Çağdaş Dünya Tarihi \ 1-1
Hakan Yıldız Thanks to this diary written by a janissary clerk about 1711 Pruth Campaign, it is a probability that we have the opportunity to know better than the historian of the period.
While setting off the final campaign as a janissary who served for 55 years, the Janissary Clerk Hasan embraced the paper and quill to create a witness for the history, not only as a part of his job.
He recorded the campaign starting from the announcement of the war and to the thorough political evaluation of the period in an international scale: The campaign march, arrival at the battle zone, accommodation, battles, influx of serdengeçtis, desertion of soldiers, chasing off the enemy and signing a peace treaty…
Having mentioned about those who had neglected and disregarded their duties and obligations and were sentenced after the war and about the diplomacy processes with Russia, the Janissary Clerk Hasan puts an end to his words by expressing that: “I would like those who has the knowledge and read this diary to remember me with blessings, and to complete the deficiencies in my words and correct and cover up my mistakes.”

The Janissary Clerk Hasan was born as a son of a father who had also served as a janissary and followed the path of his father. He became a janissary in 1656-1657 and was promoted to the position of janissary clerk after having participated in Kamenice Campaign in 1672 and Uman Campaign in 1674. He was appointed to Crete in 1682 and served in various provinces of the island for 12 years. Between the years of 1694 and 1697, he served in Lesbos and between the years of 1697 and 1704 in Euboea. He was promoted to the office of Janissary Clerk in Istanbul in 1704. He participated in Pruth Campaign in 1711 despite of his grand old age and wrote about his campaign memories constituting this book.
Durmuş Gür, Cahit Karakök, Tunay Karakök Şehirle insan arasında karşılıklı bir ilişki söz konusudur. Öncelikle insanlar kendi duygu ve düşüncelerine uygun şehirler kurar. Sonra şehirler, kurulmalarında etkili olan duygu ve düşünceleri gelecek nesillere aktararak insanları etkiler. Belki de bu nedenle insanları tanımak istediğimizde ilk sorduğumuz sorulardan biri “Nerelisin?”dir. Sanki aynı şehirde yaşayanlar bir uzlaşma içindedir. Alışkanlıkları, davranışları ve yaşam biçimleri benzerdir. Çünkü insanlar, yaşadıkları şehirlerin kültürel dokusundan etkilendikleri gibi ekonomik ve sosyal yapısının yanında iklim koşullarından da etkilenmektedir. Bulundukları ortamın imkânlarından yararlanarak hayatlarını sürdüren insanlar, o çevrenin hayat standartlarıyla yetişir. Çevreden etkilenen insanların içinde bulundukları ortam, şehir ve insanlara karşı sorumluluk ve görevleri bulunmaktadır. Bu sorumlulukların en önemlisi; atalarından miras kalan, binlerce yıllık geçmişi olan şehri gelecek nesillere yaşanabilir bir yer olarak bırakma bilincidir. Kitap, bu sorumluluk bilincini taşıyanların üstün gayret ve çabaları sonucunda oluşturulmuş, 1800'lerden Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadarki süreçte, Devrek Ermenilerini çeşitli yönleriyle anlatan arşiv metinleri ve söyleşilerin vücut bulmuş şeklidir. Batı Karadeniz'in önemli bir geçmişe sahip yerleşimlerden olan Devrek'in tarihî ve kültürel mirasını aydınlatmak adına söyleşi, arşiv belgeleri ve bilimsel araştırmalara dayanan bu çalışma ile Devrek tarihi ve kültürü hakkında önemli bir literatür de ortaya çıkarmıştır. Söz konusu nüfusun sanattan edebiyata, tarihten ekonomiye uzanan geniş yelpazesinde Ermenilerin şehre olan katkılarıyla bölgeye olan etkileri yoğun çaba kapsamında sunulmuştur. Kent ya da bölgede sosyal sorumluluk düşüncesinin bir göstergesi olarak hazırlanan bu kitapla, Devrek tarihi, kültürü, ekonomisi ve sosyal yapısının aktarımı noktasında önemli bir boşluğu doldurmak ve toplumsal açıdan biz ve ben olmaktan çok tarih(imiz)e çeşitli açılardan farklı bir bakış açısı ön plana çıkartılmak istenmiştir.
Seán Lang Kıtanın kökenlerinden günümüze, Avrupa’nın zengin tarihine bir bakış
İster deneyimli bir tarih meraklısı ister yolun başında bir çaylak olun, Avrupa Tarihi For Dummies tutku, güç ve entrikayla dolu bir kıtanın tarihi için mükemmel bir rehberdir. Bildiğimiz Avrupa’yı meydana getirmiş olan felaketler, zaferler, güç mücadeleleri ve siyasetin içinde, Roma dönemi kalıntılarından ve Rönesans’tan dünya savaşlarına ve Eurovision’a uzanan büyüleyici bir seyahat yapın. Geçmişi tekrar canlandırmak için gerçeklerle ve hikayelerle dolu olan bu kitap Avrupa ve onun 21. yüzyıldaki dönüşümü hakkında güncellenmiş bilgiler sunuyor. Avrupa Tarihi For Dummies gerçeklerle eğlenceyi bir araya getirip geçmişi yeniden canlandırıyor.

• Başlangıçta. Kıtanın kökenlerine bir bakış, ilk Avrupalılar ve Taş Devri’nde Avrupa.
• Kadim tarih. Yunan şehir devletlerini keşfedin ve Roma İmparatorluğu’nun çalkantılı günleri hakkında bilgi sahibi olun.
• Tünelin sonundaki ışık. Karanlık Çağlardan Kutsal Roma İmparatorluğu’nun, papaların ve Haçlıların Orta Çağ Avrupa’sına bir gezinti yapın.
• Yeni fikirler ve yeni dünyalar. Osmanlı İmparatorluğu, Reformasyon, Rönesans ve Yeni Dünya.
• En tepeye yükseliş. Avrupa’nın Sanayi Devrimi’ne öncülük edişini, kontrolünü ve hakimiyetini dünyaya yaymasını izleyin.
• Paramparça. Devrimler ve dünya savaşları kıtayı lime lime ediyor.

Kitabı açın ve
• Taş Devri’nden
• Bilgi Çağı’na uzanan kapsamı
• Kontrolden çıkmış Yunan ve Romalıları
• Kaleler, şövalyeler ve Kara Ölüm’ü
• Reformasyon ve neden olduğu kargaşayı
• Tabii ki, Napolyon’u
• Fransız Devrimi ve milliyetçiliğin yükselişini
• Avrupa ve imparatorlukları
• İki dünya savaşı ve Rusya’da devrim çağını inceleyin.
Roger Casement “Roger Casement’ın yazıları Türk okuyucusu için iki açıdan ilgi çekicidir. Britanya Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey'in meslektaşı ve Birinci Dünya Savaşı öncesinde Dışişleri Bakanlığının mensubu olarak Casement, Britanya Devleti içinde neler olduğunu ilk elden görmüştür. İkinci olarak, Edward Grey idaresi altında, Britanya dış politikasında gerçekleştirilen, Osmanlı İmparatorluğu için sonuçları ağır olacak büyük değişimi açıklamıştır.
Casement, Avrupa'ya Karşı İşlenmiş Suç'ta yer alan makalelerde Britanya dış politikasının 1914'te çıkan savaştan doğrudan sorumlu olduğu görüşünü işlemektedir. O, Britanya Dışişleri Bakanlığının yaptıklarının kaçınılmaz sonucu olacağını gördüğü Birinci Dünya Savaşı'nda İrlanda'nın tarafsızlığını savunmuştur. Ancak bunun olanaksız olacağının anlaşılması üzerine savaşa, daha ilerici bir güç ve yeni saldırganlık politikasının kurbanı olarak gördüğü Almanya tarafında katılınmasını desteklemiş ve bu doğrultuda hareket etmiştir.
Casement, Balkan Savaşları’nın Avrupa'daki Osmanlı topraklarını nasıl parçaladığına ve bu suretle Osmanlı Devleti'nin ekonomisini canlandırmaya yardımcı olacak, Güneydoğu Avrupa'ya doğru Alman ticari genişlemesi önünde bir engel oluşturduğuna işaret etmiştir. Grey idaresindeki Britanya Dışişleri Bakanlığı bu dönemde merak uyandıracak şekilde hareketsiz kalmış, daha önceki Dışişleri Bakanlarının bunu ısrarla sürdürmüş olmasına karşın uluslararası hukuku ve Avrupa Kamu Hukuku'nu oluşturan antlaşmaları savunmayı bırakmıştır. Casement, Britanya'nın İmparatorluğunu Arabistan boyunca genişletmek ve Filistin ve -bir Britanya tanımlaması olarak- Mezopotamya'yı almak istediğini görmüştür.
Dr. Çetiner'in Casement'ın öngörülerini Türkçeye kazandırması, tarihçilerin Türk devlet adamlarının izledikleri hareket tarzlarını neden benimsediklerine dair değerlendirmelerinde muhakkak ki göz önüne almaları gerekli olan, Osmanlı İmparatorluğu'nun 1914'de yüz yüze geldiği Birinci Dünya Savaşı'nın kapsamını açıklamak açısından önemlidir.” Dr. Pat Walsh
Sayim Türkman Bu eserde, Enver Paşa'nın ulusal bir sır gibi sakladığı, Almanya İmparatorluğu'nun yanında Birinci Dünya Savaşı'na giriş sürecimiz ve bunu açığa çıkaran Kazım Karabekir Paşa'nın ifşaatları görülecektir. Ayrıca Sarıkamış bölgesinde Enver Paşa'nın kış şartlarını dikkate almadan verdiği savaş kararı sebebiyle soğuktan ve hastalıktan yüz bin askerimizin şehit düşmeleri, 3. Ordunun dağılmasını fırsat bilen Rus kuvvetlerinin ileri harekâtı ile Erzurum ve Trabzon'u işgal etmeleri ve dört ay süren Kop savunması ile bölgeye gelecek olan yeni birliklere zaman kazandırılması ve 1917 Rus ihtilali’nin getirdiği fırsatı lehimize çevirerek, Bakü'ye kadar şehirlerimizin ve topraklarımızın Rus kuvvetlerinden ve Ermeni çetelerinden temizlenmesi, çok sayıda kaynak kullanarak ayrıntılı bir şekilde izah edilmiştir.
