Bölgesel çalışmalar ve Küreselleşme \ 1-1
Abdullahi Mohamed Dhiblawe, Ali Tekke, Begüm Gün, Berkay Necati Tanrısever, Enver Arpa, Gökhan Kavak, Kamile Ünlüsoy, Mustafa Yasir Kurt, Mürsel Bayram, Osman Kağan Yücel, Selman Yurteri, Şule Yılmaz, Yusuf Yavuzkan Toplumsal yapıların anlaşılmasında dinî ve siyasi durum analizi önem arz etmektedir. Dinî inanışların kazandırdığı motivasyon, toplumsal etkileşimlerde önemli bir rol üstlenmektedir. Afrika kıtasının modern tarihi incelendiğinde Afrikalı toplumların etnik ve kabilevi nedenlerle sürüklendiği çatışma ortamının aksine dinî anlamda dikkat çekici bir hoşgörü anlayışına sahip oldukları anlaşılmaktadır. Kolonyal Dönem’le birlikte bu anlayış nispeten bozulmuş olsa da bu durumun son yıllara kadar devam ettiği söylenebilir. Ancak son yıllarda çeşitli dinî kimlikler altında ortaya çıkan siyasi grupların siyasal hedeflerini gerçekleştirmek için başvurdukları şiddet ve terör olayları, Kıta'nın güvenliğine büyük bir tehdit oluşturmaya başlamıştır. Kuzey Afrika ülkeleri; Mali, Nijerya Somali, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Uganda gibi ülkeler bu türden hareketlerin yarattığı istikrarsızlıktan aşırı şekilde etkilenmektedir.
Bu çalışmada Kıta'nın istikrarına tehdit oluşturmaya başlayan dinî-siyasi hareketler incelenmiştir. “Dinî-siyasi hareket” kavramıyla “toplumu, kendi dinî yorumları çerçevesinde dönüştürmeyi, iktidarı kendi anlayışları doğrultusunda şekillendirmeyi hedefleyen hareketler” kastedilmiştir. Geleneksel dinî yapılar, cemaatler, tasavvufi hareketler bu kapsamın dışında tutulmuştur. Bu çerçevede yapılan değerlendirmede Kıta'da faaliyette bulunan ve bu özelliklere sahip olan hareketlerin; İhvan-ı Müslimin, Selefi, Şiî ve Hristiyan eksenli hareketler olmak üzere dört ana eksen etrafında odaklandığı görülmüştür. Dolayısıyla incelenen hareketler, bu yönde yapılan bir tasnifle ele alınmıştır. İncelemede ele alınan hareketlerin ortaya çıkış sebepleri, liderleri, örgütsel yapılanmaları, başlıca referansları, mücadele yöntemleri vb. hususlar objektif bir yaklaşımla ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Muhittin Adıgüzel Küreselleşen dünyada bir ülkenin kalkınma ve refah düzeyi, iç dinamikler kadar dış dinamiklerce de belirlenen bir olgudur. Günümüzde, Bilgi Ekonomisi ve Küreselleşme eksenlerinde şekillenen dünya ekonomisi ve küresel rekabet ortamı içerisinde, Türkiye'nin; kalkınma ve refah hedeflerini gerçekleştirebilmesinin, sürdürülebilir bir büyümeyi sağlayabilmesinin ve başta cari açık ve işsizlik olmak üzere önemli kronik yapısal sorunlarını çözebilmesinin gerek ve zorunlu koşulu, küresel rekabet gücüne sahip bir ekonomi olmasıdır. Bu düşünce bağlamında, konunun bir proje bütünlüğü içinde çeşitli boyutları ile incelenip irdelendiği beş yıllık çalışmamızın sonuçları bu kitabımızı da kapsayan;
1. Ekonomik, Kültürel ve Politik KÜRESELLEŞME ve SONUÇLARI
2. Bilgi Toplumu ve Küreselleşme Bağlamında KÜRESEL REKABET ORTAMI
3. ULUSLARARASI REKABET GÜCÜ Belirleyici Faktörler ve Ölçülmesi, Türkiye Bağlamında Bir Değerlendirme
4. TEKNOLOJİNİN KÜRESELLEŞMESİ
5. KÜRESEL REKABET GÜCÜ Türkiye için Sistematik ve Eklektik Bir Yaklaşım
6. TÜRKİYE EKONOMİSİ VE STRATEJİK DÖNÜŞÜMÜ
kitaplarımız ile ortaya konularak Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren ve belirleyecek önemli konularda katkıda bulunulması amaçlanmıştır.
Ali Yıldırım, Gürkan Gündüz, Haluk Erdem, Hasan Boztoprak, Kemal Eroğluer, Kenan Orçanlı, Levent Özdemir, Mehmet Aslantaş, Mustafa Bekmezci, Mustafa Polat, Necmettin Çelik, Ramazan Aslan, Rıza Bayrak, Ufuk Türen, Ümit Ercan, Volkan Ergül, Yunus Gökmen Dünya tarihinde birçok dönüm noktası olmasına rağmen bazı olayların yerküre üzerinde yaşayan topluluklar ve halklar üzerindeki etkileri diğerlerine göre daha fazla olmuştur. COVID-19 pandemisi, bunlardan biri ve en yenisi olarak sadece insanları öldürmekle ve ülkelerin sağlık sistemlerini felç etmekle kalmamış, tüm dünya toplumlarını etkisi altına alarak hayatı toptan tehdit eden derin bir kriz yaratmıştır. Öngörülemeyen bu derin krize çözüm getirmek maksadıyla tüm dünya toplumları, bireyden ulus-ötesi teşkillere kadar her seviyede mevcut krizin olası etkilerinin ve çözüm için alınacak önlemlerin neler olabileceği konusu üzerine yoğunlaşmıştır. Post-modern dönemde insanlığın karşılaştığı bu en büyük krizde alınacak tedbirler ve krize verilecek cevap, yeni dönemin dünya normlarına da ışık tutacaktır.
