Kamu Yönetimi ve Uluslararası İlişkiler \ 1-20
Asiye Şimşek Ademi “Taliban kocamın sakalını ölçmüş ve kısa olduğu için kafasına vurmuş. Göz damarları yırtılmış, dedi doktor. Kulakları da sağır oldu. Çok korktuk. Yolda ölsek de gidelim buradan dedik. Tüm paramızı kaçakçılara verdik. Geldik İran'a” (Afganistan).
“Babam, abim, ailenin erkeklerinin hepsi bahçede otururken bir patlama olmuş. Herkes parçalanmış. Tam bir hafta boyunca ağaçlardan ailemin etlerini topladım. Bazılarının etleri, saçları ağaçların üstüne kadar gitmişti”. (Suriye).
“Cenazeyi getirtemedik, çok pahalıydı. Nereye gömmüşler bilmiyorum. Biz çok geç gönderdik, o yüzden iyileşmedi. Doktorlarla konuştuk. Birleşmiş Milletlere gittim hiçbir şey yapmadılar. Kaçakçılarla gönderdik” (Afganistan).
“Bir kadın terlik giymişti, Taliban askerleri ayağına ateş etti. Bence kadın hak etti. Terlik İslam'a uygun değil. Benim mesela nişanlım başımı kapattı. Çok şükür hep kapalı giyinirim o günden beri” (Afganistan).