Sayim Türkman Birinci Dünya Savaşı’nda Suriye Cephesi’nin önemli bir yeri bulunmaktadır. Tarih boyunca Kudüs ve Filistin topraklarının Hristiyan ve Yahudilerin hedefinde olması ve Akdeniz ticaret yolunun Süveyş kanalından geçmesi bölgenin tarihî, siyasi ve iktisadi önemini artırmıştır.
Bu eserde; II. Abdülhamid Han’ın kendi döneminde Filistin bölgesinde bir Yahudi devletinin kurulmasını önlemek için aldığı siyasi ve askerî tedbirler, İttihat ve Terakki yöneticilerinin stratejik hataları, Arap milliyetçiliği ve Şerif Hüseyin’in Osmanlı Devleti’ne ihaneti, Ömer Fahreddin Paşa’nın bir kahramanlık destanı olan Medine Savunması, Kanal Seferleri, Gazze Muharebeleri, Nablus Meydan Muharebesi gibi dört yıllık savaş dönemindeki siyasi ve askerî olaylar, ayrıntıları ile incelenmiştir.
Muhsin Önal Amerikan Board Teşkilatına mensup misyonerlerin 19. yüzyılda Türkiye coğrafyasının Anadolu kısmındaki üç istasyonda yürüttükleri faaliyetleri konu edinen bu kitap, büyük oranda birincil kaynaklar temel alınarak hazırlanmıştır. Çalışmada bahsi geçen teşkilatın arşiv kayıtları, araştırmanın kapsamını oluşturan Ankara, İstanos ve Muratça bölgeleri özelinde incelenmiştir. Bununla birlikte kitapta, 16. yüzyıldan itibaren bahse konu olan bölgeleri ziyaret etmeye başlayan seyyahların günlüklerinden de istifade edilmiştir. Bu husus; kitabın, bilhassa da Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara özelinde kent tarihi ile ilgili uzun vadeli araştırmalara kapı aralayabileceği ve ilham kaynağı oluşturabileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Bu çalışmanın Amerikan Board Teşkilatı mensubu misyonerlerin Anadolu coğrafyasının bir bölümündeki kazanım ve kayıplarının yanı sıra zihniyetleri, kendilerine yükledikleri anlam, yerli halka ve devlet yönetimine yaklaşımları, Osmanlı topraklarındaki azınlıklara ilgilerinin nedenleri, misyonerlik bağlamında rakipleri ve onlarla baş etme yollarıyla, inançlarını ve politik nüfuzlarını yaymak için kullandıkları araçların anlaşılmasına bir nebze de olsa katkı sağladığı söylenebilir. Son olarak Protestan misyonerlik faaliyetlerini konu edinen bu kitabın, tarih araştırmacıları ve okuyucularına kaynak teşkil edeceği düşünülmektedir.
Antoine Léon “Eğitim Tarihi”ni beşeri bilimler arasında bağımsız bir disiplin olarak nasıl tanımlayabiliriz? Günümüz dünyasındaki işlevlerini nasıl belirleriz? Bunlar, Paris René-Descartes Üniversitesi'nden Profesör Antoine Léon tarafından bu kitapta ortaya konan, tartışılan ve cevabı aranan başlıca sorular olmuştur.
Bu disiplinin yerini tanımlama amacıyla tarih yazımındaki yanlışlar, yeni tarihin önerileri ve hatta Üçüncü Dünya ülkelerinin kendi tarihlerini nasıl yeniden değerlendirdikleri hususları gibi ayrıntılara ulaşıldı. Ayrıca eğitimdeki değişimin ortaya çıkışını ve gelişimini de düşünmek gerekliydi. Yazar, eğitim tarihini, öğretmenlerin eğitim konularına bakış açıları getirmenin yanı sıra mevcut durumu analiz etmek için bir araç olarak görmektedir. Hatta bütün bunlar için bir rehber önerecek kadar da ileri gitmektedir…
Saadettin Yağmur Gömeç, Salih Yılmaz, Victoria Bilge Yılmaz 21. yüzyıla girmeden kısa bir süre önce aniden Türk Dünyasının ufku açıldı. Herkesin bildiği üzere Türkistan'daki Türkler birer birer bağımsızlıklarına kavuştular. Bugün aralarında dil ve kültürce pek ayrılık olmayan 300 milyona yakın bir Türk topluluğu, Asya'dan Avrupa'ya kadar dünya nüfusunun önemli bir kısmını meydana getirir hâle geldi.
Türk Dünyası, her bakımdan milletlerarası stratejilerde etkili bir güç olmaya başladı. Buna bağlı olarak Türkiye, başta Türk Cumhuriyetleri olmak üzere bölgede güvenebileceği devlet ve topluluklarla siyasi münasebetlerini kuvvetlendirmeye başladı. Türkiye, tüm Türk Dünyası için her açıdan müttefik olunan veya yardım beklenen ülke konumuna geldi.
Kafkasya, Balkanlar ve Orta Doğu'nun kesişme noktasında bulunan Türkiye'nin çıkarları, Türk Dünyası ile yakından bağlantılı hâle gelmiştir. Dünyada yeni iş birliklerinde Rusya ve Çin gibi ülkeler önemli mesafeler kat etmişlerdir. Yani Türkiye'nin yönünü sadece Batı'ya çevirdiği dönem sona ermiş aynı zamanda Doğu politikası da aktif hâle gelmiştir.
Bu kitabımız; çağdaş Türk Dünyasındaki devletleri, toplulukları, uluslararası kuruluşları ve kurumları detaylı olarak anlatmaktadır. Üniversitelerde ders kitabı olarak da okutulmaktadır. Akademik hakem incelemesinden geçmiş ve onaylanmıştır.
Ayrıca Devlet Personel Başkanlığı, Bakanlıklar, MEB ve YÖK'ün yaptığı sınav programları doğrultusunda (KPSS, ALES, DGS, Polis MYO, Askeri Okullar, Milli Savunma Üniversitesi Askeri Öğrenci Aday Belirleme Sınavı, JANA: Jandarma Astsubay Temel Kursu Giriş Sınavı, Kaymakamlık: İçişleri Bakanlığı Kaymakam Adaylığı Giriş Sınavı, MEB-EKYS: Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumlarına Yönetici Seçme Sınavı, İhtisas Sınavları, Yurtdışı Görevlendirme, T.C. Dışişleri Bakanlığı Aday Meslek Memurluğu, Aday Konsolosluk ve İhtisas Memurluğu) en son güncellemeler yapılmış iyi bir bilgi kaynağıdır.
Gerard Delanty Elinizdeki bu eser Doğu ve Batı’nın değişen paradigmaları bağlamında Avrupa’nın temel soru ve sorunlarına eğilmektedir. Kitabın içindeki makalelerin sosyologlar, antropologlar, felsefeciler ve tarihçilerden oluşan yazarları; Avrupa’nın Batı ile eş tutulması geleneğinin artık sorgulanması gerektiğini farklı bakış açılarından ele almaktadırlar. Bu kitap, dört tematik bölümden oluşmaktadır ve ilgilendiği temel konular Batı sonrası bir dünya, Avrupa’daki Doğu algıları ve tarihteki karşılaşmalar, Avrupa ve Asya arasında bir dünya ve Batı ve Doğu’da ötekiliktir.
Bu kitap, Avrupalılık kavramının yeni ifade ediliş biçimlerini son dönemin ‘medeniyetler çatışması’ ideolojik kavramlarına meydan okur bir biçimde inceleyerek, analizlerini Avrupa ve Asya’nın hem tarihte hem de çağdaş perspektiflerde birbirlerine nasıl karşılıklı bir şekilde bağlı olduklarına dikkat çeken en son ilmi çalışmalar üzerinden yapmaktadır. Kitapta son gelişmelerin ve değişen jeopolitik bağlamın bir sonucu olarak hem Avrupa hem de Asya’nın birçok ortak noktası olduğuna ve çatışmalardan değil, kozmopolit bağlantılardan bahsetmenin artık daha mümkün olduğuna dikkat çekilmektedir.
Bu kitap sosyoloji, Avrupa siyaseti, tarihi ve kültürel teorisi alanında çalışan öğrenciler ve araştırmacılar için çok değerli bir kaynaktır.
Peter Haugen Dünya tarihinde kişisel rehberiniz şimdi güncellendi!
Dünya tarihine dair daha fazla bilginiz olmasını mı istiyorsunuz, bu özlü rehber dünyayı bugünkü haline getiren tüm önemli oyuncuları ve olayları ayrıntılarıyla açık bir biçimde izah ediyor. İnsanlık tarihinin bütününü ele alan bu kapsamlı kaynak, yirmi birinci yüzyıldaki dünyanın nasıl vücuda geldiği hususunda size bir fikir vererek, dinden bilime, oradan sanata ve savaşa kadar her alandaki önemli gelişmelere ışık tutuyor.