Büyük çaplı krizlere verilecek cevapların, tekil bakış açısıyla ele alınması hâlinde, çok boyutlu etkileri olan problemler dizisinin çözümünde yeterli olmayacağı bilinmektedir. Bu nedenle pandemi krizinin başlangıcından itibaren disiplinler arası bir yaklaşımla problemin ne olduğunun tespiti ve nasıl çözülebileceği konusunda bireysel, kurumsal, toplumsal ve küresel arayışlar devam etmektedir. Bu arayışa Türkiye özelinde akademik destek sağlamak üzere daha sürecin başında bir araya gelen alanında uzman akademisyenler tarafından başlatılan COVID-19 pandemisi sonrasında ekonomi, yönetim ve toplumun analizi çalışmasının sonucunca bu kitap ortaya çıkmıştır. COVID-19 pandemisini disiplinlerarası bakış açısıyla ele alan ilk çalışmalardan biri olarak bu eser konuya ilgi duyan kişilerden iş hayatındaki profesyonel çalışanlara, akademik alanda çalışanlardan lisans ve lisansüstü öğrencilere, şirket yöneticilerinden sağlık alanı çalışanlarına kadar toplumda konu ile ilgilenen tüm kişiler için geniş bir bakış açısı sağlamaktadır.
Vahap Özpolat Türkiye'de farklı kimlikler ve kültürler arasında karşıtlıklara ve birbirine yabancılaşmaya neden olan tedavüldeki olumsuz algı ve ön yargıların, toplumun bir arada yaşama kültürüne, ülkenin birlik ve bütünlüğüne verdiği/vereceği zararın boyutları dikkate alındığında, farklı kimlikler ve kültürlere mensup bireyler veya gruplar olarak, birbirimizi tanımamızın, anlamamızın, empatiyle yaklaşmamızın ne kadar da acil bir ihtiyaç olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Bu bağlamda empati kurması ve kurulması gereken kesimlerden biri de Güneydoğu Anadolu gençleridir.
Sosyal ve psikolojik bir varlık olarak insan, genellikle durduğu yeri, verdiği kararı veya yaptığı tercihi tanımlanma biçimine ve yakıştırıldığı yere göre belirleme eğilimi gösterir. Bu durum, Güneydoğu Anadolu gençlerinin de ekseriyeti için geçerli olup onlara karşı özenli olmayı gerektirmektedir. Zira, onlarla ilgili yapılan tanımlama ve yakıştırmalar, onları kerhen de olsa yapılan tanıma uygun davranmaya, yakıştırıldığı yerde olmaya zorlayabilir. Oysa toplum olarak en acil ihtiyacımız, ülkedeki bütün renkleri, kültürleri ve kimlikleri kapsayacak bir kolektif bilince sahip olmaktır. Bu bilinç, bir diğerini tanımlamayı değil, tanımayı; yargılamayı değil, anlamayı; dışlamayı değil kapsamayı gerektirir. Bilinmelidir ki; ülkede herhangi bir kesimle yerleşik algılar ve ön yargılar üzerinden kurulan; dışlama, tanımlama ve yargılama içeren her türlü ilişkiden en çok zarar gören olgu, toplumun birlikte yaşama kültürü arzu ve iradesi olacaktır.
Birlikte yaşama kültürü bağlamında Türkiye için çözüm: Farklı kültür ve kimliklerin özgürce yaşamasına ve gelişmesine imkân verecek, ama aynı zamanda, çeşitliliğin muhtemel ayrıştırıcı etkilerinden toplumu korumak için farklılıklarla barışık, esnek ve kolektif bir üst kültürde uzlaşmaktır. Çoğulcu, geniş tabanlı olması gereken bu kültürün temel referansları, bünyesindeki kültürlerin kesişme noktaları; millî ve manevi değerlerimiz, insan hakları, demokrasi kültürü, vatandaşlık hakları ve görevleri ile ortak insani ve evrensel değerler olmalıdır.
Hakan Tan Bu eserde, dijitalleşmenin yarattığı dalgalar ile kişisel, toplumsal, kültürel, ekonomik, simgesel ve teknolojik sistemlerdeki yaşanan değişim, gelişim ve dönüşüm medyanın somut (akıllı mobil telefon) ve soyut (sosyal medya ve web) araçları üzerinden açıklanmaktadır. İnsanlık günümüzde kendi donanım ve yazılımı üretme seviyesine gelmiş ve kendi ürettiği meta ile etkileşim, katılım ve iş birliğine girmiş ve bu ilişki süreç içerisinde kişileri araca bağımlı hâle getirmektedir. Düşünürler, “Neye bakıyorsanız, neye dikkat ediyorsanız, neyi düşünüyorsanız ona dönüşeceksiniz.” demektedirler. İnsan araca, araç ise insana bakmaktadır.
Araç-insan yakınsamasıyla bir oluş süreci başlamıştır. İnsan süreç içerisinde kendisini norm yapıcıların doğrultusunda “yapay” bir ürüne dönüştürürken kendisinin tasarımı olan aracı da “yapay” bir insana dönüştürmek istemektedir. Bu oluşun ilk aşaması yakınsamadır. Kişi ve toplumların istediği “ortaklık” ile iktidar ilişkilerinin istediği “yeni toplumsal model” günümüzde birinci aşaması olan “yakınsama” (convergence) evresindedir. Oluş başlamıştır.
Bu eserde, dijitalleşmenin yarattığı dalgalar ile başlayan yakınsama süreci; ”İnsan-Araç Yakınsaması”, “Normlar ile A/Normalliklerin Yakınsaması”, “Retorik ile Marka İletişiminin Yakınsaması”, “Güç İstencinde Gerçek ve Sahte Kendiliğin Yakınsaması” ve “Pazarlama İletişimi ile Dijital Hastalıkların Yakınsaması” başlıklarında açıklanmaktadır.
Gerard Delanty Elinizdeki bu eser Doğu ve Batı’nın değişen paradigmaları bağlamında Avrupa’nın temel soru ve sorunlarına eğilmektedir. Kitabın içindeki makalelerin sosyologlar, antropologlar, felsefeciler ve tarihçilerden oluşan yazarları; Avrupa’nın Batı ile eş tutulması geleneğinin artık sorgulanması gerektiğini farklı bakış açılarından ele almaktadırlar. Bu kitap, dört tematik bölümden oluşmaktadır ve ilgilendiği temel konular Batı sonrası bir dünya, Avrupa’daki Doğu algıları ve tarihteki karşılaşmalar, Avrupa ve Asya arasında bir dünya ve Batı ve Doğu’da ötekiliktir.
