Altınbaş Üniversitesi \ 1-1
Mutlu Keskin, Agit Ferhat Özel, Büşra Kılıç Sağlık ağızda başlar!
Ağız, diş ve diş eti hastalıkları kişinin bedensel sağlığını doğrudan etkileyebildiği gibi diğer yandan gülüşümüzün sosyal bir varlık olan bizlerin karakteri ve kimliğinin önemli bir parçası olduğu tartışılmaz bir gerçektir.
Bu kitap ağız ve diş sağlığına dair en çok merak edilen sorulara anlaşılır sade bir dil ile yanıt vermeyi amaçlamakla birlikte diğer yandan değerli okuyucularımızın genel vücut sağlığı ile ağız-diş sağlığı arasındaki bağlantıyı kavramalarını sağlayacak ipucu sorularını da içinde barındırarak genel sağlık bilincine katkı sunmayı hedeflemektedir.
Şükran Şıpka 50 Soruda Aile Hukukunda Kadının Yasal Hakları kitabı, haklarını bilmeyen birçok kadına ışık tutacak niteliktedir. Gerek ülkemizde bir türlü yerleşemeyen kadın-erkek eşitliği gerek kadına karşı şiddet gerekse de kadının diğer yasal hakları ve çocuk ile olan ilişkisi ülkemizin uzun yıllardır kanayan bir yarasıdır. Bu sebeple öncelikle vatandaşlarımızın eğitilmesi gerekse de buna ulaşana kadar bizzat kadınların kendi haklarını bilmesi önemlidir.
50 Soruda Aile Hukukunda Kadının Yasal Hakları kitabını okuyan bir kadın, başına gelen bir olayda ne yapması gerektiğini görebilecek ve yasal haklarını arayabilecektir.
Seda Yağız, Turgut İpek Cumhuriyetimizin 100. Yılı Armağan Kitapları Serisi kapsamında hazırladığımız “Beslenmeye Dair Merak Ettikleriniz 50 Soru 50 Cevap” kitabı, beslenme ve diyetetik programında okumayı düşünen veya beslenme bilimine ilgi duyan ve beslenme konusunda birçok sorusu olan herkes için, bir yanıtlayıcı kitap olarak hazırlanmıştır. Bu kitapta beslenmeye dair sıkça sorulan birçok soru ve bu soruların cevapları mevcuttur.
Beslenmeye yönelik birçok kafa karışıklığı mevcuttur. Bu kitapta, doğru kaynaklar ve önceliğin sağlığı koruma düzeni olarak incelendiği bütünsel bir yaklaşım ile cevaplarda birçok bilginin sade ve anlaşılır bir dille aktarılması amaçlanmıştır.
Beslenmeye yönelik merak edilen birçok sorunun artışı ile oluşan kafa karışıklığını ortadan kaldırabilmek için hazırlanmış olan bu kitabın sağlık çalışanlarına, beslenme alanında ilerleyenlere, beslenme bilimine ilgi duyan herkese katkıda bulunması dileğiyle.
A. Cemal Saydam, Abdullah Pekel, Ahmet Akçam, Ayşe Nur Tütüncü, Cavid Abdullahzade, Cemal Taluğ, Erdem Denk, Erkan Akdoğan, Funda Keskin Ata, Haluk Karadağ, Hüseyin Pazarcı, Merve İrem Yapıcı, Pınar İpek, Sedat Tenker, Utku Yapıcı, Yunus Can Polat, Yücel Acer Uluslararası antlaşmaların “Türk Boğazları” olarak tanımladığı İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi, hem uluslararası ulaşım ve ticaret hem de uluslararası güvenlik açısından büyük önem taşımaktadır. Bir yandan tarih boyunca önemli havzalar olan Orta, Kuzey ve hatta Doğu Asya ile Avrupa arasında her dönem başlıca ürünlerin taşındığı bir doğal alışveriş güzergâhı söz konusudur. Bu sosyo-ekonomik zemin, Türk Boğazları'nı askeri-stratejik önemi her seferinde yeniden anlaşılan bir merkez niteliğine de büründürmektedir.
Nitekim binyıllar boyunca farklı gruplar, imparatorluklar ve hatta medeniyetler arasında çekişme konusu olduğu ölçüde bir cazibe merkezine de dönüşen Boğazlar, ulus-devletler çağının bölgesel ve küresel rekabetlerini de yoğun olarak hissetmiştir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'nda tarafların en önemli çarpışma ve hatta sonuçta uzlaşı zemini olan Boğazlar, stratejik önemini sadece karşıt kutupların askeri kaygılarına borçlu değildir. Özellikle büyük büyük kriz anlarında gündeme gelen argümanlara bakıldığında, tarafların sosyo-ekonomik, kültürel ve hatta dini söylem ve beklentilere de yansıyan daha büyük bir fay hattı söz konusudur sanki. Dolayısıyla, Karadeniz'le birlikte düşünüldüğünde, Türk Boğazları'nın güvenliğinin sağlanması hem bölge hem de aslında tüm dünya devletlerinin ortak çıkarına gibi gözükmektedir.
Bu nedenle olsa gerek, Boğazlar Rejimi'ni tüm tarafların bir şekilde lehine olacak şekilde belirleyen Montrö Boğazlar Sözleşmesi önemini her daim hissettirmektedir. En son Ukrayna Savaşı sırasında tekrar görüldüğü gibi.
Gökser Çakar, Şebnem Dirikan İpçi Diş etlerinizi hiç bu kadar iyi tanımadınız…
Diş eti sağlığına bütünsel olarak bakmanızı sağlayacak bu kitap, siz okuyucularımız için bir rehber niteliğindedir. Diş eti hastalıkları, dünyada en sık rastlanan kronik hastalıkların başında gelmektedir. Bu kitap ile, doğal dişler ve implantlar çevresindeki dokuların sağlığını, sağlıklı dokularda meydana gelen hastalıkların teşhis ve tedavilerini ve hastalıklardan korunma prensiplerini anlayacak ve aklınıza takılan tüm sorulara net cevaplar bulacaksınız. Ayrıca sistemik sağlık ile diş eti hastalıklarının direkt ve çift taraflı ilişkisini öğrenerek, ağız sağlığının sistemik sağlığın ayrılmaz bir parçası olduğunu, kapsamlı sağlık hizmetinde her zaman ağız sağlığının korunması ve iyileştirilmesine yönelik tedavilerin de yer alması gerektiğinin farkına varacaksınız.
Okudukça merakı artan tüm okurlarımıza sağlıklı gülümsemeler diliyoruz…
Ahmet Atabaş, Ahmet Emre Bilgili, Ahmet Türkben, Ali Çiçek, Ali Karagöz, Alpaslan Durmuş, Aşkın Asan, Ayşen Gürcan, Birol Akgün, Buğra Sarı, Cem Korkut, Cihan Kılıç, Ebuzer Demirci, Ercan Demirci, Erdem Özlük, Eyyüp Yılmaz, Hamza Özdemir, Hayati Ünlü, İbrahim Gültekin, İlker Astarcı, Kemal Şamlıoğlu, Kenan Çapık, Mehmet Demiral, Mehmet Mete, Metin Çelik, Muhsin Kar, Murat Çelik, Mustafa Arslan, Muzaffer Şeker, Nedim Kaya, Osman Demirgül, Ömer Avcı, Öner Buçukçu, Selim Argun, Semih Aktekin, Tacettin Talha Günaydın, Yasin Taşpınar, Yunus Emre Gedikli, Yusuf Alpaydın Elinizdeki kitap, 50 soruda eğitimin uluslararasılaşmasını ve bu bağlamda farklı yönleriyle Türkiye’nin eğitimdeki uluslararasılaşma tecrübesini tartışmaktadır.
Dört bölümden oluşan kitap, eğitiminin uluslararasılaşmasını tarihi seyri, gelişimi ve kurumsallaşma süreçleriyle derinlikli olarak incelerken, dijitalleşme ve yeni trendler bağlamında eğitimin geleceğine de ışık tutmaktadır.
