük dayanağı oldu. Daha önce bu gruplar çeşitli fikirlerini temellendirmekte güçlük çekiyorlardı. Sadece onlar değil. Darwin'in “Hayatta sadece güçlüler yaşama hakkına sahiptir.” tezi; İngiltere ve diğer sömürgeci devletler bu tezi kendi sömürgeciliklerini haklılaştırma, meşrulaştırma aracı olarak kullanırken, “Biz güçlü olduğumuz için tabiat kanununun gereğini yerine getiriyoruz.” mesajını veriyordu. Bunun yanında K. Marx, bu hayat mücadelesi fikrini, sınıf mücadelesine dönüştürmüş dünyayı patron-işçi mücadelesinden ibaret gibi gösteriyordu. “Sosyal Darwincilik” denilen akım ise toplumların hayatını aynı esasa göre düzenleme iddiasındaydı. Diğer yandan Darwin'in iddialarına uymayan yeni bilimsel araştırmalar ve buluşlar, bu çıkar grupları tarafından çeşitli manipülasyonlarla derhal etkisiz hâle getiriliyordu. Benzer oyunlar ülkemizde de yüzyılı aşkın süredir devam etmektedir. İnançlar, bu teori olmaktan ileri gidemeyen Darwinci düşüncelerle sarsılıyor, onun tezleri, okullarda “değişmez ve en son bilimsel gelişme”, “karşı konulamaz gerçek” gibi sloganlarla zihinlere yerleştiriliyordu. Bütün bu baskıcı tutumlara rağmen, gerçek bilimsel araştırmalar da durmadı. Prof. Dr. Ahmet Akyürek’in işte bunlardan en yenisini ve bilimsel olarak Darwin'in fikirlerinin tutarsız taraflarını çürüten bu kitabı yazmakla bilimsel düşünceye büyük hizmet ettiğine inanmaktayım.
Prof. Dr. Süleyman Hayri BOLAY

Charles Darwin'in bir buçuk asır önceki varsayımlarıyla yakın zamana kadar oyalanmış olan bilim dünyası, CERN’de yapılan partikül fiziği çalışmalarıyla Higgs boson'u (God particle-Tanrı parçacığı) ile Stephen Hawking'i de düşündürecek duruma getirmiştir. Prof. Dr. Ahmet Akyürek'in bu değerli eseri, varsayımlarla oyalananlara güçlü bir yanıt oluşturacaktır.
Prof. Dr. Ender YURDAKULOL

Darwin'in evrim konusunda söylediklerini ikiye ayırmak gerekir: Birincisi, kendinden önceki bilim adamlarının bulgu ve yorumları ki çoğu doğrudur; ikincisi, kendi teorisi ve yorumları ki çoğu diyemeyeceğim, tamamı yanlıştır.
Prof. Dr. Ahmet AKYÜREK
Fulya Bayraktar Batının, muhtelif pozitivizm tarzları, materyalizm ve analitik felsefenin etkisi altında olduğu bir dönemde Marcel; aşk, sadâkat, îman ve umutla varlık sırrı’na ulaştıran yolu hatırlattı. İnsanın bireysellikten ziyade birliktelikte hür olduğunu vurguladı. “Varolmak bağlanmaktır” derken, bizi bir Aşk Etiğine davet etti.
Marcel’de bağlanma; “ben”in, “sen” ile olan aracısız, dolaysız, içten ve sırlı ilişkisidir. “Mutlak Sen” konumundaki Tanrı’ya yükselişin başlangıç yeridir. Bir taraftan kişi için, oluş anlamı taşır; diğer taraftan ise, etik anlamda güven, umut ve bir “biz” oluşturma süreci, ancak onun açısından bir mânâ kazanır. Dinin varoluşsal olarak algılanıp yaşanabileceği temel tecrübe, bu bağlanma ediminde gizlidir. Îman kavramı ancak onunla anlaşılabilir. Aile, kardeşlik, toplum ve insaniyetin, sırlı bütünlüğüdür bağlanma. Bağlanmanın ifade ettiği varoluşsal vaad edişlerin artık yaşanamıyor olması ise, modern dünyanın bunalımını izah ederken karşılaştığımız başlıca etkendir.
Bryan S. Turner Beden ve Toplum şimdi her zamankinden daha iyi... Turner, felsefi ve teolojik özlemleriyle organik ve kültürel köprüler kuruyor: sonuç, bedenlerle –erotikten açlık çeken bedenlere, çalışandan arzulayan bedenlere– harmanlanan bir toplumun etkili bir analizi.
Anthony Elliott, Flinders University
Bryan Turner, kendimiz ve bedenlerimiz hakkında düşünme şeklimizde devrim yarattı. Bu baskı... daha fazla entelektüel büyüme ve gelişme göstermektedir; yenilikçi fikirler zaten klasik bir anlayışı haber vermektedir. İnsan bedeni hayatımızın en bariz materyalidir; bu kitap, yirmi birinci yüzyılda bedenin anlamları hakkındaki bilgimizi derinleştirmemize olanak sağlamakta ve kendimiz için sunduğumuz ve kendimiz için inşa ettiğimiz olasılıkların (hem olumsuz hem de olumlu) eksiksiz ve özgürleştirici bir açıklamasını sunmaktadır.
Mary Evans, London School of Economics
Bu, beden sosyolojisini meşru bir araştırma alanı olarak yeniden açtığını iddia edebilecek bir kitabın tamamen revize edilmiş bir sürümüdür. Her bölümü revize edilmiş ve güncellenmiş olan, konunun tüm yönleri için eşsiz bir rehberlik sağlayan bu kitapta, alandaki son değişiklikleri ve Turner’ın kırılganlığın merkeziliği üzerindeki gelişimini yansıtan yeni materyaller bulacaksınız.
Kendinden emin ve yenilikçi olan bu kitap, alanın önde gelen yazarlarından birinin beden sosyolojisi üzerine en yetkili çalışma bildirisini sunmaktadır.
