Biyografi Anı ve Monografi \ 1-1
İbrahim Algın Bu kitap; Cumhuriyetin ilk yıllarında doğmuş, eğitim almış bir mimarın; kendi biyografisi, ailesi ve atalarının hikâyesi olmakla birlikte aynı zamanda Türk aile yapısının 18. yüzyıldan bu yana geçirdiği değişimi, aile içi iletişimi, ailenin evrimini, kültürü, insan-insan, insan-toplum ilişkilerini gözlem, yaşantı ve büyüklerden dinlenenlere dayanarak öykü tadında anlatan bir sosyokültürel, tarihsel belge niteliğini de taşımaktadır. Bu özellikleriyle, hem bir aile biyografisini hem de 1770'lerden 2020'lere kadar yaklaşık 250 yıllık bir Anadolu aile yaşantısını okuyacaksınız.
Ertuğrul Zengin Bu kitapta, Türkiye İslamcılığının önde gelen isimlerinden Atasoy Müftüoğlu’nun entelektüel-politik bir şahsiyet olarak düşüncelerinin oluşumu tarihsel gelişme çizgisi içerisinde incelenmiştir. 1960’ların sonunda yazı hayatına başlayan Müftüoğlu’nun kendi düşünce çizgisini oluşturma bakımından ilk büyük çıkışı 1978 yılında basılan Firak kitabıyla olmuştu. 1980’ler ve 90’lar boyunca son derece üretken biçimde görüşlerini kitap ve dergilerde Türkiye kamuoyuyla paylaşan Müftüoğlu'nun şahitliği 2000’ler sonrasında günümüze kadar aralıksız ve istikrarlı bir biçimde sürmüştür.
Türkiye'de evrenselci-devrimci İslamcı çizginin önde gelen isimlerinden olan Müftüoğlu’nun düşüncelerine dair bir tartışma olarak bu kitabı İslamcılık çalışmaları okuyucularının dikkatine sunuyoruz. Müftüoğlu çizgisi, Türkiye İslamcılığı portresinin önemli bir bileşeni olarak dikkate değer olmaya gelecekte de devam edecektir.
Fikir ve Hareket İncelemeleri dizisi ile İslamcılığın fikri birikimini yansıtan ve hemen hemen her alanda karşımıza çıkan temel isimler, dergiler, meseleler hakkında bir çerçeve ve özgün bir bakışın ortaya konulması amaçlanmaktadır. Dizide yer alacak kitaplar, İslamcılık düşüncesinin farklı alanlarında merak edilen mevzuları kapsamaktadır. Bu çerçevede, meselelerin temel bir zeminde ve giriş düzeyinde anlaşılmasına katkı sağlaması hedeflenmektedir.
Levent Bayraktar Henri Bergson, 20. Asırda Felsefe Tarihini kökten etkilemiş büyük bir filozoftur. Felsefeye yeni kavramlar, problemler ve problematikler kazandırmıştır. Elinizdeki bu kitap, bir yandan Bergson felsefesi ile yeni tanışan okuyucular için bir giriş ve başlangıç işlevi görmekte, bir yandan da ileri okumalara ve temel problematiklere doğru yönlendirmektedir. Filozofu ilkin, hayatı eserleri ve felsefesi bağlamında irdeleyen eser, daha sonra onu hem kendi çağı, hem de felsefe tarihi içerisindeki yeri itibariyle de kavramak isteyen okuyuculara rehberlik etmektedir. Bu yönüyle telif ve tercüme olmak üzere Türkçe literatürde sınırlı sayıda olan Bergson incelemeleri arasındaki yerini almaktadır.
Bergson isimli bu kitap, yazarının konu ile ilgili, yirmi yılı aşkın çalışmalarının bir neticesidir. Daha önce “Bergson'da Ruh-Beden İlişkisi”, “Bergson'dan Mustafa Şekib'e Gülme” eserlerinden tanıdığımız yazar; Türkçe'de Bergson hakkında kaleme alınmış ilk kitap olan Suphi Ethem'in “Bergson ve Felsefesi” adlı eserini de neşretmiş bulunmaktadır. Ayrıca Türkçe Felsefe Ansiklopedileri ve kolektif bazı Filozoflar Antolojilerinde de Bergson maddelerini kaleme almıştır.
Levent Bayraktar - Zeynep Tek Elinizdeki kitap, Mustafa Şekip Tunç'un 1921'de Henri Bergson'dan adapte etmek suretiyle tercüme ettiği Gülmek Nedir? Kime Gülüyoruz? adlı eseri merkeze alarak, bir dönem tahlili niteliğinde hazırlanmıştır. Eserin Latinize edilmiş hâli de bu çalışma ile yaklaşık yüz yıl aradan sonra ilk defa okuyucu ile buluşmaktadır. Mustafa Şekip'in konuyla ilgili olarak yazmış olduğu makaleler dizisinin de yer aldığı bu çalışmada; Mehmet Emin Erişirgil ve Abdülhak Şinasi Hisar'ın eser tanıtımları da bulunmaktadır. Ayrıca; Bergson felsefesini, Bergson'un felsefe tarihindeki yerini, Türk düşüncesine etkisini, Türkiye'deki Bergsoncu denebilecek düşünürleri ve genel hatlarıyla Cumhuriyet Dönemi Türk düşüncesini, Gülme adlı eserin Bergson felsefesi içindeki yerini irdeleyen bir mülakat ile Mustafa Şekip Tunç'un düşüncesini tanıtan bir bölüm de yer almaktadır.