Bu kitap; İran’da yaşayan Afganistan uyruklu kadınlarla, Türkiye’de yaşayan Suriye uyruklu kadınların göç hakkındaki izlenimlerinin araştırılması amacıyla yazılmıştır. İki ülkede gerçekleştirilen alan araştırmalarıyla, bu ülkelerdeki göçmen kadınların hayatına yakından şahit olunmuş ve göçle ilgili düşünceleri sorgulanmıştır. Bugüne kadar göçten en çok etkilenen kesim olmalarına rağmen hep göz ardı edilen, savaşın da göçün de nesnesi konumunda olan kadınlara direkt hitap eden, onların düşüncelerini sorgulayan bu çalışma, kadınları göçün nesnesi olarak değil öznesi olarak ele almaktadır.
Fatma Atıgan Günümüzde artık ilkokul çağından başlayarak öğretilmeye çalışılan bilgisayar kullanımı ve bununla ilintili olan on parmak klavye kullanımı hangi mesleği yaparsak yapalım, bize verim ve başarı getirecektir. Söz konusu amaçla yola çıkılarak hazırlanan bu kitapta, on parmak F klavye kullanma becerilerinin bireye kazandırılabilmesi için gerekli konulara yer verilmiştir.
On parmak klavye kullanmak ve hızlı yazı yazmak amacıyla edindiğiniz bu kitap; Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı, Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik Programlarında ve Adalet Meslek Yüksek Okullarında öğrenim gören öğrencilerin “Klavye Teknikleri” başlığı altında verilen derslerinde yardımcı bir nitelik taşımaktadır.
Kitap ayrıca, Adalet Bakanlığı'nın Kamu Personeli Seçme Sınavından “70 puan” alan adayların katılabilecekleri “zabıt kâtipliği” sınavlarında da başarılı olabilmeleri açısından müracaat edebileceği bir kitaptır. Gerek derslerde gerekse sınavlarda farklı standartlar kullanılsa da genel olarak performansınızı görmeniz ve ne kadar sürede ne kadar vuruş yaptığınızı belirleyebilmeniz açısından kitap sonunda hız hesaplamaları, yazım yanlışları ve genel puanlama cetvellerine de yer verilmiştir.
Sırrı Uyanık Bu kitap; enerji konusunda “zamanın ruhu”nu anlama ve anlamlandırmaya çalışan kapsayıcı, doyurucu ve merak uyandırıcı bir özetleme çabasının bir sonucudur. “Doğru soruyu sormak bilmenin yarısıdır.”
sözünden hareketle yöntem olarak soru‐cevap şeklinde düzenlendi.
Enerji, iklim ve çevre alanındaki akademik ve pratik çalışmalara katkıda bulunarak değer yaratması umuduyla...
Mustafa Akgün Tarih boyunca bu aziz millete kimler saldırmadı ki?
Moğollar, her türlü vahşeti yaşattılar.
Haçlı Seferleriyle nice gayri insanî saldırılara şahit olduk.
Dedelerimiz Avrupa'ya adalet ve saadet iksiri götürürken, Sırplar, Almanlar, Avusturyalılar sürüler halinde mani olmaya çalıştılar.
Fransızlar sömürüden ve katliamdan vazgeçmediler.
Ruslar bütün sinsilikleriyle pusuda bekleyip hücum ettiler.
İngilizler, o muazzam devletimizi yıkmak için her türlü entrikaya başvurdu.
ABD dost görünümlü düşmanlığından asla vazgeçmedi.
Batının şımarık çocuğu İsrail, Abdülhamid tokadını sanki bir daha yemeyecekmiş gibi, hukuksuzluğa, zulme, öldürmeye devam etti.
Onlar, ihanetle, saldırmaya devam edecekler.
Lâkin, İstiklâli ve İstikbâli için, yeryüzünde HAKKIN hâkimiyetine soyunmuş,
Asil Milletimiz ŞEHÂDETE şerbetlidir.
Dün başaramadılar. Bugün de, yarın da başaramayacaklar.
Şehitlerimizin ruhu şad olsun.
Abdullah Çakmak Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerce kutsal kabul edilen Kudüs şehri, M.Ö. 4000'li yıllara kadar uzanan kadim bir tarihe sahiptir. Bu dinlere mensup devletlerin Kudüs'teki farklı dönemlere ait hâkimiyetleri, şehirde üç dine ait kutsal mekânların oluşmasına zemin hazırlamıştır.
1517'de Osmanlı hâkimiyetine giren Kudüs'te devlet tarafından gerçekleştirilen çeşitli imar faaliyetleri şehrin yaşam kalitesini yükseltmiştir. 1917'ye kadar süren bu hâkimiyet süreci içerisinde Kudüs için kırılma noktalarından biri Fransızların 1798 Mısır işgaliyle başlayan ve 1841'de Kavalalı Mehmed Ali Paşa isyanının sonlandırılmasına dek devam eden süreçtir. Vehhabi ve Yunan isyanları gibi devletin farklı bölgelerindeki sıkıntıların bu zaman diliminde ortaya çıkması, farklı milletleri bir arada barındırmasından dolayı Kudüs’ün bu olaylardan, dolaylı yoldan etkilenmesine sebep olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin 1798-1841 yılları arasında Kudüs'te uyguladığı siyaseti konu edinen bu çalışmada; yaşanan siyasi olaylar ve idari değişiklikler, devletin Müslümanlara yaklaşımında öne çıkan faaliyetler, devletin gayrimüslimlere tanıdığı haklar ve halkın devletle olan irtibat yolları incelenmiştir.
Hüseyin Fidan Yöneticilerin, yönettikleri topluma daha iyi hizmet verebilmek için tarihin her devrinde ülkelerinde yaşayan ileri görüşlü, bilgili, deneyimli kişilerden yararlandıkları bir gerçektir. Bu yararlanmayı gerçekleştirmek için de kimi zaman kurallı kimi zaman kuralsız kimi zaman sık kimi zaman seyrek toplantılar yapmışlardır. Meclis geleneği Türk devlet geleneğine de yabancı değildir. Orta Asya Türk Devletlerinde hükümdarın yanında bulunan ve çeşitli ülke sorunlarının görüşülüp önemli kararların alınmasına yardımcı olan Meclisler olmuştur.
Bu çalışmada; Osmanlı Döneminde başlayan parlamento yolculuğuna kısaca değinilmiş, daha sonra Cumhuriyet dönemine ait Cumhurbaşkanları, Meclis Başkanları, Başbakanlar, Partiler, Hükümetler, Koalisyonlar vb. birçok bilgiye yorumsuz olarak yer verilmiştir.
Türk siyasi tarihine meraklı yurttaşlarımız ile siyasal bilgiler alanında eğitim alan gençlerimiz için kaynak kitap niteliğini taşıyan bu çalışmanın tüm okurlarımıza faydalı olacağını ümit ediyorum...
Hüseyin Fazla Batılı uluslar tarafından Kuzey Atlantik Antlaşması’nın imzalanmasında ve bir sonraki aşamada NATO’nun kurulmasında başlıca iki faktör önemli rol oynamıştır: Birincisi, Avrupa’da Sovyetler Birliği karşısında askerî ve politik bağlamda bir karşı denge gücünün teşkil edilmesine olan ihtiyacın ortaya çıkması; ikincisi ise Batı Avrupalı uluslar ve bunların Kuzey Amerika’daki müttefikleri (Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri) arasında 20. yüzyılda iki dünya savaşının çıkmasına neden olan dâhili kavgalara bir son verecek, aralarında kalıcı barışın tesis edilmesini ve geliştirilmesini sağlayacak bir “yapı”nın kurulması yönünde Batı dünyasında oluşan özlem ve arzudur.
Şüphesiz NATO’yu meydana getiren ortam Atlantik medeniyetidir ve bu medeniyetin temelleri ve kültürü anlaşılmadan NATO’nun tam manasıyla anlaşılması da mümkün değildir.
Türkiye; İkinci Dünya Savaşı sonlarına doğru iyice belirginleşen Sovyet tehdidine karşı bir sığınak olarak gördüğü bu medeniyete, bir bakıma yabancısı olduğu Atlantik Havzası’na kendi istek ve kararlılığı ile dâhil olmuştur. 1952’de üye olduğu NATO’da 70 yıldır önemli bir müttefik olarak bulunan Türkiye’nin tüm güvenlik beklentilerini karşılayamasa da, bu ittifak, Türkiye’nin Batı’ya bağlantısını sağlayan en önemli köprü olma işlevini sürdürmektedir.
Çok kişinin, bilhassa genç neslin şüphesiz kafasında NATO ile ilgili olumlu-olumsuz görüşler vardır. STRASAM Direktörü Dr. Hüseyin FAZLA tarafından yazılan bu kitap, Türk insanının, zihnindeki “NATO nedir? Bize ne faydası var? Üye olmakla iyi yapmış mıyız? NATO’dan ayrılmalı mıyız?” benzeri sorulara cevap bulmasına, NATO’yu daha iyi tanımasına, ittifak hakkında konuşulanları daha isabetle değerlendirebilmesine fayda sağlayacaktır.
Faruk Yahşi Türkiye'de demokratikleşme, anayasal gelişmeler gibi konuları çalışmaya başlayan araştırmacılar, kendilerini askerî darbeleri de incelerken bulurlar. Çünkü Türkiye, çok partili hayatı tecrübe etmeye başladıktan sonra iki askerî darbe yaşamış ve bu askerî darbelerden sonra hazırlanan anayasalarda da pek çok antidemokratik hüküm yer almıştır. Darbeyi gerçekleştiren askerler, yönetimi, sivil siyasetçilere devrederken anayasal sistem içerisinde kendilerine özerk alanlar açan, karar alma süreçlerinde söz sahibi olmaya devam edebilecekleri kurumlar inşa etmeyi ihmal etmemişlerdir. Anayasal sistemin birer parçası hâline getirilen bu kurumlar, kararları ve uygulamalarıyla Türkiye'nin pekişmiş bir demokrasiye sahip olmasını engellemiştir.
Bugün bile Türkiye'de demokratikleşme yönünde atılan her adım, “vesayete karşı verilen mücadele” olarak ifade edilmektedir. Bu söyleme paralel olarak Türk siyasal sistemi üzerine yapılan değerlendirmelerde de “vesayet”, “vesayetçi yapılar”, “vesayet organları”, “vesayetçi demokrasi” gibi kavramların sıkça kullanıldığı görülmektedir. Bu kavramlar çerçevesinde yapılan çalışmalar da 1982 Anayasası'na ve onun içeriğine odaklanmaktadır. Çalışmalar incelendiğinde Türkiye'de vesayetçi demokrasinin yerleşmesine dönük anayasal adımların 1961 Anayasası ile atıldığı; bu demokrasi anlayışının güçlenmesinin ise 1982 Anayasası ile sağlandığı ifade edilmektedir. Bu ifadeler elbette ki doğrudur. Ancak ihmal edilen ya da eksik kalan nokta, vesayetçi demokrasinin 1961 Anayasası ile nasıl tesis edildiğidir.
İşte bu kitap, ihmal edildiği düşünülen 1961 Anayasası dönemine odaklanmaktadır. Eser, bu anayasada yer alan kurumlara ve bunların somut uygulamalarına odaklanarak vesayetçi demokrasinin Türkiye'de nasıl kurumsallaştığını incelemektedir. Bu yönüyle eserin, 1961 Anayasası dönemine odaklanacak yeni araştırmalara da kaynaklık etmesi hedeflenmektedir.
Salih Turgay Bu kitap, AB'nin ortak göç politikası geliştirme sürecini, güvenlik çalışmalarına yeni bir soluk getiren güvenlikleştirme teorisi perspektifinde ele almaktadır. Eleştirel söylem analizi yönteminin kullanıldığı çalışmada, AB'de göçün güvenlikleştirilmesi politikasının ulusal ve ulus üstü düzeyde nasıl gerçekleştiği karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Çalışmanın amaçları, AB'nin ortak göç politikasının AB'nin temel değerlerini etkileyip etkilemediğini, etkilediyse ne ölçüde etkilediği, göçün güvenlikleştirilmesi sürecinde hangi aktörlerin ne gibi söylemleriyle ön plana çıktığını, güvenlikleştirme araç ve politikalarının neler olduğunu ortaya koymak olarak sıralanabilir. Örnek ülke olarak ele alınan İtalya'nın AB ortak göç politikasını takip edip etmediği, bu politikadan kesişen ve ayrışan yönlerinin neler olduğu ortaya konulmuştur.
Alper Tütünsatar, Bekir Çelik, Bora Süslü, Deniz Şahin Duran, Dilek Bulut, Duygu Duman, Elife Akiş, Filiz Daşkıran, Gonca Akgün Güngör, Gözde Müşerref Gezgüç Kaya, Hilmi Etci, Ilgın Barut, Mehmet Akyol, Mehmet Avcı, Merve Çelik Gönültaş, Namık Kemal Öztürk, Nur Çelik İlal, Nursen Vatansever Deviren, Özgür Balmumcu, Özlem Kırlı, Ramazan Ekinci, Selen Işık Maden, Semanur Soyyiğit, Semih Çağan, Serap Durukan Köse, Yusuf Tepeli, Zafer Koca İçinde bulunduğumuz 21. yüzyıl, her alanda hızlı değişim ve dönüşümlerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Ekonomik ve siyasal alanlarda yaşanan bu hızlı değişim ve dönüşüm, içinde anlaşılması önemli konuları barındırmaktadır. Bu noktadan hareketle kitabımız, 2000 sonrası Türkiye'de yaşanan ekonomik ve politik dönüşümleri çeşitli başlıklar altında ele almıştır. Kitabımızın hem literatüre katkı sağlaması hem de ilgilenen araştırmacılar için faydalı bir kaynak olması umuduyla...
Özden Zeynep OKTAV, Helin SARI ERTEM 21. yüzyıl ile birlikte değişen yerel, bölgesel ve küresel şartlar, Türkiye'nin dünya siyasetindeki yerinin yeniden yorumlanmasını da beraberinde getirmiştir. 11 Eylül'den Afganistan ve Irak savaşlarına, “Arap Baharı”ndan Suriye'de yaşanan insanlık dramına kadar bir dizi zorlukla mücadele anlamına gelen 2000'ler, dünya tarihinde barışçıl bir dönemin başlangıcı olmaktan uzak görünmektedir. Bu nedenle değişim ve dönüşüm çağı olarak adlandırılan 21. yüzyıl, çatışma ve yıkım çağı olma potansiyelini de içinde barındırmaktadır. Yeni dönemin fırsatlar kadar, risk ve krizlerle de bezeli bu yapısı, Orta Doğu'nun hassas bölgesel dinamikleri nedeniyle, Türkiye'yi çok daha dikkatli olmaya itmekte ve duygusal refleksler yerine, akılcı politikalar üretmeye mecbur bırakmaktadır.
