Asya-Pasifik-Uzakdoğu Çalışmaları \ 1-1
Salih Yılmaz Bu kitabımızda, 2018 yılında TRT Rusça kanalında Rusça yayımlanan 47 analiz bir araya getirilerek Türkçeleriyle birlikte sunulmuştur. Bu analizlerde 2018 yılı boyunca Türkiye-Rusya arasında gelişen siyasi olaylar başta olmak üzere ekonomik ve askeri gelişmeler yorumlanmıştır. Bu anlamda iki ülke ilişkilerine yön verecek fikir ve görüşler tartışılmıştır.
Bu eser, daha önce 2016-2017 yılları arasında Rusya-Türkiye temelli gelişen ilişkileri ele alan kitabın devamı niteliğindedir. Bu eserde de 2018 yılında iki ülke arasında gelişen olaylar, analizler şeklinde Türkçe ve Rusça yazılmıştır. Bu eserleri anlamak adına “Türkiye-Rusya Avrasya Paktı Mümkün mü?” adlı eserimizin de mutlaka okunmasını tavsiye ederiz.
Rusya-Türkiye arasında Suriye'de gelişen ekonomi dışında askerî-teknolojik işbirliği, NATO üyesi Türkiye açısından olduğu kadar diğer üyeler açısından da yeni bir dönemi işaret etmektedir. Bu hâliyle NATO müttefiklerinden yeterli desteği alamayan Türkiye'nin Rusya ile işbirliği hâlinde bölgesinde kendi güvenliği başta olmak üzere istikrar sağlama konusunda çaba gösterdiğini söylemeliyiz. ABD'nin Türkiye'ye karşı sert politikaları devam ettiği sürece bu işbirliği daha da gelişecek gibi duruyor. NATO'nun bu işbirliğine dair endişelerini de dikkate aldığımızda gelecekte Avrasya'da yeni bir güvenlik temelli blokun kurulması da mümkün olabilir. Bu süreç, bir taraftan NATO-ABD diğer taraftan da Türkiye'nin inisiyatifindedir.
Türkiye'nin S400 hava savunma sistemi alması sadece Türkiye açısından değil ABD'ye bağımlı hâle gelen tüm dünya açısından da önemli bir değişime ve karşı duruşa işaret etmektedir. Bu iki devlet ve toplumun birbirini daha iyi anlaması adına bu tür eserlerin faydalı olmasını dileriz.
Abdürreşit Celil Karluk, Ahmet Bülbül, Ahmet Gedik, Ahmet Sapmaz, Alimcan İnayet, Altay Atlı, Arzu Al, Aslıhan Genç, Aybüke Serttaş, Bayram Öztürk, Burulkan Abdibaitova Pala, Can Donduran, Can Kalkavan, Ebru İlter Akarçay, Efe Can Gürcan, Emre Kartal, Ensar Küçükaltan, Erdal Ayık, Erhan Büyükakıncı, Esra Bayhantopçu, Esra Hatipoğlu, Fahri Erenel, Ferdi Güçyetmez, Gamze Helvacıköylü, Giray Saynur Derman, Gonca Oğuz Gök, Gökhan Koçer, Gülnora Saidakhmedova, Gürsel Tokmakoğlu, Hanefi Yazıcı, Hasan Hakses, Haydar Çakmak, Hayri Kaya, Iraz Haspolat Kaya, İrfan Kaya Ülger, İsmail Ermağan, M. Cem Oğultürk, Mehmet Fatih Argın, Melik Ertuğrul, Meral Balcı, Mesut Hakkı Caşın, Meysune Yaşar, Murat Yorulmaz, Mustafa Ateş, Mustafa Çakır, Müge Yüce, Nur Çetin, Nurşin Ateşoğlu Güney, Oktay Küçükdeğirmenci, Onur Gönülal, Onur Limon, Ozan Örmeci, Öner Akgül, Övgü Kalkan Küçüksolak, S. Gülden Ayman, Salih Yılmaz, Sami Ullah, Savaş Biçer, Serdar Yılmaz, Sezai Özçelik, Sezin Ünal Miçooğulları, Sina Kısacık, Suat Eren Özyiğit, Taner Yıldız, Tolga Bilener, Tolga Sakman, Türkan Melis Parlak, Vişne Korkmaz, Yaşar Onay, Yılmaz Yurtseven, Yunus Ertuğrul Bal, Yusuf Yıldırım Çin; hem kendine özgü medeniyeti, dünya algısıyla hem sahip olduğu askerî, ticari, ekonomik, demografik gücüyle dünya siyasetine yön veren aktörler arasında yer alabilecek bir profil çizerek tüm dünyanın dikkatini üzerine çekmektedir.
Tarihî İpek Yolu ile dünya ticaret ve ekonomisinde yüzyıllar boyunca etkisini gösteren Çin'in, günümüzde de bu güzergâhı Tek Kuşak Tek Yol Girişimi ile canlandırıp küresel sermaye üzerinde alternatif pazarlar oluşturmak istemesi kimi siyasi aktörler üzerinde tedirginlik kimileri içinse memnuniyet yaratmaktadır. Dünyanın ikinci büyük ekonomisine sahip Çin'in gerçekleştirdiği kültürel devrim ve ekonomik girişimlerle dünya siyaset ve ekonomisinde adından sıkça söz ettireceği, potansiyelini daha da artıracağı tahmin edilmektedir.
21. Yüzyılda Bütün Boyutlarıyla Çin Halk Cumhuriyeti isimli bu kitap; Çin'in potansiyelini tarih, eğitim, kültür, ticaret, askeriye ve birçok alanda farklı bakış açılarıyla incelemektedir. Bu nitelikleriyle kitabın uluslararası siyaset alanında köşe taşı hatta mihenk taşı olacağı umulmaktadır.
Emine Akçadağ Alagöz 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Asya ülkelerinin ekonomik yükselişi, özellikle de 1970'lerden itibaren Çin'in gerçekleştirdiği ekonomik büyüme, dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin Doğu'ya kaydığı ve 21. yüzyılın Asya yüzyılı olduğu değerlendirmelerini beraberinde getirmiştir. Uluslararası sistemdeki bu değişim kaçınılmaz olarak hem tüm uluslararası aktörlerin politikalarına yansımış hem de bu bölgeye ve bölge ülkelerine odaklanan akademik çalışmaları ciddi ölçüde artırmıştır. Fakat ülkemizde Uluslararası İlişkiler alanında Asya çalışmalarına ilişkin eserler yeterli olmaktan uzak bir görüntü sergilemektedir.
Bilhassa Asya'nın iki önemli gücü olan Rusya ve Çin'in ikili ilişkilerini ele alan kaynaklar oldukça sınırlıdır. Mevcut çalışmalar da ya siyasi tarih çalışması niteliğindedir ya da ilişkilerin tek bir boyutu veya konusuna odaklanmaktadır. Bu kitap, Soğuk Savaş'ın bitiminden günümüze kadar olan dönemde Rusya-Çin ilişkilerinde yaşanan değişim ve dönüşüm, birey, devlet ve sistem düzeylerini içerecek biçimde kapsamlı şekilde analiz etmeyi hedeflemektedir. Bu maksatla
gerek uluslararası sistemin dış politikaya etkisi, gerek diğer devletlerle ilişkiler, güç kapasitesi ve çıkar tanımlamaları, gerekse lider, siyasi elitler ve bürokratik yapı gibi unsurlar irdelenerek ikili ilişkilerin niteliği ortaya koyulmaya çalışılmaktadır.
