Arkeoloji ve Sanat Tarihi \ 1-1
Süheyla Kaya Onur Süheyla Kaya Onur'un bu çalışması, dünyada ve Türkiye'de açık hava müzelerinin kurulması, gelişmesi ve yaptıkları eğitim programları ile ilgilidir. Açık hava müzesi kavramı, 19. yüzyılda İskandinavya ülkelerinde ortaya çıkmış ve hızla yayılmıştır. İlk açık hava müzeleri İsveç'te (1891), Norveç'te (1894), Danimarka'da (1897) kurulmuştur; bunlar daha çok etnografik açık hava müzeleridir. Türkiye ise arkeolojik açık hava müzeleri açısından zengindir. Her tür müzede olduğu gibi açık hava müzelerinde de eğitim yapmak önemlidir. Türkiye son yıllarda bu alanda önemli adımlar atmıştır.
Müze eğitimi uzmanı Süheyle Kaya Onur'un bu kitabı; arkeoloji, antropoloji, müze bilimi, müze eğitimi öğrencilerine, müze sevenlere ve ana babalara yararlı bir kaynaktır.
Abdulkadir Solak, Abdurahman Yasin Yiğit, Ali Özer, Ali Ulvi, Aydın Büyüksaraç, Erdener Pehlivan, Gamze Fahriye Pehlivan, Mehmet Kamanlı, Nazire Özgen Erdem, Oktay Canbaz, Özcan Bektaş, Seda Nur Gamze Hamal
Orhan Bingöl Bu kitap, Klasik Dönem ile başlayıp Roma İmparatorluğu'nun sonuna kadar süren yaklaşık bin yıllık bir süreci (MÖ 500 - MS 400) kapsayan resim sanatına yer vermektedir. Renklerinde ve görüntülerinde iyileştirmeler yapılarak kitapta yer verilen resimlerin çoğu Anadolu coğrafyasına ait olmakla birlikte sürecin kesintisiz izlenmesi için diğer Akdeniz ülkelerindeki resimlere de yer verilmiştir. Çeşitli nedenlerle ne yazık ki artık sahip olunmayan örnekler de yeniden anımsatılmıştır. Ayrıca arkeolojik mimari ve resim altyapısıyla alakalı kavramların daha iyi anlaşılması için kitaba “Türkçe Terminoloji” sözlüğü de eklenmiştir. Yoğun bir emeğin sonucu olan eserin, alanyazına ve kültürel farkındalığımıza faydalı olması dileğiyle…
Cenk Berkant, Csilla Balogh, H. Meltem Gündoğdu, Hande Günözü Ulusoy, İbrahim Çeşmeli “Doğudan Batıya Yükselen Eski Uygarlıklarda Arkeolojik ve Sanatsal Yansımalar İle Etkileşimler” başlıklı kitap, eski çağlarda Asya'dan Avrupa'ya varolan ve tarih boyunca kültürel, bilimsel, siyasi ve ekonomik açılardan etkileşimler içinde bulunan, doğu ile batının zengin kültürel değerlerinin harmanlandığı büyük ve etkili uygarlıklara ait arkeolojik ve sanatsal eserlerin akademisyenler tarafından değerlendirildiği bilimsel beş bölüm yazısından oluşmaktadır. H. Meltem Gündoğdu, insanlık tarihi için son derece hayati olan şehirleşme öncesi yerleşimlerin öncülerinden olan Neolitik Çağ Anadolu'sunda Göbeklitepe ve çevresindeki arkeolojik buluntuları inceleyerek yer seçimini etkileyen etkenleri incelemiştir. İbrahim Çeşmeli, insanoğlunun varoluşu ve sürekliliği üzerinde önemli etkisi olan ve tarih boyunca bereket ve koruyuculuk ile ilişkili görülen Pleiades yıldız kümesini, Yunan-Roma, Mısır, Mezopotamya, İran, Hint, Çin ve Türk gibi eski büyük pagan uygarlıklardaki kozmoloji, din, mitoloji, astroloji ve astronomi ile bağlantılı ikonografik açıdan incelenmiştir. Csilla Balogh, erken Orta Çağ'da Avrupa'nın kültürel ortamına önemli etkileri olan ve doğu-batı kültürlerinin sentezini yapan Asya kökenli Avarların arkeolojik buluntuları çerçevesinde Türk kültürü ile ilişkili olarak değerlendirmiştir. Hande Günözü Ulusoy, doğu ve batı kültürleri arasında köprü kuran Orta Çağ'ın etkili ve güçlü bir uygarlığı olan Bizans İmparatorluğu'nun hakim olduğu Anadolu'da Kapadokya bölgesi kiliseleri duvar resimlerinin yapım tekniklerinin belirlenmesinde kullandığı analiz sonuçlarını değerlendirmiştir. Cenk Berkant, Geç Orta Çağ'da doğu ve batı kültürleri arasında etkin rol oynamış önemli bir Hristiyan askerî tarikatı olan Rodos Şövalyeleri'nin doğu ve batının kesiştiği İzmir Liman Kalesi'ndeki armalarını incelemiştir.
Meryem Canseven, Düriye Beyaz, Yusuf Baştürk, Emrah Maden
Saliha Tanık “Ve ce'alnâ mine'l mâi külle şey'in hayy” (Canlı olan her şeyi sudan yarattık) ayet-i kerimesi, yaratılan her şeyin su ile mümkün kılındığını gözler önüne sermektedir. Yeryüzünde her bir canlının yaratılışının kaynağını teşkil eden su, insanın kadim tarihinde kendi değerini oluşturmuştur. Bu değerin içinden çıkan insan tabiata yönelerek zengin bir su kültürü meydana getirmiştir. Türk toplumunda, atalarımız hayatın faniliğine karşı zengin su vakıfları oluşturarak içinde yaşadığı çevre ve inanç arasında sosyal bir bağ kurmayı başarabilmiştir. İnsanlığa hizmet noktasında mihenk taşı görevi üstlenen su yapıları, günümüzde hızlı sanayileşme sonucu hoyratça kullanılan kurumlar hâline gelmiştir. Oysaki bu yapılar söz konusu hizmetleri yanında yer aldığı bölgenin şenlendirici ve yön verici birer unsuruydular. Suyun doğasını kendi mimari unsurlarına yansıtan eserler, zamanla bir nevi şifa verici özelliğe de dönüşmüştür.
Biz de dinî ve millî kültürümüzün bir parçasını oluşturan çeşme, şadırvan, su kuyusu ve hamam gibi yapıların varlıklarına kayıt düşürmek ve onları geleceğe taşımak arzusu ile bu çalışmayı ortaya koymaya gayret ettik. Mevcut araştırma ile inanç ve kültürümüzün önemli cüzünü oluşturan su yapılarının hak ettiği değere ulaşmasını diliyoruz.