Geçmişle bağlantı kurmaya başlayın Neandertaller ile karşılaşır, Homer’e yönelir, Atlantis’i yükseltir ve Firavunları mumyayla korurken çağlara ad verin.
Sayılarla güç kazanın eski medeniyetlerden bugünün küresel topluluğuna kadar gelen büyümenin izlerini sürün ve toplumları başarıya veya başarısızlığa götüren faktörleri keşfedin.
Düşüncenin etkisini keşfedin dinin çıkışı, felsefenin kökleri, bilimin gelişimi ve hislerimiz ve inançlarımızın bizi nasıl sürekli olarak yeniden tanımladığını anlamaya çalışın.

Savaşın küresel sonuçlarını anlayın Grekler ve Romalılar ile ata binerek, süvarilerle birlikte silahlanarak, hendek kazarak, insanların modern savaşlar başlatmada tuttukları yolları izleyin.
Önderler ve düzeni sarsanlarla; büyük liderler, cesur devrimciler, acımasız titanlar ve adı duyulmamış kahramanlarla tanışın.
Yirmi birinci yüzyılın önemli olaylarını; 11 Eylül ile Afganistan ve Irak savaşları, iklim değişikliği, Katrina Kasırgası ve Çin, Hindistan ve Brezilya’nın ekonomik yükselişini inceleyin.
Kitabı açın ve
• Tarihin detaylı bir değerlendirmesini
• Dünya dinlerinin gelişimini
• İncil’den Haklar Bildirisi’ne kadar başlıca tarihi belgelerin değerlendirmesini
• Yazının ve resmin icadını
• Dünyayı kökten değiştiren bilimsel gelişmeleri
• Dünyayı değiştiren insanların ve dünyanın değiştirdiği insanların özlü biyografilerini
• Dünya geçmişindeki unutulmaz on tarihi inceleyin.
Abdurrahman İlhan, Arzu Erman, Bilal Karabulut, Fatmanur Demirsoy, H. Mustafa Eravcı, Hamit Karasu, Hülya Aslan, Kadir Ertaç Çelik, Mücahide Nihal Engel, Naime Yüksel Karasu, Sayim Türkman, Sinan Öztürk, Sümeyra Öztürk, Yakup Kiriş, Yaşar Baytal Düşünce tarihi denilince birçok alanda yapılan çalışmalar akla gelmelidir. Yazının icat edilmesinden günümüze kadar birey ve toplumları etkileyen fikir akımlarının yanı sıra bunlara derinlik katan düşünürlerin katkıları, o fikirlerin günümüze kadar gelmesine hizmet etmiştir. Fikir akımları, aslında ülkelerin iktisadi, siyasi ve kültürel anlamda kalkınmalarını sağlamak için birçok düşünce ve siyaset insanının gündeminden hiç çıkmamıştır ve bu insanlar toplumsal ve bireysel sorunlara çare bulabilmek için devamlı fikir üreterek düşünce tarihinde yerini alan ideolojiler ve düşünsel felsefeler ortaya çıkarmışlardır. Tarih, edebiyat, felsefe, sosyoloji, iktisat, tıp, teknoloji, siyaset dâhil olmak üzere tüm alanlardaki fikri ve ilmi gelişmelerin tarihsel içeriğinde düşünce tarihine dâhil edilecek önemli fikri çalışmalar ve bu çalışmaları yürüten bilim insanları yer almaktadır. Bu kadar geniş alana sahip olan “düşünce tarihi” aslında “uygarlıklar tarihi”ne de ışık tutmaktadır.
Bu kitapta; geçmişten günümüze iz bırakan on altı şahsiyetin hayatları, eserleri fikirlerinin yanı sıra dönemlerine ışık tutacak bilgiler kaleme alınmıştır.

III. Hattušili
Niccolo Machiavelli
Mirza Mahmud Şerif
Gottfrıed Wilhelm Leibniz
Halil Hamid Paşa
Adamantios Korais
Abdurrahman El-Ceberti
II. Abdülhamid Han
Ahmed Cevad Paşa
Ziya Gökalp
Enver Paşa
Kazım Karabekir Paşa
Adnan Menderes
Necip Fazıl Kısakürek
Nelson Mandela
Süleyman Demirel
Abdurrahman İlhan, Arzu Erman, H. Mustafa Eravcı, Hülya Aslan, İbrahim Baş, Kadir Ertaç Çelik, Sayim Türkman, Sinan Öztürk, Sümeyra Öztürk, Vehbiye Eviz, Yakup Kirişçi Düşünce Tarihi 2 isimli bu kitapta, Hitit tarihinden günümüze kadar tarihte iz bırakan on bir şahsiyet mercek altına alınarak incelenmiştir.
Bunlar arasında;
• -Hitit Hükümdarı I. Šuppiluliuma'nın Suriye ve Mısır seferleri,
• -Yunus Emre ve Erasmus von Rotterdam'ın insanı merkeze alan düşünce analizleri,
• -17. ve 18. yüzyıl Hurûfat defterlerine göre Bağdat'ta tekke ve zâviyelerin durumları,
• -Yunanlı düşünür ve yazar Velestinli Rigas'ın hayatı ve politik görüşleri,
• -Sultan II. Abdülhamid Han'ın din siyaseti,
• -Tartışmalı Padişah VI. Mehmed Vahidettin'in Anadolu siyaseti,
• -Jeopolitik görüşün öncüsü coğrafyacı Friedrich Ratzel'in görüşleri,
• -Yüzellilikler listesine dâhil edilerek yurt dışına sürgün edilen Ahmed Hamdi Paşa’nın hayatı,
• -Millî Mücadele Dönemi'nin yazarlarından Halide Edip Adıvar ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun düşünsel kimlik mukayesesi,
• -Diplomat ve bürokrat Enis Behiç Koryürek'in şairliği,
• -Yahudi bir ailede doğan ve büyüyen, İslam inancını kabul ettikten sonra hayat mücadelesi verip birçok İslami eser bırakma cesaretini gösteren Meryem Cemile'nin hayatı, eserleri ve fikirlerinin yanı sıra o dönemin tarihine ışık tutacak bilgileri yer almaktadır.
Müzehher Yamaç Bu kitap; Osmanlı Orta Doğu’sunun paylaşım planlarında yer alan bir kısım olaylara, arşiv belgelerine de yer verilerek, ışık tutmaktadır. Birinci Dünya Savaşı sırasında kendilerine vaat edilen “Büyük Ermenistan” hayallerini gerçekleştiremeyen Ermeniler, savaşın ardından oluşturulan Ermeni-Kürt ittifakı ile bu hayallerini gerçekleştirmeye çalışmışlar, amaçlarına ulaşamayınca da “Büyük Savaş’ta kendileri için savaştıklarını” her fırsatta ifade ederek Fransızlardan yardım isteklerini tekrarlamışlardır. Fransızların bir borç ödeme hissiyatı içinde, Ermenilerin Türk topraklarından ayrılarak göç ve yerleşimlerini organize ettikleri anlaşılmaktadır. 1930-1940 yıllarını kapsayan ve Ermeniler açısından uzun bir durgunluk olarak anılan bu dönem, esasında bir “Ermeni Sorunu”
nun yaratıldığı dönemdir. Savaş sırasında Osmanlı topraklarından kovulduğunu iddia eden Ermeniler, savaş sonrasında “katliam” (massacres) ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise soykırım (génocide) sözcüğünü öne çıkardıkları bir varlık ideolojisi yaratarak, tarihi olayların ötesinde uluslararası politikanın önemli bir gündemini oluşturmaya devam etmektedirler.
Fatma Uygur Osmanlı topraklarına önce seyyah sonra Fransız büyükelçisi olarak (1855-1860) gelen Edouard Antoine Thouvenel, Islahat Fermanı'nın hazırlanma sürecine Fransız tezinin fikir babası olarak katkı sağlamıştır. Bunun yanı sıra diğer diplomatlarla birlikte faaliyetlere bizzat iştirak ederek bir bakıma Fransa'nın Osmanlı nezdindeki nüfuzunu kayıt altına alan bir misyonu yerine getirmiştir. Gerçekten de İstanbul, devletin bütün kurum ve kuruluşlarıyla Batılı devletlerin ittifak ya da çatışmalarının merkezindeydi. Bu dönemde İstanbul'da Fransa, İngiltere ve Rusya'nın en tecrübeli, en donanımlı, en kurnaz diplomatları görev yapmış ve aralarında kıyasıya bir mücadele yaşanmıştır. Birbirinden farklı yöntemlerle diplomasi yürüten İngiliz elçi Lord Stratford ve Rus elçi General İgnatyef ile ters düşse de Thouvenel, müzakereleri Fransa adına başarılı bir şekilde yürütmüştür.
Thouvenel, Bâb-ı Âli ve Abdülmecid ile sürekli temas hâlinde olmuştur. Fransa'dan aldığı talimatlar doğrultusunda baskıcı bir tutum izleyerek Reşid Paşa'yı azlettirmiş ve Fransa yanlısı Âli Paşa ve Fuad Paşa'yı bazen sadarete bazen de Dışişleri Bakanlığı'na getirtmiştir. Eflak-Boğdan meselesindeki hayatî önemi haiz Divan-ı mahsus seçimlerinde de yürüttüğü etkin diplomasiyle Fransa'nın tezlerini gerçekleştirmiştir. Ülkesi için Doğu'da prestij sağlayacak, ciddi mühendislik gerektiren ve İngilizleri kızdıran Kızıldeniz ile Akdeniz'i birbirine bağlayacak olan, Fransız mühendis Ferdinand de Lesseps başkanlığındaki Süveyş Kanalı projesinin diplomasi ayağında yine Thouvenel vardır. Ayrıca, daha önce hiçbir Osmanlı sultanının kabul etmediği Légion d'honneur nişanı Abdülmecid'e Çırağan'da görkemli bir törenle Thouvenel tarafından verilmiş ve Sultan ilk kez Fransız Büyükelçiliği'nde bir baloya katılmıştır.