Ayşen Aysun Kızıl Dünyanın stratejik ve ekonomik merkezi Asya-Pasifik bölgesine doğru kaymaya başladıkça bölgedeki büyük güç mücadelesi de uluslararası politikanın gündemine oturmuş ve Batı perspektifinde Çin’in yükselen gücünün yarattığı tehdit algısı, tüm araştırmalara konu olmuştur. Bu bağlamda bölgenin iki kilit aktörü olan Çin ve Japonya ilişkileri, bölgesel ve küresel etkileri bakımından önem taşımaktadır.
Birbirlerine rakip ve birbirleri ile güç etkileşimi içerisinde yer alan bu iki devlet hem tarihsel anlamda iki ayrı süper güç ile kurmuş oldukları ittifak ilişkileri ile hem de ekonomik anlamda bölgesel birer büyük güç olmaları nedeni ile önemlidir. Her iki devletin belirledikleri dengeleme stratejilerinin bölgenin güvenlik yapısını da etkilediği söylenebilir.
Newton’un etki-tepki kanunu ile ittifaklar bağlamında, güvenlikten ekopolitikaya birçok boyutu ile Doğu-Batı karşılaştırmalı ele alınan Çin-Japonya ilişkileri, kitapta özgün analizlerle ortaya konmaktadır.
Eylül Beyza Ateş Çiftçi İnişli çıkışlı bir tarihsel sürece sahip olan Rusya-Çin ilişkileri üzerine çalışmak, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonraki süreçte daha büyük önem arz etmiştir. Bu süreçte iki ülke arası ilişkilere pek çok karşılıklı bağımlılık olgusu şekil vermeye başlamıştır. Kuşkusuz bunda; tek kutuplu olarak şekillenen yeni dünya düzeni, çok kutupluluk temeline dayalı güç arzusu, coğrafi yakınlık merkezli siyasi partnerlik arayışları ve kaynak ihtiyacına yönelik iş birliği çabaları etkili olmuştur. Öte yandan, Avrasya'nın iki önemli aktörü ve komşu ülkeleri olan Rusya ve Çin'in birbirleri ile iş birliği eğiliminde olma ve ortaklıklarını geliştirme yolundaki en büyük nedenlerinin bölgede ve küresel anlamda ABD'yi dengelemek olduğu da aşikârdır.
Asya'daki Güç Mücadelesi Bağlamında Gelişen Rusya-Çin İlişkileri; iki ülkenin tarihlerinde ve ikili ilişkilerinde en güçlü olduğu dönemini, karşılıklı bağımlılık olarak tanımlanan kuram çerçevesinde analiz ederek sunmaktadır. Ekonomik, siyasi ve askerî-nükleer alanlarda yapılan bu çalışma, klasik başlık açarak içerik oluşturmaktan ziyade Asya'daki güç dengelerinin analizine dair bir zemin hazırlayan ve farklı bulgular ile çoklu ilişkileri irdelemeyi amaçlayan bir eserdir.
Duygu Çağla Bayram Coğrafya tarih boyunca önemli olmuştur. Jeopolitik açıdan bakıldığında politik güçlerin çıkarları doğrultusunda coğrafya algısına yön verdiği görülür. Hint-Pasifik kavramsallaştırması tam olarak böyle bir yaklaşımın ürünüdür. 19. yüzyılda büyük bir güç ve bölgesel bir hegemon olarak ortaya çıkan ABD'nin uluslararası sistemdeki gücü sorgulanmaktadır. Çin’in hızla yükselişi nedeniyle Asya’ya yüzünü yeniden çeviren ABD, kurduğu düzeni korumaya çalışmaktadır. Burada bir diğer yükselen güç olarak Hindistan önem kazanır. Çin’e yönelik benzer kaygılar taşıyan ve Çin’'in hegemon oyuncu olduğu bir düzeni istemeyen ABD ile onun bölgesel müttefikleri ve diğer bölge devletleri ile Hindistan ortak paydada buluşmaktadır. Bu sayede vücut bulan Hint-Pasifik kurgusu 20. yüzyılda Asya-Pasifik fikriyle kurulan bölgesel düzenin 21. yüzyıldaki uyarlamasıdır. Hint-Pasifik kavramının jeopolitik eksende akademik literatüre kazandırılması 14 yıllık bir zaman dilimine denk gelse de kavram son 10 yıldır bölge devletlerinin (ve son 3 yıldır Avrupa devletlerinin) dış politika sözlüğünde yer almaya başlamıştır.
Bu kitap, Hint-Pasifik anlatısına yön veren temel dinamikler olarak ABD ve geleneksel müttefikleri Japonya ve Avustralya ile stratejik ortağı Hindistan’ı Hint-Pasifik ölçeğinde ve Çin faktörü ekseninde (jeo)politikalarını tartışmakla beraber Hindistan'ın anılan üç ülkeyle ve Çin’le ilişkilerini mercek altına alarak Hint-Pasifik’te konumlanan dış politika davranışına ışık tutmaktadır. Bu doğrultuda Hindistan’ın geleneksel ittifak karşıtlığına verdiği önem ile geliştirdiği hiyerarşik stratejik ortaklıklar sayesinde yürüttüğü proaktif dış politika yapısından hareketle ülke içindeki politik ve akademik tartışmaları dikkate alan yeni bir bakış açısı sunulmakta ve Hindistan dış politikası üzerine “konjonktürel bağlantısızlık” ve “bağlantısız dengeleme” kavramsallaştırmaları ortaya konmaktadır. Söylem ve belge analizi yöntemleriyle kavramsal ve süreç odaklı tartışmalar yürüten ve konuya ilişkin önemli isimlerle sağlanan kişisel görüşmelerle vücuda gelen bu kitap, uluslararası ilişkiler teorisi olarak Realist ve onun yol arkadaşı Jeopolitik ve ayrıca Konstrüktivist prizmadan uygulamalı yaklaşımlar geliştirmiştir. Dolayısıyla kitabın amacı, bugün uluslararası ilişkilerde yer edinmeye başlayan Hint-Pasifik anlatısı ile Hindistan dış politikası üzerine kavramsal, söylemsel, teorik ve uygulama ekseninde özgün, kapsamlı, sistematik, akıcı ve yenilikçi bir tartışma yürüterek literatürde bir ilke imza atmaktır.
Ensar Küçükaltan Çin-Afrika ilişkileri, 2000 yılından sonra daha belirgin olmaya başladı. Bağımsızlık süreçlerinde önemli destekler verdiği kıta ile tekrar yakınlaşmaya başlayan Çin, devasa ekonomik gücü ile pek çok bölgede büyük projelere imza attı. Peki, kazan-kazan stratejisi kapsamındaki ikili ilişkilerde, kim, ne kadar kazandı?
Bu çalışma, "üçüncü dünyanın lideri" olarak görülen ve aynı zamanda küresel bir güç olan Çin'in, Doğu Afrika'da bulunma sebeplerini, yumuşak güç stratejisi kapsamında ele almaktadır. Eğitim, kültür, medya, insani yardım gibi yumuşak güç etkenlerinin bölgedeki etkileri incelenirken yatırım, ulaşım, altyapı, tarım gibi hususların da aynı kapsamda, ne derece etkili yumuşak güç etkenleri hâline dönüşebildiği tahlil edilmektedir.