Bu kitap, Türkiye'nin 21. yüzyılın kendine has nitelikleriyle yüzleştiği, fırsatlar kadar risk ve krizlerle ilgili tutumunu da netleştirmeye çalıştığı bir dönemde hazırlanmıştır. İçerdiği makaleler, Türk dış politikasını kavramsal, teorik ve pratik yansımalarıyla ele almakta, 2000'lerle birlikte gündeme taşınan, ezber bozucu pek çok yeni meseleye ilaveten, geçmişten gelen kronik bazı sorunların aldığı son şekle de dikkat çekmektedir. Kitapta, 21. yüzyılda ortaya konulan Türk dış politikası anlayışını farklı perspektiflerden ele alan makalelerin yanı sıra, Türkiye'nin bu dönemde küresel ve bölgesel aktörlerle kurduğu ilişkilerden, hukuk, ekonomi ve çevre politikalarının dış politika ile etkileşimine varan, detaylı ve analitik çalışmalar bir arada bulunmaktadır. Çok boyutlu ve zengin içeriği ile bu kitap, Türkiye'nin 2000'li yıllardaki dış politikasıyla ilgilenenler için temel referans kaynaklarından biri olmaya adaydır.
Salih Yılmaz Bu kitabımızda, 2018 yılında TRT Rusça kanalında Rusça yayımlanan 47 analiz bir araya getirilerek Türkçeleriyle birlikte sunulmuştur. Bu analizlerde 2018 yılı boyunca Türkiye-Rusya arasında gelişen siyasi olaylar başta olmak üzere ekonomik ve askeri gelişmeler yorumlanmıştır. Bu anlamda iki ülke ilişkilerine yön verecek fikir ve görüşler tartışılmıştır.
Bu eser, daha önce 2016-2017 yılları arasında Rusya-Türkiye temelli gelişen ilişkileri ele alan kitabın devamı niteliğindedir. Bu eserde de 2018 yılında iki ülke arasında gelişen olaylar, analizler şeklinde Türkçe ve Rusça yazılmıştır. Bu eserleri anlamak adına “Türkiye-Rusya Avrasya Paktı Mümkün mü?” adlı eserimizin de mutlaka okunmasını tavsiye ederiz.
Rusya-Türkiye arasında Suriye'de gelişen ekonomi dışında askerî-teknolojik işbirliği, NATO üyesi Türkiye açısından olduğu kadar diğer üyeler açısından da yeni bir dönemi işaret etmektedir. Bu hâliyle NATO müttefiklerinden yeterli desteği alamayan Türkiye'nin Rusya ile işbirliği hâlinde bölgesinde kendi güvenliği başta olmak üzere istikrar sağlama konusunda çaba gösterdiğini söylemeliyiz. ABD'nin Türkiye'ye karşı sert politikaları devam ettiği sürece bu işbirliği daha da gelişecek gibi duruyor. NATO'nun bu işbirliğine dair endişelerini de dikkate aldığımızda gelecekte Avrasya'da yeni bir güvenlik temelli blokun kurulması da mümkün olabilir. Bu süreç, bir taraftan NATO-ABD diğer taraftan da Türkiye'nin inisiyatifindedir.
Türkiye'nin S400 hava savunma sistemi alması sadece Türkiye açısından değil ABD'ye bağımlı hâle gelen tüm dünya açısından da önemli bir değişime ve karşı duruşa işaret etmektedir. Bu iki devlet ve toplumun birbirini daha iyi anlaması adına bu tür eserlerin faydalı olmasını dileriz.
Aslıhan Yalaz, Aycan Cesim Başaran, Büşra Doğru, Gözde Çağlar, Hande Mezgil, Onur Gürel, Onur Yılmaz, Önder Kara, Seda Gözde Tokatlı, Sertaç Demirkaya, Simay S. Doğan, Şeyma Tok, Zehra Aydın İşcan, Zeynep Paralı Kısaca "tehlike, tehdit ve risk altında olmama” olarak tanımlanan güvenlik, uluslararası ilişkiler disiplininin önemli ve vazgeçilmez kavramlarından biridir. Ana akım uluslararası ilişkiler teorilerine göre güvenliğin merkezinde, disiplinin başat politik birimi olan devlet yer almaktadır. Soğuk Savaş'ın sona ermesinden itibaren realist, devlet merkezli güvenlik anlayışı değişmiş/dönüşmüş; terörizmin küreselleşmesi, küresel çevre sorunları, mikro milliyetçilik ve kitle imha silahlarının kontrolsüzce yayılması gibi yeni tehditler, uluslararası ilişkiler disiplininde tartışılmaya başlamıştır. Kitabımız, Soğuk Savaş sonrası dönemin ilk on yılı ve 21. yy. itibarıyla uluslararası güvenliğe ilişkin önemli bölgesel ve küresel gelişmeleri içermektedir. Bu çerçevede kitabımız; uluslararası düzensiz göç, feminizm-dış politika ilişkisi, göçün güvenlikleştirilmesi, Koronavirüs salgını-küresel güvenlik ilişkisi, insani güvenlik, siber güvenlik, Balkanlar'da yaşanan gelişmeler ve Afganistan'daki son gelişmeler gibi güncel tartışmaları içeren eserlerden oluşmaktadır.
Adnan Dal, Ahmet Civanoğlu, Aslıhan Genç, Ayşegül İnginar Kemaloğlu, Berksan Gülsoy, Bora İyiat, Burak Yalım, Burcu Özsoy, Can Uyar, Cavit Emir Güngören, Cemile Arıkoğlu Ündücü, Dilek Kütük, Doğacan Başaran, Ebru Caymaz , Efe Can Müderrisoğlu, Elnur İsmayıl, Emrah Kaya, Emre Kalay, Enes Deşilmek, Gökhan Bata, Göktuğ Sönmez, Gözde Söğütlü, Henry A. Kissinger, Hüseyin Korkmaz, Joseph S. Nye, Klaus Dodds, Merve Kanmaz, Mustafa Burak Şener, Neriman Hocaoğlu Bahadır, Neslihan Topcu, Nusret Sinan Evcan, Onur Limon, Özgenur Çaputlu, Özgün Oktar, Özgür Demirayak, Pelin Aliyev, Saim Çelik, Salih Yılmaz, Seda Gürel, Selinay Ergenç, Servet Karagöz, Sinan Yirmibeşoğlu, Sohbet Karbuz, Şeyma Kızılay, Tajudeen Sannİ, Tarık Oğuzlu, Tolga Erdem, Tuba Yıldız, Ümran Güneş, Veli Özdemir, Y Barbaros Büyüksağnak, Yasin Özbey, Zabihullah Dashti, Zehra Ayvaz, Zeynep Duran “Bölgesel zorlukları ve sorunları anlamlandırmak, bölgelere ilişkin çok boyutlu unsurların farkında olan bir yaklaşımı beraberinde gerektirecektir. 21. yüzyıldaki çevresel, kültürel, ekonomik, politik ve teknolojik değişimler, bölgeyi ve bölgeseli sabit sonuçlardan ziyade süreç olarak nasıl kavramsallaştırdığımız ve analiz ettiğimiz konusunda zorluklar yaratmaya devam edecektir. Bölgenin bölgesel olarak sabitlenmiş ve açıkça tanımlanmış konteyner benzeri görünümü yeterli olmayacaktır. Bu kitap, bölgeye nasıl, nereden ve neden yaklaşabileceğimize dair hoş bir genel bakış sunmakta ve bunu entelektüel olarak cömert bir biçimde yapmaktadır.”
Klaus Dodds
Royal Holloway University of London
Abdürreşit Celil Karluk, Ahmet Bülbül, Ahmet Gedik, Ahmet Sapmaz, Alimcan İnayet, Altay Atlı, Arzu Al, Aslıhan Genç, Aybüke Serttaş, Bayram Öztürk, Burulkan Abdibaitova Pala, Can Donduran, Can Kalkavan, Ebru İlter Akarçay, Efe Can Gürcan, Emre Kartal, Ensar Küçükaltan, Erdal Ayık, Erhan Büyükakıncı, Esra Bayhantopçu, Esra Hatipoğlu, Fahri Erenel, Ferdi Güçyetmez, Gamze Helvacıköylü, Giray Saynur Derman, Gonca Oğuz Gök, Gökhan Koçer, Gülnora Saidakhmedova, Gürsel Tokmakoğlu, Hanefi Yazıcı, Hasan Hakses, Haydar Çakmak, Hayri Kaya, Iraz Haspolat Kaya, İrfan Kaya Ülger, İsmail Ermağan, M. Cem Oğultürk, Mehmet Fatih Argın, Melik Ertuğrul, Meral Balcı, Mesut Hakkı Caşın, Meysune Yaşar, Murat Yorulmaz, Mustafa Ateş, Mustafa Çakır, Müge Yüce, Nur Çetin, Nurşin Ateşoğlu Güney, Oktay Küçükdeğirmenci, Onur Gönülal, Onur Limon, Ozan Örmeci, Öner Akgül, Övgü Kalkan Küçüksolak, S. Gülden Ayman, Salih Yılmaz, Sami Ullah, Savaş Biçer, Serdar Yılmaz, Sezai Özçelik, Sezin Ünal Miçooğulları, Sina Kısacık, Suat Eren Özyiğit, Taner Yıldız, Tolga Bilener, Tolga Sakman, Türkan Melis Parlak, Vişne Korkmaz, Yaşar Onay, Yılmaz Yurtseven, Yunus Ertuğrul Bal, Yusuf Yıldırım Çin; hem kendine özgü medeniyeti, dünya algısıyla hem sahip olduğu askerî, ticari, ekonomik, demografik gücüyle dünya siyasetine yön veren aktörler arasında yer alabilecek bir profil çizerek tüm dünyanın dikkatini üzerine çekmektedir.
Tarihî İpek Yolu ile dünya ticaret ve ekonomisinde yüzyıllar boyunca etkisini gösteren Çin'in, günümüzde de bu güzergâhı Tek Kuşak Tek Yol Girişimi ile canlandırıp küresel sermaye üzerinde alternatif pazarlar oluşturmak istemesi kimi siyasi aktörler üzerinde tedirginlik kimileri içinse memnuniyet yaratmaktadır. Dünyanın ikinci büyük ekonomisine sahip Çin'in gerçekleştirdiği kültürel devrim ve ekonomik girişimlerle dünya siyaset ve ekonomisinde adından sıkça söz ettireceği, potansiyelini daha da artıracağı tahmin edilmektedir.
21. Yüzyılda Bütün Boyutlarıyla Çin Halk Cumhuriyeti isimli bu kitap; Çin'in potansiyelini tarih, eğitim, kültür, ticaret, askeriye ve birçok alanda farklı bakış açılarıyla incelemektedir. Bu nitelikleriyle kitabın uluslararası siyaset alanında köşe taşı hatta mihenk taşı olacağı umulmaktadır.
Baybarshan Ali Kazancı, Burak Güneş, Canan Kışlalıoğlu, Çağrı Emin Demirbaş, Elif Şahin, Hülya Küçük Bayraktar, İnan Akdağ, Lütfi Tutuş, Mustafa Türk, Onur Yıldırım, Samet Zenginoğlu, Selçuk Efe Küçükkambak, Selin Dinçer, Veli Ercan Çetintürk, Veysel Babahanoğlu, Zeynep Deniz Altınsoy Bu kitabın amacı, 21. yüzyılda güncel tartışmalar ve gelişmeler ışında küreselleşme olgusunu ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel bakış açıları esasında değerlendirmektir. Küreselleşme kavramının sosyal bilimlerde tek bir tanımla tanımlanamıyor oluşu, ona ve farklı boyutlarına anlam yükleyenlerin yeni fikir ve değerlendirmelerini görmek adına önem arz etmektedir. Bu açıdan küreselleşme olgusu üzerine literatürde ne kadar çalışma olursa olsun; her biri kendi zamanında konjonktürel gelişmeler noktasında özeldir. Bu kitabın farkı ise çağımızda meydana gelen yeni gelişmeler ile birlikte yorumlanan küreselleşme olgusunun sistem içinde yeniden okumalarını sunmaktadır. Çalışmada, Türkiye'nin farklı üniversitelerinden birbirinden değerli ve alanında uzman akademisyenler, bu okumaları bilimsel bakış açılarıyla harmanlayarak bir panorama sunmaya çalışmışlardır. Bölüm yazarı akademisyen hocalarımız, küreselleşmenin kavramsal, olgu, olay ve tarihsel çerçevesinin güncel analizlerinin yanı sıra küreselleşmeyle özdeşleşen “ulus devlet, kimlik, kültür, iktisat, güç, yoksulluk, eşitsizlik, yeni toplumsal hareketler, uluslararası hukuk, güvenlik, terörizm, özgürlük, insan hakları, yerel yönetimler, çevre sorunları” gibi konulara odaklanmaktadırlar. Bu editoryal kitap çalışmasında, bütün bu konuların ve uzantılarının, objektif bakış açılarının yanı sıra net bir akışla ortaya konulması konusu da nihai hedef olmuştur. Alan açısından oldukça kıymetli ve güncel analizlerin okuyuculara sunulduğu bu kitabı; Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100. yılında, yeni nesillere ve okuyucularına, Türk akademiyasının bir armağanı olarak sunmaktan kıvanç duyarız.
Emine Akçadağ Alagöz 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Asya ülkelerinin ekonomik yükselişi, özellikle de 1970'lerden itibaren Çin'in gerçekleştirdiği ekonomik büyüme, dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin Doğu'ya kaydığı ve 21. yüzyılın Asya yüzyılı olduğu değerlendirmelerini beraberinde getirmiştir. Uluslararası sistemdeki bu değişim kaçınılmaz olarak hem tüm uluslararası aktörlerin politikalarına yansımış hem de bu bölgeye ve bölge ülkelerine odaklanan akademik çalışmaları ciddi ölçüde artırmıştır. Fakat ülkemizde Uluslararası İlişkiler alanında Asya çalışmalarına ilişkin eserler yeterli olmaktan uzak bir görüntü sergilemektedir.
Bilhassa Asya'nın iki önemli gücü olan Rusya ve Çin'in ikili ilişkilerini ele alan kaynaklar oldukça sınırlıdır. Mevcut çalışmalar da ya siyasi tarih çalışması niteliğindedir ya da ilişkilerin tek bir boyutu veya konusuna odaklanmaktadır. Bu kitap, Soğuk Savaş'ın bitiminden günümüze kadar olan dönemde Rusya-Çin ilişkilerinde yaşanan değişim ve dönüşüm, birey, devlet ve sistem düzeylerini içerecek biçimde kapsamlı şekilde analiz etmeyi hedeflemektedir. Bu maksatla
gerek uluslararası sistemin dış politikaya etkisi, gerek diğer devletlerle ilişkiler, güç kapasitesi ve çıkar tanımlamaları, gerekse lider, siyasi elitler ve bürokratik yapı gibi unsurlar irdelenerek ikili ilişkilerin niteliği ortaya koyulmaya çalışılmaktadır.
Eda Tutak 21. yüzyıl, denizlerin ve okyanusların çağıdır. Bu çağda, güçlü donanmalara ve etkin deniz ticaret filolarına sahip olmak, devletlerin uluslararası ilişkilerdeki yerini belirleyen en önemli unsurlardandır. Dr. Eda TUTAK tarafından kaleme alınan bu kitapta; denizlerin ve deniz gücünün 21. yüzyılda değişen önemi ile dünyada önemli deniz gücüne sahip devletlerin deniz stratejileri incelenmiş ve Türkiye'nin 21. yüzyıldaki deniz gücü ile deniz stratejisi askerî ve ekonomik boyutlarıyla analiz edilmiştir. 21. Yüzyılda Türkiye'nin Deniz Stratejisi, literatüre önemli katkı sağlayacak değerli bir çalışmadır.
Prof. Dr. Gökhan KOÇER