Bu kitap, Avrupalılık kavramının yeni ifade ediliş biçimlerini son dönemin ‘medeniyetler çatışması’ ideolojik kavramlarına meydan okur bir biçimde inceleyerek, analizlerini Avrupa ve Asya’nın hem tarihte hem de çağdaş perspektiflerde birbirlerine nasıl karşılıklı bir şekilde bağlı olduklarına dikkat çeken en son ilmi çalışmalar üzerinden yapmaktadır. Kitapta son gelişmelerin ve değişen jeopolitik bağlamın bir sonucu olarak hem Avrupa hem de Asya’nın birçok ortak noktası olduğuna ve çatışmalardan değil, kozmopolit bağlantılardan bahsetmenin artık daha mümkün olduğuna dikkat çekilmektedir.
Bu kitap sosyoloji, Avrupa siyaseti, tarihi ve kültürel teorisi alanında çalışan öğrenciler ve araştırmacılar için çok değerli bir kaynaktır.
Ramazan Özey, İsmail Ermağan, Giray Fidan, Elem Eyrice Tepeciklioğlu, Murat Aktaş, Mustafa Acar, Volkan İpek, Mürsel Bayram, İzzettin Artokça, Atanur Kara, Burçin Aydoğdu, Gonca Oğuz Gök, Oktay Salih Akbay, Numan Hazar, Bülent Eşiyok NEDEN DÜNYA SİYASETİNDE AFRİKA?
Neden “Dünya Siyasetinde Afrika”? Örneğin The Economist dergisi 2000'de “The hopeless continent” (ümitsiz kıta) olarak attığı başlığını, 2011'de “Africa rising” (Afrika yükseliyor) olarak güncelliyor; kıtanın nüfusu bir milyarı geçiyor ve artık dünyada gelişen ilk 10 ekonomiden yedisi Afrikalı bir devlete ait oluyor.
Dünyada Afrika çalışmalarının sayıları artmakta ve çok ciddi bir literatür oluşmaktadır. Sadece Fransız, İngiliz veya diğer Avrupalı (geçmişte sömürge sahibi devletlerden) değil, Çinli, Hindistanlı, ABD'li, Brezilyalı vb., Afrika konusuna ehemmiyet veren bilim insanları çoğalmaktadır. Başlangıç noktasında olan Türkiye’de Afrika çalışmalarına ilişkin Dünya Siyasetinde Afrika adlı seri, 2014 yılından başlayarak literatüre Türkçe dilinde katkılar sunmayı hedeflemektedir. Seri'nin bu ilk kitabında, kıtaya ait farklı konular alanında yetkin isimler tarafından ele alındı. Fark edilebilir ki kimi çalışmalar, kulvarında ilk olmaya namzetler.
Bu çalışma için seçilen temel başlık ve temalar ise şu şekilde ifade edilebilir:
• Afrika’nın Panoraması: Başlıca Siyasal-Ekonomik-Sosyal ve Kültürel Özellikler
• Afrika’nın Küresel Aktörler ile İlişkileri: Çin ve ABD
• Kıta Ülkelerinin Analizi: Cezayir ve Angola
• Kıta’da Temel Sorunlar: Mali’de Tuareg İsyanı, Darfur Sorunu, Eş Şebab ve Boko Haram Terör Örgütleri ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki Çatışmalar
• Afrika’da Eğitim ve Kalkınma: Güney Afrika, Nijerya ve Gana Örneği
• Kıta’ya İlişkin Çeşitli Konular: Kenya Siyasal Sistemi ve Afrika’da İnsan Güvenliği
• Afrika’da Ekonomi: Dünya Ticaretinde Afrika ve Afrika’da Bir Başarı Hikâyesi: Botsvana
• Afrika-Türkiye Arasında İlişkiler: Siyaset ve Ekonomi
İsmail Ermağan NEDEN DÜNYA SİYASETİNDE DOĞU ASYA?
Asya kıtası oldukça geniş bir coğrafi alana yayılıyor. Bu yönüyle tek bir Asya kimliğinden veya kültüründen bahsetmek pek mümkün değil. Dünya sıralamasında Çin ikinci, Japonya üçüncü, Hindistan dokuzuncu, Güney Kore on üçüncü ve Endonezya on altıncı büyük ekonomi konumundadır. Türkiye'nin Asya'ya yönelik politikasına bakıldığında makro bir politika izlemek yerine ikili düzeyde ilişkileri yürütmeyi tercih ettiği görülmektedir. Elinizdeki bu kitabın Asya ülkelerinin dünya üzerindeki öneminin anlaşılmasına ve Türkiye'nin bölgeye yönelik politikalarının şekillenmesine katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Prof. Dr. Selçuk Çolakoğlu
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
USAK Asya-Pasifik Araştırmaları Merkezi Başkanı
Türkiye'den Doğu'ya açılan bu akademik gemiyi bölgeye ulaştıran yani elinizdeki kitabın ortaya çıkmasını sağlayan kıymetli yazarlara-hocalara teşekkür etmek isterim. Onlar biliyorlar ki, birileri onları takip edecek, yeni çalışmalar ortaya konacak. Doğu Asya ülkeleri ile Türkiye'nin gerçekleştirdiği ticaret oranı binde 4'tür; bu oran binde 8'e bile çıkarılabilse büyük bir kazanım olacaktır. Dünyaya bakalım, çünkü dünyaya bakmak, aslında kendimizin iç organlarının röntgenini çekmektir, nefes almaktır, gelişmektir.
Yrd. Doç. Dr. İsmail Ermağan
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi
Pakistan'daki dinsel/mezhepsel çatışmalar, Sri Lanka'da yılarca süren etnik terör, Myanmar'daki rejim tartışmaları ve yine Müslüman Arakan azınlığın karşılaştığı sorunlar, Malezya'da ekonomik gücü elinde tutan Çinli azınlığın durumu Güney ve Doğu Asya'da karşılaşılan sorunlardan sadece bazılarıdır. Pekin'de 2000-2004 yılları arasında Büyükelçi olarak görev yaptım. Bölgeye yönelik Dışişleri Bakanlığı öncülüğünde güçlü bir yapılanmaya ve izlenebilir bir stratejiye gereksinim vardır. Bu çalışma, Güney Asya ile Doğu/Güneydoğu Asya bölgelerinde yer alan ÇHC dışındaki 18 ülkeyi Türk okuyucularına değerli bilim insanlarımızın kaleminden tanıtacak olup, bu niteliğiyle bir ilktir.