Bu bağlamda, Doğu Afrika'nın üç önemli ülkesi; Kenya, Tanzanya ve Uganda'nın, Çin ile ilişkilerinin tarihi incelenmiş, ilişkilerin bugününe dair gözlemler aktarılmış ve geleceğe dair çıkarımlara yer verilmiştir. Güç literatürünün de tartışıldığı çalışma, yumuşak güç kavramının günümüzdeki farklı yorumlarına odaklanmış ve Çin-Afrika ilişkileri özelinde, yeni bir çerçeve çizmeye çalışmıştır. “Müttefik Çin” ve “Tehdit Çin” algılarının değerlendirildiği çalışmanın, iki görüşün, çok boyutlu tartışılmasına katkı sağlaması umulmaktadır.
Abdürreşit Celil Karluk Fei Xiaotong'a göre, Çinlilik aslında bir kar topu gibidir. Çevresindeki yabancıları kendine yapıştırmak suretiyle büyüyen, çekirdeğinde Huaxialığın bulunduğu, politik sınırları içindeki Çinli olmayan yabancıların sosyal ve kültürel olarak asimile edilmesi sürecidir. Çinliliği yaşatan Çinliler, kendilerini daima ötekilerden ayrı ve üstün tutmuşlardır.
Çin, sosyolojik açıdan genel olarak kültürel Çin ve politik Çin diye ikiye ayrılabilmektedir. Kültürel Çin, Çinliliği oluşturan bütün unsurların tamamen hâkim olduğu, farklılığın esasen bulunmadığı homojen bir gerçekliktir. Politik Çin ise, Çin'in hegemonyasına daha sonra dâhil edilen, Çin'e bağımlı veya dolaylı olarak yönetilen Çinli olmayan halkların yaşadığı bölgelerdir. Çin tarihinde kültürel Çin daima politik Çin'i yutmak ister, bunun için de strateji geliştirir, ısrarla uygular. Politik Çin, kültürel Çin'e dönüştüğünde ise yeniden bir politik Çin inşa edilir. Politik Çin çoğu zaman Çin'e hâkim olan yabancılarca inşa edilmiştir.
Bu çalışma; Çinliliği ve Çinliliğin hâkim olduğu düzendeki ötekiler ile onların yönetilmesi sürecinde uygulanan stratejileri, Çinlilik içinde Çinli olmayan halkların sosyal ve kültürel olarak bütünleştirilme süreçlerini sosyolojik açıdan ele almıştır. İşlenen ilgili konular; ÇKP iktidarının Doğu Türkistan, Tibet ve Hong Kong'daki gayri insani uygulamaları ile dinlerin Çinlileştirilmesi, eğitim kurumlarında yabancı kaynakların yasaklanması ve borç diplomasisi, kredi tuzağı gibi Çin'e özgü durumların anlaşılmasında yardımcı olacaktır.
Abdulkadir Aksöz, Ali İhsan Kahraman, Çağla Vural, Derya Ayten, Gizem Bolat, Hasan Aydın, Hatice Çelik, Hatice Nursena Yücel, Helin Sarı Ertem, İsmail Ermağan, Meryem Özgür, Meysune Yaşar, Nesibe Aydın, Nilay Tavlı, Numan Hazar, Oktay Küçükdeğirmenci, Ömer Kul, Sedat Aybar, Yahya Alameşe, Yusuf Avcı 21. yüzyılda Türkiye, ne Doğu’ya ne de Batı’ya yaklaşıyor bilakis kendi özgün yolunda ilerleyerek ulusal çıkarlarını olabildiğince maksimize etmeye çalışıyor. Zira en akılcı yaklaşım bunu gerektirmekte. Son dönemde pek çok sorun alanının merkezinde yer alan, bununla birlikte geleneksel dış politika kodlarına uygun şekilde, itidalli ve soğukkanlı bir duruşla öne çıkan Türkiye; orta ölçekli, bölgesel bir güç olarak insani diplomasi, barışı koruma, arabuluculuk ve kolaylaştırıcılık gibi “niş diplomasi” alanları yaratmada başarı elde ediyor. Türkiye gibi yükselmekte olan sarkaç devletlerin (swing states) 21. yüzyıl dünya jeopolitiğini şekillendirme şansı beklenenden çok daha yüksek görünüyor. 2019’da başlatılan “Yeniden Asya Girişimi”, Türkiye’nin 21. yüzyıl hedef ve stratejileri için tam da bu noktada hayati bir katkı sunmuş durumda. Elinizdeki bu eser, literatürde ilklerden biri olarak bölge ülkeleri ile Türkiye’nin ilişkilerini irdelemekte, ilgili alana kayda değer bir katkı sunmaktadır. Bu sebeple siyasetten akademiyaya, iş dünyasından STK’ya geniş bir kesimin ilgiyle okuyacağı düşünülmektedir.

A. Beyhan Akay, Ahmet Yavuz Gürler, Aydın Güven, Ayşe Arınç, Bahtiyar Dursun, Burcu Ermeydan, Ceren Uysal Oğuz, Ceyhun İnal, Doğacan Başaran, Emre Saygın, Engin Koç, Eren İrfanoğlu, Göktürk Tüysüzoğlu, Gürol Baba, Hasibe Talaş, Hayati Ünlü, İsmail Ermağan, Keisuke Wakizaka, M. Vedat Gürbüz, Mehmet Baştaş, Mehmet Özay, Mehmet Zanbak, Merve Seren, Meysune Yaşar, Mustafa Öztop, Özlem Zerrin Keyvan, Süleyman Temiz, Tahsin Yamak, Tuğba Ergezen, Yahya Alameşe 2019 yılında Türkiye, “Yeniden Asya” dedi; işte bu eser bu hedefte akademik olarak atılmış bir adımdır. Türkiye'den Doğu'ya açılan bu akademik gemiyi bölgeye ulaştıran yani bu kitabın ortaya çıkmasını sağlayan kıymetli yazarlara teşekkür etmek isteriz. Onlar biliyorlar ki birileri onları takip edecek, yeni çalışmalar ortaya konacak, ülke literatürü ve en nihayetinde ülkenin kendisi gelişecek. Kitabın hedef kitlesi; Asya-Pasifik ile ilgilenen lisans ve yüksek lisans öğrencileri, iş insanları, STK üyeleri, gazeteciler, siyasiler ve danışmanlarıdır.
Dünyaya bakalım, çünkü dünyaya bakmak, aslında kendimizin iç organlarının röntgenini çekmektir, nefes almaktır, gelişmektir.