Konuya uzak birisi, üç tarafı mavi sularla çevrili bir yarımada ülkesi konumundaki Türkiye'de deniz gücü alanında geniş bir akademik literatürün olduğunu düşünebilir. Oysa gerçek hiç de öyle değildir. Neyse ki Eda TUTAK gibi denizlerin ve deniz gücünü geliştirmenin önemini kavramış, son derece donanımlı ve vizyoner akademisyenlerimiz de var. Onların büyük emekleriyle oluşturdukları literatür, yeni nesillerin deniz uygarlığı konusunda farkındalıklarının artacağı ve bu sayede denizci millet, denizci devlet hedefine ulaşacağı noktasında umut var olmamızı sağlıyor.
Doç. Dr. Cenk ÖZGEN
Ali Ayata, Ali Ünsal, Alpaslan Hamdi Kuzucuoğlu, Aykut Ekinci, Ayşen Seymen Çakar, Büşra Çeliköz, Cemalettin Hatipoğlu, Giray Saynur Derman, Gülsüm Çalışır, Hakan Çelik, Harun Kılıçaslan, Hatice Nur Germir, Hayri Sağlam, Melih Coşgun, Murat Ercan, Murat Korkmaz, Murat Uzun, Özlem Çalkan Sağlam, Pınar Özden Cankara, Rıdvan Kocaman, S. Rıdvan Karluk, Selma Çetinkaya, Semin Hatipoğlu, Semra Altıngöz, Tarık Semiz Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik süreci, 1963 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu ile Ortaklık Anlaşması'nın imzalanmasıyla başlamış ve 1987 yılında tam üyeliğe başvurmasıyla ivme kazanmıştır. 1999 yılında AB üyeleri tarafından aday olarak kabul edilen Türkiye, 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başlamıştır. AB ile ilişkiler Türkiye için her zaman çok önemli, bir o kadar da zorlu bir süreci ifade eder. Ankara Anlaşması'nın imzalanmasıyla başlayan ve günümüze değin farklı evrelerden geçen ilişkileri şekillendiren gelişmeler, kimi zaman tarafların birbirlerinden beklentilerinde değişikliklere yol açsa da ne Türkiye tam üyelik kararından vazgeçebilmiş ne de Avrupa Türkiye'yi tamamen reddedebilmiştir.
Türkiye'nin farklı üniversitelerinden alanında uzman ve akademisyenleri bir araya getiren bu çalışmanın amacı; Türkiye - AB ilişkilerinin genel çerçevesini çizerek, Türkiye AB ilişkilerindeki genel sorunlarına değinip bu sorunlar çerçevesinde ilişkilerin gelecekteki perspektifini ortaya koymak olmuştur.
Aytekin Cantekin, Cemil Doğaç İpek, Hülya Kaya, Levent Demirci, Mehmet Bora Sanyürek, Mehmet Kurum, Mehmet Şahin, Nurgül Bekar, Osman Şen, Ömer Faruk Kocatepe, Selim Kurt, Serhan Ünal, Serkan Yenal, Sertaç Canalp Korkmaz, Uğur Güngör, Yasemin Özüm Bozkurt Devletler, tarih boyunca farklı tehditlere maruz kalmış ve bunun neticesinde de dönemin şartlarına göre savunma stratejileri geliştirmiştir. Gelişen teknoloji, artan nüfus, yükselen güçler, toplumlar arası etkileşimler bir yandan tehditlerin boyutunu değiştirirken aynı zamanda devletlerin uygulayabilecekleri güvenlik politikalarının da çeşitlenmesine neden olmuştur.
21. yüzyıla gelindiğinde de tehdit algılamaları ve güvenlik politikaları önemli dönüşüme uğrayarak çok katmanlı hâle gelmiştir. Bir yandan geleneksel tehditler ve bunlara karşı geliştirilen güvenlik anlayışı devam ederken kimi tehditler ise ulus devletlerin tek başlarına mücadele edebileceği bir saha olmanın ötesine geçerek kolektif mücadele gerektiren olgular hâline gelmiştir. Dolayısıyla güvenlik artık karmaşık bir hâl almıştır.
Bu kitap, güvenliğin değişen yapısını, alanında uzman isimler tarafından ele almıştır. Yazar kadrosu sadece akademik tecrübesi değil aynı zamanda saha tecrübesi olan kalemlerden oluşmaktadır. Sistemden aktöre kadar inen analiz düzeylerinin her biri hem güvenlik bürokrasisinde hem de akademide tecrübe sahibi isimler tarafından değerlendirilmektedir. Bu hâliyle gerek akademisyenlerin gerekse de güvenlikle ilgilenen herkesin ilgisini çekmesi dileğiyle…
Ahmet Can Kevser, Ahmet Çağrı Azman, Aşkım Beste Özdoğan, Atakan Orğan, Aydın Güven, Başak Nur Bedir, Bawer Kazanççı, Bekir Yıldız, Beyza Nur Yıldız, Cansel Özel, Cemil Samet Polat, Dilara Edman, Doğukan Aktürk, Duygu Kutlu, Elif Yıldız, Erzan Aktar, Fatma Rabia Şen, Hasibe Talaş, Hilal Gizem Öztürk, İpek M. H. Şahin, Kübra Paydaş, Melih Tayyip Kırtay, Mustafa Şahan, Özlem Bilgin, Ruken Başduvar, Semih Erdoğdu, Sena Beyza İmat, Seren Önal, Sümeyye Melek Teke, Tolga Batkitar, Yonca Demir, Zeynel Abidin Binici, Zinnet Arıcı Bilgi Çağında Mekânın Sahibi Kim Olacak?
Uzun zamandır duyuyoruz: Türkiye dünyada ilk 10 ekonomi arasında olacak. Bu; meydan okuyan bir hedef! Nasıl olacak peki bu? Bu kitabın en temel savı şudur: Eğer bu ülke ilk 10’a girmek istiyorsa beşeri sermayesini (“human capital”) yükseltmelidir; İnsani Gelişim Endeksi (İGE) ve İyi Yönetişim kriterlerini gerçekleştirerek, eğitim, adalet, iş ahlakı, toplumsal barışma vb. hususlarda kendini tedavi ederek yükselmelidir.
Sizce İGE’de kaçıncıyız?
Biz İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nin genç yazarları olarak bir mücadeleye giriştik; bu projeyi, gençlere “sonuç odaklı-ezbere dayanmayan-fayda üreten” eğitim ve sorumluluk verilince, onların daha erkenden sisteme girerek, sisteme gençlik aşısı yapabileceğini göstermek için yaptık.
15-45 yaş aralığını ana hedef kitlesi seçen bu kitap; uzayı keşfetmiyor ama uzayın amansız önemini vurguluyor!
Uluslararası İlişkiler perspektifinden teknolojik dönüşüm, yumuşak güç çözümlemeleri, popüler kültür, küresel raporlar, dijital medya, ekonomik yansımalar ve mental sağlık konuları kitabın ana başlıklarını oluşturmaktadır.
Akın Alkan Karadeniz'in bir iç denizden uluslararası sulara dönüşmesi büyük güçlerin ‘zayıf’ durumda olan devletlerin jeopolitiğini kullanarak bölgede hâkimiyet kurma savaşımına dönüşmüştür. Buna yüzyıllardır Karadeniz ülkeleri arasında süregelen gizli güvensizlik de eklenince günümüzde Karadeniz’in güvenliği çok daha kompleks bir durumda anılmaktadır. Bu çalışma Karadeniz ve çevresinde bugün var olan ve gelecekte var olma potansiyeline sahip problemlere kısa ve orta vadeli çözüm sunma arayışındadır. Bu çerçevede kitap; değişen güvenlik algılaması ve Karadeniz, Bölge ülkelerinin ve bölge dışı güçlerin Karadeniz politikaları, Karadeniz ve Karadeniz çevresindeki mevcut kriz kaynakları ve son olarak da önümüzdeki on yıl içerisinde Karadeniz ve çevresinde gerçekleşebilecek olası kriz kaynakları ve çözüm önerileri bölümleri altında konuyu derinlemesine incelenmiş, okuyuculara gelecekte Karadeniz ile ilgili muhtemel senaryoları sunmuştur. Kitap, uluslararası ilişkiler bölümlerinin yanı sıra dış politikaya ilgi duyan herkesin faydalanabileceği bir çalışma niteliğindedir.
Hasan Hüseyin Aygül - Erdal Eke Türkiye, insanlık tarihinin temel bir karakteristiği olan göç hadisesinin ayrıca küresel ve bölgesel krizlerin kalbinde yer alan bir ülkedir. Tarihine, kültürüne ve toplumsal dokusuna uygun olarak dünyanın en büyük göçmen/mülteci/sığınmacı nüfusuna ev sahipliği yapmaktadır. Ülke nüfusunun yaklaşık %5'ini oluşturan söz konusu göçmen gruplara yönelik gerçekleştirilen insani yardımlar ise Türkiye'yi en büyük donör ülkesi hâline getirmektedir.
Türkiye özelinde göç, sadece tanımlama ve sınıflama yapılması gereken bir mesele değil aynı zamanda anlama ilişkisi çerçevesinde ele alınması gereken çoklu ve disiplinlerarası bir olgudur. Bu eser, 6 üniversiteden toplam 16 akademisyen tarafından farklı alanlarda üretilmiş teorik ve uygulamalı çalışmaları (tarih, kamu yönetimi, hukuk, uluslararası ilişkiler, eğitim, ekonomi, sosyoloji, sağlık hizmetleri, coğrafya ve iletişim) bir araya getirerek Türkiye'deki göç olgusunun tarihsel ve güncel görünümlerini enine boyuna tartışmaktadır. 21. yüzyılın penceresinden, göç olgusunu çok boyutlu olarak irdeleyen bu kitap, bilimsel üretimdeki kolektif gücün vermiş olduğu dinamizm ile birlikte hem ilgili literatüre katkı sağlamakta hem de Türkiye'nin tarihsel misyonunu gözler önüne sermektedir.
Ahmet Güven, Ertuğrul Han 28 ŞUBAT BİR DARBEDEN ÇOK FAZLASI (Türkiye Siyasetinde Muhafazakarlığın Dönüşümü ve AK Parti) adlı eser, Türk demokrasi tarihinin önemli kırılma noktalarından biri olan ve etkileri 1000 yıl sürer denilen, 28 Şubat darbesinden hareketle, 15 Temmuz Darbe Girişimi sürecine uzanan vesayetçi zihniyetle olan mücadeleyi konu almaktadır. Özellikle 28 Şubat postmodern darbesine giden yolda vesayetçi zihniyetin ortaya çıkardığı uygulamalar karşısında iktidarın cılız çabaları ve neticesinde ortaya çıkan bu olumsuzluklarla mücadelede temelleri atılan ve ilerleyen süreçte halkın desteğini de alacak olan yeni arayışlar ve gelişmelerin ortaya çıkışı, "Her şerde bir hayır vardır." anlayışını ispatlar nitelikte olmuştur.
Bu süreçte Ak Partinin özelde Recep Tayyip Erdoğan'ın vesayetçi anlayışla olan mücadelesi, halkın bu konuda desteğiyle 20 yılı aşkın iktidarı boyunca adım adım uyguladığı politikaları, parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçiş süreci, 2023 hedef ve vizyonu çerçevesinde Ak Partinin yeni dönem siyaseti bu eserde ele alınarak derinlemesine değerlendirilmektedir.
Ayşe Çolpan Yaldız, Fırat Purtaş, Güljanat Kurmangaliyeva Ercilasun, İsmail Yasin Kılıncarslan, Konuralp Ercilasun, Murat Çemrek, Mustafa Aydın, Necdet Pamir, Ömer Faruk Ateş, Ömer Faruk Kocatepe, Ömer Kocaman, Yakup Ömeroğlu, Yelda Ongun Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri kitap serisi, alanında uzman yazarların değerli emekleri sonucunda ortaya çıktı. Üç kitaplık bu seride Türk Cumhuriyetleri’nin 30 yıllık yolculuğu, devletler üzerinden değil konular üzerinden, tematik ve bütüncül olarak çözümlendi. Nitekim Türkiye’de ve Türkçede, Türk Cumhuriyetleri’nin zamansal ve mekânsal bağlam üzerinden ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte incelenmesine gereksinim vardı. Bölgesel Politika başlıklı, Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri kitap serisinin ikinci kitabında; “Türk Cumhuriyetleri Arasında Bölgesel İş Birliği”, “Çok Taraflı İş Birliğinin Karşılaştığı Zorluklar ve Bölgesel Uluslararası Kuruluşların Artan Önemi: Türk Konseyi Örneği”, “Türk Cumhuriyetleri’nde Bölgesel Güvenlik”, “Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri ve Enerji”, “Türk Cumhuriyetleri’nde Çevre Sorunlarının Dünü Bugünü”, “Türk Cumhuriyetleri’nde Dil ve Alfabe”, “Türk Cumhuriyetleri'nde Ortak Tarih Arayışı”, “Bağımsızlık Dönemi Türk Cumhuriyetleri Edebiyatlarına Genel Bir Bakış” bölümleri yer alıyor. Kitabın Giriş ve Sonuç bölümleri ile Bölgesel Politika bütüncül bir çerçeveye kavuşuyor.
Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri kitap serisinin, Türk Cumhuriyetleri'ne yönelik yazına güncel bir katkı olması… Genç araştırmacılarda merak ve heyecan uyandırması, yeni çalışmalara özendirmesi… Türk Cumhuriyetleri'nin geleceğine, küresel sistemdeki rolüne, 50. yılına, 100. yılına katkı sağlaması umuduyla…
Anar Somuncuoğlu, Ayşe Çolpan Yaldız, Çınar Özen, Erel Tellal, Erkin Ekrem, Fırat Yaldız, Hatice Yazgan, Işık Kuşçu Bonnenfant, Mustafa Aydın, Sabir Askeroğlu Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri kitap serisi, alanında uzman yazarların değerli emekleri sonucunda ortaya çıktı. Üç kitaplık bu seride Türk Cumhuriyetleri’nin 30 yıllık yolculuğu, devletler üzerinden değil konular üzerinden, tematik ve bütüncül olarak çözümlendi. Nitekim Türkiye’de ve Türkçede, Türk Cumhuriyetleri’nin zamansal ve mekânsal bağlam üzerinden ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte incelenmesine gereksinim vardı. Ulusal Politika başlıklı, Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri kitap serisinin bu ilk kitabında; “Ulusal Kimlikler ve Toplumsal Yapı”, “Türk Cumhuriyetleri’nin Geçiş, Değişim ve Dönüşüm Süreçlerini Anlamak ve Açıklamak”, “Türk Cumhuriyetleri’nin Makro İktisadi Yapısı ve Sektörel Analizi”, “Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri İlişkilerinde Geçmişten Günümüze Göç”, “Türk Cumhuriyetleri’nde Din”, “Türk Cumhuriyetleri’nde Medya”, “Türk Cumhuriyetleri’nde Turizm” bölümleri yer alıyor. Kitabın Giriş ve Sonuç bölümleri ile Ulusal Politika bütüncül bir çerçeveye kavuşuyor.
Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri kitap serisinin, Türk Cumhuriyetleri'ne yönelik yazına güncel bir katkı olması… Genç araştırmacılarda merak ve heyecan uyandırması, yeni çalışmalara özendirmesi… Türk Cumhuriyetleri'nin geleceğine, küresel sistemdeki rolüne, 50. yılına, 100. yılına katkı sağlaması umuduyla…
Ayça Ergun, Ayşe Ayata, Çağla Gül Yesevi, Erkam Temir, Gökhan Alper Ataşer, Guzel Sadykova, Kutay Oktay, Mustafa Aydın, Pınar Köksal, Sedef Şen, Suat Beylur Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri kitap serisi, alanında uzman yazarların değerli emekleri sonucunda ortaya çıktı. Üç kitaplık bu seride Türk Cumhuriyetleri’nin 30 yıllık yolculuğu, devletler üzerinden değil konular üzerinden, tematik ve bütüncül olarak çözümlendi. Nitekim Türkiye’de ve Türkçede, Türk Cumhuriyetleri’nin zamansal ve mekânsal bağlam üzerinden ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte incelenmesine gereksinim vardı. Küresel Politika başlıklı, Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri kitap serisinin üçüncü kitabında; “Türk Cumhuriyetleri ve Türkiye”, “Rusya'nın BDT Politikası ve Türk Cumhuriyetleri”, “Türk Cumhuriyetleri - Çin Halk Cumhuriyeti İlişkileri”, “İran'ın Türk Cumhuriyetleri Politikaları”, “Türk Cumhuriyetleri ve Amerikan Dış Politikası”, “Avrupa Birliği’nin Doğu Ortaklığı ve Orta Asya Politikaları Çerçevesinde Türk Cumhuriyetleri ile İlişkileri” bölümleri yer alıyor. Kitabın Giriş ve Sonuç bölümleri ile Küresel Politika bütüncül bir çerçeveye kavuşuyor.
Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri kitap serisinin, Türk Cumhuriyetleri'ne yönelik yazına güncel bir katkı olması… Genç araştırmacılarda merak ve heyecan uyandırması, yeni çalışmalara özendirmesi… Türk Cumhuriyetleri'nin geleceğine, küresel sistemdeki rolüne, 50. yılına, 100. yılına katkı sağlaması umuduyla…
Şükran Şıpka 50 Soruda Aile Hukukunda Kadının Yasal Hakları kitabı, haklarını bilmeyen birçok kadına ışık tutacak niteliktedir. Gerek ülkemizde bir türlü yerleşemeyen kadın-erkek eşitliği gerek kadına karşı şiddet gerekse de kadının diğer yasal hakları ve çocuk ile olan ilişkisi ülkemizin uzun yıllardır kanayan bir yarasıdır. Bu sebeple öncelikle vatandaşlarımızın eğitilmesi gerekse de buna ulaşana kadar bizzat kadınların kendi haklarını bilmesi önemlidir.
50 Soruda Aile Hukukunda Kadının Yasal Hakları kitabını okuyan bir kadın, başına gelen bir olayda ne yapması gerektiğini görebilecek ve yasal haklarını arayabilecektir.
A. Cemal Saydam, Abdullah Pekel, Ahmet Akçam, Ayşe Nur Tütüncü, Cavid Abdullahzade, Cemal Taluğ, Erdem Denk, Erkan Akdoğan, Funda Keskin Ata, Haluk Karadağ, Hüseyin Pazarcı, Merve İrem Yapıcı, Pınar İpek, Sedat Tenker, Utku Yapıcı, Yunus Can Polat, Yücel Acer Uluslararası antlaşmaların “Türk Boğazları” olarak tanımladığı İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi, hem uluslararası ulaşım ve ticaret hem de uluslararası güvenlik açısından büyük önem taşımaktadır. Bir yandan tarih boyunca önemli havzalar olan Orta, Kuzey ve hatta Doğu Asya ile Avrupa arasında her dönem başlıca ürünlerin taşındığı bir doğal alışveriş güzergâhı söz konusudur. Bu sosyo-ekonomik zemin, Türk Boğazları'nı askeri-stratejik önemi her seferinde yeniden anlaşılan bir merkez niteliğine de büründürmektedir.
Nitekim binyıllar boyunca farklı gruplar, imparatorluklar ve hatta medeniyetler arasında çekişme konusu olduğu ölçüde bir cazibe merkezine de dönüşen Boğazlar, ulus-devletler çağının bölgesel ve küresel rekabetlerini de yoğun olarak hissetmiştir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'nda tarafların en önemli çarpışma ve hatta sonuçta uzlaşı zemini olan Boğazlar, stratejik önemini sadece karşıt kutupların askeri kaygılarına borçlu değildir. Özellikle büyük büyük kriz anlarında gündeme gelen argümanlara bakıldığında, tarafların sosyo-ekonomik, kültürel ve hatta dini söylem ve beklentilere de yansıyan daha büyük bir fay hattı söz konusudur sanki. Dolayısıyla, Karadeniz'le birlikte düşünüldüğünde, Türk Boğazları'nın güvenliğinin sağlanması hem bölge hem de aslında tüm dünya devletlerinin ortak çıkarına gibi gözükmektedir.
Bu nedenle olsa gerek, Boğazlar Rejimi'ni tüm tarafların bir şekilde lehine olacak şekilde belirleyen Montrö Boğazlar Sözleşmesi önemini her daim hissettirmektedir. En son Ukrayna Savaşı sırasında tekrar görüldüğü gibi.
Fatma Altınbaş Modern şehirlerde pek çoğumuz sabah kahvemizi Kenya’dan gelen kahve taneleriyle, İtalya’dan gelen espresso makinesiyle hazırlıyor, Bulgaristan’dan gelen reçeli, Mısır’dan gelen buğdaylarla üretilmiş ekmeğimize sürüyor, Bangladeş’te üretilmiş, Fransız malı kıyafetimizi giyip, Çin’de üretilmiş cep telefonumuzla epostalarımıza bakıp, Almanya’da üretilmiş arabamıza ya da belediye otobüsüne binerek, radyoda çalan Küba şarkıları eşliğinde, Japon, Hint, Meksika, Suriye restoranlarının önünden geçiyoruz.
İnternet sayesinde cep telefonlarımız ya da bilgisayarlarımızdan uluslararası gazeteleri okuyabiliyor, uluslararası piyasaları takip edip, kur hareketlerini anlık olarak izleyebiliyoruz. Akşam eve döndüğümüzde Amerikan dizileri ve talk - showları izliyoruz. Günlük yaşamımıza etkiyen her şey, yerel hayatlarımıza dünyanın dört bir yanından sızıyor ve biz buna küreselleşme diyoruz.
Peki küreselleşme gerçek mi? Nereye gidiyor? İşte bu soruların cevabını bu kitapta arıyoruz...
Çağrı Erhan Diplomasi ideal olanı değil, mümkün olanı elde etme sanatıdır. Lozan Konferansı bu ilkenin en çarpıcı örneklerinden biridir. Lozan’a, Kurtuluş Savaşı sonunda imzalanan Mudanya Mütarekesi’nden gelen Türkiye ile Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi’nden gelen İtilaf Devletleri arasında çetin müzakereler yaşandı. Türkiye’nin Lozan’da varmak istediği en öncelikli hedef, bağımsızlığının ve egemenliğinin uluslararası alanda tanınmasıydı. Siyasi bağımsızlık kadar ekonomik bağımsızlık da önemliydi. Bunun için kapitülasyonlardan kurtulmak gerekiyordu.
Atatürk’ün Ankara’dan verdiği talimatlarla hareket eden Türk Heyeti, Milli Mücadele’yle tarihin çöp kovasına atılan Sevr Antlaşması’nı diriltmek isteyenler karşısında büyük bir mücadele verdi. Kasım 1922’de başlayan, Şubat-Nisan 1923 döneminde kesintiye uğrayan Konferans, 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasıyla sona erdi. İtilaf Devletlerine barış masasında tescil ettiren yeni Türkiye, Lozan Konferansı’ndan yaklaşık üç ay sonra Cumhuriyet’i ilan etti.
Altınbaş Üniversitesi’nin Cumhuriyetimizin 100. Yılına armağan serisinde yer alan 50 Soruda Lozan Konferansı ve Barış Antlaşması Kitabı, Lozan Konferansı’yla ilgili tüm ayrıntıları objektif ve bilimsel bir yaklaşımla ortaya koyuyor. Aradan yüz yıl geçtikten sonra bile tartışılmaya devam edilen birçok konuya, temel kaynaklara dayanarak ışık tutuyor. Söylenti ve çarpıtmalardan arındırılmış bir tarih anlatımını okuyuculara sunmayı hedefliyor.