Beş yıl boyunca İstanbul'da, rakibi Stratford kadar gürültü çıkarmadan icraatlarını sessizce sürdüren Thouvenel, III. Napolyon'un İstanbul'da Fransız devrini başlatan büyükelçisi iken Paris'e Fransız dış politikasına yön veren Dışişleri Bakanı olarak dönmüştür.
Ahmet Sapmaz, Ali Eravcı, Ali Tokmak, Aslı Yiğit, Aytaç Durmaz, Burcu Özdemir, Duygu Dersan Orhan, Emel Kahraman, Emirhan Kaya, Erdem Eren, Ferdi Güçyetmez, Gamze Helvacıköylü, Gökhan Cin, Halit Hamzaoğlu, Hasan Hüseyin Tekin, Hayrettin Güler, İdil Tunçer Kılavuz, İskender Karakaya, Kemal Kantarcı, Kezban Acar, Levent Aydın, Mehmet Tunahan Çelik, Melih Demirtaş, Metin Kıratlı, Moldyr Komekova, Murat Yorulmaz, Onur Limon, Salih Yılmaz, Serdar Yılmaz, Sezai Özçelik, Sibel Mehter Aykın, Sina Kısacık, Tibet Abak, Tuğçe Dündar, Victoria Bilge Yılmaz, Yeşim Güçlü Geniş bir tarihî arka plana sahip olan Türk-Rus ilişkilerinin gelişmesi adına Rusya'nın her yönüyle bilinmesi büyük önem taşımaktadır. Günümüzde Türk-Rus ilişkileri bir taraftan tarihten beri görülmedik derecede gelişme dönemleri yaşar­ken diğer taraftan stratejik ve bölgesel politikalar karşısında sergiledikleri farklı yaklaşımlar nedeniyle birtakım meydan okumalar ve sınamalarla da karşı karşıya kalmaktadır. Fakat hem Rusya hem Türkiye, dış politikadaki görüş farklılıklarının ülkelerin birbirine yönelik tehditkâr politikalara dönüştürülmemesi gerektiği gö­rüşüne uyum sağlamıştır. Barışın tesisi ve istikrarın korunması açısından tarihî, etnik ve kültürel bağlar ile coğrafi konumlarından dolayı Türkiye ile Rusya arasın­daki ilişkiler sadece kendileri açısından değil, bölgede geniş çaplı ilişki içerisinde oldukları diğer ülkeler için de çok önemli hâle gelmiştir.
Rusya ve Türkiye, Suriye, Irak, Libya gibi bölgelerde her ne kadar farklı stra­tejilere sahip olsalar da zamanla iş birliğinin faydalarını görmüşler ve sürdürüle­bilir ilişki modelini benimsemişlerdir. Ukrayna konusunda Türkiye her ne kadar Rusya'nın politikalarını desteklemediğini açıklamışsa da diğer Batı ülkeleri gibi yaptırımlara katılmamıştır. Rusya'ya yaptırım uygulamayan ender ülkelerden bi­risi olarak Türkiye, dünyada Rusya-Ukrayna barışına giden yolda ara bulucu rolü üstlenebilecek tek ülke konumuna gelmiştir.
Rusya'nın tarihî, kültürel, siyasi, ekonomik, askerî, hukuki ve diğer alanlardaki politikalarını anlamak adına bu kitabın faydalı olacağını düşünüyoruz. Alanında uzman isimlerin yazmış olduğu makalelerden oluşan “Geçmişten Günümüze Rus­lar ve Rusya” eserinin bu sahada çalışanlar, ilgililer ve bütün okuyucu­larımız için faydalı olmasını dileğiyle.
Hasan Tuncer MÖ. 2. bin yılın en büyük imparatorluklarından birisi olan Hitit ile ilgili bilgilere, Hititçe çivi yazılı metinler sayesinde ulaşabilmekteyiz. Siyasi, ekonomik, dinî vs. gibi birçok içeriğe sahip farklı belgelerin yer aldığı bu tabletlerden Hitit ülkesinin dokuma alanındaki gelişimini de takip edebilmekteyiz. Dokuma ürünleri, Hitit hayatının hemen her sahasında kendini göstermiştir. Bu ürünler, bir kıyafet olarak giyilmelerinin yanında kimi zaman bir ip ve kimi zaman da bir kumaş veya bez olarak karşımıza çıkmıştır. Büyücü kadınların en önemli ritüel malzemelerinden birisi olan dokuma ürünleri, ekonomik anlamda çeşitli fiyatlara sahip olmasının yanında devletler arası ilişkilerde de kendine yer bulmuş ve kimi zaman bir hediye kimi zaman da vergi olarak metinlerdeki yerini almıştır. Elimizdeki belgelerden yola çıkarak onlarca dokuma ürününün varlığından söz edebiliriz. Kitabımızda, bu ürünlerin öncelikle anlamlarını açıklayarak, ardından siyasi, ekonomik ve dinî hayattaki kullanım yerleri ve şekilleri hakkında bilgiler sunmaya çalıştık.
Sempozyum I. DÜNYA SAVAŞI’NIN 100. YILDÖNÜMÜ ULUSLARARASI SEMPOZYUMU - 100TH ANNIVERSARY OF I. WORLD WAR INTERNATIONAL SYMPOSIUM
Keith D. Dickson O en muhteşem nesle şekil vermiş savaşı keşfedin! II. Dünya Savaşı yirminci yüzyıldaki anlaşmazlıkların en yıkıcısıydı. Peki, bu savaş nasıl ve neden oldu? Büyüleyici anekdotlar, ilginç ek bilgi kutuları ve Efsane 10'lar listeleri ile dolu olan bu kaynak, savaşa neden olan meseleler hakkında sizi bilgilendirirken Pearl Harbor'dan Yahudi Soykırımı'na, D-Günü'nden Hiroşima'ya kadar her şey ve daha fazlası hakkında işin aslını anlatıyor.
• Bir liderin fikirlerinin bir ülkenin kaderini nasıl çizdiğini öğrenin! Hitler'in komutanları ile ilişkisi ve yanlışa sürüklenişi hakkında bilgi sahibi olun.
• Bir buluşun insanlık tarihine nasıl kara bir leke çaldığını görün! Atom bombasının keşfini ve bunun insanlık tarihi için nasıl kötüye kullanıldığını okuyun.
• Bir kıtanın sınırlarını yeniden çizin! Savaş süreci ve sonrasında Avrupa'da el değiştiren şehir ve bölgelerde gezinin.
• Toplumların savaş karşısındaki mücadelesini izleyin! Doğrudan savaşın içinde olmayan insanların savaştan nasıl etkilenip nereden nereye sürüklendiğini görün ve bunun günümüz toplumlarına yansımalarını takip edin.
• Üç kıtanın bir savaşın çevresinde bir araya gelmesine şahitlik edin! Savaşın büyük resmine bakarak sadece karada değil, denizde ve havada da gerçekleşen çatışmaları gözlemleyin.
Kitabı açın ve
• Savaşın kökenini ve amaçlarını,
• Diktatörlerin yükselişini,
• Mihver ve Müttefik Devletlerin kimler olduğunu ve ittifakların kuruluşunu,
• Faşizm ve Nazizm kavramlarını,
• Normandiya Çıkarması'nın detaylarını,
• Avrupa'daki güç dengelerinin değişimini öğrenin.
Mesut Hakkı Caşın Hiçbir savaş; kendisini hazırlayan tarihsel, siyasal, etnik, dinsel, ekonomik, kültürel ve ticari çıkarların oluşturduğu çok katmanlı birikimden bağımsız anlaşılamaz.
Bu bağlamda İkinci Dünya Savaşı isimli bu eser; İkinci Dünya Savaşı'nın görünür olanın ötesinde yer alan iç içe geçmiş karmaşık nedenlerini gün ışığına çıkarmanın peşine düşerken ekonomik ve siyasal krizlerin totaliter rejimlerin güçlenmesine etkisinin arka planını da girift nedenleriyle birlikte mercek altına almaktadır.
Ayrıca yirminci yüzyılın en kanlı çarpışması olarak İkinci Dünya Savaşı'nın sebep ve sonuçlarını seksen yıl sonra yeniden gözden geçirirken aynı zamanda seksen yıl sonraki sorunlarla karmaşık bağına da ışık tutarak günümüz dünyasındaki güç ilişkilerinin sıcak ve soğuk savaş potansiyelini anlamamızı sağlamaktadır.
Kitapta yer verilen belge niteliğindeki binlerce fotoğraf ise hem savaşa dair araç ve mühimmatı hem de savaşın dehşetini ve yıkıcılığını bir belgesel film niteliğiyle hafızalara kazıyacaktır.