Bu kitabı ortaya çıkaran konular ve değerli yazarları şunlardır
1. Doğu Asya Tarihi – Yahya Alameşe
2. Soğuk Savaş Sürecinde Asya 1945-1990 – Prof. Dr. M. Vedat Gürbüz
3. Hindiçin Bölgesinde Aktüel Gelişmeler – Süleyman Temiz
4. Hindistan Ülke Analizi – Dr. Öğr. Üyesi Hayati Ünlü
5. Bağımsızlık Sürecinde Endonezya: 1945-1949 Yılları ve Hollanda ile Mücadele – Doç. Dr. Mehmet Özay
6. Kuzey Kore'nin Siyasal Yapısı Üzerinde Joseon Hanedanlığı'nın (1392-1910) Etkisi – Dr.Öğr. Üyesi Keisuke Wakizaka
7. Doğu Asya Güvenliği: “Geleneksel” Sorunlar ve Büyük Güçlerin Rekabeti – Doç. Dr. Gürol Baba
8. Hı̇ndı̇stan'ın “Doğu'ya Hareket” Politikası ve Hint-Pası̇fik Stratejisi – Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu
9. Endonezya ve Güney Çin Denizi – Eren İrfanoğlu
10. 16. Yüzyıldan Günümüze Çin-Avrupa (Birliği) İlişkileri – Doç. Dr. İsmail Ermağan
11. Rusya'nın Doğu Asya Politikası – Ahmet Yavuz Gürler
12. ABD-Çin Savunma Diplomasisi İlişkileri: Güney Çin Denizi̇ Özelinde Bir Değerlendirme (2010-2019) – Meysune Yaşar
13. İran'ın Doğu ve Güneydoğu Asya Politikası – Doğacan Başaran
14. Suudi Arabistan ve Malezya İlişkileri – Dr. Öğr. Üyesi Engin Koç
15. Yumuşak Güç Olarak Doğu Asya Sineması – Dr. Özlem Zerrin Keyvan
16. Doğu Asya'da Mutfak Kültürü: Çin, Japonya ve Hindistan – Ayşe Arınç
17. Uzay Rekabetinde Çin'in Uzay Politikaları – Hasibe Talaş
18. Hindistan ve Yazılım Sektörü – Ceyhun İnal
19. Çin, Ekolojik Sorunlar ve Çevre Politikası – Dr. Öğr. Üyesi Ceren Uysal Oğuz - Tuğba Ergezen
20. Pakistan'ın Güvenlik ve Savunma Politikalarının Dönüşümü – Dr. Öğr. Üyesi Merve Seren
21. Doğu Asya Ülkelerinde İyi Yönetişim Kurumlarının Ekonomi̇ Politiği – Dr. Emre Saygın
22. Doğu Asya'da Ekonomik Entegrasyon – Burcu Ermeydan
23. Doğu Asya ve Enerji̇ – Prof. Dr. M. Vedat Gürbüz -
24. İklim Değişikliğinin Güney Asya Tarım Sektörü Üzerinde Etkileri̇ – Aydın Güven -
25. Güney Kore'de İnsanı̇ Gelişme – Doç. Dr. Mehmet Zanbak
26. Kuzey Kore Politik Ekonomisinde Süreklilik ve Değişim – Doç̧. Dr. Emine Akçadağ̆ Alagöz
27. Hindistan'ın Tarımsal Kalkınma Programları ve Yeşil Devrim – Abdulkadir Aksöz
28. Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru – Dr. Tahsin Yamak
29. Japonya'da Enerji Çeşitliliği ve Arzı – Doç. Dr. Bahtiyar Dursun
30. Türkiye ve Doğu Asya Ekonomik İlişkileri – Dr. Öğr. Üyesi A. Beyhan Akay
31. Türkiye - Malezya ve Pakistan İşbirliği – Mustafa Öztop
32. Orta Gelir Tuzağı ve Seçilmiş Ülkeler Arasında Karşılaştırma: Malezya, Çin, Güney Kore ve Türkiye – Mehmet Baştaş̧
Ahmed Çağrı İnan, Ahmet Gülseçgin, Aliye Nur Keleşoğlu, Aybars Karcı, Beyza Kafa, Burcu Ermeydan, Büşra Toprak, Cemre Pekcan, Çağla Vural, Erdal Ayık, Ferhat Durmaz, Hadza Min Fadhli Robby, Hatice Çelik, Hatice Nursena Yücel, Hayati Ünlü, Helin Sarı Ertem, İsmail Ermağan, Mehmet Özay, Mehmet Zanbak, Meryem Özgür, Metin Zengin, Meysune Yaşar, Murat Yaş, Mustafa Onur Yalçın, Özlem Zerrin Keyvan, Selin Özdemir, Sezai Özçelik, Süleyman Temiz, Tayfun Akgün, Tufan Kutay Boran, Yahya Alameşe, Yunus Emre Armağan, Zülal Zengin NEDEN DÜNYA SİYASETİNDE ASYA PASİFİK 4 ?
2019 yılında Türkiye, “Yeniden Asya” dedi; işte bu eser bu hedefte akademik olarak atılmış bir adımdır. Türkiye'den Doğu'ya açılan bu akademik gemiyi bölgeye ulaştıran yani bu kitabın ortaya çıkmasını sağlayan kıymetli yazarlara teşekkür etmek isteriz. Onlar biliyorlar ki birileri onları takip edecek, yeni çalışmalar ortaya konacak, ülke literatürü ve en nihayetinde ülkenin kendisi gelişecek. Kitabın hedef kitlesi; Asya - Pasifik ile ilgilenen lisans ve yüksek lisans öğrencileri, iş insanları, STK üyeleri, gazeteciler, siyasiler ve danışmanlarıdır.
Dünyaya bakalım, çünkü dünyaya bakmak, aslında kendi iç organlarımızın röntgenini çekmektir, nefes almaktır, gelişmektir.
Ayhan Nuri Yılmaz, Burak Gümüş, Burcu Ermeydan, Büşra Öğütçü, Büşra Toprak, Elif Ermağan, Fatih Ulaşan, Furkan Terzi, Gökmen Kılıçoğlu, Hasibe Talaş, İlkay Tosun, İshak Turan, İsmail Ermağan, Mehmet Özay, Mehmet Yılmazata, Meryem Özgür, Mesut Aslan, Meysune Yaşar, Nilgün Eliküçük Yıldırım, Onur Yılmaz, Ömer Duman, Özlem Yücel, Özlem Zerrin Keyvan, Süheyla Erikli Selek, Süleyman Elik, Süleyman Temiz, Tahsin Yamak, Uğur Yasin Asal, Volkan Işık, Yahya Alameşe, Zahir Ahmad Khaleqi NEDEN DÜNYA SİYASETİNDE ASYA -PASİFİK ?
2019 yılında Türkiye, “Yeniden Asya” dedi; işte bu eser bu hedefte akademik olarak atılmış bir adımdır. Türkiye'den Doğu'ya açılan bu akademik gemiyi bölgeye ulaştıran yani bu kitabın ortaya çıkmasını sağlayan kıymetli yazarlara teşekkür etmek isteriz. Onlar biliyorlar ki birileri onları takip edecek, yeni çalışmalar ortaya konacak, ülke literatürü ve en nihayetinde ülkenin kendisi gelişecek. Kitabın hedef kitlesi; Asya-Pasifik ile ilgilenen lisans ve yüksek lisans öğrencileri, iş insanları, STK üyeleri, gazeteciler, siyasiler ve danışmanlarıdır.
Dünyaya bakalım, çünkü dünyaya bakmak, aslında kendi iç organlarımızın röntgenini çekmektir, nefes almaktır, gelişmektir.
İsmail Ermağan NEDEN DÜNYA SİYASETİNDE DOĞU ASYA?