Eğitimde uluslararasılaşma, günümüz dünyasının çok boyutlu bir gerçeği olarak yabancı dil eğitiminden öğrenci hareketliliğine, akademisyen değişiminden yurt dışı ile ortak program yürütülmesine, farklı ülkelerde yabancı dilde eğitim programları açılmasından ortak müfredat ve eğitim standartları geliştirilmesine, farklı toplumlar arasında kültürel etkileşime kadar çok geniş yelpazedeki araç, yöntem, politika ve uygulamaları kapsamaktadır.
Kitapta, eğitimin uluslararasılaşmasının Batı ve Doğu’daki tarihsel kökleri irdelenmekte, ayrıca Osmanlı’dan günümüze Türkiye’deki eğitimin uluslararasılaşma sürecine ilişkin örnekler Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki 1416’lı burslu öğrencilerden YÖK bünyesindeki Erasmus, Mevlâna ve Orhun değişim programlarına, YTB bünyesindeki Türkiye Burslarından Türkiye Maarif Vakfının yurt dışı okullarına kadar farklı kurumlar bağlamında ayrıntılı olarak analiz edilmektedir. Bu süreci, kuruluşunun yüzüncü yılında yeniden küresel bir güç olarak yükselen Türkiye’nin dünya ile entegrasyonunun bir aracı olduğu kadar kendi kültür ve medeniyet değerlerine güveninin bir sonucu olarak da görmek gerekir.
Şule Topçu, Ekin Karlık, Şafak Yiğit Fizyoterapi, binlerce sene kaza veya bir hastalık sonucu oluşan işlev bozuklukları veya sakatlıklardan mağdur olan hastaların iyileşmelerinde temel bir tedavi olarak kabul görmüştür. Modern tıpta fizyoterapi; çoğu hastalığın kas iskelet sistemine verdiği olumsuz etkileri ortadan kaldırdığından ve kişilerin günlük
yaşama erken zamanda geri dönebilmesini sağladığından iyileşme sürecinde büyük rol oynamaktadır. Aynı zamanda sağlıklı bireylerin de yaşam kalitelerini ve fonksiyonlarını korumayı ve en üst düzeye çıkartmayı amaçlar.
Bu kitap, fizyoterapinin tedavi içerisindeki ve genel sağlık üzerindeki rolüne dair merak edilen sorulara sade bir dille, anlaşılır biçimde cevap vererek değerli okuyucularımızı bilgilendirmeyi amaçlamaktadır.
Özlem Demir, Reyhan Özçelik, Ahsen Gülizar Yılmaz, Özlem Karagöl, Zeliha Doğan İlk yardım konularını bir bütün olarak alan kitabımız, bulunduğu her ortamda başına gelebilecek acil bir durumda nasıl ilk yardım uygulanması gerektiği hakkında bilgi almak isteyen herkes için hazırlanmıştır. Ancak, ilk yardım uygulayacak olan kişilerin öncelikli amaçlarının, kişilere zarar vermemek olduğunu ve hayati tehlike oluşturabilecek müdahalelerde bulunmamaları gerektiğini bilmeleri gerekmektedir. Bu nedenle de özellikle uygulamalar için “Temel İlk Yardım Eğitimi" almış olmaları çok önemlidir. Bu bağlamda kitabımız sadece bilgi amaçlı kullanılmalıdır.
İlk yardımı önemseyen, öncelikle çok sevdiğimiz öğrencilerimize ve hayat kurtarmayı amaçlayan herkese kitabımızı armağan ediyor ve bu yolda başarılar diliyoruz.
Servet Kayhan Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) günümüzde giderek artan sıklıkta görülmekte olan, özellikle 45 yaş üstündeki sigara kullananları daha çok etkileyen ve sağlık harcamalarında önemli bir yer tutan ölümcül bir hastalıktır. İyi tarafı ise artık günümüzde KOAH önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. KOAH’ın tanı konulduktan sonra, ömür boyu takip edilmesi gereken bir sağlık sorunu olduğunu aynı zamanda hasta ve hekim işbirliğinin asla ihmal edilmemesi gereken bir husus olduğunu hatırlatmak isteriz. “50 soruda KOAH” kitabı hastaların kolay anlayabileceği bir şekilde hazırlanmış olup KOAH nedeniyle karşılaşabilecekleri sorunlar ve çözüm önerilerini içermektedir. KOAH oluşumunu önlemek KOAH’ı tedavi etmekten çok daha kolay ve daha az maliyeti olan bir yöntemdir. KOAH’ı önlemenin yolu sigara ve tütün mamullerinin kullanılmaması ve temiz bir atmosfer solumaktan geçer.
Hayri Kozanoğlu Küresel iklim değişikliği belki de insanlığı tehdit eden en büyük tehlike.
Acil önlemler almazsak sadece bugünkü gençleri değil, gelecek kuşakları da çok karanlık günler bekliyor olacak.
Her gün küresel ısınma, biyoçeşitliliğin yok olması, denizlerin yükselmesi, buzulların erimesi, orman yangınlarının yayılması gibi irkiltici haberlerle sarsılıyoruz. Artık insanlık alemini topyekün bir seferberliğe davet etmenin zamanı geldi de geçiyor bile.
50 Soruda Küresel İklim Değişikliği ve İnsanlar, tüm yönleriyle işte bu sorunu masaya yatırıyor; siz değerli okurları hem günlük yaşamdaki alışkanlıklarınızı değiştirmeye hem de küresel iklim krizinin aktif bir öznesi olmaya çağırıyor.
Semih Özbayrak, Z. Zuhal Yurdabakan, Özlem Okumuş Ağız boşluğunda birçok hastalık değişik tıp branşlarını ilgilendirir. Ağzı en çok gören branş mensubu diş hekimleri neredeyse tamamen dişlere, kulak-burun-boğaz hekimleri de boğaza ve kendi branşlarının diğer alanlarına baktıklarından ağza yoğunlaşmadıkları görülmektedir.
Ağız dokusunun özelliği bakımından deri hastalıkları hekimlerinin konuyla ilgili olması beklenirken almış oldukları eğitimleri gereği onlar da ağız konusunda yeterli tecrübe edinememektedirler. Ağızdaki değişikliklerde dişler de rol oynayabildiğinden ayırım kolay olmayabilir. Genellikle hastalar nereye başvuracağını bilememektedirler. Bu konu ile ilgili özel olarak diş hekimi kökenlilere ABD’de ve Batı Avrupa’da "Oral Medicine”, Doğu Avrupa'da "Stomatoloji" kavramı içinde uzmanlık eğitimi vardır. Ülkemizde bunun karşılığı olarak ağız teşhisi anlamına gelen ve bu açığı kapatan branş olan "Oral Diagnoz” kısmı 2012 yılında diş hekimliği fakültelerinden YÖK tarafından kaldırılmıştır!
Bu kitabın amacı, ağız mukozasında görülebilen değişiklik veya hastalıkların ağırlıklı olarak genel hastalıklarla ilgili olanlarından bazı örnekler ile toplumda merak edilen sorulara teşhis ile ilgili yorum getirmek, hayati önemi olabilecek değişikliklere dikkati çekmektir.
İpek Ada Alver, Fatih Candemir Ameliyathane hastalar için bilinmezlerle doludur. Herkesin bilinmeyene karşı kaygı ve endişeleri olduğu gibi ameliyathanenin bilinmezliği de hastalarda soru işaretleri oluşturur: “Ne yapmalıyım? Nasıl hazırlanmalıyım? Bana ne yapacaklar?”
Ameliyat olacak kişiler çevrelerindeki insanların ameliyat deneyimlerinden etkilenerek genellikle olumsuz düşünceler ve davranışlar edinebilirler. Zaman içerisinde edinilen bu davranışlar insanlar tarafından doğru kabul edilebilmektedir.
Bu durum hastanın ameliyatının planlanması geciktirebilir, ameliyat olacak kişilerin psikolojik sağlığını bozabilir, ameliyat sonrası iyileşme sürelerini uzatabilir, erken dönemde enfeksiyona açık hale getirebilir, hastada komplikasyonlar gelişmesine sebep olabilir. Tüm bunlar ve daha fazlası hastanın sağlığına kavuşmasını geciktirmekle birlikte kalıcı hasarlar da oluşturabilir.