İkinci basım için övgü:
“Bu kitap, bedenin ve bedensel deneyimin sağladığı açıklamaların yeniden değerlendirilmesine ve eleştirel olarak karşılaştırılmasına yardımcı olacak şekilde yazılmış sosyal ve sosyolojik düşünceyi teşvik edici bir genel bakış sunuyor... Bu da değerli ve düşündürücü bir kitap olmasını sağlıyor.” –Medical Sociology News
“Analizi zorlayıcı olmaya devam ediyor... Kitap ilginç, iyi yazılmış ve güncel” –Health
Levent Bayraktar - Zeynep Tek Elinizdeki kitap, Mustafa Şekip Tunç'un 1921'de Henri Bergson'dan adapte etmek suretiyle tercüme ettiği Gülmek Nedir? Kime Gülüyoruz? adlı eseri merkeze alarak, bir dönem tahlili niteliğinde hazırlanmıştır. Eserin Latinize edilmiş hâli de bu çalışma ile yaklaşık yüz yıl aradan sonra ilk defa okuyucu ile buluşmaktadır. Mustafa Şekip'in konuyla ilgili olarak yazmış olduğu makaleler dizisinin de yer aldığı bu çalışmada; Mehmet Emin Erişirgil ve Abdülhak Şinasi Hisar'ın eser tanıtımları da bulunmaktadır. Ayrıca; Bergson felsefesini, Bergson'un felsefe tarihindeki yerini, Türk düşüncesine etkisini, Türkiye'deki Bergsoncu denebilecek düşünürleri ve genel hatlarıyla Cumhuriyet Dönemi Türk düşüncesini, Gülme adlı eserin Bergson felsefesi içindeki yerini irdeleyen bir mülakat ile Mustafa Şekip Tunç'un düşüncesini tanıtan bir bölüm de yer almaktadır.
***
Filozof ve ruhiyatçılar arasında gülme vadisinde bilhassa komik şeylerden gelen gülme meselesini aydınlatmak alanında Bergson'un aldığı vaziyet, onun orijinal olan dünya görüşünden bir parça, bu görüşle hemahenk olan bir nazariyedir.
Mustafa Şekip Tunç
***
Hande ve komikliğin bu güzel izah ve tefsiri, doğrudan doğruya mihanikiyette, cümle-i hayatiyenin, hayatın ve zekânın tersini ve aksini gören Bergson felsefesinin tatbikatından neşet ediyor ve bu nazariyenin psikolojik ve edebî neticelerinin harikulade müsmir olduğunda şüphe yoktur.
Abdülhak Şinasi Hisar
***
Böyle kıymetli bir esere elbette muhtaç idik. Şekip Beyefendi'nin meşkûr mesaisi bu ihtiyacımızı tatmin ediyor. Muharrir,Bergson'un eserini sadece telhis etmekle iktifa eylemiyor; “gülme” hakkında muhtelif fikirleri de nakletmek suretiyle bir “medhal” vücuda getiriyor. Eser, kim güler, kim gülünç olur, ne şartlarla gülebiliyoruz bu cihetleri tetkik eyliyor. Bu bahislerde yalnız gülmenin değil, umumiyetle ihtisaslarımızın mühim kanunlarına da temas ediyor. En nihayet Bergson'un sanat hakkındaki nazariyesine muttali oluyoruz.
Mehmet Emin Erişirgil
Abdulkadir Çüçen, Abdurrazak Gültekin, Ahmet Faik Kurtulmuş, Aliye Kovanlıkaya, Alp Eden, Alper Yavuz, Aran Arslan, Armağan Atar, Ata Demir, Aydın Topaloğlu, Aynur Tunç, Ayşe Ceylan Kayapınar, Ayşe Gül Çıvgın, Ayşe Sıdıka Oktay, Ayşegül Doğrucan, Aytekin Özel, Bahar Ok, Batuhan Akgündüz, Bekir Geçit, Birdal Akar, Can Karaböcek, Celal Türer, Cemal Güzel, Cemzade Kader Düşgün, Ceyhun Akın Cengiz, Coşkun Baba, David Grünberg, Elif Çetinkıran Balcı, Elif Özel, Emrah Yücesan, Emrullah Kılıç, Fatma Elmacı, Fatma Zehra Patabanoğlu, Feyza Ceyhan Çoştu, Feyziye Özberk, Fulya Bayraktar, Gürol Irzık, Güven Güzeldere, H. Ömer Özden, Hamdi Onay, Hande Nur Bozbuğa, Hatice Nur Erkızan, Hüseyin Çaldak, Hüseyin Öztürk, Hüseyin Sarıoğlu, İpek Keskin, İsmail Güven, Kahraman Bostancı, Kasım Küçükalp, Kazım Yıldırım, Kemal Koca, Levent Bayraktar, M. Fatih Kalın, M. Latif Bakış, Maksut Yiğitbaş, Mehmet Akkaya, Mehmet Rahmi Aktaş, Mehmet Sabır Şaybak, Mehmet Vural, Merve Koç, Meryem Demir, Muhammed Uğurlu, Muhammet Caner Ilgaroğlu, Mustafa Günay, Nazan Yeşilkaya, Nihat Durmaz, Nilüfer Ünaldı, Oya Pedük, Ömer Ceran, Ömer Faruk Erdem, Özge Çukurluöz, Özgüç Güven, Özgür Aktok, Ragıp Ergün, Sabahat Türer, Saime Say, Sanem Yazıcıoğlu van der Heiden, Semra Uçar, Sibel Kiraz, Süleyman Doğan, Süleyman Dönmez, Şafak H. Ural, Şahban Yıldırımer, Şengül Doğan, Şengül Özdemir, Şule Yıldız, Turhan Ada, Ufuk Bircan, Umut Düşgün, Yavuz Unat, Yücel Yüksel, Yüksel Şengül, Zeki Aktaş, Zübeyir Ovacık Cumhuriyetimizin 100 yıllık serüveninde felsefe, sosyoloji, psikoloji ve eğitim alanlarında çalışmaları olan çok değerli felsefecilerimiz bulunmaktadır. Bu felsefecilerimizin hangi akımları temsil ettikleri, ne tür yaklaşımları eleştirdikleri veya nasıl bir özgünlüğe sahip olduklarına dair çalışmalar oldukça azdır. Bu çalışmanın amacı, 100 yıllık serüvenimizde felsefe geleneğimize katkı sağlayan 100 felsefecimizin hayatı ve felsefesini okuyucunun istifadesine sunmaktır. Söz konusu felsefecilerin hayatı ve felsefesini kaleme alan kıymetli yazarlarımız, ülkemizin her köşesinden destek veren kişilerden oluşmaktadır. Bu iki ciltlik eser, ülkemizde felsefi geleneğin oluşmasına önemli katkılar sunacaktır.