Asya kıtası oldukça geniş bir coğrafi alana yayılıyor. Bu yönüyle tek bir Asya kimliğinden veya kültüründen bahsetmek pek mümkün değil. Dünya sıralamasında Çin ikinci, Japonya üçüncü, Hindistan dokuzuncu, Güney Kore on üçüncü ve Endonezya on altıncı büyük ekonomi konumundadır. Türkiye'nin Asya'ya yönelik politikasına bakıldığında makro bir politika izlemek yerine ikili düzeyde ilişkileri yürütmeyi tercih ettiği görülmektedir. Elinizdeki bu kitabın Asya ülkelerinin dünya üzerindeki öneminin anlaşılmasına ve Türkiye'nin bölgeye yönelik politikalarının şekillenmesine katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Prof. Dr. Selçuk Çolakoğlu
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
USAK Asya-Pasifik Araştırmaları Merkezi Başkanı
Türkiye'den Doğu'ya açılan bu akademik gemiyi bölgeye ulaştıran yani elinizdeki kitabın ortaya çıkmasını sağlayan kıymetli yazarlara-hocalara teşekkür etmek isterim. Onlar biliyorlar ki, birileri onları takip edecek, yeni çalışmalar ortaya konacak. Doğu Asya ülkeleri ile Türkiye'nin gerçekleştirdiği ticaret oranı binde 4'tür; bu oran binde 8'e bile çıkarılabilse büyük bir kazanım olacaktır. Dünyaya bakalım, çünkü dünyaya bakmak, aslında kendimizin iç organlarının röntgenini çekmektir, nefes almaktır, gelişmektir.
Yrd. Doç. Dr. İsmail Ermağan
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi
Pakistan'daki dinsel/mezhepsel çatışmalar, Sri Lanka'da yılarca süren etnik terör, Myanmar'daki rejim tartışmaları ve yine Müslüman Arakan azınlığın karşılaştığı sorunlar, Malezya'da ekonomik gücü elinde tutan Çinli azınlığın durumu Güney ve Doğu Asya'da karşılaşılan sorunlardan sadece bazılarıdır. Pekin'de 2000-2004 yılları arasında Büyükelçi olarak görev yaptım. Bölgeye yönelik Dışişleri Bakanlığı öncülüğünde güçlü bir yapılanmaya ve izlenebilir bir stratejiye gereksinim vardır. Bu çalışma, Güney Asya ile Doğu/Güneydoğu Asya bölgelerinde yer alan ÇHC dışındaki 18 ülkeyi Türk okuyucularına değerli bilim insanlarımızın kaleminden tanıtacak olup, bu niteliğiyle bir ilktir.
Büyükelçi (E) Dr. Rafet Akgünay
ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü'nde Öğretim Üyesi
A. Mete TUNCOKU, A. Nuri YURDUSEV, Hakan GÖNEN, K. Ali AKKEMİK, Mustafa KİBAROĞLU, Bahadır PEHLİVANTÜRK, Selçuk ÇOLAKOĞLU, Canan Öykü DÖNMEZ KARA, Cemre ÇİÇEKÇİ, Ceyhun ÇİÇEKÇİ, Çiğdem BİLEZİKÇİ, İbrahim ARSLAN, İ. Kürşat TUNA, Gürol BABA, Aysun UYAR Bu çalışmada modern Japonya'nın dış politikası; sistemik ve bölgesel aktörlerle ilişkiler açısından şu başlıklar altında irdelenmektedir:

• Japonya'nın Avrupa Uluslararası Toplumuna Entegrasyonu,
• Modern Japonya'nın Siyasal Gelişimi,
• Japon ekonomisinin İkinci Dünya Savaşı sonrası büyüme ve dönüşümü,
• Japon dış politikasının güvenlik boyutu,
• Japonya'nın Çin, Kuzey - Güney Kore, Rusya ve Avustralya ile İlişkileri
• Güney Doğu Asya Bölgesel Ekonomik İşbirliği oluşumları ve Japonya

Bunun yanısıra çalışma ayrıca; her bölümü alanında uzman Türk araştırmacılar tarafından hazırlanmış ilk Türkçe eser olma özelliğini taşımaktadır.
Ramin Sadıgov 1917'de Rusya'da iki devrim meydana geldi. İlkinde, üç yüz yıllık Romanov hanedanı devrilerek Çar Nikola tahttan indirildi. İkincisinde, iktidara geçen Geçici Hükûmet, Bolşevikler tarafından silahlı isyanla uzaklaştırıldı.
Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmeleri, Rus toplumunu devrimci sol ideoloji yandaşları ve eski rejim taraftarları diye ikiye böldü. Dahası Bolşeviklerin dayatmacı, baskıcı, tek parti diktatörlüğüne dayalı siyasetleri toplumdaki ayrışmayı daha da derinleştirdi. Sonuçta, ülke 1917-1920 yılları arasında İç Savaş'a sahne oldu.
İç Savaş, Rusya'nın başkente yakın merkez şehirleri dışında hemen hemen bütün bölgelerinde yaşandı. Çatışmalar ülkeyi ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal bir çöküntüye uğrattı. Savaşın kazananı Bolşevikler, kaybedeni ise Rus halkı oldu. Zira halk dünya savaşından sonra iç mücadele yıllarında daha da yıprandı ve Sovyet yönetimi altında yaşamak istemeyen milyonlar ülkeden ayrıldı. Savaştan zaferle ayrılan Bolşevikler ise geride kalanlarla yeni bir toplum ve kendi ideolojilerine dayalı bir ülke tesis ettiler.
Burcu Çağrı Çakır Zamanlar ve mekânlar kaybolup sadece sayılar ve düşünceler kaldığında bakalım kendinizi hangi Kore'de bulacaksınız? Bu kitap sizi dünyaca ünlü müzik grubu BTS ile soluk kesici bir zaman yolculuğuna çıkaracak. Yolculuk boyunca kapaktaki sayılar size pusula olacaktır.
Kitapta soruşturma, kovuşturma ve en sonunda "kavuşturma" bölümlerini göreceksiniz. Bunun anlamı kendi araştırmanızı, soruşturmanızı yapınız ve "Gerçeklerle kavuşun." demektir. Özellikle 3.3. bölümden sonra okuyacağınız her başlıkta (Aslında onlar sizin için özenle seçilen zamanlarda yer alan birer duraktır.) zaman kapsülüne giren çıkan birçok isim olacak. Sizler belki de adını daha önce hiç duymadığınız birçok insan ile farklı zaman ve mekânlarda karşılaşacaksınız. Ama tüm yolculuk boyunca yanınızda her zaman ve sadece dünyaca ünlü BTS müzik grubu ve üyeleri olacak. Her bir BTS üyesi sizin elinizden tutarak size eşlik edecek. Lütfen endişelenmeyin ve BTS'e güvenin. iyi yolculuklar.
“Hayatında kan içmeye doymamıştın, şimdi seni, kanla doyuruyorum!”
MÖ 529'da Alp Er Tunga'nın torunu ve Saka'nın (İskitler) Kraliçesi Tomris Hatun'un bir gece önce oğlunun cesedi başında ettiği yeminini yerine getirip katil Büyük Kiros'un kafasını kan dolu bir fıçıya attığı zaman söylediği sözdür.
"Tırnaklarım yırtılmış, burnum ve kulaklarım parçalanmış, bacaklarım ve kollarım ezilmiş olsa bile, bu fiziksel acı milletimi kaybetmenin acısıyla kıyaslanamaz. [...] Tek pişmanlığım, hayatımı ülkeme adamaktan daha fazlasını yapamamak."
Koreli Kadın Bağımsızlık Aktivisti Yun Gwan-Sun'un karanlık hücrede tek başına 1920 yılında 17 yaşında ölürken sarf ettiği son sözleridir.
“Oğul... Anayurttan ayrılalı yıllar geçti. Deli rüzgârlar önünde oradan oraya savrulduk. Beylik otağını kurduğumuz şu yaylalar artık son durağımız, son konağımız olsun. Oğuz'un yurtlarına diktiğimiz ağaçların kökleri kara yerin derinliklerine, dalları gökyüzünün yüceliklerine uzansın.”