Reyhan Çelik Savaş olgusunun insanlık üzerindeki maddi ve manevi etkisi tartışılmazdır. Her savaş; ölümleri, kayıpları, sakatlıkları, esareti beraberinde getirir. Yirminci yüzyılın en büyük yıkımlarından biri olan İkinci Dünya Savaşı da farklı açılardan da olsa tüm dünyayı etkileyen bir savaştır. Bu savaşın Asya ayağını oluşturan unsurlardan biri olan Almanya-Sovyet Rusya savaşı da savaşın en kanlı sürecidir. Ekonomik ve ideolojik temellere dayanan bu savaşta, yalnızca Sovyetler Birliği'nden yaklaşık 25-27 milyon insanın çeşitli nedenlerle yaşamını yitirdiği bilinir. Bunca kayba neden olan savaş sırasında edebiyat ve sanatın farklı alanları da bir miğfer görevi üstlenmiştir. Savaşın ilk günlerinden itibaren edebiyatçılar ve sanatçılar düşmana karşı topyekün bir seferberlik hâline girerler. Bunun doğal sonucu olarak da Sovyet dönemi Rus edebiyatında “savaş edebiyatı” kavramı ortaya çıkar.
Bu kitabın birinci bölümünde, savaş kavramının tarih sayfalarındaki değişim ve gelişim sürecinin yanında İkinci Dünya Savaşı'nın gelişim evreleri ve sanatın her alanında (marşlar, filmler, afişler, besteler, makaleler, deneme yazıları, romanlar, öyküler, şiirler vb.) yapılan faaliyetler anlatılmaktadır. İkinci bölümünde ise savaş yıllarının önde gelen yazar ve şairlerinin yaşamları ve savaş sırasında ve sonrasında savaşla ilgili kaleme aldıkları eserlerden bahsedilmektedir.
Kitap, tarihi bir yaklaşım gözeterek İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Sovyet edebiyatını ele almaktadır. Dolayısıyla insanlık tarihinin temel gerçeklerinden biri olan savaşın tarihi süreçteki önemini, gelişimini ve İkinci Dünya Savaşı'nın Sovyet dönemi Rus edebiyatı üzerindeki etkisini öğrenmek isteyen herkese hitap edebilir. Bu bağlamda, hem tarih ve edebiyata ilgi duyan genel bir okuyucu kitlesine hem de Rus Dili ve Edebiyatı alanında eğitim alan her seviyedeki öğrenciye katkı sağlayacaktır.
Abdül Halim Varol, Cevdet Yakupoğlu, Ergin Ögcem, Erhan Ateş, Halil İbrahim Gökbörü, Kemal Taşcı, Mehmet Vural, Mustafa Hizmetli, Mustafa Uyar, Özgür Tokan, Özkan Dayı, Seyfullah Kara, Tunay Karakök İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi kitabı, Orta Çağ Müslüman ve Türk devletlerinin tarihini konu edinen yeni ve özgün bir çalışmadır. Kitap, kronolojik bakımdan geniş bir tarihi dönemi kapsamaktadır. Bu süreçte İslamiyetin zuhuru, Türklerin İslam dinini kabulü, Müslüman Türk devletlerinin kuruluşu ve İslam dünyasındaki hâkimiyetleri; ayrıca bu devletlerin teşkilat, kültür ve medeniyet mevzuları işlenmiştir. Böylece bir yandan İslam tarihi içinde gelişen siyasi, sosyal ve kültürel mevzular; bir yandan da ilk Müslüman Türk devletlerinin siyaset, teşkilat, kültür ve medeniyet konuları ele alınmıştır. Kitaptaki konular, özgün bir yaklaşım ve akademik bir üslup içinde kaleme alınmıştır. Alanında uzman çok sayıda akademisyenin katkısıyla hazırlanan İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi kitabı, üniversiteler için de ders kitabı niteliğindedir.
Aydın Usta, Cihan Piyadeoğlu, Ertuğrul Ökten, Hasan Asadi, Hasan Asadi, Hayrunissa Alan, İsmail Pırlanta, Mehmet Dağlar, Meryem Gürbüz, Mesut Demir, Mustafa Uyar, Osman Gazi Örgüdenli, Reza Bigdelo, Serhan Afacan, Şefaattin Deniz, Şefaattin Deniz, Touraj Atabaki, Yılmaz Karadeniz, Zienab Ahmadvand, Zohair Siamian Gorji Elinizde bulunan kitap, İran'da İslam fetihlerinden İslam Cumhuriyeti’ne kadar olan dönemde tarihyazımını ve kaynaklarını inceleyen bir çalışmadır. Türkiye, İran ve Avrupa'dan tarihçilerin katkılarıyla meydana gelen bu eser, ele alınan görece uzun ve hanedan esasına göre alt dönemlere ayırılan asırlara ilişkin ağırlıklı olarak eleştirel bir bibliyografya ve belirli ölçüde tarihyazımı tartışmalarını içeriyor.
Bu amaçla kitapta, Tevaifu'l-Mülûk, Sâmânîler, Gazneliler, Selçuklular, Harezmşahlar, İlhanlIlar, Timurlular, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Safevîler, Afşarlar, Zendler, Kaçarlar ve Pehlevîler dönemlerinden her birinin kaynakları, o dönemde ihtisaslaşmış ve çeşitli eserler vermiş tarihçiler tarafından incelenmiştir. Alana yeni giren öğrenciler, özellikle lisansüstü olanlar kadar alanın uzmanları için de faydalı olacak bu eser, konunun ilgililerine her bir dönemin tarih kaynaklarına dair bilgi ve analiz sunmakta ve dönemler arasında tarih kaynaklarının ve tarih yazım dinamiklerinin, perspektiflerinin ve elbette kaynak türlerinin nasıl değiştiğini yahut devamlılık arz ettiğini görme imkânı sunmaktadır.
Adnan Demircan İslâm Medeniyeti insanlık tarihinin en büyük ve etkili medeniyetlerinden biridir. İnsanlığın sahip olduğu birikim ve kazanımların ortaya çıkışında İslâm Medeniyeti’nin önemli payı vardır. Bilindiği gibi bilgi ve hikmet insanlığın ortak malıdır. Müslümanlar da dünyanın en önemli medeniyetlerinden birisini kurdukları dönemde bilgi ve hikmetin korunmasına ve gelişmesine önemli katkılarda bulunmuşlardır.
Allah’ın son elçisi Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Mekke’de Hira Mağarası’ndan başlattığı medeniyet yürüyüşü günümüze kadar devam etmekte İslâm, insanlık için önemini korumaktadır. Bu sebeple geçmişte İslâm Medeniyeti’ne mensup milletlerin ve kurdukları devletlerin tarihini öğrenmek bugünü anlamak için önem arz etmektedir.
İslâm’ın doğduğu coğrafyadan ve dönemden başlayarak Osmanlılar dönemine kadar yaklaşık yedi asırlık dönemin ele alındığı kitapta hem siyasî tarih hem de medeniyet ve kültür tarihi açısından önemli olaylar ve olgular ele alınmıştır.
Siyasî ve bölgesel durum dikkate alınarak yapılan tasnifte siyasî tarihi ele alınan her dönemin sonunda medeniyet tarihi; toplum, siyaset, yönetim, adalet, ekonomi, maliye, eğitim, ilim ve kültür, mimari ve sanat, din gibi belli başlı konular çerçevesinde değerlendirilmiştir. Böylece İslâm Tarihi’nin sadece hanedanlar tarihinden ve savaşlardan ibaret olmadığı sosyal hayat, ilim ve kültür açısından da önemli gelişmelerin yaşandığı vurgulanmıştır.
Harun Şahin Tarihte kültür ve medeniyetlere müspet yönde rehber olmuş İslâm toplumlarının ekonomik ve sosyal tarihi günümüz akademik ve entelektüel çevrelerde daha fazla ilgi odağı olmaya başladı. Bu sebeple İslâm medeniyetinin ve müesseselerinin daha iyi anlaşılabilmesi için İslâmiyet öncesi Arap toplulukların tarihi bugüne kadar birçok çalışmaya konu olmuştur. Arap toplulukların yaşadığı coğrafya, kurdukları devletler, diğer milletlerle ilişkileri, kabile gelenek ve görenekleri, kabileler arası münasebetler ve ekonomik aktivitelerin neler olduğunun yeni anlayışa uygun ortaya konulması oldukça önemlidir. Bu doğrultuda yapılan araştırmalar, Arapların ve İslâm toplumlarının umumi dünya tarihi içinde önemli bir mevkiye sahip olduklarını göstermektedir.
Bu kitapta, İslâmiyet öncesi Arap tarihi bir iktisatçı gözü ile yeniden ele alınıp incelenmiştir. Arap tarihinin klasik ve yaygın anlatımlarından uzaklaşarak İslâmiyet öncesi Arapların toplum ve ekonomi dünyaları çok sayıdaki modern kaynak yardımıyla daha açık gösterilmeye çalışılmıştır.
Ahmed Refîk Kafkas Yollarında
AHMET REFİK
Erzurum kadınları, hattâ mini mini kızlar, tesettüre son derece ri’âyet ediyorlar. Ekseriyâ caddelerde, mahalle aralarında, kırmızı çizgili, ba’zan ipekli, ince hilâlî çarşaflar içinde alaca esvablar, yeşil ve kırmızı gül(l)ü şalvarlar giymiş hanımların misafirliğe gitdikleri görülüyor. Erzurum ahâlîsi gayet zekî ve mültefit. Sözleri düzgün. Esnafı bile ‘irfan sahibi. Onların, size iltifat içün bir: -Beğim, gözün üstüne gele, deyişleri var ki, bu basit cümlelerdeki teslîmiyetkârâne ve samîmâne edâlarına karşı Anadolu’nun bu serhad halkına kalben bir hürmet beslememek gayr-i kabil. Rus istîlâsı altında silâhsız yaşayan, Ermeni mezalimine çocuklarını, erlerini, hattâ kadınlarını kurban veren, işte bu halk...