***
Filozof ve ruhiyatçılar arasında gülme vadisinde bilhassa komik şeylerden gelen gülme meselesini aydınlatmak alanında Bergson'un aldığı vaziyet, onun orijinal olan dünya görüşünden bir parça, bu görüşle hemahenk olan bir nazariyedir.
Mustafa Şekip Tunç
***
Hande ve komikliğin bu güzel izah ve tefsiri, doğrudan doğruya mihanikiyette, cümle-i hayatiyenin, hayatın ve zekânın tersini ve aksini gören Bergson felsefesinin tatbikatından neşet ediyor ve bu nazariyenin psikolojik ve edebî neticelerinin harikulade müsmir olduğunda şüphe yoktur.
Abdülhak Şinasi Hisar
***
Böyle kıymetli bir esere elbette muhtaç idik. Şekip Beyefendi'nin meşkûr mesaisi bu ihtiyacımızı tatmin ediyor. Muharrir,Bergson'un eserini sadece telhis etmekle iktifa eylemiyor; “gülme” hakkında muhtelif fikirleri de nakletmek suretiyle bir “medhal” vücuda getiriyor. Eser, kim güler, kim gülünç olur, ne şartlarla gülebiliyoruz bu cihetleri tetkik eyliyor. Bu bahislerde yalnız gülmenin değil, umumiyetle ihtisaslarımızın mühim kanunlarına da temas ediyor. En nihayet Bergson'un sanat hakkındaki nazariyesine muttali oluyoruz.
Mehmet Emin Erişirgil
Adem Sağır, Raşit Esen, Esra Kocakaya Tarihte adına biyografiler yazılmış yöneticilerle sıklıkla karşılaşmak mümkün değildir. Eğer biyografisi yazılmış bir yönetici söz konusuysa o hem kişilik hem de liderlik bakımından tarihe iz bırakmış demektir. Prof. Dr. Burhanettin Uysal, hem kişilik hem de liderlik özellikleriyle son dönemde Türkiye'de ender rastlanabilecek liderlerden birisiydi. Adını Karabük Üniversitesi rektörlüğü sürecinde duyuran Prof. Dr. Burhanettin Uysal, üniversitenin kurucu rektörü olarak uzun bir süre hem vizyonu hem de akademik nosyonuyla bir “lider” sıfatıyla hafızalarda iz bırakmıştır. Bu kitap, bahse konu hafızayı kayıt altına almak adına Prof. Dr. Burhanettin Uysal’ın hayatlarına dokunduğu insanlardan derlenmiş anlatılardan oluşturulmuştur. Bu çalışmadan ilhamla Türkiye'de bu tür çalışmaların yaygınlaşması, kurumların geçmiş ve gelecek bellekleri için önemli bir adım olacaktır.
Ali Kafkasyalı “Cennetten kovulmuş Âdem gibi, cennet bildiği memleketinden, vatanından kovulmuş bir âdemdir Nâzım Hikmet. Devletini, istemediklerini kovabilecek kadar sahiplenenlerden çok daha fazla seven bir adam. Hem sevgisinden hem bağlılığından hem de kendine sövenlerin cehaletini anlayıp onlardan nefret etmeden, yalnız onların olmadığını bildiği devletine ve yalnız onlardan ibaret olmayan milletine büyük bir şevkle, kararlılıkla ve inançla hizmet edişinden şüphe edilemeyecek bir adam. Aymazların sevmediği, kıymetini bilmediği, hain belleyip bellettiği bir adam. Yâd ellerde, özgenin takdiriyle, sevsin istediklerinin husumetiyle ve hasretiyle geçen ömrünü, sanat, edebiyat, fikir ve ülkü bakımından fevkaladeliği ancak zamanla anlaşılabilen eserler vererek doldurmuş bir adam. Saygısızca yaşayıp ölen ve tükenen hasımlarına mukabil eserleriyle yücelen ve ebedîleşen bir adam.
Nâzım Hikmet'in, yıldızlar kadar, hatta gençliği kadar uzak olduğunu bildiği memleketine duyduğu hasret ve platonik aşk, böylesine bir bilmenin yakıcılığıyla, tükenmez bir ümitle ve gayretle birleşerek hem hizmetlerini çok değerli hem eserlerini ölümsüz eylemiş.
Bu eser, sinesinden çıktığı milletinin sözde mümessillerinin sevgisinden mahrum kalsa da yüceliğinden emin olduğu milletinin sevgisiyle ve himayesiyle hikmetini gösterip yetiştirdiği bir eser üzerinedir.
Bu eser; fikirleriyle, çalışmalarıyla, hizmetleriyle ve eserleriyle kendini vakfettiği yüce milletinin bir eseri olmuş Nâzım Hikmet üzerinedir.”