Büyükelçi (E) Dr. Rafet Akgünay
ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü'nde Öğretim Üyesi
Ahmet Güven, Ammar Sevgili, Bekir Gündoğmuş, Celalettin Yanık, Emre Yıldırım, Faruk Temel, Gökhan Duman, Gökhan Tuncel, Hakan Gülerce , Haluk Yaman, Hatice Dönmez Aydın, İbrahim Halil Sugözü, Mehmet Köse, Muhammed Şahin, Murat Arslan, Onur Önürmen, Resul Duran, Sami Kalaycı, Sema Yaşar, Uğur Atalar, Yunus Macit, Yusuf Adıgüzel İlki 1961 yılında imzalanan ve sonrasında birçok ülke ile akdedilen iş gücü anlaşmaları, Türkiye’nin göç tarihinde yeni tecrübeleri ortaya çıkaran bir milat olma özelliğine sahiptir. Avrupa’ya iş gücü göçü; muadilleri gibi mağduriyetlerin, acıların, sevinçlerin, gerilimlerin ve etkileşimlerin sergilendiği bir sahne konumundadır. Geçici olması planlandığından günübirlik politikalar ile şekillenen ve bu nedenle yarını ıskalanan göç; peşinde milyonların sürüklendiği, fırsat ve tehditlerin iç içe geçtiği meşakkatli bir yolculuğa dönüşmüştür. Süregelen bu yolculuk, her ne kadar başlangıcı doğru yapılmasa da büsbütün bir karamsarlık da içermemektedir. Aksine kazanımları da ziyadesiyle yoğun bir süreç yaşanmaktadır.
Yaklaşık bir yıllık bir zaman diliminde alanında uzman isimlerin kaleme aldığı on beş ayrı yazının bir araya getirilmesiyle oluşturulan bu eser, iş gücü göçünün 60. yılında Avrupa’da yaşayan Türk toplumunun kimlik, uyum ve katılım süreçlerini ele almayı ve alana mütevazı bir katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
“Elinizdeki bu kitap, Gündoğmuş'un Avrupa’daki Türk toplumunu bütün yönleriyle anlama ve araştırma çabasının bir ürünü olarak ortaya çıktı. Gündoğmuş’un hem yazar hem de editör olarak bir yılı aşkın süredir üzerinde çalışarak ortaya koyduğu bu eser, “çok uzaktan fetva ile bilinmeyen” Avrupa’daki Türk toplumunu daha iyi anlamamıza önemli katkılar sağlayacak.”
Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel
Ervin Laszlo Çeviri: İbrahim S. Canbolat Kitap, ne yapabileceğimize ve ortak çıkarlarımız için ne yapmamız gerektiğine dair gerçekçi bir vizyon sunmak için hazırlanmış bir çalışmadır. Bu vizyon dahilinde dünyayı en doğru anlamıyla işleyen bir el kitabıdır. Kitap, Türkiye’de ve hızlı bir dönüm sürecindeki dünyamızın başka yerlerinde herkesin Sorunların çözümüne yönelik olumlu ve anlamlı eylemler için gerçek olanaklar yaratacak, kadın erkek herkesin oynayabileceği bir rol olduğunu ve o rolü bugün oynaması gerektiğini anlatıyor.
Muhittin Adıgüzel Küreselleşen dünyada bir ülkenin kalkınma ve refah düzeyi, iç dinamikler kadar dış dinamiklerce de belirlenen bir olgudur. Günümüzde, Bilgi Ekonomisi ve Küreselleşme eksenlerinde şekillenen dünya ekonomisi ve küresel rekabet ortamı içerisinde, Türkiye'nin; kalkınma ve refah hedeflerini gerçekleştirebilmesinin, sürdürülebilir bir büyümeyi sağlayabilmesinin ve başta cari açık ve işsizlik olmak üzere önemli kronik yapısal sorunlarını çözebilmesinin gerek ve zorunlu koşulu, küresel rekabet gücüne sahip bir ekonomi olmasıdır. Bu düşünce bağlamında, konunun bir proje bütünlüğü içinde çeşitli boyutları ile incelenip irdelendiği beş yıllık çalışmamızın sonuçları bu kitabımızı da kapsayan;
1. Ekonomik, Kültürel ve Politik KÜRESELLEŞME ve SONUÇLARI
2. Bilgi Toplumu ve Küreselleşme Bağlamında KÜRESEL REKABET ORTAMI
3. ULUSLARARASI REKABET GÜCÜ Belirleyici Faktörler ve Ölçülmesi, Türkiye Bağlamında Bir Değerlendirme
4. TEKNOLOJİNİN KÜRESELLEŞMESİ
5. KÜRESEL REKABET GÜCÜ Türkiye için Sistematik ve Eklektik Bir Yaklaşım
6. TÜRKİYE EKONOMİSİ VE STRATEJİK DÖNÜŞÜMÜ
kitaplarımız ile ortaya konularak Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren ve belirleyecek önemli konularda katkıda bulunulması amaçlanmıştır.
Adem Solak "Ne yazık ki, savaşın terörizme karşı yapılmadığı, aksine, terörizmi savaşın doğurduğu gerçeği anlaşılmıştır; tıpkı Irak işgalinin bize gösterdiği gibi. Evet, işgaller ve savaşlar terörizme yol açan nedenleri körüklemektedir. Şu anda insanlık tarihinin önemli bir yol ayrımındayız; tarihte iz bırakacak dönemeçlerden birini yaşıyoruz. Eğer Batı, bu savaşkan tavrını sürdürerek, kendi halklarını bile kandırarak insanları dışlayan ideolojilerini yaymakta diretirse; dünya uçuruma yuvarlanıp, bir kan gölüne dönecek, sonu gelmez anlaşmazlıkların ve korkunç katliamların girdabında boğulup gidecektir." (GOFFİREDO)
Bu eser, yazarın bizzat cezaevlerindeki teröristlerle ve canlı bomba sürecinden geçenlerle 30 yıl boyunca yüz yüze yaptığı çalışmalar ve uluslararası literatürden dikkatle seçtiği öz belirlemelerden oluştu. 18 yıl dağda, çatışma alanlarında bulunup hayatta kalmayı beceren bir teröristin "geciken itiraflar" niteliğindeki anlatımları, Türkiye'nin son 35 yılda yaklaşık 50 bin insanın terör adına ölümünün ve bu sürede sadece terörle mücadeleye neden bir trilyon ABD Doları harcamak zorunda kaldığının açık belgeleri gibidir. Gençlerin nasıl terörist/canlı bomba oldukları da bu eserin ana konusudur.