Gündüz Alp'in eşi, Ertuğrul Gazi'nin annesi ve Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin büyük annesi Hayme Ana'nın, Moğol saldırısından kurtulmak için Horasan'dan ayrılıp önce Ahlat'a sonra Halep'e ulaşan Kayı boyu'nun beyi Gündüz Alp'in Fırat nehrini geçerken boğulması üzerine ecdadımız olarak tek ve kadın başına Kayı boyunun başına geçip yönetimindeki tüm Boy halkını önce Ankara Karacadağ bölgesine getirip, ardından da Söğüt ve Domaniç'e yerleştirdikten sonra yeni bir ülkenin temelini atarken çocuklarına söylediği sözdür.
Selçuk Duman Uluslararası politikada; ekonomik, siyasi ve askerî riskin ötesinde çatışma riski barındıran Güney ve Doğu Çin Denizi, adım adım bir dünya savaşına doğru sürüklenilen sürecin merkezinde yer almaktadır. Özellikle Çin'de Şi Cinping'in, 2013 yılında Çin Halk Cumhuriyeti'nin başına geçmesi ile birlikte yayılmacı ve hegemonik bir çerçevede hareket etmeye başlaması, bölge ülkeleri ve bölge ile ilgisi olan ülkeler tarafından tarafından tepkiyle karşılanmakta ve mutlaka engellenmesi gereken bir durum olarak değerlendirilmektedir. Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Birleşik Krallık, Hindistan, Japonya, Güney Kore, Filipinler, Avustralya ve Tayvan gibi ülkeler, Çin'in bu hegomanik yaklaşımından rahatsızlık duydukları için ikili, üçlü ve çoklu ittifaklar oluşturarak bölgede tatbikatlar gerçekleştirmektedirler. Aslında gerek ABD gerekse AB, Çin'in sisteme entegre edilmesi konusunda uzun yıllardır ciddi uğraşlar vermişlerdir. Ancak Şi Cinping ile birlikte Çin; savunma harcamalarını, günümüzde 200 milyar doların üzerine çıkararak bu uğraşlarla ilgilenmediğini göstermiş, Güney ve Doğu Çin Denizi'nde tarihî arka planı esas alarak işgaller gerçekleştirmiş, askerî üsler kurmuş, suni adalar oluşturmuş, bölgeyi sürekli abluka altına alan girişimlerde bulunmuştur.
Biz de çalışmamızı, uluslararası ilişkiler bilim dalı çerçevesinde güncel kaynaklardan hareketle sahildar ülkeler ve ilgili ülkelerin jeopolitik yaklaşımlarını esas alarak planladık. Kitabımız, iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, “Uluslararası Politika'da Güney Çin Denizi” başlığı ile jeostratejik ve uluslararası hukuk temelinde inceleme yaparak sahildar ülkeler ve ilgili ülkelerin jeopolitik yaklaşımlarını ortaya koyduk. İkinci bölümde Uluslararası Politika'da Doğu Çin Denizi başlığı ile jeostratejik ve jeopolitik bir inceleme sonucunda sahildar ve ilgili ülkelerinin iddialarını ayrıntılı bir şekilde aktardık. Amacımız, analitik bir yaklaşım ve özgün bir değerlendirme ile Güney ve Doğu Çin Denizi sorunu hakkında objektif bir bilgilendirme yapmaktır.
Yusuf Yıldırım 21. yüzyılda Putin'le beraber önemli bir çıkışa geçen Rusya, eylemleriyle ve söylemleriyle uluslararası politikada her zaman adından söz ettirmeyi başarmıştır. Rusya'nın büyük güç olma ülküsünü her fırsatta vurgulayan Putin'in 2000'li yıllarda dış politikada pragmatik eksenli politikalar izlediği gözlemlenmiştir. Uluslararası arenada eşit ve saygın bir devlet olarak görülmeye büyük önem veren Putin, bunun da ilk adımının özellikle yakın çevrede sözü geçen bir aktör olmaktan geçtiğinin farkındaydı. Bu minvalde harekete geçen Putin, Kırım'a müdahale etmiştir. Kırım'da farklı bir savaş tekniği olan ve birden fazla savaş aracının kullanıldığı “melez savaş” (hybrid warfare) kapsamında hareket eden Rusya'nın bu eyleminin Batı'nın NATO ve AB genişlemesi eylemlerine karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıktığı görüşleri sık sık dillendirilmiştir. Öte yandan bunun aksine, Rusya'nın Karadeniz güvenliğini sağlamlaştırma ve bu bölgede nüfuz kurarak bölgesel hegemon olma hedefiyle bu eylemi gerçekleştirdiği iddiaları da zikredilmektedir. Sonuç olarak Kırım müdahalesi sonrasında Rusya, büyük güç söylemlerini somutlaştırma fırsatı yakalamış, Ukrayna ve Batı'ya gözdağı vermiştir. Bununla beraber Ukrayna'nın güvenliği ve yıllarca çözüm bulunamayan yeni uluslararası düzen içindeki yeri, Rusya'nın Kırım'a müdahalesi ve Doğu Ukrayna'daki eylemleriyle farklı bir evreye dönüşmüş, tehlikeli ve belirsiz bir görünüme bürünmüştür. İşte bu kitapta, saldırgan realizm kuramsal bakış açısıyla ve uluslararası politikadaki müdahalecilik olgusu çerçevesinde Rusya'nın Kırım üzerindeki saiklerini anlamlandırmaya odaklanılmış ve Rusya-Ukrayna arasındaki ilişkiler de derinlemesine incelenmiştir. Kitap, bu yönüyle diğer çalışmalardan ayrılırken Rusya'nın taktiksel ve stratejik manevralarını içselleştirmede de önemli bir rehber olma rolü üstlenmiştir.
Ali Samir Merdan, Cemil Hasanlı, Elnur Kelbizadeh, Elnur Paşa, Giray Saynur Derman, Hilal Akgüller, Marziye Memmedli, Nafile Rehimova, Ramid Hüseynov, Ramin Sadıgov SSCB'nin dağılması Soğuk Savaş döneminin sonunu getirmekle beraber dünyaya on beş yeni aktör kazandırmıştır. Eski SSCB'nin en büyük devleti olan Rusya Federasyonu bağımsızlık ilanından sonra dünyada tanınan işgalci imajından kurtulmak adına ilk yıllarda “büyük devlet” politikasından vazgeçmiş, post Sovyet coğrafyasındaki diğer devletlerle eşit ilişkiler kurmaya çalışmıştır. Ancak bir müddet sonra post Sovyet cumhuriyetlerinde iç ve dış politikadaki sorunlar onları bu problemleri çözecek devlet arayışına itince Rusya, dünyanın diğer devletlerinin kendisinin eski etken alanına girmesine izin vermemiş, bir zamanlar burada mevcut olan iktidarını bu defa Yeni Dünya düzenine göre sürdürmeye karar vermiştir. Uzun yıllar Rus İmparatorluğu, daha sonra ise SSCB’nin işgali altında kalmış olan Orta Asya ve Kafkasya da bu bölgelerdendir. Her ne kadar Rusya Federasyonu'yla bağımsız cumhuriyetler olarak uluslararası düzeyde ilişkilerini devam ettirseler de hâlâ Rusya Federasyonu bu bölgedeki maddi ve fiziki varlığını sürdürmektedir Kitapta; Rusya'nın Orta Asya ve Kafkasya'da tarih boyunca süren işgal politikası ve bu süreçte yaşanan olaylar ele alınmış, bağımsız Rusya Federasyonu'nun günümüzde bu bölgelerde yürüttüğü dış politika analiz edilmiştir.