Prof. Dr. Muhammet Savaş Kafkasyalı
Ayten Er, Bahattin Uzunlar, Berfin Kart Tepe, Ceyhun Akın Cengiz, Emel Koç, Emine Cengiz, Eyüp Ali Kılıçaslan, H. Haluk Erdem, Mehmet Büyüktuncay, Mehmet Özcan, Mete Han Arıtürk, Murat Bahadır, Mustafa Günay, Özcan Yılmaz Sütcü, Peyami Safa Gülay, Sibel Kadıoğlu, Ümran Türkyılmaz, Yasin Parlar, Yıldız Karagöz Yeke Edebiyatın Felsefi Yüzleri adlı kitabımız, felsefe ve edebiyat arasındaki ilişkinin kuramsal yönüne dair açıklamaları ortaya koymak hem de edebî metinlerin felsefi okumalarına örnek teşkil edecek metinler aracılığıyla edebiyat alanında yazılmış ve etkili olmuş birçok metnin, felsefecilerin kendilerine has yorumlarıyla farklı şekillerde nasıl değerlendirilebileceğini göstermek amacıyla hazırlanmıştır. Okuyucunun ona sunulan değerlendirme şekillerini aşabilmesi için metni yorumlarken sıradanın dışında metnin varoluşsal bir yapısının olduğunun gösterilmesinin gereği elinizdeki kitabın oluşumuna dair yönlenmede etkili olmuştur. Edebiyat, felsefenin kendisini gerçekleştirdiği alanlardan birisidir. Felsefe de edebiyatın kendisini çeşitli sanatsal kaygılar içinde var ederken her zaman içinde bir şekilde barındırdığı bir alan olarak belirir. Bu iki alanın bazen destekleyici ve belki de daha çok mücadele içindeki yapıları, birbirlerini zenginleştirmektedir. Felsefe ve edebiyatın iç içe geçmiş yapısının yorumlanması yoluyla hem bu iki alanı daha iyi anlama imkânına hem de insanın varoluşu başka gözlerden yorumlanabilme imkânına kavuşulabilir. Kitabımızın ilgililerine yararlı olacağını umuyoruz.
Süleyman Hayri Bolay “Dünya bir tiyatro sahnesidir. Herkes rolünü oynar ve dünyadan ayrılır.” (Ferîd Kam)
Ferid Kam, yakın dönem Türk düşüncesinin önemli simalarından biridir. Kitaplarında ele aldığı meseleler ve onlara getirdiği çözümler açısından kendisine bazı yabancılar “Filozof” ünvanını uygun görmüşlerdir. Mehmed Akif de ona “Üstad-ı hakîmim” demiştir. Şair, edebiyat tarihçisi, felsefe tarihçisi ve düşünür olarak Ferîd Kam, dünden bugüne ışık tutmakta ve yarını da aydınlatmaktadır.
Bu kitapta, kaza, kader, ruh, madde, ruhun ölümden sonraki hali, iyimserlik, kötümserlik, iyilik, kötülük, Kur'an'ın muhtevası, milli kimlik gibi güncel ve her insanın problemi olan meselelere getirilen çözümleri zevkle okuyacaksınız.
Ertan Yıldırım Ertan Yıldırım, “Haldun Taner ve İnsan” başlıklı bu kitabı hazırlarken çok kapsamlı ve derinlikli bir çalışmaya imza atmış. Yazar, Taner'in eserlerinde insana olan yaklaşımını incelerken onun olumlu ve olumsuz her türlü insanlık hâllerini, engin bilgi birikimi, sezgi ve gözlem gücüyle derinlemesine ele aldığını tespit etmiş. Ayrıca Taner'in olaylara psikolojik, sosyal bağlamda nasıl yaklaştığını, insana verdiği değer ve sevgiyle harmanlanan bu yaklaşımın nasıl herkese eşit haklar tanıyan ideal bir toplum anlayışını dile getirdiğini, eserlerinden örneklerle açıkça ortaya koymuş. Bu anlayışla inanıyorum ki “Haldun Taner ve İnsan” adını taşıyan bu kitap hem Haldun Taner'i anlamak isteyen okurlar hem de bilimsel çalışma yapacak araştırmacılar için yol gösterici bir kaynak olacaktır.
DEMET TANER


Haldun Taner, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı içerisinde Türk tiyatrosundaki öncü rolü ve Türk hikâyesine getirdiği özgün üslupla öne çıkmış entelektüel bir sanatçıdır. Eserleriyle yaşadığı döneme ışık tutan yazar, Türk toplumunda yaşanan toplumsal değişim ve dönüşümleri “insan problemi"ne odaklanarak anlamaya, anlamlandırmaya çalışmıştır. Onun sanat çabası içinde hem geleneksel unsurların hem de modern yaklaşımların izleri görülür. Taner, oyunlarında eğitme ve daha çok insana ulaşma çabası içerisinde olmuştur. İnsan hâllerine odaklanan yazar, mizah ve ironiye kapı aralayan anlatımıyla evrensel bir ufku da yakalamayı başarmıştır. Hikâyede ise “eleştirel gerçekçi” bir tavır sergileyen Taner, entelektüel birikiminin verdiği geniş bakış açısına yaslanmıştır. Hayatın karmaşası içerisinde dikkatlerden kaçan küçük ayrıntılarda yakaladığı ipuçlarıyla yazar, farklı türlerde verdiği eserlerle insanı anlama, anlatma çabasına girişir.

DR. ERTAN YILDIRIM
Kurtuluş Öztürk Halil Hâlid Bey (1869-1931); akademisyen, gazeteci, parlamenter ve diplomat olarak yurt içi ve yurt dışında önemli vazifeler üstlenmiş çok yönlü bir Osmanlı entelektüelidir. Cambridge Üniversitesi’ndeki uzun hocalık deneyimi (1897- 1911), onu özellikle İngiliz ve Avrupa siyaseti konusunda döneminin en yetkin isimlerden biri haline getirmiştir. Ayrıca Cezayir, Sudan, Mısır ve Hindistan’ı içine alan geniş bir coğrafyada yürüttüğü çalışmaları sebebiyle İslam dünyasını da yakından tanımaktadır.
Halil Hâlid Bey, Batı işgal ve sömürgeciliğine karşı Osmanlı Devleti’nin ve Müslüman Doğu toplumlarının hukukunu etkili bir şekilde müdafaa etmiş, olacaklar konusunda önceden uyarılarda bulunmuştur. Üstelik bütün bunları Avrupa’da İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak kaleme aldığı gazete yazıları, makale ve kitaplarıyla yapmıştır. Bu kitapta Halil Hâlid’in yaşam öyküsü, düşünceleri ve deneyimleri incelenmiştir.