Oğuz Kaymakçı Dünya ekonomisi her geçen gün artan oran ve önemde küreselleşen bir yapı kazanmaktadır. Bu yapının yansıması olarak makro planda ülkeler hızlı bir transformasyon sürecine girerken, ulusal ve/veya uluslararası şirketler açısından da farklı yöntem, yaklaşım ve felsefelerle bu akım içerisinde varlıklarını koruma-sürdürme mücadelesi verildiği görülmektedir. Ülkelerin ve şirketlerin bu yeni dönemde bölünme ya da entegrasyon tavrıyla bu dönemi karşılamaktadırlar. Bu karşılama devresinde ortaya çıkan tartışma konularının on kısım olarak ele alındığı çalışma, özellikle iktisadi küreselleşme temelinde yaşananları alanında uzman akademisyenlerin kaleminden anlatmaktadır. Bu on kısım; ulus-devlet, değişim ve birey, yeni ekonomi, e-dünya, küresel sermaye hareketleri ve krizler, fakirlik ve eşitsizlik, piyasa, firma ve rekabet, STK/NGO ile küresel ve bölgesel diğer etkiler başlıkları altında verilen yirmi dokuz makaleden oluşmaktadır. Kitapta yer alan makaleler çok sayıda tablo ve şekil yardımıyla yalın anlatımlı ve açık hâle getirilmiştir. Çalışmanın başta iktisadi ve idari bilimler fakülteleri olmak üzere küreselleşme etkisi yaşayan tüm alanlar için kaynak nitelik taşıyabilecek niteliktedir.
Murat Ercan Küreselleşme (Globalleşme) kavramı yirminci yüzyılın son çeyreğinin başlarından itibaren, yaygınlık kazanan bir kullanımdır. Genel olarak ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel değerlerin ve bu değerler çerçevesinde oluşmuş birikimlerin ulusal sınırlar dışına taşarak dünya geneline yayılması olup, ülkeler arasında fiziksel ve ekonomik özgürlüklerin geliştirilmesi anlamını taşımaktadır. Bu itibarla küreselleşme, farklı toplumsal kültürlerin ve inançların daha yakından tanınması, ülkeler arasında her türlü ilişkinin yaygınlaşması ve yoğunlaşması; ideolojik ayrımlara dayalı kutupların ortadan kalkması sonuçlarını doğuran kaçınılmaz bir süreçtir. Küreselleşme olgusunun günümüzdeki niteliği özellikle Avrupa Birliği süreci nedeniyle herkesin ilgisini çekmektedir. Ancak Birliğe dâhil olan ülkelerin de üzerinde durduğu, hâlâ geçerliliğini ve gücünü koruyan ulus-devlet konusu Birlik içerisinde önemini devam ettirmektedir. Küreselleşmenin, bir kurgu olduğu varsayımının Batı‘nın yayılmacı politikalarından rahatsız olan çevrelerce, Türkiye‘nin içinde bulunduğu veya yol almakta olduğu şartlar anlamında özel bir önemi de vardır. Zira bu süreç Batı dışı tüm azgelişmiş toplumları ve siyasal birimleri olumsuz şekilde etkilemektedir. Bu bağlamda ulusal güvenlikten millî kültüre, politik parçalanmışlıktan ekonomide dışa bağımlılığa kadar pek çok ulusal sorunun kaynağında Batı ülkelerinin gizli ya da açık müdahalelerini de aramak gerekir. Küreselleşme ve Türkiye‘ye Etkileri başlığını taşıyan bu kapsamlı çalışma, Türkiye‘nin değişik üniversitelerinde konularında uzman akademisyenleri bir araya getirmiştir. Küreselleşme ve Türkiye‘ye etkilerini farklı açılardan yorumlayan 9 makalenin yer aldığı bu eser, Türkiye‘de konu ile ilgilenen çevrelerin dikkatini çekecektir.
Ahmet Çağrı Bartan, Ayselin Yıldız, Ayşen Üstübici, Dilaver Arıkan Açar, Elif Uzgören, İlkim Özdikmenli Çelikoğlu, Mete Ulaş Aksoy, Sevgi Çilingir Son on yılda yaşanılan ekonomik kriz ve siyasi istikrarsızlıkların yanında hakikat sonrası çağ terimiyle ifade edilen modernitenin krizinden sonra hangi bilgiye güveneceği konusunda yaşanılan belirsizlikler ile de uğraşan toplumlar, tarihin bu dönemine denk geldikleri için kendilerini şanssız hissettiklerini daha sık dillendirmeye başlamışlardır. Tarih sayfaları karıştırılarak İspanyol Gribi ve Büyük Buhran dönemlerine ve totaliter rejimlerin iktidar olduğu süreçlere bakılmıştır. İnsanlığın unuttuğu ama aslında hatırlamaya ihtiyaç duyduğu tarih dersleri bir kere daha çalışılmıştır. Özellikle 2007-2008 ekonomik krizinden sonra yaşanan gelişmeler küreselleşmenin açmazlarını gözler önüne sermiş ve küreselleşmeden geriye dönüş eğilimlerini tartışmaya açmıştır. Bu kitap, farklı konu başlıkları ve alanlarda küreselleşmenin krize girmesinin ardındaki nedenleri ve COVID-19 pandemisi sonrası olası politika süreçlerini tarihsel bir perspektiften analiz etmeyi amaçlamaktadır. Bu manada kitap küreselleşmenin krizi ile birlikte başlayan ve pandemi ile birlikte artarak sorgulanan uluslararası alandaki ekonomik, siyasi, toplumsal ve fikirsel dönüşümleri günümüz konjonktürünü referans alarak incelemeyi hedeflemektedir. Ayrıca küreselleşme sürecinde yanlış giden veya eksik kalan siyasal ve toplumsal süreçleri tartışarak önümüzdeki reform sürecine katkı yapmayı da amaçlamakta ve pandemi sürecinin ne gibi devamlılıkları ve değişimleri beraberinde getirdiğini tartışmaya açmaktadır. Türkçe yazında küreselleşme üzerine görece gelişmiş bir literatür olmasına rağmen küreselleşmenin açmazları ve krizi ile beraber pandemi sonrası uluslararası siyasetin farklı boyutlarına dair çalışmalar oldukça sınırlı kalmıştır. Bu çerçevede kitap; eşitsizlikler, küresel sağlık yönetişimi, küresel ısınma, göç, bağımlılık gibi farklı politika alanlarında ve siyaset felsefesi içindeki düşünsel tartışmalarda içinde bulunduğumuz belirsizlikleri anlamlandırma ve açıklamaya katkı sağladığı ölçüde yazarlarının, okuyucularının ve ilgilenenlerin gözünde amacına ulaşmış olacaktır.