Kasım Hacıyev, Eyyub Ebdülezimov 1829 Edirne Antlaşması’ndan sonra bölgeyi işgal eden Ruslar, Osmanlı Ermenilerini, Türkmençay Antlaşması’ndan sonra da İran Ermenilerini Kafkaslara getirerek Dağlık Karabağ’a yerleştirmiştir. Sorunun başlangıç tarihi daha çok bu döneme tekabül etmektedir. Günümüzde Kafkas’ta Karabağ sorunundan daha ziyade bir Ermeni terör sorunu bulunmaktadır.
Peki, Karabağ neresidir, tarihsel sürecin süzgecinden nasıl geçti, neden sorun hâline geldi ve bu sorunu kimler ortaya çıkaardı? Bu ve bunun gibi soruların geçmişi çalışmada yanıt bulurken, günümüzdekine ise aslında dünya tanık olmaktadır. Hem Osmanlı’nın son döneminde hem de Sovyetler sonrasında meydana gelen Ermeni terörü ve Karabağ sorunu konusunda bugüne kadar pek çok eser yayınlanmıştır. Yayınlanan bu eserlerin büyük bölümü, Ermenilerce veya onların asılsız tezlerini destekleyenlerce kaleme alınmış olup subjektif kıstaslara dayanmaktadır.
Karabağ konusunda özellikle son yıllarda Azerbaycan’da yayınlanan eserlerle ilgili araştırmacılara yol gösterecek çalışmalar yok denecek kadar azdır. Zengin içerikli kitap, dergi, gazete ve bu konuda yazılmış eserlerden araştırmacıların faydalanmasıyla ileride bu tarzda yapılacak daha kapsamlı çalışmalara da yol gösterileceği kanaatindeyiz. Artık Azerbaycan’da “Dağlık-Yukarı Karabağ, Dağlık Karabağ Muhtar Vilayeti” adlı siyasi yer ve sorun yoktur. Azerbaycan’ın ezelî ve ebedî Türk yurdu Karabağ vardır. Aslında bu hep böyleydi. Bu kitap, keşmekeşli süreçlerden geçen Karabağ’ın tarihini ve kültürünü başlangıçtan günümüze kadar sizlere sunmaktadır.
Mehmet Mercan Türk – Rus ilişkileri yaklaşık olarak bin yıllık bir geçmişe sahiptir. Bu sürenin son üç yüz yılı ise çok sıcak ilişkilerle geçmiştir. Öyle ki gerek Osmanlı Devleti’nin gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasına yön vermiş, tarihini şekillendirmiştir. Bu çalışmanın temelini teşkil eden Katerina tarihi de Rusya’nın ve Türk – Rus ilişkilerinin önemli bir periyodunu içine alan XVIII. yüzyılın ikinci yarısını ele almaktadır. Bu dönem artık Osmanlı Devleti için kırılma noktalarının başladığı dönemdir. Aynı zamanda bu dönem, Rusya için de bir dönüm noktası kabul edilmektedir.
Gerek Türk – Rus ilişkileri gerekse Rus tarihi hakkında yeterli yayının yapılmadığından hareketle, II. Katerina (1762 – 1796) ve dönemi ile ilgili önemli kaynak eserlerden biri olan ve Fransız tarihçi ve çevirmen Castera tarafından Fransızca olarak kaleme alınarak, Yakovaki Efendi tarafından tercüme edilen Katerina Tarihi isimli eser bilim alemi için temel kaynak niteliğindedir.
Christopher Hodapp, Alice Von Kannon Kimi gerçek, kimi de safsata.
Gizli cemiyetler ve komplo teorilerinin esrarengiz dünyasında kaybolmayın!
Dünya bildiğimiz, işittiğimiz gibi mi, yoksa her şeyin ardında görünmez eller mi var? Günümüzün en tartışmalı konuları olan gizli cemiyetler ve komplo teorileri siyasetten din, bilim ve kültüre her alanda sürekli gündemimize giriyor. Komplo Teorileri ve Gizli Cemiyetler for Dummies bu alandaki gerçeklere ve safsatalara somut bilgilerle ışık tutarak, onları birbirinden nasıl ayırt edeceğimizin yolunu gösteriyor.
• Parolayı unutmayın! Dünyanın en gizemli örgütleriyle onların esrar perdesi ardındaki ayin ve törenlerinde yapılan uygulamaları öğrenin
• Üçgenlere ve gözlere dikkat edin! Hakkında sayısız teori üretilen İlluminati'nin simgelerini ve ne ifade ettiğini inceleyin. Bunun yanında ne tür eylemlerin içinde bulunduğunu görün.
• gördüğünüz bir uçan daire olabilir mi? Dünya dışı varlıklar ya da uzaylılar olarak tanımlanan öznelerin yer aldığı teorilere göz atın. 51. Bölge'de aslında ne oluyor? Uzaylıların dost olup olmadığı bilgisini Mavi Kitap'tan edinin.
• Masonların arasına karışın! Topluluğun kökenlerini, tarihini, eylemlerini ve kimlerden oluştuğunu gözleyin.
• İtalyan kesimi takımınızı çekin! Farklı yerlerde, farklı kökenlerden gelen grupların nasıl çeteleştiğini ve tehlikeli boyutlara ulaştığını, hangi ailelerin etkili olduğunu ve yankılarını keşfedin.
• Görevimiz tehlike! Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılmış olan Kennedy suikastı ile diğer başkanların sonlarını ve tarihte yer edinmiş diğer tehlikeli grupları öğrenin.
Kitabı açın ve
• Geçmişten bugüne kadar var olmuş cemiyetleri ve kökenlerini,
• Bir komplo teorisinin doğruluğunu kendi başınıza test etmeyi,
• Sinsice aranıza sızmış bir gizli cemiyetin farkına varmayı,
• İnternetin komplo söylentileri üzerine körükleyici etkisini,
• Uzaylıların dünyayı ele geçirme planlarına karşı uyanık olmayı,
• 11 Eylül'e dair komplo teorilerini nasıl yorumlayacağınızı öğrenin.
Alaattin Dolu, Asiye Şahin, Hüseyin Önal, İsmail Taşpınar, Lana Kudumovic, Ömür Yazıcı Özdemir, Ruba Kasmo, Sezen Karabulut, Yasemin Avcı Kudüs tarihte çok az şehre nasip olmuş bir şahitliği barındırır. Geçtiğimiz yüzyılda Kudüs'ün işgali ve İslam Dünyası'nın problemleri birbirine paralel bir şekilde ilerlemiştir. Bu durum sadece siyasi çözüm arayışı bekleyen bir mesele olmanın ötesinde fikrî, coğrafi, sosyo-kültürel ve iktisadi bileşenleri ile birlikte çok boyutlu bir değerlendirmeyi gerekli kılar.
Kudüs araştırmaları, günden güne zenginleşmektedir. Kadim şehrin top¬lumsal ve mekânsal bakiyesini ortaya çıkarmak, Kudüs'ün ulus ideolojisine indirgenmiş müdahalelerle tahribine karşı, ilmi arşivini üretmek bu araştır¬maların vazgeçilmez bir ön şartı olarak görülmektedir.
Elinizdeki kitap, Türkiye'de genişleyen Kudüs Kütüphanesi'ne katkı sunma gayesiyle hazırlandı. Kitapta Kudüs'ü tarih, kültür, şehir ve mimari boyutları açısından değerlendiren ve Kudüs sorununu uluslararası hukuk cihetiyle ele alan özgün çalışmalar üzerinden çok yönlü bir Kudüs perspektifi sunulmaktadır.
Nadir Özkuyumcu, Aydın Çelik, Harun Yılmaz, Fatih Yahya Ayaz, Büşra Sıdıka Kaya, M. Fatih Yalçın, Özen Tok, Fatma Zehra Beyaz, Halil İbrahim Erol, Anthony Gorman, Hilal Görgün, Hilal Livaoğlu Mengüç, Seyyid Muhammed es-Seyyid Elinizde bulunan kitap, Mısır'da İslam fetihlerinden günümüze kadar olan dönemde tarihyazımını ve kaynaklarını topluca inceleyen Türkçe literatürdeki ilk çalışmadır. Türkiye, Mısır ve Avrupa’dan tarihçilerin katkılarıyla meydana gelen bu eser, ele alınan görece uzun ve hanedan esasına göre alt dönemlere ayrılan asırlara ilişkin ağırlıklı olarak eleştirel bir bibliyografya ve belirli ölçüde tarihyazımı tartışmalarını içeriyor. Bu amaçla kitapta, ilk devir İslam tarihi, Fâtımîler, Eyyûbîler, Memlükler, OsmanlIlar ve ulus devlet dönemlerinden her birinin kaynakları, bizzat o dönemde ihtisaslaşmış ve çeşitli eserler vermiş tarihçiler tarafından incelenmiştir. Alana yeni giren tarihçiler, özellikle lisansüstü olanlar kadar alanın uzmanları için de faydalı olacak bu eser, konunun ilgililerine her bir devrin birincil tarih kaynaklarına dair detaylı bilgiler vermekte ve dönemler arasında tarih kaynaklarının ve tarihyazım dinamiklerinin, perspektiflerinin ve elbette kaynak türlerinin nasıl değiştiğini yahut devamlılık arz ettiğini görme, anlama ve mukayese etme imkanı sunmaktadır.