Kütüphanenizin en temel kaynaklarından birisi olabilecek bu kitap, ameliyat öncesi dönemden başlayarak ameliyat esnası ve ameliyat sonrası dönemle ilgili en çok merak edilen sorulara cevap niteliğindedir.
‘’Her insanın tedavi deneyimi ve bu deneyimden edindiği bilgiler kendisine özeldir!’’
Adem Genç Prehistoryadan bu yana renk, görmenin en duyusal yönünü belirleyen niteliklerden biri mahiyetinde kullanılmış ve bilim ve sanat literatürüne geçmiştir. Ucu bucağı görülmeyecek denli geniş bir kaynak oluşturmasına rağmen, görme biçimleri, görsel algı ve sanat disiplinlerine dair bugüne kadar yapılan yorumlar ve ileri sürülen hipotezlerde, sıradan bir tasvir ve süsleme materyali bağlamında değerlendirilmiştir.
Oysa bugün, özellikle modern çağ sonrası bilgi teknolojisine dayalı kültür ve sanat ürünlerinde renk, kendi paradoksal hususiyetleri ve değişimiyle karakterize edilen tarihi bir süreçte bilimsel/objektif manada yeniden ele alınıp incelenmektedir.
Rengin duyuyla doğrudan bir çizgiye sahip olduğu doğrudur. O kadar ki çağdaş sanatçılar, renk algısının ortaya koyabileceği görsel deneyimin altını çizmek istercesine, büyük tuval yüzeylerini neredeyse birbiriyle ilişkisi olmayan renk alanlarıyla kapladılar. Büyük anlatılar ve ardından, savaş sonrası Renk Alanı Resmine (Colourfield painting) dair argüman içerikli tartışmalardan sonra, rengin kavramsal, soyut ve sofistike problematikleri giderek arttı.
Kitapta, algı psikolojisi ve diğer pozitif bilimler dışında kalan sanatsal soruların bir bölümü, nitel araştırma yöntemi ile yanıtlanmıştır. Dolayısıyla burada da amaç, diğer görsel nitelik analizlerinde olduğu gibi görme ile anlama arasında kurulan görüngü bilimsel ve tasavvura dayalı diğer kavramsal ilişkileri nesnel bir zemine oturtmaktır.
Işın Çelebi Ekonomide ve işletme sürecinde özellikle sorunlu dönemlerde ve zor zamanlarda stratejik yönetim ve değişim anlayışı içinde sistematik düşünmek, etkin ve verimli bir yönetim sağlamak önemlidir.
Bu ilkeler çerçevesinde çalışmalarınızı yürütürken üç insan tipi ile karşılaşırsınız:
1. Düşünen, yeni fikirler üreten ve çalışmayı sevenler. Karınca gibi çalışan, sorumluluk sahibi insanlardır.
Bu gruptakiler er ya da geç başarılı olurlar.
2. Yapılan işten, projeden kendilerine pay çıkaranlar ve bununla övünenler.
Bu gruba dahil olanlar; hayatı kolay yaşayan, kopya çeken ve benmerkezci insanlardır.
3. La Fontaine'in “Ağustos Böceği ile Karınca” örneğinde olduğu gibi hazıra konmaya alışmış, çok laf, az iş yapan kulisçilerdir.
Bu gruptakiler; iş yapmadan, yapılan çalışmaların kendilerine ait olduğunu, ne kadar vazgeçilmez ve önemli olduklarını sık sık anlatan kişilerdir.
Ben, kitabımı birinci gruba dahil insanların görüşüne sunmak için hazırladım. Diğer gruptakiler de çalışmamdan yararlanırlarsa memnun olurum.
Işın Çelebi 50 Soruda Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri kitabını hazırlarken, 17 temel başlığı uzman arkadaşlarımla incelediğimde bu başlıkların Dünya'nın temel problemleri olduğunu ve gün geçtikçe büyüdüklerini gördüm.
Birleşmiş Milletler’in belirlediği bu 17 başlığın her biri, aynı zamanda globalleşmenin yarattığı derin problemlerdir.
Son zamanlarda yaşanan iklim olayları, karbon salınımın dönüşü olmayan düzeylere ulaşması, sıcaklık seviyesinin değişimi, küresel ısı artışı ve buzulların erimesi konuları, çözüm ve önerileri ile birlikte ele alınmıştır.
Küresel ısınma ve iklim değişiklikleri yeni hastalıklara yol açıyor.
İklim değişikliği ve küresel ısınma sorunu çözülemiyor. Tam tersine gittikçe büyüyor.
Küresel ısınma nedeniyle tarımda üretimin azalması sonucu kişi başına düşen yerel üretim miktarı ve gelir, hızla düşüyor. Bu nedenle büyük göçler, bölgesel savaşlar yaşanıyor.
Sürdürülebilir Kalkınma konusundaki düşünce ve çözüm önerilerimizi, görüşlerinize sunuyoruz.
Hayri KOZANOĞLU Teknolojik gelişmeler baş döndürücü bir hızla gündelik yaşamımızı değiştiriyor. “Akıllı telefonların” bulunmadığı bir dünyayı düşleyemiyoruz bile. Hemen her gün önümüze “yapay zeka”, “Endüstri 4.0”, “blockchain”, “paylaşım ekonomisi” gibi yeni kavramlar çıkıyor. Bazen bunları anlamakta, anlamlandırmakta zorlanıyoruz. Çoğu zaman da göz açıp kapatana kadar teknoloji ile ilgili bilgilerimizin ve becerilerimizin günün gerisinde kaldığını şaşkınlıkla fark ediyoruz. “Teknolojik Gelişmeler ve Hayatımız” çalışması, teknolojinin gerek işleyişini gerekse de ekonomik ve toplumsal sonuçlarını 50 soruda yanıtlamaya çalışıyor. Böylelikle meraklı okuyucuya insanlığın geldiği teknolojik aşamayı güncel ve canlı örneklerle aktarmayı amaçlıyor.
Handan Tanyıldızı Kökkülünk, Özlem Yıldırım, İrfan Aydın Hastalıkların teşhis ve tedavisinde tıbbi görüntüleme yöntemleri çok önemli bir yer oluşturmaktadır. Görüntüleme teknikleri, temelde insan vücudunun gözle görülemeyen kısımlarının çeşitli yöntemlerle görülebilir hâle getirilmesidir. Tanı amacıyla radyoloji ve nükleer tıp kliniklerinde röntgen, mamografi, bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans (MR), ultrasonografi (US), tek fotonlu emisyon bilgisayarlı tomografisi (SPECT) ve pozitron emisyon tomografisi (PET) olmak üzere yedi temel yöntemi vardır, fakat bunların dışında da gelişen teknolojiyle birlikte kullanıma özel çeşitli cihazlar da bulunmaktadır. Radyasyon içeren cihazları tanımak ve bilgi sahibi olmak hem hasta hem de sağlık personelleri açısından oldukça önemlidir.
Bu kitap, radyasyon ve tıbbi görüntüleme yöntemleri hakkında en çok merak edilen sorulara tüm topluma hitap edecek yalınlıkta cevaplar vererek ilgili
konu hakkında toplumsal bilinçlendirmeyi hedeflemektedir.
Jülide Karakoç, H. Deniz Genç Kuruluşundan bugüne farklı göç ve sığınma hareketleriyle şekillenen Türkiye Cumhuriyeti'nin göç politikaları özellikle Suriye'de 2011'de başlayan iç savaş nedeniyle Türkiye'ye yönelen kitlesel göç hareketleri ile çok tartışılan bir baslık hâline gelmiştir. Bir yandan Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma iskân politikaları ve diğer yandan yeni bölgesel ve uluslararası koşullar, kurallar ve kurumlarda yaşanan gelişmeler etrafında kabul ettiği yeni uygulamalar dâhilinde değerlendirilmesi gereken Türkiye'nin göç politikalarını anlamak bu çerçevede önemli hâle gelmiştir.