Fikir ve Hareket İncelemeleri dizisi ile İslamcılığın fikri birikimini yansıtan ve hemen hemen her alanda karşımıza çıkan temel isimler, dergiler, meseleler hakkında bir çerçeve ve özgün bir bakışın ortaya konulması amaçlanmaktadır. Dizide yer alacak kitaplar, İslamcılık düşüncesinin farklı alanlarında merak edilen mevzuları kapsamaktadır. Bu çerçevede, meselelerin temel bir zeminde ve giriş düzeyinde anlaşılmasına katkı sağlaması hedeflenmektedir.
Ertan Yıldırım İnsan, sanatın her alanında yaptığı üretimlerle hem yaşamı zenginleştirir hem de iç dünyasının gizemlerini kamuya açık ederek ölümsüzleştirir. Sanat, bu bağlamda insan için birikimlerini geleceğe taşıyan, yaşama anlam ve enerji katan tılsımlı bir alandır. Bu tılsımlı alanı Türk edebiyatında en iyi kullanan yazarlardan biri de Tarık Buğra'dır.
Bu çalışmada Buğra'nın on bir romanı, Takiyettin Mengüşoğlu'nun İnsan Felsefesi eserinde belirlediği “insanın varlık şartları ve nitelikleri” temelinde değerlendirilmiştir. Bu yönelimin motivasyonunu Buğra'nın yazar olmaya karar verişinin temel nedeni olan insanı anlama ve anlatma çabası oluşturur. Bu çaba, Tarık Buğra'nın romanlarında geçmiş ve bugün ekseninde çok farklı insan hâllerini konu etmesine imkân vermiştir.
Kasabayı toplumun biyopsisi için en uygun mekân olarak gören Buğra'nın romanlarında insanın dramını, ezilişini, bunalımını, ihanetini, çıkmazlarını, tarihî serüvenini, dönüşümünü, aşkını, umudunu, mutluluğunu görmek mümkündür.
İnsana değerler üzerinden yaklaşan Tarık Buğra, romanlarında insanı anlamlı çalıştığında, tavır takındığında, toplumun değerleriyle bütünleştiğinde, ideleştirdiğinde, tarihselliğini kurduğunda, yüksek değerleri benimseyip özgür olduğunda kabul eder; bu değerlerden yoksun olduğunda ise kabul etmez.
Mehmet Emin Erişirgil Mehmet Emen Erişirgil'in İslâmcı Bir Şairin Romanı: Mehmet Âkif isimli eseri, Âkif hakkında bugüne değin yazılmış en iyi kitaplardan birisidir. Âkif'le şahsi dostluğu ve iş arkadaşlığı da bulunan yazar bu incelemesinde Âkif'e ilişkin şahsi gözlem ve kanaatlerini objektif verilerle birleştirmiş, kitap ilk defa Türkiye'de yeni bir dönemin başladığı yıllarda (1956) yayımlanmıştır. Prof. Dr. Aykut Kazancıgil ve Prof. Dr. Cem Alpar tarafından yayına hazırlanan bu eser Âkif hakkında birinci el gözlemleri yansıtan eşsiz bir kaynaktır: “Ders vermek için gece kaldığı yerlerden biri meşhur Ratip Paşa'nın köşkü idi. Bu köşktedir ki ilk defa Cenap Şahabeddin ile tanıştılar. Cenap, Âkif'i görünce onun Servet-i Fünûn'da çıkan Bedayi-ül Acem başlıklı tercümelerini hatırladı; belki samimi olarak belki laf olsun diye, o tercümeler ne güzel, şeklinde Âkif'i methetti; o sözü bitirince yanındaki kardeşi Nusret başladı Âkif'i övmeye. Âkif'in yüzüne karşı Âkif'i övmek yok mu, onun en sevmediği bu idi. (…) Bir gece o köşkte yatarken Mehmet Ali, Âkif'e Quo Vadis'in Fransızcasını veriyor. (…) Âkif, o gece, kitabı bitirmek için çok az uyumuştur. Fakat eseri bitirememiş. Sabahleyin kalktığı zaman, salonun bir köşesine oturmuş, bunu bitirmeye çalışıyormuş. O sırada Cenap gelmiş, Âkif'in elindeki kitabın ne olduğunu sormuştu. Öğrenince yumruğu ile burnunu kapatarak: -Quo Vadis'i okuyorsunuz, siz… Fransızcasını!... diye tuhaf tuhaf Âkif'in yüzüne bakakalmıştı. O bunu hiç unutamamıştır. (…) Yıllar ve yıllardan sonra ilk defa Ratip Paşa Konağı'nda tanıdığı Cenap Şahabeddin, Âkif için şunları yazacaktır: 'Tevazua bürünmüş bir kalender besaleti ile Babıâli Yokuşu'nda onu görenler, kim bilir hangi mekteb-i iptidainin Kavaid yahut Dürriyekta hocasıdır, derler. Kimse tahmin etmez ki o, bizim yalnız asrımızın değil, hatta tarihimizin en büyük destan şairi olsun. (…) Âkif Bey'in sanatı, sehl-i mümteniye tecevvüh etmekle o, selamet-i zevke en muvafık yolu bulmuş oluyordu ve hayret edilecek nokta şudur ki sanatın bu en çetin ve dar yolunda şair hiç şaşmadı. Safahat silsilesi emin bir başarı silsilesidir. O silsilenin altıncısını -ki müellifi Asım unvanını vermiş- edebiyatımızda benzeri olmayan bir abide tanımakta tereddüt etmiyorum.' Cenap bir başka yazısında da şunu diyecekti: ‘Şiir-i millî namiyle ırkımızın rüsum ve an'anatına ait neşideler kasdediyorsak peşinde boyun eğeceğimiz bir dâhi şair görüyorum: Mehmet Âkif. Hiç kimse o kadar sâf ve şeffaf bir beyan içinde millî manzaraları teşhir etmemiştir. Türk ve İslâm ruhu Safahat'ın ilhamının beşiği oldu. Edebiyat tarihi şimdilik büyük Âkif'ten daha büyük bir İslâm ve Türk şairi tanımaz.”