Veli Urhan Kişiliğin tanımının temelinde ilişki kavramının son derece önemli bir yeri vardır. İnsanın; kendisiyle, Tanrı'yla, doğayla, öteki insanlarla ilişkisi onun kişiliğinin oluşmasında ve gelişmesinde temel bir unsur olarak karşımıza çıkar. Bu eserdeki araştırma ve inceleme alanında kendilerine yer verilmiş olan personalist filozofların hepsi, kişilik kavramının karşılığı olarak bilinç (conscience) ve ilişki (relation) kavramlarını kullanırlar. Bilinç, bir insanın bir nesneyle ya da başka bir insanla ilişkisinin sonucudur. Kendilerinin dışındaki nesneler ya da insanlar ile ilişki kurabilen iki varlıktan biri Tanrı diğeri insandır. Bu bakımdan varlıklar içerisinde bilinç sahibi olan iki varlıktan biri Tanrı diğeri insandır. Eğer kişi olmak bilinçler arası ilişki ile ancak mümkün ise, o zaman ancak Tanrı'nın ve insanın kişiliğinden söz edilebilir. Konusu ister insanın kişiliği isterse Tanrı'nın kişiliği olsun personalizm, bilinç ve bilinçlerin karşılıklı ilişkisi üzerine yapılan bir felsefedir. Bu yönüyle personalizm ilk bakışta bir rasyonalizm ya da spritüalizm olarak anılmaya yatkın görünmekle birlikte pek öyle değildir. Fransız personalizminin üç önemli filozofu olan; Renouvier, Mounier ve Nédoncelle'in, insanın ve Tanrı'nın kişiliği hakkındaki düşüncelerinin öncüleri konumunda olan Fransa dışındaki bazı düşünürlerin de burada anılmasının, kişilik kavramının gelişmesinin izlenmesi bakımından yararlı olacağı kanısıyla konuya ilişkin çalışmalar ve araştırmalar yürütülmüştür.
Postmodernizm gibi personalizm de bir modernizm eleştirisidir.
M. Coşkun DEĞİRMENCİOĞLU Çağdaş Türk Düşüncesinden Tanıklıklar Prof. Dr. Mahmut Coşkun Değirmencioğlu'nun bir felsefeci ve eğitimci olarak kültür ve düşünce hayatımıza dair hatıralarını, tespit ve önerilerini içermektedir. Yazarın Anadolu'dan çıkıp Paris'te tamamlanan eğitim hayatı ve bir Türk düşünürü (Mehmet İzzet) hakkında Fransa'da yaptığı doktora çalışması; eğitim, kültür ve düşünce alanlarındaki karşılaşmalar ve etkileşimler günümüz için de ufuk açıcı mahiyettedir.
Eser, bir yandan Türk düşüncesi alanında birinci elden hatıralara ve gözlemlere yer verirken bir yandan da düşünce hayatımızı şekillendiren simaları unutulan veya dikkatlerden kaçan boyutlarıyla yeniden entelektüel gündemimize davet ediyor.
Çalışma bu hâliyle Çağdaş Türk Düşüncesi alanında önemli bir boşluğu dolduracaktır. Zira daha önce kurulmamış ve gösterilmemiş olan ilişkileri hatıralar yardımıyla sergilemekte ve bugün akademik hayatta giderek zayıflayan usta-çırak ilişkisinin önemini vurgulamakta ve somut örnekler üzerinden betimlemektedir. Bu bağlamda yazarın Hilmi Ziya Ülken'in talebesi olması, onunla istişare ederek Mehmet İzzet'e yönelmesi, bu örnek düşünürümüzü yurt dışında tanıtması; Samiha Ayverdi ile tanışarak hayatına ve çalışmalarına yeni bir anlam yüklemesi ve Türk düşüncesinin kurumsallaşma çabaları, Türk Felsefe Cemiyeti, Ziya Gökalp ve Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu üzerinden okuyucunun ilgisine ve beğenisine sunulmaktadır.
Cumhur Havan, Gokhan Topcu, Huseyin Fırat Şenol, İbrahim Kuran, İncilay Cangoz, M. Onur Arun, Necdet Yıldız, Yener Şişman Inequalities are pervasive and identifying feature of modern industrial societies; yet they are not always explicitly and easily observable without exploratory and explanatory power of social sciences involving, but not limited to, philosophy, sociology, economics, political science, social policy and ethnography. Moreover, diverse characteristics of inequalities inevitably require us to develop comprehensive and varied perspectives so long as the purpose is to overcome their undesirable consequences. Thus, both understanding and coping with such unjust characteristic of modern industrial societies eventually invoke different branches of social sciences. In this regard, this book aims to broaden our intellectual horizon and raise awareness on various forms of inequalities which have always been a central and burning issue of scholars in social sciences. Different scholars from varied branches of social sciences have come together to achieve such a purpose in this book and keenly attempted to provide comprehensive as well as diverse evaluative perspectives on distinct forms of inequalities. Diverse Perspectives and Issues on Inequality is presented to readers who aspire to gain multi-dimensional and insightful views on varied forms of inequalities that are not swept away without a serious and ongoing public discussion.
Nurten Gökalp Felsefede duygulu bir varlık olarak insanı açıklama çabaları oldukça tartışmalıdır. Zira insanın akıllı bir varlık olduğu düşüncesi her zaman önemsenmiş duyguları pek dikkate alınmamıştır. Akıl ve duygu aynı insanın iki farklı boyutu olmasına rağmen aralarındaki ilişki çoklukla bir zıtlık ilişkisi olarak değerlendirilmiştir. Oysa insan aklı da duyguları da inkâr edilemeyen bir varlıktır.
Amacı ilkçağdan günümüze felsefe tarihindeki filozofların dikkat çeken duygu görüşlerinden hareketle konuyu değerlendirmek olan bu kitapla duyguya felsefi bir bakış oluşturulması hedeflenmektedir. İnsanın duygusal boyutuna dikkat çekecek çalışmalara katkı sunması amaçlanmaktadır.
Süleyman Hayri Bolay Süleyman Hayri Bolay, bilimsel birikimlerini ve düşüncelerini üniversitelerin duvarları içine hapseden bir bilim adamı değildir. O, gençlik yıllarından beri yazdıklarını her tabakadan insanlarla, kamuoyu ile paylaşan bir kimsedir. Bundan dolayı felsefî yoğunluktaki eserleri dahi yakın alaka görmüş olup felsefî düşüncenin yaygınlaştırılmasında önemli katkı sağlamaktadır.
Süleyman Hayri Bolay, şimdi makalelerini, tebliğlerini ve diğer araştırmalarını kitaplaştırmaktadır. Bunlar altı kitap olacaktır. İlki “Felsefe Dünyasında Gezintiler”dir. İkincisi “Türk Düşüncesinde Gezintiler” olacaktır.
“Felsefe Dünyasında Gezintiler”; insan, aile, toplum, millet, kültür, ölüm, demokrasi, postmodernizm, insan hakları, küreselleşme, milli kültür ve millî kimlik gibi birçok güncel konu üzerindeki düşüncelerini ihtiva etmektedir. İnanıyoruz ki kamuoyu bu yazıları zevkle okuyacaktır.