Adurrahim Korkmaz, Ahmet Furkan Çetin, Ahmet Keser, Ali Erfidan, Alper Uzun, Armağan Türk, Arman Zafer Yalçın, Aydın Aktay, Barış Şentuna, Berna AK Bingül, Burak Oğlakcı, Celalettin Çevik, Cihan Ardili, Fahri Çakı, Hüseyin Şahin, Kadir Canatan, Mehmet Narlı, Mustafa Kemal Şan, Mustafa Özbaş, Mürsel Sabancı, Oğuzhan Özkan, Osman Aydoğan, Recep Önal, Rengin Ak, Roza Süleymanoğlu Dinçer, Sercan Ceylan, Serdar Nerse, Taner Atmaca, Yonca Altındal COVID-19 virüsünün kaynağı ve yayılma alanının yabancı ve uzak bir yer (Wuhan) ve öteki (Asyalı) bir kimlikle ilişkili olduğu ilk haftalardaki nispeten lakayt tutumlar, tehlike sınırlar ötesinde hızla yayılmaya ve eve yaklaşmaya başlayınca yerini hızla artan toplumsal kaygıya bıraktı ve beraberinde medya ilgisi de hızla yükseldi. Bugünlerde ve daha sonrasında artık tehlike evin içine girdiğinde insanlar COVID-19 risklerine rasyonel veya rasyonel olmayan çeşitli tepkiler verdiler.
Bu durumda denilebilir ki farklı yerlerde, geçmişte ve şimdi farklı deneyimler yaşayan bireyler ve topluluklar pandemiyi de farklı şekillerde deneyimlemekte, ona farklı anlamlar yüklemekte ve farklı tepkiler göstermektedirler. Pandeminin fiziki/biyolojik nedenlerini ve sonuçlarını anlamanın gerekli ve önemli olması kadar insanların onu nasıl deneyimlediklerini, yaşam dünyalarında onu nasıl ve hangi yollarla anlamlandırdıklarını anlamak da en az önceki kadar gerekli ve önemlidir. Hiç şüphesiz bu ödev sosyal bilimcilerin omuzlarındaki bir sorumluluktur. Pandemiden etkilenen alanların yerel bağlamlarının temel sosyal ve kültürel özelliklerini anlamak ve bunların pandemi müdahalelerine ilişkin stratejileri ve uygulamaları nasıl doğrudan etkileyeceğini öngörebilmek için sosyal bilimciler ve uygulayıcılar arasındaki işbirliği hayati önem taşımaktadır. Pandemileri daha iyi kontrol etmek ve hazırlanmak için onların sosyal, kültürel, ekonomik ve politik bağlamlarını araştırmak gerekmektedir. Bu kitap işte bu ödeve odaklanarak COVID-19 özelinde pandemi gerçekliğine ilişkin bilgi ve anlayışımızın gelişmesine mütevazı bir katkı sunmayı amaçlamaktadır.
Oldukça kapsamlı beş kısım ve yirmi üç bölümden oluşan kitap, doğa ve insan kaynaklı afetler gerçeğine yönelik süreklilik arz eden bir akademik ilginin ürünüdür ve COVID-19 özelinde pandemilere çok disiplinli bir bakış sunmaktadır. Bu yönüyle kitap, okuyucuya birbirinden farklı perspektiflerle pandemi olgusuna nasıl yaklaşılabileceğini görme şansı vermektedir. Bunu yaparken alanında deneyimli akademisyenleri bir araya getirmenin yanı sıra genç ve yetenekli araştırmacılara da alan açan kitap, modernitenin pandemik hâllerine sorgulayıcı bir ışık tutmaktadır.
Alper Ekmekcioğlu “Blackwater Başçavuş ise MPRI General’dir.” (Trifkovic)
“Ücretlerimizin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, hapishanede yaşamayı deneyin.” (Executive Outcomes)
“KBR şirketi ortaya çıktığında, birlikler sıcak duş alacaklarını, temiz tuvalet kullanacaklarını ve satranç oynayabileceklerini bilmektedir.” (Chatterjee)
“Eğer Executive Outcomes’u istiyorsanız, MPRI’i istemiyorsunuz demektir.” (Harry Ed. Soyster)
“Bir çek yaz ve savaşı bitir.” (Doug Brooks)
“Şirket savaş ya da barış durumuna kendi inisiyatifi ile karar verir; herkes için adaleti sağlar; …koloniler kurar, tahkimatlar oluşturur…” (Universal Dictionary’nin Hollanda Doğu Hindistan Şirketi Hakkında Yorumu)
“Para yoksa İsviçreli de yok” (Anonim)


Ferhat Tekin Teritoryal sınırlar, sosyal bilim geleneği içinde 1990'ların başına kadar coğrafya ve uluslararası ilişkiler disiplininin konusu olarak görüldü ve incelendi. Sosyoloji, bir bilim olarak ortaya çıkışından 1990'lı yıllara kadar sınırlara ilgi duymadı ya da sınırları görmezden geldi. Oysa hem teritoryal sınırlar hem de onlara dair hemen her söylem, sembol ve uygulama dolaylı ya da dolaysız olarak toplumla ilgilidir. Zira modern anlamda sınırlar, toplumun bir taraftan başladığı diğer taraftan da bittiği sosyopolitik mekânlar olarak kodlanır. Bir başka ifadeyle aslında modern toplum, daha önce hiç olmadığı kadar hem toprakla (teritorya) hem de sınırlarla ilişkili olarak inşa edilmiştir. Neredeyse bütün teritoryal sınırlar vatandaşlarına bir ulusal kültür ve kimlik algısı dayatır. Bu bakımdan sınırlar toprak üzerine işaretlendiği kadar insanların zihinlerine de çizilir. Bazen toprağa çizilen sınırların insanların zihinlerinde veya kültürlerinde tam bir karşılığı olmayabilir. Bu durumda teritoryal sınırlar büyük ölçüde etkisiz ama bir o kadar da yaralayıcı olabilmektedir. Her hâlükârda sınırdaki yaşam ve kültür; geçişkenliğe, engelleyiciliğe ve diğer birçok açıdan ilginç sosyolojik ilişki biçimlerine yol açabilmektedir.