Kenan Gürsoy Jean Paul Sartre, ülkemizde genellikle roman, tiyatro ve denemeleriyle tanınmış çağdaş bir Fransız filozofudur. Düşüncesinin asıl yapısını oluşturan felsefî değerlendirmeleri üzerinde ise pek fazla durulmamıştır. Prof. Dr. Kenan Gürsoy'un bu çalışması, J. P. Sartre'ın ontolojisi ve felsefî sistematiği üzerine kaleme alınmış öncü ve klasikleşmiş bir eserdir.
J. P. Sartre felsefesinin genel hatları ile Tanrı düşüncesi arasındaki münasebetin ele alındığı bu eser; Çağdaş Felsefe alanında nitelikli okumalar yapmak isteyen okurları, zevkli ve doyurucu bir tefekkür ziyafetine davet ediyor.
Mehmet Tikici Rahmetli babam; "Birisi benim hayatımı yazsa her anı roman olur. Öyle ki Muzaffer Tunç'un Suya Girsem Balta Kesmez Buz Olur türküsü benim yaşadıklarımı anlatmakta yetersiz kalır." derdi. Tabii babam hayatını yazamadı.
Belki de bunun etkisiyle "yaşanmışlıklarımı yazma" düşüncesi zihnimi sürekli meşgul etti.
Ancak bu sefer de "yeryüzünde her şeyin her bir şeyle ilişkili" olması nedeniyle "Yazmaya nereden başlamalıyım?" sorusu gündeme geldi.
İşte bu karmaşıklık içinde anılarıma yazmaya kısmen tevatür kısmen de yazılı belgeler vasıtasıyla ulaştığım üst soyumdan başladım. Anılarımı toplamayı düşündüğüm üç kitaptan birincisini oluşturan "Kishalı Dursun Dede'den Totowalı Alp'e" isimli bu eser, rahmetli annemin ve babamın üst soylarına; kendilerine, kardeşlerim Semra, Metin ve merhum Melik Menderes'e ilişkin biyografilerden oluşmaktadır.
Muhammed Beşir Çalışkan Konvansiyonel ekonomiye alternatif olma iddiasını taşıyan İslam iktisadı çalışmalarında insan kavramı ele alınmaktadır. Fakat temel varsayımlarda önemli ölçüde bir değişiklik gözükmemektedir. Bundan ötürü yapılması gereken şey, İslam ekonomisinin alternatif olma iddiasını sağlamlaştıracak çalışmalara yönelmektir. Ana akım ekonominin karşısında bir söz söylemek için ise insan anlayışlarının farklı olması gerekmektedir. Aynı kabuller ile farklı sonuçlara ulaşmak ancak alanın çizdiği sınırlar içerisinde mümkün gözükmektedir. Dolayısıyla ana akıma bir eklemlenme söz konusu olacaktır. İslam ekonomisinin bu tür tehlikelerden korunması amacıyla temel varsayımlarını özgün bir şekilde geliştirmesi gerekmektedir. Bu amaç doğrultusunda ülkemizin önemli düşünürlerinden Nurettin Topçu'nun insana dair düşüncelerine başvurulmuştur. Çünkü Topçu, dönemindeki muhafazakâr ve İslamcılardan ayrılarak antikapitalist duruşunu kültürel düzlemden çıkarıp, ekonomi politik seviyeye çekmiştir. İslam ekonomisi çalışmalarının sağlıklı bir zemine oturtulması için yapılması gereken finansal yönünden ziyade ekonomi politik yönünün incelenmesidir. Bu nedenle homo economicus soyutlaması etraflıca ele alınmış ve Topçu'nun fikirlerinden hareketle İslam ekonomisi için insan modeli oluşturulmuştur.
Abdulhakim Eren, Ahmet Sevgi, Ata Kazancı, Aysel Çağdaş, Aysel Dinçer, Aysun Umay, Berrin Bilginer, Binnur Yeşilyaprak, Cemal Kalsen, Dalokay Kılıç, E. Ferhan Aras, Eda Yazgın, Emine Arzu Oral, Firdevs Sezal, Gülsün Parlar, Hatice Doğruol, Hatice Ertuğrul Başkonuş, Hıfzı Doğan, Huriye Güven Albayrak, İpek Gönüllü, Janset Bay, Melda Yenerim, Mürşide Şan Güven, Nebahat Samur, Nilüfer Cihangir, O. Cenap Tekinşen, Olcay Gökçel Özbek, Özge Kazancı, Ramin Aliyev, Sara Kılınç, Selma Bora Morgül, Semra Cantekinler, Serap Etike, Serpil Karataban, Sevim Öztürk, Sevim Yücesoy, Sıdkı Kazancı, Süheyla Akpınar, Şerife Şahin, Şeyda Akpınar Şen, Tülay Hüdaioğlu, Tülay Üstündağ, Vasfiye Ülgen, Yüksel Kasapoğlu, Zekai Bilgen, Zerrin Sezal, Zeynep Arıkan “Tüm insanlar hem dostu hem öğrencileridir aslında. Öğretirken eğitir de bir konuyu size anlatırken siz hiç anlamadan farklı bir pencereden bakıyor olursunuz hayatınıza, duygularınız renk değiştirir”.