Jülide Karakoç, H. Deniz Genç Kuruluşundan bugüne farklı göç ve sığınma hareketleriyle şekillenen Türkiye Cumhuriyeti'nin göç politikaları özellikle Suriye'de 2011'de başlayan iç savaş nedeniyle Türkiye'ye yönelen kitlesel göç hareketleri ile çok tartışılan bir baslık hâline gelmiştir. Bir yandan Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma iskân politikaları ve diğer yandan yeni bölgesel ve uluslararası koşullar, kurallar ve kurumlarda yaşanan gelişmeler etrafında kabul ettiği yeni uygulamalar dâhilinde değerlendirilmesi gereken Türkiye'nin göç politikalarını anlamak bu çerçevede önemli hâle gelmiştir.
Türkiye'nin göç politikalarını kuruluşundan bu yana 50 soru çerçevesinde ele alan bu çalışma, kapsamı ve içeriği ile bu alanda çalışmaya başlayan araştırmacılar, öğrenciler ve konuya ilgi duyan okuyucular için bir başucu kaynağı olma niteliği taşımaktadır. Alanında uzman araştırmacı ve akademisyenlerin değerli katkılarıyla hazırlanan bu kitap, Türkiye'nin göç politikalarını yerel, ulusal ve uluslararası bağlam içerisinde anlamaya çalışan okuyuculara geniş bir perspektif sunmaktadır.
Barış Gürsoy, Murat Necip Arman, Sezgin Mercan, Sinem Ünaldılar Kocamaz, Zühal Ünalp Çepel Cumhuriyetin 100. yılını kutlamaya hazırlandığımız ve dünya politikasının önemli bir değişim sürecinden geçtiği bu dönemde Türk Dış Politikasını farklı perspektiflerden değerlendirmek ve farklı konu başlıklarını güncel bir analizle ele almak önemli hale gelmektedir.
Türkiye-AB ilişkileri hem Türk Dış Politikasının önemli bir konusu hem de Türkiye’nin kurucuları tarafından belirlenen modernleşme projesinin devamıdır. İlişkilerde yaşanan pek çok krize rağmen paylaşılan ortak değerler, ortak çıkarlar ve ortak tehditler tarafların arasında kopmayan bağlar inşa etmektedir. Uluslararası sistemin ciddi krizlerle sarsıldığı konjonktürde iki tarafın da sistemin etkin aktörleri olabilmeleri açısından gerçekleştirecekleri iş birliklerinin önemi büyüktür.
Bu kitap hazırlanırken ilişkilerdeki temel sorunlar ve bu sorunların çözümü için neler yapılabileceği yanıtlanmaya çalışıldı. Enerji, güvenlik, dijitalleşme ve yeşil ekonomi gibi konularda olabilecek iş birliği imkânları tespit edilirken demokrasi konusundaki farklılıkların ne kadar zorlayıcı olduğunun altı özellikle çizildi. AB’nin komşu bölgelerde güçlü olabilmesi açısından Türkiye ile iş birliğinin ne kadar elzem olduğu vurgulandı.
Cumhuriyet’in 100. Yılı kutlamaları çerçevesinde “Armağan Kitaplar” serisinin bir parçası olarak hazırlanan kitabın yapmak istediği vurgu “Türkiye’nin Avrupa” olduğu ve kopmaz bağlarla Avrupa’nın parçası olmaya devam edeceğidir.
Efe Sıvış, Hasan Aydın Afrika Türkiye’ye yabancı bir kıta değildir. Türklerin tarih boyunca Afrika ile ilişkileri olmuştur. Kıtada önemli eyaletleri olan Osmanlı Devleti aynı zamanda bir Afrika Devleti idi. Türkiye Cumhuriyeti de Afrika’ya hep sıcak bakmış, Afrika halklarının bağımsızlıklarına kavuşarak özgür olmalarını desteklemiştir. Geçtiğimiz yüzyılın başında yalnızca üç bağımsız devletin bulunduğu Afrika’da ilk yerleşik Büyükelçiliğini Cumhuriyetin ilanından üç yıl sonra Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da açmıştır. Türkiye daha sonra aşamalı olarak bağımsızlıklarını elde eden ülkelerle ilişkilerini geliştirmek için çeşitli girişim ve açılımlarda bulunmuştur.
Türkiye’nin en önemli açılım girişimi 1998’de yazılı bir Eylem Planını kabul etmesi ve 2005 yılını da Afrika Yılı ilan ederek günümüze değin uzanan önemli gelişmelerin gerçekleşmesinin sağlanması olmuştur. Bugün Türkiye’nin Afrika Politikasını stratejik bir başarı olarak kabul etmek gerekmektedir. 1998 yılında Türkiye’de Afrika ile ilgilenen yalnızca birkaç araştırmacı varken şimdi çok sayıda akademisyen, araştırmacı ve Afrika Araştırma Merkezinin varlığını memnunlukla ve gururla izliyoruz. Bu kitapta Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. Yılında Afrika Politikamızda kaydedilen ciddi gelişmeleri uzman kalemlerden izleyebileceksiniz.
Hakkı Uygur İran, Orta Doğu’yu olduğu kadar Türkiye’yi de yakından ilgilendiren bir ülkedir. Özellikle 1979 İslam Devrimi ile büyük bir değişim yaşayan İran’ın; iç ve dış politikasından ekonomisine, güvenlik yaklaşımlarından toplum kültürüne değin geniş bir perspektifte araştırılması elzemdir.
Elinizde bulundurduğunuz 50 Soruda Türkiye - İran İlişkileri kitabı; İran’ın iç ve dış politikasından ekonomisine, güvenlik yaklaşımlarından toplum kültürüne değin tüm konularda merak edilen sorulara yanıt sunmaktadır. Bu kapsamda; ülkenin iç dinamikleri ve işleyişinin yanında dış politikada attığı adımlarda göz önünde bulundurduğu bakış açıları ele alınmış, güvenlik konusunda ne tür hamleler yaptığı irdelenmiş, toplumsal yaşamı güncel gelişmeler bağlamında değerlendirilmiş ve ekonomi anlayışının ana hatları sunulmuştur.
Ayfer Gedikli, Cihan Yavuz Taş, Fatma Erdoğan, Hamza Ateş, Hande Çalışkan Terzioğlu, Kürşat Esat Alyamaç, Mehmet Emin Arslan, Murat Utkucu, Mustafa Koç, Nihat Yıldız, Obiyathulla Ismath Bacha, Seyfettin Erdoğan, Veysel Eren, Yakup Bulut, Zülkif Dağlı 06 Şubat 2023 günü Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen çifte depremler, sadece depremi yaşayanların değil toplum olarak hepimizin telafisi imkânsız acılar yaşamasına sebep oldu. Depremlerde enkaz altında kalarak hayatını kaybedenler yanında hayatta kalmayı başarabilenler için de durum hiç kolay değildi. 17 Ağustos 1999'da yaşadığımız Marmara Depremi sonrasında şahit olduğumuz ve “asrın felaketi” olarak tanımlanan bu depremlerde 50.000'den fazla canımız gitti. Yüz binlerce insan evsiz, işsiz kaldı. Devletimiz evlerini kaybeden insanlarımıza barınma imkânı sağlamak için seferber oldu. Pandemi sonrasında ekonomik olarak ciddi sorunlarla boğuşan ülkemizde, depremin getirdiği ek maliyetler büyük bütçe açıklarına, iş gücü, üretim ve çıktı kaybına yol açtı. Yapılan yardım ve desteklerle devletimiz halkımıza sıcak elini uzatırken kamu bütçesi üzerindeki yük de ağırlaştı.
19 Ağustos 1999 Depremi'nde enkaz hâline gelen Düzce, deprem ve sonrasında yaşanan olumsuzluklar yanında yapılması gerekli çalışmalar konusunda önemli bir deneyime sahipti. Düzce Üniversitesi olarak Kahramanmaraş Depremi ardından Düzce'nin deprem tecrübesinin paylaşımı yanında deprem bölgesinde yapılabilecek akut ve orta vadeli çalışmalar konusunda politika önerilerinde bulunmak üzere çalıştay yapmaya karar verdik. Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Nedim Sözbir hocamızın öncülüğünde, devlet erkanından üst düzey bürokrat ve temsilcilerin katılımı ile “Kahramanmaraş Depremi: Sorunlar ve Çözüm Önerileri” başlıklı çalıştayımızı gerçekleştirdik. Çalıştaya, yurt içi ve yurt dışından farklı üniversitelerden alanında uzman bilim insanları ve deprem bölgesinde yoğunlukları olmasına rağmen Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Veysel Eren hocamız yanında AFAD yetkilileri de iştirak ettiler.
Bu kitap çalışması, çalıştay katılımcılarının sundukları tebliğler ve çalıştay sonunda gerçekleştirilen soru-cevap faslında elde edilen bulguların bir araya getirilmesiyle kaleme alınmıştır.
Bu eser, depremlerde hayatını kaybeden canlarımıza ithaftır. Bir daha böyle acılar yaşanmaması dileklerimizle…
Nil Kula 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu I. ve II. Kitap Hükümleri Uyarınca Ticaret Hukuku kitabında Türk Ticaret Hukuku'nun asıl kaynağı olan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun I. ve II. Kitap hükümleri ile güncel Yargıtay kararları ve başlıca ticaret hukuku doktrini çerçevesinde; Ticari İşletme, Tacir, Ticaret Sicili, Ticaret Unvanı ve İşletme Adı, Haksız Rekabet, Ticari Defterler, Cari Hesap ve Acentelik konuları incelenmiş, ilgili kanunun Ticaret Şirketlerine ilişkin genel hükümleri ile Anonim, Limited, Komandit ve Kollektif şirketlere dair özel hükümleri, işbu şirketlerin; nitelikleri ve kuruluşları, ortakları arasındaki ilişkiler, organları, üçüncü kişilerle olan ilişkileri ve sona ermeleri gibi alt başlıklar altında değerlendirilmiştir.
İ. Ersan Bengisu Türkiye siyasi tarihi, bir anlamda ordunun sivil siyaset üzerindeki etkisi ve müdahalelerinin tarihidir. Bu durum, modern dönem Osmanlı'dan itibaren ordunun modernleşme çabamızın baş aktörü olması ve sonra bunu kurtarıcı-kurucu rolü ile birleştirerek Cumhuriyet Dönemi'ne de aktarması nedeni ile sık sık sivil siyasete müdahalesi şeklinde tezahür etmektedir. Gerçekleşen iki müdahale haricinde gerçekleştirilmeye çalışılan ancak sonuca ulaşmamış girişimler de mevcuttur. Bu kitabın odak noktasını teşkil eden 9 Mart 1971 darbe girişimi de bunlar içinde yer alır.
Siyaset bilimi literatüründe askerî müdahaleler, sivil-asker ilişkileri bağlamında incelenir. Çalışmamızda hem dünyada hem Türkiye'de sivil-asker ilişkileri literatürü hakkında üretilmiş eserler ve görüşler incelenmiş, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e tarihsel bir bakışla askerî müdahaleler aktarılmıştır. Ayrıca 9 Mart 1971 girişimini hazırlayan faktörlerin genel bir algısını yaratmak adına uluslararası konjonktür ve 1960'lar Türkiye'sinin genel siyasi yapısı anlatılmış, 9 Mart girişiminin ideolojik altyapısını oluşturan temel tezler, bu tezlerin Türkiye'de uygulanma pratiğini geliştiren hareketler ve darbe girişimi içindeki fiilî aktörler olan örgütlenmeler incelenmiştir.
Çalışmamızın amacı; konu ile ilgili yapılan tüm çalışmalarda eksikliği hissedilen 9 Mart 1971 darbe girişiminin ideolojik ve sosyoekonomik analizini yapmak, bunu yaparken de girişimin bize göre kendinden önceki ve sonraki müdahalelerden “ayrıksı” olma nedenlerini ortaya koymak ve literatürde genel olarak çeşitli çalışmaların içerisinde bir alt bölüm olarak incelenmeye çalışılmış bu konu hakkında detaylı bir çalışma yapmaktır.
Abdullah Said Arı, Alejandro Marambio-Tapia, Alem Kebede, Benjamin Kerst, Deborah Giustini, İbrahim Kuran, Jonathan Leif Basilio, Julia Seefeld, Kent E. Henderson, M. Onur Arun, Matthias Meißner, Necdet Yıldız, Silke Tophoven, Wai Lau A Quest for Justice stands as a competently curated work by two promising academics who, with courage, have embraced the critical social sciences tradition —a need that resonates strongly in contemporary justice studies. Justice remains a never-ending exploration, an expedition not only driven by the functional necessities that keep civilizations standing but also rooted in one of humanity's most primal values. A Quest for Justice conveys this complex notion implicitly, resonating from its very title to its closing words.
With its diverse approaches from political sociology, social policy, and political philosophy, the book delivers a robust and systematic collection of genuine and plausible ideas. Crafting a tapestry of theoretical and praxis-oriented insights, scholars from Turkey, the United States, Germany, Chile, Belgium, and the United Kingdom lay bare the difficulty of ensuring justice amid the myriad social maladies our societies face today. This volume transcends traditional paradigms, interweaving theory and practice, inviting readers to reflect, engage, and act in the ongoing pursuit of a living justice.