Halil İbrahim Erol XIX. yüzyıl Mısır'daki tarihyazımı; Abdurrahman el-Cebertî, Abdullah eş-Şarkâvî, İsmail el-Haşşâb, Ahmed er-Recebî, Nikola et-Türk ve eserleri üzerinden İncelenmektedir. Türkçe literatürde ilk olma özelliğine sahip olan bu eser, Arapça ana kaynakların yanı sıra İngilizce ve kısmen Fransızca literatürdeki ilgili araştırmaları ele almaktadır. Eser, Osmanlı tarihyazımında son dönem tarihçiliğinin mukayesesine imkân sağlaması itibarıyla ayrı bir öneme sahiptir. Bu açıdan tarihyazımı, tarih düşüncesi ve usulü hususlarında ilgiye değer oranda sahadan örnekler sunmaktadır. Eserde; Memlükler, Vehhâbiler, Ezher uleması, Mısır toplumu, Fransız işgali sürecinde halka dağıtılan Müslüman Fransız imajının propagandasının yer aldığı bildiriler, Kavalalı Mehmed Ali Paşa ve dönemi öne çıkan konular arasındadır.
Memet Yetişgin Bu kitap, modern Avrupa'nın bir tarihi olup siyasi gelişmelerden ziyade modern Avrupa'yı modern yapan belli başlı tarihî gelişmeleri konu edinmektedir. Modern Avrupa'nın oluşumunda son derece etkili olan Rönesans, coğrafi keşifler, reform hareketleri, bilim devrimi, Aydınlanma, Fransız Devrimi, Endüstri Devrimi ve emperyalizm, kitabın ana konularını meydana getirmektedir. Rönesans ile başlayan “akıl çağı”; edebiyatta, sanatta, bilimde ve kültürel sahada köklü değişimler meydana getirirken coğrafi keşifler, Avrupa'yı geleceğin dünya hâkimiyetine götüren coğrafyalara taşımıştır. Reformasyon, modernleşme için gerekli dinî ve kültürel ortamı oluştururken; ilim devrimi, Avrupa'yı skolastik öğretiden ve kilise dogmalarından uzaklaştırarak gelişimin bilimsel temelini oluşturmuştur. Aydınlanma; siyasi, politik, idari ve toplumsal sahada modern fikirleri, bireysel hakları ve temel insan haklarını formüle ederken Fransız Devrimi, modern Avrupa'nın siyasi şekillenmesine katkı sağlamıştır. Endüstri Devrimi, Avrupa'nın fabrikalaşmasını ve ekonomik zenginleşmesini sağlarken emperyalizm, gelişen ve modernleşen Avrupa'nın dünya sömürüsünü ifade etmiştir. Modernleşen Avrupa yeni sorunlar doğurmuş; bu sorunlar, sosyal hareketlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Kitap, bu gelişmelerin nedenleri, gelişimleri ve sonuçları üzerinde durmakta, gelişmelerde rol alan önemli kimseler hakkında bilgiler vermekte ve Modern Avrupa'nın önemli tarihî gelişimlerini bilimsel bir üslupla kaleme almaktadır.
Mesut Hakkı Caşın Türk-Rus ilişkileri tarih boyunca, Avrasya bölgesinin genel görünümü ve bu coğrafyadaki güç dengesinin temel ögelerinden birisi, muhtemelen de en önemlisi olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu ile Rus Çarlığı arasındaki ilişkiler ile başlayan bu önemli rekabet, Sovyetler Birliği'nin kuruluşunun ardından ilk başlarda bir işbirliği görünümü kazanmaya yönelmişken, II. Dünya Savaşı ile birlikte, bu defa ideolojik bir ayrılığın etkisiyle de pekişerek kendisini göstermiştir. Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında doğrudan kara sınırı kalmamakla beraber taraflar arasındaki ilişki yoğunluğu azalmamış; aksine Türkiye'nin Kafkasya ve Orta Asya Türk cumhuriyetleri ile olan ilişkisi nedeniyle, daha da önem kazanmıştır.
Çoğu zaman çatışma/rekabet, zaman zaman da ortak anlayış/işbirliği olarak ortaya çıkan bu yeni ilişki zemininin iyi anlaşılabilmesi için ülkemizde Rusya'nın daha iyi tanınmasına ihtiyaç vardır. İşte elinizdeki bu akademik çalışma da Rusya'ya bakış açısından bu ikilem içerisinde yerini alan, Rusya'nın bugününü ve geleceğini anlamamıza ışık tutan niteliktedir. Yazar Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın çalışmasında, özel­likle Rusya Federasyonu'nun Vladimir Putin'in Devlet Başkanı olmasının ardından ortaya çıkan durumunu analiz etmeye yönelirken, bu dönemin daha iyi anlaşılabilmesi için gerekli olan tarihsel arka planı ve kısa geri dönüşleri de kullanmaktadır. Çalışma bu özellikleriyle, Rusya konusunda eksikliğini duyduğumuz çabalara yararlı bir katkı niteliği taşımaktadır.
Kezban Acar Bu kitap, Osmanlı-Rus savaşı,1853–56 Kırım savaşı, 1877–78 Osmanlı Rus Savaşı ve daha sonra bütün Avrupalı devletlerin dâhil olduğu Birinci Dünya Savaşı sırasında savaş propagandasının bir aracı olan, Rus entelektüellerinin popüler resim, yaratıcılarının ise lubok adını verdikleri resimlerde, Rusluğun nasıl tanımlandığını ve “biz”i tanımlamada ve kimlik oluşturmada kurgulanmış Türk imajının oynadığı rolü incelemektedir.
Salih Yılmaz Rusya’da Kırım’ın ilhakıyla “Putin Doktrini” olarak ifade edilen strateji uygulama safhasına geçmiştir. Buna göre Batı artık Rusya’nın güvenilir bir ortağı değildir. Rusya açısından uluslararası hukuk artık bir kurallar bütünü ve uluslararası koordinasyonu sağlayan norm değildir. Rusya’nın Suriye başta olmak üzere Ukrayna’da uluslararası hukuk kurallarının çoğuna riayet etmesinde Putin Doktrini’nin önemli bir etkisi vardır. Yeni stratejide Post-Sovyet ülkelerin egemenliği Rusya’nın koruması altındadır. Böylece tüm post-Sovyet ülkeler Rusya’nın müdahalesine açık hale gelmiştir. Putin Doktrinine göre herhangi bir post-Sovyet ülkeye muhalefetin çağrısı veya Rus azınlığın isteği ile müdahale edilebilecektir.
Rusya, Avrasya’da ve Suriye’de çıkarları çatışan Türkiye ile krize girmeyi göze alarak Suriye’ye müdahalede bulunmuştur. Bu müdahalenin genel tanımı özetle Putin’in tarihî Rus ideası politikasını aktifleştirmesidir. Günümüzde “Rusya’nın Yolu” tabiri, tüm dünyada hemen hemen kabul edilebilir seviyeye getirildi. Bu nedenle de Rusya, “ortak aklın yolu” felsefesini kabul etmeyen veya etmek istemeyen bir toplum ve devlet olarak tanınmaya başladı. Hem iç politika da hem de dış politikada Rusya’ya ‘özel’ bu duruma karşı çıkabilen etkin bir güç henüz bulunmuyor. Rus şair ve diplomat Fyodor İvanoviç Tyutçev dört mısralık meşhur şiirinde şöyle der:

Rusya akılla kavranmaz
Genel kabul görmüş bir arşınla ölçülmez
Onun kendine özgü bir hali, gelişimi vardır
Rusya’ya sadece inanılır, iman edilir.

Bu mısralarda ifade edilen fikirlerden gerçekçi biŗ Rusya tanımlaması çıkarılabilir. Tyutçev’e göre Rusya’yı anlamak istiyorsak “ona inanmak” gerekldir.
Bugünlerde, Türkiye-Rusya arasında ortaya çıkan kriz ve rekabeti anlamak için yakın dönemde olup bitenler bize bir hayli ipucu variyor. Ukrayna, Kırım ve Suriye krizlerinde Rusya’nın tavırları dolayısıyla “Rusya ne yapmaya çalışıyor?” sorusunu artık daha sık duyuyoruz ve önümüzdeki dönemde de duymaya devam edeceğimiz gerçeğini görmezden gelemeyiz.
Bu sorunun cevabını Rusların tarihten kendilerine biçtikleri “kurtarıcı” rolünü anlamadan vermek mümkün değildir. Bu kitapta bu soruların cevapları verilmeye çalışılmıştır. Kitabımızda Putin Rusya’sının oluşumu ve Suriye’deki politikalarının genel sebepleri üzerinde durulmuştur. Bu kitaba ek olarak yakında yayımlanacak “Rusya-Türkiye Avrasya Rekabeti” adlı kitabımızı da okumanız yararlı olacaktır.
Salih Yılmaz Değerli okuyucular!
Rusya müthiş bir ülkedir. Kültürel kimliğinde 190’dan fazla etnik topluluk bulunmaktadır. Bunların çoğu tarihten itibaren var oldukları ana vatanlarında yaşıyorlar. Rusya’da farklı dil, inanç ve etnik yapıya sahip halklar kendi dillerini, geleneklerini ve göreneklerini korumakla kalmayıp, bunları gelecek nesillere aktarabilecek bir eğitim sistemi ile ülkenin kültürel zenginliğine katkıda bulunmaktadırlar.
2019 yılı, Rusya ve Türkiye’de karşılıklı olarak kültür ve turizm yılı olarak kutlanmaktadır. 2019 yılı içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Rusya kültürü ve tarihine dair birçok etkinlik ile tanışma fırsatı bulacaklardır. Bu etkinlikler arasında konserler, sinema gösterileri, resim ve el sanatları sergileri vb. olacaktır. Tüm bu faaliyetler ile Rusya’nın kültürel zenginliğinin Türk toplumuna yansıması mümkün olabilir.