Prof. Dr. Dalokay Kılıç

“Gülten'in kişilik özelikleri hep ilgimi çekmiştir. Gülten, yapmaya karar verdiği şeyleri yapabilmek için azimle, ısrarla ve dürüstçe çok çalışıp hiçbir zaman yaptıklarıyla yetinmeyen, yapılacak daha çok şey olduğuna inanan ve bu pek çok şey içinde kendi yapacaklarını seçip hiç zaman kaybetmeden işe koyulan, giriştiği her faaliyette saptadığı amaca ulaşmayı hedefleyen bir karakterdedir”.
Aysel Dinçer

“Gülten hocamdan öğrendiğim ve her dersimde de öğrencilerimle paylaşırken kendisini de saygı ve sevgiyle andığım sözü, ‘Bir dersin etkili olabilmesi için öğrenenler kadar öğreten kişinin de dersin sonunda bir şeyler öğrenmesi gerekir.’ olmuştur. Ben bu sözüne çok inandım ve deneyimlerimle de bunun gerçek olduğunu anladım”.
Dr. İpek Gönüllü

“Gülten Ülgen, bilimsel akademik yönünün yanı sıra bir o kadar da sanatsal estetik duyarlığa sahiptir. Bu özelliğini tüm yaşamında görmek olasıdır. Giyim kuşamında, ev dekorasyonunda, tavır ve davranışlarında… Otantik olanı sever, çoğu kişi onu nakışlı köylü çorabı ve saç örgüleriyle anmaktadır”.
Prof. Dr. Serap Etike

“Yediden yetmişe iyi insan ilişkileri kurma becerisi, olumsuz durumların duygusal etkilerinden çarçabuk çıkma yeteneği, hayatta tüm öğrettikleri ve öğrendiklerini oldukça içselleştirmiş olduğunun bir göstergesiydi. Hocamın bir sözü benim hayat mottom olmuştur: ‘Dürüstler kaybetmez, kaybedilirler’”.
Janset Bay

“Prof. Dr. Gülten Ülgen'i farklı kılan, tüm öğrencilerini önemsemesi, herkese tekliği içinde değer vermesi, tüm gençlerin en çok ihtiyacı olan motivasyonu; istediği şeyi öğrenip yapabilecek gücü olduğunu hissettirmesiydi. Bir gün sınıfta üzgün görünen bir arkadaşımıza ‘İnsanlar hayatta bazen kazanır ya da tecrübe sahibi olur ama asla kaybetmez.’ demişti. Bir eğitimcinin öğrencisine verebileceği bundan güzel hayat dersi olabilir mi?”
Prof. Dr. Nilüfer Cihangir

“Gülten Ülgen; dünyanın her yerinde kendi ayaklarının üzerinde durabilen, modern ama köklerini unutmamış, özüne bağlı Çağdaş Türk Kadını…”
E. Ferhan Aras
İlsever Rami Rus Seyahatnamelerinde Osmanlı Toplumu ve Türk İmgesi, on dokuzuncu yüzyıl Rus yazınında Osmanlı İmparatorluğu'na olan yoğun ilginin izlerini süren bir kitaptır. Ayrı bir dünya, farklı bir kültür, gizemli bir imparatorluk... Rus seyyahların gözünden Osmanlı İmparatorluğu'nun esrarengiz dünyasına etkileyici bir yolculuğa davet eden bu kitap; dönemin sosyal, kültürel, politik ve ekonomik yapısını ele alır, Osmanlı toplumunun düzeni ve çeşitliliğini anlatır, Rus toplumunda Türk imgesinin nasıl şekillendiğini gözler önüne serer. Osmanlı'nın görkemli saraylarından çarşılarının canlılığına, toplumunun renkliliğinden kültürel dokusuna kadar her yönüyle zengin bir tablo sunan bu kitap, edebiyatseverler, tarih meraklıları ve kültür araştırmacıları için yararlı bir kaynak niteliğindedir.
Muhammed Mustafa Bilgili Türkiye siyasi düşüncesini ve toplumsal meselelerini şekillendiren birçok kilit isim vardır. Bu isimlerin bazıları ideolojik söylemlerini kuvvetli kalemiyle aktarabilmesi, bazıları da içerisinde bulunduğu fikri hareketlerin yönlendirilmesinde oynadığı rol nedeniyle önemlidir. Hayatı, yakın ilişki içerisinde olduğu siyasi ve entelektüel ortamları, temsil ettiğine inandığı değer ve icraatları ile Saatçi Musa adıyla anılan Musa Çağıl bu isimlerden biridir.
Çağıl, Türkiye’nin siyasi ve düşünsel hayatını etkileyen çok sayıda isimle yakın temasta bulunmuş ve iz bırakmış birçok ismin icra ettiği faaliyetlerde aktör olarak bulunmuştur. Musa Çağıl’ın biyografisine yakından bakmak; Türkiye’de dönüm noktasını oluşturan MNP, MSP, ANAP, Refah Partisi ve Diriliş Partisi gibi siyasi partilerin kuruluş serüvenini ve Türkiye’nin yakın dönem fikri yapısını anlamak için önemli bir kaynak oluşturacaktır.
“Fikir ve Hareket İncelemeleri” dizisi ile İslamcılığın fikri birikimini yansıtan ve hemen hemen her alanda karşımıza çıkan temel isimler, dergiler, meseleler hakkında bir çerçeve ve özgün bir bakışın ortaya konulması amaçlanmaktadır. Dizide yer alacak kitaplar İslamcılık düşüncesinin farklı alanlarında merak edilen mevzuları kapsamaktadır. Bu çerçevede, meselelerin temel bir zeminde ve giriş düzeyinde anlaşılmasına katkı sağlaması hedeflenmektedir.