Judge Engin Yıldırım, The Constitutional Court of Türkiye
Emre Feyzi Çolakoğlu ABD Dış Politikasında Türkiye ve Türk Siyasal Yaşamı (1919-1939) başlıklı bu çalışma, uluslararası ilişkiler literatüründe iki savaş arası dönem olarak tanımlanabilecek bir zaman dilimi içerisinde ABD'nin dış politika oluşturma pratiği, Yakın Doğu ve Türkiye politikası ile Türk iç siyaseti üzerine ilgisi, bilgisi ve tutumu meselelerine odaklanmaktadır. Çalışmada, ilk olarak ABD dış politika yapım süreci, bu sürecin etkenleri, aktörleri ve bu aktörlerin rolleri tarihsel gelişmeler ışığında analiz edilmektedir. Bu analizin ardından ABD dış politikasının I. Dünya Savaşı öncesi, esnası ve sonrasında geçirdiği dönüşüm, kavramsal bir tartışma çerçevesinde irdelenmektedir. Daha sonra bu kavramsal tartışmayı ABD'nin iki savaş arası dönemde Yakın Doğu bölgesi ve Türkiye'ye yönelik dış politikasının analizi izlemektedir. Çalışmada son olarak Türk iç siyasetinde yaşanan siyasi, iktisadi ve toplumsal gelişmelerin ABD diplomatik, ticari ve askerî temsilcileri tarafından ne şekilde takip edildiği, raporlandığı ve yorumlandığı incelenmektedir.
Mehmet Çağatay Abuşoğlu Grand strateji, devletlerin uzun vadeli planlarını, argümanlarını ve dış politikaları arasındaki örüntüyü incelemektedir. Bu inceleme üzerinden devletlerin dış politikalarının ardındaki siyasi mantığın anlaşılması önemli bir aşamadır. Dahası, mevcut siyasi mantığın çözümlenmesi, incelenen devletin gelecekteki dış politika davranışlarına dair öngörü geliştirilmesini sağlayabilecektir. ABD, askeri gücüyle, dış politika argümanlarıyla ve oluşturduğu ittifak ilişkileriyle uluslararası sistemin etki düzeyi en yüksek aktörlerinden birisidir. Bu denli önemli bir aktörün ortaya koyduğu politikalar bilhassa güvenlikleri sebebiyle diğer tüm devletleri ilgilendiren bir konudur. ABD'nin grand stratejisi üzerinden incelenmesi ve bu gücün dış politikasına yönelik tespitlerin yapılabilmesi, Orta Doğu'daki mevcut ve gelecek durumun yanı sıra Türkiye'nin karşılaşabileceği güvenlik sorunlarının anlaşılabilmesi için önemlidir. Bu çalışmada ise ABD grand stratejisi, kuruluş itibarıyla incelenmiş ve tespit edilen grand strateji kesitleri dâhilinde Orta Doğu ve Türkiye üzerine etkilerinin idrak edilebilmesi için vakalar ele alınmıştır. Bunun yanında ABD grand stratejisinin günümüzdeki pozisyonu ve gelecekte uluslararası sistemi nasıl etkileyeceği üzerinde durulmuştur.
Süleyman Orhun Altıparmak Bu eser, ABD petrol tedariği çeşitlendirme motivasyonlarının paternlerini açıklamak ve anlamak için Neo-Cox'çu analizi geliştiriyor ve uyguluyor. Ana akım uluslararası ilişkiler yaklaşımları, tarihsel bir perspektiften ziyade rasyonalist analize sahip olmalarından dolayı refleksiviteyi dikkate almazlar; fakat bu araştırmada ABD petrol çeşitlendirmesi motivasyonlarını ortaya çıkarmak için refleksivist bilme çatısında tarihselci yöntem kullanılıyor. Bu kitapta: uluslararası ilişkilerde holistik bakışa öncelik veren Eleştirel Teori, Robert Cox'un yorumunu içinde bulunduğumuz milenyuma uyarlayan bir formda, petrol çeşitlendirme süreçlerinin analizinde bu motivasyonları ortaya çıkarmaya ve “diakronik” zaman dilimi ile “senkronik” anlık görüntüyü içeren süre merkezli algıyla bakıldığında nasıl değiştiklerini anlamaya yardım ediyor. Bu yöntemle yapılan analizde, ABD petrol çeşitlendirme motivasyonlarını incelemek için Keystone XL boru hattı, Irak Savaşı ve Enerji Devrimi bağlamında Arktik Sondajı olmak üzere üç vaka tercih edildi. Hepsi anahtar vaka olarak kabul edilmeli, çünkü petrol politikası-dış politika-iç politika irtibatında gerçekleşen sürecin analizini farklı katman ve dinamiklerle gösterimine yardımcı oluyorlar.
Ömer Lütfi Taşcıoğlu SSCB’nin parçalanmasını müteakip tek kutuplu hale gelen dünyada eski sömürgeci ülkelerin tek başına yerini alan ABD, 21. asrın tarihini yazmaya soyunmuştur.
Bu hedefi gerçekleştirmek üzere medya, şirketler ve sivil toplum kuruluşlarını da kullanarak küreselleşmenin tüm imkânlarından yararlanan ABD, ulusal hedeflerine ulaşmada hiçbir engel tanımamakta ve gerektiğinde işgale bile başvurmaktadır.
Geçmişte stratejik ortak olarak algılanan ABD, tek süper güç olmanın verdiği rahatlıkla Ortadoğu ve Kafkaslar üzerindeki niyetlerini artık saklama gereği bile duymamakta, BOP kapsamında parçalamayı düşündüğü ülkeleri bölünmüş gösteren haritaları ABD Silahlı Kuvvetler dergisinde yayınlamak suretiyle oyunun kalan kısmını açık olarak sahneye koyacağını ilan etmektedir.
Son dönemde tehlikeli bir mecraya doğru sürüklenen Türkiye bir yandan Avrupa Birliği’ne üyelik hevesi istismar edilerek ulusal bütünlüğünü tehlikeye sokan dayatmalarla karşı karşıya bırakılmakta, diğer yandan ABD tarafından Irak’ın kuzeyinde oluşturulan Güney Kürdistan üzerinden Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki ayrılıkçı unsurların kışkırtılması suretiyle zayıflatılmaya ve BOP kapsamında parçalanmaya çalışılmaktadır.
Kitapta ABD ve İsrail’in Ortadoğu, Kıbrıs ve Türkiye üzerindeki hedefleri, Irak’ta kurulan Güney Kürdistan’ın Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile birleştirilerek konfederal yapıda Türkiye’ye bağlanması suretiyle Türkiye ve Irak’tan kopartılacak topraklar üzerinde Büyük Kürdistan’ın (2. İsrail’in) kurulması planları, bu kapsamda Anayasa değişikliği ile Türkiye’nin parçalanmasının hukuki alt yapısının hazırlanması çabaları ve bölünmeye karşı direnen TSK’nin yıpratılması suretiyle direncinin kırılması için sürdürülen faaliyetler belgeleriyle ele alınmak suretiyle bu tehlikeli senaryolara karşı alınması gereken önlemler konusunda Türk halkına ve yönetim kademelerine ışık tutulmaya çalışılmaktadır.