Türkiye'nin göç politikalarını kuruluşundan bu yana 50 soru çerçevesinde ele alan bu çalışma, kapsamı ve içeriği ile bu alanda çalışmaya başlayan araştırmacılar, öğrenciler ve konuya ilgi duyan okuyucular için bir başucu kaynağı olma niteliği taşımaktadır. Alanında uzman araştırmacı ve akademisyenlerin değerli katkılarıyla hazırlanan bu kitap, Türkiye'nin göç politikalarını yerel, ulusal ve uluslararası bağlam içerisinde anlamaya çalışan okuyuculara geniş bir perspektif sunmaktadır.
Ahmet Özbek Yaşam, dünyada hiçbir canlı türü için soyutlanmış değildir. Canlılar birlikte olmanın getirdiği dinamikler içerisinde, bu dinamiklere sıkı sıkıya bağlı kalarak yaşamlarını sürdürürler. Bu bağlılık her bir canlının bireysel olarak normal yaşam sürmesinde önemlidir. Biri olmaz ya da eksik ise diğeri de olmaz ya da eksik kalır. İnsan ile mikroorganizmalar arasındaki ilişki öğlesine sıkı bağlarla bağlıdır ki bu ilişkide olabilecek muhtemel aksaklıklar insan bedeni gibi son derece karmaşık fiziksel ve psikolojik yapılanmaya sahip bir organizmayı çok daha büyük ölçüde olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Beden ve ruh sağlığının sürekliliği, dış uyaranların olumsuz etkilerini bertaraf edebilme gücü, yaşamın verimliliği, insanın üreten bir varlık olarak ortaya koyacağı değerler bir anlamda da bu ilişkilere bağlıdır. Bedenimizde bizimle birlikte olan trilyonlarca canlı varlık ve bunların taşıdıkları muazzam bilgi kapasitesi beraberinde tarif edilemeyecek kadar çok bilinmeyeni de beraberinde getirmektedir. Bilinmeyenlerin kapıları bilinenlerle açılabilir. Bilinenleri en sade ve anlaşılabilir bir dille size sunan bu kitap, sonsuz bilgi denizinde bir damla gibi gelecek ve sizde daha fazla merak uyandıracaktır.
Mehmet Görgülü Adli Antropoloji ,son yıllarda önemi gittikçe artan ve gelişen bir bilim dalıdır. Başta Adli Bilimler, Hukuk ve Arkeoloji bilimleri olmak üzere çeşitli bilim dallarına önemli katkılar sağlamaktadır. Ağırlıklı olarak arkeolojik alanlarda insan, hayvan ve bitkilere ait biyolojik materyallerin, adli bilimlerde ise ceset ve iskelet kimliklendirmesinde vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Arkeolojide elde edilen biyolojik materyallerden Antik DNA, adli ve hukuk bilimlerinde ceset ve iskeletlerden genetik çalışmaları da son yıllarda oldukça gelişmiş ve Adli Antropolojinin çalışma alanları arasına girmiştir.
Çağrı Erhan ABD, Türkiye’nin müttefiki. Bazılarına göre iki ülke arasında stratejik ittifak ilişkisi bulunuyor. Bunu stratejik ortaklık olarak adlandıranlar da var. Her ne hikmetse, Türkiye yakın tarihte en derin dış politika ve güvenlik sorunlarını bu stratejik müttefikiyle yaşamış. Bu sorunların çoğunu biliyoruz. Bazıları ise tarihin tozlu raflarında kalmış. Haşhaş Sorunu Türk-Amerikan ilişkilerinde bir döneme damgasını vurmuş ama sonradan unutulmuş konulardan biri. Beyaz Savaş, ABD’nin iç siyasi hesaplarının Türkiye ile ilişkileri nasıl zehirlediğini bütün yönleriyle gözler önüne seriyor. Anadolu’da binlerce yıldır tarımı yapılan haşhaşın Türkiye ile ABD arasında neden ve nasıl bir kriz konusuna dönüştüğünü okurken, Osmanlı’nın son yüzyılından, Atatürk döneminden ve 1970li yıllardan kesitlerle karşılaşacaksınız. ABD’nin Türkiye’ye yaklaşımında geçmişten bugüne pek de değişen bir şey olmadığını gördüğünüzde ise şaşıracaksınız.
Ahmethan Ural Doruk, Aylin Armağan, Başak Yıldırım, Buse Erol, Engin Enver Cebeci, Engin Murathan Görhan, Gizem Mertoğlu, Görkem Gürol, Gözde Yılmaz, Kağan Beşoğul, Kürşat Yoğurtçu, Mert Çelik, Samed Dursun Güler, Selin Alkan, Şaziye Nur Kargınlı İnsanlık; 2019 yılı mart ayında Çin'de ortaya çıkan, sonrasında küresel boyutta bir krize dönüşen, hayatın farklı alanlarında köklü değişim ve gelişmelere sebep olan yeni tip koronavirüs (COVID-19) pandemisi ile başa çıkmak durumunda kaldı. Pandeminin yayılma hızı ve etkisi düşünüldüğünde farklı şehir ve ülkelerden milyonlarca gence ev sahipliği yapan üniversiteler de bu değişimi derinden hisseden kurumlar oldu.
Türkiye özelinde hızlı bir şekilde uzaktan eğitim süreçlerine uyum sağlamaya çalışan devlet ve vakıf üniversiteleri, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) koordinasyonunda kayıt süreçleri, ders işleniş biçimleri ve en önemlisi de ders değerlendirmeleri konusunda farklı yöntemleri uygulamaya koydular.
Mevcut koşulların dikkate alınması sonrası ödev ve proje odaklı ders değerlendirmeleri öğrencilerin analitik düşünmelerini ve araştırmalarını teşvik etmekle birlikte uzun vadede karşılaşılacak değişimin habercisi oldu.
Bütün üniversiteler gibi pandemi sürecinin etkilerini deneyimleyen Altınbaş Üniversitesi, sosyal bilimler alanında öğrenim gören lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin ödev ve projelerinin bir kitap çalışmasında toplanması ve yayımlanması fikrini hayata geçirmede öncü kurumlardan biri olmayı amaçlamaktadır. Hukuk Fakültesi, İşletme Fakültesi ve Lisansüstü Eğitim Enstitüsü öğrencilerinin farklı dersler için hazırladıkları ve değerlendirme sonrası yayımlanmaya hak kazanan araştırma, inceleme, karar ve kitap analizlerini içeren “Bilime Genç Bakış” adlı bu kitap, pandemi sürecinin bir ürünü olarak okuyuculara ulaşmayı hedeflemektedir.
Ali Altınbaş, Berrin Ceylan Ataman, Burhan Eliaçık, Cengiz Ultav, Çağdaş Ergin, Demirhan Şener, Emre Alkin, Enis Turan Erdoğan, Ercan Gegez, Erdal Arıkan, Erdem Erkul, Ersin Kalaycıoğlu, Esat Temimhan, Faruk Eczacıbaşı, Fuat Alican, Füsun Sarp Nebil, Hakan Barslan, Hayriye Karadeniz, Işın Çelebi, Kübra Erman Karaca, Mahfi Eğilmez, Murat Ihlamur, Müjdat Altay, Osman Tanaçan, Özgür Güneri, Paul Irgav, Rukiye Hayran, Soner Canko, Talat Çiftçi, Ufuk H. Denizci Yüce, Umut Ergunsü, Yasin Beceni, Zafer Kabadayı, Zehra Öney, Zeynep Arda "Hiç kuşku yok kî bu değerli yayın COVID-19 sonrası oluşacak yeni dünyada, toplantı süresince ortaya konulan içeriklerin teoriden pratiğe dönüşmesi için yol gösterici bir rehber olacaktır."
Faruk Eczacıbaşı

'Yeni normal, geniş bant internet ve bulut destekli bilişim altyapısı üzerine inşa edilecektir. Bu teknolojik dönüşüme ayak uyduran toplumlar refahlarını arttırmaya devam edecekler, uyduramayanlar mevcut ekonomik kazanımları dahi korumakta zorlanacaktır."
Erdal Ankan

"Bu değerli çalışma, kırılma sonrası yeniden oluşturulacak paradigmaların mimarları, yaratıcı, yenilikçi, girişimci gençlerimiz için vazgeçilmez bir pusula olacaktır."