Faruk Taşçı "Sözüm, burada bitiyor. Allah'a hamd ü senalar olsun. Bütün emelim, niyazım ve duam, Cenab-ı Hakk'ın bu kuluna hüsn-i hatime nasip etmesi ve rızâ-yı İlâhisine nail eylemesidir. İnşallah. Amin." şeklinde hatırat kitabını tamamlayan Sabahaddin Zaim'i daha yakından tanımak için elinizdeki kitap öz bir çerçeve sunuyor. Kitap, önce güzel ahlak, sonra güzel ahlak ile donanmış faydalı ilim, en sonunda da faydalı ilmini ihlas ile salih amel derecesine taşıyan birini merak edenler için ufuk açıcı mahiyette.
Şenol Korkut Şenol Korkut, siyaset felsefesi bağlamında Sezai Karakoç'un Toplum, İslâm Toplumu, Devlet ve Devlet Adamı Hakkındaki Görüşleri'ni incelemektedir. Karakoç toplumu nötr bir organizasyon olarak görmektense hangi medeniyete göre inşa edildiğini öncelemektedir. Medeniyetlere yön veren ilgili medeniyete ait sitelerdir. Medeniyetlerin metafizik boyutları ve ruhları zemininde yükseldikleri şehir modelleri yani sitelerde gizlidir. İslâm toplumu veya sitesi esasında ve özünde adalet ve erdem içermesi bakımından özünde gücün saklı olduğu toplum modellerinden farklıdır. İslâm toplumu, insanlığın, İslâm'ın ve hakikat medeniyetinin diriliş sitesini ifade eder. Karakoç'a göre devleti, devlet ve millet şuuru olan devlet adamlarının yönetmesi gerekir. Devlet adamının en temel tasası milletini nasıl organize edeceği ve milletin geleceğinin nasıl şekillenmesi oluşturmaktadır. Korkut'un kitabı Karakoç'un düşünce dünyasına mükemmel bir yolculuk için bulunmaz bir fırsat.
İbrahim Günaydın Modern Arap edebiyatının duayenlerinden biri olarak kabul edilen Tayyib Salih (1929-2009), yazmış olduğu edebî yazılarıyla okuyucularını büyüleyen, düşündüren ve duygulandıran dünyaca tanınmış bir öykü ve roman yazarıdır. Bu eser, onun hayatına ve edebî kişiliğine yer verirken onlarca dile çevrilmiş eserlerini çeşitli alıntılarla tahlil eden bir inceleme kitabıdır. Bunu yaparken öncelikle Salih'in tarihî ve kültürel kimliğini ortaya koymak adına yaşamış olduğu coğrafyayı tarihten günümüze mercek altına alarak Sudan modern Arap edebiyatının köklerine iner ve günümüze kadar gelen edebî şahsiyetlere ve eserlerine değinir. Böylece bu kitap, bir inceleme kitabı olmasının yanında kültür ve edebiyat tarihi cihetiyle de ön plana çıkar. Nitekim genel olarak edebiyat kültür ve tarihle iç içe geçer.
Ayrıca bu kitap; Tayyib Salih'in yazım sürecine, yaratıcılık kaynaklarına ve edebî ilhamına derinlemesine bir yolculuk sunarak Salih'in eserlerini nasıl oluşturduğunu, karakterlerini nasıl şekillendirdiğini ve okuyucuları etkilemek için nasıl bir dil kullandığını ortaya koymaya çalışmaktadır. Bunu yaparken yazarın yazım yolculuğuna eşlik eden kişisel deneyimlerini ve yaşadığı zorlukları da dile getirmektedir.
Sonuç olarak Tayyib Salih'in edebî dünyasının kapılarını aralayan bu inceleme kitabı, araştırmacıların yanı sıra edebiyat tutkunları ve yaratıcı yazarlar için bir ilham kaynağı olacak ve Salih'in eserlerinin ardındaki büyülü dünyayı keşfetmek isteyen herkes için bir rehber olma niteliği taşıyacaktır.
Yüksel Yıldırım Bu çalışmada, Velid Ebüzziya’nın babası, annesi, abisi ve eşiyle olan mektuplarından toplam 111 tanesi kullanılmıştır. Mektupların zaman aralığı 1894–1921 yılları arasını kapsamaktadır. Bu bağlamda okuyucu bu kitapta, aileye dair bilgilere sahip olacağı gibi dönemin toplumsal, sosyal, kültürel ve siyasi atmosferi hakkında da fikir sahibi olacaktır.
“İşitdiğime göre bizim evin öyle sıkı sıkıya taht-ı nezârete alınması kâimmakâm vicdansızının işi imiş. Hâlbuki siz o adama geçen sene iyilik etmişdiniz. Ne tuhaf, İstanbul’da insan denecek adam kalmamış. Herkes sa’âdetini, refâhını başkasının felâketinde arıyor. Zaten onun için kimsenin rahat yüzü gördüğü yok ya. Bâkî gözlerinizden öperim efendim.”
Habip Türker Transandantal fenomenolojinin diyalektiğini diskursif düşünmeyi, görgüsel olguları, ilineksel deneyimleri nötralize ederek ilerlediği ve herhangi bir inanç ve onun korrelatı olarak varlık kipine karşı nötr olduğu, zıt veya farklı şeyleri birleştirirken nötralize ederek hareket ettiği için nötral ya da yüksüz diyalektik olarak adlandırıyorum.