Ahmet SAPMAZ Rusya Federasyonu, günümüzde uluslararası politikada sürekli gündemdedir. Bunun temel nedeni Rusya Federasyonu'nun izlediği askerî güvenlik politikasıdır. Ancak Moskova'nın askerî güvenlik politikası, 1990'lı yıllarda günümüzdeki görünümünden oldukça farklıydı.
SSCB'nin 1991 yılında tarihe karışması ile halefi Rusya Federasyonu büyük çöküş yaşamıştır. Her alanda ortaya çıkan ve genel olarak Yeltsin dönemi ile özdeşleştirilen bu durumdan askerî güvenlik de payına düşeni almıştır. Rusya Federasyonu, kendisine bağlı küçük bir cumhuriyet olan Çeçenistan'da yaşanan ayrılıkçı ayaklanmayı bastıramayarak oradan çekilmek zorunda kalmış, toprak bütünlüğünü tehlikeye sokmuştur. Kendi içinde yaşanan sorunları çözmekte başarılı olamayan Moskova, Bosna ve Kosova'ya yönelik NATO müdahaleleri karşısında etkin politika yürütememiştir.
Rusya Federasyonu, 2000 yılından itibaren Putin'in iktidara gelmesi ile “güçlü ekonomi, güçlü ordu ve güçlü devlet” politikalarını takip etmiştir. Yaklaşık sekiz yıl süren ve Putin'in ilk iki başkanlık dönemini kapsayan toparlanma ve restorasyon sürecinde Çeçenistan askerî açıdan kontrol altına alınmış, dikey güç sağlanarak merkezî yönetim tesis edilmiş, petrol ve doğalgaz gelirleri ile ekonomi güçlendirilmiştir.
Moskova, karşı hamle döneminde “büyük güç” yaklaşımı çerçevesinde 2008 yılından itibaren askerî gücünü uluslararası alanda kullanmaya başlamıştır. Rusya Federasyonu, 2008 yılında ilk defa yurt dışında askerî kuvvet kullanmış, Gürcistan'a yönelik düzenlediği askerî harekât sonrasında Abhazya ve Güney Osetya ayrılıkçı bölgelerinin bağımsızlıklarını tanımıştır. 2014 yılında Kırım, hibrit savaş ile Ukrayna'dan koparılarak ilhak edilmiş, Ukrayna'nın doğusunda Rus yanlısı ayaklanma desteklenmiştir. 2015 yılında ise Bağımsız Devletler Topluluğu coğrafyası dışına çıkılarak Suriye'de Esad rejimine destek olunmuş ve Suriye'deki gelişmelerin akışı değiştirilmiştir.
Bu çalışmada, Rusya Federasyonu'nun askerî güvenlik politikasındaki dönüşüm, Rusya içi faktörler ve uluslararası sistem kaynaklı nedenler açısından ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir.
Ahmed Bux Jamali, Al Mansor Helal, Alessandro Albana, Ali Asker, Amir Ahmed Khuhro, Asad Ullah Khan, Asantha Senevirathna, Ashfak Ahmad Khan, Asma Batool, Basundhara Chakraborty, Büşra Yengeç Ersin, Chinmaya Lal Thakur, Deepa Nair, Farzan Safari Sabet, Hongsong Liu, Iram Naseer Ahmad, İshak Turan, Khola Younas Ansari, Krishna Kumar Saha, Lutfun Nahar, Mahjabin Sultana Mitul, Manjur Ali, Maziar Mozaffari Falarti, Md Nazim Uddin, Md Nazmul Islam, Md Niamot Ali, Miskat Jahan, Mohammad Zahidul Islam, Muhammad Tahir Rashid, Mussarat Jabeen, Nahid Pourrostami, Nasir Riaz, Nusrat Jahan Chowdhury, Rashmi G.M, Ravindra D. Gadkar, Saba Fatima, Sariful Islam, Sarwech Dahri, Sayed Mohammed Abdullah Al Mamun Chowdhury, Seraj Ahsan, Soumya Chaturvedi, Sudesh Pokhrel, Syeda Lasna Kabir, Tohid Asadi, Vineeth Mathoor, Zaheer Hussain Soomro The debates surrounding area studies, including sub-disciplines, spheres of analysis, research boundaries, and theoretical foundations, persist both as a discipline and a field of research. In Türkiye, this field is commonly referred to as area, regional, or field studies. It focuses on the examination and analysis of various regions, and its subjects are evolving along different regional lines. Besides the research and publications from the general to the specific and from the specific to the general, studies centred on certain states (e.g., Russia, Germany, Türkiye) that analyze their areas of geopolitical interest also make significant contributions to the relevant literature.
Recently, there has been a notable rise in the number of edited book studies focusing on regions like Africa, Asia, and Latin America, in addition to regions near Türkiye. Considering this trend, it is fair to assert that the book “South Asia: State, Society, and Politics” which is being presented here, stands as the pioneering work in this specific field of research.
Emine Akçadağ Alagöz 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Asya ülkelerinin -başta Çin olmak üzere- kaydettiği ekonomik yükseliş, dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin bu coğrafyaya kaymasını ve 21. yüzyılın Asya yüzyılı olarak değerlendirilmesini beraberinde getirmiştir. Söz konusu değişim, bölge güvenliğine, bölgesel güç mücadelesine ve bölge ülkeleri ile küresel aktörler arasındaki ilişkilere odaklanan akademik çalışmaları önemli ölçüde artırmıştır. Bununla birlikte agresif tutumu, tehditkâr söylemleri ve nükleer programı sebebiyle bölge güvenliğine etkisi yadsınamaz bir ülke olan Kuzey Kore'ye ilişkin Türkçe literatürdeki eserler yeterli olmaktan uzak bir görüntü sergilemektedir.
Mevcut çalışmalar ya Kuzey Kore'nin nükleer silah programının tarihine odaklanmakta ya ABD ve Çin'in Kuzey Kore'ye yönelik politikalarını ele almakta ya da Juche ideolojisinin nükleer güç olma tercihindeki rolünü irdelemektedir. Bu kitap, Kuzey Kore'nin nükleer güç olma politikası açısından stratejik kültürün açıklayıcı bir yaklaşım olduğu varsayımından hareketle, Kültürel Topografya Analitik Çerçeve yöntemini kullanarak Kuzey Kore'nin nükleer silahlanma tercihini belirleyen kültürel unsurları saptamayı hedeflemektedir. Nükleer silahlanma sürecine dâhil olan karar alıcıların düşünce ve davranışlarını etkileyen kültürel unsurların kimlik, değerler, normlar ve algısal mercek özelinde tanımlanmasının ardından Kuzey Kore'nin nükleer silah programına yönelik olarak hangi dış politika araçlarının kullanılabileceği saptanmaktadır.