Cengiz Ultav

"Teknoloji, üretim ve tüketim küresel bir hâl almıştır. Sermaye, haber ve bilgi akımı da benzer bir biçimde sınır tanımaz biçimde akışkanlık kazanmıştır."
Ersin Kalaycıoğlu

"Analiz yapmayı, soru sormayı, sorgulamayı öğretemediğimiz bir nesile hangi bilgiyi verirsek verelim, sonuç almak mümkün değildir. Dolayısıyla eğitim sistemimizdeki bütün diğer ayrıntıları ayıklayarak sadece bilim, felsefe, mantık ve analiz yapmaya yönelik bir anlayış benimsenmediği sürece bu işlerin içinden çıkmamız olası değildir."
Mahfi Eğilmez

'Geleneksel endüstri sınırları yok oluyor, insanların içinde olduğu iş süreçleri hızla makineleşiyor. Ama yeni iş alanları da doğuyor. Korona ise bu patlama /kırılma anında Teknoloji, hemen şimdi' dedi"
Füsun Sarp Nebil

"Pandemide dijital teknoloji kullanılarak yapılan toplantılar, uzaktan verilen dersler, çevrim içi yapılan sınavlar, web sitelerinden satın aldığımız ürünler hepimize çalışma hayatını ve yaşamı farklı bir boyutta sürdürebileceğimizi göstermiştir."
Berrin C. Ataman

'Dijital dönüşümle birlikte, ülkeleri değerlendirmede o ülkelerde yaşayan insanların mutluluğu, GSMH gibi konuların ötesinde önemli hâle gelecek, insan odaklı olmayan yaklaşımlar, sürdürülebilirliği gözardı eden yaklaşımlar kabul görmeyecek."
Ercan Cegez

'Emek, sermaye, toprak, müteşebbis: Hepimizin bildiği bu kavramlar üretim faktörlerini tarif ediyor. En azından tarif ediyordu, diyebiliriz çünkü bundan sonra başka üretim faktörlerinin de devreye girdiğine şahit olacağız, iki boyuta hapsedilmiş olan ekonomi, üç hatta dört boyuta çıkacak gibi görünüyor."
Emre Alkin
Oğuz Bayat, Volkan Sevindik Teknolojinin günümüzde sahip olunabilecek en önemli evrensel güç olduğu herkes tarafından kabul edilmiştir. Gelecek nesilleri yine değişen/dönüşen teknolojinin şekillendireceği konusunda tüm insanlar aynı fikirdedir. Ülkemizde ise, yerli ve milli teknolojinin en önemli gündem konusu olduğu yılları yaşamaktayız.
“4G, 4.5G, 5G haberleşme teknolojileri ve ötesi nedir?” diye kime sorarsanız sorun, genel cümleler kurarak veya değişik pazarlama terimleri ile tarif etmeye çalışacaktır. İşte bu kitapta; konunun aslında çok daha teknik, önemli ve devrimsel nitelikte bir teknoloji olduğunu, 4.5G haberleşme network mimarisinin detaylarını anlatarak, okurlarımızla paylaştık. Kitabımızda; dünya standartlarına bakılarak teknolojinin geliştirildiğini ve bilim adamlarının kavramsal, simülasyon tabanlı çalışmaları/patentleri ile ortaya koyduğu gelişmeleri, firmalardan oluşan konsorsiyumlar ile haberleşme standartlarına nasıl dönüştürdüğüne değindik.
Amerika ve Türkiye'de önde gelen teknoloji şirketlerinde teknoloji, standart ve patent geliştirme süreçlerinde çalışmış, araştırma geliştirme süreçleri sonucunda geliştirilen yazılımları hem ABD'de hem de ülkemizde sahaya entegre edebilme tecrübesi edinmiş kişiler olarak, yeni nesil haberleşme teknolojisi mimarisini anlaşılabilir bir dil ile ifade etmeye çalıştık. Tüm haberleşme standart dokümanlarının İngilizce olması ve fazlası ile teknik terimler içermesi sebebi ile, ülkemizde daha kolay anlaşılması/paylaşılması için Türkçe dilinde ve standartlara atıf yaparak, en temel kavramlar ile açıklayıp, ülkemiz bilgi kazanımlarını arttırmayı hedefliyoruz.
Cüneyt Gök Anlatı, insanlık tarihiyle birlikte var olmuştur. İnsanlar, belli bir amaç doğrultusunda gördüklerini, duyduklarını düşündüklerini, yaşadıklarını ve tasarladıklarını başkalarına anlatma gereği duymuşlardır. İnsanlar hikâye anlatıcılarıdır. Yaşadıkça kaydeder, hatırlar, birleştirir, süsler ve aktarırlar, insanlar, söyleyeceklerini amaçlarına göre biçimlendirir, amaçlar ve söylenecekler değiştikçe anlatım biçimleri de değişir.
Günümüze kadar, sanatta ve bilimde gerçekliğin algılanış biçimleri sürekli olarak -gerçekliğin üretim ilişkilerine bağlı olarak- farklılaşmıştır. Fotoğraf ve sonrasında sinema gerçeklik düşüncesini sağlayan icatlar olarak hayat bulmuştur. Bu iki kayıt aracı, fotoğraf makinesi ve film kamerası, gerçekliği kullandığı teknoloji ve teknikten dolayı yeniden sunarak anlatılar oluşturur.
Yaşadığımız dünyanın görsel ve işitsel bir simülasyonunu kuran “Sinema Sanatı" bize imgeleri gerçekmişçesine sunarken hikâyelerini de hayatın içinden alır. Diğer sanatlarla iç içe geçerek kendi dilini ve anlatım yöntemlerini geliştiren sinema hikâye anlatma geleneğini devam ettirmemizi sağlamıştır.
Bu kitabın kendinizi ve düşüncelerinizi sözcüklerle olduğu kadar görüntülerle de ifade edebilme yolunda sizi etkili ve kalıcı "Sinematografik Anlatılar"a ulaştırması dileğimi paylaşıyorum... Hikâyeler devam etsin!
Ahmet Murat Şenışık, Duygu Tunçman, Eda Mutlu, Erhan Erge Tarihin her safhasında insanlar, amansız bir hastalık olan kanser ile
mücadele etmiş ve çareler aramıştır, ilerleyen teknoloji ile birlikte hem
farmasötik alanda hem de radyoterapi alanında birçok umut verici
çalışmalar yapılmıştır. Zaman içinde bazı hastalıklar için tedavi şemaları
oluşturulmuş ve olumlu tedaviler yaşanmıştır. Her kanserin öyküsü ve
bunların teşhis ve tedavisinde kullanılan yöntemler de farklılık
göstermektedir.
Bu kitap ile farklı kanser türleri için erken tanı, teşhis ve tedavi
süreçlerinin nasıl olacağı soru cevap şeklinde hazırlanmıştır. Böylece,
kanser için günümüz teknolojisi ile baş etme çabalarının yer aldığı
aklınızda kalan sorulara cevap bulabileceğiniz bir başucu kitabı olma
niteliğindedir.
Keyifli okumalar...
Esra Gül Koçyiğit MEYVELER – FRUITS / Boyanı Al & Öğrenmeye Başla - Get Your Paint & Learn
Ali Argun Karacabey Eski zamanlarda çoğu kez önceden planlı bazen de nedeni ve zamanı belirsiz elektrik kesintileri olurdu. Elektrik kesildiği anda herkes olduğu yerde donar kalır, evin annesi önceden depoladığı yerden mumlarını almaya giderdi.
Elektriğin mum ışığıyla ikamesi bir anlamda eğlenceydi aileler için. Henüz sosyal medya, akıllı telefon olmamasına ve aslında akşam yemekleri hep birlikte yeniyor olmasına karşılık, o dönemin tek sosyal ortam zararlısı televizyonun elektrik kesintisi sayesinde ortaya çıkan işlevsizliği, aile içi sosyalleşmeye olanak tanırdı.