İÇİNDEKİLER

1.ABD’NİN YÖNETİM YAPISI VE DIŞ POLİTİKA KARAR SÜRECİNİN UNSURLARI
1.1.ABD’nin Yönetim Yapısı 1
1.2. Dış Politikayı Oluşturan ve Oluşumunda Etki Yapan Kuruluş ve Gruplar

2.ABD'NİN EMPERYAL POLİTİKALARI VE KÜRESELLEŞME
2.1.ABD Anayasası’nın Emperyalizm ve Küreselleşmeye Katkıları
2.2.ABD’nin Enerji İhtiyaçlarının Emperyalizm ve Küreselleşmeye Katkıları
2.3. Militarizm, Para ve Medyanın Emperyalizm ve Küreselleşmeye Katkıları
2.4.Amerika Birleşik Devletleri’nin Milli Güvenlik Strateji Dokümanı
2.5. Bush'un Politikalarının Emperyalizm ve Küreselleşmeye Katkıları

3. TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİNİN ÖZETİ
3.1. Osmanlı Döneminde Türk Amerikan İlişkileri
3.2. Cumhuriyet Döneminde Türk-Amerikan İlişkileri

4. TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİNDE İSRAİL’İN ETKİSİ VE ROLÜ VE TÜRKLERİN TARİH HAFIZASI
4.1. Yahudilere Vatan Arayış Çabaları
4.2.Wilson Prensipleri ve Filistin’de Manda Rejimi Kurulması
4.3. İsrail Devleti’nin Kuruluşu ve Deir Yasin Olayı
4.4. Türkiye-İsrail İlişkileri

5. ABD VE İSRAİL’İN KIBRIS ÜZERİNDEKİ HEDEFLERİ VE TÜRKİYE’YE ETKİLERİ
5.1. Kıbrıs’ın Stratejik Konumu ve ABD ile İngiltere’nin Üs ve Dinleme İstasyonları
5.2. İsrail’in Kıbrıs Üzerindeki Hedefleri
5.3.Büyük Ortadoğu Projesi-Kıbrıs Bağlantısı

6. ABD VE İSRAİL’İN IRAK’TA VE ORTADOĞU'DAKİ HEDEFLERİ VE BU HEDEFLERİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ
6.1.Büyük Ortadoğu Projesi
6.2.ABD ve İsrail’in Kürtlerle Olan İlişkileri
6.3.İsrail’in Su Politikası ve Türkiye-ABD ve Türkiye-AB İlişkilerine Etkisi
6.4. İsrail ve ABD’nin Orta Asya’daki Farklı İlgi Alanları
6.5. İsrail’in Gazze Saldırıları
6.6. Türkiye’nin Gazze Politikası

7. ABD-SURİYE, ABD-İRAN KRİZİ VE ORTADOĞU’DA YENİDEN KUTUPLAŞMA
7.1. Ortadoğu’daki Tarihi Sürece Kısa Bir Göz Atış
7.2.ABD’nin Suriye, İran ve Türkiye Üzerindeki Yeni Hedefleri
7.3.Refik Hariri’nin Öldürülmesi ve Suriye Üzerinde Artan Baskılar
7.4. Lübnan Krizinde Ülkelerin Tutumları
7.5. İran’ın Durumu ve Nükleer Kriz

8. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER VE SİLAHSIZLANMA FAALİYETLERİ
8.1. Konunun Önemi
8.2. Silahsızlanma Faaliyetlerinde Tarihi Süreç ve Hukuki Alt Yapı
8.3. BM Silahsızlanma İşleri Başkanlığı (Department Disarmament Affairs)
8.4. Birleşmiş Milletler Silahsızlanma Araştırma Enstitüsü (UNIDIR)
8.5. Kitle İmha Silahları ve Silahsızlanma
8.6. Konvansiyonel Silahların Kontrolü
8.7. Bölgesel Silahsızlanma Faaliyetleri
8.8. BM Silahsızlanma Faaliyetlerinin Değerlendirilmesi

9.İSRAİL’İN KİTLE İMHA SİLAHLARI VE KULLANMA KARARLILIĞI
9.1. Tarihi Süreç ve Konunun Önemi
9.2. İsrail'in Kitle İmha Silahları ile İlgili Çalışmaları
9.3. İsrail’in Atom Bombası İmali
9.4. İsrail'in Nükleer Silahları ve Atma Vasıtaları
9.5. İsrail’in Kimyasal ve Biyolojik Silah Çalışmaları
9.6. İsrail’in Füze İmkân ve Kaabiliyeti ve Diğer Atma Vasıtaları
9.7. İsrail'in Nükleer, Biyolojik ve Kimyasal Silahlarını Kullanma Kararlılığı
9.8. İsrail’in Kitle İmha Silahlarının Değerlendirilmesi

10.ABD’NİN TÜRKİYE’NİN YÖNETİM KADROLARINA EL ATMASI VE SİYASİ OLUŞUMLAR
10.1. Özal Dönemi, Sığınmacılar ve Çekiç Güç
10.2. İkinci Cumhuriyet Tartışmalarının ABD’ye Rapor Edilişi
10.3. Abdullah Gül-Collin Powell Gizli Anlaşması
10.4. ABD’nin 21 nci Yüzyıl Hedefinin Aracı Ilımlı İslam Projesi