Yayınevimiz, böyle tanınmış, değerli eserleri ve yazıları 45 senedir kamuoyunca kabul gören Süleyman Hayri Bolay'ın bu eserini basmakla iftihar eder.
Ahmet Cevizci Felsefeye Giriş, bir disiplin ve entelektüel faaliyet olarak felsefeye bir giriş yapmayı amaçlayan kimseler için kaleme alınmıştır. Eser, bu girişi felsefenin kendisini, temel kavram, akım ve konularını, felsefeye özgü düşünme ve akıl yürütme biçimlerini tanıtmak suretiyle yapmayı amaçlamaktadır. Sekiz bölümden oluşan eserde, felsefeyle bir tanışıklık tesis etmeyi amaçlayan bir ilk bölümün ardından, epistemolojiyle, bilim felsefesi, varlık felsefesi, etik, siyaset felsefesi, din felsefesi ve sanat felsefesiyle ilgili konulara yer verilmektedir.
Felsefeye Giriş felsefeyle tanışmak isteyen, “büyük sorular üzerine argümantatif ve sorgulayıcı bir tarzda düşünme” olarak tanımlayabileceğimiz felsefeyi hayatlarına bir şekilde dâhil etmek isteyen herkese hitap etmekle birlikte, esas orta öğretim kurumlarında belli bir felsefe kültürü aldıktan sonra bu kültürü biraz daha zenginleştirmek isteyen eğitim fakültesi öğrencileri, geleceğin öğretmen adayları için kaleme alınmıştır. Eserin en önemli özelliği, felsefenin konularını yapılandırmacı bir yaklaşımla ele almasıdır; yani, Felsefeye Giriş kitabı, felsefenin konu ve problemleriyle ilgili olarak hazır bilgi aktarmak yerine, öğrencinin felsefi sorular ve problemler üzerine düşünmesini ve gerekli sorgulamaları yapmasını temin edecek tarzda, şemalar ve görsel malzemeden yararlanılarak oluşturulmuştur.
Celal Yeşilçayır Yaşadığımız dünyada ve toplumda ötekileştirme, dışlama, cinsiyetçilik vb. insan hakları ihlallerinin yanında yadsınamaz derecede çatışmacı durumların yaşandığı dikkat çekmektedir. Bunun gibi temel insani sorunlar, bireylerin aldığı eğitimin mahiyetinin ele alınarak tartışılması gerektiğine işaret etmektedir.
Bu kitapta söz konusu sorunlar felsefi bağlamda analiz edilerek, bazı çözüm önerilerinin ortaya konulması amaçlanmaktadır. Bu çerçevede öncelikle özcü, kültürcü, ezberci ve meslek odaklı eğitim anlayışları göz önüne serilmeye çalışılmaktadır. İkinci adımda ise mezkûr eğitim anlayışları yerine niçin insan odaklı, analitik, eleştirel ve yaratıcı bir eğitim anlayışının tercih edilmesi gerektiğinin üzerinde durulmaktadır. Bu bağlamda okullardaki mevcut eğitim anlayışı ile ders müfredatlarının insani anlamda yeniden yapılandırılmasında felsefenin sağlayabileceği yöntem ve bilginin önemi serimlenmektedir. Çalışma içinde ayrıca bireylerde insan hakları ve barış bilincinin gelişmesi bakımından etik değerlerin niçin önemsenmesi gerektiği irdelenmektedir. Bununla birlikte bireylerin iyi mühendis, doktor, öğretmen vb. olmadan önce niçin iyi bir insan olmalarının hedeflenmesi gerektiği tartışılmaktadır. Böylelikle farklılıkların ötekileştirilmediği ortak bir yaşama kültürünün nasıl inşa edilebileceği göz önüne serilmeye çalışılmaktadır.
Kitap biçimsel olarak iki temel bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde insan hakları eğitiminin önemi ve okullarda haklarla ilgili bilincin geliştirilmesi hususu ele alınmaktadır. İkinci bölümde ise barış eğitimi konusu ve insan hayatındaki önemi tahlil edilmektedir. Aynı zamanda insan hakları ile barış arasındaki vazgeçilmez ilişkinin mahiyeti aydınlatılmaya çalışılmaktadır.
Gönül Bünyadzade Gençlik hakkında şairler, psikologlar, sosyologlar farklı yaklaşımlar sunmuşlardır. Fakat gençliğin felsefi bir dikkatle yeniden düşünülmesi, meseleye yeni boyutlar kazandırmaktadır. Bu kitapta Gönül Bünyadzade, gençliği felsefi olarak ele alıyor ve sorduğu sorularla okuyucuyu gençlik hakkında düşünmeye davet ediyor.
Yazar hem gençliği tanımak hem de gençliğin kendisi hakkında bir bilinç geliştirerek kendini oluşturması için felsefeyi bir imkân olarak teklif ediyor. Gençlik felsefesi, insanın bütün yapıp etmelerini anlamayı ve anlamlandırmayı gaye edinen, yaşam boyu sürecek olan bir zindelik olarak takdim ediliyor. Böylece gençlik; kahramanlık, cesaret, bilgelik ve edeple bütünleşerek insanlık için bir umuda dönüşüyor.
Süleyman Can Yıldırır Bu kitap; hedonizmi yalnızca felsefi yönüyle değil aynı zamanda günlük hayattaki davranışlara etkisi yönüyle de ele almaktadır. Bu noktadan hareketle hedonizm kavramının ilişki içerisinde olduğu diğer kavramlar ve davranışlar incelenmiştir. Kavram; Aritippos, Epikür ve Spencer gibi filozofların hedonizm hakkındaki düşüncelerinden başlayarak günümüz insanı ve tüketicileri üzerindeki etkilerine kadar geniş bir şekilde ele alınmıştır. Kitapta, hedonizm ve hedonik davranışlar ile ilgili birçok farklı alanda yapılan incelemelere yer verilmiş ve bunların yanı sıra, örnek modeller ve ölçekler ile akademisyen, öğrenci veya araştırmacıların faydalanabileceği temel bir kaynak oluşturmak amaçlanmıştır.
George Bernard Shaw Çeviren: Ömer Şekerci
İbrahim YILDIRIM Elinizdeki bu kitap, felsefe çevrelerinde yoğun bir şekilde tartışılmaya başlamış olan ve “Somaestetik” adıyla Shusterman'ın teklif ettiği estetik teoriyi, İdealizmin estetik teorisi ile karşılaştırmalı olarak okuma imkânı vermektedir.
İdealist estetik, ilk olarak Platon'da karşımıza çıkan, daha sonra Hegel'de doruğa ulaşan ve 20. yüzyılda en çok Croce ile temsil edilen bir estetik teorisidir. Pragmatik estetik ise James'in öncülüğünü yaptığı, Dewey'in teori olarak sistemli bir bütün hâline getirdiği ve Shusterman'ın çabalarıyla da günümüzde hızla yayılmaya başlayan bir teoridir.