Her şey güzeldi de mum ışığında yaşamanın kuralları vardı, onlara uymak gerekirdi. Mum ışığında çocuklar çok fazla hareket etmemeliydi bir kere. Ateş ve çocuk, ateş ve barut kadar tehlikeliydi ne de olsa. Ama bu kesin kurala rağmen illaki bir mum nasıl olursa yanlışlıkla sönerdi nereden geldiği bilinmeyen bir nefesle.
Mum ışığı çok tehlikelidir. Gördüğünü zanneder insan her şeyi ama mum ışığının ulaşmadığı köşeler kuytular çok fazladır. Kalkarsanız yerinizden, her gün içinde yürüdüğünüz için artık ezbere bildiğinizi sandığınız küçücük odanın içinde illaki vurursunuz ayağınızı kolunuzu bir yere.
Mum ışığının özelliğidir, gördüğünü sanıp görmediğin, bildiğini sanıp bilmediğin bir ortam yaratması.
Saim Kılıç – Ali Alp Şirketini bin bir zorlukla kuran ve büyüten Patron; ne zaman ki şirketinin yönetimini CEO/Genel Müdür olarak adlandırılan profesyonel bir yöneticiye devrediyor, işte o zaman sorunlar ortaya çıkmaya başlıyor. Çünkü atalarımızın söylediği “vekil asil gibidir” sözünün maalesef şirket yönetiminde her zaman geçerliliği bulunmuyor. Peki;
•CEO (vekil), neden Patron (asil) gibi olamıyor?
•Patron, şirketinin yönetimini bir CEO'ya devretmekten gerçekten korkmalı mı?
•CEO'ların sıklıkla rastlanan etik dışı davranışları nelerdir? Bu davranışları niçin ve ne zaman sergilerler?
•Patron, CEO'nun potansiyel yanlışlarından/etik dışı davranışlarından nasıl korunabilir?
•Şirketin yönetim sistemi ve Patron-CEO ilişkileri ne şekilde tasarlanırsa, şirket yönetiminde de “vekil asil gibidir” sözü geçerli olur?
Saim Kılıç ve Ali Alp'in kaleme aldığı “Patronun CEO'su” kitabı, bütün bu sorulara tarafsız bir bakış açısıyla, sade bir dille ve somut örneklerle cevap veriyor; patronun ideal CEO'sunun nasıl yaratılabileceğinin yollarını anlatıyor. Yılların tecrübesine ve gözlemlerine dayanan çok sayıda öneriyi de içeren bu kitap, hem patronlar hem de CEO'lar için kıymetli bir rehber niteliğinde...
Fatoş Altınbaş Sarıgül 14 Nisan 1981’de Kıbrıs’ta doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini İstanbul’da tamamladı. Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 2003 yılında mezun oldu. Yüksek lisans eğiti¬mi için gittiği İtalya’da Politecnico di Milano Üniversitesi’nde MBA yaptı ve 2005 yılında İstanbul’a döndü. Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Antropoloji bilim dalındaki doktora eğitimini ‘Kapalı¬çarşı’da El Yapımı Mücevherat Ustaları, Bir Dönüşüm Hikayesi’ adlı tezle bitirdi ve 2016 yılında aynı isimdeki ilk kitabı yayınlandı. Evli ve iki kız çocuğu annesi olan Fatoş Altınbaş Sarıgül halen Altınbaş Üniversitesi, İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak popüler kültür, sosyal antropoloji, kültür, kimlik, küreselleşme, sosyal değişim konularında ders vermekte ve araştırmalarına devam etmektedir. Ayrıca Altınbaş Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Danışmanı ve Altınbaş Holding çatısı altındaki farklı şirketlerde Yönetim Kurulu üyeliği görevlerini de sürdürmektedir.
Mehmet Soy, Engin Türkmen Romatolojik hastalıklar lokal ya da sistemik olarak kas iskelet sistemini etkileyerek iş gücü kaybına neden olabilen ve hatta hayatı tehdit edebilen hastalıklardır. Bu hastalıkların doğru ve zamanında tanınması hem hastanın uğrayabileceği organ fonksiyonu kayıplarını hem de maddi kayıpları azaltacaktır. Romatolojik hastalıkların tanısı önce hastanın detaylı öyküsünün alınması, daha sonra detaylı fizik bakısının yapılması ve gerekli ise uygun tetkiklerin yapılması ile konmaktadır. Bu basamakların atlanarak sadece tetkikler ile hastanın değerlendirilmesi hem tanının konması hem de tedavi sürecinde aksamalara yol açacaktır. Hasta sadece tetkiklerden ibaret değildir, doğru tanı için hastanın dinlenmesi ve muayenesi gereklidir.
Bu kitap, romatoloji polikliniğine başvuran hastaların doğru değerlendirilmesi, fizik muayenelerinin uygun şekilde yapılması, gerekli olan tetkiklerin istenmesi ve elde edilen bulguların doğru yorumlanması konusunda romatoloji eğitimi almakta olan öğrenci, asistan ve kas-iskeleti hastalıkları alanında hizmet veren hekimlere rehberlik etmesi amacıyla yazılmıştır.
Semih Özbayrak, Özlem Okumuş İlkel toplum örneklerinden başlayarak insanların hayatta kalma mücadelesinde beslenme ve yırtıcı hayvanlara karşı korunma içgüdüsü önemli olmuştur. Başka bir davranış biçimi olarak sağlık ile ilgili yaklaşımlar ise günümüze kadar çok uzun dönemde oldukça yavaş bir gelişim göstermiştir.
Binlerce yıl süren bu süreçteki gelişim atağının birkaç yüz yıl önce başlamasının nedeni, belli bir kültürel birikimin oluşması ile açıklanabilir. Bu kültürel birikimin bir değişim ve gelişime yol açtığı kırılma ise kelime olarak “yeniden doğuş” anlamına gelen Rönesans ile başlar. İlk olarak sanat eserlerinde kendini gösteren Rönesans, ortaya çıktığı Avrupa'da bilimsel merakı uyandırmış; insanların inanca bağlı dogmatik düşünceden sıyrılmasının, deney, inceleme ve irdelemeye bağlı, kanıta dayalı bilginin önem kazanmasının da yolunu açmıştır. Yaşamın her alanını etkileyen bu anlayış tıp alanını da doğal olarak etkisi altına almış günümüze kadar uzanan bir değişim ve gelişimi başlatmıştır.
Söz konusu bu süreçleri yaşayan veya sonradan yakalamak için çaba gösteren toplumlarda gelişen rasyonel düşünce ve davranış tarzına göre tıbbi gelişmeler de farklılık göstermiştir.
Bu bağlamda Tıp Anlayışının Tarihî Gelişimi ve Diş Hekimliği Tarihi ana başlıklı bu kitabın içeriği de tıp anlayışındaki gelişime etkisi olan faktörlerin kısaca ele alındığı, tıp tarihi bakımından enteresan olayların, geniş toplulukları etkilemiş salgın hastalıkların, bu hastalıkların sosyal sonuçlarının ve rastlantıların aktarıldığı, alanında dikkati çeken ataklar yapmış kişilerin kısaca tanıtıldığı bir tarza sahiptir.
Tıbbın spesiyalleşmiş alanı olan diş hekimliğinin tarihine ise; kitabın son bölümlerine kadar genel bilgiler içerisinde, son bölümlerinde de özel olarak yer verilmiştir. Detaylı kronolojik aktarımın yanı sıra söz konusu alana yönelik yeni gelişen branşların ülkemizdeki oluşumları da daha detaylı olarak okuruna sunulmuştur.
Ayrıca ülkemizde Kurtuluş Savaşı sürecinde çok az sayıda olan genç tıbbiyelilerin verdiği hizmetler ve Cumhuriyetin kurulması ile yapılan akılcı atılımların sağlık alanına yansıması aktarılmıştır.