11.TÜRKİYE’NİN İZLEMESİ GEREKEN POLİTİKALAR

12.ABD’NİN VE AB’NİN TERÖRE VERDİĞİ DESTEK VE TERÖRLE MÜCADELEDE YAPILAN HATALAR

Sayim Türkman Ora Doğu bölgesi dünya tarihinde en eski medeniyetlerin yaşadığı bölge olması ve zengin petrol yataklarına sahip olması nedeniyle sanayileşmiş ülkelerin cazibe merkezi haline gelmiştir. Jeostratejik ve jeoekonomik öneme sahip olan Orta Doğu, I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’nin bölgeden çekilmesinden sonra istikrarsızlığa sürüklenmiş ve günümüze kadar siyasi, askeri ve ekonomik istikrar bir türlü sağlanamamış ve çatışmalar sürekli hale gelmiştir. Bu kitapta başta Türkiye, İran, Irak, Mısır, İsrail gibi bölge ülkeleri olmak üzere İngiltere, Fransa, ABD, SSCB gibi küresel güçlerin çıkar çatışmaları ve amaçlarına ulaşmada uyguladıkları taktik ve stratejiler siyasi tarih çerçevesinde bilimsel yöntemlerle araştırılmış incelenmiş ve yorumlanmıştır. Özellikle Orta Doğu'ya Türkiye ve Amerika açısından zengin bir bakış katılmış ve Amerika'nın Orta Doğu politikaları ve bunun Türkiye’ye yansımaları araştırmanın temelini oluşturmuştur. Çalışma başta araştırmacılar ve öğrenciler olmak üzere dış politikaya meraklı ve gündemi takip eden herkese faydalı olacaktır.
Özdemir Akbal Suriye Hafız Esad'ın ölümünün ardından iktidara gelen oğlu Beşar Esad'ın idaresinde bir müddet liberal politikalar yürütme çabası göstererek uluslararası alana entegre olmayı amaçlamıştır. Hatta Amerikalı politika yapıcılar Suriye'de olaylar başladığında Esad'ın artık bir reformist olmadığı görüşüne dayanarak ilk müdahale girişiminin kapılarını aralamıştır. Suriye, Arap Ayaklanmalarının da etkisiyle başlayan ve uluslararası politika alanının iki büyük gücü olan ABD ile Rusya Federasyonu'nun müdahalesiyle bir iç savaşa dönüşen süreçte iktidarı bir devletin tüm kurumsal ve ekonomik yapısının çöküşü pahasına elinde tutma çabası gösteren bir idareye sahip olmuştur. Suriye iktidarının bu yapısı uluslararası politika alanında güç mücadelesinin incelenebilmesi için de önemli bir inceleme alanı oluşturmaktadır. Elinizdeki bu çalışma yaklaşık on yıllık bir çabanın neticesinde uluslararası politika teorileri bağlamında güç mücadelesi ve güç kavramı tanımlaması çerçevesinde Suriye olayı ölçeğinde nasıl işlediğini ele almaktadır.
Özdemir Akbal “Uzunca bir süredir ABD'den İran'a yönelik olumsuz mesajları duyarız ama Irak ya da Suriye örneklerinde olduğu gibi ABD'nin İran'a karşı askeri bir operasyonunu görmeyiz. ABD ile Suudi Arabistan arasında bambaşka niteliklere sahip bir devlet kurumsallaşması ve rejim tipi görürüz ama iki ülke arasında pek de çatışmadan bahsedemeyiz. Diğer taraftan, uluslararası alanda nüfuz yaratmaya çalışan devletlerin mücadelesini izler, nihayetinde güçleri oranınca amaçlarına ulaştıklarını görürüz. Hatta yeri gelir uluslararası alanda kısıtlanmış devletlerin vekâlet savaşlarına, istihbarat operasyonlarına veya buna benzer girişimlere yönelerek kısıtları aşmaya çalıştıklarını fark ederiz. Siyaset biliminde ve uluslararası ilişkilerde temel araştırma sorularından biri devletlerin uluslararası sistemde nasıl ve hangi şekilde eyleme geçip politika belirlediğidir. Değerli meslektaşım Özdemir Akbal, bu kitabıyla, çok temel bir bilimsel araştırma sorusunu büyük bir titizlikle derinleştirip, okuyucuya uluslararası sistemin önemini hatırlatıyor. Bunu yaparken de devletle uluslararası sistem arasında irtibatı analiz etmenin önemini vurguluyor.
Günümüzde, realizme atıfla açıklayabileceğimiz birçok uluslararası gelişme olmaya başladı. Bu gelişmeleri yine ağırlıklı olarak devletlerin belirlemesiyle de onu temel alan yaklaşımlar bir çekim alanı yarattı. 1990'ların normatif hassasiyetler sergileyen dünyası 2000'lerle adeta yeniden rasyonel hassasiyetlere ağırlık vermeye başladı. Akbal, bu çalışmasında devleti merkeze alan bir yaklaşımla realist perspektifin önemine işaret ediyor. Bunu, yıllardır gizemini koruyan ve uluslararası politika açısından şekillendirici olan ABD ile Suudi Arabistan ilişkileri üzerinden sınıyor. Aynı zamanda Akbal, kuramsal incelemesiyle, uluslararası sistemin mi bir krizle karşı karşıya olduğunu, yoksa krizin uluslararası sistem içinde mi yaşandığını cevaplamaya çalışıyor. Uzun araştırma yolculuğunda özenli, azimli ve disiplinli çalışmasına yakından tanık olduğum Akbal, belirlediği sınırlarla, referans aldığı orijinal metinlerle ve atıf yaptığı örnek olaylarla bilimsel bir çalışmadan beklenen yöntem ve kuramsal çerçevenin önemini güçlü bir şekilde okuyucuya gösteriyor. Bu kitap, bilim ve bilimsel rasyonalite zemininden uzaklaşıp örnek olay incelemeleriyle savrulan bazı popüler çalışmalara da meydan okurcasına kuramsal çalışmanın öneminin altını güncel gelişmelere de ışık tutarak çiziyor.”
Fahri Erenel, Ebru Caymaz Afetlerle mücadelede, özellikle de ülkemizde afet denilince akla ilk gelen deprem sonrası arama ve kurtarma çalışmalarında ilk 72 saat “Altın Saatler” olarak adlandırılır. Araştırmalar, ilk 30 dakikada hayatta kalma oranı %93 iken, bu oranın 3. günde %33’e, 5. günde ise %7’ye kadar indiğini göstermektedir. İlk 72 saati çok iyi değerlendirebilmek için afet yönetiminin ilk iki aşaması olan “Risk ve Zarar Azaltma” ile “Hazırlık” aşamasını çok iyi değerlendirmek ve planlamak gerekmektedir.
Kitap, özellikle ilk iki aşamaya yönelik çalışmalara katkı sağlamak maksadıyla afet ve acil durum yönetimi konusunda akademik ve uygulama boyutunda tecrübe sahibi iki yazar tarafından kaleme alınmıştır. İçeriğinde güncel yaklaşımlara yer verilmek suretiyle kitabın; bu alanlarda yöneticilik ve eğiticilik yapanlara, uzmanlara, eğitim alanlara, planlama birimlerinde çalışanlara, kamu ve özel sektör ayrımı gözetilmeksizin farkındalık sağlaması hedeflenmiştir.
Kazım Mehmet Erol İstihbarat çalışmaları, son dönemde Türkiye'de en çok ilgi gören konulardan birisi hâline geliyor. Dünyada son elli yıldır istihbarat olgusuna ilişkin çalışmalar bilimsel alana taşınmaya başladı. Ülkemizde ise bu alan, uzun yıllar boyunca bırakın üzerine akademik çalışma yapmayı derinlemesine tartışılmaktan bile kaçınılan bir gizem alanıydı. Fakat bu gizem perdesi son yirmi yılda kalkmaya başladı. Önce istihbarat tarihi üzerine yapılan çalışmalar, sonra alanın genel kavramları üzerine yazılan tezler ve makalelerle birlikte istihbarat konusu artık Türkiye'de de akademik alanın önemli bir parçası hâline geliyor.
Son yıllarda sayıları artan makaleler ve tezler, istihbarat olgusunun çok farklı alanlarını bilimsel bir bakış açısıyla ele aldığı için konunun uygulayıcıları açısından da önemli birer kaynağa dönüşüyor. Ancak bu gizem perdesinden konunun izin verebildiği “bulanık şeffaflığa” giden yolda belki de en gizli kalanı askerî istihbarat çalışmalarıdır. Yüzlerce yıldır istihbarat uygulamalarının en sık görüldüğü alanlardan birisi olan askerî bilimler, büyük bir gizliliğe dayalı operasyonlar çerçevesinde elde edilebilen bilgilerin savaş sahasına ya da genel askeri stratejiye nasıl uyarlanabileceğine dair pek çok önemli eser içermektedir. Oysa toplam bilginin %80'inin hatta daha fazlasının açık kaynaktan edinilebildiği bir çağda askerî kurumlar, açık kaynak istihbaratından; stratejik taktik ve operasyonel olarak nasıl yararlanılabileceğine dair yeni perspektifler geliştirmek için çalıştaylar, seminerler ve konferanslar düzenlemektedir. Tüm mesele, istihbaratın zamanında ve doğru elde edilmesi ise bazen açık kaynak bilgisi örtülü yollardan elde edilebilecek bilgiden çok daha kısa sürede, ucuz ve zahmetsiz elde edilebilir. Şu ana kadar söylediklerimiz elbette birçok tartışmayı içeriyor. Konunun uzmanları açık kaynaktan elde edilen bilginin askerî alanda nasıl kullanılabileceğini teorik olarak kabul etseler de çok basit bir soru soruyorlar: Nasıl? Çünkü istihbarat, sadece teorik alanda tartışılamayacak kadar uygulama alanı güçlü bir alandır. İşte elinizdeki bu kitap “Nasıl?” sorusuna bir yanıt içeriyor.
Bu kitap, Türkiye'de gerçek anlamda ilklerden birisidir. Açık kaynak istihbaratının askerî alanda nasıl kullanılabileceğini tartışmakla kalmıyor; Irak'ta DEAŞ Terör Örgütü'nün ortaya çıkışıyla kurulan ve ülkenin en çok tartışılan kurumlarının başında gelen Haşdi Şabi yapılanmasına inanılmaz detaylarla büyük bir açıklık getiriyor. Bu nedenle hem istihbarat çalışmaları hem de Orta Doğu çalışmaları açısından mutlaka okunması gereken bir eser ortaya çıktı. Ben okurken çok şey öğrendim, okuyucuların hepsinin de birçok şey öğreneceğine eminim. Keyifli okumalar dilerim.
Prof. Dr. Serhat Erkmen
Zafar Iqbal Bu kitap adaletle; denge, uyum ve barışın yeniden tesis edilmesine yönelik bir toplumsal düzenin taslak planıyla ilgilidir. Tarihsel olarak bu soruyu aydınlatan iki düşünce okulu, dinî okul ve seküler okul, kitaptaki tartışmanın zeminini oluşturmaktadır. Kitapta, dinî okulun ana çerçevesi İslam tarafından çizilirken seküler okul, bu konudaki entelektüel tartışmanın yönünü belirlemede en etkili
olduğu düşünülen adaletle ilgili eski ve çağdaş seçilmiş görüşlerle temsil edilmektedir.
Yazar, Batılı ve İslâmî perspektifleri türetmek için kullanılan sezgisel yöntemleri atlayıp meselenin temeline yani bu gibi düşünce akışlarındaki siyasi, iktisadi ve sosyal organizasyon için ileri sürülen ilkelere odaklanmıştır. Bu çeşitli ilkeler eleştirel bir biçimde incelendikten sonra dinî ve seküler görüşler arasındaki bir karşılaştırma, İslâmî konumun objektif bir değerlendirmesi için zemin hazırlar. Bu değerlendirme ile yazar, adalet konusundaki rakip perspektiflerin artıları ve eksileri üzerine derinlemesine, nüfuz edici ve zaman zaman nefes kesen argümanlarının zirvesini teşkil eder.
Mehmet Görgülü Adli Antropoloji ,son yıllarda önemi gittikçe artan ve gelişen bir bilim dalıdır. Başta Adli Bilimler, Hukuk ve Arkeoloji bilimleri olmak üzere çeşitli bilim dallarına önemli katkılar sağlamaktadır. Ağırlıklı olarak arkeolojik alanlarda insan, hayvan ve bitkilere ait biyolojik materyallerin, adli bilimlerde ise ceset ve iskelet kimliklendirmesinde vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Arkeolojide elde edilen biyolojik materyallerden Antik DNA, adli ve hukuk bilimlerinde ceset ve iskeletlerden genetik çalışmaları da son yıllarda oldukça gelişmiş ve Adli Antropolojinin çalışma alanları arasına girmiştir.