Pragmatizm; “deneyim” öğretisiyle hayata, dünyaya ve sanata pozitivizmin yok saydığı bir yerden bakmış, en az bilim kadar diğer insanî etkinliklerin de önemini vurgulamıştır. Buna rağmen, özellikle ülkemizde yalnızca bilgi, bilim ya da ahlâk görüşleriyle bilinen Pragmatizmin, estetik görüşünü ele alan bu çalışma, bu alana bir katkı niteliğindedir.
Adem Levent, Ahmet Karakaya, Esra Kartal Soysal, Hakan Ertin, Kasım Kücükalp, Latif Karagöz, Lütfi Sunar, Metin Özdemir, Mevlüt Göl, Olkan Senemoğlu, Şaban Ali Düzgün İnsanın mahiyetine ilişkin tasavvurlar, tarih boyunca insani eylemlerin etik. politik ve metafizik yönelimlerini tayin etmiştir. Dolayısıyla ahlaki tercihlerden toplumsal örgütlenmelere, devlet düzenlerinden eğitim sistemlerine kadar ortaya çıkan birçok yapının, insanın ne olduğu sorusuna verilen cevabın doğrudan ya da dolaylı bir tezahürü olduğu söylenebilir. Bu sebeple insanın ne olduğu sorusu, her türden alem tasavvuru için merkezi bir mahiyet arz eder. Modernite. insanın mahiyetine dair klasik tasavvurları radikal bir şekilde dönüştürerek insanlık tarihindeki en önemli kırılmalardan birini ortaya çıkarmıştır. Bu sebeple modern döneme ilişkin doğru kavrayışa ulaşmanın bir yolu. insan tasavvurunun bu dönemde geçirdiği dönüşümleri tespit ve analiz etmekten geçer.
Bu kitapta ağırlıklı olarak insanın mahiyetine dair, modern Batı düşüncesindeki tartışmalar ele alınmakta; çeşitli ilmi disiplinlerin oluşumunda ve dönüşümünde bu alanlardaki farklı insan tanımlarının etkisi değerlendirilmektedir. Ayrıca kitap, modernlikle birlikte ortaya çıkan dönüşümlerin islam dünyasındaki insan tasavvurlarını nasıl etkilediği sorusuna cevap sağlayacak şekilde, çağdaş İslam düşüncesinde yer alan çeşitli tartışmalara da yer vermektedir. Bu sayede okuyucular, köklü bir biçimde değişen evren ve insan tasavvurunun eş düzeyli ve eş zamanlı etkilerini takip etme imkanı bulacaklardır.
Suat Soner Erenözlü Bu kitapta, estetik ve sanat felsefesinin köşe taşlarından biri olan ve kendisinden sonraki estetik çalışmaları büyük ölçüde etkileyen Kant'ın felsefesinin ana hatları ve estetiği incelenmekte, Kant'tan hareketle modern felsefede oluşan estetik ve sanat felsefesi tartışmaları ele alınmaktadır. Bu bağlamda Hegel, Nietzsche, Croce, Hartmann ve Gadamer'in felsefeleri önce kendi dizgeleri içerisinde değerlendirilmekte, ardından felsefelerindeki Kant izleri ve Kant estetiğine yönelttikleri eleştiriler karşılaştırmalı olarak sunulmaktadır.
Kenan GÜRSOY Maurice Merleau-Ponty'nin (1908-1991) eserlerinde diğer ekzistans düşünürlerinin aksine, bilime ve klasik felsefe problemlerine karşı bir kayıtsızlık göze çarpmaz. Onun fenomenolojik metodu seçip uygulamış olmasında ve E. Husserl'in son devir görüşlerini büyük ölçüde be­nimseyişinde, bilimleri yeniden temellendirmek istemesinin rolü büyüktür. Bunun için de bilgi felsefesinin eski kavramları lüzumsuz görülmemiş, yeni bir tenkide tabi tutulmuşlardır. Düşünürün eserlerinde işlenmiş olan ana problem, XIX. asrın sonu, XX. asrın başlarında büyük bir gelişme kaydetmiş bulunan (Psikoloji-Tarih-Sosyoloji gibi) insan bilimlerinin insanı anlamak bakımından saplandığı çıkmazlar, düştükleri çelişkilerdir. Bir taraftan klasik Batı Felsefesi geleneğinde son derece soyut bir biçimde işlenmiş olan insan fikrine bir somutluk kazandırılmaya çalışılmakta, öznelliği ayrı bir töz halinde görmek yerine, dış dünyaya yönelişi içerisinde belirlemeye gayret sarf edilmekte; diğer taraftan ise, insana has olan bir oluş tarzı, kendi kendisine yabancılaştırılamayacak bir tarzda değerlendirilerek akılsallık yeni bir bilinç-beden ilişkisi içinde ele alınmaktadır.
Algı faaliyeti, insanın dış dünyaya yönelişinin en be­lirgin zeminidir. O halde bu zemin, yukarıda ifade etti­ğimiz ana problemlerin çözümünde bir anahtar vazifesi görecektir. Buna göre, klasik anlayışlara nazaran, bu algı nasıl ele alınmakta, dış nesnenin özne tarafından inşası nasıl ger­çekleşmektedir? Öznelliğin temeli olan bilinç, bu yeni al­gı anlayışı açısından nasıl belirlenmektedir? İnsana has olan faaliyetlerin gözleme elverişli en önemli cephesi olan davranışlar, bu tip bir anlayışta nasıl değerlendirile­cektir?
Elinizdeki bu kitapta, bu ve benzeri sorular cevaplandırılmaktadır. Maurice Merleau-Ponty'i daha yakından tanımak isteyen okurlara yardımcı olacak şekilde terminolojisi, problematikleri ve felsefe tarihi içindeki yeri de irdelenmektedir.