Arda İbikoğlu, Ayşecan Kartal, Bengü Kurtege Sefer, Ceren Gülser İlikan Rasimoğlu, Ebru Aykut, Ebru Işıklı, Ece Cihan Ertem, Eylem Akdeniz Göker, Fatih Artvinli, Fırat Genç, Gözde Orhan, Mehmet Ertan, Melih Yeşilbağ, Sırrı Emrah Üçer, Tayfun Mertan, Tülin Ural, Ufuk Adak, Yonca Güneş Yücel Bu kitap, Osmanlı'nın son dönemini ve Türkiye Cumhuriyeti tarihini süreklilikler çerçevesinde ele almayı savunan literatüre atıfla, geçmişten miras kalan ya da geçmişe bir meydan okumayla şekillenen siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik dinamiklerin somut örnekler üzerinden nasıl tartışılabileceği sorusuyla ortaya çıktı. Çalışma, siyasetin, ekonominin, emek süreçlerinin, entelektüel iklimin, sağlık, eğitim ve güvenlik sistemlerinin dönüşümü ekseninde, Türkiye'nin kabaca iki yüzyıllık modernleşme sürecinin toplumsal tarihini okumayı ve "İmparatorluğun Mirasını” yeniden düşünmeyi öneriyor.
Tarihin Dönüşümü, Dönüşümün Tarihi, imparatorluktan günümüze aktarılan sancılı ve karmaşık süreçleri, sosyal tarihin önümüze serdiği zenginlikle değerlendirme fırsatı sunuyor. Kitap iki ana bölümden oluşuyor. "Tarihin Dönüşümü” bölümü, neoliberalizm öncesi dönemin toplumsal ve gündelik hayatından kesitlerle Osmanlı ile Cumhuriyet arasındaki devamlılığa işaret ediyor. Aynı zamanda bu bölüm tarih disiplininde "aşağıdan tarih" olarak kavramsallaştırılan bakış açısıyla, sıradan insanların tarihine yönelen araştırmaları bir araya getirdiği için de "Tarihin Dönüşümü" olarak adlandırıldı. Kitabın “Dönüşümün Tarihi” başlıklı ikinci bölümü, Türkiye'nin neoliberal dönemine odaklanıyor. Bu bölümde emek süreçlerinin, eğitimin, sağlığın ve güvenliğin piyasa dinamikleriyle yeniden şekillenişi ele alınıyor. Diğer bir deyişle kitap, dönüşümün tarihini, neoliberalizmin tarihiyle başlatmayı öneriyor.
Gül Koçyiğit - Çizen: Buse Pınar Çetin
Gülhan Seyhun Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında Kurtuluş Savaşı’ndan çıkalı henüz savaştan çıkalı on altı yıl olmuştur. Yetim çocuklar hâlâ yetimdir ve bir kısmı belki büyümemiştir, şehit analarının acısı dinmemiş, gazilerin bir kısmının yaraları belki sarılamamıştır. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, devlet yetkilileri, askerler ve doktorlar savaşın acılarını yıllarca tecrübe etmiş kişilerdir. Kim bilir kaç canın yitip gittiğine tanık, geride kalanlarının acısına ortak olmuşlardır. Amaç bu ülkeye bir daha savaş yüzü göstermemektedir.
Savaşın eşiğinde bulunan Türkiye’nin dış politikadaki birincil amacı, ülkeyi savaşa sürüklememek, iç politikada ise orduyu her an savaşa girecekmiş gibi hazır tutmak olmuştur. Bu savaş topyekûn bir savaş olduğundan hazırlıklar da topyekûn olmuştur. Seferberlik ilan edilmeden sıkıyönetim ilan edilerek bazı birlikler sefer kadrosuna yükseltilmiş, askerî sağlık hizmetlerinde mevzuat ve teşkilat değişikliği yapılmış, artan personel ve malzeme ihtiyacı karşılanmaya çalışılmıştır. Bu kapsamda Kızılay tarafından orduda görev alacak hemşire ihtiyacının karşılanması için kurslar açılmış, askerlerin kışlık kıyafet ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik bağışlar toplanmış, ordu personeli ve sivil halk için gaz maskesi üretilmiş, sıhhi malzeme ve ilaç temin edilmiş, esir mübadelesi gerçekleştirilmiştir. Yine sivil bir yardım cemiyeti olan Yardımsevenler Cemiyeti de ordu ile işbirliği içinde olmuş, ordu hemşire ihtiyacının karşılanması ve askerî sıhhi malzeme ihtiyacını karşılamaya yönelik faaliyetlerde bulunmuştur. Diğer yandan birliklerin sağlık durumları denetlenerek önlemler alınmış, Gülhane Ankara’ya nakledilmiş, askerî hastanelerde gönüllü hastabakıcılık kursları açılmış ve bu hastanelerin yerleri ve kapasiteleri bağlı bulundukları birliklere göre değiştirilmiştir. Aynı şekilde askerin beslenmesi için toplumu kısıtlayıcı önlemler alınmış, güçlü ve sağlıklı asker yetiştirmek için spora önem verilmiş, askerin sağlığına yönelik propaganda faaliyetleri yapılmıştır. Bu dönemde askerin sağlığını yükseltmek için topyekûn çaba gösterilse de asker sayısının artması ve birliklerin sık yer değiştirmesi sonucu, toplumda sık görülen verem, tifüs, sıtma, çiçek gibi hastalıklar orduda da görülmüştür. Sonuçta yaklaşık yetmiş iki milyon insanın hayatını kaybettiği bu savaşa hazırlanma sürecinde topyekûn bedel ödenmiştir. Ancak Türk ordusunun savaşa sürüklenmemesi, asker ve sivil tüm toplum sağlığı için en büyük kazanım olmuştur.
Arda İbikoğlu, Bahadır Kaynak, Diğdem Soyaltın Colella, Eylem Akdeniz Göker, Osman Şahin, Özlem Akkaya Doksanlar; güçlü bir muhalefeti, dinamik bir işçi hareketini ve baskın bir eylemliliği içeren, sokağın söz sahibi olduğu bir dönemdir. Askeri darbe altında ezildiği düşünülen sol dinamiğin ve toplumsal muhalefetin bir dizi eylemlilikle sesini yükseltmesi ve siyasal alana etkin biçimde dahil olması söz konusu tarihsel uğrağı ayrıksı kılan en önemli unsur sayılabilir. Türkiye siyasetinin iki kırılgan konusu ya da siyaset bilimi literatüründe kullanıldığı biçimiyle “iki baş ağrısı alanı” olan Kürt meselesi ve siyasal İslam, bu dönemde belirgin bir görünürlük kazandı. İki baş ağrısı alanına devlet aygıtının gösterdiği refleks, devletin şiddet repertuarı konusunda önemli ipuçları sunmaktaydı. Dönemin, rejimin kurucu unsurlarınca sorun alanı olarak tariflenen bu iki gelişme dışında bir diğer belirleyeni kuşkusuz neo-liberalizm ve ona eşlik eden gelişmelerdi.
Bugünü anlamak adına sıklıkla kendisine referansta bulunulan bir uğrağa işaret eden doksanlı yıllar, günümüz siyasal aktör ve süreçlerinin geriye dönük izlerini sürmede sosyal bilimciler için bereketli bir zemin sunuyor. Elinizdeki derleme, söz konusu sürecin günümüzle bir dizi benzerliğin yanı sıra çarpıcı benzemezlikleri de barındırdığı iddiasından yola çıkarak doksanlarda Türkiye’de siyasetin üzerinde yükseldiği toprağı, dayandığı malzemeyi tartışan yazılardan oluşuyor. “Bir mirasın güncelliği” teması üzerinden ilgili dönemecin başat dinamiklerini sorgulamaya soyunan bu çalışma, siyaset bilimi öğrencilerine, doksanlara dair panoramik bir bakış sunuyor.
Anıl Özge Üstünel, Aylin İlden Koçkar, Aysuda Kölemen Luge, Demet Kara, Derya Yorgancıoğlu, Gülçin Balamir Coşkun, Öznur Işır Yarkataş, Tuba Demirci Yılmaz Çocukların eğitim ve kendilerini geliştirme olanaklarının sadece okullarda sınırlı kalmaması, okul harici zamanların yapılandırılmış aktivitelerle değerlendirilmesi çocukların bilişsel, sosyal ve duygusal gelişimlerine önemli katkılarda bulunmaktadır. Bunun önemi dünya genelinde birçok ebeveyn tarafından fark edilmiştir. Ebeveynler çocuklarının bu boş zamanlarında çocuklarının yeteneklerini geliştirecek ve onlara yeni ufuklar açacak etkinliklere yönlendirmeye başlamışlardır.