Bu kitapta sınır, sosyolojik bir perspektiften ele alınarak onun bir taraftan ulus devlet, ulusal türdeşlik ve kültür açısından ne ifade ettiği ve nasıl işlevler üstlendiği; diğer taraftan da sınırın, sınır insanları ve sınır toplulukları tarafından nasıl algılandığı dolayısıyla da sınır kültürünün şekillenmesinde nasıl rol oynadığı ele alınmaktadır.
Aslıhan Turgut, Ayhan Vergili, Bayram Demir, Berivan Kavas, Bilal Alptuğ Doğan, Bilge Sağlam, Didem Fanuscu, Emel Yiğittürk Ekiyor, Ezgi Gündoğdu, Fahri Atasoy, Galip Yüksel, Gözde Nur Gül, Hacer Tor, Hava Ömeroğlu, Hüseyin Erdoğan, İhsan Çapcıoğlu, İsmail Sarı, Levent Ersin Orallı, Merve Gökkoyun, Murat Şahin, Pelin Büyükgaga, Pelin Çalışır, Saliha Karaköse, Serdar Sağlam, Tevfik Erdem, Tuğçe Çelik Tarih boyunca salgın hastalıklar, dünyanın kaderini tayin etmiş; kitlesel ölümler, açlık ve kıtlıklar, medeniyetlerin çökmesi, devletlerin yıkılması, savaşların yaygınlaşması gibi birçok büyük olaylara sebep olmuşlardır. Salgınlar, bazı ülke ve kültürlerin dünya tarihinden silinmesine neden oldukları gibi yerlerini başkalarının alması ile büyük felsefi ve teknik ilerlemelere de yol açmışlardır.
2019 yılının son gününde başlayan Covid 19 salgını, teknik ilerlemelerin ve küreselleşmenin getirdiği yeni şartlar ile kısa zamanda dünyaya hızla yayılmıştır. Bu süreçte ülkelerin sınırlarını kapamaları, ulaşımı kısıtlamaları, kapanmalar, maske ve mesafe vb. uygulamaları ile dünya büyük bir kâbusu yaşamıştır.
Salgınlar; dünyanın yakın tarihinde de yaygın olmalarına ve Covid 19'dan kat kat fazla can kaybı ve yıkımlara yol açmalarına rağmen günümüze kadar akademik seviyede dikkate alınmamışlardır. Özellikle ülkemiz, kuruluşundan itibaren salgın hastalıklarla başarılı bir mücadele sürdürmüş ancak bu durum akademik çalışmalara yeteri kadar yansımamıştır.
Günümüzde Covid 19 ve salgın hastalıkların çeşitli alanlardaki yansımaları üzerine yazılan kitap ve makalelerin sayıları hızla artmaktadır. Bu kitap da alanlarında uzman olan akademisyenler ile lisansüstü çalışma sürdüren bilim insanlarının yazılarından oluşmaktadır.
Badegül Can Emir, Bilgehan Atsız Gökdağ, Feyzan Göher, Halil İbrahim Şahin, Hanife Saraç, Hüseyin Kazan, İlyas Topsakal, İsmet Kılıç, Liaisan Şahin, M. Murat Yurtbilir, M. Yavuz Alptekin, Marat M. Kulşaripov, Melih Demirtaş, Mustafa Can Teziç, Oktay F. Tanrısever, Orkhan Valiyev, Turgay Düğen, Yunus Emre Gürbüz, Zeki Çevik Bu eser, Türkiye'de az işlenmiş bir konunun Türk Dünyasının bütününe ilk kez uygulanmış hâlidir. Ulus inşası, modern ulus devletin vatandaşlık temelinde ve bütün etnik-dinî farklılıkları demokratik bir yönetim sürecinde zenginlik olarak kabul eden toplumsal bütünleşme ve üst kültürde buluşmayı içeren sosyopolitik gayretin adıdır. Beş bağımsız Türk devleti Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistan'ın yanı sıra özerk bölgelerden Tataristan, Başkurdistan, Tuva Cumhuriyeti, Yakutistan ve Hakasya'daki milliyetçi politikaların ve ulus inşası süreçlerinin incelendiği kitapta yer alan on yedi bölümün başlıkları sırasıyla şöyledir:
1. Teoriden Pratiğe Türk Dünyası Düşüncesi ve Ulus İnşası
2. Sekülerleşme ve Milliyetçilik Teorileri Işığında I ve II. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin
3. Karşılaştırmalı Tahlili
4. Azerbaycan'da Millî Basın ve Ulus İnşası
5. Kazakistan'da Ulus İnşası
6. Sovyet Yönetiminden Bağımsızlığa: Kazakistan'ın Uluslaşma Sürecinde Emekli Bir Kazak Muallimenin Gözlem ve Anıları
8. Kırgızistan'da Dil Politikaları ve Ulus İnşası
9. Türkmenistan'da Ulus İnşası ve Kültürel Miras
10. Bağımsızlığın İlk On Yılında Özbek Ulus Yaratımında Dil ve Tarih Politikaları
11. İki Yönlü Ulus İnşası Örneği: Tataristan Cumhuriyeti'nde Etnik Tatar ve Çok Etnili
12. Tataristanlı Kimlikleri İnşası
13. Başkurt Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin Kuruluşu (1917-1919)
14. Başkurtlar ve Ulus İnşa Süreci
15. Tıva Cumhuriyeti'nde Yüz Yıllık Ulusallaşma Deneyimine Kısa Bir Bakış
(1921-2021)
16. Tarihsel Süreç İçerisinde Saha (Yakut) Türklerinde Ulus İnşası
17. Millî Kimlik Uyanışında Müziğin Güçlü Etkisi -Hakas Türklerinin Kültürel Uyanışı-
18. Türk Dünyasında Dil Politikaları ve Ulus İnşası
19. Türk Dünyasında Tarih Eğitimi ve Ulus İnşası
20. Türk Dünyasında Eğitim Politikaları ve Ulus İnşası
Şaban Halis Çalış Leyla ile Mecnun arasındaki ilişki, platonik bir aşk hikâyesi olarak nitelendirilir. Hikâyede aşkı platonik yapan Leyla olarak bilinir ama Mecnun'dur aslında Leyla'yı yaratan, içinde besleyen ve büyüten. Leyla en sonunda "Tamam" deyince de hikâye orada biter zaten. Mecnun'un aradığı "Leyla", bu Leyla değildir artık. Kırk yılı aşan Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde de benzer bir durumun yaşandığı söylenirse bu hiç de yanlış olmaz. Orta Asya'nın bozkırlarından kalkıp "Hep Batı, hep Batı'ya." diyerek atını mahmuzlayan ve Viyana önlerinde görülen Doğu'nun "barbar" çocukları, en sonunda Yunan mitolojisinin güzel kızı Avrupa'ya vurulurlar.