Cemre Uğural Yamuç Richard Rorty ve Jacques Derrida, yirminci yüzyılın en çok ses getiren iki düşünürü. Bu iki ismi metaforlarla düşünmeye yaklaştıran ise dil, anlam, hakikat ve mevcudiyeti sorgulamış olmalarıdır. Bu, tıpkı sudan çıkmış bir balığın nefes alma çabasına benzer. Onlar, Batı felsefesine yönelttikleri eleştirilerle mutlak hakikat, anlam ve bilgi sorunlarını dilin tarihsel akışına açmıştır. Dilin tarihsel akışında hiçbir aşkın söylem, düşünce, gösterge ya da bağlam sonsuza dek mevcudiyetini koruyamaz; zamanla diğerine göre “öteki” kalır. Felsefenin geleneksel problemlerine tarihsellik açısından yaklaşılan bu kitapta, “öteki” olarak etiketlenen her söylemin metafor biçiminde düşünülebileceği anlatılmaktadır. Bu yapılırken metaforlara alışılmışın dışında ayrı bir işlev de yüklenmektedir. Öyleyse Platon'un iyi ideası, Aristoteles'in ousia'sı, Rorty'nin ironi'si veya Derrida'nın différance'ı birer metafor olarak kabul edilebilir mi? Metaforlarla Düşünmek, engin Batı felsefesi okyanusundaki kavramların ve rasyonel akıl yürütmelerin ötesindeki metafor alanının anlaşılmasına dair bir kılavuz olacak…
Taylan Altuğ Bu kitapta, Pozitivizmin yirminci yüzyıldaki çeşitlenmesi, Mantıkçı pozitivizmin, metafizik karşıtı tutumu esas alınarak irdelenmektedir. Metafizik eleştirisi çerçevesinde felsefe paradigmasını dönüştüren iki filozofu(Kant ve Wittgenstein), görüşlerine temel olarak alan yazar, bir yandan metafiziğin elenmesi sorununun içerdiği güçlüklerin de metafiziksel olduğunu gösterirken; öte yandan metafiziğin insan aklı için kaçınılmaz olduğu düşüncesi ile bütünleşerek, metafizik terimine yüklenen olumsuz pozitivist nitelemelerin birer önyargı olabileceğine ve her metafizik eleştirisinin mutlaka eleştirel olmayıp kimi zaman da dogmatik olabileceğine işaret ediyor. Böylce Pozitivizm karşısında Felsefe\’yi öne çıkarıyor.
Umut Erdoğan Postyapısalcılık, fark temelinde inşa edilmiş bilgi biçimlerini kontrol eden ve yeniden üreten iktidar ilişkilerini açığa çıkarmak için atılmış bir adımdır. Batı felsefe geleneğinin sorgulanması olarak postyapısalcılık, yapısöküm stratejisiyle tarihsel biçimde oluşturulan ve hakikat iddiasıyla ortaya konulan bilgi ve bilme biçimlerine eleştirel bir yaklaşım geliştirmektedir.
Yapısökümün temel meselesi, mutlak doğruluk iddialarını ortadan kaldırarak anlam üzerindeki düşünsel denetimi yıkmaktır. Farkı, anlamı, hiyerarşik ayrımları kurgulayan ve onları denetleyen iktidar ilişkilerine bağımlı yapının ifşası için yapısöküm yıkıcı bir adım atmayı göze almaktadır. Böylece anlam, yeniden yorumlanmasına imkân tanıyacak özgürlüğe kavuşabilecektir.
Bu kitap, postyapısalcılık ve yapısöküm bağlamında Batı düşünce geleneği ve onun kökenlerine yönelik Nietzsche, Heidegger ve Derrida'nın düşünceleri çerçevesinde bir değerlendirme sunmaktadır.

Nurten Gökalp, Süleyman Hayri Bolay, Merve Arslanbaş Doğruer, Recep Batu Günör, Umut Ayhan, Nurten Gökalp, Elif İstanbullu Alisbah, Ceyhun Akın Cengiz, Betül Yıldırım, Nurten Gökalp, Fulya Bayraktar, Cansu Akoğlan Yaşamla iç içe ve onun tek gerçeği olan ölüm, insanın her zaman ilgisini çekmiştir. Ne olduğu hakkında kesin bir bilgiye sahip olmadığımız ölüm, felsefede Antik dönemlerden bu güne bir problem olarak canlılığını sürdürmektedir. Aslında taşıdığı gizemler sebebiyle ölüm üzerine değil de yaşam üzerine düşünmek ölümle baş etme yollarından en bilgece olanıdır. Çünkü ölümden çok ölüm korkusu yıpratıcıdır ve insanı aslından uzaklaştırır. İnsanın bu bakışla yaşamını anlamlandırması, yaşamını buna göre düzenlemesi, kendi anlam ve değerini açığa çıkarması, ölüme karşı yegâne zaferi olacaktır.
Abdullah Aydın, Ahmet Abay, Asım Yapıcı, Hüseyin Maraz, İhsan Arslan, İlbey Dölek, Mehmet Ali Kirman, Mehmet Onur, Muhammed Ali Bağır, Ozaj Suliman, Ömer Fuad Kahraman, Sedat Cereci, Sönmez Kutlu, Yalçın Çetin, Yusuf Okşar Bu çalışma; modern çağın katı konjonktürü içinde giderek bencilleşen, paylaşmayı öteleyen, her şeyi bildiğini sanan, kibri artan, ama bir o kadar da zaman ve mekân kalıpları içerisinde sınırlanmış insanın karakterini tartışmayı, giderek sekülerleşen dünyalarında sıkışıp kalan insanlığın çıkmazlarını değerlendirmeyi ayrıca bilimde, siyasette, ekonomide, sosyal ve dinî alanda tekel olmaya çalışan kişi ve kuruluşların kültür ve bilgi konusunda da hegemonya kurmayı hedefleyen yaklaşımlarına vurgu yapmayı amaçlamaktadır. Bilginin tekelleşmesi ve eleştiriye kapalı hâle gelmesi olarak adlandıracağımız bu tablo, zaman zaman köktenci/radikal eğilimlere sebep olması bakımından yalnızca geçmişin değil günümüzün de bir sorunu olarak güncelliğini korumaktadır. Ayrıca modern çağın yüksek teknolojisi içerisinde bilginin gerçekliği ve doğruluğu simüle edilerek/sanallaştırılarak her türlü manipülasyona açık hâle getirilmesi de meseleyi tümüyle kristalize etmiştir. Bu bağlamda, kırılması zor gibi görünen ve yaşamın her noktasına hızla sirayet etmeye devam eden hakikat tekelciliği, bilgi elitisizmi, fanatizm ve eleştiriye kapalı olma durumu bu çalışmanın nedenidir. Bu açıdan çalışmanın içeriğini; felsefe, ilahiyat, psikoloji, sosyoloji, siyaset bilimi, iletişim ve edebiyat sahasındaki ilgili konuları oluşturmaktadır.