Çocuk Üniversitesi, zenginleştirilmiş eğitim modelini 18 yaşa kadar taşıyan etkili bir modeldir. Dünyada ve ülkemizde henüz bu modelin uygulamalarının yöntem ve etkilerine dair yeterli sayıda araştırma yapılmamıştır.
Elinizdeki kitap bu eksikliğe bir miktar da olsa yol göstermesi amacıyla oluşturulmuştur.
Çocuk ve gençlerin, düşünen, sorgulayan, mantık yürüten, bilinç düzeyi yüksek bireyler olarak yaşamlarına devam etmelerinin önemli bir yolu olan Çocuk Üniversitelerinin sayı ve niteliğinin artması ümidiyle…
Selcen Altınbaş Siyasal partiler, içinde bulunduğu siyasal, toplumsal ve ekonomik koşullarda kimliğini inşa eden ve aynı zamanda bu koşulları dönüştüren örgütlenmelerdir. “Etkileyen ve etkilenen” yapıları gereği siyasal partiler literatürde sıklıkla incelenmiş ve çeşitli sınıflandırmalar yardımıyla anlaşılmaya çalışılmıştır. Var olan siyasal partiler üzerinde yapılan gözlemleri sistematik bir biçimde inceleyerek modeller ortaya koyan siyasal parti tipolojileri bu sınıflandırmaların önemli bir kısmını oluşturmuştur. Literatürdeki siyasal parti tipolojileri genellikle Avrupa temelli partiler üzerinden şekillendirilmiştir. Bu sınıflandırmalarda ortaya çıkan modeller Avrupalı örneklerinden farklı dinamiklerde örgütlenen Türk siyasal partilerini açıklamakta ise belli noktalarda yetersiz kalmıştır.
Bu eser, kendine özgü koşullarını ve deneyimlerini de dikkate alarak Türk siyasal partilerinin nasıl tipolojileştirilebileceği sorusundan hareketle Türk siyasal partileri için bir tipoloji denemesi sunmaktadır. Eserde, 1946'dan günümüze kadar devam eden süreçte parlamentoda temsil görevini üstlenen Türk siyasal partileri analiz edilmektedir. Bu bağlamda öncelikle kurulan analiz modelinde Gunther ve Diamond'ın tipolojisinde kullanılan ana kriterler Türk siyasal hayatının temel dinamiklerine göre belirlenen alt değişkenler ile yeniden yorumlanmaktadır. Ardından Türk siyasal partileri için öne çıkan benzerliklerin temel alındığı bir tipolojik model oluşturulmakta ve seçilen partiler bu analiz modeline göre incelenerek tipolojik olarak sınıflandırılmaktadır.
Eser, Türk siyasal partileri için ortaya koyduğu analiz modeli ve tipoloji denemesi ile Türk siyasal partileri literatüründe tespit edilen eksiği gidermeye yönelik bir adım niteliğindedir. Eserin, bu alanda yapılacak yeni çalışmalar için de esin kaynağı olması hedeflenmektedir.
Muzaffer Aydemir Yönetsel yapılarda hayati öneme sahip stratejik kararlar, üst yöneticiler tarafından alınmaktadır. Üst yöneticiler, sahip oldukları bilişsel yapıları çerçevesinde stratejik kararlar alıp uygulamaktadırlar. Üst yöneticilerin bilişsel yapıları; yaş, cinsiyet, aile üyeliği, aidiyeti, görev süresi, eğitim nitelikleri, fonksiyonel geçmişi gibi demografik özelliklerden oluşmaktadır. Yönetsel boyutta demografik özellikler, ekip dağılımı içerisinde anlamlı olmaktadır. Yönetsel başarı, doğru bir ekip yapısının oluşumu ile mümkündür. Unutmayalım ki her yönetici ancak ekibi kadar başarılıdır. Kitapta, üst yönetim ekibi ve stratejik yönetim kavramlarının detaylı açıklamasını müteakip bu kapsamda ülkemizin Lider konumdaki işletmelerinin üst yönetim ekiplerinin özellikleri analitik yöntemlerle incelenmiştir. Ülkemiz bilim ve iş dünyası için rehber olabilecek bu kitap, ülkemizdeki önemli bir boşluğu dolduracaktır.
Alessandro Quarenghi, Aylin Ünver Noi, Ayşegül Aslanoğlu, Bashir Ahmad, Emre Alkin, Emre Kaan Sarıkaya, Fatma Hande Dizdaroglu, Figen Öcal, Fulya Aksu, Maawra Salam, Mehtap Aldogan Eklund, Mouez Soussi, Oyoon Abdul Razzak, Sameh Zouari, Utku Özer, Yasin Kütük “This important book aims to discuss the effects of digital transformation in the world. You get the opportunity to read in detail many issues to better understand today’s complex economic problems.”
Dr. Mahfi EĞİLMEZ

“These scientific articles in this book elaborate and give valuable meaning to the economic and international relations dimension of digital transformation worldwide.”
Prof. Dr. Saim KILIÇ

"This book provides a new background by weaving the connection between the recent developments in both international politics and political economy, and digital transformation."
Prof. Dr. Çağrı ERHAN
Berna Ekal, Besime Şen, Eylem Akdeniz Goker, Gozde Orhan, Mehmet Ertan, Yonca Guneş Yucel Doksanlı yılların sonundan itibaren, uluslararası dinamiklerin ve akademik eksenli tartışma gündemlerinin tetiklemesiyle ülkenin önde gelen üniversiteleri “yurttaşlık” başlıklı derslere müfredatlarında yer vermişlerdir. Bu geleneği izleyerek Altınbaş Üniversitesi olarak yurttaşlık konulu bir dersi, kurulduğumuz günden itibaren müfredatımızda özellikle tanımladık. Alevilerin eşit yurttaşlık talepleri, kentten eşit düzeyde yararlanma ve toplumsal hizmetlere eşit katılım, toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikler ve yurttaşlık ilişkisi, diaspora ve yurttaşlığın değişen içeriği gibi pek çok konuya değinen bildirilerden oluşan bu bildiri kitapçığının hem yakın gelecekteki araştırmalarımız için bizlere yol haritası sunacağını hem de öğrencilerimizin akademik ilgilerini kamçılayacağını düşünüyoruz.
Türkiye’de yurttaşlaşmanın tarihi, aynı zamanda modernleşmenin ve anayasal gelişmelerin tarihidir. Kulun ve tebaanın yurttaşlaşması ülkenin modernleşme sürecinin temel motifidir. Yurttaşlık, siyasal katılımı, bir dizi hak ve sorumluluğu ve bir aidiyeti imler. Bireyin kaderini tayin hakkını örtük biçimde hatırlatan bir kurumdur. Bu çalışma kulluktan yurttaşa dönüşümün tarihsel köşe taşlarını hatırlatıyor.
Ahu Ergen, Ayla Esen, Burcu Gümüş, Deniz Kantur, Dicle Yurdakul, E. Eser Gegez, Elif Yolbulan Okan, Esra Arıkan, Merve Yanar Gürce, Murad Canbulut, Özge Sığırcı, Recep Öztürk, Yağmur Özyer, Yasin Aksoy Eğitim sektörü genelinde ve yükseköğretim özelinde eğitim kurumları bugünlerde tüm dünyada yaşanan sosyo-kültürel, teknolojik ve ekonomik değişimler çerçevesinde geleceğe dönük stratejilerini doğru belirleyemezler ve bu dinamikleri gözden kaçırırlarsa rekabetçi güçlerini kaybetmeye başlayacaklardır. Üniversitelerde stratejik yaklaşım ihtiyacı hiçbir zaman nesnelerin internetinin konuşulduğu, bireylerin kurumların karşısına rakip olarak çıkabildiği bugün olduğu kadar acil olmamıştı. Elinizde tuttuğunuz bu kitap, üniversite yöneticilerine üniversite stratejilerini oluşturmada temel kaynak teşkil edecek ve bunu son derece bilimsel bir bakış açısıyla ortaya koyma şansı verecek bir rehber olacaktır.