Platon diyalektiği diskursif düşünmeyi diskursif düşünme yoluyla araştırmanın sonunda devre dışı bırakmasına karşın, transandantal fenomenolojik diyalektik diskursif düşünmeyi nötrleştirme yoluyla felsefi düşünme veya araştırmanın en başında devredışı bırakmaya başlar. Elbette Husserl'in çelişmezlik ilkesinin ya da genel olarak mantık ilkelerinin geçerliliği konusunda kuşkusu yoktur. Bununla birlikte, yüksüzleştirici diyalektik hakikati mümkün tamlığında kavramak ve şeylerdeki olanaklı bağdaşmaz heterojen özsel tekillikleri ortaya çıkarmak için argümantatif aklı sınırlılığından ötürü askıya alır, dondurur.
Muhsin Ganioğlu Yazar, yaptığı çalışmayı; “herhangi bir ideolojinin, husumetin ve hamasetin içinde olmadan, hadiseleri kişiselleştirmeden, kimseyi ötekileştirmeden, hayatın temel ilkelerini esas alarak sürekli gerçeğin arayışıyla ve hayat tecrübeleriyle; yaşadığımız çağda doğrudan insan hayatına etki eden meselelerin arkasında neler olduğunun veya olabileceğinin düşünülmesi, araştırılması, düzeltilmesi için önermelerde bulunulması ve bu suretlere iyi bir iş yapılması” olarak tanıtıyor.
MUHSİN GANİOĞLU NEDEN OKUNMALI ?
Devleti, özel sektörü, kamu-özel ilişkilerini yakından bilen, en doğal hâli ile insanlığın ortak iyi değerleri üzerinden değerlendirme ve analizler yapan Ganioğlu, açık örnekleri görüleceği gibi, yazılarında yaşadığımız sorunların kaynaklarına dönük ciddi çözümlemeler getiriyor.
13 yıl üst düzey yönetimin içinde bulunarak, bir kamu işletmesi olan Eti Maden İşletmelerini; 2003 sonrasında gerçekleştirdikleri yapısal dönüşümler ve örnek uygulamalarla, herkesin parmakla gösterdiği, ülke bütçesine her yıl yüz milyonlarca dolar aktaran bir yapıya dönüştürdüler. Başarılarının hikâyesini, bilenler bilir.
Liyakat dışında siyasi, dinî vb. hiçbir saikin etkili olamadığı, bilginin, dürüstlüğün temel olduğu, bütün bir kamuya teşmil edilmesi gereken ilkeleri ve gelenekleri kuruma yerleştirdiler.
Israrlarımız üzerine, yazılarını kaleme alırken; zamana tanıklıklarını, hesapsız çözüm örneklerini, onca soruna panikle yaklaşmak yerine, derslerin nasıl alınabileceğini, sohbet havasında anlatıyor.
Yer yer karşı da çıktığımız, farklı görüşlerin doğurganlığını kaleme alarak eleştiriyi teşvik eden Ganioğlu'nun, kanaat ve karar merkezlerince de dikkatle okunması dileği ile...
Av. Osman Yurt
Muhsin Bey'in yazılarını okuduğumda, tanıştığımız ve beraber olduğumuz son 30 yılın değerlendirmesini yaptım ve söylediğini temellendiren, yapamayacağı şeyleri söylemeyen, kimsenin cesaret edemeyeceği şeyleri inanıyorsa yılmadan yapmaya çalışan bir iradeye sahip olduğunu bir kez daha tespit ettim.
Geleneksel yönetim felsefesinin günümüz dünyasında akamete uğradığı bu dönemde; yazdıklarının okuyanlarda farklı bir bakış açısı geliştireceğine inanıyorum.
Kendisine özgü düşünce ve eylemlerinin devamında başarılar diliyorum.
Dr. Orhan Yılmaz
Eti Maden İşletmeleri Eski Genel Müdürü
M. Zeki Duman Çağımızın en üretken sosyologları arasında gösterilen Bauman, akademik yaşamına sığdırdığı onlarca kitap ve makaleyle hem eleştirel yaklaşımın hem de sorgulayıcı düşünme tarzının gelişimine çok önemli katkılar sunmuştur. Bauman, eserlerinde sosyolojik muhayyileyi öne çıkartmış, birbirinden ilgisiz gibi görünen pek çok konuyu bir araya getirmek ve aralarında diyalojik bir bağlantı kurmak suretiyle dünya meselelerine daha insani bir açıdan yaklaşmayı denemiştir. Aslında Bauman’ın yaptığı şey, dünyayı okunabilecek bir metne dönüştürmek, olup bitenleri anlamamızı ve gündelik hayatı anlamlı bir bütünlük içerisinde görmemizi ve kavramamızı sağlayacak epistemik bir dil geliştirmektir. Bauman’ı diğer sosyologlardan ayıran en önemli husus, olay ve olgulara daha kapsayıcı ve eleştirel bir açıdan yaklaşması ve tikel olayların ardında yatan tümel mantığı görüp bunu ortaya koymuş olmasıdır. Diğer bir deyişle Bauman, söylemsel gücü ve tutkulu diliyle, keskin zekâsı ve engin bilgi birikimiyle en üst perdeden konuşarak toplumsal meselelere daha analitik bir biçimde yaklaşmamızı ve aynı zamanda bu meseleler karşısında ahlaki bir tutum takınmamızı sağlamaya çalışmıştır. Bu ahlaki tutumun toplumsal, siyasal ve kültürel boyutlarının irdelendiği bu çalışma, Türkiye’de bugüne kadar Bauman üzerine yazılmış/yayınlanmış olan en kapsayıcı kitap özelliğini göstermektedir.