Kitapta ele alınan, başlangıcından günümüze Türkiye-AB İlişkileri de bu "vurgun"un bir uzantısı. Ancak burada konu uluslararası ilişkiler disiplinini verileri ve kavramsal çerçevesi ile merkeze Türkiye yerleştirilerek incelenmeye çalışılıyor. Araştırmanın ağırlık noktalarını ise kimlik arayışı, politik aktörler ve değişim kavramları oluşturuyor. Sistemin dış politika alanında işleyiş biçimi, üretimi ve sürekliliğini nasıl sağladığı irdeleniyor.
AB ile bütünleşmeyi bir zamanlar çağdaşlığın olmazsa olmaz unsuru olarak görenlerle ona şiddetle karşı çıkanların şimdi ortaya koydukları çelişkili tavırları analiz ediliyor. Değişmeyenler yanında değişenlerin, dönüşenlerin ve tarihe direnenlerin öyküsü anlatılıyor.
Paul R. Viotti, Mark V. Kauppi “Uluslararası İlişkiler ve Dünya Siyaseti kitabında; günümüz uluslararası ilişkilerinin tüm tema, eğilim ve konuları geniş kapsamlı, aynı zamanda da çok ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Bu etkileyici eserin beşinci basımını, dünya siyasetiyle ilgilenen herkese şiddetle tavsiye ederim.”
Bruce Hoffman, Georgetown Üniversitesi

Yazarların akademisyen ve uygulamacı olarak deneyimlerine dayanan Uluslararası İlişkiler ve Dünya Siyaseti, alanın yetkin bir çalışmasını yaparak günümüz ve gelecekteki sorunları incelemek için uygulamaya yönelik yollar sunar. Eserin bu beşinci basımı, geçerliliğini hiç kaybetmeyen bir mesele olarak bireylerin; teori, tarih, coğrafya ve daha fazlasını, küreselleşmiş bir dünyada siyaset olgusunu kavramak için kullanmalarına odaklanmak amacıyla tamamen yeniden yazılmıştır. İster dünya siyasetinde aktör olsunlar ister küresel ekonomiye katılımcı ya da sadece haberleri takip etsinler, Uluslararası İlişkiler ve Dünya Siyaseti kitabını okuyanlar, yalnızca alandaki temel kavramlara tam anlamıyla hâkim olmakla kalmaz, bunların somut etkiye sahip gerçek fikirler olduğunu anlarlar.
Abdullah Aydın, Ahmet Hamdi Aydın, Ahmet Tunç, Ali Farazmand , Aziz Belli, Begüm İsbir, Burhan Aykaç, Durmuş Alper Çamlıbel, Fahri Bakırcı, Fatma Gül Gedikkaya, Fatma Zeynep Özkurt, Gülçin Eroksal Ülger, Hatice Altunok , Merve Suna Özel Özcan, Murat Önder, Murteza Hasanoğlu, Mustafa Altunok, Mustafa Lamba Sezai Öztop, Mustafa Önen , Nazlı Nalcı Arıbaş, Ömer Fuad Kahraman, Sadegül Durgun, Selma Karatepe , Veysel Eren Türkiye'de ülkelere ilişkin incelemeler yapan çalışmaların gittikçe arttığı görülmektedir. Yapılan çalışmalarda ülkelerin hukuki, siyasal, sosyolojik çeşitli yönleri ön plana çıkarılabilmektedir. Bu çalışma çerçevesinde bahsedilen kapsam ana hatlarıyla yönetsel yapı olarak belirlenmiş ve farklı kültürlere sahip ülkelere yer verilmiştir.
Yönetsel Yapı İncelemeleri adını taşıyan bu kitap, Türkiye'de farklı ülkelerin yönetim yapılarına ilişkin temel bilgileri sunmayı amaçlamaktadır. Kitabın kapsamını oluşturan ülkeler; Almanya, ABD, Avusturya, Azerbaycan, Çin, Hindistan, İran, İspanya ve Suudi Arabistan'dır. Bu kapsamda; ülkelerin yönetsel tarihleri, genel siyasal özellikleri, merkezi yönetimi-yerel yönetim yapıları ve işleyişleri, kamu personel sistemleri ile bu ülkelerin kamu yönetimi reform süreçleri hakkında bilgiler sunulmuştur. Yönetim tarihi, siyaset bilimi, hukuk, yönetim bilimi, personel yönetimi gibi çeşitli kapsamlarda yer alan bilgiler çerçevesinde sözü geçen ülkelerin yönetsel yapıları hakkında incelemeler yapılmıştır.