Ali Onur Özçelik, Adrianne Mae D. Askalı Bu kitap, toplumsal hareketler alan yazını kullanılarak Filipinler üzerinde bir analizi ortaya koymaktadır. Filipinler, tarihsel süreç içerisinde üç farklı sömürge dönemi (İspanya, Japonya ve Amerika) ile karşı karşıya kalmış, ardından Ferdinand Marcos rejimi altında uzunca bir süre otoriterliğin hâkim olduğu bir süreci yaşamıştır. Toplumsal hareketlerin oluşmasına engel olan bu tarihsel mirasa rağmen elinizdeki kitap, Filipinler'i örnek olay seçerek ve meta sentez analizini kullanarak şu sorulara yanıtlar aramıştır: (1) Filipin toplumsal hareketlerinin (a) Ferdinand Marcos döneminde (1965-1986); (b) Marcos sonrası dönemde (1986-2016) ve (c) Mindanao deneyimleri ışığında politik sonuçları nelerdir? (2) Bu politik sonuçlarına hangi yöntemler ya da mekanizmalar kullanılarak ulaşılmıştır?
Bu soruları yanıtlamak yalnızca sosyal bilimler alanına, özellikle uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimine önemli bir katkı sunmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumsal hareketlerin gelişmesinin arkasındaki nedenler, özellikle de siyasi sonuçlar ve mekanizmalar ile ilgili akademik bir bakış açısı da sunuyor. Realist ve liberal perspektif, siyasetin değişiminin devlet merkezli olduğunu savunurken, bu kitap, toplumsal hareketlerin bir ülkenin iç siyasi dilini ve politik kurumlarını büyük ölçüde değiştirebilecek ve kamuoyunu etkileyebilecek önemli değişim katalizörleri olabileceğini de ortaya koymaktadır.
Genel olarak sosyal bilimlerdeki birçok alan için faydalı olan bu eser, sosyoloji, siyaset bilimi, siyasi tarih ve uluslararası ilişkiler öğrencileri ve araştırmacıları için önemli bir referans kaynağı oluşturmaktadır. Kitapta yer alan bilgiler her ne kadar bir ülke seçilerek yazılmış olsa da dünyadaki birçok bölgede faaliyet gösteren toplumsal hareketler için de genelleştirilebilir birtakım bulgulara sahiptir.
Nihan Karakuş Harmancı İnsan hayatının başlıca üç önemli geçiş dönemi vardır. Bunlar; doğum, evlenme ve ölümdür. İnsan hayatında önemli sayılan bu dönemlerin bazı ortak özellikleri vardır. Bu dönemler; tekrarı olmayan, bir daha aynı şekilde yaşanması mümkün olmayan dönemler olduğundan geçiş dönemleri, kişiler için önemli kabul edilmektedir.
Bu çalışmada; kültürüne bağlılığı ile öne çıkan, özellikle son dönemde yakaladığı ekonomik ivme ile dikkatleri üzerine toplayan Güney Kore'de ve Orta Doğu'nun renkli kültürlerini içinde barındıran Türkiye'de geçmişten öğrenilerek gelen ve günümüzde hâlen varlığını sürdüren doğum ritüelleri, âdet ve inanışlara yer verilmiştir. Kore ve Türkiye'de doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrasında görülen kültürel uygulamalara literatürden elde edilen bilgiler ışığında Kore ve Türkiye'de iki şehirde yürütülen alan çalışmasından elde edilen bilgiler doğrultusunda ulaşılmaya çalışılmıştır. Çalışma sonucu birbirinden kilometrelerce uzak iki toplumda rastlanan benzer ve farklı uygulamalar iki toplumun kültürel yapısındaki benzerlikleri ve farklılıkları ortaya koymuştur.
Doğum ritüellerinde amaç; annenin ve dünyaya yeni gelecek bireyin fiziksel ve manevi anlamda sağlıklı olması, her türlü tehlikelerden uzak tutulmasıdır. Doğum olayının istenen şekilde sonuçlanması, anne ve bebeğin zarar görmemesi, doğum öncesi, sırası ve sonrasında anne ve bebek üzerinde etki edebilecek olumsuzlukların önceden tahmin edilerek tedbir alınması, karşılaşılan sorunların üstesinden gelmek için çözüm üretilmesi her toplumda görülebilecek ortak kaygılardır. Bu kitapta; doğum yapacak anne adayları, bebek isteyen aileler için ilgi çekici bilgilere, Uzak Doğu'nun gizemli ülkesi Güney Kore'de ve Türkiye'de görülen ritüeller, âdet ve inanışlara detaylı olarak yer verilmiştir.
Merve Suna Özel Özcan İmparatorluklar, tarih boyunca ilgimizi ve merakımızı cezbeden güçlü siyasi yapılardır. İmparatorlukların sistem dönüştüren yapıları ve güçlerinin incelendiği bu çalışma, sınırlı bir tarihsel dönem değil bütünsel bir tarihsel okumasının sonucunda oluşmuştur. Bu açıdan çalışma dört ana bölümden oluşan yek bir çalışma olsa da esasında birbirini tamamlayan tarihsel süreçlerin Rusya örneği üzerinde incelendiği iki aşamalı bir çalışma olarak sunulmaktadır. Büyük güç olarak sistemde karşımıza çıkan imparatorluklar, günümüz uluslararası sisteminde “yeni imparatorluk biçimleri” ile yeniden kendilerine yer bulmaktadır. Tarihsel süreçte imparatorlukların değişen doğası ve deneyimleri sonucunda oluşan geleneksel ve modern imparatorlukların uluslararası ilişkiler alanında oynadıkları rol ve konumları farklı bir perspektiften sunulmaktadır.
1990 sonrası değişen uluslararası sistemde imparatorluk söylemleri yeniden gün yüzüne çıkmıştır. Rusya Federasyonu'nda Vladimir Putin'in iktidara gelişi sonrasında yaşanan küresel değişimler ve krizler Ruslara imparatorluk gücüne dönüş umutlarını doğurmuştur. Rusya Federasyonu örneği bu açıdan çalışmada oluşturulan imparatorluk tanım ve özelliklerinin inceleme alanı olarak sunulmuştur.
Sami Yıldırım Uluslararası politikada 19. yy. Avrupa; 20. yy. ise Amerika yüzyılı olarak genel kabul görmüştür. İlk çeyreğinin büyük kısmı geride kalmış olan 21. yy. ise bugüne kadar yaşanan gelişmeler ışığında Asya yüzyılı olmaya adaydır. Brzezinski’nin on yıllar önce ‘Büyük Satranç Tahtası’ olarak adlandırdığı alan, 19. yüzyılın ‘Büyük Oyun (Gölgeler Turnuvası)’una sahne olduğu gibi günümüzde de küresel ölçekteki güç ve paylaşım mücadelesinin merkez bölgesini oluşturmaktadır.
Çin’in 2013 yılında duyurarak 2017 yılında başlattığı Kuşak-Yol Projesi (Girişimi) ise Asya’nın dönüşüm ve gelişiminin en bariz göstergesi ve de tüm kıtayı bir başka seviyeye çekecek lokomotifi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle elinizdeki “Uluslararası İlişkilerde Asya” kitabının alt başlığı ‘söz konusu projenin jeo-ekonomisi ve güvenliği’ olarak seçilmiştir.
Bu kitap, Asya’dan Avrupa’ya uzanan köprü başı ülke olan Türkiye’nin uluslararası ilişkiler akademisyen ve öğrencileri ile Asya siyasetine ilgi duyanlara, jeo-ekonomik ve güvenlik yaklaşımları açısından dev kıtanın bütününü kapsayan bir güncel kaynak oluşturması amacıyla kaleme alınmıştır.