Okuyacağınız bu kitap Rusya Federasyonu etnik dünyasına rehberlik edecek ilgi çekici bir bilgi sunumuyla sizlere katkı yapacaktır. Bu kitabı okurken Rusya halklarının tarihi, dilleri, kültürleri, gelenekleri ve devlet ile olan ilişkilerini genel anlamda tanımış olacaksınız. Rusya coğrafyasını ve Rusya’yı anlamak istiyorsanız ancak o bölgede yaşayan halkların tarihini, siyasi, ekonomik ve kültürel gelişimini anlamakla ile işe başlamalısınız. Bu kitap size iyi bir rehber olacaktır.
Bu kitap Türk işadamlarına, siyasetçilere ve toplumun geneline Rusya’yı tanıma ve anlama konusunda faydalı olacaktır. Ayrıca, Rusya’nın tarihi geçmişini merak eden ve buna dair araştırmalar yapmak isteyen araştırmacılara, akademisyenlere, öğretmenlere ve öğrencilere de yeni bir başlangıç için ışık tutabilir.
Türkiye-Rusya işbirliğinin gelişmesine katkı yapması temennisiyle iyi okumalar dilerim.
Aleksey YERHOV - Rusya Federasyonu Türkiye Büyükelçisi
Eski Çin Savaşan Beylikler döneminde toplum, savaş̧ ve yıkımdan yılar ve tüm mahfilleriyle çözüm arayışına girer. O zamanki düşünce okullarından biri, çareyi askerî yöntemlerde görür. Bu okulu en iyi temsil eden kitapların başında Sunzi Savaş Sanatı gelmektedir. İki bin beş yüz yıl önce yazılan bu eserin, Çin stratejik düşüncesinin gelişimi üzerindeki etkisi büyüktür ve strateji üzerine en eski kaynak olduğu kabul edilir. Aradan geçen binyıllar içinde çeviriler yoluyla dünyaya yayılan bu öğretinin bugün yalnızca askerlik değil siyaset, diplomasi ve uluslararası ilişkiler gibi sahalarla da alakalı olduğu düşünülüyor. Dahası, özellikle 20. yüzyılda Sunzi’nin stratejik düşüncesi evrensel bir içerik kazanmış ve eğitimden ticarete, psikolojiden kadın-erkek ilişkilerine kadar pek çok farklı alana uyarlanma imkânı bulmuştur. Ancak bu kadar ilgi ve sayısız çeviriye rağmen kitabın özlü sözlerinin bir tık ötesine geçen derin bir okumasını yapmak pek kolay değildir. Bu güçlüğü telafi etme amacıyla elinizdeki kitabı takdim ediyoruz. Bu yeni çeviri, Sunzi’nin stratejik düşüncesine nüfuz edebilmenizi kolaylaştıracak şekilde hem bu öğretinin Çin tarih ve felsefesi bağlamında gelişimini ele alıyor hem de öğretinin oluşturduğu bütüncül (holistik) düşünce sisteminin yapısal ipuçlarını irdeliyor.
Adem Özer, Ayşe Füsun Arsava, Fatma Taşdemir, Gökhan Albayrak, Hakan Taşdemir, Mehmet Ciğer, Mehmet Dalar, Nilgün Eliküçük, Saadat Rustemova Demirci, Umut Kedikli Suriye, Çatışma ve Uluslararası Hukuk isimli editöryal çalışma, 2011'de Suriye'de başlayan ve hâlâ devam eden bir çok devletin ve devlet dışı silahlı aktörün karıştığı Suriye iç savaşını uluslararası hukuk açısından teorik ve pratik yönleriyle analiz etmektedir.
2014 yılında hilafet ilan eden DEAŞ terör örgütü ile mücadele kazanılmış olmasına karşın Suriye'de barış ve istikrar henüz sağlanamamıştır. Esad rejiminin etkin kontrolünü arttırdığı Suriye, işlevsel olmayan, başarısız bir devlet olarak varlığını sürdürmektedir. Ancak komşu devletler açısından istikrarsızlık kaynağı olmaya devam etmektedir. Bu kitabın amacı; Türkiye'nin ulusal güvenliğini önemli ölçüde etkileyen Suriye İç Savaşı'nın ortaya çıkardığı problemleri uluslararası hukuk perspektifinden ele almaktır ve okuyucuya başka bir kaynaktan kolaylıkla edinemeyeceği bilgi ve analizleri kapsamlı bir şekilde sunmaktır.
Levent Şarlak Bu kitapta, dönemin en büyük siyasal gücü İngiltere'nin o dönem “yarı resmi gazetesi” olarak sayılmakta olan The Times Gazetesi'nin Birinci Dünya Savaşı'nın öncüsü de sayılan Balkan Savaşları'na siyaseten bakışını yansıtmak amaçlanmıştır. Kitapta, ana özne Balkan Savaşları olsa da gazetede yer aldığı hâliyle dönemin İttihatçı figürlerinden Osmanlı Ermenilerine; Selanik üzerine tartışmalardan haritası, mali ve idari bölümlemesi neredeyse 1920 tarihli Sevr Antlaşması ile birebir aynı olan yapının Osmanlı İmparatorluğu için önerilmesine kadar The Times'da yayınlanmış birçok farklı konu da değişik başlıklarda ele alınmıştır.
Birinci Dünya Savaşı'nın Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşma savaşı olduğu savını doğrular şekilde The Times'ın genel savaş öncesi bir yıllık başyazılarının neredeyse yarısı doğrudan Türkiye ve Osmanlı İmparatorluğu'na ilişkindir. Bu paylaşım savaşında Büyük Güçler arası rekabet de Paris, St. Petersburgh, Viyana ve Berlin'den gelen telgraflarla gazete sütunlarına yansımış; bu başkentlerde de Osmanlı hükûmeti, özellikle de İttihat ve Terakki yöneticileri bir istihbaratçı titizliği ile takip edilmiştir. Bu bakımdan The Times'ın o dönem Osmanlı İmparatorluğu'na ilişkin ana kaynağı sayılabilecek İstanbul muhabirinin de 1905'ten itibaren Osmanlı topraklarında çalışan İngiliz istihbaratı görevlisi ve meşhur İngiliz ajanı Lawrence'ı Kahire istasyonunda yetiştiren kişi olması; okur mektuplarının da Gertrude Bell, Sykes-Picot Anlaşması'nın Sykes'ı Mark Sykes gibi kişilerden gelmesi tesadüf değildir…
Merve Suna Özel Özcan İmparatorluklar, tarih boyunca ilgimizi ve merakımızı cezbeden güçlü siyasi yapılardır. İmparatorlukların sistem dönüştüren yapıları ve güçlerinin incelendiği bu çalışma, sınırlı bir tarihsel dönem değil bütünsel bir tarihsel okumasının sonucunda oluşmuştur. Bu açıdan çalışma dört ana bölümden oluşan yek bir çalışma olsa da esasında birbirini tamamlayan tarihsel süreçlerin Rusya örneği üzerinde incelendiği iki aşamalı bir çalışma olarak sunulmaktadır. Büyük güç olarak sistemde karşımıza çıkan imparatorluklar, günümüz uluslararası sisteminde “yeni imparatorluk biçimleri” ile yeniden kendilerine yer bulmaktadır. Tarihsel süreçte imparatorlukların değişen doğası ve deneyimleri sonucunda oluşan geleneksel ve modern imparatorlukların uluslararası ilişkiler alanında oynadıkları rol ve konumları farklı bir perspektiften sunulmaktadır.
1990 sonrası değişen uluslararası sistemde imparatorluk söylemleri yeniden gün yüzüne çıkmıştır. Rusya Federasyonu'nda Vladimir Putin'in iktidara gelişi sonrasında yaşanan küresel değişimler ve krizler Ruslara imparatorluk gücüne dönüş umutlarını doğurmuştur. Rusya Federasyonu örneği bu açıdan çalışmada oluşturulan imparatorluk tanım ve özelliklerinin inceleme alanı olarak sunulmuştur.
Aleksandar R. Miletić, Boban Batrićević, Bojan Balkovec, Davor Marijan, Dragomir Bondžić, Husnija Kamberović, Ivana Dobrivojević-Tomić, Jure Gašparič, Ljubinka Trgovčević-Mitrović, Mario Jareb, Milivoj Bešlin, Miroslav Akmadža, Nikica Barić, Petar Todorov, Slobodan Selinić, Srđan Barišić, Vladan Jovanović, Vladimir Geiger, Zdenko Čepič, Zdenko Radelić, Zoran Janjetović Bu kitap, eski Yugoslavya cumhuriyetlerinden akademisyenlerin yazdıkları makalelerden oluşmaktadır. Hırvatistan’dan Zdenko Radelić, Miroslav Akmadža, Davor Marijan, Vladimir Geiger, Mario Jareb ve Nikica Barić; Slovenya’dan Zdenko Čepič, Bojan Balkovec ve Jure Gašparič; Karadağ’dan Boban Batrićević; Bosna Hersek’ten Husnija Kamberović; Kuzey Makedonya’dan Petar Todorov ve Sırbistan’dan Ljubinka Trgovčević-Mitrović, Ivana Dobrivojević-Tomić, Slobodan Selinić, Milivoj Bešlin, Vladan Jovanović, Zoran Janjetović, Srđan Barišić, Aleksandar R. Miletić ve Dragomir Bondžić 1918-1991 yılları arasındaki Yugoslavya tarihini kendi yorumlarıyla anlattılar.