Tansel TÜRKDOĞAN Bu kitap, bir sanat tarihi kitabı değildir. Kitap, sanat tarihi disiplini metodolojisi ile oluşturulmadığı gibi, sanatın tarihinin “resmi” kronolojisinden çok sanatın “öteki” dinamikleri çerçevesinde algılama pratiği olarak okunmalıdır. Modernizm'in eksik bıraktığı veya ısrarla görmezden geldiği gölge alanlara bakmaya çalışan, sanatı yüzyıllar boyu sadece belirli toplumsal dinamiklerle ve ağırlıklı olarak artistik dinamiklerle okuma ve ifade etme pratiğinin yerine, yeni bir okuma pratiği önerisi niteliği de taşımaktadır. Girilmesi yasak olan, ihmal edilen veya görmezden gelinen alanların, politikanın, ekonominin, sosyolojinin metodolojilerini kullanan, roller çalan, sorgulayıcı bir anlamda zorlayıcı hatta yapısökümcü ve bazen yıkıcı bir tavır ile sanatın seyrini anlama ve anlamlandırma çabasıdır bu kitap.
Bu okumalar bizi nereye götürür? Acaba 'Yeni bir Sanat Tarihi' buradan yola çıkılarak oluşturulabilir mi? Elinizdeki bu kitap, bu tartışma alanlarının, sorularının yanıtları üzerine düşünen bir çalışmadır.
Rasim Başak Geçmişten günümüze estetik alanındaki tartışmalar temelinde sanat, estetik haz ve bağlantılı konuların incelendiği bu kitap; estetik alanına ait önemli başlıklar ve Batı felsefi geleneğinde yaygın bilinen konularla birlikte Uzak Doğu, Budizm ve Musevilik temelli estetik anlayışları ve Darwinci güzellik kuramını da kapsamaktadır. Kitapta; din, felsefe, ideoloji, bilim ve evrim bağlamlarında ele alınan büyük düşünürlerin görüşleri ile geçmişten günümüze estetik teoriler doğrultusunda sanatın nasıl bir serüven geçirdiğinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Kitabın içeriği, sanat tarihi ve sanat eleştirisi öğrenmeden önce düşünsel bir altyapı oluşturulmasına katkı sağlayacaktır. Geleneksel sanat anlayışları ve estetik tartışmaların ötesinde modernizm ve sonrası yaklaşımların da anlaşılması için gereken teoriler incelenmiştir. Bu kitabın; güzel sanatlar, tasarım, moda, müzik, mimari gibi çeşitli sanat alanlarında eğitim alanlara, ressamlara, sanat eğitimcilerine; felsefeye, estetik alanına ve sanata ilgi duyanlara; sanat eserlerini, estetik teorileri ve tasarım anlayışlarını anlamak isteyenlere yardımcı olması ve katkı sağlaması amaçlanmıştır. Bu kapsamda, Estetik, Sanat Felsefesi ve Sanat Eleştirisi gibi derslerde ders kitabı ve yardımcı kaynak olarak kullanılabilir.
Nesrin Kale, Pero Duygu Dumangöz Diğer bilim dallarında olduğu gibi beden eğitimi ve spor biliminin gelişiminde de felsefenin çok büyük bir etkisi olmuştur. Spor bilimi, felsefenin bilgi ve bilim felsefesi, ontoloji ve etik gibi alanlarından yararlanmaktadır.
Felsefenin temel alanlarından biri olan etik, eylemlerimizle ilgili olup değerleri ve bu değerlere dayalı hakların eyleme dönüştürülmesinin gereğini irdeleyen bir alandır. Bu değerlerin çıkış noktası ise “insanın değeri’dir”. İnsanın değeri, insanın diğer canlılar arasındaki özel yeridir.
Etik değerler, yazılı norm sistemleri ya da norm kodlarıdır; insan hakları etiksel norm kodlarıdır. Meslek etikleri, bu normlardan oluşur. Mesleklerini icra ederken kişilerin ideolojilerinden, kültürlerinden, dünya görüşlerinden bağımsız olarak bu normlara uymaları beklenir.
Sporda etik kodlar, mesleğin çalışma ilkelerini ortaya koyan ve spor insanlarının davranışlarını yöneten birer kılavuzdurlar.
Spor ortamlarında antrenör, yönetici, hakem, sporcu, mentör, fizyoterapist, sağlıkçı, taraftar, spor gazetecisi, spor bilimci olarak görev icra eden herkesin belirlenen dürüstlük, saygı, haksız rekabete karşı olmak, şeffaflık, objektif olmak, hukuka ve kurallara uygun davranmak, adil olmak, güvenilirlik gibi etik değerler ve kurallar çerçevesinde hareket etmesi gerekmektedir.
Ahlaki normların çatısını etik değerler, etik gramer oluşturmuyorsa kişiler ve toplumlar arasında öncelikle etik iletişimsizlik, ardından da çatışmalar ortaya çıkabilmektedir.
Belirli epistemolojik ve aksiyolojik özellikleri olan bu normlar, özel bir bilgi türü olup ancak eylemsel alanda ortaya çıkıp anlamlı hâle gelmektedir.
Spor ve Felsefe isimli bu kitap, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokullarında, Spor Bilimleri Fakültelerinde ve Spor Liselerinde öğrenim gören öğrenciler için bir ders kitabı; spor, felsefe ve spor felsefesi alanlarında çalışan akademisyenler ve eğitimciler için de başvurabilecekleri bir kaynak kitap niteliğindedir.
Ferit Uslu Yirminci yüzyılın ilk yarısında ileri sürülen büyük patlama teorisi evrenin var oluşu ve tarihi gelişimine ilk kez bilimsel bir bakış açısı sağladı Astronomi ve fiziksel kozmolojideki son çeyrek yüzyılda meydana gelen gelişmeler evrenin geçmişi ve başlangıcı ile ilgili büyük patlama teorisinin cevap veremediği pek çok soruyu özelliklede de ilk saniyede ne olduğu ve hangi fiziksel süreçlerin büyük patlamaya sebep olduğu sorularını aydınlattı. Evrenin yaratılışının şimdiye kadar karanlıkta kalmış ilk 10-43 saniyelik kısmı (Planc Zamanı) üzerindeki sır perdesi bu gelişmeler ışığında aralandı. Evrenin var olmasına fiziksel olarak ne sebep oldu? Evrenden önce ne vardı? Evrenimizden başka evrenler var mı? Söz konusu yeni gelişmeler ışığında fizik bilimi, bu ve benzeri soruların bir kısmına doyurucu cevaplar verebilmekte, bir kısmı için de iyi desteklenmiş bilimsel hipotezler ileri sürebilmektedir. Tüm bu bilimsel gelişmeler, Tanrı’nın varlığı ve Tanrı-evren ilişkisi ile ilgili bize ne söylemektedir? Bu çalışma esas olarak bu sorunun cevabını arıyor. Bunu yaparken öncelikle, evrenin başlangıcı, gelişimi ve yapısıyla ilgili günümüz fiziğinin çizdiği büyük resmin parçalarını bir araya getirmeye çalışıyor. Daha sonra da ortaya çıkan resmi temel alarak Tanrı varlığı, yaratıcılığı ve Tanrı-evren ilişkisi ile ilgili sorunları felsefi bir bakışla tartışıp değerlendiriyor.
Zeynep Zafer Esenyel Vücudumuz dünya içindeki varlığımızdır; bir dünyamızın olduğunu iddia edebiliyorsak eğer bunun sebebi, ona yalnızca vücudumuzla katılmamızdır. Nerede bilinç sahibi bir insandan söz ediliyorsa orada bu bilincin vücut bulduğu bir varlıktan söz etme zorunluluğu vardır. Vücut, bireysel varoluşumuzun kaynağı olduğu kadar sosyal bir hayata sahip oluşumuzun da temelindedir. Bu anlamda vücut, tarihsel ve kültürel bir fenomendir zira her şeyden önce bizi başkasının görebildiği bir varlık hâline getirerek ortak bir yaşam dünyasına bağlayan şey vücutlar arası varlığımızdır. Gerçekte vücudumuza ilişkin kavrayışımız, varlığa ilişkin kavrayışımızın bir arketipidir. Vücudumuzu var edişimiz, dünyayı var edişimizi belirler. O, herhangi bir şey gibi karşımızda durmaz, yaşadığımız bu kanlı canlı vücut, “ben” denilen varlıktan başka bir şey değildir. O bir nesne değil, aksine tam da özne oluşumuzun yegâne koşuludur. Vücudumuz ve kendimiz arasında herhangi bir mesafenin varlığını düşünmek olanaksızdır. Şimdi vakit, öznenin düşünen töze indirgenerek koparıldığı dünyaya yeniden dönme vaktidir. Şeylerin kendilerine geri dönüş çağrısı, dünyaya geri dönüş çağrısıdır ve bunun vücuda geri dönmeksizin gerçekleştirilmesi imkânsızdır. Bu kitap, Husserl, Sartre ve Merleau-Ponty üzerinden kulaklarımızı bu çağrıyı duyabilmek için hazırlayacaktır.
Hatice Başdağ Baş Analitik felsefeyle ilgilenen bir kimsenin yolu, bir şekilde W. V. Quine'ın felsefesine çıkmaktadır. Quine, çağdaş felsefe açısından belirleyici bir rolü bulunan analitik felsefe ekolünü önemli bir dönüm noktasından geçirmiştir. Quine'ın düşüncelerinin etkisini, günümüzde felsefe, ilahiyat, fizik, tıp, sanat, sinema ve edebiyat gibi birçok alanda görmek mümkündür. Bu eserde, deneyimcilik ve pragmatizm akımlarına ait detaylarla birlikte bilim tarihinde metafiziğin bilimden elenmesinden, yeni fizikteki göreci gelişmelerden ve postmodern dünyanın nihilizm vurgusundan sonra bilimsel doğruyu elde etme adına tutunacak bir dal arayanların bulabileceği bir çözüm önerisi yer almaktadır.
Emel Koç XIX. yüzyıl; XX. yüzyılın pek çok felsefi akımının temellerinin atıldığı, felsefe tarihinin “verimli” olduğu kadar düşünsel anlamda “yoğun” olduğu bir dönemidir. XIX. yüzyılın entelektüel yaşamı, felsefe tarihinin önceki herhangi bir döneminden daha karmaşık ve yoğundur. Yüzyılın düşünsel karmaşıklığı ve yoğunluğunun, düşünsel ortamını besleyen ve biçimlendiren farklı etkenlerin bulunmasından kaynaklandığı söylenebilir. XIX. yüzyıl felsefesini besleyen temel kaynaklar arasında XVI. yüzyıldan itibaren yaşanan bilimsel gelişmeler; buna bağlı olarak şekillenen ve insanın yaşam standardını tümüyle değiştiren teknolojik gelişmeler; bilimsel ve teknolojik gelişmelerle birlikte Batılı insanı tepeden tırnağa değiştiren Sanayi Devrimi’nin başlaması ve XVIII. yüzyıl Aydınlanma Çağı düşünürlerinin etkilerini taşıyan Amerikan ve Fransız Devrimleri ile Devrimlerin beraberinde getirdiği Avrupa ve dünya tarihi açısından çarpıcı siyasi olaylar sayılabilir. XIX. yüzyılın, “Tarih Yüzyılı”, “Doğa Bilimi Yüzyılı”, “Teknik ve İcatlar Yüzyılı”, “İdeoloji Çağı” gibi farklı niteliklerine yapılan vurgularla anılması yüzyılın verimliliğini ve bilimsel, teknolojik, siyasi, toplumsal anlamda gelişim ve dönüşümünü yansıtır niteliktedir.
XIX. Yüzyıl Felsefesi isimli bu eserde; böylesine entelektüel zenginliğe ve karmaşıklığa sahip bir dönemin bir yandan G. W. F. Hegel, K. H. Marx, A. Comte, J. Bentham, S. A. Kierkegaard, F. Nietzsche gibi döneme damgasını vuran ve dönemin ruhunu en iyi yansıtan filozoflarına diğer yandan da ülkemizde henüz kendilerine ilişkin yeterince akademik çalışmanın mevcut olmadığı F. H. Bradley ve J. Royce gibi ihmal edilen filozoflarına yer verilmektedir.
Fethi Arslan, Muhammet Özdemir Spor felsefesi, hem bir araştırma alanı olarak hem de bir uzmanlaşma alanı olarak tüm dünyada ve Türkiye'de yenidir. Birbirinden ayrı iki kavram ve uzmanlaşma alanı olarak “spor” ve “felsefe”nin bir araya geldiği spor felsefesi, bir taraftan sportif faaliyetleri yeniden anlamlandırırken diğer taraftan amatör ve profesyonel seviyede sporla ilgilenen insanlara bilinç zemini sağlamaktadır. Bu kitap, spor felsefesine yeni bir soluk ve yorum getirmeyi amaçlıyor. Felsefenin; kavram, tarih, işlev ve kapsam bakımından yeniden belirlendiği bu kitapta spor felsefesinin tarihçesi, diğer bilgi disiplinleriyle ilişkisi ve uygulama alanlarına ışık tutuluyor. Ayrıca spor felsefesi gelenekleri okuyucunun istifadesine sunuluyor. Sporun etik değer ve ilkelerine ait spekülatif ve uygulamalı ayrıntılar dâhil olmak üzere sporun bütünüyle yeniden etüt edildiği bir ders kitabı, bir bilinçlenme ve felsefi yorum metni olarak bu kitap, sporla amatör seviyede ilgilenen Türk insanına da oldukça önemli bilgiler veriyor.